İş adamı, siyasetçi, Milli Görüş hareketinin öncülerinden. Eski Devlet Bakanı Teoman Rıza Güneri'nin babası (D. 1 Ocak 1936, Konya – Ö. 1 Ocak 2021, Konya).
Ali
Güneri’nin kendi dilinden özet hayat hikâyesi (Ayrıntılı özgeçmişi HAKKINDA
bölümündeki söyleşidedir):
“1936’da
Konya’da doğdum. İlkokulu, ortaokulu –Ticaret Lisesinin orta kısmı olaraktan-
Konya’da okudum. Ortaokulu bitirdikten sonra tahsile üç yıl ara verdim. Daha
doğrusu Ticaret Lisesine ara verdim. Kur’an kursuna ve Arapça okumaya başladım.
Üç seneden sonra liseyi okumak için İstanbul’a gittim. İtalyan Koleji’nde
okudum. Yüksek tahsil yapmadım. Okuldan sonra Konya’ya dönerek ticaretle
uğraştım. Babadan ve dededen kalma, tahin, helva ve şekerli mamuller ticareti
ile uğraşıyordum. O yıllarda Konya’da Kur’an-ı Kerim hocası olan İsmail Karaçam
–daha önce de arkadaştık zaten- ile beraber 7-8 arkadaş, akşamları bir evde
toplanıyor, onun nezaretinde hadis ve tefsir dersleri görüyorduk.
Bir
gün ona dedim ki, ‘Hoca efendi, biz iş, ev, çoluk, çocuk arasında gidip
geliyoruz. Millete bir faydamız olmuyor. Bizim çalışabileceğimiz vakıf-dernek
varsa haber ver. Gidip orada çalışalım dedim. ‘Bekle henüz zamanı değil’ dedi.
Aradan bir müddet geçti, dedi ki, ‘Sen benden bir görev istemiştin. Sayın
Erbakan Konya’dan müstakil aday oldu, ona çalış.’ Ben de, ‘Hocam, sizden
vakıf-dernek istedim, ben siyasetten ve siyasilerden hoşlanmıyorum. Hayatımda parti
binasından girmiş adam değilim, mebus eli sıkmadım’ dedim. Bunun üzerine İsmail
Karaçam hocam dedi ki, ‘Ali Bey ben bu adamı uzun zamandan beri takip ediyorum.
Diz dize zikrettik, sohbetlerde bulunduk. Bu adam tam senin aradığın adam, gel
bu adama çalış.’ ‘Peki, öyleyse’ dedim, arkadaşlarla konuştum. ‘Hocaya çalışalım’ diye karar aldık.
Bir
arkadaşımız, Kapu Camii’nde akşam namazından sonra Erbakan Hocayla görüşerek,
seçimler için kendisine çalışacağımızı söyleyerek, Meram’da bir arkadaşımızın
evinde yemeğe davet etti ve tek başına gelmesini söyledi. Kendisinin etrafında
çalışan insanların bir tepki olarak, ön seçimi kaybettikleri için, etrafında
yer aldıklarını ifade ettik. Yarın seçim bitince kendi yuvalarına dönecekleri
gerçeğini ortaya koyarak, ‘Seninle biz çalışalım’ dedik. Hocam da kabul etti.
Necmettin Erbakan’ı ilk gördüğümdeki fiziki durumu ve konuşması çok etkiledi. O
zaman, ‘Ya Rabbi, beni bu adama yakın et, ben bunun yakınında olayım’ diye
içten samimi bir şekilde dua ettim. Ben zamanla bu duamı unuttum ama bütün
arkadaşları içinde Erbakan Hoca’nın en yakınında ben bulundum.
Benim
kendi isteğimle değil şartlar öyle getirdi ki, Erbakan Hoca benden daha yakın
arkadaşları varken Milli Selamet Partisi kurulacağında Konya’ya gelirken bana
telefon ederek, benim evime geldi, bende kaldı. Yani kimin yanına gider,
kiminle konuşursa olağanüstü bir müspet etki bıraktı. Biz o gün evden işten bir
çıktık, 40 gün çoluk çocuk, ev, iş unuttuk. Tam 40 gün boyunca kendimizi
unuttuk. Hoca nerede biz orada. Gece gündüz demeden 40 gün koştuk.”
(konhaber.com).
Vefatı:
Eski
Devlet Bakanı Teoman Rıza Güneri'nin babası Ali Güneri, Konya'da yeni tip
koronavirüs tedavisi gördüğü hastanede 1 Ocak 2021 günü hayatını kaybetti.
