Hukukçu,
avukat, STK yöneticisi, Ensar Vakfı Mütevelli Hayeti Başkanı. 10 Haziran 1965, İstanbul
doğumlu. Anne tarafım Bulgaristan göçmeni, baba tarafı ise Trabzon Araklı’dan.
50 yıldan fazla süredir İstanbul’da yaşayan bir ailenin çocuğu. 1986 yılında
Kartal Anadolu İmam Hatip Lisesi’nin ilk adımı olan Beykoz Anadolu İmam Hatip
Lisesi’ni kazanarak imam hatip camiasına ilk adımını attı. 8 yıllık bir imam
hatip lisesi macerasından sonra 1994 yılında okulun ikinci mezunları olarak
mezun oldu. 1998 yılında Marmara Üniversitesi Hukuk Fakültesini bitirdi. 1
yıllık stajının ardından hemen askere gitti ve 2000 yılında askerliğini
tamamladı. Bu tarihten itibaren Taksim’deki kendi bürosunda serbest avukatlık
yapmakta.
İlk sivil toplum kuruluşu
deneyimine Eyüp Özdemirler ve Mahmut Özdiller'le beraber Kartal Anadolu
İmam Hatip Lisesi Mezunları ve Mensupları Derneği’nde hizmet vermekle başladı.
Yönetim Kurulu üyeliği ve daha sonra Başkanlık görevlerinde bulundu.
1999
yılı itibariyle Ensar Vakfı Mütevelli Heyetine girdi. 2011 Ensar Vakfı Mütevelli
Heyet Başkanlığı görevine seçildi. Bunun yanı sıra 2000 yılından sonra AK
Parti’nin kuruluş sürecinde, gençlik kollarında yine bir başka Kartallı olan,
sınıf arkadaşı Şenol Kazancı ile görev aldı ve gençlik kolları kurucusu olarak
hizmet verdi.
2004
yılında Üsküdar’dan İl Genel Meclisi üyesi seçildi. 2009 yılında da
Ataşehir’den İl Genel Meclisi üyesi seçildi.
2002
yılında evlendi, iki çocuğu var.
Türk Hava Yolları Bağımsız Yönetim Kurulu Üyesi, AK Parti İstanbul İl Genel Meclis üyesi olarak görev yaptı. Halen Ensar Vakfı Genel Başkanı olarak çalışmalarını sürdürmektedir.
Başkent Gaz – Kızılay – Ensar / Şartlı Bağış
Ensar
Vakfı, Türgev ile birlikte 2014 yılında Amerika’da “Turken Foundation” adıyla
bir vakfın kuruluşuna öncülük etmiş, bu konuda Türk Kızılayı`ndan Ensar Vakfı`na
gönderilen şartlı bağış Ocak 2020’de medyada eleştirilmiştir.
KAYNAKÇA:
Ak Parti'den THY'ye Bir İsim Daha (airporthaber.com, 20 Mart 2015), Bilal
Erdoğan: Eşimden sonra en çok görüştüğüm kişi (diken.com.tr, ilerihaber.org, 22
Mar 2016), Ensar Vakfı'nın başkanı THY'den çıktı! (sozcu.com.tr, 23 Mart 2016),
Ensar Vakfı Başkanı İsmail Cenk Dilberoğlu anlatıyor (youtube.com, 24 Mar 2016
- Habertürk TV), İsmail Cenk Dilberoğlu (eksisozluk.com, 26 Mart 2016), 45
Çocuğa Taciz İle Ülke Gündemini Sarsan ENSAR Vakfı (haberasi.com, 8 Mayıs
2018), 7.9 milyon dolar Ensar Vakfı'na... Kızılay: Şartlı bağış yapıldı ...
(hurriyet.com.tr, 30.01.2020), Ensar Vakfı Resmi Web Sitesi (ensar.org, 31.01.2020),
Kamuoyu Açıklaması (ensar.org, 31.01.2020), Mehmet Torun: Ensar Vakfı’na giden
bağışın şerefiyesi Kızılay’ın olsun istedik, madem yanlıştı Kızılay kabul
etmeseydi (tr.sputniknews.com, 01.02.2020), İsmail Cenk Dilberoğlu Haberleri (hurriyet.com.tr,
02.02.2020), Eski İstanbul Defterdarı CHP’li Hamzaçebi: Kızılay’ın Ensar’a
aktardığı para vergiden düşülemez (sozcu.com.tr, 5 Şubat 2020), Kızılay
üstünden Ensar’a bağış yapan şirkete büyük kıyak (odatv.com, 5 Şubat 2020).
Ensar
Vakfı Mütevelli Heyeti Başkanı Avukat İ. Cenk Dilberoğlu ile Ensar Vakfı’nın
Süleymaniye’deki merkezinde buluştuk. Şu sıralar vakıf binasında hummalı bir
yenileme çalışması sürüyor ve sohbetimizin sonrasında hem Ensar Vakfı binasını
hem de Değerler Eğitimi Merkezi binasını beraber gezdik. Sohbetimizin sonunda kendisine
10 Mayıs 1994 tarihinde imzalamış olduğu KartalDernek üyelik başvuru formunun
bir kopyasını hediye ettik, sürpriz oldu, ilk yorumu ise “eskiden imzam
farklıymış” oldu. Benim de Cenk abiyle ilgili olarak röportaj gününe kadar
aklımda kalan en temel iki şey heybetli görüntüsü ile bulunduğu ortamda hemen
farkedilmesi ve çok klas bulduğum şu anda kullandığı imzasıydı. Zaman
içerisinde yalnızca imzasının değil, yazısının da çok değişmiş olduğunu
farkettiğini ifade etti…
Cenk
abi merhaba, kendinizi özetle tanıtabilir misiniz?
