Alman felsefeci ve yazar (D. 26 Nisan 1913, Kiel / Almanya – Ö. 15 Haziran 1999, Almanya). Alman-Avusturya edebiyatı, araştırma - inceleme, edebiyat kategorilerinde eserler yazmış bir yazardır. Arap dili ve edebiyatı öğrenimini tamamladıktan sonra, Ortadoğu'da birçok ülkeyi dolaştı, Fas'ta iki yıl kaldı. Yaptığı araştırmalar sonucu İslamiyeti benimseyerek Müslüman olduğu, büyük çapta tasavvuftan etkilendiği ve Cemile Bacı ismini de aldığı söylenmektedir.
İslam
medeniyetinin yükselişini ve Avrupa medeniyetine etkilerini incelediği
Avrupa'nın Üzerine Doğan İslâm Güneşi isimli kitabı ünlüdür. Türkiye’de büyük
yankılar bulan ve çok okunan bu eser, değişik yayınevlerince “Avrupa'nın
Üzerine Doğan Allah'ın Güneşi”, “Batı’yı Aydınlatan Doğu Güneşi - Allahs Sonne
über dem Abendland” gibi isimlerle de yayımlanmıştır.
Almanca Kitapları:
Am
Anfang waren Mann und Frau: Vorbilder und Wandlungen der
Geschlechterbeziehungen (1955),
Le
soleil d'Allah brille sur l'Occident: notre héritage arabe (1963),
Das
Ende des Zwiespalts: zur Diagnose und Therapie einer kranken Gesellschaft (1971),
Das
nach-kommunistische Manifest (1974),
Kamele
auf dem Kaisermantel: deutsch-arabische Begegnungen seit Karl dem Grossen (1976),
Glauben
und Wissen: die Einheit europäischer Religion und Naturwissenschaft (1979),
Europas
eigene Religion: der Glaube der Ketzer (1983),
Tod
- was ist dein Sinn? (1986),
Vom
Untergang des Abendlandes zum Aufgang Europas: Bewusstseinswandel und
Zukunftsperspektiven (1989),
Die
Orientierung: Sternstunden deutsch-arabischer Begegnung (1993),
Europas
eigene Religion: die Überwindung der religiösen Krise (1997),
Türkçe
Yayımlanan Kitapları:
Avrupa'nın
Üzerine Doğan İslam Güneşi (1967, 1972), Allah'ın Güneşi Avrupa Üzerinde (Çev.
Hayrullah Örs, 2001), Batı'yı Aydınlatan Doğu Güneşi (Çev. Işık Öner, 2008), Avrupa'nın
Üzerine Doğan Allah'ın Güneşi (Çev. Servet Sezgin, 2010),
KAYNAK:
Batılı aydınların dilinden İslam (Yeni Şafak Kitap Eki, 7 Mayıs 2008), Namık
Kemal Zeybek / Avrupa'nın üzerine doğan İslam güneşi (radikal.com.tr,
12.12.2009), Beyza Bilgin /‘İslam reformdu’ (hürriyet.com.tr, 30 Haziran 2015),
Sigrid Hunke kitapları (1000kitap.com, kidega.com, Babil.com, 28.03.2020).
Bu
kitap okunmalıdır.
(En
son BEDİR YAYINEVİ yayınlamıştı.)
Bilhassa,
basın yayın dünyamızda yazan ve konuşan kimilerinin okumasını diliyorum.
Okunmalı ve Batı’yı karanlıktan ve karanlıkçılıktan kurtaran aydınlanmanın
İSLAM GÜNEŞİ ile gerçekleştiği öğrenilmeli.
Bu
eserin ilginç girişini ilginize sunuyorum:
“Muhterem
hanımefendi! Sizi bu kahveye Cafe davet edebilir miyim? Yorgun musunuz?
