Ömer Sabuncu

Hat ve Ebru Sanatçısı, Araştırmacı Yazar, İlahiyatçı, Akademisyen

Doğum
Eğitim
Harran Üniversitesi İlâhiyat Fakültesi
        İlahiyatçı, hat ve ebru sanatçısı. 1965 Yılında Şanlıurfa’da doğdu. İlkokulu ve İmam Hatip Lisesi’ni tamamladıktan sonra sırasıyla, 1989 yılında Anadolu Üniversitesi Açık Öğretim Fakültesi İktisat Bölümü’nden, 2001 yılında Harran Üniversitesi Meslek Yüksekokulu Piyasa Araştırmaları ve Reklâmcılık Bölümü’nden ve 2005 yılında Harran Üniversitesi İlâhiyat Fakültesi’nden mezun oldu. 2008 yılında Harran Üniversitesi Sosyal Bilimler Enstitüsü, İslâm Tarihi ve Sanatları Ana Bilim Dalı’nda “Hz. Peygamber’in Hanımı Hz. Hatice’nin Hayatı ve Kişiliği” adlı teziyle Yüksek Lisansını; 2015 yılında ise “Hz. Âişe’nin Hayatı, Şahsiyeti ve İslâm Tarihindeki Yeri” başlıklı teziyle doktorasını tamamladı. 2016 yılında Harran Üniversitesi İlahiyat Fakültesi’ne yardımcı doçent olarak atandı. Makaleleri Harran Üniversitesi İlahiyat Dergisi, Diyanet Aylık Dergi, Cumhuriyet İlahiyat Dergisi ve İstem adlı dergilerde yayımlandı.

Hattat Mustafa Kaçar Bey’den sülüs ve nesih meşk etti. Bir süre amatörce ebru çalıştıktan sonra 2002 yılında Türkiye’nin ilk icazetli ebrû sanatçısı Timuçin Tanarslan’la tanıştı; onun davetiyle Ankara’daki atölyesinde ebru meşkine başladı. Hocasının 11 Nisan 2015 tarihinde vefatına kadar sanat çalışmalarını onunla sürdürdü. Hocasından öğrendiği yöntemlerle hat sanatını, orijinalliğini bozmadan ebru sanatıyla buluşturdu.

 Şanlıurfa Belediyesi’nce ilk defa 2005 yılında düzenlenen Geleneksel Ebru Yarışmalarında 2005 ve 2006 yıllarında birincilik aldı. 2009 yılında Kültür ve Turizm Bakanlığı 15. Türk Süsleme Sanatları Yarışmaları “Ebru Dalı”nda Başarı Ödülü’ne; 2014 yılında ise Ebru Ustası Timuçin Tanarslan tarafından Ebrû Sanatı İcazetnâmesine layık görüldü. 2014 yılında Kültür ve Turizm Bakanlığı’nın davetiyle Hocası Timuçin Tanarslan’la birlikte UNESCO Genel Merkezi’nde Ebru Sanatının Türkiye adına tescillenmesinde Ülkemizi temsil etti. 2017 yılında Kültür ve Turizm Bakanlığı’nca desteklenen bir proje kapsamında 4 üniversitede “Ebru Sanatı Semineri, Uygulama ve Sergisi” adıyla sanatı gençlerle buluşturdu. 2018 yılında Kültür ve Turizm Bakanlığı’nın daveti ile “Çin’de Türkiye Turizm Yılı” Etkinlikleri kapsamında Pekin ve Shanghay’da klasik sanatlarımızdan Ebru sanatını icra etti.

Çalışmalarıyla 15’i kişisel olmak üzere yurtiçi ve yurtdışında pek çok sergiye katıldı. Sanat yarışmaları ve sergileri koordine etti. Sanat danışmanlığı yaptı. Kültür ve Turizm Bakanlığı, Türk Süsleme Sanatları Sanatkârı, Ebru Dalı “Sanatçı Tanıtma Kartı” sahibi olan Sabuncu 2020 yılı itibariyle Harran Üniversitesi İlahiyat Fakültesi İslam Tarihi ve Sanatları Bölümü öğretim üyesi olarak görev yapmaktadır.

 

ESERLERİ:

 

Telif Kitapları:

 

1. Hz. Ebu Bekir, Beyan Yayınları, İstanbul, 2020.

2. Yahudi Asıllı Sahâbîler, Siyer Yayınları, İstanbul, 2019.

3. Hz. Âişe Bint Ebî Bekir, Siyer Yayınları, İstanbul, 2019.

4. Hz. Hatice Bint Huveylid, Siyer Yayınları, İstanbul, 2019.

5. Hz. Safiyye Bint Huyey, Siyer Yayınları, İstanbul, 2019.

6. EbrUrfa/Ebrularla Urfa, Şanlıurfa Büyükşehir Belediyesi Yayınları, Zonguldak, 2017.

7. Son Peygambere İlk İnanan İnsan, Müminlerin Annesi Hz. Hatice, Semerkand Yayıncılık, 1. Baskı, İstanbul, 2011 (7. Baskı, İstanbul, 2018).

 

Çeviri Kitap:

et-Târîh-İlk Kronolojik İslam Tarihi, Ankara Okulu Yayınları, Ankara 2019. (Mahmut Sabuncu ile birlikte).

 

Kitap Bölümleri:

 

“Siyer Eserleri”, İslam Tarihi Kaynakları, İstanbul 2019.

“Hz. Peygamber'in Güzel Ahlâkı”, Farklı Yönleriyle İslâm Ahlâkı, İstanbul 2019.

“İslâm Tarihinde Ezanın Teşrîi ve İlk Müezzinler”, Ortak Dilimiz Ezan, İstanbul 2018.

“Tarihçi Muhammed b. Saîd el-Harrânî’nin (ö. 334/945) Hayatı ve İlmi Faaliyetleri”, İslâm Tarihi ve Medeniyetinde Harran, Ankara 2018.

“Güven Toplumu Oluşturmada Emanet, Ehliyet ve Liyakat İlkeleri”, Nebevi Öğretiler Işığında Güven Toplumu, İstanbul 2018.

“Âişe Bt. Ebû Bekir” Mü’minlerin Anneleri, İstanbul 2017.

“Safiyye Bt. Huyey” Mü’minlerin Anneleri, İstanbul 2017.

“Câhiliye Devrinde ve İslâm’da Kadın”, Mü’minlerin Anneleri. İstanbul 2017.

“Emeviler Döneminde Hz. Âişe’nin Siyasî Tutumu”, 2017.

“Ahmet Hamdi Akseki”, Türkiye'nin Birikimleri “İlahiyatçılar”, İstanbul 2013.

“Ömer Nasuhi Bilmen”, Türkiye'nin Birikimleri “İlahiyatçılar”, İstanbul 2013.

“Geleneksel Sanatlar”, Geçmişten Günümüze Şanlıurfa’da Dinî Hayat, Ankara 2010.

 

Sosyal Medya Hesapları

 

Youtube : youtube.com/dromersabuncu

Facebook: facebook.com/dromersabuncu

Twitter  : twitter.com/dromersabuncu

İnstagram: instagram.com/dromersabuncu

 

KAYNAKÇA: Ebru sanatını sevdiren adam (ajansurfa.com, (03.04.2016), Ebru Sanatçısı Hocamız Ömer Sabuncu Öğrencilere Ebru Sanatını Anlattı (ilahiyat.harran.edu.tr, 19 Ekim 2017), Ömer Sabuncu (Bilgi teyidi, Şubat 2019, Mayıs 2020), Türk Ebrusu Çin Seddi’ne Dayandı! (İbrahim Ethem Gören Röportajı, erişim 23.05.2020), Ebrunun Dervişi Timuçin Hoca’ya Vefâ (İbrahim Ethem Gören Röportajı, erişim 23.05.2020).

TÜRK EBRUSU ÇİN SEDDİ’NE DAYANDI!


Pekin’de düzenlenen 14. Uluslararası Çin Turizm ve Gezi Fuarı’nda ülkemizi temsil eden ebru sanatkârı, Harran Üniversitesi İlahiyat Fakültesi İslâm Tarihi ve Sanatları Bölümünden Dr. Öğr. Üyesi Ömer Sabuncu ile sohbet ettik.

2018 Çin’de Türkiye Turizm Yılı olarak ilan edildi. Festivaller şehri Pekin, geçtiğimiz günlerde 14. Uluslararası Çin Turizm ve Gezi Fuarı’na ev sahipliği yaptı. Fuara, hemen her sektörü temsilen Türk girişimci ve iş adamlarıyla birlikte ebru sanatçısı, Dr. Öğr. Üyesi Ömer Sabuncu da iştirak etti. Kültür Bakanlığı tarafından Türk ebru sanatını Pekin ve Shanghay’da tanıtmakla görevlendirilen, Dr. Öğr. Üyesi Ömer Sabuncu ile Çin’deki ebru serencamı üzerine hasbihal ettik.

 

 

2018, ÇİN’DE TÜRK YILI OLARAK KUTLANIYOR

 

 

Çin’deki fuara katılım fikri nasıl ortaya çıktı?

 

Bu fikir Bakanlığımızın geçen yıl planladığı bir oluşumdu.

 

Kültür ve Turizm Bakanı Numan Kurtulmuş “2018’in Çin’de Türkiye Yılı” olacağını açıklamış, mezkur konuşmasında “Çin pazarını bir şekilde zorlamak için bütün gücümüzle 2018 yılı Türkiye yılı etkinliklerinde var olacağız. Çin’in önemli şehirlerinde Türkiye’yi; kültürünü, sanatını, mutfağını tanıtacağız. Bakanlık olarak özel sektörün değerli temsilcilerinin Çin’deki etkinliklerde var olmanızı istirham ediyorum.” ifadelerine yer vermişti. Yine konuyla ilgili olarak 2017 yılının Kasım ayında toplantılar düzenlenerek kararlar alınmıştı. Türkiye’nin çeşitli etkinliklerle tanıtılacağı Çin’de gerçekleştirilecek tanıtım faaliyetlerini ve bu faaliyetlere ilişkin alt yapı problemleri tartışarak çözüm önerileri üretmek üzere sektör ve sivil toplumun katılımıyla İstanbul’da bir toplantı düzenlenmişti.

 

2018 Çin’de “Türkiye Yılı” kapsamında gerçekleştirilmesinde fayda görülen tanıtım faaliyetleri ile paydaşlarca üstlenilecek görevler hakkında değerlendirmelerle

Çin Outbound Araştırma Enstitüsü (China Outbound Research Institute-COTRI) Başkanı Prof. Wolfgang Georg Arlt tarafından da bir sunum yapılmıştı.

 

Bu bağlamda Çin’de bilim, ekonomi ve sanat gibi birçok alanda Türkiye’yi tanıtıcı faaliyetlere başlama kararı alındı. Devletlerarası görüşme ve toplantılar; işadamlarıyla görüşmeler; ülkemizi tanıtıcı faaliyetler yapıldı, yapılmaya da devam edecektir.

 

 

Türkiye’den başka kimler, hangi sanatkârlar vardı?

 

Ankara’dan Hattat Kadir Sakoğlu vardı. Ayrıca 13-24 Nisan 2018 tarihleri arasında İzmir’den Klasik Türk Müziği Topluluğu ve Anadolu Ateşi Topluluğu sanatlarını icra ettiler. Türkiye’den gelen aşçılar tarafından hazırlanan Türk Yemekleri sunuldu; tanıtıldı.

 

 

Fuar için nasıl bir hazırlık yaptınız, yanınızda ne/neler götürdünüz?

 

Öncelikle 10 gün boyunca devam edecek olan, programlanmış etkinliklerde sunum, ebru uygulamaları ve sergi için gerekli hazırlıklar yapıldı. Çin’de ebru ile ilgili malzemelerin bulunamama riski de göz önüne alınarak kitre, boya, tekne, fırça ve kâğıt başta olmak üzere malzemeler özenle hazırlandı. Tanıtım için geven otu, kitre, at kılı, gül dalı, toprak boya ve Lahor çividi gibi malzemeler götürüldü. Ebrular seçildi. Özellikle bayrağımızı simgeleyen kelime-i tevhid yazılı ebru çok ilgi çekti.

 

 

Çinlilerin ve fuar katılımcılarının ebru sanatımıza ilgileri nasıl şekillendi?

 

Öncelikle fuar alanında Türkiye için ayırılan yerden, stanttan bahsetmek istiyorum.

 

 

Tabii ki, buyurunuz…

Bu yer özenle seçilmişti. Hem fuarın girişinde hem de büyük oluşu itibariyle ilgi çekiyordu. Ayrıca hazırlanmış kameranın ebru yaparken çekim yapıp yukarıdaki büyük ekrana yansıtması ilgiyi artıran faktörlerdendi. Başarılı bir ön hazırlık yapılmıştı. Emeği geçenleri kutluyorum.

 

 

EBRU SANATININ CEZBEDİCİ BİR YÖNÜ VAR

 

Çinlilerin ve fuar katılımcılarının ebru sanatımıza ilgileri çok üst düzeydeydi. Fuar alanına girenlerin bulunduğumuz yerin görmemesi imkânsızdı. Gören geliyor ve yanımızdan ayrılmak istemiyordu. Ebru sanatının cezbedici, büyüleyici bir yanı var. Ebru sanatında renklerin tekneye ahenkle serpilişi ve anında bir sonuç alınması ilginin daha da artmasına neden oluyordu.

 

Ebru sanatı hakkında verdiğimiz bilgileri, ebru yapımını izleyip bizimle fotoğraf çektirip kartını veren bazı Çinlilerin yetkili kişiler olduklarını sonradan öğrendiğimizde ilginin sadece halkta değil devlet ricali ve ticaret erbabından da olduğunu anladık.