10
Haziran 1975 İstanbul doğumluyum. Anne tarafım Bulgaristan göçmeni, baba
tarafım ise Trabzon Araklı’dan. 50 yıldan fazla süredir İstanbul’da yaşayan bir
ailenin çocuğuyum. 1986 yılında Kartal Anadolu İmam Hatip Lisesi’nin ilk adımı
olan Beykoz Anadolu İmam Hatip Lisesi’ni kazanarak imam hatip camiasına ilk
adımımızı attık. 8 yıllık bir imam hatip lisesi macerasından sonra 1994 yılında
okulun ikinci mezunları olarak mezun olduk. 1998 yılında Marmara Üniversitesi
Hukuk Fakültesini bitirdim. 1 yıllık stajımın ardından hemen askere gittim ve
2000 yılında askerliğimi tamamladım. Bu tarihten itibaren Taksim’deki kendi
büromda serbest avuktalık yapmaktayım. Sivil toplum örgütlerinde görev almayı
sevdiğim için ilk sivil toplum kuruluşu deneyimimiz, Eyüp Özdemirler ve Mahmut
Özdillerle beraber Kartal Anadolu İmam Hatip Lisesi Mezunları ve Mensupları
Derneği’nde hizmet vermekle başladı. Yönetim Kurulu üyeliği ve daha sonra
Başkanlık görevlerinde bulundum. 1999 yılı itibariyle Ensar Vakfı Mütevelli
Heyetine girmiştim ve o tarihten bu yana Ensar Vakfı’ndayız. 2 sene önce Ensar
Vakfı Mütevelli Heyet Başkanlığı görevini verdiler, 2 yıldır onu yürütmeye
gayret ediyoruz. Bunun yanı sıra 2000 yılından sonra AK Parti’nin kuruluş
sürecinde, gençlik kollarında yine bir başka Kartallı olan, sınıf arkadaşım
Şenol Kazancı ile görev aldık ve gençlik kolları kurucusu olarak hizmet verdik.
2004 yılında Üsküdar’dan İl Genel Meclisi üyesi seçildim. 2009 yılında da
Ataşehir’den İl Genel Meclisi üyesi seçildim ve hala Meclisi üyesiyim. 2002
yılında evlilik nasip oldu, şu an biri 8 yaşında biri 3 yaşında olmak üzere iki
çocuğum var.
Allah
bağışlasın. 50 yıldan fazla süredir İstanbullu olduğunuzdan bahsettiniz, dönem
arkadaşlarınız sık sık sizin Modalı olmanıza atıfta bulunmuş.
(Gülüyor)
Babamlar 1936’da İstanbul’a geldiklerinde Aksaray’a yerleşmişler. Annemler de
Kağıthane tarafına yerleşmişler. Ailem 70’lerin başında ise Erenköy’e
taşınmışlar ve ben de Erenköy’de doğdum. Modalılık oradan geliyor, Erenköy’de
doğup da Fenerbahçeli olmamak ve Kadıköy-Moda’yı bilmemek mümkün değil. Diğer
arkadaşlara nazaran oralarda daha çok gezip dolaştığımız için herhalde, Modalı
olmaktan bahsetmişler.
Bir
de sıklıkla bahsedilen Şarköy hatıraları var…
Tabi
biz çok imkanı olan insanlar değildik. Sınıfımızda birkaç tane zengin
sayılabilecek kişi vardı. O da bugünkü zengin kıyaslamasıyla baktığınız zaman
büyük bir varidatı ifade etmiyordu ama imkanlar dahilinde belki bizim 30
kişilik sınıfımızda en iyi imkanlara sahip arkadaşlardan biri de bendim. Bizim
Şarköy’de bir yazlığımız vardı ve ben her yıl okul kapanır kapanmaz yazlığa
giderdim. Yazlığa gittikten sonra arkadaşlarımız bizi arardı, bu vesileyle
arkadaşlarımın bir çoğu Şarköy’de misafirimiz olmuştur. Bir hayat tecrübesi
edindiğimiz arkadaşlarımızla beraber Şarköy’de yazlık muhabbeti yaptığımız bir
dönem olmuştur yani. Buradan gelen de bir Şarköy muhabbeti vardır.
Böyle
anılara değinmişken, kafaya tavan çökme hadisesi olmuş diye duyduk, bunun aslı
nedir abi?
Evet,
(gülüyor) biz Beykoz’a 1986 yılında gittiğimiz zaman okul 2 katlıydı. Sonradan
düşünmüşler, “bu okul çok telep görecek, iki kat yetmez, biz bunu yükseltelim”
demişler. İlk yapılan 2 katın çatısı vardı, önce bunu sökerek işe
başlayacaklardı. Biz de 11-12 yaşında çocuklarız o sıralar. Çatının sökülmesi
esnasında çatının parçası olan bir beton bloğun altında durduğum sırada
yukarıdan beton bloğa atlayan bir arkadaş çatının çökmesine sebep oldu. Ben de
betonun altında kaldım ama Allah korudu, herhangi bir zayiat vermedik. Fakat
kafama çok sert bir darbe almıştım. Sonrasında arkadaşlar bunu espri konusu
yaptılar; “senin boyun normaldi, kafana çatı çöktükten sonra anormal bir
şekilde uzamaya başladın” demeye başladırlar.
Beykoz’dan
bahsetmişken, okula Beykoz’da başlayanlar ile Kartal’da başlayanlar arasında
Kartallılık açısından şöyle ince bir fark var. Şu an bu okula kaydolanlar
bunları bilemeyecek tabi. Biz Beykozdaki 4 yıl baya bir mahrumiyet yaşadık.
Yiyeceğinden içeceğinden kıyafetine kadar her türlü mahrumiyet vardı. Ben mesela,
yatak olmadığı için 3 gün tahtada yattığımı biliyorum. Okulda yatak yoktu,
bulamadılar. Müdür yardımcıları evlerinde ağırlamak için ısrar ettiyse de ben
biraz gurur yaptım, “ben yatağımda yatıcam” dedim. 3 gün yataksız halde düz
suntanın üzerinde yattım. Okulda sular akmadığı için sabahın köründe, ihtiyacı
olanlar için, yıkanma imkanının olduğu yerlere götürülüp getirildiğimizi
biliyorum. Çatının söküldüğü dönemde şiddetli bir yağmur yağmıştı. Bütün
yatakhaneleri su bastığını, gece üstümüzden düşen yorganın diz boyu suya batıp
ıslandığını, bu yorganı nasıl kurutacağız derdine düşen 11-12 yaşındaki
çocukları hatırlıyorum. O anlamda Beykoz ile Kartal arasında büyük bir fark
var. Biz Kartal’a geçtiğimizde çok modern, çok ayrı bir dünyaya geçmişiz gibi gelmişti.
