Divan Şairi (D. 1875, Siverek - Ö. 4 Şubat 1938, Siverek ).
Siverek’in
yetiştirdiği önemli şahsiyetlerden biri olan şair İbrahim Re’fet Efendi, Siverek’te
Kadirzâdeler olarak bilinen aileye mensuptur. Asıl adı İbrahim Hakkı olan şair
1875 yılında Siverek’te doğar. Halk arasında daha çok İbrahim Re’fet veya şair
Re’fet olarak tanınır. Re’fet, okul çağına geldiğinde babası tarafından
Siverek’teki Fevziye Medresesine kaydedilir. İbrahim Hakkı, adı geçen
medresede, Siverek Müftüsü Zülfikar Zühtü Efendi ile kendi akrabası Kadirzâde
Hacı Yusuf Samî Efendi’den Arapça ve Farsçanın yanında dinî ve müsbet ilimleri
öğrenir. Öğrencilik yıllarından itibaren şiir yazmaya başlayan İbrahim, Re’fet
mahlasını kullanır.
İbrahim
Re’fet’in babasının adı Abdurrahman Behçet’tir. İbrahim Re’fet, daha on iki on
üç yaşlarında iken babasını kaybeder. Re’fet, medrese eğitimini bitirdikten
sonra değişik kurumlarda memuriyet hayatına atılır. Re’fet, kardeşinin ölümü
üzerine ilimle uğraşmayı bırakmış ve evi geçindirmek için Siverek nüfus
memurluğu görevine başlamıştır. Bu ilk görevden sonra 1906’da tahrirat
kâtipliğine, 1908’de tahrirat evrak memurluğuna, 1909’da Siverek Adliyesi aza
mülazimliğine, 1911’de noterlik ilavesiyle adliye başkâtipliğine atanır. Şair
1916 yılında ticarete başlar ve 1924 yılında Urfa İl Meclisi azası ve buradan
da encümen azası seçilir. Böylece Re’fet, şairlik, memurluk ve ticaret hayatı
yanında siyasetle de uğraşır. Ayrıca İbrahim Re’fet, ağabeyi Eyyub, babası ve
dedesi gibi Siverek Çeribaşı Camiinin mütevelli heyetinde de bulunur.
İbrahim
Re’fet evlenmiş, Mehmet, Abdurrahman, Mihriye ve Fehmiye adlarında dört çocuğu
olmuştur. İbrahim Re’fet, Adıyaman’ın Besni kazasında kaldığı süre hariç 1926
yılına kadar hayatını Siverek’te geçirir. Ancak şair, 1926 yılında bölgenin
nüfûz sahibi aileleriyle birlikte Konya’ya sürgün edilir.
Bu
sürgünden çok fazla müteessir olan Re’fet’in Konya’daki hayatı çok uzun sürmez.
Şairin Divânı’ndaki birçok manzume Konya’da kaleme alınır. Re’fet, Konya’da
bulunduğu sırada, dikilen Atatürk heykeline atfen bir methiye yazar. Yazılan bu
manzume, şairin tekrar Siverek’e dönmesini kolaylaştırmış olmalı ki bir buçuk
yıl (18 ay) aradan sonra Re’fet tekrar Siverek’e döner. Hatta yazılan bu
manzumenin Mustafa Kemal tarafından çok beğenildiği, bu manzumeden ötürü
Re’fet’in sürgün cezasının sona erdirildiği ve Konya’da memuriyete başlatıldığı
ifade edilir.
Sürgünden
Siverek’e dönen şairin tekrar ne işle meşgul olduğunu kesin olarak bilemiyoruz.
İbrahim Re’fet, 4 Şubat 1938 tarihinde Siverek’te vefat eder. Mezarının
Belediye tarafından yaptırılan bir binanın altında kaldığı söylenir.
İbrahim
Re’fet’in fizikî yapısının uzun boylu, gözlüklü, sakallı ve dolgun; ruhî yapısının
da halim, mütevazı ve sade bir kişiliğe sahip olduğu rivayet edilir.
Eserleri:
İbrahim
Re’fet’in Mevlid ve Divânı olmak üzere iki eseri vardır. Her
iki eser de Prof. Dr. Ekrem BEKTAŞ tarafından
yayımlanmıştır. [Bektaş, 2007:
17/77-103; Bektaş 2012: ]
1.
Mevlid:
İbrahim Re’fet’in
yaşadığı çevrede özellikle Diyarbakır ve Urfa’da mevlid yazan şairlerin sayısı
da dikkat çekicidir. Hatta Siverek’te Re’fet’in çağdaşı, akrabası ve aynı
zamanda medrese hocası Hacı Yusuf Samî Efendi de bir mevlid [Atik 2012: ] yazmıştır.
Re’fet’in hangi tarihte Mevlidini yazdığını kesin olarak bilmiyoruz. Ancak
hocası Yusuf Samî’den sonra kaleme aldığı kuvvetle muhtemeldir. Özellikle Yusuf
Samî’nin Mevlid’inin ilk bölümü ile Re’fet’in eserinin planı arasında çok ciddi
benzerlikler vardır.
