Araştırmacı yazar, STK yöneticisi, Dünya Seyyidler ve Şerifler Kültür ve Araştırma Derneği Genel Başkanı. Ehli-Beyt ve Nakibül-Eşraf Uzmanı, Asıl adı Hüseyin Ağaçkıran’dır.
Seyyid
Hüseyin Zerraki, 4 Nisan 1962 tarihinde Diyarbakır’ın merkez Sur ilçesinde, ailesinin
beş çocuğundan biri olarak dünyaya geldi. İlk ve ortaokulu Diyarbakır’da, lise
ve üniversiteyi Ankara’da bitirdi. Uzun yıllar devletin çeşitli kademelerinde
görev yaparak emekli oldu.
Seyyid
Hüseyin Zerraki, uzun yıllar Başbakanlık Osmanlı Arşivi ile İstanbul İl
Müftülüğü Meşihat ve Şeriye Sicilleri Arşivinde bulunan Nakibül-Eşraf Şecere-i
Tayyibe Defterleri ve Soy Şecereleri üzerinde araştırmalar ve çalışmalar yaptı.
Yurt içinde üniversitelerde ve sivil toplum kuruluşlarında "Nakibül-Eşrâflık" kurumu üzerinde
konferanslar verdi. Hz. Muhammed (sav) ailesi Seyyidler ve Şerifler üzerinde
yaptığı derin araştırmalar ve çalışmaları sonucu yurt dışında da başarı plaketleri,
takdirnameler ile fahri doktora unvanlarına layık görüldü.
Seyyid
Hüseyin Zerraki, tarafından yazılan ve Prof. Dr. İbrahim Yılmazçelik tarafından
yayına hazırlanan “Hz. Peygamberin
sevgili torunları Seyyidler & Şerifler ve Nakibü'l-Eşraflık Müessesesi”
aldı eseri, 2016 yılında Seyyidler ve Şerifler Derneği tarafından
yayımlanmıştır.
Eserinde
seyyid olduğunu, peygamber sülalesinden geldiğini belgeleriyle açıklayan Seyyid
Hüseyin Ağaçkıran (Zerraki), kendisini şöyle tanıtmaktadır:
“Nesep
silsilem/Soy ağacım şöyledir:
Babam
Seyyid Muhammed Sabri,
dedem
Seyyid Muhammed Zülfikâr,
dedemin
babası Diyarbakır Hazro ilçesi Merâni köyünde türbesi ziyaret olan,felçli
hastaların Şifa bulduğu Seyyid Şeyh Osman Zerraki'dir.
Seyyid
Şeyh Osman Zerraki'de Lice/Atak Zırkan beylerinden Ömer Beg'in beş oğlundan
biridir. Ömer Beg'de, Atak beylerinden Yusuf Beg'in üç oğlundan biridir. Yusuf
Beg'de Hasan Beg'in oğludur,
Hasan
Beg'de ünlü Atak Valisi ve Zırkan beylik başkanı Mir Veli Beg'dir,Mir Veli Beg
de, onuncu kuşaktan Lice Derhust-Dibek
Köyünden, ziyaret olan Sadatların Sadatı Seyyid Şeyh Hasan-ı Zerraki'nin torunudur,
"Seyyid
Şeyh Hasan-ı Zerraki'nin soy ağacı da şöyle devam ediyor.
Babası
Seyyid Abdurrahman, Dedesi Seyyid Ahmet,
Seyyid
Tahir, Seyyid Ali,
Seyyid
Abdullah, Seyyid Cafer-i Katal,
Seyyid
Muhammed Maktum,
Seyyid
İsmail El Ekber,
İmam
Cafer-i Sadık,
İmam
Muhammed Bakır, İmam Zeynel Abidin,
İmam
Hüseyin Şehid-i Kerbela, Allah’ın galip arslanı İmam Ali Mürteza,
İmam
Ali de Hz. Ebu Talib'in oğludur.”
KAYNAKÇA:
Sahte seyidler İslamiyet’e zarar veriyor! (ozgurhabergazetesi.com, 29.12.2017),
Merani’de Yatan Zat Kimdir? - Engin
Öztürk – Özel Haber (Özgür Haber Gazetesi, 24 Ekim 2018), Dünya Seyyidler Ve
Şerifler Kültür Ve Araştırma Derneği Genel Başkanı Seyid Hüseyin Zerraki
(youtube.com 28.12.2019), Ramazan Demir / Zırkı Yöresi ve Seyyid Hasan Zerraki
Ziyareti (2019), Haddinizin Bilin Peygamber Ailesine Dil Uzatmayın
(mercekhabergazetesi.com, 12 Ocak 2019), Dr. Hüseyin Zerraki / Osmanlı’da İlk
Sâdât Nezâreti (Bakanlığı) Kurulması (mercekhabergazetesi.com,12 Şubat 2020), Peygamberimizin
Torunları Olan Nakibü'l Eşrâfların Yeri Ve Önemi (mercekhabergazetesi.com, 22.02.2020),
Teseyyüd ve Müteseyyid/Sahte Seyyid Hadisesi ! (mercekhabergazetesi.com, 22.02.2020),
Seyyid Hüseyin Zerraki (dunyaseyyidlerdernegi.com, 22.02.2020).