Ama o günleri yaşadığımız için de kendimizi şanslı addediyoruz. Çünkü orda bir
birliktelik vardı, o günkü mahrumiyet havası şu an oradan mezun olan bütün
arkadaşlar arasında bir birliktelik sağladı diye düşünüyorum.
Beykoz’dan
Kartal’a geçerken sizin hayatınızda da ufak bir değişiklik olmuş sanırım.
Beykoz’da yatılıyken Kartal’da gündüzlü olmuşsunuz.
Evet,
4 yıl Beykoz’da yatılı kalmak zorunda kaldım. Evim Erenköy’deydi ve yol 2 saat
sürüyordu. Ben yatılı kalmak istemiyordum aslında, ilkokuldan çıktığımda yatılı
nedir onu bile bilmiyordum, bir fikrim de yoktu. Ama ailem razı olmadı yolda
gidip gelmeme. Yatılı hayatta ilk başta zorlandık tabi, sonra arkadaşlarla çok
güzel bir birliktelik olunca seve seve kaldım. Lise, ortaokuldan ayrı bir
hayat. Hayata bakış açınız ayrı oluyor. Okul Kartal’a taşınınca ve nisbeten
Erenköy’e daha yakınlaşınca ben yatılı kalmak istemiyorum dedim. Nisbeten daha
iyi imkanlara sahip olacağımız bir dönemde ben okuldan eve gidip gelmeye
başladım. Kartal hayatımın 4 yılı yatılı, 4 yılı da gündüzlü geçmiş oldu.
Farklı deneyimleri elde etmiş olduğumu düşünüyorum bu sayede.
Yatılılık
ve gündüzlülük arasında bir kıyaslama yapmak mümkün mü?
Yatılı
olmayı tercih etmek lazım. Lise döneminde de yatılı okusaydım çok daha farklı olurdu,
daha başarılı olurdum diye bir kanaat oluşmuştur bende.
Beykoz’a
gittiğimizde, etrafı yemyeşil, etrafında başka bir yerleşim yeri olmayan bir
binadaydık.Harikulade İşler Şatosu dediğimiz yer… Oradaki hayatımızda dersler
bittikten sonra hepimiz bir icat peşindeydik. Karadeniz’e doğru trekking
diyebileceğimiz macera ve keşif yürüyüşleri, fındık bahçeleri ve elma
bahçelerine girip ödünç almalar –çalmak demiyorum, ödünç aldık–, bisiklete
binmeyi bilenler için bisiklet sürmeler… Hasbelkader tekvandoya gitmiş olan
arkadaşlar vardı; ben size taekwondo öğreticem, nunchaku öğreteceğim derdi.
Sopalardan filan kendi yaptığımız aletlerle kafa göz yarma, sakatlanma gibi
şeyler oluyordu. Bunun yanı sıra futbol maçları yapmak, voleybol maçları yapmak
vardı tabi… Bir de araba kuyusu kazmak…
Araba
kuyusu kazmak?..
Beykozla
ilgili anlatabileceğim en trajikomik hikayelerden birisidir. Bir almanca
hocamız vardı bizim, onun da Murat 131 otomobili vardı. O zaman Almanca
hazırlık sınıfındayız ve günde 7-8 saat sadece Almanca dersi görüyoruz… Bazen
günün sonuna doğru olan derslerde biraz daha muhabbet ağırlıklı, hayat dersi,
futbol gibi konulara geçerdi hocamız. Sağolsun o zaman bize şöyle bir hayat
dersi vermişti: “Çocuklar okula geldiğim zaman arabamın altına girip yağına
bakıcam bana bir çukur kazmanız lazım” diyerek o zaman için iri yapılı olan
bazı arkadaşları seçmişti. Ben de nisbeten iri yapılı olduğum için beni de
seçmişti. Hatırlıyorum, İbrahim Aytaçlar, Burak Akbalıklarla beraber araba için
çukur kazdığımızı, bunun da yaklaşık 1 hafta veya 10 gün sürdüğünü… Böyle de
bir trajikomik hikayemiz vardır, hocamızın adı bizde kalsın…
Size
Stumpf denmesinin nedeni?
Biz
Almanca kökenliyiz, Stumpf da o dönemde Galatasaray’da oynayan Alman defans
oyuncusuydu. Arkadaşlar kendi aramızda lakap takmayı da severler. Futbol
oynadığımız dönemde daha çok yapılı olmam sebebiyle ve defansta geçit vermemem
sebebiyle bek oynardım. Hatta kalecilik yaptığım dönemler de olmuştu. Orda
belki biraz kırıp dökmüşüzdür, milleti rahatsız ettiğimiz de olmuştur. Fiziki
yapı ve sarışınlığın da vermiş olduğu bir durumla öyle bir lakabı uygun
görmüştü arkadaşlar. O dönem Fenerbahçe’de benzetebilecekleri futbolcu yoktu
heralde. Galatasaray zirvedeydi o dönem, Falcolar, Stumpflar; iyi takımdı o
dönem.
KartalDernek’in
ikinci yönetim kurulu olan 96-98 döneminden başlayarak iki dönem
yönetimdeymişsiniz, bir süre de başkanlık görevini yürütmüşsünüz. Sivil toplum
çalışmalarında görev almayı sevdiğinizi söylediniz, ilk STK tecrübeniz olan
KartalDernek’in yeri nedir sizde?
