Müslümanların 3. Halifesi, Büyük sahabelerden ve hayatta iken cennetle müjdelenen on seçkin insandan biri olan Hz. Osman (R.A), 577 yılında Taif’ te doğdu. Hicretin 23. yılında 645 Hz. Ömer’in şehid edilmesi üzerine halife seçildi. 17 Haziran 657 tarihinde Sudan (veya Kinane İbn-i Bişr) adlı bir isyancı tarafından Medine’de şehid edilmiştir.
Hz. Osman, Mekke’nin en zengin
ailelerinden birine mensuptu. Gençliği bolluk içinde geçti. Çok şık giyinirdi.
Döneminin en kültürlü kişilerinden biriydi. Araplar ve çevre toplulukların
dilleri ve dinleri, sosyal hayatları hakkında geniş bilgiye sahipti. Uzun
boylu, esmerce, saçı sakalı gürdü. Yumuşak huylu ve verdiği sözde duran,
güvenilir bir kişi olduğu için halk
arasında sevilir ve sayılırdı.
Müslüman olduktan sonra en büyük
meziyetleri arasında, örnek derecede haya duygusu, Kur’ an’ı çok okumak,
mallarını Allah yolunda harcamak en başta gelenlerdir.
Halifeliği döneminde bir çok fetih
yapılmıştır. Kıbrıs adası, Hindistan’ın bir bölümü, Horasan, Maveraünnehir,
Kafkasya ve Kuzey Afrika’nın bazı bölgeleri Hz. Osman zamanında İslam
topraklarına katılmıştır.
Müslüman Oluşu
Peygamber Efendimiz Hz. Muhammed
(S.A.V),yüce Allah tarafından insanlara elçi olarak görevlendirildiği ve halkı
İslam’a davete başladığında, Hz. Osman 33 yaşında genç bir tüccardı. Kendisi
gibi ticaretle uğraşan yakın arkadaşı Hz. Ebubekir, bir gün Affan oğlu Osman’a
rastladığında, onunla biraz sohbet ettikten sonra şöyle dedi:
-“Ey Osman, senin gibi zeki ve
doğruyu yanlıştan ayırt edebilecek yetenekte olan bir kişinin, hiç düşünmeyen,
duymayan, görmeyen ve konuşmayan putlara tapması son derece üzücüdür.
Biliyorsun, bir taş yığınından ibaret olan bu putların kimseye ne bir faydası
ne de zararı dokunabilir.”
Osman, “Bu sözlerin doğruluğunu
kabul ediyorum” deyince, Hz. Ebubekir sözlerini şöyle tamamlamıştı:
-“O zaman dinle! Evreni ve
içindeki bütün varlıkları yaratan Allah, Muhammed’i peygamber olarak
görevlendirmiş ve insanları doğru yola davet etmiştir. Gidip Muhammed’le
görüşmek istemez misin?”
Peygamber Efendimiz, huzuruna
gelen Osman’a şöyle buyurdu:
-“Allah’ın Salih kullarına
bağışladığı cennete yönel. Ben seni ve bütün insanları doğru yola çağırmak için
gönderildim.”
Hz. Osman’ın Müslümanlığı hemen
kabul etmesi, kendisi açısından tehlikeleri de göğüslemesini gerektiriyordu.
Ailesi olan Ümeyye Oğulları ile Haşim Oğulları arasında öteden beri büyük bir
anlaşmazlık sürüp gitmekteydi. Bu nedenle Hz. Osman’ın İslam’ı kabul ettiği
haberi ailesi ve kabilesi arasında bomba gibi patladı.
Amcası, ona bu haberin doğru olup
olmadığını sormak ihtiyacını duydu. Çünkü başkalarından duyunca inanmamıştı.
Hz. Osman, amcasına Müslüman olduğunu ve geri dönmeyeceğini açık açık söyledi.
Amcası öfkelenerek onu iplerle bağlayıp bir odaya hapsetti. İşkence yaparak onu
yeniden putlara inanmaya zorladı. Hz. Osman direnince işkence günlerce devam
etti. İşkenceler arttıkça Hz. Osman İslam’a daha çok bağlanmıştı. Amcası
sonunda ümidini kesip onu serbest bıraktı. Amcası Hakem’den sonra üvey babası
Ukbe, Resulullah (S.A.V)’ e yaptığı eziyetleri Hz. Osman’a da yaptı. Fakat Hz.
Osman sabretmeye devam etti.
