Silvan Güneş (Biyografi Yazarı)

Koreograf, Dansçı, Biyografi Yazarı, Halk Bilimci (Folklor Araştırmacısı)

Doğum
Eğitim
Kuşadası Kız Meslek Lisesi Çocuk Gelişimi ve Eğitimi Bölümü

Folklor Araştırmacısı, Koreograf ve Dansçı, Biyografi Yazarı. 1969 yılında Ankara’da dünyaya geldi. Yönetim ve Organizasyon -Tasarım ve Kültürel-Sosyal Proje üretimi alanlarında aktif olarak çalışmaktadır.

İlkokulu Kuşadası 7 Eylül İlköğretim Okulunda, Ortaokulu Kaya Aldoğan Lisesi Ortaokul Bölümünde okudu. Kuşadası Kız Meslek Lisesi Çocuk Gelişimi ve Eğitimi Bölümünden mezun oldu.

Öğrencilik yıllarında çocuk oyunları konusunda ürünler geliştirdi. Çocuk kostümleri, rontlar, sahne tasarımları ve tiyatro alanında çalışmalar yaptı. Ege Üniversitesi Devlet Türk Musikisi Konservatuarı Türk Halk Oyunları Bölümü'nden mezun oldu (1997). Ahmet Yesevi Üniversitesi Ekonomi ve Hukuk Fakültesi 'Yönetim ve Organizasyon ' Bölümünde Yüksek Lisans mezunu oldu (2009).

Lise eğitiminden sonra; Anadolu Sigorta; Hayat Sigortası Satış Müdürü (1989), TYT Dış Ticaret Bankası Elementer Sigorta Satış Müdürü (1990), Kuşadası Otel Korumar’da kost (1991), Kuşadası Otel Barmek’de Ön Büro (1991-1992).

Üniversite öğrencilik yıllarında; Çok sayıda otel ve okullara gösteri grupları hazırladı. Dansçılık ve animatörlük yaptı. (Kuşadası Onura Otel; Clup Med, Clup Melisa Otellerinde). 1999 yılında Amasya halk Eğitimi Merkezi ve Akşam Sanat Okulu’na Türk Halk Oyunları öğretmeni olarak atandı ve aynı yıl köylerine giderek araştırma ve derlemelerde bulundu (1999-2000). Yörenin; kostüm, müzik ve halk oyunlarını kapsayan alan araştırması Çıraklık Yaygın Eğitim Genel Müdürlüğü tarafından 'En İyi Folklor Araştırması' seçilerek Türkiye birincisi oldu. (2000)

Amasya'nın ilk folklor araştırma ve derleme kitabı olan “Amasya Folkloru” adlı eseri kaleme aldı. (2002)

70 kadar beste yaptı. Şarkı yarışmalarına katıldı. Yerel bir gazetede üç yıl köşe yazarlığı yaptı. Zamanın Tanığı Belgeselinin programına senaryo yazdı. (Sarıkamış / Muradiye Evleri Kapı Tokmakları) (2004). Alanya Kaymakamlığı Sapadere Köyü Alternatif Turizm Oluşturma Projesi' kapsamında 'Sosyal Faaliyetler Organizatörü' olarak köylünün; turizme entegrasyonu, istihdam ve eğitim ayağında kurslar açarak çalışmalarını sürdürdü. Halk oyunları, ritim saz ve folklorik bebek (kitre-bez) kurslarını verdi... (2008)

Eğitim Alanındaki Sosyal Faaliyetleri:

 

Çocuklar üstünde Psikolojik rahatsızlıklara dansla terapi çalışmaları yaptı.  Farklı yaş guruplarından oluşan koroları hazırladı. Halk Oyunları Gösteri Ekipleri hazırladı. Amasya Lokman Hekim İlköğretim İşitme Engelliler Okulu Halk Oyunları çalışmaları, vurmalı çalgılar orkestrası, dans grupları, Zeybek ekipleri ve şaman dansları gurupları oluşturarak sahneledi. Anaokullarına özel bale ve modern dans dersleri verdi... Kuşadası Onur Otel, Barmek Otel, Clup Med, Clup Melissa ve Melissa Otel Show grupları hazırladı. Animatörlük konusunda yeni showlar geliştirdi... Tasarım ve modernizasyon çalışmaları yaptı. Özel bir firmaya örgün kapı tasarımları yaptı. Senaryo yazımı ve belgesel hazırlama projelerinde yer aldı. (MEB. Çıraklık Yaygın Eğitim Genel Müdürlüğü Türk Halk Oyunları ve Yöre tanıtımlarında). Alanya Kaymakamlığı 'Sapadere Köyü Alternatif Turizm Merkezi Oluşturma Projesi' kapsamında “Sosyal Faaliyetler Organizatörü” olarak köyde halk oyunları, vurmalı çalgılar, nakış, kitre bebek yapımı, yabancı dil ve paketleme kursları açtı. Bu kursların birçoğunda eğitmen olarak yer aldı.

09.09.2013 tarihinden itibaren Alanya Kaymakamlığı bünyesinde folklor araştırma ve derlemeleri yapmak, kültürel, sosyal projeler üretmek, ürettiği projeleri hayata geçirip yöre insanına istihdam sağlayacak kurslar ve çalışmalar yapmak üzere çalışmalarını 2015 yılına kadar sürdürdü.

2015 yılında yeniden görevinin başına dönen Silvan Güneş, hayatını müzik öğretmenliği ve biyografi yazarı olarak devam ettirmektedir.

 

Hobileri ve Özel Çalışmaları:

 

Aydın Astaş / Sur Çelik Kapı AŞ’ye kapı tasarımları yaptı.

Hobi fotoğraf çekme ve belge oluşturma çalışmaları,

Tenis, yüzme, arkeoloji, tarih, felsefe, kültür, sanat

ESERLERİ

Derleme- Araştırma:

 

Kuşadası Folkloru  (1997, Basılmamış eser, Tez Ödevi)

Amasya Folkloru (2002):  Derleme ve araştırma kitabı.

Orta ve Küçük Ölçekli İşletmelerde Girişimcilik ve Kadın Girişimciliği ve Alanya Kaymakamlığı Sapadere Köyü Alternatif Turizm Beldesi Oluşturma Projesi (2009, Basılmamış Eser - Proje Tez Ödevi)

Biyografi:

 

Bir Anadolu Efsanesi Şefik Çerçioğlu (2011)

Her Hayat Bir Mirastır - Berat Cömertoğlu (2015)

Amasya Folkloru

 

Deneme-Şiir: Kaktüsümden Kopardığım Çiçekler (2015, Vecizeleri, denemeleri ve şiirleri)

 

Şiirleri:

 

Lise yıllarından başlamak üzere halen şiir yazmaktadır. Bazı şiirleri Antoloji Sitesinde yayımlanarak kayıt altına alınmıştır:

 

Araştırma ve Derlemeleri;

 

1997 Kuşadası Folkloru' Derleme ve Araştırmaları,

Antalya Gündoğmuş İlçesi Folklor Araştırmaları,

Antalya / Alanya Esentepe (Karaboyuzlar) Köyü Folklor Araştırmaları,

Antalya / Alanya Sapadere Köyü Araştırmaları

Alanya Merkez Bölge Araştırmaları

 

Tez - Bildiri Çalışmaları:

 

Geleneksel Türk Giyim Kuşamına Tarihsel Bir Bakış ve Alanya Yöresi Geleneksel Kıyafetleri (Alanya Kültür Sanat ve Araştırma Vakfı (ALSAV) tarafından 12-13 Aralık 2015 tarihinde düzenlenen 13. Alanya Tarih ve Kültür Semineri’nde bildiri olarak sunulmuştur.

 

KAYNAK: Bilgi teyidi (26.09.2019).

 

 

 

 

 

 

 

 

 

 

 

 

 

 

 

 

 

 

 

 

 

 

 

 

 

 

 

 

 

 

 

İNTERNETTE ÇIKAN HABERLER:

https://www.sesgazetesi.com.tr/haber/2845763/sefik-cercioglu-biyografisi-sanatseverlere-tanitildi

https://www.google.com/search?q=%C5%9Fefik+%C3%A7er%C3%A7io%C4%9Flu+silvan+g%C3%BCne%C5%9F&safe=active&rlz=1C1CHZL_trTR759TR759&sxsrf=ACYBGNSovbBoSqXHfLOYg_I-U44LGprM2w:1569508372637&source=lnms&tbm=isch&sa=X&ved=0ahUKEwjHn5eo2u7kAhWh16YKHXrXDc0Q_AUIEigB&biw=1366&bih=608#imgrc=aczCy3qsU_aDXM:

http://www.kusadasigozcu.com/mobile/hayatini-kaleme-aldigim-bir-cilgin-turk-sefik-cercioglu

https://www.nazilliadalet.com/haber/Sefik-Cercioglu-Biyografisi-Sanatseverlere-Tanitildi-3044

https://www.sesgazetesi.com.tr/haber/2845763/sefik-cercioglu-biyografisi-sanatseverlere-tanitildi

 

 

 

 

 

 

 

 

 

 

 

 

 

 

 

 

 

 

 

ADIMLARIZ

ADIMLARIZ

 

Silvan GÜNEŞ

 

bir iz düşümüdür hayat

tüm bereketiyle bize gülümseyen güneş

ve önümüze kilim gibi serilen hayat;

adımlarız

bilerek yahut bilmeyerek

hem tükenişe

hem bir yere varışa

adımlarız

bir gülücüğe fit oluruz çoğu kez

adımlarız

ne olur üzmese

yormasa

doğru yola ulaştırsa bizi adımlar

adımlarız

ve adımlar hayat bizi

 

 

 

 

 

 

 

 

 

 

 

 

 

 

ASALİST

ASALİST

 

Silvan GÜNEŞ

 

neokalite çıkmıştı sergiye

entelijansiya yaşamlar vardı artık

hedonistim diyordu bir kesim kendine gururla

nihilistti en sonunda bizimkilerde

kavafisler de vardı önemsenmeyen

istanbul gibi karmaşıktı yaşamlar

ama Anadolu gibi adamlar yoktu öyle

bilgisinden önünde eğileceğin

fethetmek için savaşacağın değerler nerede

bu antropolojiden bir şey çıkmazdı artık

çıkmazdı durduk yere bir şey

asaldı artık herkes asalsı

asalaktı konuşulan muhabbette

dinlememek için kulaklarını tıkardın

doğruyu konuşmak yasaktı

AŞKINDAN BU ŞEHİRDE ÖLDÜN MÜ HİÇ?

AŞKINDAN BU ŞEHİRDE ÖLDÜN MÜ HİÇ?