Dünya
Seyyidler ve Şerifler Kültür Araştırma Derneği Genel Başkanı Seyyid Hüseyin
Zerraki'den Kutlu Soya Dil Uzatan Sözde Âlim ve ilahiyatçılara Uyarı!!!
Öncelikle
son zamanlarda artan din düşmanlıkları özellikle İslam dinine karşı ve bu dinin
temsilcileri Müslümanlara yönelik yapılan zulümler had safhada. İslam
coğrafyası deyim yerinde ise yangın yerine döndü. Filistin, Afganistan,
Çeçenistan, Myanmar, Suriye, Irak, Doğu Türkistan say say bitmez, bunların yanı
sıra Güney Afrika ülkelerinde bilinçli misyonerlik faaliyetlerinin tamamı
dünyayı sözde daha güzelleştirmek için değil, daha çekilmez ve çirkinleştirmek
adına yapıldığını, bir güruhun mutluluğunu bütün insanların mutluluğuna
değişildiğini herkes takdir ediyordur.
Ancak
benim ziyadesiyle üzen durumlar bunlar değil, elbette ki hüzünleniyorum ancak,
‘Mazlumun dostu Allah’tır’ diyip aslında tesellisinin olduğunu da ifade ederek
kendimi teselli ediyorum.
Beni
taaa kalbimin derinliklerine kadar üzen ve oldukça sinirlendiren konu ise,
yıllarca ilim ve irfan yuvalarında talebelik yapmış, hakkın yolunun ve
hakikatin taaa derinliklerine kadar inmelerine rağmen ve her birinin arkasında
binlerce insanın yürüdüğü bir takım sözde ilahiyatçı ve medrese alimleridir.
Son
yıllarda televizyonlarda adeta şov yapıyorlar. Birde sözü evirip çevirip
Peygamber Efendimizin kutlu soyuna getiriyorlar.
Yok,
efendim, ‘peygamber soyları şöyle, yok böyle’ bir ehli küfrün bile kutlu soya
yakıştıramadığı sözleri ümmetinden olduklarını iddia ettikleri peygamberin
kutlu soyuna reva görüyorlar. Hepsine tek bir uyarıda bulunuyorum: Kutlu soya
dil uzatmak haddinize düşmüyor. Haddinizi bilin…
Bu
Ümmetin Hali Ne Olacak
Hz.
Resulullah’ın ailesinden ne istiyorlar!!!
Geçtiğimiz
günlerde yine bir televizyon kanalında izliyorum, birkaç koca koca adamlar
Türkiye’deki siyasi konjonktürü ve dinin konuları konuşuyorlar. Bende onları
pür dikkat sonuna kadar seyrettim. Bunlar belli bir yerlere mesaj vermek
onların propagandasını yapmak için lafı dolaştırıyorlar. Anlamıştım sözü Hz.
Peygamberin ailesine getirerek şöyle diyorlar:
‘Ortalıkta
seyyidim ve şerifim diyen bir takım insanlar dolaşıyor, milletten saygı ve
hürmet bekliyorlar. Zorla el etek öptürmek istiyorlar. Seyyid olmanın hiç bir
önemi yoktur. Kim takva sahibiyle Allah katında o seyyid’dir’ deyip iki de bir
‘Peygamber demiş ki ey kızım Fatima başın çaresine bak bende seni kurtaramam’
şeklinde gebeleyip sanki bir marifetmiş gibi ve devamla Resulullah’ın kutlu
soyunu aşağılıyorlar.
Hey
Allah’tan korkmayanlar, Peygamber'den utanmayanlar siz hadisleri yorumlarken
içinden cımbızla seçerek Ehl-i beytin aleyhine olanı alıyorsunuz, niçin Ehl-i
beytin lehine senetli sahih olan hadislerden bahsetmiyorsunuz.
Bu
ayetin manası şöyle Namaz ayeti nazil olunca yüce Allah ‘Ey Habibim ilk önce
akrabalarını uyar’ buyurması üzerine Hz. Resulullah'ta bütün akrabalarını
toplamış bu ayeti onlara anlatmış Hz. Fatima’ya da ‘Ey kızım Fatima namaz,
namaz sakın ha? Nefsini Allah’a sat diye uyarmış; Hz. Fatima da amenna sadakna
ya Resulullah demiştir. Peki? Bunda ne var ki ikiden bir bunu ballandıra
ballandıra anlatıyorsunuz. Sanki Ehl-i beytin faziletimi düşüyor. Buradan kutlu
soy aşağılanmıyor ve küçükte düşürülmüyor ortalığı velveleye vermenin ne anlamı
vardır, Allah aşkına söyleyin? Sizin bu kutlu soya kin ve nefretiniz nedir!
Hz.
