Tunuslu
Arap yazar ve devlet adamı, Nahda Hareketi Lideri ve Tunus Meclis Başkanı. Raşid
Gannuşi (İngilizce: Rashid al-Ghannushi veya Rached Kheriji),(Arapça: راشد الغنوشي)
1
Haziran 1941'de Tunus’un güneyindeki Gabes vilayetine bağlı El-Hamme kentinde
çiftçi bir ailenin çocuğu olarak dünyaya gelen Gannuşi, Arap dünyasının köklü
eğitim kurumlarından Zeytuniye Üniversitesinin bölgedeki bir şubesinde öğrenim
gördü. Başkent Tunus'ta üniversiteyi bitirdikten sonra yüksek tahsiline Kahire
ve Şam'da devam etti. Gannuşi, Paris Sorbonne Üniversitesinde başladığı felsefe
alanındaki doktora eğitimini 1968'de tamamladı.
Eğitim
hayatının bitmesi ile Gannuşi'nin fırtınalı siyasi hayatı da başlamış oldu. Öyle
ki Gannuşi, eğitim hayatının bitmesinin akabinde muhalif tutumu ile ülkenin
kurucu lideri Habib Burgiba’nın dikkatini çekti, hakkında davalar açıldı.
Yargılandığı
davalarda müebbet hapis cezası aldı ancak Burgiba idam edilmesini istiyordu.
Başarılı da oldu. Ancak ülkede beklenmedik bir darbe, Gannuşi’nin hayatını
kurtardı.
Dönemin
Başbakanı Zeynel Abidin bin Ali, 1987’nin kasım ayında kansız bir darbe yaparak
Burgiba’yı görevinden uzaklaştırdı.
Bu
darbe, ona hürriyet yolunu açtı. Gannuşi, 14 Mayıs 1988’de özgürlüğüne kavuştu.
Özgürlüğüne
kavuşmasının ardından İslami eğilimli hareket (Daha sonra Nahda Hareketi)
kurmak isteyen Gannuşi’nin talebi, yönetim tarafından reddedildi. Bu talep aynı
zamanda Zeynel Abidin bin Ali’yle arasının açılmasının en büyük nedeni
olacaktı.
Kendisi
ve arkadaşları hakkında “Devlet başkanına karşı komplo kurmak” suçlaması ile
açılan davalarda müebbet hapis cezası almasının akabinde ülkeden ayrıldı.
İlk
önce Cezayir’e, sonra Sudan’a, daha sonra ise İngiltere’ye gitti.
Gannuşi’nin
sürgün hayatı da böylece başlamış oldu.
1991’de
sürgünde yaşadığı İngiltere’nin başkenti Londra’da Nahda Hareketinin
başkanlığına seçildi.
Gannuşi,
sürgün hayatını 21 yıl sonra sonlandırdığında, başkent Tunus’taki Kartaca
Uluslararası Havalimanı’nda kendisini binlerce kişi karşıladı.
Siyasi
mücadelesine de kaldığı yerden devam etti. Hareketle aynı ismi taşıyan Nahda
Partisi kuruldu.
Zeynel
Abidin bin Ali’nin devrilmesinden sonra ülkede 2011’in ekim ayında kurucu
meclis seçimleri yapıldı. Gannuşi’nin başında olduğu Nahda Hareketi, 217 koltuklu
mecliste 70 milletvekili kazandı.
2011'de
ülkesine dönen Raşid el-Gannuşi binlerce Tunuslu tarafından karşılandı.
Esasen
Gannuşi’nin Tunus için üstlendiği rol yeni başlamıştı. Hiçbir makama aday
olmayan usta siyasetçi, ülkede çatışma yaşanan alanlarda diyaloğun
geliştirilmesi taraftarı oldu. Ülkedeki siyasi geçişin kolaylaştırılmasında
üstlendiği roller, rakipleri tarafından dahi övüldü.
Tunuslular
2014 yılında, bu sefer genel seçimler için sandık başındaydı.
