Mehmet Acet

Gazeteci-yazar, Televizyon Programı Sunucusu

Doğum
Eğitim
Marmara Üniversitesi İletişim Fakültesi
Diğer İsimler
Haber 7 sunucusu. Ülke tv sunucusu.

Gazeteci yazar, tv programı sunucusu, moderatör. 1976 yılında Konya Taşkent’te doğan Acet, ilk ve orta tahsilini Taşkent’te tamamladı. İstanbul Marmara Üniversitesi İletişim Fakültesinden mezun olan Acet mesleki kariyerine 1995 yılında TRT’ de staj yaparak adım attı. 1996 yılında Kanal 7 Dış Haberler Servisinde Muhabir olarak çalışmaya başladı. Bir yıl sonra Meridyen isimli dış politika programının yapımcılığını üstlendi. 1999 yılında Kosova’dan savaş görüntülerini dünyaya geçen ilk gazeteci olarak ismini duyurdu. Daha sonra keskin bir dönüş yaparak diplomasi ve AB haberleri üzerinde yoğunlaştı.

2000 yılında Kanal 7’nin Brüksel temsilciliğini üstlendi. 1999 Helsinki zirvesinden 17 Aralık Brüksel zirvesine kadar uzanan süreçte AB – Türkiye ilişkilerini de ilgilendiren bir çok zirveyi yerinde takip etti. Son 7 yılda Orta Asya’ dan Amerika’nın batı yakasına kadar uzanan coğrafyayı gezerek bulunduğu ülkelerden haber ve dosya çalışmalarına imza attı. Kanal 7 Ankara temsilciliğine atanmadan önceki son çalışması Amerika’daki Ermeni Diasporası başlıklı dosya oldu. 2005 yılında Kanal 7’nin en genç yöneticisi olarak Ankara temsilciliğine atandı.11 yıldır Kanal 7’nin Ankara Temsilciliğini yapan Acet, Kanal 7 ve Ülke tv de haftalık siyasi programlar yapmaya devam etmektedir. İyi derecede İngilizce bilen Mehmet Acet evli ve iki çocuk babasıdır.

Mehmet Acet televizyon programları yanı sıra Yeni Şafak gazetesinde gündemin nabzını tutmaya devam etmektedir.

HAKKINDA: Akdoğan: Bu darbe başarılı olsaydı... (haber7.com, 27.07.2016), Mehmet Acet kimdir? (haberler.com, 14.01.2020), Mehmet Acet kimdir? (superhabertv.com, 10.05.2020), Mehmet Acet / Erdoğan’dan sürpriz anayasa hamlesi: Peki bu işin arkası nasıl gelecek? (yenisafak.com.tr, 03.02.2021), Mehmet Acet (yenisafak.com.tr, 11.02.2021).

ERDOĞAN’DAN SÜRPRİZ ANAYASA HAMLESİ: PEKİ BU İŞİN ARKASI NASIL GELECEK?

Ak Parti hükümetlerinin vesayet düzeniyle ‘çarpışma dönemlerinin’ bir envanterini çıkarmak için yeni anayasa çalışmalarının geçmişteki hikâyesine bakmak iyi bir fikir olabilir.

 

O halde 2007’ye kadar gidelim.

 

22 Temmuz seçimlerinde, birkaç ay önce yaşanan e-muhtıra, 367 garabeti gibi gelişmelere gösterilen tepkilerin de etkisiyle, Ak Parti’nin sandıktaki oylarında patlama olmuştu.

Kampanya döneminin temel ‘mottosu’ anayasa değişikliği olduğu için, seçimler biter bitmez, yeni bir anayasa çalışması için düğmeye basıldı.

Bu konularda deneyim sahibi olan Anayasa Profesörü Ergun Özbudun’dan Ak Parti adına bir anayasa çalışması yapılması talep edildi.

Sonbaharda Özbudun’un kurduğu ekip, 1982 Anayasa’sının izlerini silmeyi hedefleyen bir anayasa taslağı hazırladı.

 

ANAYASA TASLAĞI BİTER BİTMEZ YARGITAY’DAN TEHDİT MESAJI GELDİ

 

Ak Parti hükümeti hazırlanan taslağı tam açıklamak üzere iken, dönemin Yargıtay Cumhuriyet Başsavcılığı, dönemin Başbakan Yardımcılarından biri ile haber gönderdi.

“Üzerimde baskı var, eğer bu anayasa işine devam ederseniz, kapatma davası açmak zorunda kalacağım” biçiminde bir haberdi bu.

Böyle bir haber gelince, Ak Parti’de yapılan istişareler sonucu, ‘itidal’ ile hareket etme yönünde bir eğilim ortaya çıktı ve anayasa çalışmalarının zamana yayılarak bir süre ertelenmesine karar verildi.

Buna rağmen seçilmiş yönetimlerin kaderini iki dudağının arasında gören ve bunun için küçük bir bahaneyi yeterli bulan vesayet rejiminin aktörleri tarafından, o ‘son çare’ yine de devreye sokuldu.