Merhum
başbakanlardan Necmettin Erbakan'ın da yakın çalışma arkadaşlarından olan Ali
Güneri'nin naaşı, İl Müftüsü Ahmet Poçanoğlu'nun kıldırdığı cenaze namazının
ardından Musalla Mezarlığı'nda toprağa verildi.
Cenaze
törenine, Yeniden Refah Partisi Genel Başkanı Fatih Erbakan, AK Parti Konya
Milletvekili Ahmet Sorgun, AK Parti Konya İl Başkanı Hasan Angı, Saadet Partisi
Genel İdare Kurulu üyeleri Lütfi Yalman ve Hasan Hüseyin Uyar, Saadet Partisi
İl Başkanı Hüseyin Saydam ve ildeki medya temsilcileri ve merhumun sevenleri
katıldı.
Eski
Devlet Bakanı Teoman Rıza Güneri, mezarlıkta taziyeleri kabul etti.
KAYNAK:
Ali Güneri (Söyleşi: Uğur Özteke, memleket.com.tr, 26 Şubat 2007), Milli Görüş camiasının önemli
isimi Ali Güneri hayatını kaybetti (konhaber.com, 01.01.2021), Koronavirüsten
hayatını kaybeden Ali Güneri son yolculuğuna uğurlandı (AA- trt.com.tr, 2 Ocak
2021).
ALİ GÜNERİ
Öne
çıkmamasına, arka planda kalmayı tercih etmesine rağmen Milli Görüş’ün
tartışılmaz en kilit isimlerinden Konya ticaretinin ise başarılı ve örnek abisi
Konya'nın
Meşhur ve Meçhul Yüzleri - 60
Bu
haftaki konuğumuz Türk siyasi hayatının, daha doğrusu Milli Görüş Hareketi’nin
temel taşlarından, anıtlaşmış bir isim Sayın Ali Güneri. Ali Güneri bize bugün
eski Konya’yı, yani nüfusu 100 bin bile olmayan Konya’yı, ticareti, siyaseti ve
ekonomik boyutlarıyla anlatırken Konyalı’nın da misafirperverliği ile
dostluklara, verilen sözlere nasıl sahip çıktığını hiçbir yerde yayınlanmamış
anıları ile aktarıyor.
Güneri
soyadı o yıllarda ticareti ile, kişiliği ve duruşu ile çevresinde saygı gören
baba Rıza Güneri’yle biliniyormuş. Rıza Güneri evlatlarına soyadıyla birlikte
çalışmayı, dürüstlüğü ve başarıyı miras olarak bırakmış. Baba Rıza Güneri şeker
ve lokum işiyle uğraşırken anne Sare hanım evinde çocuklarını en iyi şekilde
yetiştirmeye çalışan bir Konya hanımefendisiymiş.
Nüfusa Doğumum
Yanlış Yazılmış
Sayın
Güneri çocukluk anılarına başlamadan nüfustaki yanlışlıkların altını çizerek o
tatlı sohbetine başlıyordu: Ben tam tarih olarak 1936’nın dördüncü ayında
dünyaya gelmişim. Ama nüfusta doğum tarihim 1. 1. 1936 yazmışlar. Gerçek
doğumum 1936’nın Nisan’ı. Aslında annemin esas adı Sare ama nüfus kâğıdına
annemin adını da Sehare yazmışlar.
Burhandede
Camisi İle Ali Hoca Camisi’nin Arası Asr-I Saadet Mahallesi Gibiydi
Uluırmak
Burhan Dede Mahallesi’nde doğdum. Evimiz iki caminin ortasındaydı. Burhandede
Camisi ve Ali Hoca Camisi’nin tam ortasında. Burası Asr-ı Saadet Mahallesi
gibiydi. Rahmetli Kağnıcı Hacı Mehmet Hoca Efendi bizleri toplar, sürekli ders
verirdi. Kışın haftada iki gün, yazın ise haftada bir gün yemekli toplantı
yapardı. Hadisler okur, sohbetler ederdi. Yemeklerin en revaçta olanı ise
arabaşıydı. Bayramları namazdan sonra mahallenin bir ucundan öbür ucuna kadar
toplu halde bütün evlere oturmalı bayramlaşmaya girilirdi. Mahallemizde eğer
evin erkeği iki vakit sabah ya da yatsı namazına gelmez ise hemen hasta mı diye
merak edilir, evine gidilirdi
Gedik Hacı
İbrahim Amca’yı İstanbul’a Uğurlamak
İçin Mahalle İstasyona Giderdi
Hiç
unutmuyorum. Bizim mahallede Gedik Hacı İbrahim Amca vardı. Yazları senede bir
iki defa İstanbul’a giderdi. Onu İstanbul’a uğurlamak için ise mahalle halkı
toplu halde Uluırmak’tan kalkar, İstasyona kadar gider, burada kendisini toplu
halde uğurlar, sonra yine toplu halde mahalleye dönerdik.
