Tahir Kutsi Makal

Yazar, Şair

Doğum
09 Şubat, 1937
Ölüm
15 Haziran, 1999
Eğitim
İstanbul Özel Gazetecilik Enstitüsü
Burç

Şair ve yazar (D. 9 Şubat 1937, Oğuz köyü / Acıpayam / Denizli - Ö. 15 Haziran 1999, İstanbul). Acıpayam Ortaokulu (1953), Denizli Lisesi (1956) ve İstanbul Özel Gazetecilik Enstitüsü (1959) mezunu. Gazetecilik hayatına girerek Denizli (1956), Tan ve Yeni Gazete (1958), Dünya (1959-62), Tasvir (1962-63), Ekspres, Son Havadis, Hergün, Ortadoğu, Güneş, Sabah vd. gazetelerde çalıştı. Denizcilik Bankası ile Printemps firmasında basın müşavirliği yaptı.

MÜZİKSAN Vakfı (onbir yıl başkan), Türk Edebiyatı Vakfı (yedi yıl genel sekreter), Turizm Yazarları (ATURJET - 1973 yılında başkan), Kızılay ile Folklor Araştırma Kurumu vb. üyesiydi.

İlk yazısı 1950 yılında Demokrat Denizli gazetesinde; diğer çalışmaları başta kendi yönettiği Tarla dergisi olmak üzere Varlık, Yücel, Nasır, Petek, Yelken, Maya, İnanç, Türk Yurdu, Millî Kültür, Türk Edebiyatı dergileri ile çeşitli gazetelerde yer aldı.

 

Ödülleri:

 

1963 yılında yılın gazetecisi seçildi ve ödül olarak yirmi bir Avrupa ülkesini gezdi. 1992 ve 1993 yılında Amerika’yı gezip gördü.

1961 yılından itibaren on yıl üst üste Gazeteciler Cemiyeti Ödülünü aldı. 1953 yılında Doğan Kardeş dergisinin şiir yarışmasında birinci olmuştu. 1956 yılında Nasır dergisi ödülünü, 1976 ve 1979 yılında Peyami Safa Roman Ödülünü, 1985 yılında Folklor Hizmet Ödülünü, 1987 yılında Karadon’la Kültür Bakanlığı Hikâye Ödülünü, 2003’te Egay-Der Türk Kültürüne Hizmet Ödülünü aldı. 1989 yılında halk edebiyatına katkılarından dolayı İnönü Üniversitesince kendisine fahrî doktor unvanı verildi.

 

Vefatı:

 

Cumhuriyet döneminin tanınmış şairlerinden Tahir Kutsi Makal, 15 Haziran 1999, İstanbul’da vefat etti. 2000 yılında adı Acıpayam’da bir caddeye adı verildi. Kardeşi Mithat Makal da 15 Haziran 2014’te vefat etti.

 

 

KİTAPLARI:

 

Şiir: Fakir İşi (1957), Babanız Yine Aşık Çocuklar (1987), Öpkü (1996).

 

Röportaj: İçgöç (1964), Acı Yol (1964).

 

Gezi: Köylü Gözüyle Avrupa (1965).

 

Derleme-Deneme-İnceleme: Büyük Fatih (1967), Sahte Ozanlar (1969), Aşık Veysel (1969), Anadolu’da Türk Mührü (1971), Karacaoğlan (1973), Dadaloğlu (1974), Benim O Benim (1987), Halkbilim ve Edebiyat (1990), Aşık Hasan Dede (1995), Benim Gizli Yazılarım (1996).

 

Roman: Meydan Dayağı (1976), Kamyon (1979).

 

Hikâye: Delitay (1982), Karadon (1987).

 

Antoloji: Türk Halk Şiiri (1975).

 

TAHİR KUTSİ MAKAL İÇİN NE DEDİLER?

 

“Tahir Kutsi, dostluklara çok değer veren birisiydi. Dostlarıyla haşır neşir olmayı severdi. Dost meclislerini özler, sever, yaşardı. Dostların sayesinde “felçi bile yendim” demişti. Dostları olmasaydı felç üstü felç olacağını sanıyordu. Dostları onun her şeyiydi. Dost paylaşan, sırdaş ama sıradan olmayan.... Dost ki, isterse Çin’den-Maçin’ den gelsin.... Yeter ki dost gelsin fark etmez. Dostun geldiği yer değil önemli olan, hitabı, gönlümüzü alışı, gönlümüzde kalışı önemlidir. Gayrisi söz çuvalıdır...” (Mustafa CEYLAN)