Resulullah'ın ehl-i beyti'nin faziletlerini ve üstünlüğünü niçin
anlatmıyorsunuz tabiî ki işlerinize gelmiyor.
Hz.
Resulullah Hz. Fatima’ya şöyle buyurduğunu bilmiyor musunuz?
“Fatima’nın
soyuna ateşin haram kılınması: Hakim, sahih senetle Abdullah ibn Mes'ud'dan
rivayet etmiştir ki: Allah'ın Resulü şöyle buyurdu:
“Fatima
iffetini kâmil olarak korudu. Bu yüzden Yüce Allah onun soyuna ateşi haram
kılmıştır”
Muttaki,
ibn Abbas'tan rivayet etmiştir ki: Allah'ın Peygamber'i, Fatima'ya şöyle
buyurdu:
“Allah
sana ve evlatlarına azap etmez”
“Yine
Muttaki, ibn. Mes'ud'dan rivayet ediyor ki:
“Gerçekten
Fatima, Kâmil olarak iffetini korudu ve bu yüzden Allah onu ve evlatlarını,
cennete dahil eder”
KAYNAK:
1-Sahih-i
Buhari, Bed'ü'l-Halk kitabı, Menakıbu Karabeti Resulullah ve Menkıbetu Fatima
babı.
2-Feyzü'l-kadir
Fa harfi, Hadis:5833 c.4,s.421
3-Sahih-i
Buhâr-i, Nikah kitabı, Zebbu'r -Reculi an ibnetih babi.
Allah
aşkına bunlarda nasıl bir peygamber sevgisi vardır. O zaman bunlar İslam
peygamberi ile samimi değiller yalan söylüyorlar. Diye düşünmez mi insan?
Resulullah’ın
şu hadisi şerif-i hatırlamıyorlar mı?
Rasulullah
(s.a.v.) şöyle buyurmuştur:
“Sizleri
nimetleriyle beslendiğinizden dolayı Allah'ı seviniz. Allah'ı sevdiğiniz için
beni de seviniz. Bana olan sevginizden Ehli Beytimi seviniz”, “Ehl-i beytime
eziyet edene Allah'ın azabı şiddetli olur” (“Müellifin Adı: Hafiz Celaleddin
Abdurrahman Bin Ebu Bekr el Suyuti, vefat 911 hicri. Kitabın adı: Cami'ul
Sağır)
Ülkemizin
ilahiyat fakültelerin de görevli akademisyenler, diyanet işlerinde görevli bazı
alimlerimiz ve medreselerde ki hocalarımız bu hadisi anlatırken hep eksik
anlatırlar?
“Hz.
Peygamber ve Kur’an sevgisinden bahsederler. Bir türlü dilleri varmıyor Ehl-i
beyt desinler bunlar görevini tam yapmamış oluyorlar! Yani Rasulullah'ın
genetiğini taşıyan nesli pâkını unutturmak istiyorlar.? “Rasulullah s.a.v.
şöyle buyurmuştur:
“Ümmetimden
hiç kimse, benim ehl-i beytimi sevmeden bana imam getirmiş olamazsınız, beni
yalnız severseniz bu da eksik ibadet demektir”
Beni
evlatlarımla beraber onlardan ayırmadan seviniz demek istiyor...
Bende
onlara soruyorum Seyyid olduğunu ve el öptürmek isteyen o sahte Seyyid
ailelerini çok iyi biliyorsunuz televizyonda onları deşifre edin bende sizinle
beraber olayım. Eğer yüreğiniz varsa onları açıklarsınız korkudan bunları
açıklayamıyorsunuz. Ortaya sallayarak Seyyidlere dil uzatarak onlara iftira
atıyorsunuz. Bu iftira size günah olarak yeter…
İSLAM DÜNYASINDA ÖZLENEN HUZUR VE BARIŞIN YOLU
RASULULLAH'IN ÜMMETTİNE EMANET ETİĞİ EHL-İ BEYT'İNDEN GEÇER!!!!
İslam
coğrafyasında yaşanan olaylararın
tablosuna, bakıldığında,
Afganistan,
Pakistan, Irak, Suriye, Libya, Somali, Sudan, Fas, Tunus, Yemen,
Mısır,
ve daha bir çok Arap ülkeleri hepsi kan revan içerisindedir.
Bu
durumda olan daha da başka islam ülkeleri de vardır,manası sevgi ve barış olan,
kardeşliği, hakkı,adaleti ve merhameti öğütleyen islam dinini ve onun yol ve esaslarını
gösteren yüce rehber kur'an-ı kerim'i yanlış yorumlayan yada cehaletlerinden
dolayı yanlış istikametlere götürenler ve gaflet içersinde olanlar yüzünden,
islam dünyası asırlardır huzur ve esenliğe muhtaç hale gelmiştir.
"Peki
ne yapmak gerekir? Yüce Allah'ın anayasası olan Kur-an-ı kerim-i ve islam peygamberi olan Hz.Muhammed Mustafa'nın
S.A.V.'min ehl-i beyti ile ilgili buyurmuş olduğu sahih hadislerini dosdoğru
yorumlamak ve sahip çıkmak lazımdır,Hz.