Aradan 6 ay geçtikten sonra Tayyip Erdoğan’ın siyaset yasağının kaldırıldığı tarih olan 14 Mart 2003’ün yıl dönümüne özel olarak denk getirilerek kapatma davası açıldı.

Bunları niye hatırlattık?

82 Anayasa’sının üzerine anayasa tanımayan çevrelerin, yeni anayasa çalışmalarının önüne her seferinde bir maliyet dökümü koydukları bilinsin diye hatırlattık.

 

BAHÇELİ DESTEK VERDİ, CHP’DEN HENÜZ SES YOK

 

Cumhurbaşkanı Erdoğan’ın gündem belirleme ve ön alma anlamında eline kimsenin su dökemeyeceği önceki akşam yaptığı yeni anayasa çıkışıyla bir kere daha anlaşılmış oldu.

Herkesin ekran başında pandemi kısıtlamalarına dikkat kesildiği, o nedenle de ratingin yüksek olduğu konuşmasında ‘pat’ diye anayasa değişikliği teklifini gündeme getirdi.

Şu sözlerle:

“Bu çalışmanın milletin gözü önünde ve onun temsilcilerinin tamamının katılımıyla şeffaf bir şekilde gerçekleştirilmesi, ortaya çıkan metnin de mutlaka milletin takdirine sunulması gerekir. Cumhur ittifakı’ndaki ortağımızla bu konuda bir anlayış birliğine varmamız halinde, önümüzdeki dönemde yeni anayasa için harekete geçebiliriz”.

Bu çağrıya dün, Ak Parti’nin Cumhur İttifakı’ndaki ortağı olan MHP’nin Genel Başkanı Devlet Bahçeli tarafından açık bir destek geldi.

Bahçeli’nin açıklamasından şu iki cümleyi aktaralım:

“Türkiye’nin yeni bir anayasaya ihtiyacı olduğu açıktır. Milliyetçi Hareket Partisi’nin amacı, görüşü ve düşüncesi de bu yöndedir.”

“Mevcut ve meri Anayasa’nın olağan dışı şartların mahsulü olduğu, zaman içinde pek çok maddesinde değişiklik yapılmasına rağmen, statükocu vasfında herhangi bir zayıflamanın görülmediği çarpıcı şekilde ortadadır.”

Erdoğan’ın anayasa çağrısında yaptığı “Milletin gözünün önünde ve onun temsilcilerinin tamamının katılımıyla” vurgusu, bu çağrının muhatapları arasında muhalefet partilerinin de bulunduğunu açıkça ortaya koyuyor.

Mutlaka herkes, bütün partilerin liderleri bu çağrı ile ilgili kendi görüşlerini açıklayacaklardır.

Es geçilebilecek bir çağrı değil bu çünkü.

Diğer yandan Erdoğan, bu hamlesiyle muhalefet partilerinin tümünü hem hazırlıksız yakalamış oldu, hem de o cephedekilerin kendi aralarında yürüttükleri ‘paslaşmayı’ boşa çıkarmış oldu.

Geçmişte yeni anayasa için yapılan bütün hazırlıkları vesayet düzeniyle paslaşarak boşa çıkarma yönünde hamleler yapmışlığı olan CHP’nin özellikle, ne diyeceği, bu çağrıya neyle mukabele edeceği merak konusu olmuş durumda.

Dün Genel Başkan Kemal Kılıçdaroğlu’nun ‘çiftçiler buluşması’ vardı ama uzun bir konuşma yapmasına rağmen bu konuya hiç girmedi.

Ama bundan sonra da hiç girmeyeceği düşünülmesin.

Neresinden nasıl gireceğini belirledikten sonra onlar da mutlaka bu çağrıya bir cevap vereceklerdir.

İhmal edilip, görmezden gelinebilecek bir durum değil bu çünkü.

KAYNAK: Mehmet Acet / Erdoğan’dan sürpriz anayasa hamlesi: Peki bu işin arkası nasıl gelecek? (yenisafak.com.tr, 03.02.2021).

AKDOĞAN: BU GİRİŞİM BAŞARILI OLSAYDI... Röportaj: Mehmet ACET

 Gazetecilere konuşan AK Partili vekil Yalçın Akdoğan, FETÖ'nün darbe girişimini yorumladı.

 

 

AK Parti Ankara Milletvekili Yalçın Akdoğan, aralarında Kanal 7 Ankara Temsilcisi Mehmet Acet'in de bulunduğu gazetecilerle bir söyleşi gerçekleştirdi.

15 Temmuz darbe girişimi ve FETÖ'nün durumuna ilişkin değerlendirmelerde bulunan Akdoğan, "bu darbe girişimi diğer darbelerden çok farklı. Bu girişim başarılı olsaydı gelecek kuşaklarımızı da kaybederdik" dedi.