KAYNAKÇA: Seyit Kemal Karaalioğlu / Resimli Türk Edebiyatçılar Sözlüğü (2. bas. 1982), Atilla Özkırımlı / Türk Edebiyatı Ansiklopedisi (1982), İhsan Işık / Yazarlar Sözlüğü (1990, 1998) - Türkiye Yazarlar Ansiklopedisi (2001, 2004) - Resimli ve Metin Örnekli Türkiye Edebiyatçılar ve Kültür Adamları Ansiklopedisi (2006, gen. 2. bas. 2007) - Encyclopedia of Turkey’s Famous People (2013), Kültür Dünyası (Aralık 1998), Türk Edebiyatı (Temmuz 1999, Ağustos 1999), Behçet Necatigil / Edebiyatımızda İsimler Sözlüğü (18. bas. 1999), Şükran Kurdakul / Şairler ve Yazarlar Sözlüğü (gen. 6. bas. 1999), TDE Ansiklopedisi (c. 5, 2004), Ferit Ragıp Tuncor / Tahir Kutsi Makal (Tarla, Mart 1999), Tarla Dergisi Tahir Kutsi Makal Özel Sayısı (Eylül 1999), Mehmet Nuri Yardım / Romancılar Konuşuyor: Nobeli Alacağını Söyleyen Tahir Kutsi Makal “Roman Bitmedi” (2000) - Edebiyatımızın Güleryüzü (2002) - Yazar Olacak Çocuklar (2004), TBE Ansiklopedisi (2001), Ünal Şöhret Dirlik / Acıpayamlı Bir Tahir Kutsi Vardı İstanbul’da Yaşardı (Çağrı, Nisan 2003), Babanız Yine Aşık Çocuklar (gulceedebiyat.net, 04.04.2020).

EKSİK TAMAMLANDI

Yunus bize gel eyledi

Vara vara aşka vardık

Bu aşk bizi del’eyledi

Dura dura aşka vardık

 

Dervişlerin hırkasını

Sevgilerin en hasını

Aşkın yedi belâsını

Sora sora aşka vardık.

 

Mevlâ’m bizleri kayıra

Düze, ovaya, bayıra

Bütün düşleri hayıra

Yora yora aşka vardık.

 

Yunus önde, biz arkada

Hiç keramet yok hırkada

Şerlerin hepsi korkuda

Vura vura aşka vardık!

BABANIZ YİNE ÂŞIK ÇOCUKLAR

Babanız yine âşık çocuklar

Yüzünün gülüşü ondan

Erken gelişi ondan

Ve bu sefer iş berbat!

Babanız yine âşık çocuklar.

 

Aşksızlığı kaldırın mezara

Şiirin bini bir para gayri

Türkünün bini bir para

Cıvıl cıvıl kuş sesleri balkonda

Evde cıvıl cıvıl çocuk kahkahaları

Derim ki bu sevgide etmeli sebat!

Babanız yine âşık çocuklar.

 

Babanız yine âşık çocuklar

Mahzun duruş çoğaldı

Kalpte vuruş çoğaldı

Son resmi de yırtıver, at!

Babanız yine âşık çocuklar.

 

Duyurmayın ananıza, utanırım

Döğüş-kavga çıkarır, onu iyi tanırım

Sizi asar, beni keser, surat asar, surat!

Azar köftesi gelir sofraya, surat çorbası konur

Bırakın yüzüm gülsün ne olur

Bırakın hızlı çarpsın yüreğim

Bırakın bir daha âşık olayım

Bırakın erken öleyim

Duyurmayın ananıza, utanırım

Babanız yine âşık çocuklar.

DAĞ KÖYÜNDE BARIŞ DÜŞÜNCELERİ

Şu karşı tepeye kar yağar gibi

Usuldan usuldan düşerdi bomba

Gök gürlercesine patlardı sonra

İrkilirdik, çömelirdik, dinelirdik

Gördüğümüz gövde, gördüğümüz baş

Gördüğümüz, içinde yaşanan savaş! ..

 

Yürüdük karşı tepeye ve tepelere

Genç gelin göğsüne süt yürür gibi

Bilinmez yönlere yıldız altında

Yürüdük yeni açılan cephelere.

Ardda kaldık, öne çıktık yürüdük

Arda baktık, öne baktık yürüdük.

