Uluğ Bey

Hükümdar, Matematik Bilgini, Astronom

Doğum
22 Mart, 1394
Ölüm
25 Ekim, 1449
Burç
Diğer İsimler
Muğisüddin Mirza Muhammed Turagan İbni Şahruh

Matematikçi, gökbilimci, hükümdar (D. 22 Mart 1394, Sultaniye / Özbekistan - Ö. 25 Ekim 1449, Bağrın / Semerkant). Asıl adı Muhammed Tarağay ise de, dedesi Timur hayatta iken Uluğ Bey adı kullanılmaya başlanmış, böylece asıl adı unutulmuştur. Tam adı Muğisüddin Mirza Muhammed Turagan İbni Şahruh’tur. Timur’un (1336-1405) küçük oğlu Muiniddin Bahadır Mirza ile Çağatay asilzadelerinden Gıyasettin Tarhan’ın kızı Şahruh Hanımın oğludur. Çocukluk ve gençlik yıllarını, Timur'un eşlerinden olan Saraymülk ile Şahmelik’ın koruyuculuğunda geçirdi. Kendisine küçük yaşta iken devlet yönetim sorumluluğu verilmişti. Timur, 1404’te zaferlerini kutladığı günlerde, yaşları dokuz ile on yedi arasında olan beş torununun düğünlerini de yaptırmıştı. Evlendirilen prensler arasında o zaman on bir yaşında olan Uluğ Bey de vardı. Tarihçi G. Hondemir'in yaptığı incelemeye göre Uluğ Bey’in beş eşinin ol­duğu anlaşılmaktadır.

Uluğ Bey küçük yaşlarındayken Nasirüddin Tûsî (Tûs 1201-Bağdat 1274) ta­rafından 1259 yılında kurulan Merağa Rasathanesi’nin yıkıntılarını ziyaret eder. Burada görebildiği rasathane kalıntıları onda ast­ronomiye karşı derin bir merak uyandırır. Bu durumda astronomiye karşı duyduğu ilgi, onun çocukluk çağına kadar geri gitmesi olasılığını ortaya koymaktadır. Gençlik yıllarında, Bursalı Kadızâde Semerkant’taydı ve onun hocalığına tayin edilmişti. İlk bilgilerini Bursalı Kadızâde’den aldı ve sonraki yıllarda onun da bilimsel düşüncenin oluş­masına büyük katkıları oldu.

Uluğ Bey, savaş ve siyasetteki başarılarından çok bilim ve kültür alanındaki çalışmalarıyla tanınmış olup, 1417’ye doğru Buhara’da ve 1434’e doğru Semerkant’ta güzel medreseler yaptırmıştır. Döneminin ünlü bilginlerini sarayında toplayarak, İslam uygarlığının başlıca bilim merkezlerinden biri durumuna getirdiği Semerkant’ta 1420’de kurduğu gözlemevinde (rasathane) yapılan gözlemler sonucu hazırladığı ve “Zic-i Uluğ Bey” ya da “Zic-i Cedid-i Sultanî” adlarıyla anılan gökbilim cetvellerinin bilim tarihinde önemli bir yeri vardır.

Astronomi ile ilgili çalışmaların temelini, matematiğin temel bö­lümlerinden olan trigonometrik esaslar oluşturmaktadır. Bu nedenle Uluğ Bey trigonometri üzerinde de geniş çalışmalar yapmış; 1 de­recelik yayın sinüs değerini hesaplamak, bu tür çalışmalarının baş­langıcını oluşturmuştur. Bu çalışmalar, kendisinden önceki Doğu ve Batı dünyası bilginlerinin tahmini ve takribi çalışmalarını terk ederek işe başlamıştı. Cebir ve ge­ometriye dayalı hesaplama esasları saptayarak, trigonometride yeni bir araştırma çığırını açma girişimde bulunmuş ve bu alandaki yeteneğini göstermiştir. Bilim dünyasında XV. yüzyıl astronomu olarak değerlendirilen Uluğ Bey, ayrıca, dedesi Timur ve babası M. Şahruh Mirza gibi, sanat değerlerine de önem vermiş, sanatçılara saygı göstermiştir.  