Uluırmak
İlkokulu’nda Okudum, Okumaktan Çok Oyun Oynamayı Severdim
Uluırmak
İlkokulu’nda okudum. İlkokul’da ve ortaokulda vasat bir öğrenci sayılırdım.
Okumaktan çok oyunu severdim. Bir evin bir oğlu olduğum için babam benim
okumamı istemezdi. Çünkü o zaman okuyan çocuk evi terk eder diye bir düşünce
vardı. Bunun için babam okuldan çıkar çıkmaz benim dükkâna gelmemi isterdi. Hiç
unutmuyorum bire çeyrek kala okuldan çıkar, saat bir de dükkânda olurdum. Babam
dükkânda ticarete alışmamı istiyordu. Bu yıllar 46’lı 47’li yıllardı.
İsmail Gedikli’ye
İmrenip Eğitimime Üç Yıl Ara Verdim
Ortaokuldan
sonra üç yıl eğitimime ara verdim. Çünkü İsmail Gedikli diye bir arkadaşım
vardı. O ilkokuldan sonra hafızlığa gitmiş, Kur’an-ı Kerim’i ve Arapça’yı çok
iyi öğrenmişti. Tahir Büyükkörükçü Hoca’nın vaazlarına katılıyordum. İsmail
Gedikli’nin bu durumunu görünce kendimde eksiklik hissettim ve bunu gidermek
için ben de üç yıl Kur’an Kursu’na devam ettim.
Yaşıtlarım
Liseyi Bitirdiği İçin Utandım Ve Ben De İtalyan Lisesi’ne Gittim
Kur’an
Kursu’nun ardından liseye gidecektim. Ama bir baktım ki benim yaşıtlarım liseyi
bitirmişler ben yeni liseye başlayacağım. Bu durumdan utandım ve ben de liseyi
okumak için İstanbul’a İtalyan Lisesi’ne gittim
Bisiklet İle
Uluırmak’tan Çıkar, Konyanın Tek Asfalt
Yolu Olan Anıt’ın Oraya Bisiklete
Binmeye Gelirdik
O
zamanlar Konya’da aşırı derecede bisiklet vardı. Herkes bisiklete binerdi. Ben
de Uluırmak’tan çıkar, Anıt’ın oraya gelirdim. Çünkü Konya’da asfalt olan tek
yer Anıt’ın etrafıydı. O yıllarda araba, at arabası ve faytondu Bizim mahallede
Muzaffer Ayvat vardı. Düşünün demek ki Konya’da araba o kadar azdı ki bu
Muzafer Ayvat şehirdeki bütün arabaların plakasını ezbere bilirdi.. 40 yılda
bir kamyon geçse un çuvalına girmiş çıkmış gibi toz içinde kalırdık.
Çok Nadir,
Faytona Bindiğim Zaman Utancımdan Eve Gelmeden Caminin Orada Faytondan İnerdim
Çoğu
zaman akşamları dükkânda çalışırdım. Çok nadir de olsa bazı geceler faytona
binerdim. Bazen faytonla giderdim. Ama faytonla evin önüne kadar gelemez
utandığım için köşede caminin önünde faytondan inerdim. Tahmin ediyorum ki o
yıllarda Konya’nın nüfusu100 bin bile değildi. Alâeddin Tepesi’nin eteklerine
bir Pazar günü çıkmıştım. İnanın makineli tüfekle kurşun atsanız insana
değmezdi. Konyamız o kadar tenhaydı.
Hulusi Mehmet
Baybal’ın Evi Gibi Evim Olsun Diye Dua Ederdim
O
zamanlar biz Alâeddin tepesinin orada Hulusi Mehmet Baybal’ın toprak damlı
evinde toplanırdık. İslami sohbetler yapardık. Ben de onun evine öyle
imrenirdim ki, namazdan sonra dualarımda ‘Ya Rabbim bana da böyle bir ev ver’
derdim. Demek ki Allah dualarımızı kabul etmiş, zaman içerisinde bize de böyle
bir ev verdi.