 

 

ÇİNLİLER EBRU SANATINA ÂŞİNA

 

 

Bu ilgiyi neye bağlıyorsunuz?

 

Çinlilerin de bu tür sanatlara yakınlığını biliyoruz. Hatta ebru sanatına yakın çalışmaları da var ama ebru değil. Çin’de VIII. Asırdan itibaren liu-şa-şien ismiyle; Japonya’da ise XII. asırdan itibaren suminagaşi ve beninagaşi isimleriyle su yüzeyinde yapılan uygulamalar olduğu bilinmektedir. Dolayısıyla kültürlerinde ebru sanatı gibi sanatlara aşinalık var.

 

Ebrunun içten gelen duygularla yapılması, cezbedici özelliği onların ilginin artmasına vesile oluyor. Ayrıca yaptığımız anlatılarda ebru sanatında kullanılan malzemelerin tabii oluşu da onları etkileyen bir unsurdu. Birçok Çinli ve katılımcı oradaki ebrularımız satın almak istedi, fakat biz Türkiye’nin ve ebru sanatının tanıtımı için hediye etmeyi uygun gördük. Yaptığımız ebruları onlara hediye ettiğimizde şaşkınlıkları ve mutlulukları görülmeye değerdi. Ayrıca bazıları ebru yapmayı çok istedi. Onlara da yaptırmaya çalıştık. En çok izleyici alan, en kalabalık stantlardan biriydi bizim standımız.

 

 

Ebru sanatına dair size en çok ne türden sorular iletildi?

 

İzleyicilerin büyük bir kısmı ebru sanatıyla çok ilgilendi. Saatlerce yanımızdan ayrılmayanlar oldu. En çok sorulan soru boyanın neredeyse tamamının kâğıda nasıl geçtiği idi. Ebru sanatının menşei, kullanılan malzemeler ve kendilerinin Çin’de bu sanatı nasıl öğrenebileceklerine dair sorular iletildi. Ayrıca bu sanatın insanı ebruya bağladığını, bunun sebeplerini; izlerken ve icra ederken farklı bir mutluluk duyduklarını ifade ettiler. Hocam Timuçin Tanarslan ebru sanatı bilinsin, yayılsın diye meraklılarını dünyadan ve Türkiye’den Ankara’ya davet ederdi. Biz de bunu hatırlayarak meraklı olanları ebru öğrenmeleri için Türkiye’ye davet ettik.

 

 

Kültür Bakanımız Numan Kurtulmuş da standınızı ziyaret etti. Numan Bey’le ebru sanatı üzerine neler konuştunuz?

 

Kültür Bakanımız hem standımızı ziyaret etti hem de Pekin ve Shanghay’da bazı ziyaret, görüşme ve programlarda birlikte olduk. Kültür Bakanımız geleneksel sanatlarımıza ilgili; önem veriyor. Bakanımız sanat çalışmalarımıza ve görevimize dair sorular tevcih etti. Ebru sanatının gelişim süreci üzerine konuştuk. Kısaca sanatı öğrenme ve UNESCO’daki temsil sürecinden bahsettik. Kültür ve Turizm Bakanlığımızın desteğiyle üniversitelerde verdiğimiz ebru seminerlerinden; sanatı gelecek nesle aktarma çalışmalarımızdan bahsettik, memnun oldular.

 

Pekin Büyükelçimiz Abdülkadir Emin Önen’e “Ebrularla Urfa” kitabımızı hediye ettik. Sanat üzerine kısa bir sohbetimiz oldu.

 

 

Ebru sanatımızın UNESCO’ya tescil süreci hakkında bilgi verir misiniz?

 

2014 yılının Ekim ayında Kültür ve Turizm Bakanlığı'ndan aradılar. Usta-Çırak olarak Hocam Timuçin Tanarslan'la birlikte 23-29 Kasım arası UNESCO Genel Merkezi'nde Ebru Sanatında Türkiye'yi “Usta-Çırak” olarak temsil etmemizi teklif ettiler. Hocamla vefâtına kadar devam edecek olan süreçte 12 yıl boyunca usta-çırak olarak bu sanatı, gençlere, gelecek nesle aktarmaya çalıştık.

 

Hocam, Türkiye'nin ilk icazetli ebrucusu, 41 yıl boyunca bu sanatı icra etti ve günümüz için söylemek gerekirse en eski ebru üstadıdır merhum hocamız. Bizim seçilmemiz ömrünü bu sanata adamış Hocam ve benim için çok mutluluk ve gurur verici oldu.

 

Tescil süreci için merhum Hocam Timuçin Tanarslan daha önce Bakanlığa sunduğu kapsamlı bir dosyaya ilavelerde bulundu. Dosyada kendisinin ortaya çıkardığı, şu an Topkapı Sarayı’nda bulunan Arifi’nin Guy-i Çevgan adlı eseri ve belgeler vardı. Sunum için hazırlığı bitirdikten sonra orada hafta boyunca yapacağımız ebrular için boya ezip; sığır ödü ve diğer ebru malzemelerini hazırladık. Tarihi bir fırsat olarak karşımıza çıkan bu durumda ülkemizi en güzel bir şekilde temsil edebilmenin planlarını yapıp heyecanını daha Türkiye’deyken yaşadık.

 

Üç ayrı yerde sanatımızı tanıtmak için seminer verip ebru performansı gerçekleştirdik. Bunlar Büyükelçiliğimiz, Paris Dışişleri ve UNESCO Genel Merkezi'ydi. Somut Olmayan Kültürel Miras Hükümetlerarası Komite toplantısında ebru sanatı bir Türk sanatı olarak dünyanın ortak mirası olarak kabul edildikten sonra Hocam Timuçin Tanarslan duygulu bir teşekkür konuşması yaptı; ayakta alkışlandı. Unesco’da diğer ülke temsilcilerine ve izleyicilere ebrunun nasıl yapıldığını gösteriyor ve yaptığımız ebruyu onlara hediye ediyorduk. Çok heyecanlı ve duygulu anlar yaşandı. Ebruyu tanımaya gelen çocuklar ve gruplar ise sanatımızı hayranlıkla izlediler.

 

 

Fuarlardaki tanıtımların geleneksel sanatlarımızın tanıtımlarına ne kadar etkisi oluyor?

 

Büyük katkısı olduğunu söylemek istiyorum. İnsanlar neyin ne olduğunu; sanatın malzemelerini, menşeini, nasıl yapıldığını görüyor ve hayran oluyorlar. Ülkemizi tanıtıcı yazı ve görsellerin yer aldığı materyallerden ziyade onlara takdim edilen bir ebru ya da onlara yaptırılan bir ebrunun hayatlarında unutulmaz hatırası oluyor. Kameraya alıp, fotoğraf çekerek bu hatırayı yıllar sonraya taşıyorlar.

 

 

FUAR TÜRKİYE AÇISINDAN ÇOK ÖNEMLİYDİ

 

 

Genel olarak fuarı nasıl değerlendiriyorsunuz?

 

Fuarın ülkemizin ekonomik, bilim, kültür ve sanat değerleri açısından faydalı olduğuna inanıyorum. Basılı materyalden çok, uygulamalı sanatların ilgi çektiğini söyleyebilirim. Fuarlarda, fuarın yapıldığı ülke halkıyla beraber diğer ülkelerin vatandaşlarıyla da güzel münasebetler kurulabiliyor. Biz başka ülkelerden, başka görevlerle gelmiş sanatkârlarla da tanıştık. Onlarla sanat üzerine konuşmalarımız oldu, hediyeleştik. Müslüman ülkelerin ülkemize ilgisini bir kez daha müşahede ettik.

 

Bu fuar Türkiye açısından çok önemiydi. Çünkü bu yıl Çin’de Türkiye yılı.

 

 

ÇİN “UYANMIŞ BİR DEV”

 

 

Sizin ilave etmek istediğiniz hususlar nelerdir?

 

Bu seyahat sonunda Çin’in, “Uyuyan Dev” değil; “Uyanmış Dev” olduğunu çok net bir şekilde gördüğümü söyleyebilirim. Çin, geleceğin süper gücü olma yolundadır. Çin sanıldığı gibi ucuz ve kalitesiz ürün üreten ve tüketen bir yer değildir. Oldukça kaliteli ürünleri de olan global üretim merkezidir.

 

Shanghay dünyanın en pahalı altıncı kentidir. İngilizce pek umurlarında değil, eziklik de hissetmiyorlar. Kendi programları olan “WeChat” ile Whatsapp’ı aşma durumundalar. Bu programla en basitinden çok net görüşme, paylaşım gibi standartların yanı sıra kilitli bisiklete kod okutup çalıştırmak ve alışverişlerde ödemeleri yapmak gibi pek çok fonksiyonu geliştirmişler. Çin’de Müslümanları birbiri ile ilgili gördüm. Shanghay’da 8 cami var. Müftü Jin’in koordinesiyle Müslümanlar bir araya geliyor. Dinî kongre ve çalıştay gibi dünya çapında organize edilen faaliyetlere katılıyorlar.

 

Türkiye olarak Çin ile irtibatlı olmak gerektiğini düşünüyorum. Devletlerarası görüşmelerin yanı sıra sanatla ilgili olarak da ortak faaliyetler planlanmalı; geleneksel sanatlarımızın Çin’de devamını sağlamak için bu sanatlar devlet eliyle Çinlilere öğretilmelidir.  

 

 

Son olarak okuyucularımıza nasıl bir mesaj iletmek istersiniz?

 

Ülkemizi sevmeli, kıymetini bilmeli, işimizi hakkıyla yapmalı ve daha çok çalışmalıyız.

 

İlginiz için teşekkür ediyorum.

 

Ben de teşekkür ederim İbrahim Ethem Bey.

 

 

 

KAYNAK: Türk Ebrusu Çin Seddi’ne Dayandı! (İbrahim Ethem Gören Röportajı, erişim 23.05.2020).

 

 

Ebru sanatı bölgede hiç tanınmamış ve yapan yokken gidip aylarca Ankara'da ülkenin en iyi yetişmiş hocasından eğitim aldıktan sonra kentine dönen Ömer Sabuncu, yüzlerce öğrenciye sanatını öğretiyor.

 

      

ÖMER SABUNCU KİMDİR?

 

1965 Yılında Şanlıurfada doğdu. İlk ve orta öğrenimini tamamladıktan sonra, 1989 Yılında Anadolu Üniversitesi İktisat Fakültesini, 2001 yılında Harran Üniversitesi Meslek Yüksekokulu Piyasa Araştırmaları ve Reklamcılık Bölümünü, 2005 yılında Harran Üniversitesi İlâhiyat Fakültesini bitirdi. 2008 Yılında ise Harran Üniversitesi Sosyal Bilimler Enstitüsü, İslâm Tarihi ve Sanatları Anabilim Dalında Yüksek Lisansını tamamladı. Aynı enstitüde Doktora çalışması tez aşamasında devam etmektedir. Sempozyum ve panellerde tebliğ sunan, hakemli dergilerde çalışmaları yayınlanan Sabuncunu basılmış bir kitabı da bulunmaktadır. 5 Yıl Hattat Mustafa Kaçardan Hüsn-i Hat meşk etti.

 

2003 yılında Şanlıurfada, Kültür ve Turizm Bakanlığı organizesinde açılan Ebrû Tanıtım ve Sergisinde Ebrû Sanatçısı Timuçin Tanarslan ile tanıştı. Sanatçı için dönüm noktası olan bu tanışmanın ardından 2003 yılında Timuçin Tanarslanın daveti üzerine sanatçının Ankaradaki atölyesinde ebru dersleri almaya başladı. O günden beri ebru çalışmalarını Timuçin Tanarslanla sürdürmektedir. Ömer Sabuncu, 4ü kişisel olmak üzere pek çok sergiye katılmıştır. Şanlıurfa Belediyesince ilk defa 2005 Yılında düzenlenen Geleneksel Ebrû Yarışmalarında 2005 ve 2006 Yıllarında birincilik aldı. 2009 yılında Kültür ve Turizm Bakanlığı 15. Türk Süsleme Sanatları Yarışmaları “Ebru Dalı”nda Başarı Ödülü aldı.

 

Harran Üniversitesi İlahiyat Fakültesinde Ebru ve Hüsn-i Hat derslerine giren Ömer Sabuncu ayrıca halka yönelik Ebru kursları da vermektedir. Sanatçının ahlaklı ve mütevazi kişiliği usta çırak ilişkisiyle ebru sanatı öğrenen öğrencilerine de yansıyor. Öyle ki öğrencilerinden Hacer Polata Ömer Sabuncu hocanızdan “Ne öğreniyorsunuz” diye soranlara “Biz ebru değil, ‘ebru sanatı ve ‘sanat terbiyesi öğreniyoruz” yanıtı geliyor.

 

 

 

NEDEN EBRU SANATI?

 

Ebru, kitreli su üzerine serpilen boyalarla bezenmiş kâğıt ve bunu hazırlama sanatıdır.

