Gazeteci Yazar, kadın hakları savunucusu, Bir süre çalıştığı Birgün gazetesinin haber müdürlüğünü yaptı, röportajlar yayımladı. Vatan Yahut Susurluk: Siyasi Cinayetler adında bir kitabı da vardır. Ayrıca Baki Koşar'ın anısına yayımlanmış Dicle’nin Gözyaşları adlı kitaba da bir yazısıyla destek olmuştur. Yazıları demokratik.org, otekileringundemi.org, artigercek.com gibi çeşitli sitelerde yayımlanmaktadır.
Kitapları:
Vatan
Yahut Susurluk
Dicle’nin
Gözyaşları (Baki Koşar'ın anısına - Bölüm yazarı)
KAYNAK:
Konuk Yazar – İnci Hekimoğlu / (yesilgazete.org, 27/04/2020), İnci Hekimoğlu (eksisozluk.com,
21.06.2021), İnci Hekimoğlu kimdir - İnci Hekimoğlu kitapları (kitapyurdu.com,
sozcu.com.tr, 1000kitap.com, kidega.com, 21.06.2021).
YA ŞİDDETİ
ÖNLEME MERKEZLERİNDEKİ ŞİDDET?
İnci HEKİMOĞLU
Sosyal
hizmet uzmanları usulen görev yaparken, sığınmaevleri tamamen güvenlikçi
zihniyete terk edilmiş.
Koronavirüs
salgını nedeniyle evlere kapanan kadınlara yönelik şiddetin artışı yüzde 38.
İnfaz düzenlemesiyle, daha doğrusu örtülü afla tahliye olanların şiddeti bu
orana henüz yansımadı bile. Ama eve döner dönmez bıraktığı yerden şiddete devam
ettiklerine tanık oluyoruz.
Buna
karşın salgını bahane eden güvenlik güçleri çoğunlukla 6284’ü uygulamıyor. Bu
eğilimde en önemli etken de HSK’nın (Hâkimler ve Savcılar Kurulu) salgına karşı
tedbirler kapsamında düzenlediği “6284 Sayılı Kanun kapsamında verilen tedbir
kararlarının yükümlülerin koronavirüs kapsamında sağlığını tehdit etmeyecek
şekilde değerlendirilmesi gerektiğine karar verilmiştir” maddesi.
Devlet
kurumlarındaki zihniyet, şiddet faili erkeklerin sağlığını korumayı öncelemek
olunca şiddet gören kadınlara yönelik ek önlemler alınmasına yönelik hiçbir
çağrı da karşılık bulmuyor.
Oysa
örneğin Fransa ve İspanya gibi ülkeler, şiddet mağdurlarının gizli bir kodla
yardım almasını sağladı. Kadının en yakın eczaneye gidip “maske 95” demesi
yeterli. Fransa ayrıca boş otel odalarını da şiddet mağdurlarına açtı.
İngiltere, şiddet failinin bulunduğu evden kadının konuşamayacağını düşünerek,
verilen numarayı tuşlamasının yeterli olacağını duyurdu. Türkiye’de ise ölümden
kıl payı kurtulmuş kadınlar, haber verilmeden tahliye edilerek eve gönderilen
faillerle baş başa bırakıldı.
Evdeki
cehennemden kurtulup devletin sığınmaevine ulaşabilen kadınların yaşadıkları da
şiddettin bir başka türü.
Bu
salgın günlerinde erkek kardeşi tarafından başına silah dayanan ve kılpayı ölümden
kurtularak bir sığınmaevine giden kadının karşılaştığı tabloyu kendi ağzından
duymanızı istiyorum.
Bu
sesi duymalısınız!
Kimliğini
ve kentini gizleyerek aynen aktarıyorum ki, mağdurlara yapılanın adının en
hafif tabirle duygusal şiddet olduğuna herkes tanık olsun diye.
“Polisler
geldi ve … şiddeti önleme merkezine götürdüler. Beni özel güvenlik görevlisi
bir kadın teslim aldı. İlk cümlesi şu oldu: ‘Biz bunu teslim alıyoruz ya, yarın
ben buradan gideceğim diye çemkirir.’ İlk duyduğum bu oldu. Sonra polisler
gitti. Bana döndü ve son derece kaba bir şekilde ‘ver, kalk, otur’ gibi
emirlerle, çantamı aldı. Valizimi aldı, başka bir yere kilitledi. Beni beş
yataklı bir odaya koydu. Televizyon odası, banyo, tuvalet ve hepsinin kapısının
açıldığı bir hol var. İşte bu hol kapısı sürekli kilitleniyor. Neye ihtiyaç
duysanız kapıyı çalmak zorundasınız ve özel güvenlik ‘ne var’ diye geliyor.
O
gece temiz olduğu çok kuşkulu bir yatakta yattım.
Sabah
televizyon odasına kahvaltı bırakılmıştı. Kanepede bir kadın yatıyordu. Gece de
oradaymış. Tanıştık. Önce pek konuşmak istemese de yavaş yavaş sohbet etmeye
başladık.
Kahvaltı
da çay yoktu. Birkaç zeytin, biraz domates ve minik kutulardaki reçelden
ibaretti. İkimiz de pek yemedik.