 

Asker arkadaşım beni seviyordu

Seviyordum onu ve yavuklumu

Babaları seviyorduk ve anaları

Kardeşleri, bacıları, komşuları

Kan akan gözlerle geride kalmıştılar

Namluya mermi sürerken onları düşünüyorduk

Topçular karşı tepeyi dövüyordu

 

En çok barışı seviyorduk bırak kavgayı

Her tepe düştükçe barışı özlüyorduk

Kurtarılmış tepelere çekilen bayrağı

Birbirimizi öper gibi öpüyorduk

Bacımızı sever gibi bayrağı seviyorduk!

 

El sıkışmalar, şapka fırlatmalar, havai fişekler

Dağ özlemi, köy özlemi, sevgililer özlemi

Hangi limana varmaz barış dolusu gemi

Özler insan sevdiklerini, dağa bulut çökünce

Savaş günlerini özler, sonra da barışı

Sonra kucaklaşmalar, el sıkışmalar, havai fişekler...”

 

GÖZDAĞI

Arkamızdan haset ile baktılar

Hakkımızda ağıt türkü yaktılar

Kapılar çarpıldı ardı ardına

Son telefonlar suratıma kapandı

 

Verme bana göz dağını

Aldım ağzımın payını

Gönlünü almaya vaktim olmadı

Her ne hata ettim ise affola!

 

Gönül ot yemez, çok yer

Kemerleri bağla şimdi uçacaksın

Yine zorlayacağım kapıları

Birbiri üstüne telefon edeceğim

 

Kalbim, en iyi sığınağımdı

Sırtımdan vurmayla ne kazanırsın

Sen yoksan nereye kaçacağım

Zorlanıp zorlanıp açacaksın!

 

Yakacaksın şeytan çardaklarını

Yeniden karşıma çıkacaksın!

Öyle sevineceğim ki

Dünyalar benim olacak.

Benim olan dünyanın tapusu senin

Yeniden türküler yakılacak...

 

Telefonu açık tut, kapıları kapama

İkide bir suçlarımı vurma kafama

Aldım mutsuzluktan bana düşeni

Her ne hata ettim ise affola! ..

 

İÇ GÖÇ DESTANI

 Öf anam, ovada traktör homurtusu

Yanık mazot kokusu, kesik düşük sesi öf

Öf, ilmik ilmik kopan etim, bağrıma çöken kasavet

Beynimi ahlat çöğrüne vuran römorkun tekeri öf

Yaklaştıkça büyüyen akıl almaz biçer-döver öf

Hıracık kaldığımız yanında, zor-aciz kaldığımız! ...

Vay şeytan icadı vay, iki büklüm eden bizi

Vay dirliksiz kalası, nettin dirliğimizi?

Vay senin neren medeniyet, kısalttın elimizi

Gelip çöktün ya ortaya lök gibi, bize ekmek yok

Ne köy olur bizden gayri, ne kasaba

Zehirli gaz dumanı mideye çöreklenen:

 

Vay ben sana sormaz mıyım?

Kaymakama varmaz mıyım?

Gözlerini kırmaz mıyım?

Lastiğini yazmaz mıyım? ...

 

“Halimiz arzolunur kaymakam bey oğlum

Deyip deyeceğim şu kâğıtta yazılı

Maden Memet yazdı içer ama iyi yazar

Kör vekil yazardı ya, görünmedim davam, onda

Hani geçen birini vurmuştuk kazayla!

O dava Kör vekil’de Para pul komadı yuttu

İnsan canı bunca kıymat, ya bizim kıymatımız ne?

Yöğmiye üç pangınot ederdi şimdi sıfırız

Çapadan kazanırız, çift sürer, ekin biçer döveriz

El tarlasında doğmuşum ben, el evinde ölürüz.

 

Babam harpten dönmemiş, biz de olsak ölürüz

Vatan bu kaymakam bey, vatan anamın namusu

Üç karış toprak ne gezer bide ama,

Ölü koyacak yer ne gezer

Kaymakam, şu ovadan bir dönüm de bize ver

Yurt dediğin toprak, uğruna ağa ölmez

Biz ölürüz kaymakam bey, üste ağa da vurur

Traktörü ekmekten-aştan eder, hemi de etti işte...”

 

Çare yok ha, ne yapmalı? ..

Durmak haram olsa gerek

-Kes bir bilet Haydarpaşa’ya

Halimi diyeceğim Vali Paşaya! ...

-ve devam eder-

 

Bir sen kaldıydın Ayşe önüme dikilmedik

Gavurun kızı seni, haspanın hası seni! ...