-Emattet?-
Lütfen ceketinizi -Jacke- çıkarınız, arkanızdaki sofada -Sofa- Karmen -Karmin-rengindeki
şilteye -Matratze- oturunuz. Alkolü -Alkohol- tercih etmezseniz, çizgili
kasketli -Mütze- beyaz önlüklü -Kittel- şekerci -Konditor-, size bir fincan
kahve -Tasse Kaffee- ile iki parça şeker -Zucker-, isterseniz bir sürahi
-Karaffe- buz gibi soğutulmuş limonata -Limonade- sunsun mu? Hayır mı? Öyleyse
kayısı -Aprikose- ve muz -Banane- ile çeşnilenmiş bir meyvalı pasta arzu eder
misiniz?”
“Dostum!
Bugün yemekte mutlaka benim misafirimsiniz. Önce size portakal -Orange- takdim
edebilir miyim? Ön yemek olarak, dondurulmuş enginar -Artishocke- hoşunuza
gider mi? Üzerinde salçalı pirinçli karışık ıspanak -Spinat- bulunan besili
horoz kızartmasını nasıl bulursunuz? Daha sonra size tarçınlı -Zimt- bir pirinç
rakısı -Arak- tavsiye edebilirim. Son olarak da bir Yemen kahvesi -Moka-...
Lütfen divanda -Diwan- rahat oturunuz.”
Alman
yurdunda olmanıza karşılık etrafınızı çeviren bütün eşyalarla size
sunabileceğim ne varsa, bütün bunlar ilk defa bize yabancı dünyadan, evet
Araplardan ödünç aldığımız şeyler oldukları halde, bugün uzun zamandan beri
hayatımızın envanterine dahil bulunmaktadırlar.
Günlük
zihin hayatınıza canlılık veren kahve -Kaffe- ince öğüttüğünüz çekirdek kahve
-Kaffebohne-,
bugün
hiçbir yemek listesini onsuz takdim edemediğimiz şeker -Zucker-, içinde koyu
kahve içtiğiniz fincan -Tasse-dan başka limonata -Limonade-, önlük -Kittel-,
ceket -Jacke-, kasket -Mütze- ve şilte -Matratze- gibi sahibi bulunduğunuz
bütün şeyleri; biz, Araplardan öğrendik. Yalnız bunlar değil, Almanya’da ve
bütün medeniyet dünyasındaki daha pek çok şeyler, hala Arapça isimler
taşımaktadırlar.
Şekerci
dükkânındaki -Konditorei- köşede çubuklara takılı vaziyette şekerlenen
-Kandiert-erikleri -Zwetschge- bey armutları -Bergamott-, portakalları -Orange-
ve şekerlemecisi ile nebatşekeri -Zuckerhand- veya -Kandis- bile...
Bu
vaziyette, bugün sıcak memleketlerde yetişip, oralardan bize ulaşan meyvelerin,
-tabiatıyla yenilen içilen bazı şeylerin de- niçin esasında Şark’dan gelmiş
olduklarından ve Şark’daki vatanlarının kâğıtlarına ambalajlandıklarından artık
şüphe eder misiniz?
Yorgun
iken sofaya -Sofa-, divana -Diwan-, sedire -Ottomane- veya yatağa -Alkoven-
uzandığınızı söylediğinizde her çocuk, bu kelimelerin yabancı menşeli
olduklarını artık hemen anlayabilir.
Diğerlerini,
bilhassa satranç -Schahspiel- kelimesini kullanırken, istemeden Arapça bir
tabire hizmet ettiğinizin farkında mısınız? Satrancı büyük Şarl (Charlemagne
veya Carolus Magnus) devrinde Harun’ür Reşid’in gönderdiği elçiler vasıtasıyla
öğrendiğimizi; sevimli ‘Şah’ın kral; hoşlanmadığımız mat -Matt-ın ise ‘ölüm’
manasına geldiğini biliyor musunuz? Bugün bile Almanca’da ‘Schecking lachen’
yahut ‘Schecking argern’ -katılasıya gülmek, fena halde sinirlenmek-
tabirlerinde değişikliğe uğramış şah kelimesini kullanıyoruz.
Ve
başkaları...