Dedesi Timur’un 14 Şubat 1405 tarihinde ölmesinden sonra, yönetim dü­zende birçok değişiklikler görülür. Uluğ Bey, genel valiliğine atandığı Maveraünnehir’i bir hükümdar gibi yönetti. Ancak hanedan üyelerinin ayaklanmalarıyla karşı karşıya kaldı. Yeğenleri Ebubekir ve Alaüddevle’yi etkisiz duruma getirmeyi başardı, ama Fars bölgesinin, yeğenlerinden Sultan Muhammed’in eline geçmesini önleyemedi. Uluğ Bey, üzüntü kaynağı olan bu olaylar sonucunda Semerkant’ı terk ederek, Herat’ta bulunan babasının ya­nına gitti. Durumun düzelmesi üzerine babası Muinüddin Bahadır tarafından 1413 yılında Maveraünnehir ve Horasan eyaletlerinin hakanı olarak görevlendirildi. Babası Muinüddin Bahadır Mirza, Herat’ta saltanat sürdüğü sürece, Uluğ Bey Horasan ve Maveraünnehir eyaletini kusursuz bir biçimde yönetti. Bu yıllarda, Özbekler kendisine sık sık saldırılarda bulunuyorlardı. O bir taraftan bu saldırıları önlemek için çalışıyor, öte yandan da Horasan ve Maveraünnehir bölgesinin imarı ile uğraşıyordu. Buralardan toplanan geliri Herat’a göndermeyip Semerkant’ta cami, han, hamam ve saray yaptırmak suretiyle ülkesinin imarı için harcıyordu. Aynı zamanda da medrese ve rasathane yaptırarak; bilim, sanat ve kültür çevreleri oluşturuyordu. Kendi yönetimi altındaki toprakların imarı ile uygarlık ve refahı için gereken ça­lışmaları ihmal etmiyordu. Gerçekte Muinüddin Bahadır Mirza, kırk yıla yakın bir süre Semerkant’ı bilim, sanat ve kültür merkezi yapmaya çalışmıştı. Timur zamanındaki durumu da dikkate alınırsa, Se­merkant, eski bir kültür merkeziydi. Uluğ Bey’in otuz sekiz yıl kadar süren Horasan ve Maveraünnehir Hakanlığı, sadece başkent olarak seçtiği Semerkant için değil, baştanbaşa Horasan ve Maveraünnehir bölgeleri için büyük bir ferahlık, ilerleme ve yükselme dönemidir.

Uluğ Bey, babası Muinittin Şahruh Bahadır Mirza’nın 13 Mart 1448’de ölümü üzerine, hayatta kalan en büyük oğlu olarak ba­basının yerine geçti. Böylece Doğu Türk Hakanlığı hükümdarı olması, Horasan ve Meveraünnehir’de yeniden sürekli taht kavgaları ve ihtiraslara sahne oldu. Sakin ve barışsever bir yaratılışa sahip olan bu bilgin hükümdar, Semerkant’ta çıkan isyan haberi üzerine, taht kavgası yüzünden oğlu R. Abdüllâtif Mirza ile yaptığı savaşı yarıda bırakarak, Semerkant’a doğru yürüdü. Eylül-Ekim 1449 aylarında yapılan çetin bir savaşta Uluğ Bey’un ordusu, oğlu Abdüllâtif Mirza’nın ordusuna yenildi. Bu suretle tahtını ve ününü yitiren yaşlı ve bilge hükümdar, pe­rişan bir durumda Semerkant’a sığınmak istedi. Semerkant’ın yönetimini kendisine bıraktığı Miranşah Kavçin onu kabul etmedi ve kente sokmadı. Bunun üzerine Uluğ Bey kendisini ko­valayan oğlu Abdüllâtif Mirza’nın askerlerinin eline düşmemek için Türkistan sınırlarına doğru kaçmaya başladı. Bu sırada, Abdüllâtif Mirza Semerkant’a girerek orada kendisini hükümdar ilan etti. Uluğ Bey, sığınacak ve kaçacak yer bulamayınca, sonunda, yine oğ­lunun merhametine sığındı. Fakat oğlu babasına karşı çok sert ve mer­hametsiz davrandı. Hain oğul Abdüllâtif Mirza, ba­basının öldürülmesi için, Uluğ Bey’in eski bir hasmı olan Abbas’a izin verdi ve bu doğrultuda din adamları fetva alındı. Bunun üzerine Abbas, Uluğ Beyi Semerkant’ın Bağrın köyünde yakalatarak 25 Ekim 1449 tarihinde öldürttü. Uluğ Bey’in türbesi, Semerkant’ta, dedesi Timur'un me­zarı ile birlikte aynı çatı altında bulunmaktadır.

Uluğ Bey; kibar, iyi huylu, daima yeni bilgiler araştıran ve öğ­renen bir kimseydi. Bu kişiliği, bilimsel zihniyetinin şekillenmesinde büyük rol oynadığı, eserlerinin incelenmesinden anlaşılmaktadır. Alçak gö­nüllülüğü ve nezaketi de dürüstlüğü ile ciddiyetinin göstergesidir. Daima ciddi konularla ilgilenmiş, daima bilimsel zeminleri ve ortamları oluşturmaya ça­lışmıştır. Dedesi Timur’dan veraset yoluyla gelen; savaş ve istilaya ait cengâverlikler, daha çok kardeşlerinde kendini göstermiştir. Uluğ Bey, ciddi zorunluluklar olmadıkça, bu tür emellerden her zaman uzak kalmayı yeğlemiştir.  

