Hüseyin Sermet

Piyanist, Müzisyen

Doğum
Eğitim
Ankara Devlet Konservatuvarı

Müzisyen, piyanist. 1955 yılında İstanbul'da dünyaya gelen Hüseyin Sermet, 1965 yılında Ankara Devlet Konservatuvarı'na kabul edildi ve Ahmed Adnan Saygun, Ulvi Cemal Erkin ve Ferhunde Erkin'in öğrencisi oldu. 1968 yılında Harika Çocuk Yasası ile Türk Hükümeti tarafından eğitimini sürdürmek üzere Fransa'ya Paris Konservatuvarı'na gönderildi. Virtuozluğu kadar besteciliğiyle de tanınan Sermet'in eserlerinden “Réminiscence” 1997'de Empéri Festivalinde çalınmış ve France Musique radyosundan yayınlanmıştır. Tokyo Senfoni Orkestrası tarafından sipariş edilen orkestra eseri “Dream and Nightmare”in prömiyeri 2004'te, İş Bankası tarafından sipariş edilen eseri “Sculptures”ın prömiyeri ise 2006'da yapılmıştır.

Hüseyin Sermet, Pierre Sancan ve Thiery de Brunhoff ile piyano, Oliver Messiaen ile kompozisyon çalışmaları yapmıştır. Daha sonra Nadia Boulanger ve Maria Curcuo'nun öğrencisi olmuştur. Bugüne kadar bütün Avrupa ülkelerinde, ABD'de, Meksika ve Japonya'da konserler veren Sermet, birçok uluslararası piyano yarışmalarında ödül almış ve1991 yılında devlet sanatçısı unvanına sahip olmuştur.

Piyanist, besteci ve eğitimci olan Hüseyin Sermet gücünün zirvesinde olan bir sanatçı… Geniş repertuarı, imza attığı çalışmalarla taçlandırılmış otuz yıllık kariyeri müzikal ilgi alanlarını ve bir piyanist olarak çokyönlülüğünü yansıtıyor. Sanatçı bugüne kadar, Semyon Bychkov, David Robertson, Lorin Maazel, Mstislav Rostropovich ve Maria João Pires gibi dünyanın en iyi sanatçılarıyla performanslar ve kayıtlar gerçekleştirerek Symphonieorchester des Bayerischen Rundfunks, Kraliyet Filarmoni Orkestrası, NHK Senfoni Orkestrası, Orchestre de Paris ve Detroit Senfoni Orkestrası gibi seçkin topluluklarla çalıştı. Sanatçının bestelerinden “Çamlıca Yolunda”nın 1997 yılına Empéri Festivali’ndeki prömiyeri France Musique tarafından canlı yayınla izleyiciyle buluştu; “Rüya ve Kâbus”un (2001) prömiyeri Tokyo Senfoni Orkestrası tarafından yapıldı. “Heykeller”in (2006) prömiyeri ise İş Sanat’ta gerçekleştirildi.

Hüseyin Sermet bugüne kadar Naïve, Harmonia Mundi ve Erato için pek çok kayda imza attı. Ödüllü çalışmaları arasında Ravel’in solo piyano çalışmaları, Alkan’a ithaf edilmiş üç kayıt (bu kayıtların tümü Diapason d’Or’la ödüllendirilmiştir), Maria João Pires ile gerçekleştirdiği Schubert’in dört el piyano için yazılmış yapıtları, Liszt’in son dönem yapıtları ve Si minör Sonatı’ndan oluşan CD kaydı (her iki kayıt da Choc du Monde de la Musique’le ödüllendirilmiştir) bulunuyor. Ankara Devlet Konservatuarı, Paris Konservatuarı (burada Thierry de Brunhoff, Olivier Messiaen ve Nadia Boulanger ile çalışmıştır) ve Maria Curcio ile Londra’da eğitim gören sanatçı Maurice Ravel, Palma de Mallorca Chopin, Ettore Pozzoli, Francesco Paola Neglia, Queen Elizabeth ve Geza Anda piyano yarışmalarında pek çok ödüle layık görüldü. Sermet Münih ve Paris’te oda müziği dalında ve yazdığı yaylı çalgılar dörtlüsü ile beste alanında Lili Boulanger ile ödüllendirildi. Boğaziçi ve Marmara üniversiteleri tarafından fahri doktor ilan edilen sanatçıya 1991 yılında devlet sanatçısı unvanı verildi.