 

İslâm bezeme sanatlarının hazırlanış tekniği itibariyle en cazibi ve süratli netice alınanı olan ebruculuğun menşei hakkında kesin bir hükme varmak mümkün değildir. VIII. asırdan itibaren Çinde liu sha shien, XII. asırdan itibaren Japonyada suminagashi adıyla benzer teknikler kullanılarak yapılan birtakım çalışmaların mevcudiyeti, daha sonraki asırlarda Çağatay Türkçesinde ebre ismiyle Türkistanda ortaya çıkan bu sanatın tarihî gelişimi hakkında müphem de olsa bir fikir vermektedir. Türkistandan en geç XVI. asır başlarında İpek yolunu takiben İrana geçişinde ebrî olarak adlandırılan bu sanatın gerçekten bulut kümelerine benzer şekiller taşıması, buluta nispet ifade eden bu Farsça ismi doğrulamaktadır. Osmanlı ülkesinde de revaç bulan aynı isim, son yüzyılda Türkçede ebruya (ebru) dönüşmüştür. Ayrıca XVI. asır ortalarında Mîr Muhammed Tâhir tarafından Hindistanda yapılmaya başlandığı rivayet olunan ebruculuğun, buradan İrana ve daha sonra İstanbula kadar yayıldığı da kabul edilir. Aynı yüzyılın sonlarında, İstanbuldan Avrupalı seyyahlar tarafından kendi memleketlerine götürülen ebru kâğıtları önce Almanyada, sonra da Fransa ve İtalyada mermer kâğıdı veya Türk mermer kâğıdı adıyla tanınıp benimsenmiş ve oralarda da yapılmaya başlanmıştır. Zaman içinde İngiltere ve Amerikaya da yayılan ebru kâğıdı, her ülkenin sanat anlayışına göre bir farklılık kazanmıştır. Bunda kullanılan değişik malzemenin de rolü olmalıdır. Tüm bunların yanı sıra 3-4 yıl öncesine kadar başta Şanlıurfa olmak üzere bölge illerde pek bilinmeyen, uzaktan bilinse de kimsenin anlamadığı ve icra etmediği bir sanat dalıydı. Sabır isteyen bu sanat dalı son 4-5 yıldır Ömer Sabuncunun gayretleri sonucu bölgede oldukça yayılmaya başladı. Hatta öğrencilerinden ebru sanatçısı yetiştirenler bile var. 

 


Siz de nasıl ebru merakı uyandı hocam? Ne vesile oldu, nasıl başladınız?

 

Şöyle oldu. Ben 1995-1997 yılları arasında hüsn-ü hat sanatına başladım. O zaman Mehmet Memiş Hocamız Urfadaydı. Onunla görüşürdük. Daha sonra Hattat Mustafa Kaçar Urfalı Hocamızdan beş yıl boyunca hüsn-ü hat meşk ettik. ‘Sülüh ve ‘Nesih hattı çalıştım. Bu hatları çalışırken, hatların kenarına süsleme yapacak ebruyu bulmada sıkıntı yaşıyorduk. Bu ebruları İstanbuldan ve yüksek ücretle satın getiriyorduk. Mustafa Kaçar Hocamız, ‘Ömer sen tabelacılıktan gelen biri olarak elin fırçaya, boyaya yatkın, bu sanatı yapabilirsin şeklinde bizi teşvik etti. Böyle amatörce ebru çalışmaya başladım. Dedim herhalde ebru sanatına olan aşkımızdan mıdır, şevkimizden midir, Allahın bir lütfu mudur? Nasıl yorumlarsanız yorumlayın. Kültür ve Turizm Bakanlığı, Türkiyenin ilk icazetli ebrucusu Timuçin Tanarslan beyi, Diyarbakır, Mardin ve Urfaya, ebru sanatını tanıtma adına görevlendirmiş ve göndermişti. 2002nin sonu 2003ün başı gibiydi. Timuçin Hocam, Diyarbakır ve Mardine gittiğinde, orada ebru sanatıyla ilgilenen fazla kimseyi bulamamış. Biraz da canı sıkılmış, morali bozulmuş. Urfaya geldiğinde, malum Karameydanında Devlet Güzel Sanatlar Galerisi vardı. -Maalesef şu anda resmi bir kurum olarak işlev görüyor. Şimdiye kadar insanlar gelip orada sanatla iştigal ediyordu. Bir noktada akamete uğramış oldu. Orada biz amatörce ebru çalışıyorduk. Hüsn-ü hat çalışıyorduk.- Timuçin Hocanın buraya geldiğini haber verdiler. Timuçin Hoca, ‘Ebru sanatıyla ilgilenen var mı? diye sorunca onlar da bizi söylemişler. Birkaç kişi gittik. Timuçin Hocanın yaptığı ebrulara baktık. Birkaç gün Urfada kaldı. Bizimle sohbet etti. Hemen başladık. Nasıl oldu? Nasıl başladık? Ders alacağınız kimse var mıydı gibisinden? Urfadan hiç olmazsa ebru sanatına ufacık bir ilgi olduğunu görünce, -benim çok mutlu olduğum bir andı bu, sizlerle ve okuyucularla paylaşmak adına, gerçekten beni o günlere götürdünüz-. ‘Ömer, Ankaraya gelirsen, senden hiçbir ücret almaksızın, sana ebru sanatını elimden geldiğince öğretmeye çalışırım. Evimde yatarsın, yersin, içersin. Hiçbir kurs ücreti de söz konusu değil. Sırf Urfada ve Doğuda bu sanat gelişsin diye dedi. Bu beni çok duygulandırdı. Öyle bir teklifi hocaya kendimiz bile yapamazdık. Çok meşhur, çok tanınan yani sadece Türkiyede değil, bayağı ülkede Mısır, Çin, Amerika, Suudi Arabistan, Suriye gibi birçok ülkede ağırlığı olan bir insan.

 

 

 

Rüyanızda görseniz belki inanmayacaksınız? 

 

Evet aynen inanmayacak derecede olduğumuz biri. Zaten ‘Timuçin Tanarslan dediler şaşırdık. Çünkü ilk ebru yılının, hocaları kim bunun, bunun meşhurları kimlerdir, ebru sanatının çeşitleri nelerdir?  Sürekli bunları internetten, ansiklopedilerden falan araştırıyoruz o zamanlar. Hakikaten dünyalar benim oldu. Hocam dedim cana minnet. Siz deyin gel üç ay kal, üç ay kalırım. Tamamen size bağlıyım bundan sonra dedim. Hocada öyle bir aşk, şevk var ki; bunu anlatamam, inanın. Ben dedim herhalde gideriz, akşama doğru oraya varırız, öbür gün öğlene kadar dinleniriz. Hoca bir şeyler anlatır öyle başlarız gibisinden. Hiç öyle olmadı. Çok daha değişik bir şey oldu. Yemeğimizi yedik, çayımızı içtik. ‘Hadi bismillah ebruya başlıyoruz dedi.

 

 

 

Kaç ayda öğrendiniz?

 

O kadar bir merak sarmıştı ki bizi, hamdolsun 2-3 ay içerisinde eserler ortaya çıkmaya başladı. Tabi bize göre eser. Ama mutlaka değeri olan şeyler. Ben onları böyle heyecanla toparladım, hocamı arayarak izin aldım. Üç ay sonra tekrar Ankaraya gittim. Hocam ebrulara baktı. O nazik edasıyla güzel olanları ayırdı. Olmayanlarla ilgili yapmamız gerekenleri söyledi ve yeni birkaç çeşit ebru da gösterdi. Tekrar gelip birkaç ay daha çalıştık. Çalışmalarınızı bana getirmek yerine postayla gönderin dedi hocamız. Birkaç defa da böyle postayla gönderdiğimiz oldu. Halen hocamızdan alacak çok şeyler var. Her gittiğimizde yeni bir şeyler öğreniyoruz. Bildiğimizin üzerine bilgi katıyoruz.

 

 

 

Bu ülkede Doğuda, Güneydoğuda ilgi alaka var mı?

 

Var var. Beni çok mutlu eden bir soru bu. Biz gittiğimizde bölgede gerçekten kimse yoktu. Hamdolsun hocamız bize şunu söyledi; ‘Ömer, senin misyonun bu sanatı gelecek nesle aktarmaktır. Biz de hocamız ne dediyse ona bağlı kaldık. Allaha hamdolsun şu anda, Batmanda, Mardinde, Adıyamanda kurs veren öğrencilerimiz var. Bölgede 3-4 tane resmi olarak halk eğitim merkezinde kurs verenler var. Bizde yetişen, halen irtibatını bizimle devam ettiren, öğrencilerimiz var. Ankarada kurs veren, Bodrumda kurs veren, Türkiyenin çeşitli yerlerinde 8-10 tane yetişmiş kursiyerlerimiz var. Urfa merkezde de hali hazırda, yetişmiş ama yakın zamanda belgelerini tamamlayarak kurs verebilecek seviyeye gelmiş, 5-6 tane kursiyerimiz var.

 

 

 

Öğrenci yetiştirirken siz de hocanızı örnek alıyorsunuz anlaşılan?

 

Biz de geleneğe uygun olarak, sabırlı olan, sanata ilgili olan insanlara bu sanatı öğretmeye çalıştık. Benim bugüne kadar 400ün üzerinde kursiyerim oldu. Bunu mutlulukla söylüyorum. Çünkü bu ciddi bir rakam, 400-450 gibi bir kursiyer sayısı. Bizim geleneksel ebruculukta, boya ezmekten tutun da ebru yapımına kadar, arada fırça sarması olsun, kitre hazırlaması olsun, sığır özünün hazırlanması olsun, bunların tamamen nasıl yapıldığını, öğrencilerimize aktarıyoruz.

 

 

 

 

 

 

 

Devlet sanatkarı unvanınız da var değil mi hocam?

 

Soruya biraz geriden bakarak cevap vermek istiyorum. Bizim Timuçin Tanarslan Hocamızla tanışmamız yaklaşık iki yıllık bir süre geçtikten sonra hocam bir özgeçmişimi ve birkaç tane evrakımı Kültür Bakanlığına göndermemi istedi. Çünkü halen Urfada ciddi anlamda hocalık yapamıyorum resmi olarak, amatörce çalışıyoruz ama sanatın yayılması adına çok ciddi bir şey yaptığımız söylenemez o dönem için. Kendimizi henüz geliştirdik. Ben onu gönderdim. Kültür ve Turizm Bakanlığında oluşan bir komisyon, bizim Urfada ebru hocalığı yapabileceğimize, karar verdi ve hem İl Kültür Müdürlüğüne hem de bize bir yazı göndererek açılacak ilk kursta hoca olarak görevlendirilebileceğimizi söylediler.

 

 

 

Mülakat da ilginç olmuştu değil mi hocam? Epey bir hazırlık yapmıştınız değil mi?

 

Ebru dalında üst düzey bir belge için mülakata giriyorsunuz. Haliyle ebrunun gelmişi, geçmişi, kelime anlamı, terim anlamı, tarihi anlamı, tarihçesi, hepsini gözden geçirmeniz lazım. Kim bilir ne soracaklar? Hiçbir bilginiz yok bu konuda. Bayağı zor geçmesi beklenen bir şey. Ben bayağı bir çalışma yaptım. Ama bakanlık bize gönderdiği yazıda 15 dakikalık bir video çekimini daha önceden bakanlığa göndermemiz gerektiğini ifade etmişlerdi. Biz de atölyemizde hem anlatım olarak ebru hakkında hem de boyanın hazırlanmasından, fırçanın hazırlanmasından tutun da çeşitli ebruları stilize etmeye kadar 15-20 dakikalık bir video çekimi yaptık ve kendilerine gönderdik. Onlar onu izleyip bir ön bilgi ediniyorlar. Giderken de yanımızda beğendiğimiz, 3-5 tane ebrulardan götürmüştük. Orada çok zor sorular geleceğini bekliyordum. Çok tedirginim, rahatsızım, heyecanlıyım biraz. Komisyon ‘kısaca kendini tanıt dedi. Çok kısa, birkaç cümleyle kendimi tanıttım. Ardından 2ebru sanatını kimden öğrendin dediler. Ben ebru sanatının Timuçin Tanarslan Hocadan öğrendiğimi söyleyince, hepsinin yüzünde bir tebessüm belirdi. O tebessümün olumlu olduğunu gördüm. Ardından ben ebru sanatıyla ilgili, tarihçesiyle ilgili sorular beklerken ‘hala ebru sanatıyla ilgileniyor musun, hangi seviyede yapıyorsun şeklinde bir soru geldi. Dedim ilk günden bugüne ebru sanatını hiç bırakmadım. Şu anda da Kültür ve Turizm Bakanlığı adına hoca olarak kurslar veriyorum dedim. O da güzel oldu. Ardından peki dediler, ‘Madem sen bunca yıldır bakanlık adına kurs veriyorsun insan yetiştirdin mi, bir ebrucu yetiştirdin mi şeklinde bir soru sordular. Dedim benim 200-300 kadar kursiyerim oldu. ‘Sen onu bırak, senin yetiştirdiklerin içinde kendi kendine ebru sanatını yapan hatta başka yerde kurslar veren var mı dediler. Ben de dedim en yakını Ankarada, Ankaranın göbeğinde kurs veren benim kursiyerim var dedim. İşte filan ilde var, falan ilde 7-8 tane kursiyerim var dedim. Kursiyerlerim ebru hocası olarak hocalıklarını sürdürüyorlar ve bizimle de irtibatlarının devam ettiriyorlar. Kafalarına takılan bir şey olursa bizimle paylaşıyorlar. Biz de Timuçin Hocamızla irtibatımızı devam ettiriyoruz. Sürekli hocamızı ziyarete giderim. Ondan çok şey öğreneceğimi düşünüyorum. Ebru sanatının da bitmeyeceğini düşünüyorum. Jüri üyeleri böyle birbirlerine baktılar. Başka da bir şey sormadılar. Benim mülakat çok kısa sürdü. Sonuç geldi hamdolsun bir iki ay sonra. Kültür ve Turizm Bakanlığı, Devlet Türk Süsleme Sanatları Sanatkarı unvanını almış olduk.

 

 

 

Ebru sanatı insanın kişiliğine ne katıyor?