O Yıllarda
Gençlerin Kavgası Fener Üç Attı, Galatasaray İki Attı Diye Olurdu
O
zamanlar Müslümanlık yaygındı. Ama bugünkü gibi şuurlu değildi. Gençler
arasında kavga sadece Fener üç attı, Galatasaray iki attı diye olurdu. Öyle
ideolojik kavgalar olmazdı. Halkın muhafazakâr kesimi Demokrat Partili, aydın
kesimi ise CHP’liydi.
Misafir Geldiği
Zaman Annem 25 Mumluk Ampulü Söker, 100 Mumluk Ampülü Takardı
O
yıllarda insanlar kanaat sahibi idi. Aranılan şey un, fasulye, et, odun ve
kömürdü. Bunlar oldu mu insanlar mutlu olurdu. İhtiyaçlar da az olduğu için
herkes rahat ederdi. Bir de bana göre en önemlisi insanlar o zamanlar çok tutumluydu.
Uluırmak’taki evimizde elektrik vardı. Ama 25 mumluk ampulde otururduk. Kapının
tokmağı vurulduğu zaman annem hemen iskemleyi alır, 25 mumluk ampulü söker,
yerine 100 mumluk ampul takardı. Misafir gider gitmez de o 100 mumluğu söker,
yine 25 mumluk ampulü takardı.
Uluırmak’tan
Ayrılıp Şirin Hanım Çeşmesi’nin Oraya Teras Kata Kiralık Taşındık
1966
yılında Uluırmak’tan ayrıldık. Uluırmak’taki evimiz diğer evlerin yanında küçük
olmasına rağmen yine de 2 bin 500 metre karelik bir bahçenin ortasındaydı.
Havuzlu bir evdi. 1966’da geldiğimiz ev ise Şirin Hanım Çeşmesi’nin orada
köşede Yeşilkayalar’ındı. Bu binanın teras katında kirada oturduk. Bahçeli eve
oturmaya alıştığımız için bu teras katı hoşumuza gitmişti doğrusu.
Bedesten
Gençlerin Tur Yeriydi
Okul
zamanımız geldiği zaman babam benim okuldan çok hep dükkânda, yanı başında
olmamı isterdi. Babam benim ticaretle uğraşmamı arzuluyordu. Ben dükkânda
babamın yanında dururken arkadaşlarım hep Bedesten’de gezerlerdi. O yıllarda
Bedesten içi gençlerin adeta tur yeriydi. Herkes giyinir kuşanır, Bedesten
içinde tur atardı.
Kaloriferli Eve
Taşınınca Rahmetli Anacığımın
Romatizmaları İyileşti
Kaloriferi
1965-66’larda Yeşilkayalar’ın apartmanına geldiğimiz zaman gördük. Rahmetli
annem Uluırmak’taki evimizdeyken ellerindeki romatizmadan dolayı battaniyeyi
üzerine çekemezdi. Ama kaloriferli eve gelince annemin romatizmaları gittikçe
iyileşti.
Babam Vergi Usul
Kanunu Çıkınca İkinci Dükanı Benim Üzerime Açtı
1950
yılında Vergi Usul Kanunu çıktı. O zaman babam Aziziye Camisi’nin orada ikinci
dükkânımızı benim üzerime açtı. Düşünün 14–15 yaşında iken artık dükkan benim
üzerimdeydi.
Ali Güneri
Bey’in Tevazusu
Konuğumuzun
sohbeti tatlı ve bir şiir gibi giderken kendileri sohbet sırasında sık sık
siyasette ve ticarette başarılı olamadığını, kendisinin vasat olduğunu
söyleyerek çok büyük tevazu gösteriyordu. Çünkü kendilerine göre başarı bir
insanın girdiği işte en son noktaya kadar, yani zirveye kadar gitmesi, zirveye
ulaşması demekti
Babamın Mal
Varlığını Beşe Katladım
Gerçi
ticarette başarım vardı. Babamın mal varlığını beşe katlamıştım. Hatta o
zamanlar çevredekiler ‘Bütün helvacıları kefenin bir yanına koyacaksın, Ali
Güneri’yi de diğer kefeye koyacaksın’ filan derlerdi. Ama diyorum ya, ticarette
de başarı için bir işi sonuna kadar götüreceksin. GESAŞ’ı ben kurdum. O
zamanlar bile çok ortaklı bir şirketi kurmuştum. Bunu herkese gösterdik. Peki
sonu ne oldu? İşte bunun sonunu getiremedik. GESAŞ sonunda satıldı
Üç İdealim Vardı
Benim
o yıllarda üç idealim, hayalim vardı. Bunlardan birisi bir soğuk hava
deposu, ikincisi teneke kutu imalat
fabrikası ve üçüncüsü de helvanın paketlenmesiydi. Ben siyaset ve ticareti
belli bir yere getirdim. Ama yine kendime göre sonunu getiremedim ve de kendimi
bu yüzden başarılı olarak görmüyorum. 1958’de evlendim. İlk çocuğum
1959’yılında Mehmet dünyaya geldi. Daha sonra Rıza, Mustafa ve İbrahim doğdu.