Ben
kendi adıma konuşacağım ama söyleyeceklerimin beraber mezun olduğumuz 60
arkadaş için de geçerli olduğunu düşünüyorum. Biz Beykoz’da, Kartal’da veya
herhangi bir imam hatip lisesinde okumayı, kaç seneyse artık, o kadar sene
okula gidip sonra ayrılmayı kurgulamadık hiçbir zaman. Biz, ölünceye kadar
sürecek bir birlikteliğin başlangıcında olduğumuzun farkındaydık. Şöyle
düşünüyorduk; hayatımızın bir döneminde Kartal’da birlikteyiz öğrenci olarak,
sonra herkes farklı üniversitelere dağılacak, herkes farklı ihtisas alanında
olacak. Daha sonra hayat bizi tekrar birleştirecek, yine beraber hizmet vermeye
devam edeceğiz. Biz bir şuur altında yetiştik. Okulumuzun ihtiyaçlarından
Türkiye’nin ihtiyaçlarına kadar olan düşüncelerimiz, eksik gördüğümüz konular,
okuduğumuz kitaplar, yazdığımız yazılar bizi hep bir amacaya yönlendirdi. Mezun
olduğumuz zaman aklımızda herhangi bir yere gitmek yoktu. O zaman bizden büyük
yalnızca bir dönem vardı ve çok fazla mezun vermiş değildik. Yapılabilecek en
önemli işi, bize ve bizden sonraki gelecek olan nesillere sahip çıkmak adına
Kartal Anadolu İmam Hatip Lisesi Mezunları ve Mensupları Derneği’ni kurmak ve
ihya etmek, yaşatmak olarak görev tanımı oluşmuştu. Burda tabi Ebubekir Ceylan
sağolsun, 93 mezunlarından, insiyatif aldı ve arkadaşlarıyla derneği kurdular.
Daha sonra biz onlardan derneği devraldık. Dernek çatısı; Kartal’ı
kurumsallaştırmak, mezunlarına sahip çıkmak, alt dönemlere bizim yaşadığımız
tecrübeyi aktararak o günkü genç düşüncelerimizle hayatta başarılı olmaları
için destek sağlamak amacına matuftu. Biz uzun süre bütün arkadaşlarımızla
beraber dernek faaliyetlerinde çok aktif olduk. Bugünlerde bir yerlerde birkaç
kelime laf edebiliyorsak, o günlerdeki heyecanla çalışmamızın ve şuurumuzun çok
etkisi vardır diye düşünüyorum. Dernekçilik yapılanması altında okul aile
birliğimizden ve diğer büyüklerimizden hem maddi hem manevi büyük destek
gördük. Aynı zamanda dernek faaliyetleri olarak yaptığımız her şey hayata bakış
açımız adına bize büyük şeyler kattı. Biz 15 günde bir büyük sohbetler
düzenlerdik ve etkili kişilieri davet ederdik. İmam hatip sıralarından çıkmış
kişiler, o tarih itibariyle etkili isimler olan Hasan Celal Güzel, Teoman
Duralı gibi kişilerin 20-30 kişi katılımlı birebir sohbetlerinde yer alırdı.
Dernekçiliği bu anlamda da çok önemsedik. Yeri geldiğinde de bizden sonra gelen
nesle derneği devrettik. Üniversite hayatında Kartal mezunlar derneğinde
dernekçilik yaptık, üniversite hayatı sonrasında da başka vakıflarda,
derneklerde, iş organizasyonlarında, siyasi partilerde görev almak üzere
devrettik; ben Ensar Vakfına geçtim mesela. Benim 20-30 yıl KartalDernek
başkanlığı yapmamın, yönetim kurulu üyesi olmamın çok doğru olmadığını
düşünüyorum. Doğru olan, tüm mezunların derneğe sahip çıkması, alt jenerasyonun
üst jenerasyonun bu bağlantıyı koparmadan, ortada durarak faaliyetlerinin devam
ettirilmesi gerektiğini düşünüyorum.
Bu
soruyu çok soruyoruz ama size de soracağız, Kartallı olmanın anlamı Cenk Abi
açısından nedir?
Aslında
Kartal’dayken böyle bir anlamın farkında değilsiniz, çünkü orada bir koza
içerisinde gelişmeye çalışan bir ipekböceği gibisiniz. Ama Kartal’dan mezun
olduktan sonra, o tarihlerde mezun olan diğer arkadaşlar bizlere farklı
anlamlar yüklendiğini gördük. Kartallı olmak bir değer bilince sahibine olmak,
belirli beklentiler içerisinde olmak demek. Yılların birikimiyle gelmiş, bir
alandaki eksikliğin bizim gibi gençler vasıtasıyla eğitimde, ticarette, sanatta
ve diğer alanlarda başarılı olunması suretiyle giderilmesine yönelik bir beklenti
içerisinde yetiştirilmiş, büyümüş bir nesil olarak görüyorum kendimizi. Bu
anlamda mezun olup üniversiteye gidip, oradan mezun olup hayata atıldığımızda
Kartallı olmanın anlamını çok daha farklı keşfettik. Kartal’da okurken bunun
farkında olamamışım ama mezun olduktan sonra bunun çok daha iyi farkına vardım.
Şuna benzetiyorum, Sabri Erturhan hocamız vardı, kulakları çınlasın, Arapça
hocamızdı ve şimdi Sivas’ta profesör. “Oğlum bak bugünleri çok ararsınız, keşke
dersime çalışsaydım, bunları öğrenseydim dersiniz. Şimdi vakit varken bu işi
düzgün yapın” derdi. Bu tarz nasihatler belki o tarihlerde, o sıralarda
oturanlar için çok bir şey ifade etmiyor. Belki Allah’ın takdiri böyledir.
Bunun kıymetini o değeri yitirince, geriye dönüp baktığınızda anlıyorsunuz.
Kartallılık da böyle, o tarih itibariyle bunu anlamanız çok mümkün değil. Ama
sonrasında bulunduğunuz konumdan geriye dönüp baktığınızda sizlere yüklenen
anlamın çok güzel ve değerli olduğunu görüyorsunuz. Şikayetçi olunacak bir
anlam değil. Ben kartallı olmayı, mezun olduktan sonra hayatımızda
karşılaştığımız tutumla beraber önemsiyorum, bizler önemli bir misyonu ifa
ediyoruz.
Bir
de şu var, mezun olduğumuz tarih itibariyle herhangi bir okuldan mezun olmuş
öğrenciler olmadık. Bizim sınıf arkadaşımız Önder birinci olunca ve bizden
sonra gelen arkadaşlar da birinci olmaya devam edince, bütün öğrenciler yüksek
ortalamalarla üniversiteye girmeye başlayınca; Kartal örnek gösterilen,
konuşulan bir okul olunca ister istemez biz de o önemin içerisinde olduk. Aslında
biz olması gereken şekliyle bir okul okuduk, mezun olduk. Ama bu sırada
yaptığımız diğer faaliyetler bizi birleştirdi ve biz de bunları sahiplenerek bu
günlere geldik. Geriye dönüp baktığımızda, bizim yaptığımız işlerin tümü bizim
Kartallı olmamızı anlamlandırıyor.