KAYNAKÇA: Piyano virtüözü Hüseyin Sermet: Hep aşırı uçlarda oldum (hürriyet.com.tr, 06.02.2015), Piyanist Hüseyin Sermet'ten tartışma yaratacak sözler (haberturk.com, 7 Haziran  2019), Kaan Çağlayangöl / Hüseyin Sermet'i dinlerken babasını dinler gibi oldum (odatv.com,  15 Haziran  2019),  Hüseyin Sermet (turkishmusicportal.org, 27.11.2019), Hüseyin Sermet - İstanbul Müzik Festivali - İKSV  (muzik.iksv.org, 27.11.2019).

PİYANO VİRTÜÖZÜ HÜSEYİN SERMET: HEP AŞIRI UÇLARDA OLDUM

Piyano virtüözlüğü kadar besteciliğiyle de tanınan Hüseyin Sermet, bugüne dek dünyanın birçok önemli salonlarında konserler verdi. 50 yılı aşkın süredir Fransa’da yaşıyor. Hem de Paris’in dışında, Seine Nehri üzerindeki bir mavnada! Hüseyin Sermet’e Paris’teki hayatından yaşam felsefesine, İstanbul’a aidiyetinden Türkiye ve Fransa siyasetine kadar pek çok merak edileni sorduk.

Şu an Paris’in dışında, Seine Nehri üzerinde bir mavnada doğayla iç içe yaşıyorsunuz. Klasik müzik özellikle büyük şehirlerdeki modern hayatın bir unsuru. Bu iki farklı yaşam biçimi arasındaki dengeyi nasıl kuruyorsunuz?

Bu denge değil, dengesizlik! Zira bence ideal bir dünya mevcut değil. Ama herkesin kendine göre bir ideal dünyası vardır. Ben inancım gereği kendimi nasıl yaratılmış hissediyorsam, diğer canlıların da benim kadar yaratıldığını düşünüyorum. Bu yüzden tabiatla iç içe olmak çok sevdiğim bir şey. Öte yandan karakterim gereği hep aşırı uçlarda oldum. İstanbul, Paris, New York, Tokyo, Pekin ya da Şangay aklınıza neresi gelirse, bu büyük şehirlerin kuşuyum. Çünkü büyükşehirde doğdum, yaşadım ve okudum. Bana dağ başında, tabiatın içinde bir ev teklif etseniz, kafa dinlemek adına muhteşem olur.

60. yılınızda geriye dönüp baktığınızda, müziğe ve hayata dair baştaki heyecanınızı koruyor musunuz? Yoksa bir nevi bilgelik peşinde misiniz?

Öncelikle ‘bilge’ olduğuma dair kendi adıma karar veremem. Öte yandan ‘bilge’ bir insan hayattaki heyecanını kaybetmiş midir? Bana sorarsanız hayır. Ama ‘heyecan’ dediğiniz zaman... Belli yaşa geldiğinizde, misal 60 yaşında bir erkekte 18 yaşındaki gibi testosteron tezahür etmiyor. Zaten etmesinin laf aramızda öyle çok arzu edilecek bir şey olduğuna da inanmıyorum. Öbür türlü insanlar hiçbir şekilde inkişaf etmezlerdi. Biraz eski kelimeler kullanıyorum.

 

‘Old school’ bir yorumcu olarak zamanın o nevi şahsına münhasır İstanbul kültürü ve diline özlem duyuyor olabilir misiniz?

Bir nevî özlem duyduğumu söyleyebilirim. Çünkü ben bir İstanbulluyum. Ve İstanbullu olmakla iftihar ediyorum. Dünyada üç imparatorluğun başkenti olmuş başka şehir var mı?

 

Mevlevi Anlayışına Yakınım

 

Piyano virtüözü Hüseyin Sermet: Hep aşırı uçlarda oldum

50 yıla yakın süredir yaşadığınız Fransa ile Türkiye’yi karşılaştırdığınızda ne gibi farklılıklar ya da ortak noktalar görüyorsunuz?

