Şair ve yazar. 1961 yılında doğdu. Okuma-yazmayı üç yaşımda öğrendi ve ilk mektubunu yine üç yaşımda yazdı. Aynı yaşta yurt dışına göç etti. On yıl kadar İsviçre'de yaşadı. Genç kızlık döneminde ailesinin kararıyla Türkiye’ye kesin dönüş yaptı. Almanca öğretim yapan bir kolejde okumaya başladı. Ek dil olarak İngilizce, seçmeli dil olarak da Fransızca öğrendi. Bu kadar dil öğrendikten sonra okuduğu kitapların sayısında da bir hayli artış oldu.
Ortaokul,
lise derken 1981 yılında yüksek öğretimini yarıda kesip evlendi. Yabancı
firmalarda yirmi yılı aşkın bir süre çalıştı. Yaptığı işler: Fiyat
yapılandırma, satış raporları, çeşitli istatistik çalışmaları ve ufak tefek
raporlama programları, geleceğe yönelik projeler. Hepsi rakamlarla ilgili işlerdi.
İş
hayatımla birlikte yazmaya başladı. Bu yaklaşık 26 yıl sürdü. Evindeki
çekmeceler yazdıklarıyla, belleği ise okuduklarıyla dolu. 2012’den itibaren
kitaplarını yayımlamaya başladı.
Kitapları:
Sonrasızlık
(2012)
Şen
(2019)
İsviçre
Beyazı (2020)
KAYNAK:
Zerrin Oktay (havuz.de, 09.05.2021), Zerrin Oktay kitapları (kidega.com, pegem.net, 09.05.2021).
-Belleklerde
kalıcı anılar, gün batımıyla birlikte
eklenir birbirine; zincir olur, ölüm olur, korku olur, düş olur-
Kâğıttan
bir ev yapsak
Koysak
dünyanın üstüne
Rüzgâr
uçursa
Sonra
düşsek
Beyaz
kâğıtlardan kurulmuş
Bir
düş ülkesine
Evleniyoruz!
Merih Günay’ın uzun zamandır beklediğim ve Elfene Dünya
Yayıncılık’tan çıkan yeni kitabını birkaç hafta önce okudum. Değerlendirmek
için yine de bir süredir beklemede tuttum kalemimi. Nedenine gelince… Açıkçası
ne yazacağımı bilemedim ilk başta ama mutlaka birkaç satır yazmak istiyordum, o
itkiyi hissediyordum, hem de çok yoğun bir biçimde. Kullanmaktan vazgeçmediği
eril dil hakkındaki düşüncelerimin de etkisinde kalmış olabilirim. Ne ki
sessizliğimin tek nedeni bu olamazdı. Eril dile yıllardır alışkınım ben. Kimi
zaman tükenmez kalemle altını çizip yanına ‘hürmetlerimi’ bildiren notlar
düşüyorum. Neyse, anlatmak istediğim konu bu değil elbette.
Yıllar önce Leo Buscaglia’nın ‘Sevgi Öyküleri’ adında bir
kitabını almıştım. Aslında o kitabı seçmemin iki nedeni vardı. Birincisi, daha
önce Buscaglia’nın hiçbir kitabını okumamış ve merak ediyordum. İkinci
nedenimse özellikle seçtiğim o kitabıyla ilgiliydi. Gerek kapağında, gerek iç
sayfalarında sanki çiçekli pazenden biyeleri varmış gibi süslemelerle
bezenmişti tüm kitap. Bana çok ama çok ‘cici’ geldiği için almıştım onu. Uzun
zaman okumaya bile kıyamamıştım. Buna karşın sık sık kitaplıktan çıkarıp
açıyor, güzelim süslemelerini hayranlıkla inceliyor ve tekrar kitaplığa geri
kaldırıyordum. Derken günün birinde okumaya başladım. İlk birkaç öykü gerçekten
de sevgi yüklü ve hiçbir şeyin ters gitmediği, herkesin herkesi coşkun bir
sevgiyle kucakladığı türde içeriklerle doluydu. Sanki televizyonda yayınlanan,
şu aile kanallarına özel dizi filmler tadındaydı. Sonuç olarak sevginin bu
kadarı bana fazla geldi ve kitabın yarısına bile gelemeden elimden bıraktım.
Kabul ediyorum, o süslemeleri bugün bile unutabilmiş değilim. Hem zaten kitabı
okumaya katlanamamış olsam da onu yıllarca kimselere vermeyip kitaplığımda
tuttum.
Merih Günay’ın Gezinti’sine gelince… Tıpkı Buscaglia gibi
o da sevgiyi, aslında daha çok da aşkı kaleme almış. Ne ki ortada ne sarı saçlı
Semiramis tiplemesi var, ne pala bıyıklı feodal baba, ne belalı, ne eli silahlı
kıskanç koca… Ortada engel sayılabilecek kimsecikler yok. Kadın erkeğe, erkek
de kadına âşık ve ilişkilerinde ters giden hiçbir şey yok. Diyeceğim o ki,
yalansız, dolansız, entrikasız, her şeyin iyi gittiği ve doludizgin aşkı
anlatan bir kitap Gezinti.
Aşkı anlatmak, diğer tüm konulardan daha zordur. Örneğin
bir anıyı anlatmak, ya da bir davayı, bir acıyı, bir macerayı anlatmak çok daha
kolay gelir yazara ama aşk… Hem de “Seni seviyorum.” cümlesi bile başlı başına
basmakalıp bir ifadeyken, hiç klişeye düşmeden aşkı anlatmak gerçekten de kolay
değil bence.
Kendimi, içinde hiçbir hikâyenin geçmediği bir aşk romanı
ile karşı karşıya buldum ve onu bir oturuşta ve ara vermeden okudum. Bu nasıl
mümkün olabildi? Çünkü yazar, hikâyelerin değil anların arasında raks etmiş
yazarken ve bir okur olarak ben de ona eşlik ettim. Bu nedenle diyebilirim ki
Merih Günay, Gezinti ile (dünyada başka bir eşi benzeri var mı bilmiyorum) bir
ilke imza atmış olabilir.
Zerrin Oktay