Hz. Rukiye İle Evlenmesi
Habeşistan ve Medine’ye Hicret
Hz. Peygamber (S.A.V) Mekke’de
müşriklerin zulüm ve işkenceleri artınca Müslümanların Habeşistan’a göç
etmesine izin vermişti. Hz. Osman, bu işkence ve zulmün kendisine ve eşi olan
Resulullah’ın kızı Hz. Rukiye’ye de sıçrayacağı endişesiyle Habeşistan’a
hicrete karar verdi. Hz. Osman ve eşinin hicret haberi geldiğinde Resulullah şöyle
buyurdu:
-“Onların en yakın yol arkadaşları
yüce Allah’tır. Osman, Lut (A.S)’dan sonra ailesiyle birlikte Allah yolunda
hicret eden ilk kişidir.”
Hz. Osman, Habeşistan’da bir süre kaldıktan sonra, müşriklerin artık
Müslümanlara kötü davranılmadığını duyunca Mekke’ye geri döndü. Bu işkencelerin
devam ettiğini görünce de bir müddet sonra Medine’ye hicret etti.
Matem ve Sevinç
Resulullah ve arkadaşlarının
Medine’ye hicretinden sonra Müslümanlar günden güne çoğalıp kuvvetlenince
müşrikler endişeye kapıldılar. Saldırıya geçip İslamiyet’i yok etmek istediler.
Bunun üzerine Medine’de tüm Müslümanlar İslam devletini korumak için Bedir
savaşına hazırlandılar. Tam o günlerde
Resulullah’ın kızı ve Hz. Osman’ın eşi Hz. Rukiye hastalanıp yatağa düştü. Hz.
Osman da onun tedavisiyle uğraşmak zorunda olduğu için Medine’de kaldı. Fakat
bütün tedavilere rağmen hastalıktan kurtulamadı, vefat etti. Medine dışında
Rukiye’nin gömülmesi işiyle uğraşırken İslam ordusunun Bedir savaşı müjdesi
geldi. Hz. Osman aynı gün gönlünde matem ve sevinci birlikte duydu.
Peygamber Efendimiz, Bedir’den
döndüğünde kızının vefatını duyunca çok üzüldü. Hz. Osman’la arasındaki bağın
sona ermesini istemediği için, onu diğer kızı Ümmü gülsüm ile evlendirdi.
Bundan dolayı Hz. Osman’a “İki ışık sahibi” anlamında “Zinnureyn” denilmiştir. Ümmü gülsüm de hicretin 9. yılında vefat ettiğinde Hz.
Peygamber: “Şayet bir kızım daha olsaydı,
onu da Osman’a verirdim” buyurarak Hz. Osman’a karşı olan sevgisini dile
getirmiştir.
Hudeybiye Barışı İçin Elçi
Resulullah (S.A.V), Hicri 6. yılda
Mekke’ye gidip Umre yapmak istediğinde Mekke müşrikleri bu isteği geri
çevirdiler ve savaşa hazırlandılar. Peygamberimiz, amacının sadece ibadet
olduğunu bildirmek üzere Mekke’ye bir elçi göndermek istedi. Elçilik görevini
Hz. Ömer kabul etmeyince Hz. Osman üstlendi ve Hudeybiye barışı için ilk
görüşmeleri yapmak üzere Mekke’ye gitti. Müşrikler ona, Resulullah’ın Kâbe’yi
ziyaretine izin vermeyeceklerini, ancak isterse kendisinin tavaf edip geri
dönebileceğini söylediler. Hz. Osman: “Resulullah (S.A.V) tavaf etmedikçe ben de etmem” diyerek
bu teklifi reddetti.
Bunun üzerine Kureyşliler, Hz.
Osman’ın Mekke’den çıkmasına bir süre izin vermediler. Fakat, Peygamber
Efendimiz ve diğer Müslümanlar “Rıdvan Biatı” nı yapıp, şehid oluncaya kadar
Kureyş ile savaşa yemin edince, müşrikler korkarak Hz. Osman’ı serbest
bıraktılar. Süheyl isimli temsilcilerini gönderip, Peygamberimizle ünlü
Hudeybiye barışını imzaladılar.
Hz. Ebubekir ve Hz. Ömer Dönemlerinde
Hz. Osman, Resulullah’ın
vefatından sonra birinci halife Hz. Ebubekir döneminde de Müslümanlara büyük
hizmetlerde bulundu. Hz. Ebubekir döneminde İslam devletinin şura meclisi
üyesiydi. Meclisin toplantılarına katılır ve orada görüşlerini açıklayarak
yönetime yardımcı olurdu.