Rasulullah
vefat etikten sonra ümmetine emanet etiği gözide torunlarına ve onların
zürriyetine sahip çıkılmadı katletiler yerlerinden ve yuvalarından sürüldüler, Halende islam
ülkelerinin çoğunda bu kutlu soyu tanımiyorlar ve tanımakta istemiyorlar.
Müslümanlar'a soruyorum ? Ehl-i beyt kimdir ! bilmiyoruz
bilmek zorunda değiliz diyorlar. Peki rasulullahın sahih senedli hadislerin
birinden Ey ümmetim: beni yalnız severseniz zürriyetimi sevmeseniz eksik ibadet
yapmış olursunuz mutlaka bizleri beraber seviniz ki bana iman getirmiş
olursunuz diye buyurmuştur. Ehl-i beytin ana vatanı Mekke, ve Medinedir,hiç
merak etinizmi ? burada neslipâktan kaç
aile Seyyid yaşadığını biliyormusunuz? Maâlesef çok komik bir rakam yaşiyor.!
otuz aile vardır.Çünkü gerek emeviler gerkse vahabi rejimi onları
anavatanların'dan kovmuşlardır.
Selçukiler, Artukiler, Eyubiler,memluklu, ve Osmanlılar onlara sahip
çıkmışlardır.
Somut
belgelere göre ülkemizde onbinin üzerinde seyyid ve şerif yaşamaktadır bunlarda
yedi bölgeye dağılmışlardır.
SEYYİD
HÜSEYİN ZERRAKİ DÜNYA SEYYİDLER VE ŞERİFLER DERNEĞİ GENEL BAŞKANI
KAYNAK:
Haddinizin Bilin Peygamber Ailesine Dil Uzatmayın (mercekhabergazetesi.com, 12
Ocak 2019),
Çünkü,Türkiye
selçukluları'nda gerekli görülen bazı seyyidlere,nesilden nesile devam eden
idrârlar, maaş,Askerlik,ve vergi muafiyetleri sağlanmıştır.Selçukluların bir
uzantısı olan Osmanlı ülkesinde saygı ve hürmet ,onlara karşı müsbet bir bakış
açısı vardı: Sultan ll.Murat her yıl seyyidlerin bulundukları şehirlerde kendi
mübarek eliyle bin filori dağıtır- üleştirir(paylaştırır) idi. Osmanlı
kaynakları ilk sâdàt Nezâreti'nin tesisi hakında hemen hemen ayni ve
birbirlerini teyid eden malumatları verirler.Atâyi Zeyl-i Şakâyık'ında şöyle
der:
Ma'lüm
ola ki,Diyâr-ı Rum'da Selatin-i Osmaniyeden Yıldırım Han zamanına gelince
tâife-i'aliyye-i sâdâta zâbit ve nâzır yokmuş.Bağdat da mestur olan Aşık
çelebi'nin ceddi Seyyid Ali Nattâ Emir Sultan ile Mahruse-i Burusa'ya -Bursa'ya
geldiklerinde sâdât'a nazır tayin olunmuş idi.Anlar intikal eyledikde (Ahirete
intikal) mansıb-ı nezbur oğlu Zeynelabidin Efendi'ye tefiz olunmuş,Devlet-i
Sultan Murâd-ı sâni ve Asr-ı Muhammed Hânide mazhar-ı iltifat-ı Pâdişâhi i'zâz
ve iclâl-i nâmütenâhi ile mübahi olmuş idi.Anlar (Zeynelabidin Efendiye)
intikal eyledikde, mansıb-ı mezbur nice zaman hali kalmıştı.
Atâyi'de
Aşîk çelebi'nin nesebinden söz edilirken seceresi es-seyyid er razvi
Zeynel'abidin b.Muhammed Nattâ-er Râzvi el-Hüseyni "şeklinde
veriliyor.Sonra büyük dedesi Seyyid Muhammed (Ali Nattâ) in Bağdatta hatırı
sayılır eşraftan olup,Nat-duzi (şahdiyan düşek diken) biri olması dolaysiyle bu
sanatından dolayı kendine "seyyid Nattâ "denildiğinden söz ediliyor.Sonra
Seyyid Ali'nin Emir Sultan'la birlikte "Yıldırım Han asrında Medine-i
Burusa (Bursa şehri) ya gelip yerleştikleri beyan ediliyor.
Seyyid
Nattâ 'dahi vezir ishak paşanın kızını tezevvüç eyleyüp Yıldırın Han hazretleri
Ebu ishak zaviyesi'ni Seyyid Nattâ için bina eylemişler idi Ve merkumı sâdât-ı
kirâma nazır nasb eyleyüp tevliyet-i evkâf-ı zâviyeyi mezbüra ve evladına şart
eyledi".