 

Silvan GÜNEŞ

 

masallar ülkesinde yaşadın mı hiç

ve dinleyip büyüttün mü duygularını

arzuların vurdu mu doruklara

bir şehrin büyüsüne kapıldın mı hiç

öğrendin mi kimlerin adı kazılmış duvarlarına

sen de adını bir duvara yazdın mı

yeşilırmak’a şavkı düşen ozana bakıp

nedim’i de bir nebze olsun andın mı

gitmelere kalkıp hazırladığında bohçanı

yeşilırmak’ın ağlayışını duyup kaldın mı hiç

sevdin mi sen de

adı “lale” olan bir çiçeği

ölesiye bekledin mi ilkbaharları

açsın istedin mi alaca laleyi

bahçende bir kalbi besledin mi hiç

seyreyledin mi şahları, padişahları

gelip geçen bir devri gözledin mi

körelttin mi dehlizlerde, Cilanbolu’da

nefsini tutup tutup üfledin mi hiç

arındın mı kötü bildiğim duygularından

ferhat olup Şirin’e aşk eyledin mi

sakladığın sırlarını emin bildiğin

kralların kalbinde uyudun mu hiç

taştın mı yatağından öfkeyle sersefil

sensizliğinde bir zavallı serçe oldun mu

unuttun mu sarstın bu kalbi derinden

arasam da senin gibi bulur muyum hiç

nakkaşın nakşına düşürüp gölgeni

zamanın duruşuna şahit oldun mu

sabuncuoğlu Şerefettin’in önüne yatıp

parmaklarında şifayı buldun mu hiç

musikiye can veren nefesi duyup

aşkından bu şehirde öldün mü hiç

 

Amasya

Silvan Güneş

 

BOZULDU DEVELERİN KATARI

BOZULDU DEVELERİN KATARI

 

Silvan GÜNEŞ

 

Uzun yolların dağı indirdi boynunu yere

Az önce geçip gitti narin salınışlı üzgün bakışlar

Yoktu artık çok uzaklardan gelen o haber de

Yoktu kum fırtınaları gibi hafızalara kazınan hatlar

Düşmez gayrı yere çöl raksçısının gölgesi

Çoktan silinince ayak izleriyle yolun bitmez çilesi

Kapanınca bu sayfa unutuldu düne ait her şey

Geriye kalan İpek yolunun o bitmeyen hikâyesi

 

Silvan GÜNEŞ Mayıs 2009

NAZİRE GİTTİ

NAZİRE GİTTİ

 

Silvan GÜNEŞ

 

kırıldın mı nazire yaptıklarına

muhabbeti bol olanla acımazdı laflar

ve terk etmezdi dimağına arşivlediğin güzel sözler

konuştukça kelime de tazelenirdi

düşününce akılda çay gibi demlenirdi

ve söylendikçe yeni söz kurabiye tadında

açlığını gideren lezzetti damağında

konuşmak ne güzeldi muhabbet olunca

ama yetmedi onunkisi

laf bitti

nazire gitti

 

07 Temmuz 2006 Kuşadası

Silvan Güneş

ÖDEŞELİM

ÖDEŞELİM

 

Silvan GÜNEŞ

 

bitti her şey

gönder sen de bana yazdığın şiiri

ödeşelim

kalmasın alacak verecek desem de

verdiklerimi geri alacak değilim

gün gelir okursun da

anlarsın değerimi

aklın başına gelince

nasıl olursun bilirim

bitti her şey

gönder öpücüklerimi

ödeşelim

gün geçmez hatırlarsın gül buseleri

seninle ödeşilmez bilirim

bitmez alacak verecek

ver öpücüklerimi

ödeşelim

 

YAZILARINDAN ÖRNEKLER:

YAZILARINDAN ÖRNEKLER:

 

NEDEN BİYOGRAFİ YAZARI OLDUM?

 

Silvan GÜNEŞ

 

Aslında önce neden araştırmaya bu kadar meraklı bir insan oldum önce ondan bahsetmeliyim. Özellikle annem ve babam araştırma konusunda benim küçük yaşlardan beri merak duygumu körükleyen yegâne insanlar oldu hayatımda. Babamla her yemek saatimiz herkes gibi susup yemek yiyerek değil de fikir mütalaası yaparak geçer, biz aslında yemek yemez, adeta bir dersten geçerdik. Siyasetten, insanlardan, ekonomiden, o günün haberlerinden konuşur, fikir-alışverişi yapılırdı bizim yemek yediğimiz masalarda. Tabii ki yaşımız küçük olduğu için daha çok ailemin sahip olduğu fikirlerden beslenirdim; ve fakat yıllar geçtikçe, gerek üniversite ve üniversiteden sonraki yaşantımda hep ailemden edindiğim bu özelliği başka insanlarda da görmek ve onlarla bu anlayışta bir eletişim kurmayı arzuladım. Ege Üniversitesi Devlet Türk Musikisi Konservatuvarı Türk Halk Oyunları Bölümü’nü bitirdiğimde zaten eğitimim gereği araştırma tekniklerini öğrenmiş ve kendi alanımla ilgili sahne sanatları ve oyunlarını öğrenme, içre etme, eğitiler verme alanlarının yanı sıra araştırma ve derleme çalışmaları yapmak üzere de yetiştirilmiş, arşiv çalışmaları yapma konusunda hassasiyetim doruklarda olan heyecanlı bir öğrenci olarak 7 Ocak 1999’da Amasya’da öğretmenliğe ilk adımımı atmıştım. Köylere gitmek, insanlarımızla sıcak iletişim içinde olmak ve onların aklınıza gelebilecek her türlü yaşantısını kaleme almak, bunları belgelemek, halk biliminin her alanında derleyecek olduğum ve derlediğim verileri arşivlemek, ilgili üniversitelerin arşivine kazandırmak gibi bir derdim vardı. Bu alanla ilgili çalışmaları yapmak için sürekli kapıları zorlayan bir insan oldum ve Amasya gibi kültürel zenginliği konusunda tartışılmaz olan ilimizin o zamana kadar halkbilimi üzerine bir yazılı eserinin olmaması canımı çok acıtmıştı ve bu açığı bir an evvel kapatmak için hemen kolları sıvamıştım. En nihayetinde birçok köylerde yaptığım araştırma ve derlemeleri “Amasya Folkloru” başlığı altında bir eserde topladım ve Amasya Valisi Hüseyin POROY’un çalışmama değer verip Amasya Valiliği bünyesinde bu eseri 3000 adet bastırmasıyla, bir anlamda aldığım eğitimin ve memleketime olan borcumun -bir anlamda- ön ödemesini yağmış olma duygusuyla kendimi bu sefer daha iyi işler yapmaya adayarak yoluma hep devam ettim…

 

24 Kasım 2003’de Hürriyet gazetesi yazarlarımızdan Doğan Hızlan beyefendi “Bir Biyografi Yazarı Aranıyor” başlıklı bir köşe yazısında oldukça serzenişte bulunuyor ve Bizde authorized (yetkili, izinli de denilebilir), unauthorized (yetkisiz, izinsiz) biyografi yazarı da anımsamıyorum. Belge kırıntılarıyla hazırlanan biyografik çalışmaları da ben biyografi türünün dışında tutuyorum.” diyerek, Türkiye’de önemli bir açığa parmak basıyordu.

http://www.hurriyet.com.tr/bir-biyografi-yazari-araniyor-185551

Bu yazıdan o kadar etkilenmiştim ki daha önce yine Hürriyet gazetesinde ve bir TV kanalında izlediğim merhum iş adamımız Sakıp Sabancı, hayatını dört defa kaleme aldırdığını ve okuduğunda hiçbirinin kendisi olmadığını, en sonunda oturup kendi hayatını kaleme aldığını yazıyordu. Gerçekten de bu işi biz neden yapamıyorduk? Başarılı ve tanınmış iş adamlarımız hayatlarını kaleme aldırmak için yine tanınmış, etkili köşe yazılarıyla kendilerine önemli kitleleri bağlayarak gazetelerinin tirajını yükselten köşe yazarlarına hayatlarını yazdırıyorlar, fakat bu kalemlerden çıkan kitaplar da tıpkı Sakıp Sabancı’nın dediği/kastettiği gibi, sahibiyle örtüşmeyene, yazarın kendi hayal dünyasından kurgulanıp, edebiyat yapmak ve dikkat çekmek adına süslendirilmiş ifadeler manzumasi olarak karşımıza çıkıyordu. Bu aslını yansıtmayan, sahibinin tapusuna talip olamayacağı türden kitapları incelediğimde, yazarın sürekli kaleme aldığı kişiyi zorlama bir alkışa tutturma kaygıları ile birlikte, kaleme alınan metinin biyografik roman türünden olması ve okuduklarımız bir biyografi değil de sadece “anı kitabı” olarak tanımlayabileceğim gerçeğini ortaya koydu. Aynı zamanda incelemelerim sonucunda hayatları kaleme alan meşhur köşe yazarlarının aslında bu işin alanları olmadığını ve bir biyografi kitabı ile anı kitabı arasındaki farkı bilemediklerini, eğer bilselerdi, düşündüğüm anlamda bir biyografi kitabı çalışmasını zaten ortaya koyacaklarını fark ettim. İşte sayın Doğan HIZLAN’ın serzenişlerle dolu kitabında kast ettiği konu da buydu ve kendisi yazının bir metninde aynı şöyle diyordu. Bizde en tanınmış biyografi yazarları kimlerdir? İlk anda aklıma gelenler, bir iki kişiyi geçmiyor. Onlar da biyografi yazarı değil. Her iki dostum da, biyografi alanında örnek kitapları okuyor, bu yüzden de bir karara varamıyorlar. Çünkü onlar; sunulan malzemenin, bir üslup özeni, bir edebiyat ustalığı içinde kaleme alınmasını istiyorlar. Çünkü onlar; yurtdışındaki başarılı biyografi örneklerini okumuşlar. Çünkü onlar; biyografi kitabının soru-cevap kuruluğunda tekdüzeliğinde, sıradan olmasından çekiniyorlar. Çünkü onlar; biyografi yazarının, bir araştırmacı kimliği taşımasının şart olduğunu biliyorlar. Ben de düşündüğümde, onlara hak verdim.

Biyografik roman ile biyografi zaman zaman karıştırılıyor. Biyografik roman hakkında, gerçekler böyle dediğiniz anda hemen roman türüne sığınıyor yazar.