Gannuşi’nin
Nahda Hareketi, daha sonra cumhurbaşkanı olacak Baci Kaid es-Sibsi’nin
liderliğini yaptığı Nida Tunus Partisinin ardından ikinci sıraya yerleşti.
Gözlemciler,
Gannuşi’nin 2014’teki seçimlerin ardından parti içerisinde kendisine muhalif
kesimlere rağmen Nida Tunus ile ittifak kurmasını dönüm noktası olarak
değerlendiriyor.
Siyasi rakiplerine karşı verdiği tavizler ve
uzlaşı adımlarıyla tanınan Gannuşi, teşkilat içinde bilge kişi anlamıyla
''Şeyh'' lakabını kazandı.
Zira
Nahda Hareketinin 2018'deki belediye seçimlerinde ve 2019’daki genel seçimlerde
birinci sırada çıkmasının nedeni, bu uzlaşmacı tutuma bağlanıyor.
Nahda
Hareketi lideri Raşid el-Gannuşi, partisi seçimlerde parlamentoda en fazla
koltuğa sahip parti olmasına rağmen başbakanlığa aday olmayacağını açıkladı.
"Arap
Baharı" olarak adlandırılan sürecin akabinde uzlaşmacı tutumu ile
Tunusluların beğenisini kazanan Gannuşi, Meclis Başkanı olarak seçildi.
Uzmanlar,
Meclis Başkanlığı makamı ile Gannuşi’nin uzlaşmacı ve birleştirici rolünü
sürdürmek istediğini söylüyor.
Tunus
Meclis Başkanı Raşid el-Gannuşi, Cumhurbaşkanı Erdoğan’la çeşitli tarihlerde
görüşerek istişarelerde bulundu. Libya krizinin devam ettiği dönemde de, 11
Ocak 2020 tarihinde İstanbul’a gelerek Cumhurbaşkanı Erdoğan ile görüştü.
Görüşme Dolmabahçe'deki Cumhurbaşkanlığı Ofisi'nde gerçekleşti.
Gannuşi'nin
kitapları, başlıcaları İngilizce, Fransızca, Türkçe ve Farsça olmak üzere,
birçok dile tercüme edildi. Türkiye’ye zaman zaman davet edilerek konuşmalar
yaptı ve kitap fuarlarında eserlerini imzaladı.
Hakkında
Azzam Temimi’nin yazdığı “Raşid
El-Gannuşi’nin Fikri ve Siyasi Tecrübesi” adlı eser 2017 yılında Ayşe
Yönkul çevirisiyle Türkçe de yayımlandı.
BAŞLICA ESERLERİ:
Filistin
Sorunu ve FKÖ (Çeviren: Lütfullah Bender, 1988)
İslam
Devletlerinde Kamusal Özgürlükler (Çeviren:
Osman Tunç, 2016)
Biz
ve Batı (ortaklaşa)
Tunus
İslami Hareket'in Deneyimi
Böylece
İbn-i Teymiyye
Laiklik
ve Sivil Toplum (Çeviren: Gülşen Topçu, 2017)
İslami
Hareket ve Değişim Sorunu
Filistin
Sorununun Dönemeçleri ile Yolları
Kur'an
ve Yaşam Arasında KADIN (Çeviren: Muhammed Coşkun, 2017)
İslam
Devletinde Vatandaşlık Hakları
Farklı
Sağcılık ve Birlik Olma Sorumluluğu
KAYNAKÇA:
Tunus Nahda Hareketi lideri Raşid Gannuşi kimdir? (sondevir.gaste24.com, 10
Kasım 2015), Raşid el Gannuşi: Siyasal İslam'dan Müslüman demokrasiye
(medyascope.tv, 23 Ağustos 2016), Azzam Temimi / Raşid El-Gannuşi’nin Fikri ve
Siyasi Tecrübesi (Çeviren: Ayşe Yönkul,
2017), adlı eser 2017 yılında Raşid El-Gannuşi’nin Fikri ve Siyasi Tecrübesi
(haksozhaber.net, 24 Şubat 2017), Gannuşi Tunus'un yeni Meclis Başkanı oldu
(aa.com.tr, 13 Kasım 2019), Portre: İdam masasından meclis başkanlığına Raşid
el-Gannuşi (trthaber.com, 14 Kasım 2019), Cumhurbaşkanı Erdoğan, Gannuşi'yi
kabul etti (hürriyet.com.tr, 11.01.2020), Raşid Gannuşi Kimdir (timeturk.com,
11.01.2020), Raşid Gannuşi (eksisozluk.com, 11.01.2020), Portre: İdam
masasından meclis başkanlığına Raşid el-Gannuşi (dogruhaber.com.tr,
11.01.2020), Erdoğan, Tunus Meclis Başkanı Raşid el-Gannuşi'yi kabul etti (aa.com.tr,
11.01.2020).