Bir
başka önemli kaynak da ilk sâdât Nezâreti'nden şöyle arz eder:
"Hafi
olmaya ki ,bu Devlet-i aliyye (Osmanlı devleti) de Yıldırım Han zamanına
gelince sâdât-ı kirama zâbıt tayin olunmayup Aşık Çelebi'nin ceddi Seyyid Ali
Nattâ; Emir sultan ile Burusa'ya geldiklerinde Sâdât nâzır tayin olunmuş
idi.Onlar intikal eyledikde,oğlu Zeynelabidin efendi sultan Murad-ı sani ve asr-ı
Muhammed Han-ı ( 2.Murad ve Fatih ) de mazhâr-ı i'zaz ve iclal olup onlar
(zeynelabidin) dan sonra manasıb-ı mezbur nice zaman hali kalmıştı.
Başka
bir kaynak da Yıldırım Bayezıt Han asrında sâdât-ı kirama nâzır ta'yin
olunmuşken,sonraları metruk olmağa bu makama kanuni sultan süleyman döneminde
Nakibü'l-eşrâf nasb olduğunu kayeder.D'Ohson ise,Osmanlı sultanlarının ilk
dördü yani,Osman beyden başliyarak Yıldırım Bâyezıd devri içine alan
dönemde,milletin değişik sınıfları içine karışan Hz.Ali R.A.evlatlarının
Osmanlı İmparatorluğu'nda hiç bir başlarının olmadığını yazar.Arkasından
"Babası ll.Bâyezid'ın esaretini takib eden fırtınalı ortamda geçici
mutluluğu içindeki Prens Emir Sultan,Nteftiş eden manasına gelen nâzır adıyla
Seyyid Ali Nath'a (natta) Efendi'nin şahsında emirlere bir başveren hanedanın
ilki olmuş. Bu efendi (Seyyid Ali) hayatının geri kalan kısmında bu
ayrıcalıktan istifade etti ve oğlu Zeynelabidin efendi'yi onun halefi oldu
denir.Başka bir Yabancı tarihçi;
Hamer
de,Osmanlılarda ilk Nikabet Teşkilatı'nın Yıldırım Bâyezıd devrinde kurulduğunu
ifade eder ve ilk kuruluş hakkında ayni malumatları tekrarlar.Kiymetli
Tarihçimiz Prof Uzunçarşılı ise,Nikâbet Nezâretinin ilk teşkilinde Atâyi'yi
kaynak olarak kullanır ve orada ki bilgileri aynen alır.
Bütün
bu yazdıklarımdan Osmsnlılarda ilk sâdât Nezâreti hakkında şu neticeler çıkar.
1-Her
ne kadar seyyidler hakkında müsbet bir tavır gözlense de Osmanlı devletinde
Yıldırım Han zamanına gelinceye kadar seyyidler için kurulmuş bir sâdât
Nezâreti yoktu.
2-Osmanlılarda
sâdâtâ ilk zabit ve nazır seyyid Ali 'dir kendisi aslen Bağdat'lı olup soyca
Hüseynidir.Sahtiyan döşek yapma sanatıyla kendini geçindiren,sayılan bir
kimsedir.Emir sultan ile birlikte Bursa'ya hicret etmiş ve Bursa'da Nâkibü'l
eşrâf olarak tayin edilmiştir.İshak paşanın kızıyla evlenmiştır. Yıldırım han
(H 791-804/M.1389-1401 )kendisine Ebu ishak Zaviyesini bina etmiş,tevliyetinide
kendisine ve evladına şart kılmıştır.
İlk
sâdât Nazırı ayni zamanda bir santkâr olduğu ve geçimini bu sanatıyla sağladığı
ihtimali burada daha kuvvetlididir ve seyyidler asalak bir sınıf değildir.
Emir
Buhari ve seyyid Ali örneğide bana,Osmanlı ülkesi ne etraf beldelerden
Seyyidlerin göç ettiklerine bir delildir.
İlk
Osmanlı sâdât nazırı hatırı sayılan, sâdât'a tayin olunan meşur biri idi.Fazıl
ve alim olan Emir Buhari'den ta'lim görmüştür. Osmanlı beldelerindeki
Seyyidlerin itibari ve devlet tarafından iyi karşılanmalarının bir işareti de
,Hüseyin nesil olan Emir Buhari'nin Yıldırım Han'ın kızı,Seyyid Ali Natta'nın da
İshak Paşa'nın kızı ile evlenmeleridir.Bazı kitaplarda teşvik edilen
Seyyidlerle akrabalık tesisi hususu da bu şekildedir Osmanlı ülkesinde
gerçekleşmeye başlamış,saray ve itibarca en yüksek devlet makamlarında bulunan
şahıslar,başı çekmiştir.
Sâdât
nazırı ayni zamanda bir padişah vakfı olan Ebu ishak Zaviyesi'nin mütevelli
(idareci) liğine tayin edilmiştir.