O ne burun kıvırmak, gülüp geçivermek ha?

Haber salıp ilkin, sonra gelmemek ha,

Beşibirlik, üstüne tarla, çifte çalgılar ha

Masallarda o kırk gün kırk gece süren düğünler

Etme eyleme gel, halımızca olalım, gurbetlik kötü

Gidip gelmemek var neyse ya, gelip elde

-İnadın kurusun emi! boynu kopsun ananın-

 

Vay be sana sormaz mıyım?

Vagonlara dolmaz mıyım?

İstanbul’a varmaz mıyım?

Üç aydan ırak tutma gözün

Köye kâtip gelmiş sanın! ...

 

-...ve bitmez-

 

Benim suçum yok ama arkamdalarmış

Tam teçhizat habarı aldım, “yandım ağalar

Kırma tüfek, yağlı kurşun, yandım ağalar

 

Kama, ustura, bıçak yine yandım ağalar

Herkesin günahı boynuna, suç da” öyle değil mi?

Dedem vurmuşsa babalarını, bana ne

Ben olsam vurdurmazdım, önüne gerilirdim

Hemencik ölürdüm de korkmazdım böyle!

 

Hey, beni ne sandınız?

Bir daldım mı yandınız!

Ama leke var ucunda

-Hapislik umrumda değil-

 

Ben giderim yollar bitmez

Kimse ardımdan el etmez

Yürüdük bakalım, çıktık gurbete

Ünümüz gitse de ölümüz gitmez...

 

KANAMALI BİR HASTA

Bir kanama tutturdu dost bakışları

Anladım, seni bırakmalıyım

Ben yapamam, en iyisi sen terket!

Beni kır,

Bağır, çağır!

Küfret, sersemlet, haykır! ..

Yık-dök ortalığı, çirkinleş

Kara çürük içinde kalsın her yanların

Yüzüne bakılmaz ol, bakamaz ol yüzüme

Üzüm üzüme baka baka kararsın

Köprüleri yak, beni yık ve terket! ...

 

Kınama türküleri dolaşıyor dillerde

Bırakmalıyım bulutları, gitmeliler

Dikenler çoğalmalı güllerde

Gülü al ve uzağa yürü

Bırak beni, kır beni

Kopar zincirleri, çekilip git

“Terkettim onu” söyle ve terket.

 

Gün gelsin, dün olsun, sonsuz an olsun

Zaman senin olsun

Her ne ise o, sende kalsın

Terketmiş ol beni sonsuzluğa

Sonsuzluk bir şarkıdır en sevdiğim

Yasla gönlünü şimdi uçsuz bucaksızlığa

Neşeli türküler gelsin acılı bakışlar..

Kınamalı gözlerin aklarına kan gelsin

Söz verdim bırakamam, sana yakışır! ..”

 

ÖĞRETMENE SELAM

Öğretmenim,

Mutluluğumdur benim...

Göz aydınlığım!

Onu görünce doğdum sayılır,

En mutlu doğum günüm

Öğretmenim; şölenim, düğünüm! ...

Öğretmenim,

Bilgeliğimdir benim...

Şarkılarıyla büyürüm

Yarına onunla yürürüm.

Onu görünce aydınlandım ilkin

Ayağım yürür oldu,

Gözlerim görür oldu

Dört mevsimde öğretmeni görürüm...

 

Öğretmenim,

Anam, atamdır benim

Bir harf öğretmiştir, kuluyum

Öğretmenim, kulun kölen olayım

Yansıt bana bilgi ışıklarını

Öğret bana görgü kurallarını

Varlığın aydınlatır beni

Yarınlara götür beni

Dört mevsimde öğretmeni görürüm

Öğretmenim, şölenim, düğünüm...

 


SEVGİ YANGINI

Ovayı, dağları germe önüme

Irmağı, çayları serme önüme

Gökyüzüne merdiven var, direk yok

Sende beni sevecek bir yürek yok!

 

Gelme bura, git yârim

Dura dura git yârim.

 

Geyik gelir, koyun gelir, kurt gelir

Belâ gelir, çile gelir, dert gelir

Yeryüzünde gitmekler var durak yok

Çileleri kabul eden toprak yok

 

Belâlardan al yârim

Bir selâmı sal yârim.

 

Gözler halkalanmış, saç ağarmıştır

Yaş kemalin bulmuş, kırka varmıştır

Ekinler sararmış, biçen orak yok

Tam burada başka söze gerek yok

 

Sar sarmala sar yârim

Bu iş bu kadar yârim! ..