 

Yalçın Akdoğan şöyle konuştu:

 

Genel bir hikayeyle başlayalım. Bu yapı 1970'lerden itibaren önce manevi bir hareket görünümünde ortaya çıkmış, ama süre içerisinde bir cunta darbesiyle sonuçlanan bir süreç yaşıyoruz.

Böyle baktığımızda bu yapıyı, bu örgütü analiz ettiğimiz de bunun zaman içerisinde güçlendiği, devletin farklı kurumlarına sızdığı ve siyasi alanla temas ederek bir güç zehirlenmesi yaşadığı, farklı evrelerden geçtiği gibi bir kanaat var. Ben bu kanaate sahip değilim. Yani bu yapının farklı evreleri olduğu, ilk başlangıç noktasıyla bugün gelinen nokta arasında bunun bir güç zehirlenmesi yaşadığı kanaatinde değilim. Benim kanaatim, bu yapının başından itibaren, ilk günden itibaren bu amaca matuf olarak kurgulandığı şeklindedir.

Yani birileri anahtar teslim bir fabrika kurmuşlar ve istihbarat örgütü şeklinde ilk günden itibaren nasıl bir istihbarat teşkilatı kuruluyorsa, diyelim MİT'in kuruluş yapısı, çalışma, iletişim stratejileri neyse bunlara benzer bir yapı var ortada.

Bunlar bir gün cunta yapıp ülkeyi esir almak için beslenmiş bir örgüt olduğunu düşünüyorum ben. Ve buna kamuflaj olarak dini bir maske giydirilmiş. Ordunun içerisindeki insanlar böyle bir motivasyonla hareket ediyor olabilirler. Dini bir takım motivasyonlarla hareket eden insanlar da bunların içerisinde olabilir. Ama bu var olan sonucu değiştirmiyor.

Bu güdümlü, kurgulanmış bir cunta hareketi, bir istihbarat örgütü şeklinde kurgulanmış ve zaman içerisinde amaç ve hedeflerinden sapmadan neticede düğmeye basıldığı anda harekete geçilecek bir örgüt olarak konumlandırılmış. Benim kanaatim bur. Şimdi bunlar tabi elbette 80'li yıllarda bir takım kurumlara sızdılar, 90'lı yıllarda etkili oldular, 2000'li yıllarda AK Parti iktidarında etkinlik kazandılar. Ama böyle baktığımızda 40 yıllık bir süreç içerisinde daha AK Parti yokken bu kurumlara sızdıkları, güç sahibi olduklarını görüyoruz. AK Parti'ye karşı ilk girişim 7 Şubat. Yani MİT müsteşarını gözaltına almaya, tutuklamaya dönük girişim. Tabi burada bunun öncesinde yaşanan bir takım şeyler. Diyelim böcek araması 2011'in sonunda aralık son haftalarında yaşanan ve bunların deşifre edilmesine neden olan hadiselerden bir tanesi bu böcek bulunması hadisesidir. Bunlar bir şekilde.

 

BÖCEK OLAYI

 

2011 sonu diye hatırlıyorum, 2012'nin sonunda cumhurbaşkanı bunu açıkladı. Böceklerin konulması ve bulunması hadisesi 2011 sonu diye hatırlıyorum. Neticede bu bir kendini ele veren tabloydu. Bu MİT müsteşarının ifadeye çağırılması açıktan bir müdahaleydi. Neye müdahaleydi. Neye müdahaleydi, bir çözüm sürecine müdahaleydi. İç siyaseti tanzim etmek, hükümete politika dayatmaya dönük bir şeydi. İki dış siyasete dönük bir şeydi. Yani o dönemde İsrail'le yaşananları hatırlarsanız bir hükümete politika dikte eden bir bu. Aynı zamanda bunun sayın Cumhurbaşkanımız o dönem başbakan olarak uzanacak bir darbe teşebbüsünün yani 17 Aralık'ta gördüğümüz şeyin ilk adamıydı bu. Bu noktada baktığımızda bugün yaşadığımız darbe son raunt da değildir. İlk raunt diye bakarsak 7 şubata kadar götürebilir. Bunların bugüne kadar durmadılar bundan sonrada duracaklarını düşünmüyorum.

Tabi ondan sonra önemli bir kırılma noktası tabi MİT TIR'ları 2014 Ocak ayında oldu. 17 Aralık doğrudan açıktan devirmeye dönük önemli bir hamleydi. Bütün bunlar içerisinde benim 2013 Aralık da yazdığım bu kumpasla ilgili yazdığım yazının çok önemli bir kırılma noktası olduğunu düşünüyorum. Yani bir o zaman yazımın başlığı, "Ellerinde nur mu var topuz mu" başlığıydı. Bu Bedüzzaman'ın sözü, yani bizim elimizde nur var topuz yok anlamında. Kendi ülkesinin milli ordusuna, milli istihbaratına, milli bankasına kumpas kuranlar falan diye. Bu onların bütün şeyini bozdu ve bana o dönem düşman olmalarının önemli sebeplerinden biri buydu. Bütün oyun planları bozuldu. Yani gezi olaylarından sonra bu yedirmeyiz çıkışı, 17 Aralık'tan sonra bu kumpas meselesi daha sonra bunlar haindir zombidir gibi şeylerden sonra bunlar iyicene bize düşman oldular.