 

Ebru sanatı, insanı dinlendiren, manevi huzura erdiren bir sanat. İnsanın bedensel yorgunluğunu da gideren bir sanattır. İnsan boyaları kitre üzerine serptiği zaman, manevi bir huzur duyar. İnsan yorgunluğunun gittiğini hisseder. Ayrıca ebru sanatı insanın halet-i ruhiyesini, yani ruh yansımasını gösterir. O anda, sinirli yapıda olan bir insanın yaptığı ebruyla, daha munis bir yapıda olan birisinin yaptığı ebru farklı olur.

 

 

 

banner85

Ebru sanatına bakıp hangi halet-i ruhiye ile yapıldığını anlıyorsunuz o zaman?

Evet tabi. Yaklaşık olarak insan bunu anlar. Ama ben şunu söyleyeyim. İlahiyat Fakültesinde lisans okurken, bazı günler sınavlarımız yoğunlaşıyordu. Benim de ebru öğrendiğim dönemlerdeydi. Bir gün iki sınav olmuştu. Bir iki gün öncesinden çalışmıştık tam böyle çatlayacak durumdayız. Ertesi gün de sınav var. Ne yapayım, ne edeyim diye düşünürken bu işte en güzeli ebru yapmak. Beni dinlendirecek şey ebrudur dedim. Kalktım atölyeye geldim yalnız başıma. Böyle tasavvuf musikisi bir ney gibi bir müzik de koydum. O orada çalarken, çayımı demledim ve yavaş yavaş ebru yapmaya başladım. Ebru yapmaya başladıktan sonra inanın, 1-2 saat sonra kafa yorgunluğumun gittiğini müşahede ettim.

 

 

 

Ben de tam sizde ne gibi değişiklikler yaptığını soracaktım. Başka hayatınızda ne gibi olumlu değişiklikler yaptı ebru?

 

Ebru sanatı insanlara daha yumuşak davranmamızı sağlar. Çok nazik bir sanattır. Kağıdı koyduğunuz zaman, kağıdı okşar gibi o ebruyu nakşetmeniz gerekir. Böyle çok muhlislik ve mütevazılık isteyen bir sanattır. Zaman içerisinde bu sanat ahlakımız üzerinde değişikler yapar. Böyle çalışan arkadaşların gerçekten zaman içerisinde etkilendiğinde insanlarla daha yumuşak, mülayim konuşur hale gelir. Sosyal münasebetleri güzel, insanları kırmayan bir yapıya insanları büründürdüğünü rahatlıkla söyleyebiliriz.

 

 

 

Agresif davranışları önlüyor mu? Siz hiç tartışıyor musunuz?

 

Tartışmaya mahal vermiyorsunuz. Faydası oluyor tartışmıyoruz dersek bu yanlış olur biz de insanız, biz de beşeriz bizim de bir ruh halimiz var. Üzerimize fazla gelindiği zaman bizim de sinirlendiğimiz oluyor.  Ama inanın, bu 10 yılın verdiği çalışma, daha öncede reklam işiyle uğraştığımdan çocukluktan beri sanatla iç içeyim. Özellikle hüsnü-hat ve ebru ile uğraşan insanlara sabrı öğreten sanatlardır. Söyleşimizin başında da dediğim gibi, bu sanatları yapabilmek için çok üst düzeyde kabiliyetten ziyade sabır ve sevgi olması gerekiyor. Yani sanatı seveceksin ebru sanatı mesela Osmanlı döneminde gelen Hazerfen Ethem Efendi var, ebru sanatının en meşhurlarındandır. Şöyle der ‘Ebru sihir gibidir bazen tutar bazen de tutmaz demiş. Dolayısıyla ebru çoğu zaman tutmuyor. Mesela bugün arkadaşlar bu söyleşi için kitre hazırlamaya geldiler. Erkenden geldiler, saatlerdir hazırlıyorlar hala belki bir iki fotoğraf çekebileceğimiz bir ortamı hazırlayamadılar. Emin olun belki onlar 4-5 saattir çalışıyorlar. Bu üç gün, beş gün, on gün hiçbir güzel ebru yapmadan çalışmamızı yaptırdığımız anlamına da geliyor. Bu bize neyi öğretiyor? Sabrı öğretiyor. Sabrı öğrettiği zaman, bir insanla tartışmaya girdiğimizde, o sabır birazcık bünyemize yerleştiği için daha sabırlı olmayı, işin sonunu beklemenin daha faydalı olacağını bize düşündürüyor. Son söyleyeceğimiz sözü hiçbir zaman ilk söylemiyoruz.

 

 

 

Kaç çeşit ebru var?

 

Ebrunun belli çeşitleri var. Ebru sanatı battal ebruyla başlar. Ebrunun cumhuriyet tarihindeki en önemli icracısı diyelim, hocamın hocası Mustafa Düzgünman, battal ebru için ‘Ebru sanatının hem ilk mektebi hem de üniversitesidir demiştir. Battal ebru boyalar böyle serpilerek, kâğıda alındığı ebrudur. Battal ebruyu güzel bir şekilde stilize ettikten sonra, Gelgit, Taraklı ve Bülbül Yuvası ve Şal Ebru dediğimiz ebru çeşitleri vardır. Ondan sonra Hafif Ebru dediğimiz, boyaların halka halka damlatılıp onun üzerine şekiller verilen ebru çeşidi vardır. Ondan sonra çiçek çeşitleri lale, sümbül, karanfil, menekşe gibi çiçekli ebrular gelir ve daha sonra yazılı ebru ve üst düzey ebrular gelir ki onlar biraz daha zor.

 

 

 

Hata yapıldığı takdirde telafisi var mı?

 

Mümkün değil. Çünkü ebru sanatı, su yüzeyine yazı yazmak gibi bir sanat dalı. Dolayısıyla yanlış bir şey yaptığımız zaman onu telafi edemiyoruz. Onu saman kâğıdına alıp çöpe atıyoruz. Yenisini yapıyoruz. Bir de ebru sanatını diğer sanatlardan ayıran bir özellik hatırıma geldi. Onu söyleyeyim. Ne kadar ömrünüz uzun olursa olsun, ne kadar uzun yıllar ebru çalışırsanız çalışın, iki tane eşit ebru yapmanız mümkün değil. Çünkü fırçayla üstten serpiyorsunuz boyaları, o boyaların halkaların üzerine ne oranda düşeceğini tespit edemezsiniz. Bir milim, iki milim aşağıdan serperseniz daha büyük açılır veya daha küçük açılır.

 

 

 

Ama böyle simetrik ebrular var?

 

Var. Birbirine yakındır onlar. Aynı değildir. Diğer sanatlarda hüsn-ü hat sanatı olsun, resim sanatı olsun, tezhip sanatı olsun onlarda hataları izale etmek mümkün olduğu için birebir aynı eserleri meydana getirmek mümkün. Ama aynı sanatçının iki tane eşit ebrusunu bulmak mümkün değildir.

 

 

 

 

 

 

 

Ebru sanatı pahalı bir sanat mı hocam? Kursiyerleriniz veya bu işe merak saranlar çok para harcamak zorunda kalıyorlar mı?

 

Değil çok pahalı değil. Bir defa öncelikle şunu söyleyeyim sizin aracılığınızla Urfada verdiğimiz kursların tamamı kurs anlamında ücretsizdir. Kültür müdürlüğünde olan kursumuz olsun, Bahçelievlerde Gençlik Merkezindeki kursumuz olsun. Bunlar ücretsiz kurslardır. Kursiyer, sadece o yıl için kullanacağı kağıdın, boyanın, kitrenin parasını ödüyor. Bu da çok cüz-i bir rakam. Fiyatlandırma yapmak gerekirse bir yıl için 70-80 lira gibi bir rakam fevkalade yeterli oluyor. Hatta bu boyalar iki yıl yeterli oluyor. Onun için çok pahalı bir sanat olduğunu söyleyemem. Ama ileri seviyede ebru çalışmak isterse o zaman maliyet birazcık daha artıyor.

 

 

 

Emeğinizin karşılığını aldığınızı düşünüyor musunuz? Urfada ilgi nasıl?

 

Manevi anlamda kesinlik ama kesinlikle iyi ki bu sanata girdim diyorum ilk Timuçin Hocamla tanıştığımdan beri. Çünkü, Peygamberimizin (sav) bir sözü var: ‘Sizin en hayırlınız insanlara faydalı olanınızdır diye. Biz burada parkta, kahvede, çarşıda, sokakta, pazarda gezmesi muhtemel gençlerimizi kurslara çekiyoruz. Kurslarımıza davet ediyoruz. Onlara bir sanat öğretiyoruz. Bunlar bu sanatı öğrendikleri zaman bizim gözümüzün içi parıldıyor. Bizim için en büyük mutluluk bu. Bir insana birazcık bir şeyler verebilmek. En büyük mutluluk bu. Biz bu işin madde yönüne hiç bakmadık bugüne kadar. Ama insan yetiştirme gayreti içerisinde olduk. Yetişen ebrucular, Urfada olsun veya başka yerde olsun kurs verdiklerinde bizim için en büyük kazanç ve en büyük mutluluk bu oldu. Ama diğer taraftan insan yaptığı eserleri diğer insanlar tarafından alınıp evlerine asılmasını, işyerlerine asılmasını ister. Bu anlamda hala Urfada maalesef bu potansiyeli bulamıyoruz. Açtığımız sergilerde bir veya iki eserimiz ancak satılıyor. Ama bu bizi üzmüyor. Çünkü biz buradan bir kazanç beklemiyoruz. Sadece üzüldüğümüz nokta şu; Urfa hala sanata çok yakın değil, Urfa hala birkaç 100 lira bir para vererek bir eseri alıp eve asma aşamasına gelmedi. Ama biz bunun ilerde olacağını düşünüyoruz.

 

 

 

Hocam eleştiren oluyor mu, oldu mu? İlk uğraştığınız yıllarda henüz kendinizi kanıtlamadan önce belki çevrenizde, belki ailenizde bırak bu işi, uğraşıp da ne olacak gibi eleştiriler oldu mu?

 

Kesinlikle bayağı bir eleştiri oldu o anlamda. Özellikle yakın çevremden bazıları, ‘Bu nasıl bir sanat? Böyle bir sanata emek vermeye değer mi? Sen bu kadar masraf ediyorsun, Ankaraya gidiyorsun. Sonunda ne olacak? şeklinde. Emin olun sonunda yani ebru hocası falan olacağımızı planlamadık. Öyle bir şey yok yani. Nerden bileceksin? Biz sadece bu sanat Urfaya gelsin, Urfada yayılsın. Bizler de yaptığımız ebruları, yaptığımız hatların kenarına süsleme olarak kullanalım diye başladık. Bu şekilde tenkit edenler olduğu gibi, yıllar geçtiği halde biz hep cepten yiyoruz. Hiçbir getirisi yoktu bize. İşte sen hep masraf ediyorsun karşılığı yok. Hatta şimdi bile eserleriniz satılmıyor. Bu sanatın ne peşinden gidiyorsun diyenler var. Ama Allaha hamdolsun ebru sanatı ilk yıllara nazaran basın yayının da gösterdiği ilgiyle beraber, televizyonda çıkan bilgilerin de bunda büyük bir etkisi var. Ebru yapılan bazı diziler gösterildi kaç yıldır. Bunların etkisiyle ebru sanatı Urfada çok sevilen bir sanat oldu. Her sene yerlerimiz doluyor. Dolduğu gibi de bayağı yedeğe kalan kursiyerlerimiz oluyor. İlk yıllar nazaran ebru sanatına ilginin, sevginin arttığını gözlemliyoruz. Bu bizi çok mutlu ediyor. Ama tenkit, yapıcı tenkit olduğu sürece her zaman açığız. Çünkü öz eleştiri olmadan kişi kendisini geliştiremez.

 

 

 

Peki bu sanata ilgisi olup da başvurmak isteyenlere ne önerirsiniz?

 

Öncelikle yalnız bir ortamda oldukları zaman kendi kendilerini bir tartsınlar. Ben bu sanatı seviyor muyum? Sevmek arzu etmektir. Sevmek aramaktır. Sevmek hasret duymaktır. Eğer ebru sanatı böyle birkaç günde akıllarına geliyorsa veya bir basında, televizyonda gördükleri zaman içleri sızlıyorsa bu sanatı seviyorlardır. Sevdikten sonra bir de sabırlarını ölçmek. Maalesef ebru sanatına gelen bir kısım arkadaşlarımız böyle boyayı alıp, fırçayı yaptıktan sonra bırakıp çekip gidiyorlar. Yani o sabrı gösteremiyorlar. Ebru sanatına meyilli arkadaşlarımız eğer, bu sanatı sevdiklerini düşünüyorlarsa, sabırlı olduklarını, kısa sürede bir ürün çıkaramazlarsa bile, bu sanatı azimle devam ettirebilmeyi düşünüyorlarsa, biz onlara çok yakınız. Urfada iki tane kursumuz var. Biri İl Kültür Müdürlüğümüze bağlı, bakanlığımızın açtığı bir kurs, bir de Bahçelievlerdeki Gençlik Merkezindeki kursumuz. Bu iki kursumuz da ücretsizdir. Bu iki yere gelerek, belli aralıklarla açtığımız kurslarımıza kayıt yaptırabilirler.

 

 

 

Yaş sınırı var mı hocam?

 

Yaş sınırı, Gençlik Merkezi için var. Ama İl Kültür Müdürlüğünde açtığımız kurslar için yediden 77ye yaş sınırımız yok. Bütün Urfalılar, Urfalı olmayıp da Urfaya gelen gerek öğretmen gerekse memur gerekse üniversite öğrencisi arkadaşlarımızı kurslarımıza bekliyoruz.