YABAN KIZI

Sen bu yaylalarda yaylayamazsın

Çevir dümenini, var git sapadan

Çek ojeli ellerini çapadan

Bilir bilmez adım atma güzelim

 

Al kuzuya, mor tokluya özenme

Peştemalli yavukluya özenme

Vara yoğa çalım satma güzelim

 

Ne diyordun söyle, flört mü, kur mu?

Pop’a alışan dil, ağıt okur mu?

El nasır tutmazsa hasır dokur mu?

Çırpındıkça daha batma güzelim

 

Yabandan söz etme, yaban yıkılsın

“ Amca” dediğin ve “baba” n yıkılsın

Ocağın, bucağın, oban yıkılsın

Doğru yürü, yana yatma güzelim...

YERGİ

Tutup ihtiyar kızlar beni kaçırmaya geldi

Arala perdeleri, çatlamış, evde kalmış kızlar

Kır o aynayı orda,al o aynayı ordan

Dudaklarımı unutmuşum,kır gönder bana!

 

Teptim beklemeleri,üfledim lâmbaları,söndürdüm

Vurulsun tamtamlar, ver elini, kaçmalıyız!

Kaçmasam karanlıklara seni unutabilirim

Yalnızlığımı bulmasam seni yitireceğim

Söndürdüm kısık lâmbaları, sisli camları kırdım! ..

 

Kaçalım ama sen gelme, bekletirsin, sen uyu.

Özlenen sen oldukça her kahrı çekilir gurbetin

Arala yeter ki perdeleri, biraz ışık!

Uzatıp arala dudaklarını da, kıskansınlar.

 

Bizi kimse yargılayamaz, çünkü onlar da suçlu!

Asıl suçlu evde kalmış ihtiyar kızlar

Elâ pırıltıları uzak tut üzerimden, kıskanıyorum

Arala perdeleri yeter ki; çatlasın kıskananlar! ...

YOLCU

Buradan bir yolcu geçti

“Dur yolcu”dedim,duraksadı.

Durgundu, yorgundu, bitkindi.

Uzaklardan geliyordu

Yolu uzundu, yükü ağırdı ve vakti yoktu.

“Dur” dedim, durdu.

Attan indi, aksadı.

 

İncik-boncuk vardı heybesinde

Bir dilim kuru ekmek

Bir baş soğan vardı

Söylese sabahaca susmazdı

Zamanı dardı.

 

Sevgi yorgunuydu yolcu.

Çok yollar tepmişti aşk için..

Her köyden geçişinde bir garip olmuştu

Kuşların uçuşu dokunmuştu.

 

Tabanca seslerindeki kurşun

Kulaklarına varıp çökmüştü

Bir başına kalmıştı, garip kalmıştı.

 

Sevdiği kızı övdü, yürüdü.

Kendi kendisine sövdü, yürüdü.

Bir yolcu geçti demin buradan

“Dur yolcu dedim” bırakıp geçti...

 

ANILARDA DR. TAHİR KUTSİ MAKAL TANITILDI

Dediler ki

Baba Tahir,

“Deli Tay’a bindide

Uçmağa vardı”

Varsın babalım.

Bre Tahir baba,

Böyle vakitsiz

Göç mü olur?

Tüm ayrılıklar

Böyle güç mü olur?

Uçmağın bahçeleri

Durağın olsun…

Bizi hiç sorma gayri

Sen bile bırakıp gittin,

Daha ne olsun?

 

Bir TARLA ırgatı arkadaşım Fethiyeli Ünal Şöhret Dirlik, böyle diyordu baba Tahir’in ardından, ben de diyorum ki alacağın olsun baba Tahir, gittin de o diyarlardan bir daha dönmedin. Vay alacağın olsun Tarlanın ırgat başı Tahir Ağabey…

Denizli’nin yetiştirdiği Dr. Tahir Kutsi MAKAL, ölümünün 13 yılında Denizli’de Oğuz Ofset Tesislerinde yapılan sade bir anma töreniyle anıldı. Hakkında hazırlanan ‘ Anılarda Dr.Tahir Kutsi Makal / Ünal Şöhret Dirlik – Mithat Makal )