Durum,
bizi daha önce hem seyyidlere ait vakıflara bakan,hem de Nakibü'l -eşraflık
vazifesini yürütenleri anımsamaktadır.Şu kadar var ki adı geçen Ebu İshak
Zaviyesi vakfı,seyyidler için değil Ebu ishak kazeruni ashabı,
vâridin,müsâfirin ve mukimin için tahsis edilmiştir.Şeyh Ebu İshak kâzeruni
H.352/M 953 de şiraz da Kazuran kasabasında doğmuş H.426/M.1034 de vefat
etmiştir.Kâzeruniye tarikatının kurucusudur.Adı geçen şeyh bilhassa İran'da
tarikatı vasıtası ile islamiyetin yayılmasına çalışmış,görüldüğü gibi ayni
tarikat Anadoluya da geçmiş ve Yıldırım Bâyezıd'ın himayesine mazhar olmuştur
ve O'nun tarafından bu tarikata mensub dervişler için İshakiye zaviyesi
H.802/M.1400 tarihinde bina edilmiştir.
Vakfiyenin
vazifeleri kısmında,Yıldırım Han,vaaz ve nasihat edebilme
kudretinde,dervişlerle bir arada olabilecek dindâr ve ahlâk-ı hamide sahibi
şeyhe günde on dirhem,zaviyenin ehil olan imamı için iki,müezzine bir,ferrâş ve
bevvâba birer,tabbâh için de bir dirhem gündelik vazife tahsis etmiştir.
Vakfiye
H.802 Ramazan-ı evâsıtında (M.1400 mayıs ) yazılıp hâkim-i şer'i tarafından
tastik edilmiştir.
Uzun
çarşılı,ishakiye zaviyesi ile Nikabet Teşkilatının birbiriyle ilişkilendirmekte
olduğu gibi,başka kaynaklarda da,Seyyid Ali Natta'nın sâdâta nazır ve zabıt
tayinini müteakip ishakiye zaviyesinin adı geçene tevliyetinin şart koşulduğu
bildirilmekte,ya da önce tevliyet sonra sâdât Nâzırı olduğu ifade edilmektedir.Hatta
Prof Uzun çarşılı bu vakfiyenin hakim huzurunda tastik tarihi ile Nikâbetin ilk
tesis tarihini "Osnanlı devletinde Nakibü'l -eşrâf makamı H.802 Ramazan
M./1400 Mayıs da Sultan Yıldırım Bâyezıd zamanında reis olmuştur diye
birleştirir Bu cesurca verilmiş bir hüküm olmakla birlikte,Osmanlı
kaynaklarında ki ifadeler'in yazarı bu ifadeyi cesaretlendirmektedir.
Her
durumda,ilk Nikabet Nezâretinin Yıldırım Han devrinde M.1389 -1402 de kurulduğu
kesindir.Prof Uzunçarşılı,bir başka ifadesinde;seyyid Ali Nâttâ'bu hizmete
tayin edilince kendisine Bursada yaptırılan ishakiye zâviyesi'nin
tevliyeti(idaresi) verilmiş ve bu tevliyet evladına şart
kılınmıştır"diyerek,sanki nikabet vazifesine karşılık olarak vakfın
tevliyetinin kendisine ve evladına şart koşulduğunu beyan eder.Belki O'nun ve
neslinin mütevelliğe şart kılınması,bir yandan padişahın ona yakınlığını
nesline bir imtiyazını diğer yandan,nikabet ve tevliyet görevine bir ücreti
ifade eder.
Hülasa,fazıl,
alim ve ,ilim tahsis etmiş ayni zamanda Hz.Hüseyin neslinde ve aslen Bağdatlı
olan Seyyid Ali;Emir sultan'nın kayınpederi Yıldırım Bâyezıd'ın tesiriyle büyük
ihtimalle H 802/M.1400 Mayısın da Yıldırım Han Zamanında tesis edilen sâdât
Nezâretinin başına getirildi.
Seyyid
Ali Natta'dan sonra yerine oğlu seyyid Zeynelabidin'in bu makama gelmesi ilk
zamanlar sâdât Nezâretin'de soy takibini ve uzun yıllar bu makamda kalabilme
durumunu gösteriyor.
DR.SEYYİD
HÜSEYİN ZERRÀKİ
DÜNYA
SEYYİDLER VE ŞERİFLER
KÜLTÜR
VE ARAŞTIRMA DERNEĞİ GENEL BAŞKANI
KAYNAK:
Dr. Hüseyin Zerraki / Osmanlı’da İlk Sâdât Nezâreti (Bakanlığı) Kurulması (mercekhabergazetesi.com,12
Şubat 2020),
Bu derneğimıżin kurulmasının amacı; sahte
seyyidliği ve istismarı önlemek, gerçek seyyidleri de kayıt altına alarak
Türkiye Cumhuriyeti Anayasasının ön gördüğü esaslar doğrultusunda İslam dini
peygamberi olan Hz. Muhammed Mustafa’nın (sav) dünyada ve Türkiye’deki soyu ve
ehl-i beyti olan Seyyid ve Şerif aileler arasında imkanlar ölçüsünde her türlü
maddi ve manevi yardımlaşma ve dayanışmayı sağlamak, seyyidlik ve şeriflik
makamının Nakibü'l Eşrâflık kurumunun anlaşılması ve gelişmesi ile ilgili bu
alanda bilimsel etkinlikler ve yaýında bulunmak, seyyidlik ve şeriflik
makamına haiz olanların görevlerini
bildirmek bu amaçlardan birine hizmet eden diğer dernek ve yapılar ile dostluk
ilişkilerini kuvvetlendirmektir.