Azzam
Temimi’nin kaleminden çıkan “İslâmcılık Geleneğinde Bir Demokrat” kitabı,
Gannuşi’nin evrilen siyasi düşünceleri, fikriyatının gelişim süreci, kopuşları
hakkında daha detaylı bilgiler için bir başvuru kaynağı.
Tunuslu fikir adamı ve aktivist Raşid Gannuşi, son yıllarda çağdaş İslam düşüncesine yön veren bir isim. Azzam Temimi’nin kaleminden çıkan “İslâmcılık Geleneğinde Bir Demokrat” kitabı, onun evrilen siyasi düşünceleri, fikriyatının gelişim süreci, kopuşları hakkında daha detaylı bilgiler için bir başvuru kaynağı.
Tunus'un
önde gelen İslâmcı düşünürlerinden Raşid Gannuşi (d.1941), Abdulfettah Moro ve
Zeytune Camii'ndeki bir kısım genç müderrislerle birlikte 1969 yılında
El-Maarife dergisi ile ilk çalışmalarına başladı. Kendisiyle birlikte anılan
İslâmî Yöneliş Hareketi 1981'de siyasi örgütlenmesini tamamlamasının ardından
siyasetin yeniden icadı çerçevesinde Tunus'un en büyük muhalif gücü olarak
sahneye çıktı. 1980'lerin başlarında Nahda'yı kuran Gannuşi, yalnızca görünüşte
demokratik olan bir ülkede demokrasi mücadelesine girişti fakat sonuç onun
hapsedilmesi ve sürgüne gönderilmesi ile neticelendi. Nahda kendisini; Muhammed
Abduh, Cemaleddin Afgani, Muhammed İkbal, Malik Bin Nebi, Abdurrahman Kevakibi
ve Tunuslu Hayrettin Paşa gibi isimlerin yaklaşımları ile yakınlık içinde
görür. Aynı zamanda; Hasan el-Benna, Seyyid Kutub, Mevdudi, Nedvi, Tahir Bin
Aşur, Hasan Turabi gibi İslâmcı düşünürler ve tüm insanlığın düşünce mirasından
ilham aldığını belirterek son dönem İslâmî uyanış ekollerinin tamamına
diyalojik perspektiften yakın durduğunu ifade eder.
İNTİKALİN
SEYRİNE DAİR
Kusayy
Salih Derviş, üç yılda hazırladığı Raşid Gannuşi ile İslâmî Hareket Üzerine
Söyleşiler (1994) kitabının girişinde, Gannuşi'nin asıl önemli tarafının çok
çeşitli özgün bir tarza sahip olmasından ve ideolojik siyasi söyleme açılmada
gösterdiği cesaretten kaynaklandığını ifade etmişti. Ardından şunları
eklemişti: “Tartışmaya açtığı meselelerde, çağdaş İslâmî söylemde, içtihadi ve
yenilikçi yolda ciddi girişimleri vardır. Bu meseleler birçok tartışmanın
başlamasına, gerek destekleyen hayranları, gerekse kızgın tenkitçileri arasında
yansımalara yol açmaktadır.” Ne var ki okur yazar dünyasının kitaplara mesafeli
oluşu Gannuşi'nin irili ufaklı eserleri üzerinde durulmamasını beraberinde
getirdi. Sadece İslâmcılık tartışmaları sürüp giderken kendisine atıf yapılmaksızın
Eşari'nin Makalatu'l İslâmiyyin kitabından hareketle “İslâmiyyun” kavramının
İslâmcılığı ifade edeceği söylendi. Dolayısıyla Arap dünyasındaki siyasi
hareketliliklerin ardından ismi daha çok gündeme gelen Gannuşi'nin sadece Batı
medyasına verdiği söyleşilere dikkat kesilenler onun söylediklerini bihakkın
kavrayamadılar.