Gazeteci, şair ve araştırmacı yazar Dr. Tahir Kutsi MAKAL 1937‘de Denizli ili, Acıpayam ilçesinin Oğuz Köyünde doğdu. Gazetecilik Yüksek Okulu’ndan mezun olduktan sonra İstanbul’a yerleşti. Birçok gazete ve dergilerde şiirleri, hikâyeleri, denemeleri, makaleleri ve halk edebiyatı ile ilgi yazları yayımlandı. Türk Edebiyatına birçok eserler kazandırdı. Birçok ödüller aldı. Malatya İnönü Üniversitesi kendisine doktorluk unvanıyla onurlandırıldı. Denizli Acıpayam’da adı bir  PARKA verildi.( 16 Haziran 2002 )’de. Bir sanatçı için bunlar sevindirici bir olay. Hani derler ya: Maharet iltifata tabidir, iltifat görmeyen maharet ise zayidir”…  

Dr.Tahir Kutsi MAKAL, 15 Haziran 1999 yılında İstanbul’da aramızdan ayrıldı. Tahir Kutsi’nin ölümünden sonra ve daha önce hakkında birçok yazılar yazıldı. Bunları araştırmacı yazar Fethiyeli kalem arkadaşımız Ünal Şöhret Dirlik tarafından bir kitapta topladı. Bu kitap kardeşi Mithat MAKAL tarafından Denizli’de Oğuz Ofset Matbaasında tertemiz bir baskıyla yayımı gerçekleştirdi.

Adı geçen kitapta kimler var? Prof. Dr. Saim Sakaoğlu, M. Kemal Sağlam, Mithat Makal, Ünal Şöhret Dirlik, Yaşar Faruk İnal, Ahmet Özdemir,  Prof. Dr. İsa Kayacan, Erdoğan Aslıyüce, Hayrettin İvgin, Nail Tan, Mehmet Nuri Yardım, Gültekin  Samanoğlu,  Ayhan İnal, Ahmet Kabaklı, Hasan Kallimci, Cem Karaer, Nagahan Orbay Akay, Abdurrahman Pala, Yahya Akengin, Özcan Ünlü, Seher Keçe Türker, Halit Çelikoğlu, Olcay Yazıcı, Muhsin Karabay,  Beşir Ayvazoğlu, Ümran Çetin, Hüseyin R.Güler, Kelkitli Aşık Serdari, Nevin Konuk, Veli Avcı, Kenan Sönmezler, Sebahat Emir, Mine Bahçeci, Gazi Altun, Avcı, Hüsamettin Tat,    Gülten Çiçek Tural, Hakkı Devrim, Mehmet Zeki Akdağ, Sevinç Çokum, YalçınToker, Dr. İrfan Doğrusöz, Prof. Dr. İrfan Ünver Nasrattınoğlu,  Vali Dr. Bahaeddin Güney, Şerif Kutludağ, Hüseyin  Gümüş, Bedrettin Keleş Timur ve bu satırların yazarı Abdülkadir Güler gibi yazarlar ve şairler Dr. Tahir Kutsi MAKAL için  yazılanları  kitaba almışlardır. Ünal Şöhret Dirlik ve Mithat Makal burada bir kadirşinaslık örneğini ortaya koymuşlardır. Dr. Tahir Kutsu Makal’ın bir seveni ve dostu olarak ben de kendilerine teşekkür ediyorum…

Yapılan bu anma töreninde ANILARDA DR. TAHİR KUTSİ MATAL adı geçen kitap tanıtıldı. 16 Haziran 2012 cumartesi günü Denizli’de saat 13.30 da hazırlanan bir programla Tahir Kutsi MAKAL adına yakışır bir şekilde sade bir törenle yâd edildi. . Anıları yaşatıldı.

Anıları hatıraları bir kez daha yaşatıldı. Bu anma törenine ailesi, dostları, yakınları ve kalem arkadaşları katıldı. Denizliden ev sahibi olarak Mithat MAKAL, kardeşleri Osman, Şeref, Ahat MAKAL, Fethiye’den araştırmacı yazar Ünal Şöhret Dirlik, Koruköyü muhtarı Nurettin Göztepe, Söke’den gazeteci arkadaşımız Yeni Söke Gazetesi sahibi H.Hüseyin Yavaşoğlu, bu satırların yazarı Abdülkair Güler, Denizli’den Eğitimci yazar Hasan Kallimci,  Hüseyin Gümüş, Ramazan Efe, Mehmet Dağal, Mehmet Şerif  Kutludağ, Yalçın Çatışır ve  Ahmet Çölgeçen  katıldı. Yapılan konuşmalarda Dr. Tahir Kutsi MAKAL’ın Türk Edebiyatı içindeki yeri, eserleri, şiirleri, düşünceleri, yurt ve millet sevgisi, dostluğu, arkadaşlığı ve anıları hakkında konuşmalar yapıldı. Kimi zaman yapılan konuşmalarda duygulu anlar yaşandı. Yapılan konuşmalarda Tahir Kutsi’nin kardeşi Osman MAKAL: Kardeşimizin ne kadar seveni varmış, onunla gurur duyuyoruz. O sadece MAKAL ailesinin yüz akı değil, tüm Denizlilerin yüz akıdır. Hepinize hoş geldiniz diyorum, Tüm emeği geçenlere teşekkür ediyoruz” diyordu.  