BİYOGRAFİ yazarının yaşayan birinin biyografisini, anı-biyografisini yazması bazen daha zordur. Çünkü teybi önünü koyup, onu konuşturmakla yazarın işi bitmez, yapacağı sadece bu malzemeyi düzenlemek, süslemek değildir. Anlatıcının söylediklerini, değişik kaynaklardan edindiği belgelerle pekiştirmeli, düzeltmelidir. Kısacası, her söyleneni bir denetimden, sağlamadan geçirdikten sonra yazmalıdır. Biyografisi yazılanın, anlattığı anılarının da süzgeçten geçmesi taraftarıyım. Anılara yaslı bilgiler de nesnelliği bozabilir. Biyografi yazarlığı uzun bir araştırma dönemini gerektirir. Batı'da biyografi yazarları, yeni gerçekleri ortaya çıkarırlar. Yazarın yaşamı hakkındaki bilgimizi değiştiren, ölüm nedeni konusunda yeni tartışmalar açan araştırma sonuçları biyografilerde kendini gösterir.
Çok sevdiğim, çok saydığım iki dostum da biyografi yazarına bilgileri, belgeleri verdikten sonra, bunların ötesindeki araştırmaları, ondan bekliyorlar. Shakespeare'in, Kennedy'nin, Beethoven'ın hayatlarındaki birçok yeni keşfi, biyografi kitapları sayesinde öğrendik. Bir edebiyatçı, sanatçı için hazırlanan, sadece kütüphane çalışmalarıyla yetinilen, 'hayatı-sanatı-eserleri' anlayışındaki kitaplardan kurtulup araştırmacı yöntemlerle hazırlanan biyografilere yöneldiğimizde, üniversitelerimiz bu anlayışı benimsediğinde; bizde de biyografi yazarları yetişeceğine eminim.
Sanırım bu alanda yetişecek öğrenciler, yeni adlar, epey kitap önerisi alacaklardır.
* * *
DIŞARDAN
 bakanlar, bazen eksiğimizi daha iyi görüyor ve gösteriyorlar.”

 

Aradan yıllar geçti, ben yaptığım araştırmalar sonucunda nasıl iyi bir biyografi yazarı olabilirim diye çok araştırmalar yaptım ve umut ederek alıp okuduğum, “biyografi” olarak kaleme alınmış her hayatın anlatış şekli, yazarın kişisel eklentileri, edebiyat yapma kaygısı ve hatta zorla beğendirerek ustalığını kalemine yansıtma kaygı ve sancıları beni hayal kırıklığına uğrattı. Yeterince araştırılmamış, belki de ekininden birine postalanarak sanki kendisi yazmış gibi kapağın üstünde adı duran yazarlar benim eleştiri listemde yerini aldı. Doğan HIZLAN’ın da dediği gibi memleketimizde bu işi yetkin olarak yapabilecek yazar yoktu ve o nedenle “edebiyatımızın öksüz alanı” olarak tanımladığım biyografi alanında mutlaka yetişmiş bir biyografi yazarına ihtiyaç vardı.

Türkiye’de neden biyografi yazarının yetişmediği konusunda da çok araştırma ve kitaplarımı kaleme aldığımda bastırmak için aradığım yayınevleri sayesinde de oldukça deneyimlerim oldu tabi ki. Bunları şöyle sıralayacak olursak, köşe yazarları zaten kendi prestijlerinin yanı sıra bu işi maddi kaygılarla yapıyorlardı. Çünkü kendilerinin adları zaten çok büyüktü ve iş adamları kapılarını bu nedenle tıklattığında bu işten oldukça iyi bir maddi kazanç elde ediyor olmaları da bilmedikleri bir alanda kalem oynatmalarından kendilerini alı koyacak değildi. Ayrıca insanlar aynı zamanda medyatik olmuş ya da isimleri oldukça bilinen kimselerin hayat hikâyelerini merak ederlerdi, bu nedenle işin çok daha teknik boyutuna girmektense, anıları derleyip kitap haline getirmek hem kolay, hem fazla maliyetsiz ve zaman çalmayan işlerdi. Bir de bunun üzerine köşe yazarının bu sayede edineceği ün de bilmedikleri bir işe soyunmaları konusunda kendileri için bir beis konusu değildi. Bir diğer faktör sahip oldukları gazete kaleme alacakları kitabı rahatlıkla basıp kendi bünyesinde yayımlayabileceği gibi, Türkiye’de yine isim yapmış, önemli yayınevleri de onların yazmış oldukları kitabı basmak için kuyruğa girerlerdi. Sonuç olarak hayatı kaleme alınan iş adamı da kaleme alınan da tanınmış insanlardı. Bir köşe yazarının zaten bir işi vardı ve kendini “biyografi yazarı” olarak böylesine okur kitlesi kısıtlı olduğu gibi hayatını yazdırma meraklı işadamının da olmadığı bir Türkiye’de kendini riske atması olası bir şey değildi. O nedenle memleketimizde biyografi yazarı kavramı bir türlü yerine oturmadığı gibi, bu alanı araştırıp bilimsel olarak hizmet vereni de olmadı. Doğan Hızlan’ın serzenişi de tamamen bundandı…

Çok sonraları Ayşe Kulin gibi bir takım yazarlar gerçek hayatlar üzerinden bir takım biyografik roman yazdılar, fakat adı üstünde bunlar da sadece hayatlar üzerinden yazarın hayal dünyası ve edebi kaygılarla yazılmış, bilimsel diyemeyeceğimiz eserlerdi. Her ne kadar gerçek bir hayattan yola çıkılarak kaleme alınmış olsalar dahi, okuduğumuzun aslı bir romandı ve romanlar keyif alacağımız ya da bize vermek istediği mesaja büründürmek için yazarın kaleminden fışkıran yaratıcılığın esiri olacağımız cümlelerle büyülü bir tılsım olarak ellerimizin arasında çevirdiğimiz sayfalar diziminden başka bir şey değildi. Bir yazar bir hayatı pembe bir masala çevirerek belki içinde düşündüğümüz anlamda olmasa da tutkulu bir aşka, içinden çıkılmaz olaylar silsilesiyle hayatı zindan olmuş bir insanın çilekeş olmasa da isyanlarıyla buluştuğu bir noktaya kilitleyip yasa ya da abartılmış kendinden olan bir takım fikri saplantılardan ya da görüşlerden yola çıkarak alakasız mesajlarla kafa karıştıran anlamsız yaftalarla sonucu kendine göre belirleyen bir uçuruma sürükleyebilirdi. O nedenle biyografik romanların bendeki etkisi olsa olsa, “yazarın bu hayata bir katkısı olmasaydı, gerçekte anlatılan ne kadardı” sorusu ve anlatılıp kaleme alınmayan ya da uygun olmadığı için yazara göre değiştirilen yerlerin merakı kadar oldu hep…

Bir de şöyle bir gerçek vardı ki bu biyografi konusunda madalyonun iki yüzüydü. Biyografi kitabı okumak Türkiye’deki okurun tercihleri arasında değildi, fakat bu alanda çokça yazar vardı da kitap yazmışlardı ve o kitapları yayımlamışlardı da okurlar bu kitapları mı okumamıştı. Elbette bu zemini oluşturmak gerekiyordu, bu o kadar kolay olmamakla birlikte, bu meseleye en ciddi noktayı koyan, bu işin en önemeli ayaklarından biri daha vardı ki o da yazın evleriydi. Bu gerçekle ilk yüzleşmem “Aydın Büyükşehir Belediye Başkanı Özlem Çerçioğlu’nun kayınpederi, dünyada on büyük jant firmasının içinde yer alan tek Türk iş adamımız Şefik ÇERÇİOĞLU’nun hayatını kaleme aldığım “Bir Anadolu Efsanesi Şefik ÇERÇİOĞLU” adlı eseriydi.  Neredeyse bir yıl uğraştım, bu eseri basacak bir yayımevi bulamadım. Bu yayınevlerin ile yaptığı görüşmelerde aldığım cevapları toplayacak olursak hepsi de sadece umut kırmıyor, adeta önüne takoz koyuyorlardı. “Biz basmayız. Biyografi kitapları bizim kalememiz değil.  Sizin yazdığınız kitabı kimse okumaz. Türkiye’de biyografi okuyan okur sayısı çok az. Hiç kimse bir biyografi kitabı almak için kitapçıya gitmez, zarar ederim. Bu kitabı basacak bir yayınevi bulamazsınız.  Siz böyle bir kitabı ancak hayatınız yazdırdığınız kişiye bastırırsınız, o da yakın çevresine hediye eder o kadar. Hiçbir büyük yayınevi sizin kitabınızı basmaz, küçük yayınevleri de zaten sizin kitabınızı ancak para karşılığı basar. Bu emeğinizi karşılığını alamazsınız. En iyisi mi fazla masraf etmeyin. Gidin bir matbaaya kitabınızı bastırın. Hem daha ucuza mal edersiniz…”

 

Tüm bu çalışmalar beni yıldırmamakla birlikte, kitabımı beni bir biyografi yazarı olmam konusunda tetikleyen Sayın Doğan Hızlan’a 19.06.2010 tarihinde şöyle bir mesaj attım.

Sayın Doğan Hızlan

Hürriyet gazetesinde 24 Kasım 2003 tarihinde "Bir biyografi yazarı aranıyor" başlıklı yazınızı okudum. Bu yazınızda da değindiğiniz gibi, 3 yıldır ünlü bir sanayicinin hayat hikâyesini kaleme almaktayım. Sadece onun hayatını değil, babasını ve dedesini -kısacası-100 yıllık bir tarihi geçmişi, zaman, mekan ve olaylarla sosyolojik boyutta değerlendirmeye çalışarak -objektif- ortaya koymaya çalışıyorum. Kitabı bu yaz yayımlamayı düşünüyoruz. Kitabımdan size de göndermek isterim. Sizin gibi aydınlarımızın eleştirisine ihtiyacım olduğu gibi desteğinize de büyük ihtiyacım var. Bu alanda farklı kimliklerle buluşmayı çok istiyorum. Bana yardımcı olacağınızı umuyorum.

 

Ve kendisinden 19.06.2010 tarihinde şöyle bir cevap aldım.

 

“Kitabınızı okuma konusunda bir tarih veremiyorum.

Ancak 10 sayfa gönderirseniz bakabilirim.

İyi çalışmalar.