Uuğ Bey, daha ok devlet adamı olarak değil, ortaya koyduğu Semerkant Medresesi ve Semerkant Rasathanesi gibi bilim kuruluşları ile bir araya getirdiği diğerli bilim adamları arasında da, gerçek bilim adamı olarak ta­nınmaktadır. Bu bilim adamları grubu ile çok sık bir biçimde, bilimsel ko­nularla ilgili olarak toplantılar yapardı. Bu toplantılarda ileri düzeyde verilen dersleri dinler, gerekli durumlarda kendisi de dersler verirdi. Bu derslerin konuları genellikle matematik ve astronomiye dayanırdı. Doğuda ve Batıda Zeyç Kürkânî”  ya da “Zeyç Cedit Sultani” diye bilinen gökbilim cetvellerinin bilim tarihinde önemli bir yeri vardır.

Zeyç  Kürkani'nin asıl kopyalarından biri Irak ve İran savaşlarından sonra Türkiye'ye getirilmiş ve halen Ayasofya Kütüphanesi’ndedir.

KAYNAKÇA: W. Barthold / Uluğ Bey ve Zamanı (çev. Nimet Akdes Tahiroğlu, (s.96, 1930), İbrahim Aledddin Gövsa / Türk Meşhurları (1946), H. Ziya Ülken / İslâm Felsefesi Tarihi (s. 301, 1957), Kemal Zülfü Taneri / Türk Matematikçileri (s.43, 1958), Aydın Sayılı / Uluğ Bey ve Semerkant’daki İlim Faaliyeti Hakkında Gıyasüddin-i Kâşî'nin Mektubu (s. 77, 1969), A. Süheyli Ünver / Bursalı Kadızâde Rûmî ve Devrinin Öteki Bilimcileri (s.7, 1970), Sigrid Hunke / İslâmın Güneşi Avrupa'nın Üzerinde (1975, s. 113), Büyük Larousse (s. 11934, 1986), Uluğ Bey (1995), İhsan Işık / Ünlü Bilim Adamları (Türkiye Ünlüleri Ansiklopedisi, C. 2, 2013) - Encyclopedia of Turkey’s Famous People (2013). 

TARİHTEKİ EN BÜYÜK ON ASTRONOMDAN BİRİ İDİ

TARİHTEKİ EN BÜYÜK ON ASTRONOMDAN BİRİ İDİ

 

BERKEHAN KIRAN

 

 ‘Uluğ Bey’ kitabı, bizlere ilk tablet kayıtlarından Uluğ Bey dönemine kadar gerçekleştirilen astronomi uğraşısından bahsederek, okuyucuya astronomi ve astroloji hakkında yeterli düzeyde bir temel sağlamakta.

Üsküdar’daki bir sahafı ziyaretim sırasında Kültür Bakanlığı’nın çıkarmış olduğu Türk Büyükleri Dizisi’nin bir kitabı olan ve Muammer Dizer tarafından kaleme alınan Uluğ Bey adlı, onun yaşamını anlatan bir kitaba rastladım.

Hükümdarlığının (siyasetçiliği) yanında astronomi alanında da söz sahibi olduğunu bildiğimiz Uluğ Bey’in yaşamını genel hatlarıyla anlatan eser, önemli bilgin-hükümdar olan şahıs hakkında Türkçemizde az sayıda bulunan eserlerden biri olması dolayısıyla heybeme dâhil edildi.

 

Hem bilgin hem hükümdar: Uluğ Bey

 

İhsan Fazlıoğlu’nun ‘Osmanlı Felsefe-Bilim Dünyasının Arkaplanı Olarak Semerkand Matematik- Astronomi Okulu’ isimli makalesine benzer şekilde Uluğ Bey kitabı da, bizlere oldukça geniş bir arka plan sunarak başlar. Bu arka plan ilk tablet kayıtlarından Uluğ Bey dönemine kadar gerçekleştirilen astronomi uğraşısından bahsederek, okuyucuya astronomi ve astroloji hakkında yeterli düzeyde bir temel sağlamakta… İhsan Fazlıoğlu’nun makalesinde ise, astronomi ile ilgili geniş çaplı bir arka plan bulunmamaktadır. Fakat özellikle Semerkand Rasathanesi hakkında bilgiler içermesi sebebiyle de mühim bir çalışmadır.