Kardeşi ve Oğuz Ofset Matbaası sahibi Mithat Makal yapılan açılış konuşmasında duygulu anlar yaşandı. Anma töreninde gelen telgraflar okundu ve konuklara yemek ikram edildi. Bu arada Ünal Şöhret Dirlik tarafından hazırlanan “ Anılarla Dr. Tahir Kutsi Makal “ ve “Sanat’ta 60 yıl Dost şiirleri “  adlı kitapları konuklara imzalı olarak armağan edildi.

Sevgili üstadımız vefatının 13. yılında bir daha rahmetle ve saygıyla anıyor, mekânı cennet olsun diyorum. Sözün özü, Dr. Tahir Kutsi MAKAL çalışkan ve üretken bir gazeteci, araştırmacı yazar ve şairdi. Ama hepsinden önemlisi vefalı bir dostu. Sözlerimi

“Babanız Yine Âşık Çocuklar “ adlı şiirinden birkaç dizeyle son vermek istiyorum:  

 

Babanız yine âşık çocuklar

Yüzümün gülüşü ondan

Erken gelişi ondan

Ve bu sefer iş berbat!

Babanız yine âşık çocuklar

 

Babanız yine âşık çocuklar!

Mahzun duruş çoğaldı

Kalpte vuruş çoğaldı

Son resmi de yırtıver at!

Babanız yine âşık çocuklar!

Duyurmayınız ananıza, utanırım

Sizi asar, beni keser, sürat asar, sürat!

Azar köftesi gelir sofraya, surat çorbası konur

 

Bırakın yüzüm gülsün ne olur

Bırakın hızlı çarpsın yüreğim

Bırakınız bir daha âşık olayım

Bırakın erken öleyim

Duyurmayınız ananıza utanırım

Babanız yine âşık çocuklar.

 

ANILARDA - Dr. Tahir Kutsi MAKAL

 Hazırlayan: Ünal Şöhret Dirlik / Mithat MAKAL Oğuz Ofset Yayınları –Denizli,  Haziran - 2012.  

Yazar: ABDÜLKADİR GÜLER

TAHİR KUTSİ HAKKINDA

Tahir Kutsi, dostluklara çok değer veren birisiydi. Dostlarıyla haşır neşir olmayı severdi. Dost meclislerini özler, sever, yaşardı. Dostların sayesinde “felçi bile yendim” demişti. Dostları olmasaydı felç üstü felç olacağını sanıyordu. Dostları onun her şeyiydi. Dost paylaşan, sırdaş ama sıradan olmayan.... Dost ki, isterse Çin’den-Maçin’ den gelsin.... Yeter ki dost gelsin fark etmez. Dostun geldiği yer değil önemli olan, hitabı, gönlümüzü alışı, gönlümüzde kalışı önemlidir. Gayrisi söz çuvalıdır...

Dost, sır dinleyip saklayandır. Gönül tahtımızdaki yakınımızdan yakınımız... Cümle hastalıkların tek ilâcı, serinlik, gizlinin gizlisi, muştu, bayram sabahıdır dost... İşte üstadın bir dost şiiri:

 

“AĞIR SORU

Sayın M. Rauf Alanyalı’ ya

Sevgili dost, iyi bak

Güneş rakı burcunda

Ufak ufak içersek

Ölüm mü var ucunda?

 

Ne derlerse desinler

Biraz peynir kosunlar

Dostlar yağ-bal yesinler

İçerler en sonunda

 

Çin-i Maçin’ den gelirler

Gönlümüzü alırlar

Belki bizde kalırlar

Bilmem ayın kaçında

 

Mirim dedi, su içme

Vara yoğa sır açma

Güneş battı, gel, kaçma

Sorarlar başucunda! ...”

Şimdi de Tahir Kutsi’ nin “Gelişi Güzel”, “Türkülerde Bulduğum”, “Kırık Türkü”, “Ağıt” şiirlerine bir göz atalım mı, ne dersiniz?