 

 

 

Peki hocam bize zaman ayırdığınız için çok teşekkür ederiz.

 

Ben de size teşekkür ederim.

 

KAYNAK: Ebru sanatını sevdiren adam (ajansurfa.com, (03.04.2016).

 

Yazar: Röportaj

EBRUNUN DERVİŞİ TİMUÇİN HOCA’YA VEFÂ

Şanlıurfa, geleneksel sanatlarımıza yeni eserler ve isimler kazandıracak güzel bir projeyi; ‘Sanat Sokağı’nı hayata geçirdi. Projenin mimarı ebru ustası, Harran Üniversitesi Öğretim Üyesi Yrd. Doç. Dr. Ömer Sabuncu ile ebruculuk, 2015 yılında vefat eden üstadı Timuçin Tanarslan ve Şanlıurfa Sanat Sokağı üzerine hasbihal ettik.

 

Ömer Hocam öncelikle sizi tanıyabilir miyiz?

 

1965 Şanlıurfa doğumluyum. İktisat ve İlahiyat Fakültelerini bitirdim. Harran Üniversitesi İlahiyat Fakültesi’nde İslâm Tarihi ve Sanatları Bölümü öğretim üyesi olarak görev yapıyorum. Uzun zamandır geleneksel süsleme sanatlarıyla ilgileniyorum.

 

İslâm Tarihi alanında Hz. Hatice, Hz. Âişe ve Hz. Safiyye analarımızın hayatlarını telif ile editörlüğünü yapmak, Prof. Dr. Adnan Demircan Hocam ile birlikte yaptığımız “Mü’minlerin Anneleri” çalışmasına emek vermek nasip oldu.

 

Sanatta ise, Ebru Hocam Timuçin Tanarslan’dan Ebrû İcazetnamesi; Kültür ve Turizm Bakanlığı Devlet Türk Süsleme Sanatları Yarışmaları, Ebru Dalı “Başarı Ödülü” almak nasip oldu. Ve yine Kültür ve Turizm Bakanlığı,  “Türk Süsleme Sanatları Sanatkârı” unvanı ile  Ebru Sanatının Somut Olmayan Kültürel Miras Listesi’nde “Türkiye’nin Kültürel Mirası” olarak tescil edildiği Paris, Unesco Genel Merkezi’nde Hocam Timuçin Tanarslan ile birlikte ülkemizi temsil etmek nasibimize düştü. Allah’a hamd olsun. İslâm Tarihi ve Sanatları üzerine çalışmalarımıza devam etmekteyiz.

 

EbrU sanatı sizin için ne/neler ifade ediyor?

 

Ebru sanatı sabırdır, sebattır, sevgidir, dengedir. İnsanın halet-i ruhiyesi yansır tekneye. Başka âlemlere gider insan ebru çalışırken; problemlerini, yorgunluğunu unutur; bedeni ve ruhuyla sükûn bulur.

 

Ebru yapmak, renklerle ve suyla uğraşmak ruhu dinlendirir, huzur verir insana. İnsan boyaları kitre üzerine serptiği zaman manevi bir huzur duyar; yorgunluğunun gittiğini hisseder. Boyanın tekneye her düşüşünde gönlünden bir damlanın sevgiyle koptuğunu hisseder ebrucu. Bir dengedir, terapidir ebru sanatı. Belki insan bu sanatla tüm âlemde bir mizan ve intizam olduğunu keşfeder, daha güzel bakmayı öğrenir hayata ve mahlûkata.

 

 

 

EBRU İNSANIN RUHUNU DA DEĞİŞTİRİR

 

İnsanın huyunu da güzelleştiren bir sanattır ebru sanatı. Ebru sanatı insanı sevmeyi, çiçeği sevmeyi; kısaca gönlün sevgiyle dolu olmasını ifade eder tüm mahlûkata. Sanatın sadece ellerle değil gönülle de yapılmasını; çalışmaya, meşke sevginin katılmasını ifade eder ebru sanatı.

 

Bir dönem Hattat Mustafa Kaçar’dan hat dersleri aldınız. Hat sanatıyla teşrik-i mesainiz nasıl devam ediyor?

 

Hat sanatı ile ebru sanatı birbirini tamamlayan, ortak özellikleri olan kardeş sanatlardır. Ebru sanatında yazılı ebru yapabilmek için hat sanatı ile de haşir neşir olmak gerekiyor. Elimiz bozulmasın diye bir “Elif”, bir “Vav” yazdığımız ya da istif çalışmalarımız oluyor. Hat sanatıyla irtibatımız daha çok yazılı; akkase ebruda ön plana çıkıyor. Özellikle de vefat etmiş hattatlarımızı, eserleriyle yaşatmaya çalışırken hattı bilmek önem arz ediyor.

 

 

 

EBRU MEŞKİNDE SADECE SANAT ÖĞRETİLMEZ

 

Geleneksel sanatlarda hoca-talebe münasebetlerine dair neler söylemek istersiniz?

 

Geleneksel sanatlar usta-çırak münasebetine dayanır. Bu sanatlarda, sadece sanat öğrenilmez; edep, ahlâk, büyüklere saygı, küçüklere ve tüm canlıya sevgi öğrenilir; sanat adabı ve terbiyesi öğrenilir. Bu sanatlar ansiklopedik bilgilerle öğrenilmez. Talebe, hocanın eline bakar, meşkini tashih etmesini dikkatle izler. Sanatın incelikleri hocanın taliminde gizlidir; sanatta derinlik bu şekilde kazanılır. Talebe, hocasına gönülden bağlı olmalı. Onun geçirmediği meşkleri kafasından yapmamalı. Çünkü meşkler, ebru çeşitleri bir sıraya, usule göre yapılır. Talebe, dersi geçirmesi için hocasını zorlamamalıdır. Burada uygun görülürse bir hatıramı da paylaşmak isterim.

 

Ebru sanatını yıllarca Şanlıurfa’dan Ankara’ya giderek öğrenmeye çalıştık. Bir defasında yine bir şeyler öğrenmek için gittiğimde Hocam Timuçin Tanarslan bir önceki gelişimde gösterdiği ebru çeşidini tekrar gösterdi. Hâlbuki o çeşidi daha önce meşk etmiştik. Hiçbir şey söylemedim. Bir süre Ankara’da kaldıktan sonra yeni bir şey öğrenmeden Şanlıurfa’ya döndüm. Yıllar sonra bunun bir sabır testi ve daha çok çalışmama bir işaret olduğunu anladım. Hoca-talebe münasebetinde hocanın elini iyi takip etmek, sözlerini dikkatli dinlemek ve sabırlı olmak çok önemlidir. Geleneksel sanatların gelecek nesle, kalabalık sınıf ya da kurslarda değil, hocasının dizinin dibinde oturan talebelerle; usta-çırak münasebetiyle aktarılacağına inanıyorum.

 

Merhum Hocanız Timuçin Tanarslan’ın ebru sanatına yaptığı katkılar nelerdir?

 

Ankara’da yaşlı bir dostunun “Kadim ebru sanatı Türkiye’de bitmek üzere. Bunu Üsküdar’da sadece bir kişi yapıyor. Vefat ederse ebru sanatı kaybolup gidecek.” sözleri üzerine hocamın içinden bir şeyler kopmuş ve bahsedilen hocayı, Mustafa Düzgünman Üstadı, bulup ne öğrenebilirse öğrenip bu sanatı yaşatacağına dair söz vermiş kendi kendine.

 

Hocam, hocası Mustafa Düzgünman Üstad ile tanıştıktan sonra Ankara’dan İstanbul’a 100 defadan fazla seyahat etmiş. 1984 yılına kadar devam etmiş bu gidiş-gelişler… Merhum Mustafa Düzgünman “Sende sabır var. Gösterdiğin sabır ve arz ettiğin gayretle iyi bir noktaya geldin.” dedikten sonra evine davet etmiş. Düzgünman Hoca, talebesi Timuçin Tanraslan’ın yaptığı ebrulardan birini beğenerek, kenarını kıvırmış ve el yazısıyla, “Bu ebru çok güzel, sen de ebrucu sayılırsın.” ibaresini yazarak üzerine tarihi koyarak imzasını atmış. Böylelikle cumhuriyet tarihinin ilk ebru icazeti ortaya çıkmış.

 

O günden sonra hocam bu sanatı yaşatmaya, gelecek nesle aktarmaya adamış kendini. Sadece kendini yetiştirmemiş, kabiliyetli ve sanata sevdalı gördüğü bazı kişileri de Hocası Mustafa Düzgünman’a götürerek yetişmelerini sağlamıştır.

 

Sizce sanatla hemhal olanların temel hedefleri neler olmalıdır?

 

Sanatla ilgilenen kişinin temel hedeflerinden biri bu sanatı gelecek nesle aktarmak olmalıdır. Biz de hocamızdan aldığımız icazetin hakkını vermeye, bu sanatı gelecek nesle aktarmaya çalışıyoruz. Çeşitli şehirlerde bu sanatı icra eden öğrenciler yetiştirdik. Mehmet Düzgün isimli bir öğrencimize de icazet verdik.

 

İcazet kime verilir?

 

İcazet; sevgi, sabır, bilgi, birikim ve sanat ahlâkına sahip olan öğrencilere verilir. Sanatı icra etmeye ve gelecek nesle aktarmaya bir yetkidir icazet.

 

Hocanızın ebru çalışmalarına dair başka neler söylemek istersiniz?  

 

Hocam Timuçin Bey sadece bu sanatın öğrenilerek-öğretilerek yaşatılmasını sağlamaya çalışmakla kalmamış bu sanat için neler yapılabileceğine de kafa yormuş bir üstad. Ebruyu birçok şey üzerine denemiş, yazılı ebruya kendine özgü bir tarz getirmiştir. Merhum Necmeddin Okyay Hoca’nın akkase ebrularından yola çıkarak en ince yazıları bile yazılı ebru yapabilecek bir usûle ulaşmıştır. Ebru sanatını kendi tarzında çini üzerinde deneyen ve başarılı olan ilk kişidir kendisi. Ayrıca cam vb. şeylere de denemiş ve sonuç almıştır. Ebru sanatıyla ilgili birçok şeyde olduğu gibi ebruyu kâğıt dışında başka zeminlere taşıyan ilk ebrucuydu.

 

Ebruda malzeme önemli. Malum olduğu üzere kem âletle kemâlat olmuyor. Hocanız bu noktada neler yapmış?

 

Pek çok şey yapmış, İbrahim Ethem Bey. Mesela ebru sanatında kullanılan toprak boyalarla ilgili araştırmalar yapmış, boyaların akmasını önlemek için şehir şehir gezerek kil ve toprak araştırmış, kimyacılarla görüşerek ebru sanatındaki boyanın akmaması, çini, cam vb. şeylerde kalıcı olması için görüşlerini almış, defalarca onlarla birlikte deneyler/denemeler yapmıştır.

 

Ebru sanatında kullanılan malzemelerin bulunmayışı, bulunan malzemelerle de iyi sonuç alınmadığını gören Hocam, kendi yaptığı boyaları ebruculara öğreterek hem maddi anlamda kalkınmalarına katkı sağlamış, hem de tüm dünyada geleneksel ebru malzemelerine rahatlıkla ulaşılabilmesinin yolunu açmıştır.

 

Kitrenin hangi yörede, hangi ilde, hangi ilçede olduğunu araştırmış, maddi imkânsızlığına rağmen oralara giderek üreticilerle görüşmüş, onlardan aldığı kitreleri ayrı ayrı deneyerek hangisinin daha olumlu netice verdiğini tespit etmiştir. Denizkadayıfı (carrageen) ve kıvam artırıcıları kitreye alternatif olarak kullanılmaya başlayınca bazı fabrikalara giderek bunların karışımları üzerinde tavsiyelerde bulunmuş; ortaya çıkan ürünü ebruda deneyerek daha iyi sonuç alınmasını sağlamıştır. Bu konudaki uğraşı vefatına bir yıl kala sonuçlanmış, beni telefonla arayarak müjdeyi vermiş ve bir miktar göndererek denememizi istemişti. Denediğimde çok iyi sonuç elde etmiştim. Hocam bunu ilgili kişilere sunmuş, onların maddeten istifade etmelerini, sanat çevresinin de daha güzel ebrular yapabilmesini sağlamıştır. Bunu yaparken de bu kişilerden gelebilecek hiçbir maddi beklenti içinde olmadığını ve hediye mukabilinde gelenleri geri çevirdiğini bilirim.

 

Hocanızın sair ilgi alanları nelerdi?

 

Hocam tespihe meraklıydı, mutad gidişlerimden birinde ona Şanlıurfa’dan çok değerli ve çok güzel bir tespih götürdüm. Aldı, baktı “Çok güzel, zahmet etmişsin.” dedi. 1-2 gün sonra ziyaretine gelen birine “Ömer çok güzel bir tespih getirmiş, bende bir tane var, bunu sen al, Ömer’i hatırlarsın.” diyerek verince doğrusu ben çok üzülmüştüm.

 

Hocam sığır ödünün kokusunu gidermek için çok çalışma yaptı. Herkesin kurslara gidemediğini, evde, balkonda ebru çalıştığını, öd kokusundan dolayı birçok kişinin bunu da yapamadığını söylerdi. Hocam, laboratuvarlarda uzmanlarından destek alarak yıllar sonra bir çözüm buldu ve bunu da öğrencim Mehmet Düzgün olmak üzere bazı kişilere aktardı. Mekânı cennet olsun, sayesinde kokusuz öd kullanıyoruz.