 

BU DARBE BAŞARILI OLSAYDI GELECEK KUŞAKLARIMIZI DA KAYBEDERDİK

 

Bu yaşanan darbeye gelirsek bu klasik bir darbe olsaydı belki bizi asarlardı, cezaevine koyarlardı. Ama Türkiye'de çocuklarımız, gelecek nesiller yine kendi hayatlarını yaşarlardı. 1980'de de benim babam muhtardı görevden alındı biz o iğdiş edilmiş o kültürün içerisinde depolitizasyon süreci vardı ama yine okuduk ettik bir yerlere geldik. Nispeten yine bir özgür alan vardı.

Bu darbe başarılı olsaydı sadece bizim asmakla kalmazlardı gelecek kuşaklarda onları da kaybederdik. Esaret rejimi kurulurdu tamamen uydu bir ülke ve içeride farklı olan hiç kimsenin nefes alamayacağı bir yapı oluşurdu. Bu yüzden diğer darbeciler varolan statükoyu korumak için darbe yapıyorlar. Bunlar bu devrimsel bir şey varolan statükoyu korumak değil tamamen herşeyi yıkmak, hükümeti devirmek değil devleti devirmek ve tamamen kendi hakimiyetlerini, esaret rejimi kurmak hesap bu. Bu yüzden darbe girişimidir diye düşünüyorum. Bunların hesap edemediği şu, düşünün Fetullah Gülen 40 yıl boyunca ilmik ilmik dokuyor bir sürü kuruma sızıyor, adamlar yerleştiriyor çok güçlendiğini düşünüyorlar. Ama hesap edemedikleri, yatırım yapmadıkları bir yer var o da halk. Bütün kurumlara sızmışsın ele geçirmişsin çok büyük güç sahibi oldum diyorsun ama halkı hesaba katmamışsın. Halk oyunu bozuyor çünkü bu eski Türkiye'nin dinamikleri ile şeyi kurgulamışlar. Eski Türkiye'de neydi ordu da güçlü olursan her şeyi kontrol edersin .

Eski Türkiye'nin dinamikleri ile bir şey yapılmış fakat yeni Türkiye'de farklı dinamikler var artık. Bu dinemikler varken halk varken, halk bu kadar, darbenin önüne ölümüne atlarken artık kimse Türkiye'de tepeden inme bir yaklaşım dayatamaz, esaret altına alamaz ve darbe marbe yapamaz. Teşebbüs eder ama onun altında kalır bu çok açık bir gerçek. Burada tabi bu mücadelede yani biz farkında değil miydik. Biz farkındaydık, en azından 2013 yılından beri sayın cumhurbaşkanımız bu konuyu işliyor, biz işliyoruz anlatıyoruz. Hatta bu bir takıntı gibi anlatılmaya başlandı. Yani siz artık takıntı yapmışsınız arkadaş aynı şeyleri konuşup duruyorsunuz diyorlar. Şimdi ben dün bir hastane ziyareti yaptım, bir odaya girdim vatandaşımız dedi ki, biraz önce eşimle senden bahsediyorduk bu Yalçın Akdoğan'da haziran seçimlerinden önce yatıyordu kalkıyordu bu paralel paralel deyip duruyordu. Bizde diyorduk ki ya arkadaş başka konu mu yok durup dururken paraleli anlatıp duruyor diyorduk hanımla bahsediyorduk. Bak adam haklıymış adam abartmıyormuş derken sen geldin üstüne. Şimdi bu bir takıntı gibi algılandı. Şimdi bizim bu mücadelede bir takım zorluklarımız oldu. Birini görevden alıyorsunuz hemen yargıdan dönüyor bütün kurumlar aynı şekilde hassasiyetle bu mücadelenin içine girmiyor, bu mücadeleyi çok zorlaştırdı.

Düşünün KPSS'yle adam alıyorsunuz bir düğmeyle 30 bin öğretmen ataması yapıyorsunuz. Kim bunlar bilmiyorsunuz. Şimdi bu değiştirmek gerekiyordu. Bu konularda bir takım zorluklar yaşandı. Şimdi arşiv taraması, sabıka kaydı var mı? Yok. Zaten sabıka kaydı olmayanlar insanlar bu darbeyi yapan insanlar. Yani burada ciddi bir güvenlik tahkikatının yapılması bundan sonraki personel rejimi ile ilgili, yani öyle düğmeye bastık rast gele şunlar şunlar atandı değil, arşiv taramasıyla da değil. Güvenlik tatikatıyla bu şekilde bu işlemin yapılması gerekiyor ne kadar çok adam alırsanız alın kamuya.