Belviranlı Çok
Israr Etti: ‘Erbakan Müslüman Adam Bari Bir Ay Yardım Edin’
1969
yılında Erbakan Hoca, müstakil adaymış. İsmail Karaçam Hoca bize ‘Bu adam temiz
bir adam. Bu adama yardım edin’ dedi. Biz bu teklifi reddettik. Çünkü o
zamanlar Adalet Partisi Gençlik Kolları’ndan da bize çeşitli teklifler
gelmişti. Ama biz siyaset ile ilgilenmek istemiyorduk. O teklifi de aynı
düşünceyle reddetmiştik. Bu kez Ali Kemal Belviranlı devreye girdi, bize çok
ısrar etti. ‘Bu adam Müslüman adam, bari bir ay yardım edin’ dedi. Biz de
Özlerin Osman, Hüseyin Pekyatırmacı, Servet Akdoğan, Osman Öz’ün evine, hocanın
davetine katıldık. Hoca gerçek bir ilim adamıydı. Yıl 1969. O gece saat bire
kadar toplantı yaptık. Sonunda hoca bizi ikna etmişti, biz de kendisine peki
dedik. Hoca da bize ‘yarın sabah namazından sonra Yunak’a gidiyoruz’ deyiverdi.
İlk İşimiz Halil
Ürün’ün Nikâhına Gitmek Oldu
Meğer
o gün Halil Ürün’ün düğünü varmış. Halil Ürün, Yunak Müftüsü’nün kızı ile
evleniyormuş. Ondan sonra hocanın peşinde 40 gün ne eve, ne de dükkâna uğradık.
Hoca o seçimlerde tam üç mebus seçilecek kadar oy alarak milletvekili oldu.
Milli Nizam
Partisi’ni Kuruyoruz
Hoca
milletvekili seçildikten sonra tekrar Konya’ya geldi. Bize ‘Milli Nizam
Partisi’ni kuruyoruz. Konya’da da partiyi siz kurun’ dedi. Biz yine hayır
dedik. Ama hoca ısrar edince ve bize “Ya siz Allah rızası için çalışıyorsunuz.
Zaten parti için çalışacak adamlar var, onlar hazır bekliyorlar. Siz kurun,
onlar yarın partiye gelirler, sizi de kapı dışarı ederler. Bari kurulurken
temiz insanlar kursun” dedi. Bu sefer yine kabul ettik. Elektrikçi Mustafa İl
Başkanı oldu. Ben de İl Başkan Yardımcısı oldum. Ama hocanın siyasetten önce
yazdığı İslam ve İlim isimli kitabını İzmir Gençlik Kolları tüzüğüne almış. Bu
gerekçe ile partiyi kapattılar.
Milli Selamet
Partisi’nin Kuruluşunda Eve Kimse Gelmeyince Mahçup Oldum Ve Hocaya Yalan
Söylemek Zorunda Kaldım
Daha
sonra Ankara’da Milli Selamet Partisi Kuruldu. Erbakan Hoca telefon etti. O
zaman Zafer’deki evimizde oturuyorduk. Evimizde karşılıklı çift daireyi, her
zaman misafirlerimize hazır ediyorduk. Daha sonra hocayla tekrar görüştük. Bana
bir tarih verdi, o tarihte bütün arkadaşları toplamam gerektiğini ve bizim eve
geleceğini söyledi. Erbakan Hoca, Orhan Batı ve bir kişi daha o dedikleri gün
çıkıp eve geldiler. Ama bizim arkadaşlardan hiç kimse gelmemişti. Daha doğrusu
arkadaşlar siyaset ile uğraşmak istemedikleri için davete gelmemişlerdi ama ben
çok mahcup oldum, Hoca’ya yalan söylemek mecburiyetinde kaldım ve suçu kendi
üzerime alarak ‘Hocam herhalde arkadaşlara ben yanlış tarih verdim. Bana bir
hafta 10 gün müsaade verin. Ben onları tekrar bir toplayayım” dedim. Hoca bizim
evde yemek yedikten sonra Konya’dan ayrıldı ve Ankara’ya döndü. Bir hafta sonra
Erbakan Hoca’yı tekrar bizim eve davet ettik. O akşam bizim evde 60–70
kişiydik. Uzun bir sohbetten sonra partinin kuruluşu için 15 isim belirlendi.