 

Kısaca sanat hakkında bildiklerini talebelerine aktardı, yanında götürmedi. Bu itibarla da hakkını vereceğine inandığı öğrencilerine ebru sanatının sırlarını anlatırdı. Çünkü sanatın dejenere olmasını istemiyordu. Bize; “Hak edene hak ettiği bilgiyi esirgemeyin, verin” derdi. Her öğrencisine bir hünerini aktardı, boya yapımını birine öğretti, bir diğerine özel ebru tarzlarını öğretti. Yazılı, tavusi, kumlu ve neftli ebrularda özel geliştirdiği teknikleri vardı.

 

 

 

HOCAM HEP ARAYIŞ İÇERİSİNDEYDİ

 

Sizce Timuçin Tanarslan Bey’in en mümeyyiz vasfı nedir?

 

Hocamın mümeyyiz vasıfları çoktur. Sanat anlamında düşündüğümüzde ömrünü sanata adaması, sanatta kullanılan malzemelere, ebru çeşitlerine kafa yorması ve sanatın gelecek nesle aktarılmasında verdiği emeklerdir. Hocam bazen gece yarısında kalkıp aklına gelen bir şeyi denediğini ve not ettiğini bizzat bana aktarmıştır. Hep arayış içerisindeydi.

 

Bizzat içinde bulunduğum iki hatıramı anlatmak istiyorum: Birincisi benim bu sanata başlamamı sağladığı hatıram. Kültür ve Turizm Bakanlığı, Timuçin Tanarslan’ı, Diyarbakır, Mardin ve Şanlıurfa’ya, ebru sanatını tanıtma, sunum yapma, sergi açma adına görevlendirmişti. Timuçin Hocam, Diyarbakır ve Mardin’e gittiğinde, orada ebru sanatıyla ilgilenen fazla kimseyi bulamamış. Biraz da canı sıkılmış, morali bozulmuş. Şanlıurfa İl Kültür Müdürlüğü’nde ebru sanatıyla ilgilenen olup olmadığını sorduğunda bizi söylemişler. O zamanlar hüsn-i hat çalışıyorduk, ebru sanatında da arayış içindeydik. Timuçin Hocamın geldiğini haber verdiler, gittik. Timuçin Hocamın yaptığı ebrulara baktık. Birkaç gün Şanlıurfa’da kaldı. Bizimle sohbet etti. İzin alarak günlerce anlattıklarını kaydettik. Bu videolar bende duruyor. Hocam yayını ve fotoğrafı çok sevmezdi diye internette yayınlamadım. Hocam hiçbir zaman kendini ön plana çıkarmaya çalışmadı, şöhret peşinde koşmadı. Kendini aşmış biriydi.

 

Hocam, Şanlıurfa’da hiç olmazsa ebru sanatına bir ilgi olduğunu görünce, “Ömer, Ankara’ya gelirsen, hiçbir ücret almaksızın, ebru sanatını elimden geldiğince sana öğretmeye çalışırım. Evimde kalırsın; sırf Şanlıurfa’da ve doğuda bu sanat gelişsin diye.” dedi. Bu beni çok duygulandırdı. Öyle bir teklifi hocaya kendimiz bile yapamazdık. Hocam sadece Türkiye’de değil, Mısır, Çin, Amerika, Suudi Arabistan, Suriye gibi birçok ülkede de ebru sanatında Türkiye’yi temsil etmiş bir insandır. Hocamın zikrettiği teklife muhatap olunca hakikaten dünyalar benim oldu. “Hocam cana minnet! Siz deyin gel üç ay kal, üç ay kalırım.” dedim. Kısa süre sonra davet etti, gittik. İlk gidişte Mustafa Çalkayış isimli bir arkadaşımla birlikte gittik. Hocamda öyle bir aşk, şevk var ki bunu anlatamam inanın. Ben dedim herhâlde gideriz, akşama doğru oraya varırız, öbür gün öğlene kadar dinleniriz. Hoca bir şeyler anlatır öyle başlarız gibi düşündüm. Hiç öyle olmadı. Yemeğimizi yedik, çayımızı içtik. “Hadi bismillah ebruya başlıyoruz.” dedi. O günden vefatına kadar hocamla ebru çalıştım; her yıl defalarca ziyaretine gittim, ondan hiç kopmadım, yalnız yaşayan birine bir nevi sırdaş olduk.

 

Bir diğer hatıra ise; birlikte UNESCO Genel Merkezi’nde ebru yaparken siyahî biri sanatla çok ilgilenince hocam yıllar önce bana Şanlıurfa’da söylediğini tercüman aracılığıyla ona da söyledi ve Ankara’ya davet etti: “Gel, evimde kal, ye iç, sana sanatı da öğreteyim, git ülkende yap, bu sanatı tanıt, ayrıca para da kazanırsın.” dedi. Bana “Ömer, adresimi ve telefonumu yaz bu arkadaşa ver.” dedi ve ona bir şeyler anlattı. Bu oradaki herkesi duygulandırmıştı. Hocam Paris’te bile bu sanatın tüm dünyaya yayılması için gönülden çabalıyordu. Allah rahmet eylesin.

 

 

 

HOCAM ALTIN SARILI KUMLAMA EBRU TARZINI GELİŞTİRDİ

 

Âmin. Hocanızın teknesinden çıkan ebrularının alamet-i farikası nedir? Onlarca ebrunun arasından Timuçin Bey’in ebrularını nasıl tefrik edersiniz?

 

Renkler ve desenler başka ebrucularınkinden farklı olurdu çoğu zaman. Çünkü Hocam arayış içerisindeydi. Renklerin canlı ve kalıcı olması için araştırma ve denemeler yapıyor, bunları aylar sonra tekrar inceleyerek notlar alıyordu. Geriye bir şeyler bırakmak istiyordu. Birçok ebru desenini kendisi oluşturmuştu. Tavusi ebruyu, kumlu ebruyu yapmada özel tarzlar geliştirmişti. Altın sarılı kumlama ebru tarzı vardı, ben hiç kimsede görmedim. Hâlâ da yapıldığını bilmiyorum. Nerede görsek o tarzın Hocama ait olduğunu biliriz.

 

Timuçin Bey’in sanat camiamızda kıymeti bilinmiş midir?

 

Ben kıymetinin bilindiğini düşünmüyorum. Türkiye’nin ilk icazetli ebrucusu, ölümüne kadar maddi bir karşılık beklemeden bu sanata katkı sağlamaya çalışmış, sanatın gelecek nesle aktarılması çabası içinde olmuş bir insanın cenazesinde resmi makamlardan kimse yoktu. Bir avuç sanatsever katıldı. Ebru sanatında katkı sağladığı birçok kişi yoktu orada. Belki duymadılar, bilmiyorum. Vefâ denen bir şey var. Sadece Kültür ve Turizm Bakanlığı Araştırma ve Eğitim Genel Müdür Yardımcısı Selami Yıldız ve bizimle Paris’e gelmiş olan bakanlıktan arkadaşlar beni arayıp taziyesine geldiler.

 

Hocamın bir Kur’an-ı Kerim projesi vardı. Ahmet Karahisari ketebeli mushafı, yazılı ebru olarak gelecek nesle aktarmak istiyordu, hangi kuruma başvurduysa Kur’an’ın tashihli kopyasını alamadı. Kendisine vefatından önce bir “Vefa Gecesi” düzenlenemedi. Başka bazı projeleri vardı, destek göremedi.

 

Yıllar önce Hocanız Timuçin Tanarslan’la gündeme getirdiğiniz Şanlıurfa Sanat Sokağı projeniz vardı. Şanlıurfa Büyükşehir Belediyesi bu teklifinizi yıllar süren bir çalışma sonunda hayata geçirdi. Mezkûr süreci özetler misiniz?

 

Hocam sürekli arayış içinde olan, sanat ve kültür adına bir şeyler yapılmasını düşünen ve yakınlarına tavsiye eden bir insandı. Ankara’ya yanına gittiğimde neler yaptığımı, bir yenilik olup olmadığını sorardı. Ebru sanatının üniversitelere müfredat olarak konulmasını söylerdi. Yıllar önce bu teklifi Harran Üniversitesi yetkililerine ilettiğimizi ve uzun bir süreçten sonra kabul gördüğü haberini Hocamla paylaştığımda çok sevinmişti. Bize ebru sanatıyla ilgili pek çok proje önerdi. Bir önerisi de Ankara’daki Hamamönü Sanat Sokağı gibi bir sokağın Şanlıurfa’ya kazandırılmasıydı. Bunu yıllar önce yetkililerle paylaşmış, olumlu geri dönüş almıştık. Şanlıurfa Büyükşehir Belediyesi Beykapısı Mahmutoğlu Kulesi yanındaki tarihî evleri restore ettirerek Sanat Sokağı olarak dizayn etti.

 

Sanat Sokağı, Hocamın vefat tarihi ile Şanlıurfa’nın kurtuluşu olan 11 Nisan günü hizmete açıldı.

 

Sanat Sokağı’nda neler yapılıyor?

 

Burada başta geleneksel süsleme sanatları olmak üzere birçok sanat dalında kurslar verilmektedir. Ebru, hüsn-i hat, tezhip, minyatür, katı ve çini kursları planlanmaktadır. Sanat Sokağı yedi gün boyunca sanatseverlerin ilgisine açık olacaktır.

 

Alakanız için teşekkür ederim.

 

Ben de teşekkür ederim İbrahim Ethem Bey.

 

 KAYNAK: Ebrunun Dervişi Timuçin Hoca’ya Vefâ (İbrahim Ethem Gören Röportajı, erişim 23.05.2020).

 

Yazar: Röportaj

EBRU SANATINI SEVDİREN ADAM

Ebru sanatı bölgede hiç tanınmamış ve yapan yokken gidip aylarca Ankara'da ülkenin en iyi yetişmiş hocasından eğitim aldıktan sonra kentine dönen Ömer Sabuncu, yüzlerce öğrenciye sanatını öğretiyor.

 

      

ÖMER SABUNCU KİMDİR?

 

1965 Yılında Şanlıurfada doğdu. İlk ve orta öğrenimini tamamladıktan sonra, 1989 Yılında Anadolu Üniversitesi İktisat Fakültesini, 2001 yılında Harran Üniversitesi Meslek Yüksekokulu Piyasa Araştırmaları ve Reklamcılık Bölümünü, 2005 yılında Harran Üniversitesi İlâhiyat Fakültesini bitirdi. 2008 Yılında ise Harran Üniversitesi Sosyal Bilimler Enstitüsü, İslâm Tarihi ve Sanatları Anabilim Dalında Yüksek Lisansını tamamladı. Aynı enstitüde Doktora çalışması tez aşamasında devam etmektedir. Sempozyum ve panellerde tebliğ sunan, hakemli dergilerde çalışmaları yayınlanan Sabuncunu basılmış bir kitabı da bulunmaktadır. 5 Yıl Hattat Mustafa Kaçardan Hüsn-i Hat meşk etti.

 

2003 yılında Şanlıurfada, Kültür ve Turizm Bakanlığı organizesinde açılan Ebrû Tanıtım ve Sergisinde Ebrû Sanatçısı Timuçin Tanarslan ile tanıştı. Sanatçı için dönüm noktası olan bu tanışmanın ardından 2003 yılında Timuçin Tanarslanın daveti üzerine sanatçının Ankaradaki atölyesinde ebru dersleri almaya başladı. O günden beri ebru çalışmalarını Timuçin Tanarslanla sürdürmektedir. Ömer Sabuncu, 4ü kişisel olmak üzere pek çok sergiye katılmıştır. Şanlıurfa Belediyesince ilk defa 2005 Yılında düzenlenen Geleneksel Ebrû Yarışmalarında 2005 ve 2006 Yıllarında birincilik aldı. 2009 yılında Kültür ve Turizm Bakanlığı 15. Türk Süsleme Sanatları Yarışmaları “Ebru Dalı”nda Başarı Ödülü aldı.

 

Harran Üniversitesi İlahiyat Fakültesinde Ebru ve Hüsn-i Hat derslerine giren Ömer Sabuncu ayrıca halka yönelik Ebru kursları da vermektedir. Sanatçının ahlaklı ve mütevazi kişiliği usta çırak ilişkisiyle ebru sanatı öğrenen öğrencilerine de yansıyor. Öyle ki öğrencilerinden Hacer Polata Ömer Sabuncu hocanızdan “Ne öğreniyorsunuz” diye soranlara “Biz ebru değil, ‘ebru sanatı ve ‘sanat terbiyesi öğreniyoruz” yanıtı geliyor.

 

 

 

NEDEN EBRU SANATI?

 

Ebru, kitreli su üzerine serpilen boyalarla bezenmiş kâğıt ve bunu hazırlama sanatıdır.

