Mali müşavir, gazeteci yazar, siyasetçi. 1950 yılında Ordu Korgan’da doğdu. Tokat İmam Hatip Okulu ve Amasya Lisesini bitirdikten sonra İstanbul İktisadi ve Ticari İlimler Akademisinden 1976 yılında mezun oldu. Askerlik görevini Bingöl’de tamamladı.
30
yıla yakın muhasebeci ve mali müşavirlik mesleklerinin her kademesinde bağımlı
ve serbest olarak görev yaptı. Bu arada siyasi ve sosyal çalışmalarda eğitimci
ve icracı olarak görevler yaptı. Bir dönem İstanbul Büyükşehir Belediye
Meclisinde Meclis üyesi olarak plan bütçe komisyonunda görev yaptı.
Tarihi
konularda araştırmaları olan Ekrem Şama, Çanakkale Savaşları ve yakın tarih
konularında yayımlanmış eserleri bulunmaktadır. Tarihi konularla ilgili çeşitli
kuruluşların organize ettiği konferans, seminer ve sohbetlerde bulunmuş ve
halen de devam etmektedir. Çeşitli radyo ve tv programlarında tarihi konularda
program yapmayı sürdürmektedir.
Tarihi
gençlere sevdirmek için yazılmış çeşitli şiir denemeleri vardır. Çeşitli
derneklerde ve gönüllü kuruluşlarda yardım ve tanıtım amaçlı faaliyetleri devam
etmektedir.
İstanbul’da
ikamet eden Ekrem Şama, orta derecede Arapça ve Fransızca biliyor. Evli ve 4 çocuk
babasıdır.
Kitapları:
Başlar
ve Kılıçlar (2012), İnsanlar ve Mallar (2013), Osmanlı Düşünüyordu -
Padişahların Salih Rüyaları (2013), Şu Boğaz Harbi - Bir Başka Açıdan
Çanakkale Savaşları (2013), Hilelerle Çanakkale (2013), Şiirlerle
Çanakkale (2013), Allah Dostu Erbakan (2015), Cinas Cinasa
Şiirler (2018), Televizyon Dizisi (Tarih, sohbet, 113 dizi)
KAYNAKÇA:
Biyografi (ekremsama.com, 9 Ağustos 2010), Ekrem Şama kitapları (1000kitap.com,
kitapyurdu.com, kidega.com vd, 01.02.2020).
Seve
seve, isteye isteye. “Köprüyü geçene kadar” diye bu bağlılığın sebebini halka
anlattılar. Çoğunluk bu metodu geçerli ve geçici bir durum diye kabullenip kendilerini
destekledi.
Bu
safhada, BOP Eşbaşkanlığı kabul edilip iftiharla açıklandı. İsrail ile köprüler
kuruldu, İslam diyarlarının işgaline her türlü destek verildi.
2006
yılındaki İsrail’in Lübnan saldırısı sırasında yaşananlar BOP ne demekmiş
ortaya döktüğünde, Amerika ile bağlarında bir tereddüt oluştursa bile, yine
beraber iş tutmaya devem edildi. Amerika Başkanı ile haftalık, hatta günlük
temaslar sürdü. Karşılıklı methiyeler, ziyaretler, el ele, kol kola pozlar
yıllarca devam etti.
Arap
Baharı denen ve “Ortadoğuyu diktatörlerden temizleme” reçetesi olarak lanse
edilen planlar, bizimkiler tarafından kurtuluş formülü olarak kabul edildi.
İlişkiler daha da gelişti. Çünkü Arap Baharı demek “Yeni Osmanlı” kurulması
demek olarak algılanıp, içeride de algı operasyonunun omurgası olarak
kullanıldı.
Libya’nın
yıkımı, Lider Kaddafi’nin halledilmesi de ilişkilere fazla bir zarar veremedi.
Suriye’de
iç savaşın başlaması işareti ABD’den verildiğinde, bizimkiler bunun “Şam’da
cuma namazı ile başlayacak olan Suriye’nin bilmem kaçıncı vilayet olarak
Ankara’ya bağlanması” olarak algılandı, kamuoyu cilalandı.
Düşünsenize,
15 Temmuz darbe kalkışmasının arkasında stratejik dostlarının olduğunun ortaya
çıkması bile, ilişkilerine bir zarar veremedi.
