Ebubekir Eroğlu

Yazar, Şair

Doğum
25 Ocak, 1950
Eğitim
İstanbul Üniversitesi Hukuk Fakültesi
Burç

Şair ve yazar. 25 Ocak 1950, Malatya doğumlu. Yeşilyurt Merkez İlkokulunda ve Yeşilyurt Ortaokulunda (1956-64) okudu. Malatya Lisesini bitirdi (1968). İstanbul Üniversitesi Hukuk Fakültesi (1975) mezunu. 1977’den itibaren İstanbul’da Çalışma ve Sosyal Güvenlik Bakanlığında iş müfettişi olarak görev yaptı. Ankara Üniversitesinde Avrupa Topluluğu eğitimine katıldı, eğitim döneminin sonunda “Topluluk Hukuku ve ‘Doğrudan Uygulanabilirlik’ Kavramı” adlı çalışmasını bitirdi (1988-89). Başmüfettiş oldu (1991). 2004’te Başbakanlık danışmanlığına getirildi.

1965’te Yeni Adım dergisinde ilk şiirinin çıkışından sonra, Diriliş dergisinde yayımladığı şiirlerle edebiyat dünyasına girdi (1969). Şiir, deneme, inceleme ve eleştiri yazıları Diriliş (1969-79), Edebiyat (1972-73), Yeni Devir (1977-78), Yönelişler (1981-85 ve 1990), Yeni Şafak (1996), Zaman (1986-87, 1992-2001), Gergedan (1987-88), Yedi İklim, Kitap-lık gazete ve dergilerinde yer aldı. İki arkadaşıyla birlikte Nisan 1981’de Yönelişler dergisini kurdu ve bu derginin (1981-85 ve 1990) yayın yönetmenliğini yaptı. Kayıpların Şarkısı adlı kitabıyla şiir dalında Türkiye Yazarlar Birliği Ödülünü (1984), Modern Türk Şiirinin Doğası kitabı ile aynı kuruluşun deneme dalındaki ödülünü (1993) aldı. Şiirlerinden kimi örnekler İngilizceye ve Fransızcaya çevrildi.

 İlk kitabı olan Kuşluk Saatleri’nde çağımıza özgü bir tedirginliğin yansıdığı, romantik ve kapalı bir şiirin örneğini verirken, Yirmidört Şiir ve Şahitsiz Vakitler’de ustalık dönemi şiirlerini yayımladı. Bu verimleriyle çağdaş Türk şiirinde imgeye dayalı şiir geleneğinin yenilenerek sürdürülmesine katkı sağlayan isimlerden biri oldu. Tasavvuftan ve modern öncesi kültürlerden beslendi. Ülkü Tamer’in “kendi mitologyasını yaratmış şair” diye nitelediği Eroğlu’nun şiirinin modern yanı, Muhsin Macit’e göre, “Klasik şiirimizle çağını yansıtan şiiri kurgulama”sındandır. Muhsin Macit Berzah’taki şiirlerin üç kaynaktan beslendiğini ifade eder: 1. Kısakürek, Karakoç, Zarifoğlu çizgisi. 2. Yeats, Pound, Eliot gibi Anglo-Sakson kökenli şairlerin çizgisi ile mistik Türk şiirinin buluştuğu nokta. 3. Yunus, Nesimî, Fuzulî, Şeyh Galib çizgisi.

Eroğlu, denemelerinde değerlerin ifadesine dayanan teorik yaklaşımını, edebi bilgiyle derinleştirdi. Modern Türk Şiirinin Doğası adlı kitabında, modern şiir dilinin niteliği ve Türk şiirinin modern dönemi hakkında özgün değerlendirmeler yaptıktan başka, modern öncesi şiirin bu dönemdeki yerine ilişkin belirlemelerde bulundu.

Düşünce yazılarında toplumsal değişimleri medeniyet bağlamında açıklamaya girişen Eroğlu, yalnızca görünümleri çözümlemekle yetinmeyip oluşum süreçlerine dikkat çeken bir üslubu benimsedi. Kimlik, kültürel yenilenme, eski kültürlerle barışık bir demokratik toplum, bireyin yaşadığı metafizik gerilim, değerlerin temsilcisi olarak günlük hayat vb. temel kaygılar olarak bu yazıların genel çerçevesini verir. Yenileme Bilinci, bu alanda ilk önemli kitabıdır.