Oysa
hem Gannuşi'nin Tunus'un kendine özgü siyasi ve toplumsal şartlarıyla
bağlantılı olan tecrübesi hem de genel olarak 1970 sonrasında İslâmcılığın
yaşadığı dönüşümleri kavramak bakımından eserlerinin dikkatle okunması ve
tartışmalara uç vermesi beklenirdi.Türkiye'de Raşid Gannuşi tipik bir İslâmcı
olarak algılanıyor. Oysa İslâm dünyasında ve kısmen de batıda klasik
İslâmcılığın ötesine geçen bu yüzden de düşünsel radikalizmi azalmış
yaklaşımlarıyla da dikkate alınıyor. Bu çerçeveden bakıldığında İslâmcılar ana
hatlarıyla içinde yaşadığımız çağdan kopmuş, tarihi İslâm kültürü üzerine
yaşayanlardan dahası içten içe bir dizi çelişkili fikri ve pratiği bünyesinde
barındıranlardan oluşuyor. Bunun karşı kutbunda yer alan seküler çevreler ise
genel İslâm kültüründen uzaklaşmış ve bu kültürün sabit değerleriyle
değişenlerini birbirinden ayırt edemez durumdadırlar. İşte bu noktada
Gannuşi'nin mücadele süreci içerisinde çekişme ve farklılaşmayı ama aynı
zamanda başka bir kompozisyonu ve eş-kurulumu da içeren varoluşsal bir çaba
sarf ettiğini düşünmenin mümkün olup olmadığı gündeme gelir. Meseleyi bu
zaviyeden ele almaya başladığımızda, Raşid Gannuşi'nin hem başkalarından
etkilenme ve başkaları üzerinde etki yaratması hem de hakkında kanaatler
geliştirilen veya hükme varılan kişi olması bakımından önemli hale geldiği son
derece açıktır.
2011
sonrasındaki tarihin uyanışı sürecinde Raşid Gannuşi, başkaları arasında
bilfiil kendini gerçekleştirebilmesi bakımından siyasi ve fikri ortak dünyada
bir şeyleri birleştiren ve ayıran bir figür olarak daha da önemli hale geldi.
Bu yönüyle, başkalarına olduğu kadar kendine oranla farklılaşma riskini içeren
agonistik bir eylem ortaya koydu. Gannuşi'nin, Tunus siyasetinde farklılıklara
rağmen değil onlar sayesinde ortak alanın kurulmasına yapmış olduğu katkı
değişik açılardan ele alınıp irdelendi.
Azzam
S. Temimi'nin, Raşid Gannuşi İslâmcılık Geleneğinde Bir Demokrat adıyla
Türkçeye gecikmeli olarak çevrilen kitabı, Raşid Gannuşi'yi İslâmcılığın fikri
serencamı yanında Tunus'un somut siyasi tecrübesi özelinde irdeleyen çalışması
yukarıda çerçevesini çizmeye çalıştığımız eksikleri gidermek bakımından önemli
bir başlangıç olabilir. (Kitabın yazarının adından başlamak üzere birtakım
kelime tercihleri üzerinde de durulabilir ama bu yazıda bu konulara
değinilmeyecektir. Sözgelimi müceddit yerine mücahit teriminin, entegrizm,
yobazlık kelimelerindeki kararsızlık, bazı yayın organlarının adının birkaç
değişik biçimde yazılması gibi.)