Özetle
Kartallılar olarak bir takım sosyal sorumlulukları üzerinde taşıyan bireyler
olduğumuz söyleyebilir miyiz?
Kesinlikle.
Başka okullarda da bize verilen eğitim veriliyordu, milli eğitim müfredatı,
milli eğitim öğretmenleri aynı… Ama Allah bazı işleri çok bereketli kılar, sen
farkına bile varmazsın. Bize birinci olmaya yönelik bir eğitim verilmedi ama
üniversitelere birincilikle girdik. Genelde de arkadaşların hepsi hayatta
başarılı oldular. Bunu alınan eğitimle izah etmek mümkün değil, burada bir
bereket var, bugün izah edemediğim, doğrudan anlamlandıramadığım bir bereket
var. İşte buna kader diyoruz. Kartallı olmanın anlamı burada ve Kartallı olmak
hem kader açısından, hem geçmişte yaptıklarımız açısından benim için büyük bir
anlam ifade ediyor.
STK
hayatınızın farklı bir boyutundan bahsedelim. 1999 yılından beri Ensar
Vakfı’nda görevleriniz oldu. Bize biraz Ensar Vakfını anlatır mısınız?
Ensar
Vakfı 1979 yılında kurulmuş ve o tarih itibariyle kurucularının tamamı imam
hatip lisesi mezunu ya da Yüksek İslam Enstitüsü mezunu. Amacı Türkiye’de milli
ve manevi değerlere bağlı bir gençlik yetiştirmek olarak tanımlanmış. Herkesin
bildiği şekliyle, imam hatip liselerinin vakfı olmuş. Yani, imam hatip lisesi
binalarına, öğretmenlerine, öğrencilerine sahip çıkan, onları koruyan,
kollayan, ihtiyaçlarını gideren, onlara burslar veren, yemekler veren bir
vakıfız. Ensar, 33 yıldır faaliyet halinde ve faaliyetlerini sürekli olarak
nitelik ve nicelik olarak arttırmaya gayret eden bir vakıf. Bizim
KartalDernek’i genç nesle devrederken düşündüğümüz şeyler doğrultusunda, bize
de Ensar Vakfı’nın kurucuları davette bulunmuştu. “Artık biz buraları sizleree
devredeceğiz, sizin buralara adapte olmanız lazım, gelin Ensar Vakfı
mütevellisi bünyesinde görev yapın” dediler. Eyüp Özdemir, Mahmut Özdil gibi
arkadaşlarla istişare edip 93 mezunlarından Süleyman Kaya, şu an Eskişehir
Osmangazi Üniversitesi İlahiyat Fakültesi’nde doçenttir, ve ben mütevelli
heyetine girmiştik. Sonrasında Süleyman kendi şartları sebebiyle devam edemedi.
1999-2012, aralıksız 13 yıl, Ensar Vakfı bünyesinde kendimi manen tatmin etmek
adına faaliyette bulunuyorum.
Kartal’ın
Ensar Vakfı ile yakın ilişkileri olduğunu biliyoruz, vakfın faaliyetleri
nelerdir?
Vakfın
İstanbul ve Türkiye çapında 42 şubesi var. Vakıf bünyesinde Ensar okulları var,
İstanbul’da ve Anadolu’da yurtlar var, burs faaliyetleri var… İstanbul’daki
imam hatip liselerinde yemek dağıtma faaliyetimiz var, 30 bin imam hatip
öğrencisine her gün 3 çeşit yemek verme hedefimiz var ve inşallah bunu
başaracağız. Klasik vakıf faaliyetlerinin tamamını yapıyoruz yani. Çok
önemsediğimiz Değerler Eğitimi Merkezimiz var. Bu merkez Türkiye’de din ve
değerlerin akademik anlamda, teorik ve pratik olarak, 7’den 70’e herkesin
anlayabileceği şekilde anlatması için faaliyette bulunuyor. Bundan yaklaşık 8
yıl önce Ensar Vakfı vizyon misyon çalışması yaparken stratejik bir araştırma
yaptırdı. Şu an Milli Eğitim Bakanı olan Sayın Ömer Dinçer hocamız bize bir
görev tarifi yapmıştı o dönemde. “Türkiye’de her işi yapan vakıflar var, siz
her işi değil, bir işi yapan vakıf olun ve herkes o işle ilgili olarak sizden
bilgi alsın, akademik ve pratik anlamda böyle bir yeriniz olsun” demişti.
“Nedir o alan?” dediğimizde “Türkiye’de din ve değerler eğitimi alanında
uzmanlaşmak bir hedef olabilir” demişti. Bu hedef doğrultusunda Değerler
Eğitimi Merkezi’ni oluşturduk ve şu an yaklaşık 1000 bursiyerimiz var. Bu
bursiyerlerin Değerler Eğitimi Merkezi’nin programlarına devam etme zorunluluğu
bulunuyor. Merkez bünyesinde okuma listeleri, seminer, atölye çalışmaları gibi
programlar var. Amacımız buradaki mühendislik, tıp, hukuk, ilahiyat gibi
alanlarda eğitim alan öğrencilerin din ve değerler alanında temel bilgilere
sahip olması. Öğrencilerimizin hayata bakış açılarını etkileyecek kıstaslara
sahip olmaları için, ufak da olsa altyapı kazandırabilmek için gayret sarf
ediyoruz. Özetle klasik vakıf hizmetlerinin yanı sıra, asıl olarak din ve
değerler eğitimi alanında çalışıp profesyonelleşmek isteyen bir vakıfız.
Değerler Eğitimi Merkezi için ayrı bir binamız var, Ensar Vakfı’na bağlı
olarak, başındaki akademisyen hocaların danışmanlığı ile çalışıyor. Biz de
onların çalışmalarına yardımcı oluyoruz.