Doğan Hızlan”

Söylediği gibi kendisine kitabımdan 10 sayfanın da üstünde metinler gönderdim, fakat müspet ya da menfi hiçbir cevap alamamak beni çok üzdü. Bunun üzerine kendime en azından bu alanda uğraş vermiş başka bir yazar aradım ve Peyami Sefa’nın hayatını kaleme almış Beşir AYVAZOĞLU’na ulaştım. Doğan HIZLAN’ın etkilendiğim yazısından ve kendimi bu alanda nasıl geliştirmeye çalıştığımdan, Türkiye’d ekendine “Biyografi Yazarı” diyebilecek bir ekol yarattığımdan ve kendime ait, daha önce başka biyografi kitaplarında rastlamadığım tarzımın edebiyat alanında da bundan sonra ortaya koyacağım kitaplarla mutlaka dikkatleri üstünde çekeceğimi umduğumu ve Türkiye’de “Biyografi Yazarı” olarak anılmak istediğimi, bunun için çok uğraş verdiğimi ve kendisinden destek istediğimi belirttim. Bu yazımın üstünden birkaç ay geçti ki, Doğan HIZLAN Beyefendi, 26 “Şubat 2008’deBeşir Ayvazoğlu’nu  Yazarlıkta 40. Yılı” başlıyla yayımladığı yazısında 24 Kasım 2003’de aradığı biyografi yazarını nasıl oluyorsa bir anda buluyor, fakat en akıl almazı da, biyografi yazarlığının araştırmaya dayalı ve hayatını kaleme aldığınız kişinin anılarını derlemenin de ötesinde yazara çok büyük sorumluklar yükleyerek ciddi çalışmalar gerektirdiğinin altını çizen Doğan HIZLAN, Beşir Ayvazoğlu hakkında kaleme aldığı yazıda bu sefer “biyografi türü, yalnızca belgelerin, bilgilerin toplamı değildir. Beşir Ayvazoğlu’nun yer yer roman akışını hissettiren üslubu, okunurluk oranını artırmaktadır. Bence günümüzün biyografi yazma anlayışı böyle olmalıdır. Gerçeğin sınırını zorlamadan ona hayal gücünün de izdüşümünü katarak…” diyordu. Böylesine büyük bir çelişki sanki yangından mal kaçırır gibi “biyografi yazarı” gibi bir kimliği beşeri ilişkilerin etkisi ve kimbilir nasıl hesaplamalarla çıkılmış yolun sonunda hedeflenmiş bir isme yamamaya çalışmaktan başka bir şey değildi. (http://www.hurriyet.com.tr/besir-ayvazoglu-nun-yazarlikta-40-yili-8312015)

 

Bu koskocaman iki insanın benim kendilerine yolladığım mesajdan sonra böyle bir reklamın içine girmesi hakikaten genç bir yazar adayı olarak beni çok üzdü. Ne yaşlarına ne birikimlerine yakıştıramadığım bu olay bana büyük bir ders oldu. “Demek ki hayatta ne yaparsan yap her şeyi gizli yap.” Felsefesi bundan sonra hayatım boyunca daha da derinleşerek bugünkü beni yaratacaktı. Ben bu meseleye üzülmekle birlikte Doğan HIZLAN’ın Hürriyetteki yazısının altına bu durumu açık seçik ortaya döken bir yazı kaleme aldım. Daha sonra Doğan HIZLAN yazılarının altına okurun yer aldığı mesajların hepsini kaldırttı. Ardından da 13 Ocak 2015 tarihinde, yine Hürriyet gazetesindeki köşesinde, “İyi bir biyografi yazarı: Beşir Ayvazoğlu” başlıklı yazısıyla sanki canımı daha da acıtmak ve bu alanda Beşir AYVAZOĞLU’nun adını iyice belletmek kaygılarıyla bir yazı daha kaleme aldı. 24 Kasım 2003’deki yazısında “Bizde en tanınmış biyografi yazarları kimlerdir?” sorusuna yine kendi verdiği “İlk anda aklıma gelenler, bir iki kişiyi geçmiyor. Onlar da biyografi yazarı değil…” cümlesini defalarca unutan Doğan HIZLAN;  “Beşir Ayvazoğlu’nu ikinci defa “Biyografi Yazarı” olarak tanıtma kaygı, telaş ve aceleciliğine düşmüştü. Yazısının ilk satırlarında, “Beşir Ayvazoğlu’nun biyografi kitaplarına aslında birer “biyografik roman” diyebilir miyiz? Rahatça okunduğu, hepsi kendine has bir kurgu ve belirgin bir üslup içerdikleri için böyle bir tanımın doğru olduğu kanısındayım. Başlığı görünce Ayvazoğlu’nu sadece bir biyografi yazarı olarak önemsediğimi sanmayın. Biyografi türünü önemsediğim, bu türün ustalarından biri de Ayvazoğlu olduğu için başlıkta onun özellikle bu yanını öne çıkarmak istedim.” diye methiyeler diziyordu.

İşte başıma gelen bu olaydan sonra bir de şunu çok iyi anladım ki içinde bulunduğum cadı kazanı olmuş sanat camiasında olduğu gibi bu mesele ne yazık ki aydın, entelektüel, yazar dediğimiz/diyebileceğimiz, bu alana soyunup yıllarca bu ülkenin insanına –demek ki samimiyetsiz- yazılar yazan kimseler arasında da bu böyleydi. Doğan HIZLAN’ın Beşir AYVAZOĞLU hakkında yazdığı bu yazıyı hangi ara kaldırıp aynı tarihli güne başka bir yazıyı eklediğini fark etmem de az önce bu yazıların internetteki uzantılarını ararken 13 Ocak 2015’de yazdığı yazıyı kaldırdığını fark etmemle olmuştur.

 

Doğan Hızlan: 13 Ocak 2015 yazısı

İyi bir biyografi yazarı: Beşir Ayvazoğlu

Beşir Ayvazoğlu’nun biyografi kitaplarına aslında birer “biyografik roman” diyebilir miyiz? Rahatça okunduğu, hepsi kendine has bir kurgu ve belirgin bir üslup içerdikleri için böyle bir tanımın doğru olduğu kanısındayım.

Başlığı görünce Ayvazoğlu’nu sadece bir biyografi yazarı olarak önemsediğimi sanmayın. Biyografi türünü önemsediğim, bu türün ustalarından biri de Ayvazoğlu olduğu için başlıkta onun özellikle bu yanını öne çıkarmak istedim.

Bizim edebiyatımızda monografi ve biyografi türüne emek verenler azdır.

Çünkü biyografi türü ciddi, titiz bir ön çalışma ister. Hele bizim gibi belgelerin arşivlenmediği ya da kütüphanelerde, kurumlarda kendi tarihlerine ait belgelerin, bilgilerin saklamadıklarını düşünürsek, biyografi kitabını yazmaya niyet edenin ön çalışması, yazı aşamasından çok daha zordur.

Biyografi geniş bir tarama alanını kapsar; o kişinin hayatı, sanatı anlatılırken, dönemine de değinmek, o dönemdeki başka öne çıkan adlardan da söz etmek gerekir. O zaman da biyografisi yazılan kişinin çevresini de, toplumsal, siyasal, kültürel alandaki konumunu da öğrenebiliriz. Birçok ünlü edebiyatçının biyografisi, bugün onlar hakkında yazılacak her yazıda, yapılacak her çalışmada başvurulacak değeri taşır.

Biyografi kitapları birkaç açıdan önemlidir. Bir yazarı, şairi, ismi bütün eserleriyle, hayatının ayrıntısıyla bu kitaplarda tanırız. Yalnız metinlerle tanımakla yetinmeyip, hayatının önemli dönemeçlerini de okuruz. Bu noktadan sonra eserleri daha bilerek okunur!

Edebiyat tarihinde yer eden, öncülük yapmış birçok ad bugün okunmuyor, kitaplarına ulaşılamıyor veya hak ettiği değeri bulamıyor olabilir… Biyografi kitapları edebiyat tarihi kitapları kadar zincirin halkalarını birbirine bağlamakta ve “bir kenara” bırakılmış yazarları ortaya çıkarmakta önemlidirler. Elbette kurusıkı, ortaöğretim müfredat programına girecek çalışmalardan söz etmiyorum!

Bu ayrımı belirttikten sonra bir soru geliyor akla; Ayvazoğlu’nun biyografi kitaplarına aslında birer “biyografik roman” diyebilir miyiz? Rahatça okunduğu, hepsi kendine has bir kurgu ve belirgin bir üslup içerdikleri için böyle bir tanımın doğru olduğu kanısındayım.

O biyografi türünü şöyle tanımlıyor: “Batı’da biyografi belki de romandan sonra en çok okunan türdür. En iyi biyografiler, akademik bir disiplin içinde, fakat edebî bir duyarlık ve üslupla yazılmış olanlardır.” Onun kaleme aldığı biyografileri, bu tanım doğrultusunda okumak gerekir.

Gerçeğin sınırını zorlamadan
Onun kitaplarını okuduktan sonra, o yazarlara, şairlere daha prizmatik, daha çokgen baktığımı söyleyebilirim. Başarılı biyografileri ile edebiyatçıları yalnız onu bilenlere değil, az tanıyan ya da hiç tanımayan kuşaklara da sevdirmiştir. Beşir Ayvazoğlu’nun yer yer roman akışını hissettiren üslubu, okunurluk oranını artırmaktadır. Bence günümüzün biyografi yazma anlayışı da zaten böyle olmalıdır. Gerçeğin sınırını zorlamadan ona hayal gücünün de izdüşümünü katarak...

Onun kaleme aldığı biyografiler, kitaplığımda ayrı bir yerde durur. Peyami Safa, Ahmet Haşim, Tarık Buğra, Yahya Kemal Beyatlı, Asaf Halet Çelebi, Tanburi Cemil Bey bir solukta sayacağım adlar…

Beşir Ayvazoğlu, biyografiyi yazarken, bir kişinin hayat akışının dar ekseninde dolanıp durmadan, dönemini, dostluklarını, düşmanlıklarını, kalem tartışmalarını, acılarını, mutluluklarını, toplumsal konumunu da yazar. Böylece bir edebiyatçının / sanatçının yaşamıyla, Türk kültür tarihinden zengin bir kesiti de okumuş olursunuz.

Kitaplarını tek tek değerlendirmeyeceğim ama iki kitabından özellikle söz etmek isterim. Birisi Tanburi Cemil Bey’in hayatını anlatan Ateş Denizi. Ki, benim okuma listemde ön sıralarda yer alır.

Tanburi Cemil Bey hakkında oğlu Mesut Cemil’in yazdığı kitabı  okumuştum. Ayrıca Cemil Bey’in hemen hemen bütün kayıtlarını dinledim.

O kitap çok ilgilendiğim, çok dinlediğim bir sanatçının hayatını okumamı sağladığı için beni çok heyecanlandırmıştı. Ayrıca kitabın kapsam alanının genişliği, bir biyografi kitabının sınırını zorluyor, Doğu-Batı ikilemi üzerine tartışmaları içeriyordu. Diğeri ise, Asaf Halet Çelebi’yi yazdığı son kitabı, He’nin İki Gözü İki Çeşme’dir. Çünkü yine, hayattayken bile ihmal edilmiş, sonrasında kolaylıkla göz ardı edilmiş, özgün, iyi bir şairi bize yeniden ve eksiksiz tanıtıyor Ayvazoğlu.

Onun yazdığı biyografi kitaplarını seçiş tarzını şöyle yorumluyorum.

Kimileri çok ünlüdür; okunmaya, desteklenmeye ihtiyaçları yoktur. Ancak onların doğru anlaşılmasına ihtiyaç vardır. Şimdiye kadar yazılanların genel geçer yargılarla sınırlı kalması ve hayatlarının iyi bilinmemesi sebebiyle Ayvazoğlu durumu değiştirir. Gündemde olan adları yeniden yazma gerekçesini ben böyle yorumluyorum. Kimileri ise ya ihmal edilmiş, ya yanlış bakılmış, ya görülmemiştir. Tanburi Cemil, Asaf Halet Çelebi biyografileri bunlara örnektir. Unutulan, kenarda kalanları yeniden hatırlatma gibi bir amaca yöneliktir.