Ayrıca, İslam devletinin ekonomik
sorunlarıyla yakından ilgilenir ve sıkıntı zamanlarında maddi yardımda
bulunurdu. Bir ara Medine’de gıda maddeleri hızla tükenerek bölgede yiyecek
sıkıntısı başlamıştı. Halife Hz. Ebubekir bir yandan tedbir almaya çalışırken
bir yandan halka sabır tavsiye ediyordu. Birkaç gün sonra Hz. Ebubekir’e
sıkıntının bittiğini müjdesini verdiler. Hz. Osman’ın buğday ve diğer gıda
maddeleri yüklü yüz develik bir kervanı Medine’ye ulaşmıştı. Tüccarlar, bu
malların yüzde kırklara kadar kârla dağıtılmasını teklif etmişler, Hz. Osman
ise bütün malların Medine’nin yoksullarına sadaka olarak dağıtılacağını
açıklamıştı.
Hz. Osman, Hz. Ömer döneminde de
şura meclisi üyeliği görevini sürdürdü. Görüşlerini açıklarken bazen Hz.
Ömer’den farklı yorumlar ve öneriler
üzerinde olduğu da görülmüştür. Ancak, verilen karaların uygulanmasında
her zaman yardımcı olmuştur.
Hz. Osman’ın Halife Seçilmesi
Hz. Ömer 645 yılında şehid
edilince, halife olarak yerine Hz. Osman seçildi. Hz. Ömer, bu konuda
Müslümanların arasında bölünme meydana gelmesinden endişeliydi. Bunu önlemek
için henüz hayatta iken, halifeyi seçecek bir şura oluşturdu. Bu şurayı
oluşturanlara içlerinden birini halife seçmelerini ve bunu en geç üç gün içinde
yapmalarını vasiyet etti.
Altı kişilik şura şu sahabelerden
oluşmaktaydı: Hz. Ali, Hz. Osman, Hz. Zübeyr, Hz. Talha, Hz. Sa’d, İbn-i Ebi
Vakkas ve Hz. Abdurrahman bin Avf. Daha sonra diğerleri adaylıktan çekildi ve
halife adayı olarak Hz. Osman ile Hz. Ali kaldılar. Neticede Hz. Osman
halifeliğe daha layık görüldü. Hz. Ali ve diğer sahabeler tebrik ederek ona
bağlılıklarını bildirdiler.
Hz. Osman halife seçildiği gün, mescitte
bir konuşma yaparak Müslümanlara şu öğütlerde bulundu:
-“Ahiret için çok iyi
hazırlanınız. Ömrünüz sürekli olarak eksilmektedir. Dikkatli olunuz, dünya
hayatı ve zevkleri sizi aldatmasın. Sizden öncekilerden ve geçirdiğiniz
günlerden ibret alınız. Dünyaya Allah’ın verdiği değer kadar değer veriniz. Ahiretten
de nasibinizi unutmayınız.”
Hz. Osman’ın Halifelik Dönemi
Hz. Osman’ın halifelik dönemi
üzüntü veren bir olayla başladı. Hz. Ömer’in oğlu Ubeydullah, babasının şehid
edilmesinden Medine’deki İranlıları sorumlu tutarak, Sasanilerin Müslümanlığı
kabul etmiş eski komutanlarından Hürmüzan’ı öldürdü. Ubeydullah, babasını
öldüren Ebu Lü’le’nin İranlı bir Mecusi olmasından dolayı İranlılardan
şüphelenmişti. Fakat bu yanlış bir hareketti. Çünkü Hürmüzan bir müslümandı,
suçlu olduğu ispatlanmadan öldürülmüştü. Bu nedenle Ubeydullah’ın kısas
uygulanarak idam edilmesi gerekiyordu. Hz. Osman zor bir durumda kalmıştı.
Sahabelerin ileri gelenlerini topladı ve fikirlerini sordu. Bir kısmı,”dün
babası öldürüldü bugün kendisi öldürülürse daha büyük bir facia olacak” diyerek
Ubeydullah’ın idamına karşı çıktılar. Bir kısmı ise Ubeydullah’ın idam edilmesi
gerektiği görüşünü savundular. Hz. Osman, her iki görüşün ortasını bulan bir
karar verdi. Ubeydullah adına devlet hazinesine diyeti kendisi ödedi ve onu
affetti. Verilen karar İslam fıkıhına uygundu.
Hz. Osman, halife olarak göreve
başlar başlamaz valilere mektuplar gönderip onlara adaletten ayrılmamalarını
hatırlattı. Valilerin halktan vergi toplayan memurlardan ibaret olmadığını,
halka şefkatle davranan insanlar olmaları gerektiğini söyledi. Valileri,
yoksulların, yetimlerin ve gayr-ı Müslimlerin de haklarını gözetmeye çağırdı.