Bu yüzden geçen yıllarda yaşadığımız zorlukları ifade etmek için söylüyorum. Ve burada mücadelenin herkes tarafından benimsenmesi önemli, kimsenin kendini kullandırılmaması gerekli. Bu asalak bir yapı kendi vücudu yok, devletin vücudunu kullanarak, devletin olanaklarını kullanarak devlete operasyon çekiyor. Devletin yetkisini ve silahını aldığın zaman adam korkak ve ezik bir şeylere dönüşüyor. Burada kimse kendi vücudunu bu zombilere kullandırtmamalı. Gelip o vücuda yerleşmemeli o vücudun gücüyle millete ateş etmemeli. Bu noktada da sıkıntılar yaşandı. Bunlar paralelci dediğimizde, nerden çıkarıyorsunuz paralelci olduğunu.

Terörist dediğimizde nerden terörist elinde silah mı var. Şimdi nerden çıkarıyorsunuz delilli midir bu tür şeyler mesela komutanlar diyor ki biz sorduk adli müşavire, personele bir şey gelmediği. Gelmez zaten onlar paralelciydi. Bu noktada herkes bu mücadelenin içerisinde olması lazım. Bunlar böyle iyi adamlar, şunu yapmazlar, bunu yapmazlar gibi müsamaha çok büyük tehlikelere bizi sokar. Ve gördük bunu, bu iyi çocuklar döneminin kapanması lazım. Emir komuta zinciri nedir, disiplin. Ordunun en önemli özelliği disiplin, birileri isyan etmesi... Uçak kalkmış halkı bombalıyor. Bu noktada hala birilerini ikna etmeye çalışmak abesle iştigaldir. Yani buruda ikna edilecek bir durum yok. Burada temizlenmesi, tasfiye edilmesi gereken bir terörist grup var. Bu yüzden artık kemsinin hiçbir kurumda ya bunlar iyi çocuklar vesaire bu anlayışın tamamen ortadan kalkması lazım. Benim kanaatim burada bu işi aslında herkes biliyordu ama kimse bunlarla mücadele etmeyi göze alamadı. Çok büyük mesamette bir şey olduklarını gördükleri için, bunlar temizlenemez, bunlarla mücadele edilemez gibi bir algı oluşmuş.

 

Ordu içinde mi geçerli bu?

 

Bütün kurumlar için geçerli bu. Bu algı zaten baştan bir teslim olma sonucunu doğuran bir şey. Bunlar o kadar güçlü ki o kadar büyük ki her tarafa sızmış ki yani biz bunlarla nasıl mücadele edeceğiz. Bunların tamamen yıkılması gerekiyor. Ve bu mücadeleyi kurumlar kendi yapamadı ama Tayyip Erdoğan kendi yapacak. Nasıl 17 Aralık darbe girişimini ancak Tayyip Erdoğan gibi birisi savuşturabilirdi, başka kim olsa ertesi gün karakola gidip teslim olurdu ezik bir şekilde. Ancak Tayyip Erdoğan bunu bastırdı. Bu temizliği de ancak Tayyip Erdoğan yapabilirdi. Arkasında büyük bir halk desteği olan bir kişi bunu göze alabilir ve bu süreçte bu temizliğin yapılması gerekiyor.

Burada tabi terörist derken, terörist; halkını bombalayan, kurşuna dizen insanlar. Bunlar nerden silahlı örgüt hani bunların elinde silah mı var deniyordu işte bak var. Helikopter de var uçak da var silah da var. devletin silahını gasp edip halkı öldürdüğün zaman o silahın kimin olduğunun değil, senin silahlı bir terör örgütü olduğunu gösteriyor. İster bu silahı satın almış ol ister gasp etmiş ol ister illegal bir şekilde edinmiş ol. Senin elinde bir silah var halkı öldürüyorsun ve sen silahlı bir terör örgütüsün.

Burada bu mantığın da sorgulanması lazım, özellikle diyanet tarafından. Bu DEAŞ'ın mantığıdır, amaca ulaşmak için her yol mubahtır, kendini hakikatin merkezine koyuyor ve herkes kurban edilebilir. Bu daha önce Hizbullah olayında yaşanan travmanın bir benzeridir. Baktığında İslami dini bir çok motif var, kendileri dini bir şey yaptıklarını düşünüyorlar ama insanları öldürüyorlar, müslümanları katlediyorlar. Bu benzer bir durumdur. Bu DEAŞ'ın aynı felsefesidir, bu anlayışla da aynı şekilde mücadele edilmesi lazım.

Dini açıdan da bu sorgulamayı gerektiren bir tablo bu. Onun dışında baktığımızda gezi olayları, Kobani, 17 Aralık bunlar bir travma meydana getirdi siyasette. Yani AK Parti çok önemli açılımlar yaptı bütün toplum kesimlerine ama o açılım yaptığı toplum kesimlerinin içeresinden birileri bir kalkışma içerisine girdiler bu da AK Parti iktidarında farklı bir psikoloji oluşturdu, daha savunmacı kendini korumaya çalışan bir refleks oluşturdu. Bu olayın ben tam tersi bir etki yaptığını düşünüyorum.