Ramazan Bayramı’na da üç gün vardı. Büyük kongrenin yapılması için Konya
teşkilatının kesinlikle kurulması gerekiyormuş. Neyse, o iş güç, bayram
telaşesi arasında bayram arifesinde bizim teşkilatı kurmamız gerekiyordu. Ve o
akşam 15 kişi kağıda yazıldı. Listenin en başında Sami Baysal, en altında ise
benim ismim vardı. Ziya Ercan’ı çağırdım ve ‘Bak Ziya önümüz bayram, benim işim
gücüm çok sen bu listeyi al bir il başkanı bul. İl başkanı akşam ilk sıraya
yazdığımız isim olsun. Eğer birinci sıradaki arkadaşımız il başkanlığını kabul
etmezse ikinci sıradakine git. İkinci sıradaki kabul etmezse üçüncü sıradakine
git. Ama bu işi bayram öncesi bitirelim. Hocaya söz verdik’ dedim.
Bayram
Ziyaretinde MSP’nin İl Başkanı Olduğumu Öğrendim
Ziya
peki diyerek gitti. Bayramın tam arifesinde ise biz alışveriş telaşında
müşterilerle ilgilenirken Ziya geldi ve bana ayaküstü bir şeyler imzalattı.
Bayram’ın birinci günü Mehmet Kaya ve ailesi bize bayramlaşmaya gelmişlerdi.
Mehmet Kaya ziyaret sırasında bana ‘Başkanlığın hayırlı olsun’ dedi. Şaşırdım
kaldım ve ‘Ne başkanlığı’ dedim. O da devam etti ‘Milli Selamet Partisi’nin İl
Başkanı olmuşsun. Gazete yazıyor” deyiverdi. Mehmet Kaya’yı gönderdikten sonra
hemen apar topar Ziya’nın evine gittim. Ziya’ya ‘Bu iş ne?’ dedim. O da bana ‘Abi senin dediğini yaptım. Sırayla
herkese gittim. Kimse kabul etmedi. En sonunda sıra sana geldi ve sen İl
Başkanı oldun’ dedi.
Restimi Çekip
Dükkândan Ayrıldım
Artık
dükkâna hiçbir faydam olmuyordu. Dükkân dolup taşıyor, ama gelen müşteri mi
partili mi belli olmuyordu. Babam, eniştem, üçümüz dükkâna ortaktık. Dükkân
benim üzerimeydi ama onlar ticaretin ve siyasetin bir arada olamayacağını
söyleyerek bana kızıyorlardı. Ben de bir gün onlara kızdım, restimi çektim,
dükkândan ayrıldım.
Hep Hoca İle
Birlikte Oldum, Ama Yan Yana Fotoğraf Bile Çektirmedim
Siyasette
başarılı olmak için çok çalıştım. Erbakan ile hep birlikte olmamıza rağmen,
yani partide hoca ben ve üç beş kişi karar vermemize rağmen, mümkün olduğunca
hoca ile yan yana fotoğraf bile çektirmemeye gayret gösterdim. Erbakan,
Süleyman Arif Emre ile birlikte en çok sözü geçen birinci adam partide artık
bendim.
Erbakan ‘160
Milletvekili Çıkardık, Ama Her İlde Bir Ali Güneri Olsaydı Bugün 260 Milletvekilimiz
Vardı’ Demiş
Ama
ben kendimi siyasette de başarılı görmedim. Erbakan bir seçim sonrası 160
milletvekili çıkardıktan sonra bütün teşkilatları ve başkanları toplamış o
toplantıya ben gitmemiştim. Herkese ‘Evet bugün artık mecliste 160
milletvekilimiz var. Ama eğer her ilde bir Ali Güneri olsaydı. Biz bugün 260
milletvekili ile meclisteydik’ demiş. Siyasette hedefim yoktu. Halen de
öyleyim. Bugüne kadar 35 senedir kendi işimle ilgili hocadan hiçbir şey
istemedim.