1968 yılında Fransa’ya yollandığımda 13 buçuk yaşındaydım. Mâlum, Türkiye’de ‘68 olayları olup bitmişti. Bugün bana göre Sarkozy, De Gaulle’ün kurduğu Beşinci Cumhuriyet’i yıkmıştır. Çünkü tam mânâsıyla Fransa’yı hizaya soktu. Türkiye’ye dönersek bugün Batı ittifakı içinde bir nevî ‘Gaullist’ siyaset yürüten belki de tek ülke Türkiye. Bunu söylediğimde Ak Parti’yi savunmakla itham ediliyorum. Halbuki alâkası yok. Olaya nesnel bakmamız lazım. Fransa’da Sezar’ın hakkını Jül’e vermek diye bir laf vardır. Biz Türkiye’de tartışmayı bilmiyoruz.

 

Tartışma kültüründen muzdarip olduğumuzu düşünen biri olarak, sizin tartışmalara dair nesnel yaklaşımınız ne zaman ve nerede şekillendi?

Fransa’da manevi annem babam haline gelmiş inanılmaz entelektüel bir karı koca vardı. 15 yaşımdan itibaren sırf üstün yeteneğimden ötürü evlerinde verilen yemeklere davet edilme şansına nail oldum. Aynı masada tenis maçı izler gibi Nobel Ödüllü fizikçiler, matematikçiler ve edebiyatçılar ile sanatçılar arasındaki konuşmaları dinlemek bende farklı bir tutum yarattı.

 

Röportajın başında inançlıyım dediniz. Dört kez hatim indirdiğiniz doğru mu?

 

İnanç meselesi benim için bir nevî sufizm. Felsefi olarak Mevlevî, yani Mevlâna’nın anlayışına yakınım.

 

İstanbul'un Kültürsüz Sanatçılarından Kaçıyorum

 

 

Piyano virtüözü Hüseyin Sermet: Hep aşırı uçlarda oldum

Ben tamamen Topağacı, Nişantaşı, Maçka ve Şişli çocuğuyum. Yani Ertuğrul Özkök’ün deyimiyle Beyaz Türk’ün albinosuyum. Mensubu olduğum kitle o. Fakat aidiyet olarak kendimi çok zıt bir yerde görüyorum. Onlar Batılı gibi giyindiklerinden ötürü kendilerini ‘moderen’ ve kültürlü addedip düşündüklerini zannediyorlar. Sanatla iştigal eden pek çok arkadaşımız da sırf mesleklerinden dolayı kendilerini kültürlü addediyorlar. Ben otuz iki Beethoven sonatını ezbere bilebilirim. Bu beni kültürlü bir insan yapmaz. İstanbul’un sanat ortamındayken içimden “Yahu ne yapsam da aradan sıvışsam” dediğim oluyor.

 

Vatan Haini Derlerse Onlarla Hesaplaşırım

 

Benim ceddim elbette Osmanlı’dır, Selçuklu’dur, Orta Asya’ya kadar gider. Bunu kimse inkâr edemez. Ve ben bununla iftihar etmekle mükellefim. Ama bu, Cumhuriyet’te, Osmanlı’da ya da başka bir devirde yapılan hataları görmezden gelmem gerektiği anlamına gelmez. Yavaş yavaş bu düşüncenin filizlenmeye başladığını görüyorum. Bundan çok hoşnutum. Gerek Kürt sorunu, gerek Ermeni sorunu, gerekse vaktiyle Dersim’de yapılan katliam (bunun başka bir ismi yok)... Bütün bunları tartışalım ki artık ilerleyelim. Yetti gayri! Bu yüzden birileri bana vatan haini diyecekse hesaplaşmaya da hazırım.

 

Türk Kadınlarına Mesafeliyim, Çünkü...

 

Belli bir yaşa geldiğinizde iki tarz yaklaşım var. Biri muhafazakâr olan. Buna ancak saygı duyarım çünkü net bir tavırdır. Kabul edersiniz, etmezsiniz. Ama her şey ‘moderen’ şekilde devam ederken, beklenmedik bir anda içten pazarlıklı bir şekilde “Ne zaman evleniyoruz şekerim?” durumuyla karşılaşmak biraz üzücü olabiliyor. Elbette bir de hanımların ve erkeklerin bir doğası var, bunu inkâr edemeyiz. Hanımlar işi daima garantiye almak istiyorlar. Çocuk sahibi olup büyütmek istiyorlar. Bu arada Allah’a şükür ben 35 yaşımda baba oldum.

KAYNAK: Piyano virtüözü Hüseyin Sermet: Hep aşırı uçlarda oldum (hürriyet.com.tr, 06.02.2015).

Yazar: Röportaj

İLGİLİ BİYOGRAFİLER

Devamını Gör