Amerika
tarafından güney sınırımızın, PKK ve türevleri tarafından kuşattırılmasına,
bunların silahlandırılmasına, militanlarının eğitilmesine başlandığında,
bizimkiler bir tereddüt geçirdilerse de ilişkiler yine gelişmesine devam etti.
“Amerika ile yapacağımız daha çok işler var” diyerek içeriye karşı olumlu
algılar salgıladılar.
Parası
ödenip sipariş ettikleri silahlar ve “ortak projeli savaş uçaklarına el
konulduğunda, ilişkilerde bir soğuma olacakmış gibi havalar estirilse de, yine
“tamir heyetlerinin” Ankara ziyaretleri ile sökükler, yırtıklar tamir edildi,
dostluk ve müttefikliğin devam edeceğinin işaret fişekleri yakıldı.
Amerika
hakaret etti ilişkilere devam, alay etti devam, tehdit etti devam, şantaj yaptı
devam, ekonomimizi mahvetti yine de devam ettiler.
Son
“Barış Pınarı” harekatında olduğu gibi, sınırımızdaki terör kuşatmalarının
parçalanması amacıyla Mehmetçik operasyonlar yapmaya başladığında, bir şekilde
bunların dostları ve müttefikleri ABD, önünü kesip harekatı durdurmayı
başarıyor. Yapılan anlaşmalara da asla uymuyor. Ama bizimkiler yine can ciğer
kuzu sarması Amerika ile ilişkilere devam ediyorlar.
Şimdi
de ABD ve İsrail 100 yılın anlaşması diye adlandırdıkları Filistin ve Kudüs’ün
İsrail’e peşkeş çekilmesini hayata geçirme sürecini başlatıyorlar. Bizimkilerin
bunu da sineye çekeceklerinden korkmaya başladık.
Neden
mi?
Bu
rezil planı kabul edilemez bulan bizimkiler, bizzat Cumhurbaşkanı Erdoğan’ın
Afrika dönüşü “uçak ehline” açıkladığına göre, Trump ile telefon görüşmesi
yapılmış, bu konuda dikkati çekilmiş ama bu telefon görüşmesi esnasında Trump
bizim ekonomimizin düzelmeye başladığını duyduğunu ağzından kaçırıvermiş. İşte
şimdi bizimkilerin sarıldığı cümle bu:
“Trump
bile kabul ediyor ki, ekonomimiz düze çıkmış vaziyette”
Cumhurbaşkanımıza
göre, demek ki bu kadar vahim niyetleri ortada iken, ABD Başkanı Trump, bizim
dostumuzdur, bizim iyiliğimizi istemektedir. Bu cümle bunu gösteriyor.
Allah
aşkına biz bunca kötülükleri yapmış bulunan ve yapmaya da devam eden Amerika’ya
mahkum muyuz? Bu nasıl bir ilişkidir ki, kötülük yaptıkça gelişiyor? Geliştikçe
melanetlere devam ediyorlar? “Karı koca ilişkisi” benzetmesi gerçek mi?
Acaba
bizimkiler 20 yıl önce çekildikleri “İbrik otu” tuzağında debeleyen kelebek
gibi midir? Yaklaşık 10 yıl önce bunu biz Milli Gazete köşemizde yazmıştık.
Meraklıları için linkini veriyoruz:
https://www.milligazete.com.tr/makale/864901/ekrem-sama/ibrik-otu
Darbe
aldıkça Amerika’ya daha çok sıkı sarılınması, acaba İbrik otuna düşmüş
olmamızdan mıdır?
Önemli
soru şu:
Bu
“ibrik otu” tuzağından nasıl kurtulacağız?
Kurtuluş
reçetesinin İslam Birliği olduğunu hala anlamıyor muyuz?
AMERİKA
VE BİZİMKİLER
Amerika
kanlı kasap,
Çatır
çatır, vurur satır;
Bizimkiler
ne hesap?
Övgü
dolu satır satır!
KAYNAK:
Ekrem Şama / Amerika'dan Kopmak (Milli Gazete, 30.01.2020).
Bir
kanal konusu bile bizi ikiye böldü.
Kanalistanbul
yapılsın diyenler kanalist, yapılmasın diyenler antikanalist. Aklı selim
düşünen, meseleyi araştıran, ilim adamlarının sözlerine kulak veren çok az.