Re’fet
Mevlid’i, klâsik mevlidlerin çoğunda olduğu gibi besmele, hamdele ve salvele
ile başlar. Daha sonra tevhid, sebeb-i te’lif, Hz. Muhammed’in nurunun
yaratılışı, Hz. Muhammed’in dedesi Abdulmuttalib’in Allah’tan on oğul istemesi,
Hz. Abdullah’ın Âmine ile evlenmesi, hamile kalması, Hz. Muhammed’in doğumu,
Hz. Muhammed’in doğduktan sonra ümmeti için yaptığı dualar ve gösterdiği
mucizeler ve dua bölümüyle Mevlid son bulur. “Mefâ’îlün mefâ’îlün fa’ûlün” vezni ile yazılan Mevlid,
toplam 221 beyittir. [Bektaş 2007: 77-103]
2.
Divân:
İbrahim Re’fet Divânı, biri
şairin torunu Avukat M. Arif Altunkalem, diğeri de şairin hemşehrisi ve eski
Türk edebiyatı hocalarından merhum Prof. Dr. Abdulkadir Karahan’ın şahsî
kütüphanesinde olmak üzere iki yazma defterde yer alan manzumelerin karşılaştırılmasıyla
oluşturularak Prof. Dr. Ekrem BEKTAŞ tarafından yayımlanmıştır.
Prof. Dr. Ekrem BEKTAŞ’ın yayımladığı Divân’da, yedi mesnevi, dördü Farsça olmak üzere yüz
yetmiş üç gazel, iki terci’-bend, sekiz murabba, dört şarkı, beş muhammes, on
bir tahmis, altı tarih manzumesi, biri Farsça olmak üzere 6 kıt’a, biri Farsça
ve Türkçe tercümesi olmak üzere dört rubâ’î, bir lügaz, on bir matla ve on bir
de müfred olmak üzere yirmi iki beyit bulunmaktadır. Böylece Divân’daki manzume sayısı 249’dir.
Re’fet Divânı’nda hiç kaside
bulunmaması ilginçtir.
KAYNAK: Prof. Dr. Ekrem BEKTAŞ / Siverekli İbrahim
Re’fet Divânı (2012).
ŞİİR
ÖRNEKLERİNDEN AHLÂK PROGRAMI:
[Fe’ilâtün
mefâ’ilün fe’ilün]
Edip ahvâl-i âlemi der-pîş
Olma mağlûb-ı hiss-i ahsiye
İttifâk istiyor bu gün millet
Eyle her-kesle hiss-i âmîziş
Gayrın ikbâline hased etme
Rızka kâni‘ u hâle şâkir ol
Şu meziyyet ile sa‘âdet bul
O tarîk-i dalâlete gitme
Yer yarılmaz başın dağa ermez
Bu
[ne] nahvet-nisâr [u] fahr u gurûr
Mâye-i hulkın düşün ne o gör
Âtıfet rûh-ı kâmile girmez
Süflilere enîs olma[1]
Korkudan eylesen tekâpûda
Gerçi âdetdi eskiden bu da
Ser-fürû etme kâse-lis olma
Halkı incitme yakma bir cânı
Dilini sû’-i fikre tercîh et
Ayak altında çene takbîh et
Böyledir işte hiss-i insânî
Mâ’il-i zulm u i‘tisâf olma
Etme ebnâ-yı insini mağdûr
Âh-ı mazlûm eder seni makhûr
Halka enmûzec-i hurâf olma
Gıybet etme sakın mezemmetden
Her-kesin aybını yüze urma
Arada koğuculuk edip durma[2]
Ayb-cû olma geç bu hasletden
Kesr eder kadr-ı zâtı fart-ı mizâh
Olsa da meclise ferah-bahşâ
Degil o miknet-i vakâra sezâ
N’ola tab’-ı beşer görürse sıyâh
Olma mağlûb-ı iştihâ-yı zenân
Mâl u câna yapar hisâr-ı ‘azîm
İhtiyâcın kadar olursa ne bîm
İ‘tidâlle yaşar bütün insân
Gazabın yut çekil tehevvürden
Bunların âhiri nedâmetdir
Hâtıra gelmeyen felâketdir
Hilm bir şu‘bedir tenevvürden
Bira vermez vücûda gerçi zarar
Rakı konyak şarâba inhimâk
Çoğu eyledi verem ile helâk
Hâsılı müskirâtdan eyle hazer
İlm ü irfânı durma tahsîl et
Cehldir bir girîve-i zillet
Rûh-ı insâna en büyük illet
Kendini ma‘rifetle tebcîl et
Ey riyâkâr hîlekâr uğru
Perde altında çalma efkârı
Modası geçdi boşla bu ârı