Yine bir travma meydana geliyor ama bütün toplum kesimlerini birbirine kenetleyen, bir araya getiren yani biri içe dönük bir davranışa sebep olmuştu bunun da dışa dönük bir davranışa sebep olduğunu düşünüyorum. Bunun da Türkiye'de uzlaşı kültürü açısından önemli olduğunu düşünüyorum. Bütün bu içerideki dinamikleri konsülte etme açısından önemli bir fırsat meydana getirmiştir. Tabi burada binlerce insan var, bu insanların ahireti rehin almış bir örgüt. Örgütten ayrıldığı takdirde ahiretin yok olacağını düşünen insanlar var. Bütün bunlara karşı da burada diyanete çok önemli bir iş düştüğü kanaatindeyim. Görevden alınanlar, uzaklaştırılanlar böyle baktığımızda bunların ailesi var çocuğu var vesaire bunları görünce üzülen insanlar olabilir ama bu süreç kılı kırk yaran bir hassasiyetle, büyük bir özenle yürütülüyor. Onlar daha önce kumpaslar kurarak insanlara zulmettiler. Zulmettikleri için duvara tosladılar.

Biz bu süreçte zulmetmeden hukuk içerisinde birçok insanı hassasiyeti gözeterek bu süreci yönetiyoruz. Bu noktada bu ah vah edenlerin bunlar başarılı olsaydı ertesi gün belki binlerce insanın öldürüleceği, asılacağı bir tablo oluşacağını da unutmamak lazım. Tabi bunlar farklı cemaatler içine de sızmışlar. Bu temizlikler sırasında ya bu adamın bu yapı içerisinde hiçbir işi yoktur gibi görülebilir, yanlışlık yapıldıysa bunlar düzeltilebilir. Bunların farklı yapılar içerisine sızmış adamların da temizlenmesi söz konusu olabilir bu yüzden daha serin kanlı, objektif bir şekilde bu meseleye yaklaşması önem taşıyor diye düşünüyor. Ama baktığımızda bu yapının birçok unsurunun deşifre olduğu örgütlenme şemasının, yapısının, yöneticilerinin deşifre olduğunu biliyoruz.

Bundan sonra yapılması gerekenler bunlarla amansız bir mücadele yürütmektir. Bu noktada diğer cemaatlerin müsterih olmasında fayda var. Bugüne kadar AK Parti bütün kesimlerin özgür bir ortamda güçlenmesi için elinden geleni yaptı onlar bu sürecin muhatabı değildir. Burada ki bu hukuki sürecin muhatabı bu örgüt ve yandaşlarıdır.

 

Uyuyan hücreler sorusu

 

Benim de o zaman söylediğim bunların özellikle emniyette istihbarat birimlerindeki operasyon kabiliyeti kırıldı. İnsanları dinleme, fişleme, harekete geçirme devlet gücünü kullanarak bu tür operasyon kabiliyetlerini kırdık ama bunu bahsettiğimizde emniyeti istihbaratı bahsediyorduk. Ordunun içerisinde bunların gücünü zaten biliyorduk ama bunu insanlara inandırma, ikna etme, gereğini yapma bunları tesviye etme konusunda gerekenler yapılamadı, o ya da bu sebeple.

YAŞ'larda bir takım temizlikler yapıldı vesaire ama gerekenler yapılmadı. Çünkü bu münferit temizlikle olabilecek bir şey değil. Bütün yapının içerisinde bunlar artık yani yapının omurgasını oluşturacak bir güce ulaşmışlar. Daha kökten bir temizlik gerekiyor. Burada bizim söylediğimiz bunlar emir komuta zinciri içerisinde orduda güçlüler ama emir komuta zinciri içerisinde böyle bir şey yapamazlar nitekim yapamadılar. Bir cunta hareketi olarak ortaya çıktı. Ordunun geri kalan kısmı, emniyet baktığınız da MİT vesaire bu şey püskürtülmüş oldu.

Temizlik yapılacak orduda ondan sonra sivil otoritenin orduya hükmetmesi bakımından nasıl bir reform yöntemi izlenmeli?

Demokratikleşmenin en önemli ayağını asker sivil ilişkilerindeki normalleşme oluşturur. Asker sivil ilişkileri normal seyrinde değilse o ülkede demokratikleşme falan olmaz. Bu yüzden bu ilişkinin doğru tanımlanması ileri demokrasiye ulaşmak için şarttır. En önemli parametrelerden bir tanesi bence demokratik sistemlerde budur. Bu noktada birçok sıkıntılı süreçler yaşadık.