Peşinden gittiğin liderin “yapılacak” diyorsa kanalistlerin safına,
“yaptırmayız” diyorsa antikanalistlerin safına geçip bağırmaya başlamak. Hayret
edilecek bir durum.
Toplum
bu konuda da bu kadar kamplaştıysa, bizim de bazı şeyler söylememiz yani bir
nevi kanala girmemiz şart oldu.
Tam
bu konuda atışmalar yaşanırken Rahmetli Aytunç Altındal’ın bir ifşaatı ortaya
çıktı. Özeti şu:
“ABD
Montrö’deki kısıtlamalar sebebiyle Karadeniz’e rahat donanma gönderemiyor.
Kanal yaptırarak bu kısıtlamayı aşmak, Karadeniz’den petrol bölgeleri dahil
stratejik mekanları kontrol altına almak istiyor. Kanalın yapılması bir ABD
yönlendirmesine boyun eğilmesi olayıdır.”
Kulağı
yeraltındaki seslere hassas olan Rahmetli Aytunç Bey’in bu sözlerine itibar
edilebilir diye düşünmekteyiz.
Kanalistlerin
bir bahanesi petrol tankerlerinin geçmişte boğaza verdikleri zararlar. Bu konu
konuşulurken dikkate alınması gereken bir husus var. Perol ve doğal gaz gitgide
boru hatları ile taşınmaya başlanıyor. Onbinlerce kilometrelik boru hatları
daha da çoğaltılacağa benziyor. Tankerle taşımacığılın azalıma eğilimine
girmesi kanalistlerin bu bahanelerini zayıflatıyor gibi. Üstelik kanalda
olabilecek bu tür bir facianın boğazda olması muhtemel tehlikelerden kat kat
daha fazla zararı olacağı da hesaba katılmalı değil midir?
Bir
diğer husus, Montrö gereği, boğazdan kılavuz bile alma zorunda olmadan parasız
geçme avantajı varken, kapitalist kafa ile hareket eden taşımacılık sektörü
yöneticilerini kanala nasıl kanalize edeceğiz, burası düşünülmüş müdür?
İstanbul’da
Bizans’ın yeniden ihyası hülyalarına hizmet edenler açısından son günlerde
dillendirilen kaygılar, Fener, Balat ve Sur içi örneklerinde olduğu gibi nasıl
gelişecek, Avrupa Birliği’nin tavrı ne olacak, bu konular da masaya yatırılmalı
değil midir?
Çevre,
jeolojik, ekolojik, istatistik, canlı hayatları, coğrafi, askeri, ekonomik,
rant paylaşımı, su kaynakları, uluslararası ilişkiler, dünya dengeleri gibi
konularda ortaya atılan olumlu veya olumsuz değerlendirmeler neden hiç
yetkililer tarafından gündeme getirilmez? Halk ilmi verilerle bilgilendirilmez,
anlaşılır gibi değildir. Bazı liderlerin 180 derece ters görüşlerine, üçbeş
sene sonra 180 derece daha ekleyip “kanalist” kesilmeleri de ibretlik
olaylardandır.
Velhasıl
Kanalistanbul’un kısaltılmışı olan “Kanalist” aynı zamanda milleti ikiye böen
bir terim olarak da önümüze konulmuştur. Sert, tehditkar ve hiç de hoş olmayan
üsluplarla karşılıklı atışmalar bu bölünmeyi daha da keskinleştirmektedir.
Kanalistanbul
yapılacaksa bu konuda milletimiz bölünmeli değil, bilgilendirilmeli, ikna
edilmeli ki, benimsenerek bir iş yapılmış olsun. Bu eserin yapılabilmesi için
vatandaşları inatla birbirine muarız yapmak, bu oldu bitti ile yapım kararı
almak akıl karı bir davranış değildir. Aksi takdirde geleceğimiz bir nevi
karartılacaksa bu heveslerden vazgeçilmelidir. Hele hele bir ABD dayatması
varsa ve bu dayatmaya boyun eğmek veya karşı çıkmak söz konusu ise, yol
yakınken onurlu bir devlet davranışı sergilenerek bu işten vazgeçilmelidir.
SÜKSE
VE YATIRIM
Yatırımın
ilgisi olmaz sükse ile,
Para
dökme kumuna çimentosuna;
Sahip
çık bu toprağa bu yeşile,
Çiğnetilmez
güzel çimen, tosuna!