Bu şiirlerde Tahir Kutsi, “İstanbul dediğin bir kara sevda” demekle kalmıyor, “kıyamam Avanoslum” dedikten sonra, “Ağıt” şiirinde “Adım attığın yerde ben varım” demektedir. “İzin ver seni seveyim, çünkü sen, sevdikçe güzelleşiyorsun” diyen Tahir Kutsi, bu üç şiirde de gönlümüzün en gizemli caddelerinde gezinmiştir. Bu üç şiir, o’ nun fikir sistematiğini ortaya koyan önemli şiirlerden bir kaçıdır. Biz bunları özellikle seçtik.

“Hep yalan söyledi falcı karılar” diyen üstad, bakalım bu üç şiirde neler söylemiş?

 

****

 

Evet, büyük şair böyledir işte.Gerçekleri bütün katılığı ile söyleyiverir. Tahir Kutsi de öyle yapmış. “Kerametin hırkada olmadığını, postta, kavukta olmadığını” belirtmiş. “Asıl kaynağın aşk olduğunu, aşksız hiçbir şeyin yapılamayacağını” ortaya koymuş.

Aşkın yedi belâsını çekmeli insan.Çekmeli ki bütün düşleri hayıra yormasını bilmelidir.Aşkın yedi belâsı insanı deli eder Aşk delisi yapar. Aşk delisi sevgilerin en hasıyla harmanlanmış kişidir. “Sevgilerin en hası Yaradan’dan ötürü yaratılmışı sevmektir.” İnsanı Yaradan aşkıyla sevmektir.

İnsan sürekli bir arayış içinde olmalıdır. Dervişlerin hırkasını sorarken, gönül dağlarının rüzgârını iyi ölçmelidir. Akılla gönlü bir potada birleştirdin mi, işte o an kurtuldun. Aksi taktirde, akıl doğuda, gönül batıda ise, yanar gider Kerem’in arpa tarlası...

Tahir Kutsi,Yunus Emre sevdalısıdır. Eskişehir’de veya Karaman’da yapılan Yunus Emre toplantılarına çoğu kere katılmış ve çok önemli bildiriler sunmuştur. Böylesine bir şair, elbette Yunusca bir söyleyiş biçimini kendine ilke edinir ve “Eksik tamamlandı” der...

Daha öncede belirttiğimiz gibi, Karacaoğlan, Köroğlu, Dadaloğlu, Pir Sultan Abdal gibi yıldızlarımızdan istifade etmesini bilen ustalar ustası Şairimiz,Yunus Emre ve Mevlâna gibi ruh mimarlarımızdan da ilham almış, hattâ şiirinin dokusuna onların felsefesini kazandırmıştır.

Tahir Kutsi “Babanız Yine Aşık Çocuklar” şiir kitabında, Anadolu’dan manzaralar da sunmuştur. Nasıl ki, “İç Göç” romanını yazmıştır, aynen onun gibi “İç Göç” şiirini de yazmıştır. “İç Göç” şiirinden sonra “Gözdağı” ve “Öğretmene Selam” şiirlerini ve “Yolcu” şiirlerini bundan sonra okuyacaksınız.

Anadolu tutkunu olan şairin şiirlerinde bir Selçuklu halısının motiflerini, kınalı ellerde çizilen çiçekleri, dağ-kır çiçeklerini bulursunuz.

Anadolu insanın şiiridir o’nun diline dolanan... O hep, bizim havaları söyler...Köy o’nun temelidir.Köylü onun yaşama gayelerinin başında gelir. Şiirine de yansımıştır bu gayesi...

Tahir Kutsi’nin şiir dili Anadolu bozkırında yüzyıllardan beri kendi kendine akıp giden özgür çeşmeler gibidir. Kelimeleri ve üslubu çeşme kenarlarından saçlarını yıkamak için suya uzanan salkım söğütlerin dalları gibidir. Şiirdeki buluşları, bağ bozumlarının heybelerinin üstündeki şekillerdir, desenlerdir, renklerdir...

Sözümüzü burada noktalayalım da, şairin yukarıda isimlerini bildirdiğim şiirlerine bir göz atalım. Olmaz mı?

 

KAYNAK: Babanız Yine Aşık Çocuklar (gulceedebiyat.net, 04.04.2020).

Yazar: Mustafa CEYLAN

İLGİLİ BİYOGRAFİLER

Devamını Gör