 

İslâm bezeme sanatlarının hazırlanış tekniği itibariyle en cazibi ve süratli netice alınanı olan ebruculuğun menşei hakkında kesin bir hükme varmak mümkün değildir. VIII. asırdan itibaren Çinde liu sha shien, XII. asırdan itibaren Japonyada suminagashi adıyla benzer teknikler kullanılarak yapılan birtakım çalışmaların mevcudiyeti, daha sonraki asırlarda Çağatay Türkçesinde ebre ismiyle Türkistanda ortaya çıkan bu sanatın tarihî gelişimi hakkında müphem de olsa bir fikir vermektedir. Türkistandan en geç XVI. asır başlarında İpek yolunu takiben İrana geçişinde ebrî olarak adlandırılan bu sanatın gerçekten bulut kümelerine benzer şekiller taşıması, buluta nispet ifade eden bu Farsça ismi doğrulamaktadır. Osmanlı ülkesinde de revaç bulan aynı isim, son yüzyılda Türkçede ebruya (ebru) dönüşmüştür. Ayrıca XVI. asır ortalarında Mîr Muhammed Tâhir tarafından Hindistanda yapılmaya başlandığı rivayet olunan ebruculuğun, buradan İrana ve daha sonra İstanbula kadar yayıldığı da kabul edilir. Aynı yüzyılın sonlarında, İstanbuldan Avrupalı seyyahlar tarafından kendi memleketlerine götürülen ebru kâğıtları önce Almanyada, sonra da Fransa ve İtalyada mermer kâğıdı veya Türk mermer kâğıdı adıyla tanınıp benimsenmiş ve oralarda da yapılmaya başlanmıştır. Zaman içinde İngiltere ve Amerikaya da yayılan ebru kâğıdı, her ülkenin sanat anlayışına göre bir farklılık kazanmıştır. Bunda kullanılan değişik malzemenin de rolü olmalıdır. Tüm bunların yanı sıra 3-4 yıl öncesine kadar başta Şanlıurfa olmak üzere bölge illerde pek bilinmeyen, uzaktan bilinse de kimsenin anlamadığı ve icra etmediği bir sanat dalıydı. Sabır isteyen bu sanat dalı son 4-5 yıldır Ömer Sabuncunun gayretleri sonucu bölgede oldukça yayılmaya başladı. Hatta öğrencilerinden ebru sanatçısı yetiştirenler bile var. 

 

 

 

Siz de nasıl ebru merakı uyandı hocam? Ne vesile oldu, nasıl başladınız?

 

Şöyle oldu. Ben 1995-1997 yılları arasında hüsn-ü hat sanatına başladım. O zaman Mehmet Memiş Hocamız Urfadaydı. Onunla görüşürdük. Daha sonra Hattat Mustafa Kaçar Urfalı Hocamızdan beş yıl boyunca hüsn-ü hat meşk ettik. ‘Sülüh ve ‘Nesih hattı çalıştım. Bu hatları çalışırken, hatların kenarına süsleme yapacak ebruyu bulmada sıkıntı yaşıyorduk. Bu ebruları İstanbuldan ve yüksek ücretle satın getiriyorduk. Mustafa Kaçar Hocamız, ‘Ömer sen tabelacılıktan gelen biri olarak elin fırçaya, boyaya yatkın, bu sanatı yapabilirsin şeklinde bizi teşvik etti. Böyle amatörce ebru çalışmaya başladım. Dedim herhalde ebru sanatına olan aşkımızdan mıdır, şevkimizden midir, Allahın bir lütfu mudur? Nasıl yorumlarsanız yorumlayın. Kültür ve Turizm Bakanlığı, Türkiyenin ilk icazetli ebrucusu Timuçin Tanarslan beyi, Diyarbakır, Mardin ve Urfaya, ebru sanatını tanıtma adına görevlendirmiş ve göndermişti. 2002nin sonu 2003ün başı gibiydi. Timuçin Hocam, Diyarbakır ve Mardine gittiğinde, orada ebru sanatıyla ilgilenen fazla kimseyi bulamamış. Biraz da canı sıkılmış, morali bozulmuş. Urfaya geldiğinde, malum Karameydanında Devlet Güzel Sanatlar Galerisi vardı. -Maalesef şu anda resmi bir kurum olarak işlev görüyor. Şimdiye kadar insanlar gelip orada sanatla iştigal ediyordu. Bir noktada akamete uğramış oldu. Orada biz amatörce ebru çalışıyorduk. Hüsn-ü hat çalışıyorduk.- Timuçin Hocanın buraya geldiğini haber verdiler. Timuçin Hoca, ‘Ebru sanatıyla ilgilenen var mı? diye sorunca onlar da bizi söylemişler. Birkaç kişi gittik. Timuçin Hocanın yaptığı ebrulara baktık. Birkaç gün Urfada kaldı. Bizimle sohbet etti. Hemen başladık. Nasıl oldu? Nasıl başladık? Ders alacağınız kimse var mıydı gibisinden? Urfadan hiç olmazsa ebru sanatına ufacık bir ilgi olduğunu görünce, -benim çok mutlu olduğum bir andı bu, sizlerle ve okuyucularla paylaşmak adına, gerçekten beni o günlere götürdünüz-. ‘Ömer, Ankaraya gelirsen, senden hiçbir ücret almaksızın, sana ebru sanatını elimden geldiğince öğretmeye çalışırım. Evimde yatarsın, yersin, içersin. Hiçbir kurs ücreti de söz konusu değil. Sırf Urfada ve Doğuda bu sanat gelişsin diye dedi. Bu beni çok duygulandırdı. Öyle bir teklifi hocaya kendimiz bile yapamazdık. Çok meşhur, çok tanınan yani sadece Türkiyede değil, bayağı ülkede Mısır, Çin, Amerika, Suudi Arabistan, Suriye gibi birçok ülkede ağırlığı olan bir insan.

 

 

 

Rüyanızda görseniz belki inanmayacaksınız? 

 

Evet aynen inanmayacak derecede olduğumuz biri. Zaten ‘Timuçin Tanarslan dediler şaşırdık. Çünkü ilk ebru yılının, hocaları kim bunun, bunun meşhurları kimlerdir, ebru sanatının çeşitleri nelerdir?  Sürekli bunları internetten, ansiklopedilerden falan araştırıyoruz o zamanlar. Hakikaten dünyalar benim oldu. Hocam dedim cana minnet. Siz deyin gel üç ay kal, üç ay kalırım. Tamamen size bağlıyım bundan sonra dedim. Hocada öyle bir aşk, şevk var ki; bunu anlatamam, inanın. Ben dedim herhalde gideriz, akşama doğru oraya varırız, öbür gün öğlene kadar dinleniriz. Hoca bir şeyler anlatır öyle başlarız gibisinden. Hiç öyle olmadı. Çok daha değişik bir şey oldu. Yemeğimizi yedik, çayımızı içtik. ‘Hadi bismillah ebruya başlıyoruz dedi.

 

 

 

Kaç ayda öğrendiniz?

 

O kadar bir merak sarmıştı ki bizi, hamdolsun 2-3 ay içerisinde eserler ortaya çıkmaya başladı. Tabi bize göre eser. Ama mutlaka değeri olan şeyler. Ben onları böyle heyecanla toparladım, hocamı arayarak izin aldım. Üç ay sonra tekrar Ankaraya gittim. Hocam ebrulara baktı. O nazik edasıyla güzel olanları ayırdı. Olmayanlarla ilgili yapmamız gerekenleri söyledi ve yeni birkaç çeşit ebru da gösterdi. Tekrar gelip birkaç ay daha çalıştık. Çalışmalarınızı bana getirmek yerine postayla gönderin dedi hocamız. Birkaç defa da böyle postayla gönderdiğimiz oldu. Halen hocamızdan alacak çok şeyler var. Her gittiğimizde yeni bir şeyler öğreniyoruz. Bildiğimizin üzerine bilgi katıyoruz.

 

 

 

Bu ülkede Doğuda, Güneydoğuda ilgi alaka var mı?

 

Var var. Beni çok mutlu eden bir soru bu. Biz gittiğimizde bölgede gerçekten kimse yoktu. Hamdolsun hocamız bize şunu söyledi; ‘Ömer, senin misyonun bu sanatı gelecek nesle aktarmaktır. Biz de hocamız ne dediyse ona bağlı kaldık. Allaha hamdolsun şu anda, Batmanda, Mardinde, Adıyamanda kurs veren öğrencilerimiz var. Bölgede 3-4 tane resmi olarak halk eğitim merkezinde kurs verenler var. Bizde yetişen, halen irtibatını bizimle devam ettiren, öğrencilerimiz var. Ankarada kurs veren, Bodrumda kurs veren, Türkiyenin çeşitli yerlerinde 8-10 tane yetişmiş kursiyerlerimiz var. Urfa merkezde de hali hazırda, yetişmiş ama yakın zamanda belgelerini tamamlayarak kurs verebilecek seviyeye gelmiş, 5-6 tane kursiyerimiz var.

 

 

 

Öğrenci yetiştirirken siz de hocanızı örnek alıyorsunuz anlaşılan?

 

Biz de geleneğe uygun olarak, sabırlı olan, sanata ilgili olan insanlara bu sanatı öğretmeye çalıştık. Benim bugüne kadar 400ün üzerinde kursiyerim oldu. Bunu mutlulukla söylüyorum. Çünkü bu ciddi bir rakam, 400-450 gibi bir kursiyer sayısı. Bizim geleneksel ebruculukta, boya ezmekten tutun da ebru yapımına kadar, arada fırça sarması olsun, kitre hazırlaması olsun, sığır özünün hazırlanması olsun, bunların tamamen nasıl yapıldığını, öğrencilerimize aktarıyoruz.

 

 

 

 

 

 

 

Devlet sanatkarı unvanınız da var değil mi hocam?

 

Soruya biraz geriden bakarak cevap vermek istiyorum. Bizim Timuçin Tanarslan Hocamızla tanışmamız yaklaşık iki yıllık bir süre geçtikten sonra hocam bir özgeçmişimi ve birkaç tane evrakımı Kültür Bakanlığına göndermemi istedi. Çünkü halen Urfada ciddi anlamda hocalık yapamıyorum resmi olarak, amatörce çalışıyoruz ama sanatın yayılması adına çok ciddi bir şey yaptığımız söylenemez o dönem için. Kendimizi henüz geliştirdik. Ben onu gönderdim. Kültür ve Turizm Bakanlığında oluşan bir komisyon, bizim Urfada ebru hocalığı yapabileceğimize, karar verdi ve hem İl Kültür Müdürlüğüne hem de bize bir yazı göndererek açılacak ilk kursta hoca olarak görevlendirilebileceğimizi söylediler.

 

 

 

Mülakat da ilginç olmuştu değil mi hocam? Epey bir hazırlık yapmıştınız değil mi?

 

Ebru dalında üst düzey bir belge için mülakata giriyorsunuz. Haliyle ebrunun gelmişi, geçmişi, kelime anlamı, terim anlamı, tarihi anlamı, tarihçesi, hepsini gözden geçirmeniz lazım. Kim bilir ne soracaklar? Hiçbir bilginiz yok bu konuda. Bayağı zor geçmesi beklenen bir şey. Ben bayağı bir çalışma yaptım. Ama bakanlık bize gönderdiği yazıda 15 dakikalık bir video çekimini daha önceden bakanlığa göndermemiz gerektiğini ifade etmişlerdi. Biz de atölyemizde hem anlatım olarak ebru hakkında hem de boyanın hazırlanmasından, fırçanın hazırlanmasından tutun da çeşitli ebruları stilize etmeye kadar 15-20 dakikalık bir video çekimi yaptık ve kendilerine gönderdik. Onlar onu izleyip bir ön bilgi ediniyorlar. Giderken de yanımızda beğendiğimiz, 3-5 tane ebrulardan götürmüştük. Orada çok zor sorular geleceğini bekliyordum. Çok tedirginim, rahatsızım, heyecanlıyım biraz. Komisyon ‘kısaca kendini tanıt dedi. Çok kısa, birkaç cümleyle kendimi tanıttım. Ardından 2ebru sanatını kimden öğrendin dediler. Ben ebru sanatının Timuçin Tanarslan Hocadan öğrendiğimi söyleyince, hepsinin yüzünde bir tebessüm belirdi. O tebessümün olumlu olduğunu gördüm. Ardından ben ebru sanatıyla ilgili, tarihçesiyle ilgili sorular beklerken ‘hala ebru sanatıyla ilgileniyor musun, hangi seviyede yapıyorsun şeklinde bir soru geldi. Dedim ilk günden bugüne ebru sanatını hiç bırakmadım. Şu anda da Kültür ve Turizm Bakanlığı adına hoca olarak kurslar veriyorum dedim. O da güzel oldu. Ardından peki dediler, ‘Madem sen bunca yıldır bakanlık adına kurs veriyorsun insan yetiştirdin mi, bir ebrucu yetiştirdin mi şeklinde bir soru sordular. Dedim benim 200-300 kadar kursiyerim oldu. ‘Sen onu bırak, senin yetiştirdiklerin içinde kendi kendine ebru sanatını yapan hatta başka yerde kurslar veren var mı dediler. Ben de dedim en yakını Ankarada, Ankaranın göbeğinde kurs veren benim kursiyerim var dedim. İşte filan ilde var, falan ilde 7-8 tane kursiyerim var dedim. Kursiyerlerim ebru hocası olarak hocalıklarını sürdürüyorlar ve bizimle de irtibatlarının devam ettiriyorlar. Kafalarına takılan bir şey olursa bizimle paylaşıyorlar. Biz de Timuçin Hocamızla irtibatımızı devam ettiriyoruz. Sürekli hocamızı ziyarete giderim. Ondan çok şey öğreneceğimi düşünüyorum. Ebru sanatının da bitmeyeceğini düşünüyorum. Jüri üyeleri böyle birbirlerine baktılar. Başka da bir şey sormadılar. Benim mülakat çok kısa sürdü. Sonuç geldi hamdolsun bir iki ay sonra. Kültür ve Turizm Bakanlığı, Devlet Türk Süsleme Sanatları Sanatkarı unvanını almış olduk.

 

 

 

Ebru sanatı insanın kişiliğine ne katıyor?

 

Ebru sanatı, insanı dinlendiren, manevi huzura erdiren bir sanat. İnsanın bedensel yorgunluğunu da gideren bir sanattır. İnsan boyaları kitre üzerine serptiği zaman, manevi bir huzur duyar. İnsan yorgunluğunun gittiğini hisseder. Ayrıca ebru sanatı insanın halet-i ruhiyesini, yani ruh yansımasını gösterir. O anda, sinirli yapıda olan bir insanın yaptığı ebruyla, daha munis bir yapıda olan birisinin yaptığı ebru farklı olur.