Defterimde Kırk Suret kitabının önsözünde dile getirdiği kitabın yazılma gerekçesi, aslında onun diğer çalışmalarına da ışık tutar “Portresini yazacağım insanları seçerken bilim, kültür, sanat, siyaset vb. hayatımızda önemli yerlerinin bulunup bulunmadığına dikkat ediyor, bir de adları duyulmamış, kıyıda köşede kalmış değerli insanları bulup gün ışığına çıkarmaya çalışıyorum.”

Beşir Ayvazoğlu, kültür kavramı gündeme geldiğinde, Osmanlı’dan bugüne kültürün izini sürer ve sürekliliği savunur. Bu tavrıyla, dünden bugüne çektiği çizgide bugünü hem daha iyi anlamamız hem de Doğu-Batı bileşkesindeki yerimizi tayin amacını güder.

Alatav’dan Şardağı’na: Kültür Coğrafyamızda Gezintiler kitabının Önsöz’ünde tarihimize nasıl baktığını şöyle ifade ediyor: “Modern Türkiye’nin tarihi, bir millet yaratamayacak kadar kısadır; eğer Türkiye’de Türk diye bir millet varsa, bu en az bin yıllık bir tarihin muhassalasıdır; üstelik bu muhassala, kadük edilmiş Misak-ı Milli sınırlarına sığmayacak kadar geniş bir gönül ve kültür coğrafyasına yayılmıştır.”

Beşir Ayvazoğlu, Geceleyin Dersaadet kitabında da İstanbul tarihi içinde, gecenin seyrini yazmıştır. Ki bu da, Osmanlı döneminde geceye dair yazıların neredeyse hiç olmadığını hatırladığımızda önemli ve genel yazma mantığına tam denk düşen bir tavırdır.

Onun bütün kitaplarını tek tek anmak, hepsi hakkında sayfalarca söz etmek isterdim. Ama onun yerine hepsini bir an evvel okumanızı salık vermekle idare edeceğim bu kez! Beşir Ayvazoğlu’nun yazdıklarından hiç kuşkum yok birçok edebiyat sever çok şey öğrenmiştir. Geçmişle bugün arasındaki bağı da birçok kişi ve alan için onun sayesinde keşfetmiştir.

Bu yazıyı okuduktan sonra, öncelikle Kahveniz Nasıl Olsun? kitabını kahve eşliğinde okuyun. Sonra diğer biyografilere geçin. Hepsinin tadı damağınızda kalacak! Doğan HIZLAN”

 

Sayın HIZLAN’ın bu yazısının hemen altına şöyle bir cevap verdim.

Yorumcu cevabı:

Ayvazoğlu ve Hızlan

Ayvazoğlu'nun "He'nin İki Gözü İki Çeşmesi" üzerine düşündüğüm için Hızlan'ın yazısını okudum. Ama Hızlan, Ayvazoğlu ve eserleri üzerine birçok şey söylediği halde son kitabı üzerine neredeyse hiçbir şey söylemiyor. Hatta Hızlan bu yazısında kendisi ve Ayvazoğlu için biyografinin ne anlama geldiğini anlatıyor. Bir noktayı daha vurgulamak istiyorum. Doğan Hızlan'ın yazısından Beşir Ayvazoğlu'nun son eserini okuyup okumadığı bile tam olarak anlaşılamıyor. Okumadığı bir kitap üzerine yazanlara kim olursa olsun sinir oluyorum. Bu doğru bir davranış değil. Ben şimdiye kadar okumadığım üstelik iyi ve derin okumadığım hiçbir kitapla ilgili yazmadım. Hızlan, Ayvazoğlu'nun biyografisinin okunmasını tavsiye ediyor, ama bence pek de sağlam argümanları yok. Bir yandan da elbette bir kitap üzerine yazılanları okumak yerine kitabın kendisini okumak gerekir. Hızlan'ın yazısında bir eserin içeriğiyle ilgili hiçbir emare bulamamak belki de iyidir, bu sayede esere gidebiliriz. Sahi gidebilir miyiz bu yolla bir esere? O zaman HIZLAN kazandı demektir. Ben kaybettim, okuyan zaten daima kaybeder!

 

Aranan Biyografi Yazarı Bulundu (! )

28.01.2015

Silvan GÜNEŞ / Biyografi Yazarı

 

 

Yukarıda yazılanların hepsinin internetten silinmiş olması hakikaten düşündürücü.

 

 

 

* * *

 

TÜRKİYE’DE KENDİNE BİYOGRAFİ YAZARI DİYEN VE BU ALANA EN ÇOK HİZMET EDEN BİR YAZAR OLDUĞUMU DÜŞÜNÜYORUM. (2. Biyografi kitabım olan “Her hayat Bir Mirastır Berat Cömertoğlu” adlı eserin üstüne imzamı “Biyografi Yazarı” olarak attım. Sanıyorum ülkemizde kaleme aldığı eserin üstüne “biyografi yazarı” olarak kendini tanımlayan başka bir yazar yok…

 

Biyografi Yazarlığına soyunduktan sonra, özellikle sosyal medyada okurun dikkatini çekebilmek için bir sürü sayfa site açtım ve biyografilerin ve biyografi yazarlığının önemine dikkat çekmek için ne yazılar, metinler kaleme aldığım sayfalar, bloglar oluşturdum… Bu konuda bir okur tabanı yaratmak amacı gütmekle birlikte diğer taraftan da 657devlet memuru olmam ve sosyal medyada çok fazla dikkat çekecek işler yapmamam, başıma iş açmamak adına iki adım ileri bir adım geri gelgitleriyle bu alana hizmet vermeye çalıştım.

Biyografiler konusunda buluşturduğum blogların uzantıları ve kendime kurduğum sitelerin bazı uzantılarını aşağıdaki bağlantılardan takip edebilirsiniz.

 

https://www.facebook.com/groups/642511592430745/ (facebook Biyografi yazarı grup=

· https://www.facebook.com/biyografiyazari/ (facebook biyografi grubu sayfa)

· https://www.linkedin.com/in/silvan-g%C3%BCne%C5%9F-83670150/?originalSubdomain=tr (Biyografi Yazarı)

· https://twitter.com/silvangunes/status/1046849053475196934

· http://www.kusadasigozcu.com/yazar/silvan-gunes---biyografi-yazari/140

· http://blog.delphinhotel.com/author/silvan-gunes/ (sürekli araştırma ve derlemelerimle tarihi yazılar yazdığım bir blog)

· https://biyografiyazari.wordpress.com/tag/silvan-gunes/

· http://www.turklider.org/TR/EditModule.aspx?tabid=3418&mid=29347&ItemID=24536&ItemIndex=6 ( bu yazımı okumanızı tavsiye ederim)

· https://silvangunes.tr.gg/

 

06.01.2019

* Biyografi kitabını yazdırma cesareti her girişimcide yoktur mesela. Bunu hiç düşündünüz mü?

04.01.2019

 

YÜZYILIMIZA AİT BAŞARILAR

Başarı artık günümüzde tartışılır bir konu haline gelmiştir. Eskiden tırnağıyla kazıyarak bir yerlere gelmiş, azimli, çalışkan, akıllı ve zekada diğer sıradan insanlara göre fark gösterebilecek mesafeleri olan insanlar vardı. Bunlar haliyle bulundukları bölgedeki insanlara da yaptıkları işle ilgili istihdam yaratabilen ve herkesin takdirini kazanmış kimselerdi bunlar. Şimdi bunların hepsi değişti. Günümüz yüzyılın en büyük başarısı, tamamen menfaatlerin, kurnazlıkların ortaklığında belli bir güce dayanan ve birilerinin maşası olmayı kabul etmiş çıkarların bir ürünü olan başarılardır. Hal böyle olunca başarı öyküleri yazmak oldukça güçleştiği gibi, bu şekilde birilerinin sırtına binerek veya belli bir menfaatin ortaklığı nedeniyle bir anda ortaya çıkmış zenginlikleri adres gösteren sözde çakma başarıların sahiplerinin hayatları kaleme aldırması da mümkün değildir. Yaşadığımız zamanın başarıları belli menfaatlere ve o menfaatler yolunda birilerinin birilerini koruyup kollayıp bir daha büyük bir menfaat karşılığı kişiye sunduğu menfaatlerin toplamından ibarettir. Hal böyle olunca kişilerin arka bahçelerindeki dikenli yollarından aslında pek de övgüyle bahsedilecek bir başarı öyküsü çıkmayacağından, bu tür insanların da zaten hayat hikâyelerini bir başarı öyküsüymüş gibi yazmaları olsa olsa başarıya, edebiyata ve biyografiye büyük bir hakaret olur. 

 

 

14.10.2018

 

O KİTAPLARI SEN Mİ OKUDUN YOKSA KİTAPLAR MI SENİ OKUDU?

Çok kitap okumak, pekçok farklı alanda bilgi sahibi olmak önemlidir tabii ki, fakat benim asıl takıldığın, okuduğun kitapların sayısından daha çok, o yazılanlardan öğrendiklerin! Sonra, çevremde kitap kurdu olarak tanıtacağım bir çok var; ve fakat bazılarıyla ne bir konuyu müzakere edebilirsiniz ne de sohbeti esnasında o okuduklarının ibriğinden süzülerek, aklınızda kalabilecek lezzetli bir entelektüel sohbet eşliğinde vakit geçirebilirsiniz. Hal böyle olunca, ne yalan söyleyeyim yüzüme bir kapı kapanmış gibi hissediyorum! Sonra diyorum, 'o kitapları sen mi okudun, yoksa kitaplar mı seni okudu?'.

Ha bir de şunu eklemeliyim. Sadece iyi bir kitap okuru olmak yetmez. İçerikli, kaynak kitaplar okuyacaksınız. Kütüphanenizin tamamını, aşk, entrika, polisiye dizileri süslüyorsa, tarih, sosyoloji, arkeoloji, şiir, biyografi vs'den bir haberseniz, bilginin neresinden tutacaksınız? Hem güzel bir dua da bilirim. "Tanrı iyi insanlarda, doğru kitap ve dualarla buluştursun hepimizi.".

13.10.2018

* Sözde, biyografi yazarlığına soyunup, canım hayatları hikayenin sahibi hayata gözlerini yumduğu halde bir türlü kaleme alamayan çakma yazarlar bilirim. 

28.08.2018

 

 

BİR BİYOGRAFİ KİTABI OKURKEN!

 

Biyografi kitabı deyince bir insanın kendisiyle birlikte kendisini ortaya koyup biçimlendiren tüm değerlerini bir bütün olarak ele almak gerekiyor. Bir hayatın belli bir kesit de kaleme alınabilir, fakat bu kişinin tüm hayatını yansıtmayacağı ve kişiyi okura tanıtamayacağı için bu tür eserleri biyografi kategorisinde değerlendiremeyiz. Bir biyografi kitabını okurken, tarihin içine gömülmeli ve bir belgeselin içinde olaylar, insanlar, yaşamlar ve sosyo-kültürel bir hayatı maddi-manevi her şeyiyle özümserken; bir taraftan öğrenmeli, bir taraftan düşündürürken bulunduğunuz zamanla kuracağınız köprüden geleceğe atacağınız çentiklerle kendinizce filizler vermelisiniz.