Temimi,
1992'de tanıştığı Gannuşi'nin İslâm siyaset düşüncesi içerisinde demokrasi ve
çoğulculuğu savunan isimlerden biri olduğunu onun hayatını merkeze alarak
incelemesiyle farklılaşıyor. Çalışmada biyografik bölümünün ardından, Gannuşi'nin
demokrasi anlayışı ve İslâm ile uyumlu olduğuna dair teorisinin analizi
yapılıyor. Bunun yanında laiklik, sivil toplum, bölgesel devlet ve yeni dünya
düzeni, demokrasinin önündeki İslâmcı engellerle Gannuşi'nin karşısında
konumlananlar sırasıyla ele alınıp bir sonuca ulaşılıyor.
Temimi'nin
kitabının gecikmeli tercümesinden bahsettik zira kitap 2000'lerin başında
hazırlanmış bir doktora tezi. Bu açıdan, aradan geçen yıllarda vuku bulan
olaylar ve Gannuşi'nin fikri ve siyasi tecrübesindeki yeni durumlar haliyle bu
kitapta yer almıyor. Ayrıca Türkiye'yi yakından tanıyan Temimi'nin eserin
tercümesine bir sunuş yazması da oldukça faydalı olabilirdi. Peki bu gecikme ve
eksiklikler, İslâmcılık çerçevesinde fark yaratma ve farklılaşma süreçlerini
analiz eden Raşid Gannuşi İslâmcılık Geleneğinde Bir Demokrat kitabının önemini
azaltır mı? Elbette azaltmaz bilakis kitap, hilafet sonrası şartları,
sömürgeciliği, Arap dünyasında farklı şekillerde belirginlik kazanan
milliyetçiliği, soğuk savaş dönemini, İran İslâm Devrimini, Malik Bin Nebi'nin
düşüncelerini, 1960 sonrasında İslâm dünyasında ortaklaşan okuma kültürünü
başarılı bir biçimde yansıtmasıyla aynı zamanda siyasi ve entelektüel bir
monografi işlevi de görür. İslâmcılığın on dokuzuncu yüzyılın sonlarından günümüze
bir değişim örüntüsü içerisinde olduğunu düşünmeye katkı sunan kitap, Gannuşi
tarzı İslâmcılığın yapısını ve bu düşüncenin çağdaş İslâmcı siyasi teorideki
yerini tartışmak açısından da önemli. Vakur bir öfkenin daimî hareketini
yansıtan Gannuşi'in İslâm dünyasında ve Fransa'da tanıştığı siyasi ve fikri
çevrelerin savunduğu fikirler şu ya da bu şekilde halen günümüzü de etkilemeye
devam etmektedir. Dahası her ülkenin kendi tecrübesini dikkate alan “yerli” bir
mücadelenin gerekli olduğunun farkına varılması gibi bir dizi gelişmeyi
anlamaya katkı sunuyor.
ALTERNATİF
BİR YOL BULMAK
Raşid
Gannuşi, pratiği önemseyen teoriyi ihmal etmeyen siyasetçi karaktere sahip bir
düşünür olarak çağdaş İslâmî hareketin yeniden diriliş ve tecdit hareketlerini
ihtiva etmesi gerektiği fikrini benimsemektedir. Bu bakımdan 1960'larda daha
çok İhvan özelde ise çelişkiden muaf bir dünya kurmak için mücadele yürüten
Seyyid Kutub tarafından dile getirilen yaklaşımlardan önemli ölçüde ayrışmakta
ve farklılaşmaktadır. Demokrasi, sivil toplum ve laiklik onun özellikle
Tunus'tan sürgün edildiği yıllardan itibaren ortaya koyduğu perspektifin
belirleyici temalarıdır.