Özün olsun sözün gibi doğru
Baba anana ol ri‘âyet-kâr
Hep mu‘âllimlerin itâ‘at et
Bunların havza-i rızâsına git
Olasın her dü-âleme serdâr
Re’fetâ
nefsine itâb eyle
Hüsn-i ahlâka sen de mâ’il ol
Yazdığın pûr-ı ğarâma dâhil ol
Sû’-i ahlâkdan ictinâb eyle [Bektaş 2012: 259-261]
[Mef’ûlü
mefâ’îlü mefâ’îlü
fa’ûlün]
İncitme yeter bu dil-i bîmârımı
doktor
Bir lahza uyut dîde-i hûşyârımı
doktor
Al nabzımı bil ‘illeti eyle tedâvî
Alma nazar-ı dikkate inkârımı doktor
Aşk hastasıyım ben bilirim hâlimi
hoş gör
Fâş eyleme âlemlere esrârımı doktor
Ben tek o da bir yaralıdır tîğ-i
sitemle
Sen yaramı sarma çağır o yârimi
doktor
Zîrâ
yarasızlar ne bilir ki yara sızlar
Beyhûde çıkarma felege zârımı doktor
Yokdur bilirim ğayrı hayâtımdan ümîdim
Âh görse idim bir dahi dil-dârımı
doktor
Re’fet’de aceb var mıdır imkân-ı tedâvî
Teşrîh ü beyân eyle şu efkârımı doktor [Bektaş
2012: 130]
[Fâ’ilâtün
Fâ’ilâtün Fâ’ilâtün Fâ’ilün]
Gerçi âdâb-ı tarîkatde alâdır tesbîh
Sâhte zâhidlere bir cerr-i ğınâdır tesbîh
Sen edâ eyle de erkân-ı furûzâtı yeter
Çünkü bâzâr-ı ‘ibâdetde zibâdır tesbîh
Zülf-i yâra dokunur her nerede sözünle
Üfürükçü Baba’ya bâd-ı hevâdır tesbîh
Dudağı fıs fıs eder elde çevirdikçe anı
Mahrem-i bezm-i gurûh-ı sukalâdır tesbîh
Hüsn-i niyyet ne
ararsın o mürâ’i sûfîde
Ana uhrâda da püsküllü belâdır tesbîh
Sana ağlâl u selâsil ola belki yarın
Gögse zencîr ile ta‘lîka sezâdır tesbîh
Al ele silsile-i feyz-i Hudâ’yı Re’fet
Çünkü sûfîlere âlât-ı riyâdır tesbîh [Bektaş 2012: 102]
Mevlid’den:
[Mefâ’îlün
Mefâ’îlün Fa’ûlün]
E’ûzu bi’llâhi
mine’ş-şeytâni’r-racîm
Bi’smi’llâhi’r-rahmani’r-rahîm
Senâ
vü hamd[-i] bî-pâyân
Hudâ’ya
Sezâdır bâb-ı
lutf-ı ilticâya
Salât u hem selâm
ol Mustafâ’ya
Şefâ’at ma’deni
nûru’l-hüdâya
Dahi âliyle
ashâb-ı güzîne
Oku bir fâtiha sen ehl-i dîne
Hudâ
halk
itdi işbu kâ’inâtı
Ola müstedlil-i vahdet sıfâtı
Temâşâ
it şu kevn ü kün fe-kânı
Nedir
anla o ferd-i lâ-mekânı
Delîldir birligine cümle zerrât
Bütün eşcâr u ezhâr
u nebâtât
Bütün eşyâdaki hükm-i
tabî’at
Olupdur zâtına mir˒ât-i
vahdet
Uluvv-i şânına yetmez mi âyât
Nizâm-ı arż u âheng-i
semâvât
Ne kudretdir bu kudret
mâ-şa’allâh
Tecellî-dâd-ı
mutlakdır
muhakkak
Zemîn hakdır zamân
hakdır
cihân hak
Anınçün söyledi Mansûr
ene’l-Hak
Seni fehm itmedi kimse kemâ hî
Biraz da ol Habîb-i
Kibriyâyı
Sana tavsîf
idem ben Mustafâ’yı
Şu’â’ı feyż-i Hak’dan müstenîrdir
Muhammed sâdıku’l-va’dü’l-emîndir
Muhammed rahmeten
li’l-âlemîndir
Muhammed ‘ârıc-ı
arş-ı berîndir
Muhammed reh-ber-i Rûhu’l-emîndir
Harîm-i sırr-ı
vahdetde mü’ebbed
Muhammed’dir Muhammed’dir
Muhammed
Ne dirsin şânına
lâyık
u ahrâ
Salât it ravza-i
pâk-i Resûle
Bana emr eyledi ilhâm-ı
rûhum
Uyandı
aşkile hiss-i
sünûhum
Ola
bahtım bu yüzden belki mes’ûd
Yüzüm kara bizâ’um
yok bizâ’um
Şu
vâdîde
kelâma istitâ’um
Silinmez kalb-i ‘âşıkdan bu aşkı
Ki’nûn [u] ve’l-kalem
yazdı o meşki
Günâhından rücû’
itmezse âdem
Kalur husrân içinde her dü ‘âlem
Bizi maġfûr ider elbette Allâh