Arkadaşım
bana günde üç kez, beş ya da on dakika bahçeye çıkma hakkımız olduğunu söyledi.
Kapıyı
çaldım, bu defa başka bir özel güvenlik; ‘ne var’ diye geldi. Dışarı çıkmak
istiyorum, dedim. Kapıyı açtı ve bağırmaya başladı ‘ne yaklaşıyorsun kapıya
uzak dur’ diye. Neden bağırdığını sordum, bu defa, ‘ben bağırmıyorum’ diye
bağırdı. Meğer sosyal mesafe için bağırıyormuş. Bağırdığını kabul etti. Günde
üç kere bahçeye çıkabileceğimi sadece üç sigara hakkım olduğunu onu da
çantamdaki paketten kendilerinin vereceğini söyledi. ‘Tamam mı’ diyerek onaylamamı
da istedi. Yılmadım çay istedim. Günlük bir bardak hakkımız varmış. Kahvaltıda
verilmediyse o da yok demekmiş. Bir sigara içtim. Güvenlikçi, ‘hadi içeri’
dedi.
İçeri
girdiğimde arkadaşım doğrudan; buraya gelinceye kadar aldığı darp raporuna
rağmen, kendisini iyi hissettiğini ama şimdi suçlu hissettiğini, nerede hata
yaptığını düşündüğünü söyledi. Evet ‘orada suçlu sensin’, diyorlar. Aşağılayıcı
bakışlar, kaba sözler ve tavırlarla söylüyorlar. Bir kez dahi hoş geldin,
geçmiş olsun gibi sözler duymadım.
‘Aşağılanmak
korkunç’
Sanki
daha önce bir evim, ailem, arkadaşlarım, işim, okulum ve okuduğum kitaplar
hiçbir şey olmamış gibi. Aşağılanmak korkunç. Kimse sizin zaten büyük bir
sıkıntıdan çıkıp oraya geldiğinizi bilmiyormuş gibi… Yemekler yenmeyecek kadar
kötüydü. Valizinizden bir şey almak isterseniz ve günde iki kere isterseniz,
azarı yersiniz. Sadece bir kere. Telefonunuz alınıyor ve bir daha verilmiyor.
Ancak danışman gelince hoparlör açık olmak üzere bir kişiyi arama hakkınız var.
Bir
kez gördüğüm sosyal hizmet uzmanının tavrı farklıydı. Bize ‘siz’ diye hitap
etti ve bahçede daha fazla kalmamızı sağladı. Öyle büyük iyilik ki. Ama dedi
ki; ‘sizi anlıyorum çok daha fazlasını yapmak isterim ama siz yarın görevliye
söylerseniz bana sataşırlar, kameralar kontrol edilir ve maaşımdan kesme cezası
verirler.
Üçüncü
gün, danışman geldi. Bizi …göndereceklerini ama oranın çok kötü olduğunu
söyledi. “Burayı bile ararsınız” dedi. En iyisinin eve dönmek ya da kalacak bir
eş dost bulmamız olduğunu söyledi.
Telefonla
görüşmemize izin verilince, ikimizde sorunumuzu neyse ki çözdük ve oradan
ayrıldık.
Beni
‘183 hayatı tehlikesi var’, diye kodlamalarına rağmen, ne gideceğim yere götürmeyi
ne de yanıma güvenlik vermeyi teklif ettiler.”
***
Anlaşıldığı
üzere, sosyal hizmet uzmanları usulen görev yaparken sığınmaevleri tamamen
güvenlikçi zihniyete terk edilmiş.
Kadınlara
psikolojik, hukuksal, ekonomik destek vermek, şiddet ortamına geri dönmesini
önlemek, kendi ayakları üstünde durmasını sağlamak en azından şiddete karşı
korunması için güçlendirmek yerine, cezaevine çevirdikleri evlerde kadınlara
suçlu muamelesi görüyor.
Belki
de tam bu nedenle bağımsız kadın oluşumlarının açtığı sığınmaevlerine karşı
ŞÖNİM’leri devreye soktular.
Kadını
eşit görmediği için erkeğin şiddetini olağanlaştıran, şiddete uğrarken bile
itaat etmeyi tavsiye eden bir iktidarın açtığı kadın sığınmaevi de elbette o
zihniyetin sürdürücüsü oluyor.
2013
yılında Mor Çatı’nın düzenlediği ŞÖNİM Çalıştayı‘nda bir araya gelen 48 kadın
örgütünden yaklaşık 120 kadının görüşünü yansıtan raporda ŞÖNİM’lerin
yaratacağı sorunlar madde madde ortaya konmuştu.
Temel
itiraz da ŞÖNİM’lerin öncelikli görev ve amacının, “ailenin güçlendirilmesi,
aile bütünlüğünün sağlanması, ailelerin parçalanmalarının engellenmesi“ olarak
tarif edilmesineydi. Amaç bu olunca kadına karşı şiddetle ve ayrımcılıkla
mücadele etmek de amaç dışında kalıyor, doğal olarak.
(Bu
yazı ilk kez Artı Gerçek’te yayımlanmıştır.)
KAYNAK:
Konuk Yazar – İnci Hekimoğlu / (yesilgazete.org, 27/04/2020).