Gannuşi'nin,
demokrasi ve siyasal alanın yeniden inşa edilmesi gerektiğinden yola çıkarak,
birlikteliği ve farkı, birliği ve birarada oluşu dahası siyasi açıdan yeni
varoluş imkânlarını düşündüğü dönem bir bakıma fikri açıdan Soğuk Savaş sonrası
yıllarda İslâmî siyasi düşüncenin çatısını da oluşturur. Crescent dergisinde
Gannuşi'nin üslubu ve düşüncelerinin ana izlekleri üzerine tartışan Leyla
Cuma'nın belirttiği üzere “Gannuşi, sekülarizm, liberalizm, modernlik ve sivil
toplum kavramlarını kullanırken de ve kendi düşünce sistemine karşı da aynı
eleştirel yaklaşımı gösterir. Her zeminde o, bütün bu kavramların Batılı
düşünce yapısındaki köklerini tespit eder ve ardından bu köklerinden
soyutlayarak Müslümanların kendi ülkelerinde kurmaları gereken toplumsal yapıya
nasıl tercüme edilebileceğini gösterir.”
Kültürel
özgünlükten ve felsefe okumalarından büyük ölçüde nasibini almış, seçkin bir
İslâmcı düşünür olarak da kabul edilen Gannuşi'nin siyasal alana dönük
tahayyülü önemli ölçüde sürgünlük döneminden birtakım ciddi yansımalar
taşımaktadır. O, Batılı kavramları reddetmek yerine ilk dönem İslâmcılarda
sıklıkla şahit olunduğu gibi maslahat çerçevesinde kavramlara semantik
müdahalede bulunulması gerektiği kanaatindedir. Böylece Gannuşici tersine
çevirme olarak ifade edebileceğimiz anlayış ortaya çıkar ve bu İslâmcı kanona
yeni bir imkân sunması bakımından hayli önemli görülür. Bu noktada, Gannuşi'nin
demokrasiyi nasıl anladığı, ne gibi anlamlar yüklediği meselesini dakik bir
biçimde ele almak gerekmektedir.
Çağdaş
İslâmî uyanış hareketlerinin önemli bir kısmı, demokrasinin İslâm'a yabancı bir
ideoloji olduğu konusunda ısrarcıydı. Bütünlükler, soyut kategoriler ve yekpare
İslâmcı öznelerle yaslanan bu süreç genel olarak 1960'ların ortalarından
itibaren yaygınlık kazandı. 1980'lerin ortalarından ise bu yaklaşım merkezi
olma vasfını yitirerek tali bir mesele olarak ele alınmaya başlandı.
1970
ve 1980 arasında geçen on yıl Gannuşi'nin siyaset düşüncesinin geliştiği,
önceki bazı düşüncelerinden kopuşu ile yenilerini oluşturma evresiydi.
Gannuşi'nin otoriter tahakküm karşısında halkın güvenliğini garanti altına alan
farklı bir demokrasi anlayışını gündeme getirmesi bu entelektüel dönüşümle
yakından irtibatlıdır.
Şüphesiz
her ülke İslâmcılığının ayrı ayrı ve birlikte maruz kaldığı süreçler birbirine
çok benziyor fakat bu benzeme durumu kesinlikle özdeşlik anlamına gelmiyor.
Sözgelimi Gannuşi demokrasi analizini geliştirirken genelde liberal değerlerin,
özelde ise onların seküler dayanaklarının batı tarihi tecrübesinin bir ürünü
olduğunu hatırlatır. Onun burada altını çizdiği nokta, bunların ne İslâm
toplumlarında ne de Müslümanların ihtiyaç duyduğu demokratik kurumlarda
herhangi bir yerinin olmadığıdır. Bu şekilde demokrasiye yaklaşıldığında onun
batı liberal demokrasisine hayranlık duyanlardan biri olmadığını düşünebiliriz.
Zira çağdaş liberal demokrasi biçimlerinin laik temellerinden ötürü Müslüman
topluma uygun olmayabileceğini hatırlatır.
Bu
noktada o Muhammed Ebu Rabi'nin ifadesiyle otantik bir modernist perspektifin
basit bir şekilde bir kültürden diğerine transfer edilemeyeceğini gündeme
getirmektedir. Gannuşi, olur olmaz her yerde demokrasinin en temel
gerekliliklerinden biri olarak kabul edilen laiklik olgusunu kabul etmez.