KAYNAK:
Ekrem Şama / Kanalist - Antikanalist (Milli Gazete, 27.12.2019)
Hedefler
verdi global ve yuvarlak,
Haçlıya
çevrildi hep göz ve kulak;
Dost
acı söylermiş ama, kral çıplak!..
Medyatörlerin
tümü destek çıktı,
Mayayı
döktü, gemileri yaktı,
Böyle
olacağı baştan açıktı;
Sizler
de görün ey millet, kral çıplak!..
Eskiden
gömleği vardı çıkardı,
Bıçkın
delikanlıydı düştü gardı,
Zalim
Haçlı dört yanımızı sardı;
Dikkatli
bakan görüyor, kral çıplak!..
Yollar
yapıldı çift yönlü sevindik,
Büyük
yatırım bu diye övündük,
Meğer
borç alıp da yapmış dövündük;
Bakın
arkadaşlarım bu kral çıplak!..
Domuz
geni çıktı köyün sütünde,
Satılık
yaftası yurdun üstünde,
Kıymıklarda
değil, gerçek bütünde;
Benden
duyun ki gerçek şu, kral çıplak!..
Akşam
başka konuşur sabah başka,
Sanırsın
ki söyledikleri şaka,
Giyiniğim
der bize baka baka;
Dikkatli
bakın sırtına, kral çıplak!..
Kıbrıs’ı
çözecekti koptu bağlar,
Rantçı
genirir ama fakir ağlar,
Yandaşın
ensesinde kat kat yağlar;
Bakın
bu tarafa artık, kral çıplak!..
Faiz
belası milleti eziyor,
Rantiyeciler
methiye düzüyor,
Sözde
giyinikmiş gibi geziyor;
Birazcık
dikkatli bakın, kral çıplak!..
Der,
ferdin geliri aştı on bini,
Aslan
payı bulur hep sahibini,
Yetmiş
milyon arar durur cebini;
Bakın
görün duyun artık, kral çıplak!..
Derdi
ki komşularla sıfır sorun,
Her
yanda düşman, içindeyiz surun,
Yalanım
var mı araştırın sorun;
Anlayın
artık görün ki kral çıplak!..
İslam
dünyası perişan karışık,
Lider
ararlar ellerinde ışık,
Liderse
Haçlı birliğine aşık,
Bütün
herkes görsün bilsin, kral çıplak!..
İslam
dünyası, elinde kumar kartı,
Milyonlar
öldü, soygunlar da artı,
Zalim
bizden yaptı binlerce sorti;
Ey
dünya dikkatlice bak, kral çıplak!..
Batı
çukurundan geliyor pislik,
Ülkeler
bölünüyor dilik dilik,
Onun
tek tavsiyesi var, laiklik;
Bakan
göz artık görüyor, kral çıplak!..
Ekrem
Şama
01.08.2012
Bu
hiç değişmedi, değişeceğe de benzemiyor.
Birkaç
yönden sözlerimizi açmaya çalışalım:
Milli
Gazete KARARLI, diğerleri KARALIdır.
Milli
Gazete etrafındaki şartların menfi veya müspet değişimlerine aldırmadan,
inandığı doğruları kararlı bir şekilde dillendirmektedir. Kimseyi karalamadan,
hakaret etmeden, iftira atmadan, saygılı tutumunu değiştirmeden. Ama
diğerlerinin çoğunluğu iftira, şantaj, karalama, tehdit, hakaret ve benzeri
sindirme metodlarını kullanarak yayın yapmaktadırlar.
Milli
Gazete okuyucuları için MEŞ’ALE, diğerleri ise MEŞGALEdir.
Milli
Gazete’nin savunduğu fikirler aydınlıktır. Gayesi aydınlıktır. Gittiği yol
aydınlıktır. Geleceğe ışık tutar. Ama diğerlerinin çoğunluğu okuyucusu için bir
meşgaledir. Gazeteyi alan ve okuyan, bir zaman için sadece meşgul olmuş olur.
Dedikodu, lüzumsuz konular, saptırıcı fikirler, boyalar, foyalar. Sadece meşgul
ederler. Okumak okuyucuları için ilave bir fikir kazandırmaktan uzaktır.
Milli
Gazete PAŞA, diğerleri MAŞAdır.
