Şair
ve yazar, oyuncu / yönetmen (D. 19 Mart 1938, İzmir – Ö. 9 Eylül 2019). İzmir
Namık Kemal Lisesi (1947), Ankara Devlet Konservatuarı Tiyatro Bölümü (1961)
mezunu. Öğrencilik yıllarından itibaren gazetecilik yapmaya başladı,
tiyatrolarda çalıştı ve sinema filmlerinde de oynadı.
1953'ten
sonra şiir, hikaye ve romanın yanı sıra, radyo oyunu yazmaya başladı. Tiyatro
üzerine Polonya, Almanya ve Amerika Birleşik Devletleri'nde araştırmalar yaptı.
Devlet Tiyatrosunda 1960 yılından itibaren oyuncu ve yönetmen olarak çalıştı.
Süleyman Demirel’in Cumhurbaşkanlığı döneminde, Cumhurbaşkanlığı kültür-sanat
danışmanlığı ile değişik dönemlerde Devlet Tiyatroları Edebi Kurulu'nda ve
Tiyatro Yazarları Derneği yönetiminde bulundu. Anadolu Üniversitesi'nde
dramaturgi dersi öğretim görevlisi olarak çalıştı. Süleyman Demirel'in
döneminde Cumhurbaşkanlığı sanat danışmanlığı yaptı. görevinde bulundu.
İlk
şiiri Varlık dergisinde çıkmıştı (1955). Şiirleri bu tarihi izleyen yıllarda
ayrıca Yeditepe, Dost, Türk Dili vd. dergilerde yayımlandı. Radyo ve tiyatro
oyunları, senaryoları yazdı. Oyunları Devlet Tiyatrolarında oynandı.
İlk
olarak 1976 yılında sahnelenen Dinçer Sümer'in yazdığı "Eski
Fotoğraflar" adlı tiyatro oyununu 1998 yılında Sinemaya aktararak Necef
Uğurlu ve Jülide Övür'ün yönetmenliğini yaptıkları filmde, Ahmet Uğurlu ve
Bennu Yıldırımlar başrollerinde oynadı.
‘Eski
Fotoğraflar’ı ilk izlediğinde 20 yaşında olan Ahmet Uğurlu, bu rolü oynama
hayalini 26 yıl sonra 46 yaşında gerçekleştirdiğini söyleyerek heyecanını farklı
bir bakış açısıyla ifade etmişti. Sıradan insanların trajedilerinin anlatıldığı
filmde, zıt dünyaların altını çizmek istediklerini belirten Necef Uğurlu,
filmin temasını, ‘‘Her iyinin bir kötü yanı, her kötünün de bir iyi yanı
vardır. Her insanın bir masum hikayesi vardır. İnsanların hayatları yanlış
kişilerle kesişebilir’’ sözleriyle anlatmıştı.
Dinçer
Sümer, 9 Eylül 2019 günü vefat etti.
Ödülleri:
TRT
1970 Sanat Ödülleri yarışmasında Küpe Çiçeğinin Ölümü adlı radyo oyunu, Gecenin
Bir Yerinde adlı TV oyunu ve Serçe hikâyesiyle üç başarı ödülü kazandı. Eski
Fotoğraflar oyunu ile de Türk Dil Kurumu 1977 Oyun Ödülünü, Meddah Amca adlı
çocuk oyunuyla TBMM Kültür Sanat Kurulunun üçüncülük ödülünü aldı.
Dinçer
Sümer'e 1998 yılında Kültür Bakanlığı tarafından Devlet Sanatçısı unvanı
verildi.
Türk-Yunan
dostluğunu işleyen "Sandalım Kıyıya Bağlı" adlı kitabı ile Abdi
İpekçi Barış ve Dostluk Ödülünü kazandı.
ESERLERİ:
Şiir: Günebakan
(1955), Denize Çıkan Cadde (1957), Küçük Kızın Adı Ayşe (1965), Sandalım Kıyıda
Bağlı ya da Ayyuklalı Alekos ile Namazgâhlı Şükrü Bey Destanı (1983).
Roman: Bozuk Bir Şey
(1976), Bir Düş müydü O İzmir (1992).
Öykü: Aklımda Kalan
Masallar (1983), Memuroğlumemur (1994).
Oyun: Kâtip Çıkmazı
(1970, Devlet Tiyatrosu ve İstanbul Şehir Tiyatrosunda oyn., 1971, 72), Bu
Topraklar İçin (1976), Üç Derste Aşk (Ankara Meydan Sahnesi’nde oyn., 1971),
Altın Kalpli Kız (çocuk oyunu, Devlet Tiyatrosunda oyn., 1968), Eski
Fotoğraflar (Devlet Tiyatrosunda oyn., 1976, bas., 1978), Karacaoğlan (oyn.,
1984), Aşk Dediğin Nedir ki? (oyn., 1984), Meddah Amca (oyn., 1986), Toplu
Oyunları I (1994), Toplu Oyunları II (1997).