“Berzah beni yaraladı, çünkü birden büyük bir yalnızlıkla dolu buldum kendimi. Sanki bir başka dille konuşuyormuşuz gibi geldi. Bir adadaydı sanki, bir başına yaşıyordu. Bu yalnızlık dayanılır şey değildi. Oysa şimdiye değin İslâmcı diye bildiğim şairlerde böyle bir yabancılık duymamıştım. Ne Arif Ay, ne Nuri Pakdil’in dünyası, ne de Türkçesinin bunca yabancılığına karşın Ali Günvar, biraz da bizim Bayrıl batmadı bana. Okurken böyle bir yalnızlıkla çarpıldım.” (İlhan Berk)

“Yirmidört şiir, Eroğlu’nun metafizik içinde akınlar yaptığı son birkaç yılda yazılmış yirmi dört şiirin bir toplamıdır. Şiirler, doğanın gizemlerini, insan ruhunun muammasını ve kaderin garipliklerini keşfe çıkıyor. Tarzı, Eroğlu’nun şiirsel persona’sının temel belirleyicilerinden biri olan neo-romantik biçimde kalmak yönünde. Onun lirik biçimlemelerinde antik bir kutsal metnin ihtişamı var. Büyüye yeni bir pâye veriyor. Kendisinin günahı ve masumluk hakkındaki mütalaalarında olduğu gibi, doğa içinde insanı, kendi içindeki ve dışındaki daha yüce ve bir güce olan iştiyakı içinde ruhu yüceltmektedir. Her ne kadar fiilen, Tanrı’ya gönderme yapmasa da kişi, her şiirde ilâhi fısıltılar işitiyor.” (Talat Sait Halman)

ESERLERİ:

ŞİİR: Kuşluk Saatleri (1974), Kayıpların Şarkısı (1984), Yirmidört Şiir (1991), Şahitsiz Vakitler (1998), Berzah (2001), Sınır Taşı (2006).

DENEME-İNCELEME: Sezai Karakoç’un Şiiri (1981), Yenileme Bilinci (1988), Sevap Defteri (1992), Modern Türk Şiirinin Doğası (1993), Necip Fazıl Kısakürek-Seçmeler (1993), Sabit ve Değişken (1995), Muğlak Ölçekli Harita (1997), Kelimeler Çınladıkça (1997), Hayat Mükemmel Değil (2000), Salınımlar (2005).

SADELEŞTİRME: Genel Çizgileriyle İslâm (Babanzade Ahmed Naim’den, 1975), Allah’ı İnkâr Etmek Mümkün mü? (Şehbenderzade Filibeli Ahmed Hilmi’den, 1977).

HAKKINDA: Orhan Kahyaoğlu / Ebubekir Eroğlu Şiiri (Sombahar dergisi, sayı: 12, Temmuz-Ağustos 1992), Talat Halman / Yirmidört Şiir Üstüne (Gösteri, sayı: 150, Mayıs 1993), Ali Günvar / Varlığın Yırtılan Zarfı (Zaman Kitap, sayı: 14, 6.11.1998), Hasan Bülent Kahraman / Türk Şiiri Modernizm Şiir (2000), Ali Çolak / Berzah’ta Yolculuk (Zaman, 23.6.2001), Ali Emre / Hece (sayı: 102, Haziran 2005). 

BİR KİLİT BİR ANAHTAR

şahitsiz vakitlerde

inşirahıyla geldi de kalbin

bir anahtar koydu önüme

bakir soruların senin

 

fark edince içine girdiğini

belasını bulmamış bir hercümercin

“bu nasıl meclis” dediydin hani

“umurlarında değil sözün mahremliği

yürekten gelmeyen sorular;

paslı kilit

bir ses diyor ki: Ya hu

çek git”

 

şöyle bir baktıydın yakası yırtılmış ağızlara

kederle döndüydün oradan oraya

mahrem söze bir yer bulmaya

açık ettiklerin senin, bir soru bugün

perdeler ardında gördüğün

 

bekâreti eksilmez cevabı verilmekle

yarışı sürdürse de farfara ağızlar

onlar kilit dese bende anahtar

yok edemez onu bu dizginsiz hengâme

 

“zaten cevabıyla birlikte mayası tutar

değdiği her yüreği sarsarak doğar

bir soru” dediydin içten ve hakikiyse

tat veren hışırtısıyla geldi

otlara sürünerek geçen bir derenin

bazan kilit oldu bazan anahtar

bakir soruların seni.

DOSTÇA KONUŞMA

söylenmesi gerekeni

söylemeye değmiyor

kulaklar kalbe uzaksa

 

konuşalım diyorum, gel

kendi aramızda

kız kulesini alarak arkamıza

 

kuvvetli lodos çıkıyor

ağzımdan çıkan heceyi götürüyor

nefes kesilir sesler bölünür biliyorum

böyle zamanlarda

ısrar eden söz dönüşüyor çığlığa

 

bakışın “tamamla bekliyorum

ya da toparla” diyor, boş ver

yarım cümle yarım kalsın

sözün söz olarak ulaştığı yer

emanet ediyorum anlayan bakışına

 

bazan söylemeye ihtiyaç yok

delil ortada; sözü doğuran

can kulağı yakınımızda

kalan yarı uçan yarıyı çağırır

ihtiyaç yok kalbi ve kulağı sınamaya

İLGİLİ BİYOGRAFİLER

Devamını Gör