KAYNAK:
Namık Kemal Zeybek / Avrupa'nın üzerine doğan İslam güneşi (radikal.com.tr, 12.12.2009).
Batı
İslam'ı Tanıdıkça kitabında Muhsin İlyas Subaşı, yaşadıkları döneme damgasını
vuran 55 Batılı düşünürün İslam ve Müslümanlar hakkında görüşlerine yer
veriyor. İslamiyet'i önyargısız bir şekilde araştıran Batılı aydınların samimi
görüşlerine vurgu yapılan kitapta yaşanan sorunların anlaşılmamaktan
kaynaklandığının altı çiziliyor.
Yazar,
Batı'nın İslam hakkındaki olumsuz yaklaşımlarının on birinci asırda Haçlı
Seferleri ile kendini göstermesini yüzyıllar süren bir sorunun başlangıcı
olarak değerlendiriyor. Subaşı, günümüzde karşılıklı ilişkilerin renk ve ton
değiştirmesine rağmen her yeni nesilde eski duyguların bir şekilde
yenilendiğine dikkat çekerken ilişkilerin olumsuz bir atmosfer içinde
yaşandığına vurgu yapıyor. Haçlı seferlerinden beslenerek devam ettirilen
Şeytanın Ayetleri kitabı, karikatür krizi, Papa 16. Benediktus'un talihsiz
suçlamaları ve bunları tetikleyen niyetlerle yaşanan olumsuz sataşmalara her
gün bir yenisinin eklendiğini belirten yazar, sorunun önyargılardan
kaynaklandığını ifade ediyor.
İSLAM'I
DOĞRU YORUMLAMAK
Müslümanların
'tanıma' ve 'anlama' konusunda herhangi bir problemleri olmadığını ifade eden
Subaşı, bunun nedenini de Müslümanların inançları gereği diğer semavi dinleri
tanıması olarak gösteriyor. Yahudi ve Hıristiyanların kitaplarında İslam'a ait
herhangi bir şey bulunmadığı için Müslümanları tanımadıklarını öne süren yazar,
bazı Batılı dürüst aydınların bu eksikliğin farkına vardıklarına dikkat
çekiyor. Kitapta yer verilen 55 Batılı aydının hepsi İslam'a ve Müslümanlara
yapılan haksızlıkları kendi medeniyetlerine haykırıyor. Batı İslamı Tanıdıkça
kitabı, “İslamiyet Tanrı'ya teslimiyetse, hepimiz Müslüman olarak yaşıyoruz”
diyen ünlü Alman yazar Johann Wolfgang Goethe ile başlıyor. Kaleme aldığı
Doğu-Batı divanı ile İslamiyet'e ve Hz. Muhammed'e övgüler yağdıran Alman yazar
bu konuda önemli kilometre taşlarından biri olarak gösteriliyor. Goethe'nin
Hz.Muhammed'e yazdığı şiiri ise onun İslam Peygamberine olan sevgisini
gösteriyor: “Geçek aydınlanmalı artık/ Muhammed'in başardığı gibi/ Yalnız bir
Allah diyerek/ O, dünyayı fethetti..” Alman yazarın geleneksel Batı
aydınlarının aksine İslam'ı doğru yorumlaması ve olumlu kanaatlerini
eserlerinde dile getirmesinin önemine vurgu yapılıyor. Kitapta, “Karışık
ayinler ve teslis yerine, İslam gibi sade bir din daha iyidir.” diyen Rus yazar
Tolstoy'tan, “Biz Kuran'a sayısız yakıştırmalar kondurduk, oysa Kuran'da
bunların hiçbirisi yoktur.” ifadelerini kullanan Fransız yazar Voltaire gibi
Batı edebiyatında ses getiren düşünürlerin samimi görüşleri yer alıyor.
Çalışmada, yedi yıl Roma Katolik kilisesinde rahibelik yapan Karen Amstrong'un
“Batılı İslam'ı adil ve yapıcı bir şekilde tartışacak kadar derin bir anlayışa
sahip değildir.” şeklindeki özeleştirisi de dikkat çekiyor.