Kamera Ve
Videoyu İlk Oğuzhan Asıltürk’ün Evinde Görünce
Bir
seçim sonrası üçüncü parti olmuştuk. Hemen karar verdim. Üç ay sonra, 4 yıl
sonra yapılacak seçimler için çalışmaya başlamalıydık. Bir gün eşimle birlikte
Oğuzhan Asiltürk’ün evinde yemekteydik. Oğuzhan bey yemek sırasında sürekli
elinde bir makine bizim fotoğrafımızı çeker gibiydi. Hatta bir ara kızdım ‘Ya
otur bırak şu makineyi, yemeğimizi rahatça yiyelim’ dedikçe o çekiyordu. Biraz
sonra kendimizi televizyonda seyretmeye başladık. Meğer o videoymuş. Bunun
üzerine hemen hocaya gittim. ‘Ben bir dahaki seçimi kazanmak istiyorum. 5–6
tane video istiyorum’ dedim. Bunları aldım. Ve 10 dakika Erbakan Hoca’nın, 10
dakika Tahir Hoca’nın ve 10 dakika da Mehmet Keçeciler’in konuşma yaptığı 30
dakikalık videokaseti hazırlattım. Artık bunları millete dinletiyorduk. Renkli
televizyonu izlemek isteyen insanlar toplanıyor ve saatlerce bizi
bekliyorlardı. Gece saat birde bile haber geliyordu. ‘Falanca mahallede
vatandaş toplandı, sizi bekliyorlar’ diyorlardı.
Kağnıcı
Atçekenler’in Hacı Mehmet’i Tespit Ettik
Daha
seçimlere çok vardı, yıllar vardı, ama bizim için önemli olan adayımızı
belirlemekti. Yani iyi bir adayı tespit etmemiz gerekiyordu. Kağnıcı
Atçekenler’in Hacı Mehmet Kaymakam’dı. Fındıklı’da kaymakamlık yapıyordu.
(Mehmet Keçeciler’i kastediyor.) Kendisine teklif yaptığımız zaman ‘Abi henüz
daha çok erken’ dedi. Ama kendisi hem İlahiyatçı hem de Siyasal mezunu idi.
İdealinde de o dönemlerde İçişleri Bakanlığı’nın 2 senede bir açtığı imtihan
vardı. Burada birinci olan Fransa’nın Sorbonne Üniversitesi’nde ‘şehircilik’
okuyordu. Bize bu imtihana gireceğini söyledi. Biz de kabul ettik. Mehmet
Keçeciler bu imtihanda birinci oldu ve Fransa’ya giderek Sorbonne’da okudu.
Okulu ikincilikle bitirdi. Birinciliği ise Cezayirli başka bir Müslüman öğrenci
kazanmış. Dönüşte bizim Belediye Başkanı adayımız oldu.
Kazandığımız
Seçim Çok Basit Bir Gerekçeyle İptal Oldu
Seçimlere
girdik ve kazandık. Fakat çok basit bir gerekçe ile seçim iptal oldu. Ben bir
işim için Avrupa’ya gidiyordum. Şener Battal da hukukçumuzdu. Veysel Candan
merkez ilçe başkanıydı. Ben olmadığım için Veysel Candan benim yerime imza
atmış. Bu gerekçe ile iptal ettiler. Oysa Niğde’de de aynı şey olmuş AP itiraz
etmiş, onların itirazı kabul edilmiş. Bizim önümüze çok çeşitli engeller
koydular. Ekran yasağı koydular. Baraj koydular. Partilerimizi kapattılar. Ama
Milli Görüş olarak biz hep başarılı olduk. Bir işte başarılı olmak için işinin
delisi olacaksın.
Eğitimde Belki
Ben Başarılı Olamadım, Ama Torunlarım Şimdi Başarıları İle Beni Mutlu Ediyorlar
Belki
ben tahsilimde başarılı olamadım. Ama şimdi bir torunum var. Bana bu yöndeki
bütün sıkıntılarımı unutturup benim mutlu olmamı sağlıyor. Oğlum Mustafa
Güneri’nin oğlu başarılı olmak için bu konuda tam bir örnek. Boğaziçi
Üniversitesi Endüstri Bölümü’nde okuyor. Bütün derslerinden tam not alıyor.