Hz. Osman, geniş ve güçlü bir
İslam devleti devralmıştı, devletin her bölgesinde huzur ve güvenlik vardı.
Cömert bir insandı. Kendi malını cömertçe dağıttığı gibi, devletin gelirlerini
de dağıtmakta cömert davrandı ve valilerin maaşlarını hemen iki kat arttırdı.
Maalesef bu uygulama sonradan bir takım dedikodulara ve dedikodular da
ihtilaflara yol açtı.
Fakat fetihler durmadı ve İslam
devletinin sınırları genişlemeye devam etti. Abdullah Bin Zubeyr komutasındaki
ordu, Bizanslıların Afrika Valisi Gregorios’u Trablus yakınlarında mağlup
ederek Libya bölgesini fethetti. Kıbrıs adası tıpkı bugünkü gibi o dönemde de
önemliydi. Şam Valisi Muaviye’nin isteği üzerine hazırlanan donanma Kıbrıs’a
hareket etti ve Şaban ibn Avf komutasındaki ordu Kıbrıs adasını fethetti.
Kıbrıs’a çıkan sahabeler arasında
Hz. Ebu Zer-i Gifari de vardı. Kıbrıs’tan sonra Rodos alındı ve 653 yılında
İslam donanması beşyüz gemiden oluşan Bizans donanmasıyla yaptığı deniz
savaşını zaferle sonuçlandırdı. İslam donanması Girit, Malta adalarını ve
İstanbul’u kuşattı ise de muvaffak olamadı. Daha sonra da Horasan, Ermenistan,
Cürcan ve Taberistan fethedildi.
Hz. Osman halife olarak bir yandan
fetihlerle İslamiyet’i diğer milletlere ulaştırıyor, diğer yandan ilim ve
tebliği hizmetlerini geliştiriyordu. Hz. Osman döneminde en önemli hizmetlerden
biri olarak Kur’ an nüshaları çoğaltılıp uzak şehirlere bile gönderilmiştir.
İslam’ın Kur’an’a uygun olarak öğrenilmesinde bu faaliyetin büyük yararları
olmuştur. Medine’deki mescide cemaat artık sığmıyordu. Genişletilmesi
gerekiyordu. Hz. Osman büyük bir alanı mescide dahil etti ve yeniden büyük bir
mescid inşa ettirdi.
Hz. OSMAN’IN ŞEHİD EDİLMESİ
Hz. Osman’ın on iki yıllık
halifelik döneminin ilk altı yılı İslam ümmeti için refah ve yükselme dönemi
oldu. Hz. Ömer devrinde başlatılan fetihler devam ediyor ve herkesin hayat
seviyesi iyileşiyordu. Ancak kısa zamanda çok genişleyen devletin her tarafında
asayişi temin etmek gerçekten zordu. Çünkü yeni fethedilen ülkelerde henüz Müslüman olmamış topluluklar vardı. Bir kısmı yeni
Müslüman olduğundan İslam’ı anlamak ve yaşamakta cehaletten dolayı sık sık
hatalara düşüyorlardı.
Ayrıca Hz. Osman akrabalarına
iyilik yapmayı çok sever, onlara her türlü yardımı yapardı. Daha iyi itaat ederler
düşüncesiyle devletin önemli mevkilerine kendi ailesinden olanları, Emevileri
getirmişti. Bu durum halk arasında zamanla dedikodu ve huzursuzluk konusu oldu.
Bunun dışında refahın yükselmesiyle bazı amirler ve özellikle valiler aşırı
derecede gösterişli yaşamaya başlamışlardı. Bu ise yönetime muhalif olanların
fitne çıkarmasını kolaylaştırıyordu. Zamanla. Hz. Osman’ın idaresinden hoşnut
olmayanların sayısı çoğaldı ve halifenin yaşlılığından istifade ederek ortalığı
iyice karıştırdılar.
Hicretin 35. yılında (657)
Mısır’dan yüzlerce isyancı Hacc bahanesiyle Medine’ye geldi. Aynı şekilde Kufe
ve Basra’dan iki ayrı grup isyancı daha şehre girdi.
Bu gelenlere güya yönetimi
düzeltmek ve bazı valilerin görevden alınmasını istiyorlardı. Ama İslam’a hiç
uymayan zorbalıklar yaparak sadece anarşi ve huzursuzluk çıkarmak istedikleri
anlaşıldı. Bu isyancıların Hz. Osman’a bir kötülükte bulunmaması için Hz. Ali,
Talha ve Hz. Zübeyr büyük çabalar sarfettiler. Ancak isyancılar zalimce
davranışlar sergilediler. Önce Hz. Osman’ı mescitte namaz kılarken taşlarla
yaraladılar. Daha sonra da evini kuşatıp içeriye su bile verilmesini
yasakladılar. En sonunda eve girip, Kur’ an okumakta olan yaşlı halife Hz.