AK Parti kurulduğu günden itibaren o statikonun birçok sıkıntısına, saldırısına maruz kaldık. İlk dönem hatırlayın gizli gündem, takiye Türkiye oluyor. Bu psikolojik harekatın parçasıydı. Sonra ikinci dalga geldi oda mahalle baskısı, otoriterleşme bilmem neydi. Ondan sonra üçüncü dalga geldi Putinleşme tek adam diktatörlük vesaire. Bunların hepsi farklı dönemlerde farklı vesayet odaklarının gündeme getirdiği şeylerdi.

İlk başta bu statükocu zinde güçlerin bu propagandayı, psikilojik harekatı yürüttüğünü gördük işte 27 Nisan bildirisi vesaire bir çok türbülans yaşandı. Ama neticede bir normalleşme sürecine de girdik. Yani Nejdet Paşa'yla birlikte özellikle daha sakinleşti MGK'nın durumu, YAŞ'ın durumu bir çok noktada önemli mesafeler katledildi. Ama bu ilişkilerin normalleşmesi bütün bu yapının ordudan temizlenmesini sağlayacak süreç en azından zaman olarak yeterli olmadı. Şimdi bundan sonraki süreçte bunun gerçekleşmesi lazım.

Bundan sonraki süreçte bunun gerçekleşmesi lazım. Burada demokratikleşme için bu ilişkinin normalleşmesi ne kadar önemliyse Türkiye gibi böyle bir coğrafyada bulunan bir ülkede ordunun güçlü olması da çok önemli. Bu siyasete, sivil iktidara güçlü olmasından bahsetmiyoruz. Donamım olarak güçlü olmasından bahsediyoruz. Asli mecrasında fonksiyonlarına sahip olması ve güç olmasından bahsediyoruz. Bakın Türkiye son dönemde bölgede çok öne çıktı.

Ahlaki duruşuyla Arap Baharı sonrasında yaşananlar Suriye, Mısır darbesine karşı çıkmasıyla. Softpower önemli ama softpowerla ayakta kalamıyorsun. Birde askeri gücün gerekiyor. Suriye'de Irak'taki çalkantı, Rusya'yla yaşanan kriz. Bütün bunlara baktığınız zaman güçlü bir orduya sahip olmanız gerekliliği de ortada. Burada bu ilişkilerin normalleşmesi, asli zeminine oturması önemli olduğu kadar ordunun yıpranmaması, tamamen etkisizleştirilmemesi, güçlü kalabilmesi de önem taşıyor. Ordu da kendi içinde bir takım travmalar atlattı.

Uludere de bir travma oluşturdu onun ötesinde Balyoz, Ergenekon bir travma oluşturdu. Bu tramvalar ordunun paralelle mücadele etmesini zorlaştıran bir faktör oldu. Çünkü yeni travmalardan çıkmış bir orduyu yönetmek durumunda olan bir komutan yeni bir türbülans, yeni bir sıkıntı yeni bir çalkantıyı göze alması çok kolay değildi. Kendi açılarından baktığımızda onlarında böyle bir savunma noktaları var. Bu yüzden çok kolay olmadı. Şimdi bunların içerisinden geçip baktığımızda bu yapının temizlenmesi önemli. Ordunun geleceği açısından da ülkenin bekaası açısından da önemli. Onun sıhhatli bir şekilde yapılandırılması yeniden kurgulanması da önem taşıyor.

İstihbarat açısından da bir değerlendirme yapar mısınız? İstihbaratın güçlendirilmesi ve yeniden yapılandırılması da tamamlayıcı bir değerlendirme?

Burada neticede bu yapı devleti ele geçireyim derken en önemli saldırdığı noktalardan bir tanesi de İstihbarat. Zaten emniyet istihbaratı önemli ölçüde ele geçirmişlerdi. Geriye MİT kalıyordu. MİT'e dönük hamleler yaptılar. 7 Şubat bunlardan bir tanesiydi. Oslo ve KCK içindeki MİT elemanlarını bir şekilde deşifre ederek sanki örgütü destekliyormuş gibi bir durum oluşturmaya çalışmaları MİT'İ ele geçirme operasyonunun bir parçasıydı. Ve bu süreçlerde parantez içinde onu da söyleyelim bunlar PKK'ya destek olurlar mı çok açık bir şekilde oldular. İstihbarat elemanlarını deşifre ettiler, onların öldürülmesine, şehit edilmesine destek oldular. Açıkça bilgi paylaştılar, belki Türkiye'de yaşanan birçok terör saldırısının arkasında bunların lojistik desteğinin olduğu da söylenebilir. PKK ile işbirliği içerisine bu yapı girdi.