Rol Aldığı Bazı Tiyatro
Oyunları:
Sandalım
Kıyıya Bağlı / Yazar - 2017
Osmancık
/ Uyarlayan - 2017
Eski
Fotoğraflar / Yazar - 2012
Eski
Fotoğraflar / Yazar - 1998
Gül
Satardı Melek Hanım / Yönetmen / Yazar - 1991
Gül
Satardı Melek Hanım / Yazar - 1985
Sokrates'in
Savunması / Yönetmen Yardımcısı - 1968
Buzlar
Çözülmeden / Ekrem Yüzbaşı - 1964
Yaşlı
Hanımın Ziyareti / Alfred ll'in oğlu - 1964
Ağaçlar
Ayakta Ölür / Hırsızların Hırsızı - 1962
Senaryosunu
Yazdığı Sinema Filmi:
Eski
Fotoğraflar (1998)
Rol Aldığı
Sinema Filmleri:
Cumhuriyet
(Rauf Orbay, 1998)
İstanbul'un
Kızları (Muammer, 1964)
Ana
Gibi Yar Olmaz (1958)
Çileli
Bülbül (1957)
Gelinin
Muradı (Otelde Komi, 1957)
Rol Aldığı Diziler:
Kurtuluş
(Albay Behiç Bey, 1996)
Bağdat
Hatun (1981)
KAYNAKÇA:
TDE Ansiklopedisi (c. 8, 1976-98), Atilla Özkırımlı / Türk Edebiyatı
Ansiklopedisi (1982), Seyit Kemal Karaalioğlu / Resimli Türk Edebiyatçılar
Sözlüğü (1982), Behçet Necatigil / Edebiyatımızda İsimler Sözlüğü (18. bas.
1999), Şükran Kurdakul / Şairler ve Yazarlar Sözlüğü (gen. 6. bas. 1999), TBE
Ansiklopedisi (2001), İhsan Işık / Türkiye Yazarlar Ansiklopedisi (2001, 2004)
– Encyclopedia of Turkish Authors (2005) - Resimli ve Metin Örnekli Türkiye
Edebiyatçılar ve Kültür Adamları Ansiklopedisi (2006, gen. 2. bas. 2007), Dinçer
Sümer (sinematurk.com, 09.09.2019), Dinçer Sümer (tiyatrolar.com.tr, 09.09.2019),
Dinçer Sümer hayatını kaybetti
(sabah.com.tr, 09.09.2019).
Birinci Perde
Birinci Tablo
YALVAÇLI : Anan seni görünce bayram yapacak.
KEMAL : Sevinir fukaracık.
YALVAÇLI : Kapıyı bir açacak, bakacak ki sen! Düş mü, gerçek mi şaşacak.
KEMAL : (Durgun) Öyle.
YALVAÇLI : Sen koyup gittikten sonra, ne zaman beni görse, hep senin sözünü eder, sana da iki satır bir şey yazmadı mı, diye sorar. Yazdı desem bir türlü, yazmadı desem bir türlü... Anlayacağın, gittin gideli yüzü gülmedi kadıncağızın. Haydi selâmsız - sabahsız basıp gittin, hiç olmazsa iki satır çiziktirip...
KEMAL : Olmadı işte, elim varmadı...
YALVAÇLI : Eli varmamış. Ulan, adamın iki eli kanda olsa...
KEMAL : Yok, bildiğin gibi değil Yalvaçlı. İçimden gelmiyordu, cesaretim yoktu... Babamın mahalleye karşı, benim Kemal diye oğlum yok, bu kapı bundan böyle ona duvar, diye bağırdığını unutamıyordum.
YALVAÇLI : Ne yapsaydı ya? Elini mi öpseydi? Sen sabah ezanında eve zurna gibi gel, bas narayı, kır dök...
KEMAL : Boş ver Yalvaçlı, eski hikâyeler bunlar.
YALVAÇLI : Orası öyle. Benim dediğim, çok üzdün garipçikleri. Elin - günün içinde başı yerde dolaştılar, Çekip gidişinden onlar suçlularmış gibi.
KEMAL : (Yalvaçlı'yı duvar dibine çeker) Gel şöyle, yağmur sıklaştı.
YALVAÇLI : Trende seni görünce şaşırıp kaldım. Baktım herifin biri, elinde karikatür dergisi, pencere kenarına yaslanmış şöyle. Dur ulan Yalvaçlı dedim, bu bizim Kemal be! Değişmişsin. Bıyıklar mıyıklar... Süzülmüşsün ama.
KEMAL : Bilmem, öyle mi?
YALVAÇLI : Daha kral olmuşsun böyle. (Gülüşürler) Neyse, yoldan geldin sen, kafanı ütülemeyeyim. Eyvallah, yarın konuşuruz.
KEMAL : Yalvaçlı!
YALVAÇLI : Söyle.
KEMAL : Dur.
YALVAÇLI : Girmiyor musun eve?
KEMAL : Gireceğim de... Biraz sonra...
YALVAÇU : Anlamadım?
KEMAL : Şey... Güç olacak, birdenbire...
YALVAÇLI : Eve girmek mi? Hoppala! Oğlum, babanın evi değil mi?
KEMAL : Geldiğimden haberleri yok. Gecenin bir yarısı... Ansızın.. Kal biraz daha, konuşalım. Bak yağmur da var. Birazdan diner.