DOKUZ
CANLI HAYALET
İslam
hakkında yaptığı araştırmaların ardından Müslümanlığı seçerek Muhammed Esed
adını alan Yahudi Kökenli Leopold Weiss'in Haçlı Seferleri ile ilgili
sözleriyle Batı ve İslam dünyası arasında yaşanan sorunların temeline iniliyor:
“İslam düşmanlığı, Avrupa uygarlığının beşiğinde artık sürgit salınıp
duracaktır. Batı'nın İslam'a karşı beslediği bu eski, bu dinsel kökenli kinin,
dini düşüncenin, Batılı insan hayatındaki yerini neredeyse büsbütün kaybettiği
bir çağda dahi bilinçaltında sürüp gelmesi, tarihin bir cilvesi, bir ince alay
olsa gerek. Haçlı Seferlerinin gölgesi bugün de Batı'nın üzerinde dolaşıyor ve
Batı İslam'a ve Müslümanlara duyduğu bütün tepkilerde bu dokuz canlı hayaletin
derin izlerini taşıyor.” Batı Almanyalı kadın yazar Sigrid Hunke, İslam kültürü
ve medeniyeti üzerine yaptığı araştırmalardan sonra Batılı aydınlara şunu
soruyor: “Dini ihtiraslar yüzünden afaki ve insaflı bir takdirden mahrum
bırakılan, olağanüstü hizmetleri örtbas edilen kültürümüzün borçlu bulunduğu
temel iştirakları gizlenen bir topluma karşı adil olmak için vakit hala erken
midir?” Ne 'Bir Batı savunması' ne de 'bir Batı düşmanlığı' niyetini içermeyen
Batı İslam'ı Tanıdıkça kitabı, ciddi bir kaynak özelliği taşıyor. Kitap, bir
kısım odaklar tarafından telkin edilen olumsuz kanaatlerin aksine, dürüstçe
İslam'a bakan aydınları ve onların söyledikleriyle belli odakların
propagandaları arasında 'korkunç' denilecek derecede farklar bulunduğunu tüm
yönleriyle ortaya koyuyor.
KAYNAK:
Batılı
aydınların dilinden İslam (Yeni Şafak Kitap Eki, 7 Mayıs 2008).
SİGRİD
Hunke der ki, “Başlangıçta İslam’ın kendisi reformdu ve milletleri reforma
götürmüştü. Milletler ondan yararlandı, kanunlarını yeniledi, tutum ve
davranışlarını değiştirip geliştirdiler. İlk zamanlarda Müslüman Türk
toplumları bilimde, fende, sanatta önde idi ve Avrupa mesela Osmanlıların
verdiği kararlara uymak zorunda kalıyordu. Sonra ne oldu? Avrupa’nın kurtulduğu
skolastiğe Müslümanlar yakalandı” (Avrupa’nın Üzerine Doğan İslam Güneşi).
Batılı
yazarlardan başka bazıları şöyle ifadeler kullanırlar: “İslam kültürü İslam
medeniyetinin başarılarının nedenidir.” İslam Peygamberi’nin şu sözleri çok
önemlidir: ‘Bilimi öğrenmek her kadın ve erkeğin görevidir’, ‘Bilim Çin’de de
olsa arayınız’, ‘Bir saat tefekkür ve Allah’ın mahlûkatını inceleme, bir yıl
ibadetten daha hayırlıdır’. Bu ilkeler İslam uygarlığının hür düşünce ve
araştırma temeli üzerine kurulmasını sağladı ve parlak ‘İslam Medeniyeti’
doğdu. Fakat daha sonra, coğrafi keşiflerle ticaret yollarının değişmesi ve
Moğol istilası İslam âleminin giderek yoksullaşmasına yol açtı. İbn-i Haldun’un
dediği gibi, geçim derdi Müslümanlara ilim ve fenni unutturdu.
KAYNAK:
Beyza Bilgin /‘İslam reformdu’ (hürriyet.com.tr, 30 Haziran 2015).