Kurban
Bayramı yaklaşıyor ve Ensar Vakfı’nın ciddi bir kurban kesim çalışması olduğunu
biliyoruz.
Kurban
şu açıdan önemli, biz din ve değerler alanında çalışmak gibi afili laflar
ederken uzak kalamadığımız temel vakıf hizmetleri de var. Ensar ismi bunları
yapmayı da gerektiriyor ve bunlardan biri de imam hatip liselerinde yemek
dağıtımı hizmeti. Şu anda buna sahip çıkan başka bir vakıf mevcut değil
maalesef. İstanbul’daki imam hatip liselerinde sabah 8’de derse girip akşam
4-5’te dersten çıkan ve öğlen yemek yiyememiş öğrencilerin halini gördük. En
azından bu soruna yardımcı olabilelim, bu alanda hizmet üretelim diye 4 yıl
önce başladık bu çalışmaya. 1000-2000 öğrenciye ulaşmakla başlayan hizmet bugün
30 binlere dayandı. Günde 30 bin kişiye yemek vermek hakikaten kolay değil. Bu
yemek hizmetinin ana hammaddelerinden biri takdir edersiniz ki et ve etin de en
büyük temin kaynağı kurban kesimi. Kurban Bayramında bağışçılarımızdan
aldığımız kurban bağışlarını, Ensar Vakfı olarak yıl içindeki imam hatip
liselerinde yemek dağıtımı hizmetlerinde kullanıyoruz. Bize bağışlanan bütün
kurbanlar 1 yıl içerisindeki yemek faaliyetlerinde tüketiliyor, ihtiyaç
içerisindeki öğrencilerimizin yemeklerinde kullanılıyor.
Bu
yemek dağıtımı sistemini biraz daha açıklar mısınız?
Mutfağı
olan okullarda aşçı ve malzemeyi biz sağlıyoruz, oradaki fiziksel imkanı
kullanarak öğrenciye sıcak yemek sunuyoruz. Ama maalesef bir çok okulumuzda
mutfak yok ve bazı merkezi yerlerde yemekleri pişirip mutfağı olmayan ama
yemekhanesi olan okullarda yemek dağıtımı yapıyoruz. Aslında gönül ister ki
bütün okullarımızda mutfak olsun, yemekhane olsun ve biz bütün okullarımızda
yemeği sıcak sıcak verelim. Şu an imam hatip liseleri olarak da yeni bir
sürecin içerisindeyiz. İstanbul’da okul sayısı şu an 170’i geçti ve öğrenci
sayısı da 100 bine dayandı. Bu öğrencilerin tamamına kaliteli bir şekilde bu
hizmeti götürmek imkan dahilinde değil. Yapabildiğimiz kadarıyla mükellefiz
diyerek bu yıl 30 bin öğrenciye hizmet verme hedefi koyduk ve bu hedef
doğrultusunda 30bin öğrenciye yetecek kadar kurban bağışı toplamayı bekliyoruz.
Buradan
Kartallılara bağış konusunda açık davette bulunalım o zaman.
Kartal
mezunları ve mensupları Türkiye’nin en etkin camiası bence. Şu an mezunları ve
mensupları arasında çok önemli insanlar var. Sayı olarak da az değiliz. Belki
10 binlerle ifade edemiyoruz ama bu arkadaşlar, büyüklerimiz, annelerimiz,
babalarımız, abilerimiz, ablalarımız kurban bağışlarını bizlere yönlendirirse
gerçekten büyük katkı sağlamış olurlar.
Kartallılar
Ensar Vakfı’nda yemekli toplantılar, genel kurul toplantıları gibi çeşitli
sebeplerle buluşmuşlardı. Şu an binanızın fiziksel yenilenme içerisinde
olduğunu görüyoruz.
Bu
bina 15 yıllık bir binaydı. 15 yıl çok değil ama burada büyük bir sirkülasyon
oluyor. Örneğin her gün 1000’e yakın öğrenci burada ücretsiz öğlen yemeği
yiyor. Her gün çeşitli programlar var, katılım gösteren binlerce kişi oluyor.
Biz de Müslüman’a yakışır, gelene gidene yakışır bir hizmet sunabilmek adına
binamızı tadilata aldık. Yemekhanemiz, konferans salonumuz, odalarımız son
teknoloji ile donatılıyor ve görsel olarak da herkesin gözüne hitap edecek
şekilde yenileniyor. Binamız Kartallılar için, tüm imam hatip camiası için ve
hizmet etmek isteyen herkes için açık olacak. Yeter ki bu bina hakkını vererek
hizmet edebilsin düşüncesindeyiz. Kartallılar bu binayı az bile kullanıyor,
yoğun bir talep yok. Her türlü faaliyet için binanın Kartal’ın emrinde
olduğunu, Kartal mezunu bir başkan ve mütevelli heyetinde de 6-7 Kartallı olan
bir vakıf adına söylememe gerek yoktur herhalde.
Yeriniz
de çok güzel, rahatlıkla ulaşabilecek bir konumda.
Tabi,
sivil toplum çalışmaları adına bulunulabilecek en güzel yerlerden birindeyiz.
Vakıf binamız Süleymaniye Caddesinde, yani Süleymaniye yolu üzerinde; Esnaf
Hastanesi’nin hemen karşısında. Hala gelmemiş, görmemiş, bilmeyen
arkadaşlarımız varsa bekleriz. 10 gün içerisinde, Bayramda açılış yapacağız
inşallah. Bayramın 3. günü öğle namazı vaktinde Ensar Vakfı bayramlaşması
olacak ve tüm Kartallılara da bayramlaşmaya katılmaları için açık davette
bulunuyorum.
Yakın
zamanda Sayın Başbakanımız da ziyaret etti Vakıf merkezinizi.
Sayın
Başbakanımız hem imam hatip lisesi mezunu olarak, hem de çocuklarını imam hatip
lisesinde okutmuş biri olarak bu okulların sorunlarıyla, mensuplarının ruh
halleriyle çok ilgili. Her platformda da imam hatip liselerine destek veriyor.