27.08.2018

* Biyografi yazarlığı ile arkeolog arasında pek bir fark yoktur. Her ikisi de iğneyle kuyu kazar gibi eserlerini büyük bir titizlikle gün yüzüne çıkarmak için gece gündüz demeden büyük bir aşkla çalışırlar.

30.07.2018

* Her insanın hayatı yazılabilir. 

Her hayattan ibretlik bir öykü, güçlü bir mesaj çıkabilir.

Her hayat bizlere bir ders verebilir!

Ve fakat bunların hepsi okuru ayakta alkışlatıp gıpta ettiren, peşinden sürükleyip fikir veren, içindeki cevheri dışarı çıkardık, kendini keşfettiren türden olmayacaktır.
İşte bu noktada biyografi kitapları kim için ne için yazılmalı sorusu tartışılabilir.
Kimilerinin hayatı hedefler, çalışkanlıklar, başarılarla dolu dinamikken, kimilerinin hayatı başarılarla buluştuğu halde, ona ulaşmak için çevirdiği dolaplar ve entrikalarla doludur. Hayatında alkışlanabilecek bir başarısı olmayan kedime baktığımızda ise, belki istatistiksel olarak bu tür sıradan hayatları sıra dışı işler yapmış kimselerin çarkını döndürmek için aletlerin gıcırtı yapmaması için aralarına sıktığı yağ olarak görebiliriz...
Bunların da altında kalan tabakayı ise nereye koyacağımızı ancak anlatabileceği, kendine göre çok büyük, küçük hikâyeleriyle değerlendirebiliriz.

Biyografi kitapları tamamen gerçekçi başarı ve başarısızlığa uğramış işleri nedenleri, niçinleriyle birlikte, toplumun demokratik yapısını işin içine alarak 100 yıllık bir zaman dilimini değerlendirerek ilerlemelidir. Bu iş o kadar kolay olmamakla birlikte, yazarlık konusunda tecrübe, yılmayan bir araştırmacılık yeteneği ve yakalanan iz üstünde bir dedektiflik gerektirir. 

Hatta biyografi yazarı, kaleme aldığı kişinin hayatını öyle bir araştırmalıdır ki, meseleyi bir ajan, olay yerine gelmiş bir polisin kriminal raporu gibi, biyografi sahibinin dahi kaçırdığı, unuttuğu ya da hiç haberi olmayan gerçekleri ortaya koyup, onu mesleğiyle ilgili dahi şaşırtmalıdır.

* Her zaman iyi olan kazanmaz.

01.04.2018

 

BİYOGRAFİNİ KALEME ALDIRMAK SOSYAL BİR SORUMLULUKTUR

 

Biyografi kitabı yazdırmak bir sosyal sorumluluktur. Başarılı insanların bunun farkında olmaması, kendileri ve toplum adına büyük bir eksikliktir. Sonra herkese tek tek başarı öykünüzü anlatamazsınız ki. Ayrıca gelecek nesillere başarınızın aktarımının önemi/zarureti kadar, onu nasıl bir yöntem ve yollarla ortaya koyduğunuzu anlatacak olan kitaplardır.

 Diğer taraftan, sadece dostlarınız değil, sizi seven sevmeyen, hiç tanımayan herkes sizin hayat hikâyenizi ve hayatınızın nelerle harmanladığınızı öğrendiğinde, başarı öykünüze kimbilir nasıl şapka çıkartacak? Evet, hiçbir başarı, başarılı insanın zihninde hapsolmamalı, kendisiyle bitlikte bu dünyadan göç etmemelidir. Başarıya şapka çıkarttıracak ve yaşatacak olan, belki de kendisinden sonra mirasçılarına bırakıp bir kaç nesil sonra dibini bulan serveti değil, geriye bıraktığı biyografi kitabı olacaktır. Hatta böyle durumlarda bu tür kitaplar, toplumun önünde sahip çıkılmayan başarının başarısız örneklerini dahi hesaba çekecektir. Bence başarısı haklı olan için bu dahi, kendinden sonrakilerin de aynı hassasiyetle başarıyı planlamaları için önemli bir sorumluluğun hatırlatıcısıdır...

* Çok fena bir şakaya gelmişiz zaten, daha üstüne ne yapsanız gülemeyiz!.

* Bir yerlere zorla ismini yazmakla/yazdırmakla kişileri/kendinizi parlatamazsınız!

 

31.03.2018

 

BİYOGRAFİ KİTABINDA YALAN, KAMUFLAJ ve MANÜPLASYON YOKTUR.

 

Hayat hikâyesi yazdırmak cesaret ister.

Temiz bir geçmiş, helal bir kazanç. Hak yemeyen, bir işveren. Çalışanların her birinin kendi işi gibi görüp, özveriyle çalıştığı bir iş yeri... Bunları sağlayamayanlar zaten biyografilerinin yazılmasını istemiyorlar. Tam aksine, büyük badireler atlatarak, tırnaklarıyla kazıyanlar ise bunların gelecek nesillere aktarılmasında şahsi olarak da büyük özveride bulunuyorlar. Tüm bunların yanı sıra, kendini aklamaya çalışmak için hayat hikâyelerini yazdırmak isteyenler de var. Fakat bu tür kitaplar biyografi kitaplarından çok anı kitabı oluyor. Ağırlıklı olarak kaleme alınmış anı kitaplarını okur seviyesi ise oldukça düşük! Hatta istatistikleri baz alırsak "hiç kimse okumuyor" dahi diyebiliriz. Bunun ise türlü sebepleri var. Sanırım eğitim çağından çocuklarımızın öğretmenleri tarafından yönlendirilmesi ile daha çok alakalı bir durum bu. Girişimci ve başarı öyküleri üzerinde yeterince durulmuyor, merak sağlanmıyor, dikkatler buraya hiç çekilmemiş!

Bu noktada okurun anı kitabı ile biyografi kitaplarını birbirinden ayırması gerekirken, o ayrımı yapacak örneklerin de yetersiz olduğunu görüyoruz. Mesele arz-talebin yaratılmadığı bir yazım alanında koridoru oluşmamış, dar bir okur alanının çırpınışlarına gelip dayanıyor... 
Bu konuya biraz katkı sağlamam gerekirse, anı kitabı ile biyografi kitapları farklı tarzda kaleme alınmış kitaplardır. Anı kitapları adı üstünde hikâyedir. Biyografi kitapları ise daha çok gerçekler ve belgeler üzerinden hareket eder. Bir anlamda girişimcinin başarmak için çıktığı yolda adımlarını peşi sıra takip edersiniz. İçinde yalan, kamuflaj, manipülasyon yoktur. Çünkü bilgileri toplayan yazar, tüm bunları başkaları aracılığıyla da teyit eder ve burada araştırmacı yazar kimliği ortaya çıkmakla beraber, teyidini yapmadığı bir bilgiye yer vermesi de (konusuna göre) kısmen de olsa yazarın sorumluluğu/etik anlayışı altındadır diyebiliriz. Biyografi kitaplarında hikâyelere de elbette yer verilir ama bunların tamamı konuları beslemek içindir. Okur bu iki ayrımın farkındaysa, kast ettiğim şeyin önemini ve ehemmiyetini çok iyi ayırt edebilecektir.

23.04.2018

* İnsanlardaki kalite tercihlerle ortaya çıkar. Bazı seçimlerin fiyatı düşürdüğü doğrudur...

 

İNSANLIK KAYBI HAYATLAR

Bir biyografiyi kaleme almak çok meşakkatli bir iştir. Evvela iyi bir araştırmacı olacaksınız ve duyduğunuz her şeyin mutlaka sağlamasını yapacaksınız. Emin olmadan yazılan bir bilginin doğruluğu tartışılır olsa da bir sınıf dolusu insanın aynı şeyleri söylüyor olması asla tesadüf olamaz. Sizler yeter ki olaylara şahit olmakla birlikte, ruh ve akıl sağlığı normal insanlardan bilgi alınız. Yoksa herkes kendini çok doğru, dürüst, ahlaklı, etik değerleri olan bir insan olarak yere göğe sığdıramayarak anlatacaktır. Bu arada bir yazarın en büyük şansı, konu hiç aklında yokken şans eseri kendisi haberdar edilip bilgi verilmesidir. Kaliteli bir yazar, altından sürekli pis kokular çıkan bir hayat hikayesini bırakın kaleme almayı, olayın devamını öğrenmeye dahi tenezzül etmez. Çünkü okura bir şey kazandırmayacak, toplumun önüne çıkacak yüzü olmayan, usul, kural, nezaket, ahlak ve etik değerlerden yoksun kimselerin hayatını yazmak zaman kaybı, değer kaybı, insanlık kaybıdır... 

Bu tür insanlar işlerinde çok başarılı olsalar da toplum tarafından dalga konusu olmuş, iş gereği kısıtlı, mecburi iletişimin kurulduğu insanlardır. Kişi her ne kadar hiçbir şey yokmuş gibi umursamaz davranırsa davransın, toplum onlara her bahis konusu olduklarında gereken tavrını gösterir...

11.02.2018

* İnsanlar onca yaşadıkları olumsuz gidişata rağmen kendilerine yapılanların farkında değil, hiçbir şey yokmuş gibi tepkisiz bir şekilde hayatlarına devam edebiliyorlarsa, onlar aynada da kendilerini görmüyorlardır.

* Sevdikleriniz size altın gibi paha biçemezken, kötüler bakırınızı çıkartır.

 

BİR GİRİŞİMCİNİN BAŞARILI OLMAK KADAR BİYOGRAFİ KİTABINI YAZDIRMASI DA CESARET İSTER

İstiyorum ki girişimci iş adamlarımız, başarılı devlet adamlarımız, sanatçılarımız vb. hayatlarını yazdırsınlar...

Ve böylece Türkiye'de edebiyatın öksüz çocuğu olarak gördüğüm biyografi alanındaki açığı bu gerçek hayatları ile kapatırken, diğer taraftan da okuru ve memleketi emanet edeceğimiz gençleri, kayda aldığımız tecrübelerle buluşturalım.

Fakat hayatını yazdırması gerektiğini düşündüğüm insanların bir çoğu buna yeltenmiyor/yeltenemiyor? Haliyle ben de bir biyografi yazarı olarak bunun sebeplerini de araştırmaya başladım.

Sonunda da gerçekten hayatını yazdırmanın her babayiğidin harcının olmadığına kanaat getirdim.