 

 

 

banner85

Ebru sanatına bakıp hangi halet-i ruhiye ile yapıldığını anlıyorsunuz o zaman?

Evet tabi. Yaklaşık olarak insan bunu anlar. Ama ben şunu söyleyeyim. İlahiyat Fakültesinde lisans okurken, bazı günler sınavlarımız yoğunlaşıyordu. Benim de ebru öğrendiğim dönemlerdeydi. Bir gün iki sınav olmuştu. Bir iki gün öncesinden çalışmıştık tam böyle çatlayacak durumdayız. Ertesi gün de sınav var. Ne yapayım, ne edeyim diye düşünürken bu işte en güzeli ebru yapmak. Beni dinlendirecek şey ebrudur dedim. Kalktım atölyeye geldim yalnız başıma. Böyle tasavvuf musikisi bir ney gibi bir müzik de koydum. O orada çalarken, çayımı demledim ve yavaş yavaş ebru yapmaya başladım. Ebru yapmaya başladıktan sonra inanın, 1-2 saat sonra kafa yorgunluğumun gittiğini müşahede ettim.

 

 

 

Ben de tam sizde ne gibi değişiklikler yaptığını soracaktım. Başka hayatınızda ne gibi olumlu değişiklikler yaptı ebru?

 

Ebru sanatı insanlara daha yumuşak davranmamızı sağlar. Çok nazik bir sanattır. Kağıdı koyduğunuz zaman, kağıdı okşar gibi o ebruyu nakşetmeniz gerekir. Böyle çok muhlislik ve mütevazılık isteyen bir sanattır. Zaman içerisinde bu sanat ahlakımız üzerinde değişikler yapar. Böyle çalışan arkadaşların gerçekten zaman içerisinde etkilendiğinde insanlarla daha yumuşak, mülayim konuşur hale gelir. Sosyal münasebetleri güzel, insanları kırmayan bir yapıya insanları büründürdüğünü rahatlıkla söyleyebiliriz.

 

 

 

Agresif davranışları önlüyor mu? Siz hiç tartışıyor musunuz?

 

Tartışmaya mahal vermiyorsunuz. Faydası oluyor tartışmıyoruz dersek bu yanlış olur biz de insanız, biz de beşeriz bizim de bir ruh halimiz var. Üzerimize fazla gelindiği zaman bizim de sinirlendiğimiz oluyor.  Ama inanın, bu 10 yılın verdiği çalışma, daha öncede reklam işiyle uğraştığımdan çocukluktan beri sanatla iç içeyim. Özellikle hüsnü-hat ve ebru ile uğraşan insanlara sabrı öğreten sanatlardır. Söyleşimizin başında da dediğim gibi, bu sanatları yapabilmek için çok üst düzeyde kabiliyetten ziyade sabır ve sevgi olması gerekiyor. Yani sanatı seveceksin ebru sanatı mesela Osmanlı döneminde gelen Hazerfen Ethem Efendi var, ebru sanatının en meşhurlarındandır. Şöyle der ‘Ebru sihir gibidir bazen tutar bazen de tutmaz demiş. Dolayısıyla ebru çoğu zaman tutmuyor. Mesela bugün arkadaşlar bu söyleşi için kitre hazırlamaya geldiler. Erkenden geldiler, saatlerdir hazırlıyorlar hala belki bir iki fotoğraf çekebileceğimiz bir ortamı hazırlayamadılar. Emin olun belki onlar 4-5 saattir çalışıyorlar. Bu üç gün, beş gün, on gün hiçbir güzel ebru yapmadan çalışmamızı yaptırdığımız anlamına da geliyor. Bu bize neyi öğretiyor? Sabrı öğretiyor. Sabrı öğrettiği zaman, bir insanla tartışmaya girdiğimizde, o sabır birazcık bünyemize yerleştiği için daha sabırlı olmayı, işin sonunu beklemenin daha faydalı olacağını bize düşündürüyor. Son söyleyeceğimiz sözü hiçbir zaman ilk söylemiyoruz.

 

 

 

Kaç çeşit ebru var?

 

Ebrunun belli çeşitleri var. Ebru sanatı battal ebruyla başlar. Ebrunun cumhuriyet tarihindeki en önemli icracısı diyelim, hocamın hocası Mustafa Düzgünman, battal ebru için ‘Ebru sanatının hem ilk mektebi hem de üniversitesidir demiştir. Battal ebru boyalar böyle serpilerek, kâğıda alındığı ebrudur. Battal ebruyu güzel bir şekilde stilize ettikten sonra, Gelgit, Taraklı ve Bülbül Yuvası ve Şal Ebru dediğimiz ebru çeşitleri vardır. Ondan sonra Hafif Ebru dediğimiz, boyaların halka halka damlatılıp onun üzerine şekiller verilen ebru çeşidi vardır. Ondan sonra çiçek çeşitleri lale, sümbül, karanfil, menekşe gibi çiçekli ebrular gelir ve daha sonra yazılı ebru ve üst düzey ebrular gelir ki onlar biraz daha zor.

 

 

 

Hata yapıldığı takdirde telafisi var mı?

 

Mümkün değil. Çünkü ebru sanatı, su yüzeyine yazı yazmak gibi bir sanat dalı. Dolayısıyla yanlış bir şey yaptığımız zaman onu telafi edemiyoruz. Onu saman kâğıdına alıp çöpe atıyoruz. Yenisini yapıyoruz. Bir de ebru sanatını diğer sanatlardan ayıran bir özellik hatırıma geldi. Onu söyleyeyim. Ne kadar ömrünüz uzun olursa olsun, ne kadar uzun yıllar ebru çalışırsanız çalışın, iki tane eşit ebru yapmanız mümkün değil. Çünkü fırçayla üstten serpiyorsunuz boyaları, o boyaların halkaların üzerine ne oranda düşeceğini tespit edemezsiniz. Bir milim, iki milim aşağıdan serperseniz daha büyük açılır veya daha küçük açılır.

 

 

 

Ama böyle simetrik ebrular var?

 

Var. Birbirine yakındır onlar. Aynı değildir. Diğer sanatlarda hüsn-ü hat sanatı olsun, resim sanatı olsun, tezhip sanatı olsun onlarda hataları izale etmek mümkün olduğu için birebir aynı eserleri meydana getirmek mümkün. Ama aynı sanatçının iki tane eşit ebrusunu bulmak mümkün değildir.

 

 

 

 

 

 

 

Ebru sanatı pahalı bir sanat mı hocam? Kursiyerleriniz veya bu işe merak saranlar çok para harcamak zorunda kalıyorlar mı?

 

Değil çok pahalı değil. Bir defa öncelikle şunu söyleyeyim sizin aracılığınızla Urfada verdiğimiz kursların tamamı kurs anlamında ücretsizdir. Kültür müdürlüğünde olan kursumuz olsun, Bahçelievlerde Gençlik Merkezindeki kursumuz olsun. Bunlar ücretsiz kurslardır. Kursiyer, sadece o yıl için kullanacağı kağıdın, boyanın, kitrenin parasını ödüyor. Bu da çok cüz-i bir rakam. Fiyatlandırma yapmak gerekirse bir yıl için 70-80 lira gibi bir rakam fevkalade yeterli oluyor. Hatta bu boyalar iki yıl yeterli oluyor. Onun için çok pahalı bir sanat olduğunu söyleyemem. Ama ileri seviyede ebru çalışmak isterse o zaman maliyet birazcık daha artıyor.

 

 

 

Emeğinizin karşılığını aldığınızı düşünüyor musunuz? Urfada ilgi nasıl?

 

Manevi anlamda kesinlik ama kesinlikle iyi ki bu sanata girdim diyorum ilk Timuçin Hocamla tanıştığımdan beri. Çünkü, Peygamberimizin (sav) bir sözü var: ‘Sizin en hayırlınız insanlara faydalı olanınızdır diye. Biz burada parkta, kahvede, çarşıda, sokakta, pazarda gezmesi muhtemel gençlerimizi kurslara çekiyoruz. Kurslarımıza davet ediyoruz. Onlara bir sanat öğretiyoruz. Bunlar bu sanatı öğrendikleri zaman bizim gözümüzün içi parıldıyor. Bizim için en büyük mutluluk bu. Bir insana birazcık bir şeyler verebilmek. En büyük mutluluk bu. Biz bu işin madde yönüne hiç bakmadık bugüne kadar. Ama insan yetiştirme gayreti içerisinde olduk. Yetişen ebrucular, Urfada olsun veya başka yerde olsun kurs verdiklerinde bizim için en büyük kazanç ve en büyük mutluluk bu oldu. Ama diğer taraftan insan yaptığı eserleri diğer insanlar tarafından alınıp evlerine asılmasını, işyerlerine asılmasını ister. Bu anlamda hala Urfada maalesef bu potansiyeli bulamıyoruz. Açtığımız sergilerde bir veya iki eserimiz ancak satılıyor. Ama bu bizi üzmüyor. Çünkü biz buradan bir kazanç beklemiyoruz. Sadece üzüldüğümüz nokta şu; Urfa hala sanata çok yakın değil, Urfa hala birkaç 100 lira bir para vererek bir eseri alıp eve asma aşamasına gelmedi. Ama biz bunun ilerde olacağını düşünüyoruz.

 

 

 

Hocam eleştiren oluyor mu, oldu mu? İlk uğraştığınız yıllarda henüz kendinizi kanıtlamadan önce belki çevrenizde, belki ailenizde bırak bu işi, uğraşıp da ne olacak gibi eleştiriler oldu mu?

 

Kesinlikle bayağı bir eleştiri oldu o anlamda. Özellikle yakın çevremden bazıları, ‘Bu nasıl bir sanat? Böyle bir sanata emek vermeye değer mi? Sen bu kadar masraf ediyorsun, Ankaraya gidiyorsun. Sonunda ne olacak? şeklinde. Emin olun sonunda yani ebru hocası falan olacağımızı planlamadık. Öyle bir şey yok yani. Nerden bileceksin? Biz sadece bu sanat Urfaya gelsin, Urfada yayılsın. Bizler de yaptığımız ebruları, yaptığımız hatların kenarına süsleme olarak kullanalım diye başladık. Bu şekilde tenkit edenler olduğu gibi, yıllar geçtiği halde biz hep cepten yiyoruz. Hiçbir getirisi yoktu bize. İşte sen hep masraf ediyorsun karşılığı yok. Hatta şimdi bile eserleriniz satılmıyor. Bu sanatın ne peşinden gidiyorsun diyenler var. Ama Allaha hamdolsun ebru sanatı ilk yıllara nazaran basın yayının da gösterdiği ilgiyle beraber, televizyonda çıkan bilgilerin de bunda büyük bir etkisi var. Ebru yapılan bazı diziler gösterildi kaç yıldır. Bunların etkisiyle ebru sanatı Urfada çok sevilen bir sanat oldu. Her sene yerlerimiz doluyor. Dolduğu gibi de bayağı yedeğe kalan kursiyerlerimiz oluyor. İlk yıllar nazaran ebru sanatına ilginin, sevginin arttığını gözlemliyoruz. Bu bizi çok mutlu ediyor. Ama tenkit, yapıcı tenkit olduğu sürece her zaman açığız. Çünkü öz eleştiri olmadan kişi kendisini geliştiremez.

 

 

 

Peki bu sanata ilgisi olup da başvurmak isteyenlere ne önerirsiniz?

 

Öncelikle yalnız bir ortamda oldukları zaman kendi kendilerini bir tartsınlar. Ben bu sanatı seviyor muyum? Sevmek arzu etmektir. Sevmek aramaktır. Sevmek hasret duymaktır. Eğer ebru sanatı böyle birkaç günde akıllarına geliyorsa veya bir basında, televizyonda gördükleri zaman içleri sızlıyorsa bu sanatı seviyorlardır. Sevdikten sonra bir de sabırlarını ölçmek. Maalesef ebru sanatına gelen bir kısım arkadaşlarımız böyle boyayı alıp, fırçayı yaptıktan sonra bırakıp çekip gidiyorlar. Yani o sabrı gösteremiyorlar. Ebru sanatına meyilli arkadaşlarımız eğer, bu sanatı sevdiklerini düşünüyorlarsa, sabırlı olduklarını, kısa sürede bir ürün çıkaramazlarsa bile, bu sanatı azimle devam ettirebilmeyi düşünüyorlarsa, biz onlara çok yakınız. Urfada iki tane kursumuz var. Biri İl Kültür Müdürlüğümüze bağlı, bakanlığımızın açtığı bir kurs, bir de Bahçelievlerdeki Gençlik Merkezindeki kursumuz. Bu iki kursumuz da ücretsizdir. Bu iki yere gelerek, belli aralıklarla açtığımız kurslarımıza kayıt yaptırabilirler.

 

 

 

Yaş sınırı var mı hocam?

 

Yaş sınırı, Gençlik Merkezi için var. Ama İl Kültür Müdürlüğünde açtığımız kurslar için yediden 77ye yaş sınırımız yok. Bütün Urfalılar, Urfalı olmayıp da Urfaya gelen gerek öğretmen gerekse memur gerekse üniversite öğrencisi arkadaşlarımızı kurslarımıza bekliyoruz.

 

 

 

Peki hocam bize zaman ayırdığınız için çok teşekkür ederiz.

 

Ben de size teşekkür ederim.

 

KAYNAK: Ebru sanatını sevdiren adam (ajansurfa.com, (03.04.2016).

 

Yazar: Röportaj

İLGİLİ BİYOGRAFİLER

Devamını Gör