YALVAÇLI : Ya diner, ya da büsbütün azıtır.
“Başlarını kaldırıp gökyüzüne bakarlar. Nermin, yatağından fırlar, öteki evin çinko damındaki asılı çamaşırlara bakar. Koşar, elinde bir çamaşır selesiyle sokağa iner. Kemal'lerin evinin kapısını iter. Kapıyı aralık bırakarak, yukarıya, çinko dama çıkar. Çamaşırları aceleyle topladığı görülür, Kemal'le Yalvaçlı, Nermin'i görmemişlerdir.”
YALVAÇLI : Bir şey düşündün mü iş için?
KEMAL : Ne işi?
YALVAÇLI : Basbayağı iş. Bir yerde çalışmayacak mısın?
KEMAL : Düşünürüz sonra.
YALVAÇLI : Bana baksana sen, yoksa üç gün sonra gene...
KEMAL : Yok canım, nereye? Hem artık Bursa'ya da dönemem, Enişteyle kavga ettik.
YAVAÇLI : Enişteyle de mi?
KEMAL : Enişteyle de. Kenef herifin biri. Ne oldum delisi.
YALVAÇLI : Ensesi kalınmış duyduğuma göre.
KEMAL : Magirus bir otobüsü var, Bursa - Bandırma çalıştırıyor. Yanında şoför muaviniydim. Yedi ay çalıştım. Önceleri kayınbirader beydik, sonra adımız ufaklık oldu.
YALVAÇLI : Geçinemediniz demek?
KEMAL : Onunla geçinebilene rastlamadım ki. Bursa'da bir tane, Akrep Şevket dedin mi, millet yaka silkiyor. Bana göre gene de hava hoş, işime gelmeyen sözünü duymaz, kulağımı tıkar geçerdim. Gelgelelim, bizim kıza kan kusturuyor.
YALVAÇLI : Necla'ya?
KEMAL : Necla'ya ya. Dişine göre bulmuş kızcağızı, dünyasını şaşırtıyor. Oysa alıncaya kadar bizim fukaralara ne hikâyeler düzdüydü.
YALVAÇLI : Bilmez miyim canım...
KEMAL : Allahın günü küfür, Allahın gecesi dayak. Bir yıllık karısı be. A ciğersiz, kuldan utanmıyorsan Allahtan kork!
YALVAÇLI : Çok içer mi?
KEMAL : Of, sorar mısın? Bir içkisi olsa, gene eyvallah. Serseriliğin bini bir para. İçki, kumar, dolandırıcılık, ne aklına gelirse bunda. Hiç yoksa on tane dostu var. Dostları da dost olsa hani. Bardan, kerhaneden.
YALVAÇLI : Yok be?
KEMAL : Dün gece geç vakit eve geldim. Baktım, Neclâ kapının arkasına büzülmüş, iki göz iki çeşme. Ne var gene kız dedim, söylemez. İçerden bir kahkahalar, bir naralar geliyor ki sorma gitsin. Bir karı bulup eve getirmiş, tekme tokat bizimkine sofralar kurdurtmuş, hizmet ettirmiş. Yemişler, içmişler, kudurmuşlar, sonra da kızcağızın kendi yatağında ver yansın! İşte ne olduysa ondan sonra oldu. Bastım kapıya tekmeyi, daldım içeri. Boğuşup duruyor seninkiler, ikisi de dut gibi. Enişte bey kaldırıp kafasını karının üstünden hık mık edecek oldu, ya Allah deyip bir girişmişim ki, ötesini ben de bilmiyorum. Duman ettim ortalığı.
YALVAÇLI : Eline sağlık, iyi etmişsin.
KEMAL : Bizimkine, yürü kız dedim, al mantonu çekelim gidelim İzmir'e. İyi kötü bir babamızın evi var. Ne cevap verse beğenirsin? O benim kocamdır, döver de söver de, koyup gitmek yakışmaz bana, demez mi?
YALVAÇLI : Besbelli, seviyor kızcağız.
KEMAL : Bırak Allahını seversen Yalvaçlı, duyunca apışıp kaldım. Vallahi ne hâliniz varsa görün, deyip yürüdüm.
YALVAÇLI : Boş ver, iyi olurlar bakarsın.
KEMAL : Boş ver.
YALVAÇLI : Sana da burada bir iş ayarlarız. Olmazsa ben bizim fabrikada soruştururum.
KEMAL : Nasıl iş seninki?
YALVAÇLI : Dokuma tezgâhında işte.
KEMAL : Anlamam ki.
YALVAÇLI : Çok kolay. Makinanın başında duruyorsun. Düğmeye bastın mı elektrikli tezgâh kendi çalışır. Yalnız dikkat edeceksin, iplik kopmasın! Koptu mu bir düğüm atarsın, tamam. Yeni girene haftalık doksan.
KEMAL : Bilmem ki...
YALVAÇLI : Ben bir dengine getirir, ustabaşıyla konuşurum. Bakarsın olur, beraber gider geliriz.
KEMAL : Gider geliriz.
(….)
(Kâtip Çıkmazı, 1970)