Osmanlı
döneminde Nakibü'l Eşrâf kaymakamları tarafından, verilen; ellerinde
neseb-soy şeceresi olan seyyid ve şerif kardeşlerimiz derneğimize baş vurarak
üye olmaları rica olunur. Eğer herhangi bir sebeble ellerindeki neseb şeceresi
kayıp olmuş, çalınmış, yırtılmış ve yanmış ise, bu ailenin adı, baba adı, doğum
yeri lakabı, ili, ilçesi yazılmış şekilde dönemin Nakibü'l eşrâf kaymakamları
tarafından tespit edilerek, kayıt altına alınmıştır. Bu kayıtlar da İstanbul Süleymaniye’de
İl Müftülüğü meşihat ve şeriye siciller'i arşivinde asırlardan beri düzenli bir şekilde muhafaza edilen
"Nakibü'l Eşrâf - Secerei -Tayyibe Defterlerinde mevcuttur. Oraya
gitsinler, kayıtları varsa çıkartsınlar, Meşihat dairesinde tasdik etmek
suretiyle, derneğimize müracaat ederek üye yapalım.!!
Eğer bu defterlerde de bu ailenin ismi,
lakabı yoksa? Hiç kimse boşu boşuna
hayallere kapılmasın, müslümanları kandırmasınlar, kendilerini de seyyid olarak
tanıtmasınlar, çok günahtır. Bir nevi Hz.Peygambere de iftira atmış olurlar. Seyyid olmadığı halde
ben seyyid'im diyen bir kişi, neseb -soy hırsızı demektir. Yani soysuzdur, soyu
belli olmadığı halde kendisini Resulullah'ın
nüfusuna yazdırarak itibar kazanmak demektir. Bu da Hz. Peygamber'e
karşı büyük saygısızlıktır ve cezası da
ağırdır, gerek Osmanlı devleti kanunnamelerinde, gerekse "İmam Malik’in de belirttiği gibi, "Yalandan
şeriflik ve seyyidlik iddia eden birisi cezası; ağırtıcı, sızlatıcı (veci)
tesirli bir şekilde dövülür, teşhir edilir, pişman edici, ıslah edici
muamelelerle, ciddi bir ta'zirle oturdukları mahallerde suçlarını neşr (
teşhir) etmekle, samimi bir ıslahın gerçek işaretlerini verene kadar hapis
cezasıyla cezalandırılırlar ve bu hususta tevbe edip, durumunun düzelmesi zahir
oluncaya kadar hapsedilirdi. Bu hapis müddeti uzayabilirdi. Eğer bu tedbirlere rağmen
bir daha tekrar ederse "Sahtekarın Sağ Eli Kesilirdi"
Çünkü haksız yere kendi soyunu Resulullah'a nispet etmek, Peygamber hakkına bir
istihfaftır. Osmanlı devletinde mütesseyyidler tesbit edilince ilmiye
sınıfından seçilen, seyyid ve şerif olan
Nakibü'l eşrâf kaymakamları onlara gerekli cezayı vermeye yetkili idiler.
Dr. Seyyid Hüseyin ZERRÂKİ
Dünya Seyyidler ve Şerifler Kültür ve Araştırma
Derneği Genel Başkanı.
Başakşehir/İstanbul-Türkiye
Yıllardır hasta ve felçlilerin iyileşip şifa
buldukları Hazro ilçesindeki Merani Ziyareti’nde yatan zatın Seyyid Şeyh
Hasan-ı Zerraki olduğu biliniyordu ancak gazetemizin yaptığı araştırma ve
incelemeler sonucu gerçek ortaya çıktı. Büyük uğraş ve araştırmalar sonucunda
ziyarette yatan şahsın Seyyid Şeyh Hasan-ı Zerraki’nin 15 göbekten torunu
Seyyid Osman Zerraki olduğu ortaya çıktı.
GERÇEĞİN BELGELENDİĞİ KAYNAKLAR
Seyyid Şeyh Hasan-ı Zerrâki ve Seyyid
Şeyh Osman Zerraki’nin noterde tasdikli soy şecereleri, Seyyid Şeyh Osman
Zerraki'nin soyu devam ettiğine dair Nüfus Müdürlüğü’nden alınan nüfus kaydı
örnekleri, Seyyid Seyh Osman Zerraki'nın üzerinde Merâni köyünde bulunan tapu
kayıtları, Seyyid Şeyh Osman Zerraki'nin veraset ilamı kararı, Seyyid Şeyh
Osman Zerraki'nın türbesinin Merâni de vefat ederek, ziyaret olduğuna dair
Diyarbakır Sulh Hukuk Mahkemesi’nde alınan tespit ve veraset ilamı kararı ile
Diyarbakır Valiliği ve İl Müftüsünün hazırladığı dini değerleri evliyalar
isimli kitapta da yer alıyor.