Bizim Ensar Vakfı olarak bir randevu talebimiz vardı ve bu randevu talebini hiç
bekletmeden karşıladı ve bizi Dolmabahçe’deki çalışma ofisinde resmi olarak
kabul etti. Biz çalışmalarımız hakkında kendilerine bilgi sunduk, imam hatip
liseleri ile ilgili, din ve değerler eğitimi ile ilgili çalışmalarımızdan
bahsettik. Kendisi bilhassa genç bir kadronun vakıf yönetiminde olmasından
duyduğu memnuniyeti defaatle ifade etti. Biz de o moral ve motivasyonla
çalışmalara devam ediyoruz. Nihayetinde Türkiye’nin Başbakanı’nın güzel temennileri
var arkamızda. O buluşmada kendilerini vakfımıza davet etmiştik. Daha önce
Vakfımızı ziyaret etmişliği var tabi. Her Cuma günü geleneksel olarak vakıf
merkezimizde kurufasulye yemeğimiz olur ve öğle saatlerinde, cumadan sonra
gelen herkes yemeğimizden yiyebilir. Davetimizin üzerinden 1 ay geçmeden, 2012
yılı Mart ayı başında bir Cuma günü bizi ziyaret etti. Öğrenciler ile beraber
onların karavanasından yemek yedi. Güzel bir sohbetimiz ve muhabbetimiz oldu,
mütevelli heyetimizin tamamıyla tanıştı. Türkiye’de olması gerekenler, Ensar
Vakfı ve imam hatip liseleri ile ilgili düşüncelerini paylaştı. Böyle bir
ilgiye mazhar olmanın bize verdiği bir güven var ve bu anlatılmaz bir duygu.
Yeri gelmişken, sizin vasıtanızla, bize verdiği destek için Sayın Başbakanımıza
tekrar teşekkür ederiz.
Sohbetimizin
sonuna yaklaşıyoruz fakat son olarak pek konuşmadığımız bir konuya, mesleğinize
değinmek istiyorum. Hukuk eğitimi hakkındaki görüşleriniz nedir, meslek seçimi
aşamasında olan kardeşlerimizden de bu yazıyı okuyanlar olur belki?
Ben
kartalda okurken şöyle bir eksiğimiz vardı, bizim Kartal mezunu abilerimiz
yoktu. Bize demediler ki doktor olun, avukat olun; şu mesleğin şu yanı güzeldir
bu yanı kötüdür; üniversitenin şurası zordur burası kolaydır… Hiç kimsenin böyle
bir sohbet imkanı olmadı ve ben bunun acısını hep hissetmişimdir. Gideceğimiz
okullar, seçeceğimiz bölümlerle ilgili bizi yönlendiren kimse olmadı. Ben
sosyalciydim ve nereleri yazabilirim diye düşündüğümde listemi tamamen hukuk
fakülteleri ile doldurdum. 3. tercihim olan Marmara Hukuk’u kazandım. Bugünden
geriye bakarsak, bu tercihim çok bilinçli miydi? Hayır. Fakat işin içine
girince hukukçuluğu sevdim. Çünkü hukuki bakış açısı biraz da matematiksel,
analitik bakış açısı demektir. Hayatta ne işle uğraşırsanız uğraşın,
karşılaşacağınız problemleri çözmek adına çok güzel bir bakış açısı
kazandırıyor. Hukuk fakültesi mezunları zaten her işi yaparlar. Siyasetçi
olurlar, belediye başkanı olurlar, tüccar olurlar… Okulumuzun çok değerli
velilerinden merhum Abdullah Sarımermer mesela. Hukuk fakültesi mezunudur fakat
avukatlık yapmamış, ticarette çok başarılı olmuştur. Benzer şekilde bir diğer
kıymetli velimiz Adnan Başdemir, mezunlarımızdan Selim Başdemir’in babası da
hukuk mezunudur fakat o da ticarete yönelmiştir. Bu da birşeyi gösteriyor ki
hukuk fakültesi genelde bir çok alana eleman kazandırıyor. Hakim, savcı,
avukat, tüccar, kaymakam, vali, büyükelçi, bakan… Bu anlamda, hukuk fakültesini
bitirmekten memnunum çünkü hayata bakış açısıyla ilgili olarak bana doğrudur,
yanlıştır, ortadadır gibi sınıflamalar yapmama yarayan bir felsefe kazandırdı.
Bir de işin şu boyutu var; hukukçu olmakla, avukat olmak, hakim olmak, savcı
olmak aynı şey değil. Bugün itibariyle 12-13 yıldır avukatlık mesleğini icra
ediyorum ve gördüğüm şu ki avukatlık mesleği herkese uygun değil. Her hukuk
fakültesi mezunu avukatlık yapamıyor. Bu anlamda hukuk fakültesini seçecek
arkadaşlarımız tercih yaparken bilinçli olmalı. Ama hukuk fakültesi mezunu
olmak, bu alanda akademik çalışma yapmak, farklı alanlarda çalışmak, hukuk
felsefesine sahip olmak, hukuk matematiğini kazanmak birçok fakültedeki
eğitimden değerlidir diye düşünüyorum. Bu anlamda hayatta ne olacaklarına dair
bilinçli bir tercihleri olmaları kaydıyla bütün arkadaşlara hukuk fakültesinde
okumayı şiddetle tavsiye ederim.
Değerli
vaktinizden ayırarak bizi misafir ettiğiniz için çok teşekkür ederiz.
Ben
de KartalDernek’e çok teşekkür ediyorum. Ayrıca Kartal camiası için maddi
manevi, elimizden ne gelirse yardım etmek, mezun arkadaşlarımıza destek olmak,
öğrenci arkadaşlarımızın geleceği için ne gerekiyorsa yapmak konusunda Başkanı
olduğum Ensar Vakfı ve mütevellide yer alan Kartal mezunu arkadaşlar adına her
zaman yardıma hazır olduğumuzu ifade etmek isterim. Son olarak Kartallı arkadaşlara
şunu söylemek isterim: her ne işi yapıyorsanız, memur, mühendis, doktor,
tüccar, hiç farketmez; hayatınızın bir köşesinde mutlaka ve mutlaka sivil
toplum ile ilgili bir işin içerisinde bulunun. Dernekçilik olur, vakıfçılık
olur, bir sohbet halkası olur, kooperatif üyeliği dahil, siyasi parti üyeliği
dahil, bir şekilde sivil toplum hayatında yer alın. Buralar maalesef bizim
yitik alanımız, evinden işine gidip gelen imam hatipli profili beni çok
cezbetmiyor. Mutlaka ve mutlaka sivil toplum içerisinde bir hizmet üretmeliyiz.