İdeolojik olarak görebileceğimiz bu yaklaşımın ötesine geçerek, demokrasinin
bir ideoloji olmadığını, hükümeti seçme, kontrol etme, seçmeme ya da değiştirme
yanında vatandaşların temel haklarını koruma yönünde bir araç olduğunu
belirtmektedir. Yine aynı şekilde, sivil toplumun İslâmî olduğu ve dinin bu
kavramı güçlendirdiği buna mukabil modernleştirme kisvesinin önemli bir
enstrümanı olarak gündeme gelen laikliğin sivil toplumu zayıflattığı tezi de bu
çerçevede ele alınabilir. Ona göre sivil toplum ancak laiklik sonrası bir
oluşumda mümkün olabilir. Aslında Gannuşi, Batılı siyasi düşünce ve kavramları
tümden reddetmek yerine bunların çehresini yeniden düşünmek hatta bunlara
semantik müdahalede bulunmak ister. Gannuşi, Tunus›taki yaygın entelektüel ve
dini şartları tutarlı bir biçimde İslâm teorisi açısından ele alma
iddiasındadır.
Yani
demokrasiyi, sivil toplumu kaldırıp bir kenara atmaya değil, aksine bu
kavramları yeniden tanımlamaya ve geliştirmeye davet eder. Onun İslâmcılığı,
hareketi, değişkenliği ve mücadeleyi olumlu yaklaşan başka bir mantık biçimine
dayanır. Bu yaklaşım belli noktalarda Şatibi›nin Muvafakat›ında karşımıza çıkan
maslahat kavramından hareketle günümüzü ele alma iddiasındadır. Yani mesele
sadece pespembe uyum düşüncesinden ibaret değildir. Buna rağmen, Gannuşi çağdaş
İslâm düşüncesinin siyaset başta olmak üzere pek çok noktada zorunlu olarak bir
çıkmaz (aporia) içerdiğini düşünen isimlerin bulunduğu da göz ardı edilemez.
Azzam
Temimi'nin Raşid Gannuşi-İslâmcılık Geleneğinde Bir Demokrat kitabı mevcut
durumu bir hayat üzerinden fikri açıdan kuşatabilmenin yanında Gannuşi'nin
başkalarının da barındığı bir dünyayı ayrışma ve bütünleşme yoluyla kurarken
ortaya koyduğu teorik çabayı irdelemesiyle öne çıkıyor. Kitabın yazarı da tıpkı
Gannuşi gibi aslında hem kuramsal hem de politik açıdan demokrasinin İslâmcılık
açsından önemli olduğunu ısrarla dile getirir.
Dahası
bunun bir süreç içerisinde düşünüldüğü ve toplumun eylem vasıtasıyla inşa
edildiğini göz ardı etmez. İslâmcılığın şiddet karşıtı agonistik siyaset
biçiminin İslâmî değerleri ihmal etmeksizin bu asrın farklı kültürlerini
hazmetmeye hazır hale gelmek noktasında el yordamıyla hangi güzergâhlardan
geçtiğini de panoramik bir biçimde gözler önüne seriyor.
Şüphesiz
söylemindeki zayıflıklar ve kimi noktalardaki boşluklar bir yana Gannuşi'nin
fikri çalışmaları ve siyasi mücadelesi halen devam etmektedir. On on beş yıl
önce Gannuşi›nin fikirlerinin İslâm dünyasındaki entelektüel sahne üzerindeki
etkisini değerlendirmek güç olabilirdi. Artık bu güçlükten bahsedilemez dahası
yirmi birinci yüzyılın ilk çeyreğinde çağdaş İslâmcı siyasi düşüncenin fikri
bir “çatlak”ta ikamet etmesinden dolayı Gannuşileşmesi olgusundan
bahsedilebilir. Azzam Temimi'nin kitabı aynı zamanda bu dönüşüm sürecini
derinlikli bir biçimde analiz etmek için son derece güçlü argümanlar sunuyor.
Yalnızca gözümüzün gördüğünü düşünmeye direnmek için de okunmalı bu kitap.
KAYNAK:
Raşid El-Gannuşi’nin Fikri ve Siyasi Tecrübesi (haksozhaber.net, 24 Şubat 2017).