Paşa
derken omuzlardaki bol yıldızları değil, fikir ve çözüm üretim kabiliyetlerini
kasdediyoruz. Bu yönüyle Milli Gazete üreten bir paşadır. Diğerlerinin
çoğunluğu ise, doğru veya yanlış olmasına bakmadan, başkalarının fikirlerini
savunmakla, onlara maşa olmakla vakit geçirmektedir.
Milli
Gazete YILDIZ, diğerleri YALDIZdır.
Yıldız,
hem de kutup yıldızıdır. 47 yıldır hep doğru yönü göstermiştir. Hakk’ın yönünü,
kurtuluşun yönünü, istikametin yönünü. Diğerlerine bakın, neredeyse hergün
fikir değiştiriyorlar. Hem de bütün haşmetleri ile, bütün yazarları ile.
Fikirlerini altınmış gibi sunarlar. Halbuki savundukları altın renginde
yaldızdır. Küçük bir mantık yürütülse yaldız dökülür, altından teneke çıkar.
Hem de önceki gün tam aksini savundukları tenekeden fikirler. Burada örnekler
vererek yazının hacmini genişletmeyelim. Bulun herhangi bir gazeteyi, okuyun
fikirlerini, sonra da dün neler savunmuşlar bir araştırın, boyayı kazımış,
tenekeye ulaşmış olursunuz.
Milli
Gazete CESARET sahibi, diğerleri CESAMET sahibidir.
Konu
adaletsizlik, hukuksuzluk, haksızlık olunca Milli Gazete cesaretle üzerine
gider, çözümü de göstererek konunun yakın takipçisi olur. Birilerinin ricası,
tehdidi ya da kaş göz işareti ile tavır değiştirmez. 47 yıldır
değiştirmemiştir. Gelir kaybına uğrayacağını bilse bile hep haktan adaletten
yana olmuştur. Maddi olarak zor durumlara düşse de hakkı söylemekten ve
yazmaktan asla geri durmamıştır. Diğer gazetelere baktığınızda ise bir çoğu
maddi bakımdan her imkanları olmalarına, malzeme sıkıntısı yaşamamalarına,
kelli felli yöneticilere sahip olmalarına, çok satmalarına veya çok
dağıtmalarına, yani cesamet sahibi olmalarına rağmen, bu gün yazdıklarını
yalayıp yutup, yarın başka türlü yazdıklarına şahitlik etmekteyiz.
Milli
Gazete RAPTİYE, diğerleri ise ZAPTİYE fikirlidirler.
Milli
Gazete okuyucunun fikrini, zikrini Hak esasına rapteder, sabitler. Hak esastır.
Hak daima üstündür. Hak gelmiş batıl zail olmuştur. Ama diğer bir çok gazete
okuyucularının akıllarını ve mantıklarını ne adeta görünmeyen duvarlar içine
hapsedip, Hakk’ı ve haklıyı düşünmelerine engel olmak ve onları o duvarların
arasında tutmakla görevli zaptiyeler gibi davranış sergilerler. Rakiplerini
çarpıttıkları fikirleriyle, uydurdukları fiilleriyle bir zaptiye edası ile
mahkum ederler. Attıkları iftiralar bazen de yıllarca rakiplerini zor durumda
bırakabilir. Halkın linç etme girişimlerinden zafer kazanmış gibi keyf
alabilirler. Onlar için böyle hukuksuzluk, adaletsizlik veya edepsizlik bir
kural haline gelebilir.
Bir
Milli Gazete vardır, bir de diğerleri!
47
yıldır bir Milli Gazete’ye bu gözle baktık. Bundan böyle de bu çizgisinden asla
şaşmadan, sapmadan, yayın hayatını devam ettireceğine inanıyoruz. Elbette
Allah’ın yardımı ve vefalı okurlarının her türlü desteği ile.
Kuruluşundan
bugüne kadar emeği geçenleri, çalışanları, idarecileri, yazarları, çizerleri,
okuyucuları ve destekçileri, bunların vefat etmiş olanları ve halen hayatta
olanları için dualar gönderiyoruz. Allah onlardan razı olsun.
48.
yaşına basmış olan gazetemize, bundan böyle de çizgisinden sapmadan daha nice
yıllar hizmet etmeye devam etmesini Rabbımız nasip ve müyesser eylesin.
HAK
VE BATIL
Meşguliyet
alanında yoksa Hakk;
Batıl
seni meşgul eder muhakkak!
KAYNAK:
Ekrem Şama / Milli Gazete ve Diğerleri (Milli Gazete, 10.01.2020).