Ben hayata şu açıdan bakıyorum, Allah’u Teala’nın bir kulunu sevip sevmediğini
anlamak ile ilgili “o kulun hangi işle uğraştığına bakın” diye bir söz var.
Eğer güzel bir işle uğraşıyorsa Allah’ın sevdiği bir kuldur. Eğer kötü bir işle
uğraşıyorsa gerçekten sıkıntı vardır demektir. Benim mesleğimin dışında
uğraştığım sivil toplum işlerinde hep bu düşünce vardır. Eğer ben bu işlerle
uğraşıyorsam ve Allah da buna izin veriyorsa inşallah sevdiği kuluyumdur ki bu
işlere devam edebiliyorumdur gözüyle bakıyorum. O yüzden dernek için, Ensar
Vakfı için harcadığım vakitler bana hiçbir zaman angarya gelmez. İşimden,
ailemden, çoluğumdan çocuğumdan ayırdığım vakit kaybedilmiş vakit değildir;
aksine belki de uhrevi hayat için kazandığım, çok değerli vakitlerdir. Hayata
hep bu şekilde baktım, arkadaşların da bu şekilde bakmalarını tavsiye ediyorum.
KartalDernek’e de bu röportaj için çok teşekkür ediyorum.
Not:
Ensar Vakfı hakkında daha fazla bilgi almak için ve kurban bağışında bulunmak
için: http://www.ensar.org
KAYNAK:
Cenk
Dilberoğlu ile Röportaj (kartaldernek.org, 2 Ocak 2013).
Ensar
Vakfı, Türgev ile birlikte 2014 yılında Amerika’da “Turken Foundation” adıyla
bir vakfın kuruluşuna öncülük etmiştir. Milletimizin ve devletimizin FETÖ ile
mücadelesine her alanda katkı sunmayı sivil toplum sorumluğu olarak gören
Vakfımız; hem yurtiçinde hem de yurtdışında FETÖ unsurlarının bu milletin
evlatlarına musallat olmaması için bütün gayretiyle çalışmaktadır. Bu amaçla
Türkiye’den Amerika’ya eğitim-araştırma için giden gençlerimizin FETÖ
kıskacından uzak bir şekilde güven içerisinde barınabileceği bir yurt projesi
Turken Vakfı tarafından hayata geçirilmiştir. New York Manhattan’da merkezi bir
konumda bir arsa satın alınmış ve bu arsada Turken Vakfı Yurdu inşaatı
başlatılmıştır. 21 katlı olarak planlanan yurdun önümüzdeki iki yıl içerisinde
tamamlanması hedeflenmekte olup şimdiye kadar 12 katı inşaa edilmiştir. Arsa ve
inşaat maliyetleri vakıflarımızın öz kaynakları ve hayırseverlerin bağışlarıyla
karşılanmaktadır. Hem Amerika’da hem Türkiye’de birçok hayırseverimiz imkanları
ölçüsünde bu inşaat projesine maddi desteklerini sunmuştur.
Birkaç
gündür medya ve sosyal medya mecralarında hayırsever bir şirketin Turken Vakfı
Yurdu için yaptığı bir bağış üzerinden hem Vakfımız, hem şirket hem de
milletimizin kurumu olan Kızılay çeşitli ithamlara ve iftiralara maruz bırakılmaktadır.
Vakfımızın teşekkürü bir borç bildiği bağışçı şirket; birçok vakfa-derneğe,
şehit ailelerine ve binlerce öğrenciye burs vermek suretiyle yardım eden
hayırseverliğiyle tanınmış bir şirkettir. Şirket, Turken Vakfı yurt inşaatı
için Ensar Vakfı’na yapacağı bağışını Kızılay’a şartlı bağış yoluyla yapmayı
tercih etmiş, Kızılay da bağışın şartı gereği söz konusu meblağı Vakfımıza
göndermiştir. Şartlı bağış işlemleri vakıf mevzuatlarında yer alan hukuki
işlemlerdendir.
İki
yıl önce gerçekleşmiş bu şartlı bağış işlemi Kızılay’ın Elazığ depreminin
yaralarını sardığı bir dönemde maksatlı bir şekilde çarpıtılarak Kızılay’ın
kendi bütçesinden veya deprem için gönderilen bağışlardan Vakfımıza para
gönderildiği yönünde iftira ve karalama kampanyasına dönüştürülmüştür.
İftiracıların ve kötü niyetli kişilerin amacının deprem dolayısıyla
milletimizin hassasiyetini istismar ederek Kızılay’ı yıpratmaya çalışmak ve
Ensar Vakfı gibi devletinin ve milletinin yanında olan kurumları hedef
göstermek olduğunu gayet iyi biliyoruz. Vakfımız hakkında haber yapılmadan önce
Vakfımızdan bilgi veya görüş alma yoluna gidilmemesini kamuoyunun vicdanına
havale ediyoruz. Bu vesileyle Vakfımızı daha doğru tanımak isteyenleri bizimle
iletişim kurmaya çağırıyoruz.
Ensar
Vakfı, faaliyetleri ve malî yapısı yönüyle resmî kurumlarca denetlenen ve kamu
yararına çalışan bir vakıftır. Faaliyetlerimizdeki şeffaflık, hukukilik,
gönüllülük ve hiçbir gizli ajandamızın olmaması gibi temel ilkelerimiz bazı
çevreleri rahatsız etmektedir. Bu yüzden Ensar Vakfı bu çevrelerin iftiralarına
maruz kalmaktadır. İftira ve karalamalar bizi yolumuzdan asla saptırmayacaktır.
Bilakis daha büyük bir azim ve kararlılıkla çalışmalarımıza devam edeceğimizi,
karalama ve iftiralara karşı hukuki tüm haklarımızı kullanacağımızı KAMUOYUNA
saygılarımızla arz ederiz.
KAYNAK:
Kamuoyu Açıklaması (ensar.org, 31.01.2020).