Toplumda başarıları ve başarılarının sahip olduğu, -yaptığı işin üretimini gerçekleştirdiği atölyelerin, fabrikaların, iş yerlerinin, tüm bunlardan elde edilen kazançlar sayesinde -yaldızlı-
soyadının; iş, siyaset, sosyal sorumluluklar, hatta magazinde ilk sıralarda geçtiği ve toplumun aşina olduğu- isimler aileleriyle birlikte yansıttıkları imajın içinde yaşarlar.

Fakat bu tür kimselerin şahit olunan ya da topluma yansıttıkları kadarıyla yaşamları, hayat standartları, eğitim düzeyleri, vizyonları herkesin göz önünde olduğu ölçüde merak konusudur da...

Toplum tarafından en çok takip edilen konu ise, "var olan başarının hak edilip edilmedi"ğidir. Toplumun bu konudaki merakı elbette çok normal olmakla birlikte, görülen başarının hakkaniyetle elde edilip edilmediğini halk tarafından kontrol etmek de görünen bir başarının şeffaflığı bakımından çok önemlidir.

Şöyle ki, büyük bir üretim yapan bir fabrika düşünelim. Bu fabrikada da mavi yakalılardan beyaz yakalılara 1000 kişiye yakın bir çalışanının olduğunu varsayalım. Firma dünyanın her yerine üretimin ihraç ediyor olsun. Firma da vergi rekortmeni olsun. Şimdi böyle bir firmanın çalışanları fazla mesai çalıştırılıyor, sigortası normal yatmıyor ya da hiç yatmıyor, kaçak çalıştırıldıkları gibi çalışanları hak ettikleri maaşı alamıyor ve haklarını aradıkları zaman hemen kapının önüne konuluyorlarsa, bunun gibi örneklerin çok yaşandığı bir iş yerinde, işsizliğin çizmeyi aştığı bir düzende çalışanın hakkını arayamaz duruma düşürülmesi, milyon dolarlar kazanan, vergi rekortmeni olan, her gün boy boy gazetelerde magazinde ailesiyle yer alan bir girişimcinin "Hangi başarısından bahsedebiliriz?" sorusunu haliyle akla getirebiliyor...

Hal böyle olunca, "başarılı" bildiğimiz, belli platformlarda alkışlara boğulan kimselerin hayatlarını yazdırmak için de işleri kadar cesaretli olması gerektiğine şahit oluyorum/oluyoruz...

Elbette her hayatını yazdırmayan kimse kesin böyledir diye bir düşünce de çıkmasın ortaya, fakat özellikle bu tür başarılı girişimcilerin "Hayatımı yazdırsam roman olur!" diye hayatlarının ne kadar zor, çetrefilli, anlatılmakla bitmeyen bir süreçten geçtiği, tüm bunların üstesinden tek başına gelirken "Hayat üniversitesinden mezun olduğu!" bir dizi tecrübelerle kendini "bilgelik abidesi içerisinde" hayatının iniş-çıkışlarını etrafındakilere "mangaldan kül bırakmayan" cümlelerle ifade etmeye kalkışmasının sonucunda, -iş ciddiye binince- hayatını yazdırması konusunda hiç de böyle bir girişim içinde olmaması, haliyle akıllara başka şeyler getiriyor. En azından bir empati yapıyorsunuz. Ben bu kadar başarılı bir girişimci olsaydım hayatımı yazdırmak istemez miydim?" diye. Sizce de öyle değil mi? Çok başarılı bir insan hayat hikayesini yazdırmakta ne gibi bir beis duyabilir ki? "Toplumun önüne çıkmaktan çekiniyor vb"" türünden, ortaya bir sürü gerekçe sürebilirsiniz. Bunları da kabul etmekte zorlanıyorum, çünkü bakıyorsunuz gazetelerde, magazinde olmak için, kendinden bahsettirmek için de hiç geri kalmayan insanların güncel medyadan da uzak durması gerekmez mi sizce de?

Neyse ki küçük bir araştırma sonunda görüyorsunuz ki kişinin anlattıkları ile gerçekler arasındaki tezatlığı sizin düğüm olmuş bir ipi çözmenizden daha zor. Zaman içinde kişinin bünyesinde çalışan kişilerden duyduklarınızla anlamaya çalıştığınız çelişkiler yumağı, gerçekleri ortaya koydukça biyografi kitabı yazdırmanın her girişimcinin harcı olmadığını anlıyorsunuz...13 Şubat 2015 yılında söylediğim bir cümle vardı, tam yeri gelmişken yeniden sarf etmek ihtiyacı duydum. "Hayat hikâyesine güvenenlerin kitabını yazıyorum."

26.03.2018

 

BİYOGRAFİ YAZARI GRUBUNU NEDEN KURDUM?

Merhaba Sevgili "Biyografi yazarı grubu üyelerim". Bu grubu kurmamın sebebi tamamen "biyografi yazarı" olarak çıktığım yolda, hayatım boyunca edindiğim tecrübelerimi, gözlemlerimi ve başkalarının hayatları üzerinden hissettiğim, düşündüğüm ve kendimce bir karara vararak yorumlamaya çalıştığım kanılarımı sizlere aktarmak, paylaşmak, paylaşırken de hep birlikte düşünmeye ve düşünce üretmeye yönelik yol almaktır...

Bu grubu amatör duygularla kendi yazarlık konusundaki profesyonel çalışmalarıma yönelik, kendimi sürekli "düşünerek zinde tutmak" üzere kurduğumu belirtmek isterim. O nedenle tamamen kendi düşüncelerime yer veriyor olmamı bu noktada değerlendirerek olumlu karşılayacağınızı umuyorum. Ve ayrıca grubumda bulunan siz değerli arkadaş ve dostlarımın da buna katkı sağlamasını, beğendiklerini paylaşmasını, hatta gruba başka dostlarını da davet etmesini gönülden istiyorum. Burada yazdığım her şeye yorumlar yapabilir, paylaşımda bulunabilirsiniz. Hatta hangi konu üstünde konuşulmasını istiyorsanız bunu bana özelden bildirebilirsiniz. Nitekim bu tür durumlar da yaşıyorum ve genellikle ayrılık ve aldatılmak üzere yazılar yazmamı isteyenlerin anlattıkları konulara uygun kelimeler üretmeye çalışıyorum. yani buradaki paylaşımlar salt benim o günkü ruh halim ve duygularımla ilgili konu başlıkları değildir. Sonuç olarak ben bir biyografi yazarıyım ve kaleme aldığım insanların anlattıkları konular üstünden yaptığım empatilerle onları anlamaya çalışarak kişileri kendilerine yeniden anlatıyorum. Karşı taraf eğer benim ifademi yerinde buluyorsa bunu kaleme aldığım kitabın konusu yapıyorum. Çünkü herkes edebiyatçı ya da yazar değil, benimkisi tamamen duygulara tercüman olmak. Bir nebze olsun bu işi becerebiliyorsam ne mutlu bana.

Bu grubu kurmamın bir diğer nedeni ise artık Türkiye'de biyografi yazarı deyince akla gelmek ve ürettiğim düşüncelerle sosyal medyayı en iyi şekilde kullanmak istiyorum. Bu konuda adres olmak ve hayatını yazdırmak isteyen kimselerin bana kolaylıkla ulaşmasını istiyorum. Tüm bu nedenleri topladığınızda yazdıklarımı ukalaca veya tamamen kendi öz deyişlerini yazan biri olarak, bencilce bulmayacaklarını umuyorum. Sonuç olarak bu grup, amatörce değil, profesyonelce yapılan bir işin dükkanıdır. 
İş yerime hoş geldiniz.

Saygılar sunarım.

26.01.2018

* Biyografik romanları biyografi kabul edemeyiz. Okur, buradaki romanın ayrımını iyi yapmalı. 

 

SAMAN ALEVİ GİBİ OLMAYIN, GERÇEK OLUN!

 

Biyografilerin mutlaka çocukluktan itibaren kaleme alınması gerekir. Nasıl bir ortamda doğdunuz, yetiştirildiniz? Kardeş ve akrabalarınız kimlerdir? Nasıl bir mahalle, sokak ve evde büyüdünüz? Nasıl bir coğrafyada dünyaya geldiniz ve nasıl eğitim aldınız. Arkadaşlarınız kimlerdi? Peki ya çocukluk hayalleriniz?..

Kısacası insan hayatında önemsediğim ve insanları tanımamızdaki en önemli kaynağımdır bu saydıklarım, hatta uzatmayım diye yazmadım, eksiklerim var. Bu verileri normal hayatımda da önemsiyor, hatta işi biraz da sosyo-psikolojik anlamda incelemek kişileri daha kolay tanımama yardımcı olduğundan, onları anlamakta güçlük çekmiyorum, -eğer doğru bilgi veriliyorsa tabii ki, yoksa kandırıldığım da olmuştur, fakat bu da işimin/hayatın "ne yazık ki" bir parçası haline geldi. Bunlar benim sonuca gitmem, -kişinin ID'deki gerçeklerini, korkularını, en azından egolarından- tahmin edebilmem açısından çok önemli-...

İşin kötü tarafı, eğitimde yetkinliği olan, toplumda belli bir yere gelmiş, fakat iç hesaplaşması bitmemiş, çünkü kendini yeterince tanıyamayan, ne istediğini bilmeyen, istediğini sandığı alanda mücadele etmeyen/edemeyen, mutlu olduğunu sanan, ama mutluluğu gerçek anlamda hiç tadamamış insan modelleri. Yüzlerinde derin bir huzursuzluğu o anın sakın geçen durumuna göre telafi etseniz de eve gidip tek başınayken aynaya, gözlerinizin en derinine ve mimiklerinize baktığınızda o size gerçeğini hatırlatacaktır. Unutmayın, hayattaki en büyük başarı mutlu olmaktır. Zaten tüm insanların yaşama gayesi de budur. İnsanlar zengin olma hırslarından önce mutlu olmak için çaba sarf ederler ve bunun için gerçekten ne yapmaları gerektiği konusunda bilinç ve kararlılık gösterirlerse: gelişen bu tutumları onlara zaten işlerini başarıyla yürütmelerini de sağlayacaktır. Yeter ki sizler doğru zaman, doğru tercih ve kararlı bir karaktere sahip olun. Hiç kimseyi değiştiremeyeceğinizi, herkesin kendi gerçekleriyle yaşadığını, olmuyorsa çekip gitmesini bilin. Hayatınızda değer verdiklerinize özenin. Hiçbir şeyi öylesine yapmayın. Saman alevi gibi olmayın, gerçek olun!

07/10/2017

 

HANGİ GÜÇ? GERÇEKTEN GÜÇLÜ OLANLAR, ONA YÖN VERENLER VE TAYİN EDENLER!