İlk baskı olması dolayısıyla bazı eksikliklerin ve hataların olduğunu tespit etmiş olsam da, bunların göz ardı edilebileceğini belirtmek isterim. Bu geniş kapsamlı astronomi arka planının ardından Timur hanedanlığının kendinden önceki iki üyesi (Timur ve Şahruh) hakkında kısa bir tanıtım yaptıktan sonra Uluğ Bey’in çocukluğunu, Maveraünnehir’deki icraatını, saltanatını, bilimsel uğraşısını, bilimsel uğraşı dışındaki meraklarını, aile hayatını ve ölümünü anlatır söz konusu kitap.

Şeriatın yasaları yerine kendi koymuş olduğu yasalarla ülkeyi yöneten, yapmış olduğu şenliklerdeki şarap tüketimine ve bu şenliklerde İslam geleneklerine aykırı olan şeylere göz yuman, bu icraatları dolayısıyla da birçok âlim tarafından kefere sınıfına yerleştirilen ancak bunların yanında Kadızade Rumî isimli ünlü âlime büyük saygı besleyen, Kur’an-ı Kerim’i yedi farklı kıraatte ezbere okuyabilen ve bilginleri ve âlimleri himaye eden bir hükümdar olarak karşımıza çıkan Uluğ Bey, Muammer Dizer’in tespitine göre tarihteki ilk astronomi bilgini-hükümdar olan şahsiyettir.

Elbette geçmişte, özellikle Mezopotamya’da bir çok hükümdar aynı zamanda rahipti ki bu rahiplerin en önemli uğraşılarından birisi de astronomi ve astrolojiydi. Ancak o dönemler dâhil bu alanda yüksek bir ilmî seviyeye ulaşmış ilk hükümdar Uluğ Bey idi.

 

Semerkand Rasathanesi ve Zîc-i Uluğ Bey

 

Astronomiye olan ilgisinin küçük yaşlarında Meraga Rasathanesi’ne yapılmış bir yolculukla uyandığı düşünülen Uluğ Bey, hükümdarlığı sırasında o dönemin gözde şehirlerinden olan başkent Semerkand’a medrese, cami ve rasathane yapılmasını emretmiş ve bu kurumlara da yine o dönemin en ünlü âlimleri ve bilginlerini atamıştır. Bu âlim ve bilginlerin arasında Kadızade Rumî, Gıyaseddin Cemşid el-Kaşî, Ali Kuşçu, Muinuddin Kaşanî, Abdülalî Bircendî ilk akla gelenler arasındadır.

 

Yaklaşık 40 metre çapında olduğu düşünülen (Ayasofya Camii yüksekliğine denk) bir Fahri sekstant ile birçok gözlem aletini içeren Semerkand Rasathanesi, Meraga Rasathanesi’nden sonra kurulan, medeniyetimizin ikinci büyük rasathanesi olma özelliğini taşımaktaydı. Bu rasathanede çalışan kişilerden bir kısmının daha sonra kurulacak üçüncü büyük rasathane olan İstanbul Rasathanesi’nde güçlü etkilerinin olduğu, Ali Kuşçu örneği ile görülebilir.

 

Tarihteki en büyük on astronomdan biri

 

Semerkand Rasathanesi’nde, Hipparchus-Batlamyus yıldız kataloğunu düzeltmek için yukarıda isimlerini saydığımız bilginlerin büyük yardımlarıyla oluşturulan ve Latinceye çevrildiği zaman Avrupa’da büyük yankı uyandıracak olan Zîc-i Uluğ Bey (Zîc-i Gürgani) isimli eseri oluşturan Uluğ Bey, dört bölümden oluşan bu eseri ile ünlü bir astronom olan Jan Hevelius’un tarihteki en büyük on bir astronomunu belirttiği çalışmasında da kendisine yer verilmiş bir bilgin-hükümdardır.

Zîc-i Uluğ Bey’in ilk bölümü Semerkand civarındaki ülkelerde kullanılan takvimler hakkındaki açıklamaları, ikinci bölümü astronomi ile ilgili tanımları (trigonometrik fonksiyonlar, enlem ve boylam tayini vb.), üçüncü bölümü Güneş ve gezegenlerin hareket teorisi, Ay ve Güneş tutulmaları gibi astronomi ile ilgili konuları ve son bölümü ise astroloji ile ilgili bilgileri içerir.

Uluğ Bey gibi önemli bir şahsiyet hakkında az sayıda eserden biri olarak Türkçemizde bulunan bu eser, medeniyetimizin gerçekleştirmiş olduğu ilmî çalışmaların tanıtımına katkıda bulunması dolayısıyla da okunması gereken bir eserdir.

KAYNAK: Berkehan Kıran / Tarihteki en büyük on astronomdan biri idi (dunyabizim.com, 20.01.2013).

 

Yazar: BERKEHAN KIRAN

İLGİLİ BİYOGRAFİLER

Devamını Gör