Osman’ı zalimce hançerleyerek şehid ettiler. Hz. Osman’ı vuran katilin adı
rivayete göre Sudan, bir başka rivayete göre Kinane bin Bişr’dir.
Hz. Osman’ın Özellikleri
Hz. Osman, Hz. Ali ile Hz. Ömer ve
Hz. Hazma gibi savaşçı bir zat değildi. Ancak o, Allah yolunda savaştan geri
kalmamış, mazeretli olduğu Bedir dışındaki bütün gazvelere katılmıştır.
Şüphesiz ki, Hz. Osman’ın
Peygamber Efendimizin en sevdiği ve yakınlık gösterdiği insanlardan birisi
olması, her şeyden önce ahlâkının güzelliğinden ve İslam için büyük
fedakârlıklar göstermiş olmasından dolayıdır. Resulullah (S.A.V), Hz. Osman
için, “Osman, cennette benim en yakın
dostumdur” ve “Ya Rabbi ! Ben
Osman’dan hoşnudum, sen de hoşnut ol” buyurmuştu.
Hz. Osman (R.A) edep, terbiye ve
hayaya büyük önem verir, çok güzel konuştuğu halde az sözle yetinir, ticaretten
kazandıklarını İslam savaşçılarına ve yoksullara verir, namazlarını aceleye
getirmez, sık sık oruç tutardı. İlk bulduğu fırsatta Kur’ an okur, yumuşak huylu,
sabırlı ve cömertti.
Medine’ye hicret ettikten sonra
Müslümanların su sıkıntısı çektiğini görmüştü. Medine Yahudilerinden biri de
sahip olduğu kuyunun suyunu satarak geçimini sağlamaktaydı. Hz. Osman, bu
Yahudiden, önce kuyunun yarım hakkını satın aldı. İki günde bir sıra kendi
hakkına geldiğinde kuyunun suyunu Müslümanlara dağıtmaya başladı. Daha sonra,
kuyunun hakkını tümüyle satın aldı ve onu Müslüman halkın emrine ücretsiz
olarak tahsis etti.
Tebük savaşı için uzun yola
çıkacak ordu için Resulullah, Müslümanları yardıma çağırmıştı. Hz. Osman on bin
İslam savaşçısının tüm silah, giyecek, yiyecek ihtiyacını tek başına üstlendi.
Ayrıca yine bu savaş için gereken sayıda deve alınması için bin altın
bağışladı.
Bir hutbesinde Müslümanlara şunları
öğütlemiştir:
-“Aziz ve Celil olan Allah, size ahireti kazanmanız için dünyayı
vermiştir. Geçici olanı devamlı olana tercih etmeyiniz. Sonunda varılacak yer
Allah’ın huzurudur. Allah korkusu kişiyi O’nun azabından koruyan bir kalkandır.
Ve bu korku, Allah’ın rızasını kazanmanın yoludur.”
Hz. Osman (R.A) Hakkında Birkaç Hadis
“Osman ibn-i Affan dünyada
ve ahirette bana herkesten daha yakındır.” (Bu hadisi İbn-i Mace rivayet
etmiştir.)
. “Osman, ümmetimin en çok haya sahibi cömert olanlarından
birincisidir.” (Bu hadisi İbn-i Mace rivayet etmiştir.)
. “Haya imandadır. Osman, ümmetin en fazla haya sahibi olanıdır.”
(Bu hadisi Taberani rivayet etmiştir.)
. “Cennette her Peygamberin bir arkadaşı vardır. Benim de cennette
arkadaşım Osman’dır.” (Bu hadisi İbn-i Mace rivayet etmiştir.)
Hz. Osman (R.A) Diyor ki:
. Allah’tan başka gerçek sığınak yoktur.
. Mezar, dünya istasyonlarının sonuncusu, ahiret istasyonların
ilkidir.
. Çok konuşan değil, çok çalışan yöneticilere ihtiyacınız vardır.
. Allah için ticaret yapın ve kazanın
. Doğru alın, doğru verin
KAYNAK: İhsan Işık / Dört Büyük
Halife (1991, Dört Büyük İslam Önderi adıyla, 2010; Almancası Die Vier Grossen
Kalifen In Der Islamischen Religion adıyla 1992).