ÜNLÜ İSİMLER DE ŞİFA BULDU
Yıllardan beridir gerek kent içerisinde
gerek bölge, gerekse ülke hatta Avrupa ve dünyanın bir çok ülkesinden hasta ve
felçlilerin iyileşip şifa buldukları, ünlü isimlerinde kimi zaman ziyaret
ettikleri bilinen son olarak uğradığı silahlı saldırı sonucu kısmi felç geçiren
ünlü sanatçı İbrahim Tatlıses’in ziyaret ederek şifa bulduğu Hazro ilçesindeki
Merani Ziyaretinde yatan zatın Seyyid Şeyh Hasan-ı Zerraki olduğu biliniyordu.
SEYYİD OSMAN ZERRAKİ
Ancak gazetemizin yaptığı inceleme ve
araştırmalarda burada yatan mübarek zatın Seyyid Şeyh Hasan-ı Zerraki’nin
15’inci göbekten torunu Seyyid Osman Zerraki olduğu anlaşıldı.
Bu mübarek zatın kim olduğunu, nereden
geldiğini ve soyunun ne olduğunu, soyunun devam edip etmediğini bütün
yönleriyle gerçek bilgi ve belgelerle tespit ederek bir gerçeği gözler önüne
seriyoruz. Yaptığımız araştırma ve inceleme sonuçlarına göre;
“OSMANLI DÖNEMİNDE NAKİBÜL-EŞRÂF
KAYMAKAM VEKİLİ”
Bu muhterem zat'ın Adı: Seyyid Osman
Zerraki, Şeyh Hasan-ı Zerrakinin 15 göbekten torunudur. Doğum Tarihi Miladi
1785 Lice'ye bağlı Atak köyü, ölüm tarihi Miladi 1877 Merani’dir. Merâni
Osmanlı döneminde kaza iken Amcazadesi Lice beglerinin atası olan İbrahim Begle
birlikte Ocakzade olarak, bölgedeki Seyyid ve Şeriflerin şecere işlerine
bakmakla yükümlü oldukları bir nevi dönemin Nakibül-eşrâf kaymakam vekili
görevini yürütüğü anlaşılıyor. Babasının adı Atak'ın Zırki beylerinde Ömer
Beg'dir, Dedesi ise Yusuf Beg’dir dedesinin babası Hasan Beg’dir türbesi de
Merâni'de ayni türbenin on metre ilersinde mezarlığın içersinde bölgede Mir-i
kâl olarak bilinmektedir.
ŞEYH HASAN ZERRAKİ’NİN KABR-İ ŞERİF'İ DE
LİCE İLÇESİ DİBEK KÖYÜNDE
Dedesinin dedesi de Atak Valisi ve
Zırkan Beylik Başkanı Mir Veli Beg'dir. Mir Veli Beg de Zırkan Beylik Başkanı
ve Diyarbakır Ulucami Şafiiler bölümünü yapan cennet mekân Seyyid Vakıf Ahmet
Beg'in torunun torunudur. Seyyid Vakıf Ahmet beg de Seyyid Şeyh Hasan'ı
Zerraki'nin torunun torunudur. Şeyh Hasan Zerraki’nin Kabr-i Şerif'i de Lice
ilçesi eski ismi Derhust yeni ismi Dibek köyünde iki oğlu Seyyid Hüseyin ve
Seyyid Nasır Gazi ile birlikte yan yana türbeleri bulunuyor.
GERÇEĞİN BELGELENDİĞİ KAYNAKLAR
Gerçeğin belgelendiği kaynaklar ise
şunlar:
Seyyid Şeyh Hasan-ı Zerrâki ve Seyyid
Şeyh Osman Zerraki’nin noterde tasdikli soy şecereleri, Seyyid Şeyh Osman
Zerraki'nin soyu devam ettiğine dair Nüfus Müdürlüğü’nden alınan nüfus kaydı
örnekleri, Seyyid Seyh Osman Zerraki'nın üzerinde Merâni köyünde bulunan tapu
kayıtları, Seyyid Şeyh Osman Zerraki'nin veraset ilamı kararı, Seyyid Şeyh
Osman Zerraki'nın türbesinin Merâni de vefat ederek, ziyaret olduğuna dair
Diyarbakır Sulh Hukuk Mahkemesi’nde alınan tespit ve veraset ilamı kararı ile
Diyarbakır Valiliği ve İl Müftüsünün hazırladığı dini değerleri evliyalar
isimli kitapta da yer alıyor.
KAYNAK: Merani’de Yatan Zat Kimdir? - Engin Öztürk – Özel Haber (Özgür Haber
Gazetesi, 24 Ekim 2018).