Dünyanın en büyük dört üniversitesi onu kendi okullarına davet ediyor. Eğitim
böyle, ticaret de aynı şey. Eğer ticarette kendimi başarılı görmek istiyorsam
benim bugün GESAŞ gibi 20 GESAŞ’ım olurdu.
Tayyip’i
İstanbul’a Ben Belediye Başkanı Yaptım
Recep
Tayip Erdoğan’ın İstanbul Büyükşehir Belediye Başkanı olması konusunda Erbakan
Hoca ve Oğuzhan Asıltürk karşı çıkmışlardı. İstanbul Büyükşehir Belediyesi’nin
bütçesi çok büyüktü, ama ben onun matematik zekâsına güvendim ve aday olması
için ısrar ettim. O günlerde Tayip günde iki defa bana telefon eder ‘Ali abi bu
başkanlık işi ne oldu? Geç kalıyoruz” derdi. Belediye başkanı olduktan sonra
etrafında bizim çok kuvvetli ve iyi bir ekibimiz vardı. Onun için de zorlanmadı
ve başarılı oldu.
Erbakan ‘Dört
Oğlun Var, Rıza’yı Zekâtı Olarak Bana Vereceksin’ Dedi
Erbakan
Hoca zaman içerisinde Rıza’yı ısrarla milletvekili yapmak istiyordu. Ben ise
onlarnı siyasetin içinde bizzat olmalarına razı olmuyordum. Hoca bir gün bana
Rıza’nın milletvekili olması için yine ısrar etti ve ‘Bak dört oğlun var.
Zekâtın olarak Rıza’yı bana vereceksin, vekil olacak’ deyiverdi.
Esat Coşan
Efendi’yi 110 Kişi İle Bizim Evde Misafir Ettik
1972’de
hacca gitmiştim. 1974’te bir daha hacca gittik. O zaman Mehmet Zahid Kotku
Hazretleri gece sahurda bizde misafir olarak kaldı. Aradan bir süre geçti.
Bizim eve sürekli misafirler gelir, yatılı olarak kalırlardı. Hatta Doktor
Hulusi Mehmet Baybal’ın hanımı bizim eve böyle çok misafir geldiği için eşime
“Sizin eve ‘Parasız yatılı lokanta’ levhası asalım” diye takılmış. Bir gün de
Esat Coşan Efendi’yi, 110 arkadaşı ile evimizde misafir ettik. İnanın o gün
dışarıdan bir iğne bile almadık. Evde ne varsa oydu. Bütün yemekleri bizim
hanım tek başına yaptı. O kadar kişiye yemeği yetiştirmek için de yardımcısı
falan da yoktu. O günü hiç unutamıyorum.
Çarşambalı
Mahmut Efendi Ses Verip Gelmeyince
Bir
gün gece saat 10’da müftülükten seni arıyor dediler. Aradım bana “Çarşambalı
Mahmut Efendi Konya’da. Yatsı namazından sonra size geliyoruz’ dediler. 27
kişilermiş. Bizim arkadaşlar da olduğu için ben de eve telefon ettim 60 kişilik
yemek hazırladık. O gün yatsı namazından sonra beklemeye başladık. Gece yarısı
oldu, kimse gelmedi. Telefon ettim. Hoca efendi ikindiden sonra yola gitmiş.
Ertesi gün Oktay Başer’e gittim. Nasıl hazırlık yaptığımızı anlattım ve ‘Hoca
Konya’ya gelecek, yemeğimi yiyecek, bizden de helallik isteyecek’ dedim.
Korkut Özal
Kuzudan 2.5 Saat Sonra Yine Acıkınca
Bir
gün Korkut Özal Konya’ya gelmiş. Bacanağı kuzu yapmış. Kuzuyu hep birlikte
yedik. Sohbetlere katıldık. Aradan iki-iki buçuk saat geçti. Bizim eve geldik.
7–8 kişilerdi. Teras’ta yatacaklardı. Usulen misafirlerimize ‘Karnınız aç mı,
bir şeyler hazırlatalım mı?’ diye sordum.
Korkut Özal döndü ve ‘Onun kararını siz verin’ deyince önce şaşırdım.
Çünkü daha iki, iki buçuk saat önce kuzu yemiştik. Ama durumu anlamıştım. Daha
sonra çocukları uyandırdım ve yemek yaptırdım. Eşim bütün misafirlerimizin
yemeklerini, ütülerini yapar, çamaşırlarını dahi yıkardı.
KAYNAK:
Ali GÜNERİ (Söyleşi: Uğur Özteke, memleket.com.tr, 26 Şubat 2007).