Bunlar özellikle ilk çözüm sürecinin ilk etaplarında bölgede güçlenebilmek için bu yapıyı kendilerine rakip görüyorlardı ve tavsiye etmeye, temizlemeye çalışıyorlardı. O süreçlerdeki birçok yaptıkları operasyon bu süreçlerin bir parçasıydı. Ama sonradan işler tersine dönünde onlarla ciddi bir işbirliği içerisine AK Parti'ye karşı ciddi bir işbirliği içerisine girmeye başladılar. Hem HDP'lilerle hem PKK'lılarla Kandil'de ciddi bir temas içerisine girmeye çalıştılar. Bölgede birbirlerini desteklediler. Bu darbe başarılı olsaydı onların ben örgütle daha fazla örgütünde çıkarına olacak şekilde işbirliği içerisine gireceklerini düşünüyorum. Yani bu noktada bu kurumları ele geçirmeye çalıştılar ama ele geçiremediler. Bunların bu hamleleri yapmasında bu cuntayı göze almalarında önemli bir etkendi. MİT'in bunların birçok iletişimini deşifre etmiş olması, on binlerce kişiyi tespit etmiş olması.

 

Bu olay özelinde baktığımızda?

 

İşte ben olayın da bir tetikleyen şeylerden bir tanesinin MİT'in son dönemde bunları ciddi bir kırk bin civarında kişiyi deşifre etmelerinin bir etkisi olduğunu düşünüyorum. Bu yargıdaki atamalar o hafta yapılacaktı, YAŞ önemli bir etken bu hazırlanan iddianamenin bunları deşifre etmesi önemli bir etken. Tüm bunlar bu şeyi tetiklediği kanaatindeyim ben. Burada istihbarat noktasında ki mesele elbette darbe girişimine binlerce kişi katılıyor bir planlama var bunların tespit edilmesi istihbarat açısından bir gereklilik. Bunu istihbarat kurumları bu çalışmayı yapabilecek yetkiye, donanıma sahip değilse bunların da yapılması lazım bundan sonrasına yönelik olarak.

Ama baktığımızda bu darbe nasıl başarıya ulaşamadı, nasıl tersine döndürüldü; bir şekilde MİT'in çomak sokmasıyla oyun bozulmuş oldu. Onu da göz ardı etmemek lazım. Eleştirecek birçok husus var. Bundan sonra istihbarat örgütlerinin bu tür darbeci hareketlenmeleri tespit etmesine dönük mevzuatı da gözeden geçirmek gerekir. Ama neticede başarısız olan bir darbe girişimi varsa burada bir şekilde MİT'in o günki birtakım faaliyetlerinin etkili olduğunu da unutmamak lazım.

Ben bunun bir dış bir oyunun parçası olduğu konusunda hiçbir şüphem yok. Bugün darbe başarısız olmasına rağmen verilen tepkilere baktığımızda bunu görüyoruz. Bunun şartları dışarıda olgunlaştırıldı. Kamuoyu algısı açısından dış kamuoyu algısı açısından olgunlaştırıldı. Birçok yazılar yazıldı, açık bir Tayyip Erdoğan, AK Parti düşmanlığı yapıldı. Türkiye'ye dönük çok ciddi bir dezenformasyon çalışması yürütüldü ve bunun şartları olgunlaştırıldı. Tayyip Erdoğan bir şekilde devrilirse alkış tutacak bir kitle oluşturuldu. Böyle bir psikoloji oluşturuldu. Bunu maruz gösterecek bir ortam oluşturuldu. Bu da dış ayağının olduğunu gösteriyor.

Mısır'daki darbe dış destek olmadan mı oldu? Ukrayna'da ki olaylar, orada ki kalkışma birçok ülkede parantez içinde Makedonya. Aynı şeyler yaşandı, ses kayıtları çıktı. Sokak gösterileri, bir sürü olaylar, kalkışmalar, dinlemeler, tapeler... Hükümet devrildi Avrupa Birliği geldi dedi ki, hükümet şu güne kadar istifa edecek şu başbakan olacak şu gün seçime gideceksiniz adamların önüne yol haritası koydular. Adamlar teslim oldular. bir tane kendi kontrollerinde savcı getirdiler Türkiye'de bunların hepsini denediler. Ses kayıtları, tapeler, şantajlar, sokak kalkışmaları işte yargı darbesi bilmemesi en sonunda fiili bir darbe. Farklı ülkelerde bu yöntemleri deneyerek başarılı oldular. Türkiye'de hepsini denediler hiçbiri tutmadı. Bu yüzden baktığımızda elde bir senaryo var ve bu küresel güçlerin beslediği, düğmeye bastığında harekete geçirecek orada bir mekanizma var ona basıyorlar ve bu oyun devreye konuyor ve bu şekilde birçok ülkede yönetim devrilir. Bu yüzden dış bağlantılı olduğundan hiçbir şüphem yok.

 

İçeride siyaset den alınan destek meselesi siyasi iç bağlantılar bağlamında?

 

Bunları spekülasyon olur tabi. Ortada bir belge olmadan ya da ifadelerden bir şey çıkmadan itiraflardan bunlar spekülasyon olur. Birilerini zan altında bırakmak doğru değil.

KAYNAK: Akdoğan: Bu darbe başarılı olsaydı... (baber7.com, 27.07.2016).

İLGİLİ BİYOGRAFİLER

Devamını Gör