Güç cesaret verir. Karşındakini tam aksine korkutuyorsa bu kişinin kişilik eksikliğini ortaya koyar. Oysa güç dediğin güvendir! Fakat hangi gücü konuşuyoruz? Bu noktada gücün sahibini ve ondan faydalananları iyi tahlil etmek gerekir. Çünkü her güçten her zaman bir kahramanlık öyküsü çıkmaz. Gücü elinde tutanlar onu kendi karakterleri ölçeğinde şekil verip biçimlendirirler. Gücün yanında saf tutanlar korkaksa bunda şahsi bir menfaat, cesursa daha geneli kapsayan milli menfaatler gözlenebilir. Gücün kaynağının ne olduğu ve kime, neye karşı kullanıldığı önemli olduğu kadar, karşınıza güç olarak konulan/duran şeyin de aslında yaratılmaya çalışılan bir korkunun görüntüsü olabilir. Karakterli, sağduyulu zeki ve dürüs insanlar bu noktada güç olarak yaratılmaya çalışılan şeyin aslında şişirilmiş içi boş bir balon olduğunu görürken, bundan menfaat elde edecek olanların çoğu bile bile diğer geriye kalanları ise cehalet ve bilgisizlikten ona sarılabilir. Her şeyde olduğu gibi gücün de yaşadığı/kapsadığı alan çerçevesinde bir miladı vardır. Kof ve korkuyla elde edilen güç, kendi etrafını çevirdiği korkak ve menfaatçilerin nüfusu, bilgisizliği ve kendisinin sağladığı düzenin devamlılığı kadar yaşayabilecek ve tüm bu kaynak tükendiğinde, ana nüfusunu oluşturan kesimin "bir anlık oluşturduğu cesaret"in bir hamlesiyle patlatılarak söndürülecektir. Sanılmasın ki buradaki cesaret nihaidir, o cesareti korkaklarda ancak kendisi gibi olanların kaybetme korkusuyla ortaya koyduğu küçücük bir reflekstir, fakat tsunami gibi etkili bir sonuç doğurur. Temeli korkuya dayanan gücün sonunda, o zamana kadar gücü elinde tutan kişinin sonu, yine kendine inananların elinden perişan ve hazin bir şekilde ibretle nihayet bulacaktır. Fakat tam tersi bir güç bir kayıba uğrasa da, mutlaka o saygınlığı ile anılacaktır...

05/10/2017

* Güzel bir dünya iyi niyet ve temiz kalbindir. Oraya hoş konuşan dilin, aldatmayan kalbin, boşa kürek çekmeyen kollarınla git!

03/10/2017

 

BAŞARI NEDİR?

 

Bugün tırnaklarıyla kazarak başarıya ulaşmış ve bunun için çok büyük bedeller vermiş bir ailenin hayat hikâyesini dinledim. Bugün için Türkiye'de önemli denilebilecek bir servete sahip, ama gelin görün ki bünyesinde çalıştırdığı tüm çalışanların alın teriyle sahip olduğu ve fakat emeğinin çok altında kendilerine ödenen maaşında dahi gözü olan bir başarı hikayesi(!) Dinledikçe içim bayıldı.

Bir sürü şirketlerin sahibi ama beyaz yakalılara dahi bünyesindeki otelde personel yemeği yediren bir oteller zinciri!. Haydi bunu geçtim, resmi olarak bünyesinde uzun süre çalışan bir personeli asla yok, çünkü tüm personeline ileride işten çıkartması olasılığına karşın kendisine ödeyeceği tazminatı ödememek için onları kendi gönül rızasıyla işten çıkartıp, sonra yeniden işe alıyormuş! Ve daha neler neler?

Şimdi sen kalk da, dışarıdan baktığında parmak ısırtacak bir ekonomik zenginlikle karşında duran şirket sahiplerinin hayatını ballandıra ballandıra kaleme al!

Açık söylemek gerekirse, bir başarı öyküsünü kaleme almak günümüzde hakikaten çok zorlaştı. Ya da ben kendi adıma oldukça seçici davrandığımı söylemek isterim. Bazen başarıyı, salt karşınızda ekonomik olarak durmadan büyüyen kişilerin sahip olduğu maddi değerleri değerlendirerek ele almamak gerekiyor. Başarıyı değerlendirirken elbette bunlar değerlendirilmesi gereken ana hatlardır, ama o ana hatları asıl değerli kılan en önemli unsur ise ulaşılan hedefe sizinle birlikte yola çıkmış, size inanmış, -her ne kadar karşılığında bir maaş vermiş olsanız da-, personelinize vermiş olduğunuz değer, onlara sunduğunuz maddi ve manevi imkânlardır. Personeline değer vermeyen, alın teriyle hak ettiği paraya dahi gözünü diken, sosyal haklarını düşünmeyen vb. bir iş yeri sahibinin maddi zenginliği neyin başarısıdır? Hele de günümüzde bünyesindeki insanları fazla mesai yaptırdığı halde, hakkını vermeyen birçok zenginle karşılaşmıyor muyuz? Hatta öyle ki, başkalarının fikrini çalıp, sosyal ilişkileriyle reklam yapıp, millete adeta hayal satarak itibar edinenlere de şahit olduk/olmaktayız. Şimdi başarı bunun neresindedir?

Öyleyse başarıyı yeniden tanımlamamız gerekiyor. Bana göre maddi anlamda bir yerlere gelmiş kişilerin asıl başarısı, sadece kendi menfaatleri değil, toplumun, milletin, yaşadığı çevrenin ve hatta kendinden sonra gelecek olan nesillerin refahı için dahi politikalar geliştirerek ilişkide bulunduğu herkese elindeki maddi olanakları ardına kadar açan kişidir. Okuyamayan çocuklara burs vermek, okulu olmayan bölgelere okul, sanat merkezleri, sağlık ocağı vb hizmet alanları kazandırmak, bir başarının en önemli hattıdır. Başarılı insanlar, eğitime mutlaka katkıda bulunur ve en azından iş yerlerinin olduğu şehirlerde sanatsal aktiviteleri üstlenir. Yörenin kültürel dokusunu ortaya çıkartmak için maddi manevi destekler verir. Yaşadığı bölgenin gelişmesi için tıpkı bir yerel yönetim ferdi ya da kültür elçisiymiş gibi her türlü gelişime açık projenin fikir babası ve bunları planlı bir şekilde hayata geçirendir. Şimdi alın şapkanızı elinize ve düşünün, bulunduğunuz şehirde bir sürü zengin insan vardır, peki bunlar yaşadığınız şehre ne vermişlerdir? Bir okul mu açmışlardır? Kültürel, sanatsal çalışmaların içinde mi yer almışlardır? Toplumun gelişmesi için gözle görülebilir, gıpta edilecek bir çalışmaya hayat mı vermişlerdir?.. Bu sorularım uzayıp gider. İşte o yüzden "Başarı ne demektir?" sorusuna vereceğim cevap, "Başarı her ne kadar kişinin çok zor şartlar altında, büyük sıkıntı ve mücadelelerle bir yerlere gelip, şimdi hesabını bilmediği; paraya, gayrimenkule, yaşantıya, gözünüzün önüne diktiği, gıpta ile baktığınız otel, fabrika vb şirket binasına hak ettiğini düşündüklerinizde değil, tüm bunlarla birlikte çalışanını, toplumu, çevreyi, memleket ve millet menfaatine gözeterek yaptığı sosyal, milli ve ferdi işlerdedir.

28.09.2017

 

KAYIP CÜMLELER

Neye değer verdiyseniz yitirirsiniz! Çünkü hayatı oyun parkı sanıp oynayanlardır karşılaştıklarınız. Biri elma şekerinizi elinizden alır, oyunun en can alıcı yerinde top patlar. Tam finale giderken hava kararır. Kalbiniz en güzel ritmiyle atıp mutluluklardan havaya uçarken biri gelir atar damarınızı keser. Ve kabullenemediğiniz ya da sonradan fark ettiğiniz en güzel manzara, bu aksilikleri yaratanların umurunda dahi olmadığınızı gösterir tavrını, tüm anılarınızla batan güneşler gibi içinize gömerek, mezarlığa çevirdiği kalbinizdir... Peki, onların kalpleri mi? Onların kalpleri olsa olsa, dillerine dolanan en çok sevdikleri şarkılarının beyitlerinde geçen gözü görmeyen aşığın görmeyen gözü kadardır. Şarkı bittiğinde ne yüreğine akacak bir şey bırakır ne de verir. Çıkmaz sokak adamlarıdır bunlar. Her bir sokağın başı pek bir alımlı çalımlı, gözünüzü boyayan hikâyelerle bezenmiştir. Ne zaman ki o yola girersiniz, işte o zaman size sunulan bir resme hipnozlandığınızı anlarsınız. Eğer bir kalbiniz varsa, ona söyleyin, gerçeğini kaybeden insanların bu dünyada yaşayamayacağını!..

24.08.2017

 

BİYOGRAFİ & BİLİM & EDEBİYATÇI

 

Gerçek biyografi kitapları, hayatı kaleme alınan kişinin gönül rızasıyla vereceği bilgiler hududunda derlemeler yapılarak alınan verilerin, derinlemesine araştırılıp, çok yönlü açılardan değerlendirmesinin yapılarak ortaya konulan ve okurun tüm bunlardan bir sonuç çıkartmasına yardımcı olduğunuz kitaplardır. Hiç tanımadığınız bir insanın, başka insanların üstünden kaleme aldıkları - doğruluğu kesin olmayan- kırıntı bilgilerden yola çıkarak- yazılanları kaleme alınmış, duygularının ve yorumunun ne kadarını kapsadığından bir haber olduğunuz, içinde geçen olayların kanıtlanamayacak boyutları da taşıyabileceği, çoğu yerde kendinizi "Gerçekten böyle mi olmuştur?.." diye sorguladığınız derlemeler sonucu ortaya çıkmış metinlerin toplamında ortaya çıkan eserlere ise: bilimsel olarak "gerçek" diyemeyeceğimizden; bu tür eserler de biyografi türüne girmediği gibi, bu ciddi meseleyi bilimsel olarak ele alamayan kişilere de "edebiyatçı" diyemeyiz...

27.07.2017

* Biyografiler tarihin kilit taşıdır.

02.07.2017

* Çocuklarınıza meslekleri tanıtmak ve başarının ne olduğunu öğretmek istiyorsanız, onlara mesleklerinde başarıya ulaşmış biyografileri okutun ve onlara biyografilerden oluşan güzel bir kütüphane kurun. 

30.05.2017

* Bazı tesadüfler vardır, hayatınızın tüm çarklarını değiştirir.

* Biyografilerini kaleme aldığım insanlar belki ilkokulu dahi bitirememişti, fakat hepsi okuma aşığı olmakla birlikte, eğitime her zaman destek veren girişimcilerdi.

02.05.2017

* Çocuklarınıza meslekleri tanıtmak ve başarının ne olduğunu öğretmek istiyorsanız, onlara mesleklerinde başarıya ulaşmış biyografileri okutun ve onlara biyografilerden oluşan güzel bir kütüphane kurun. 

02.04.2017

* Geleceğe bırakacağınız en önemli miras tecrübelerimizdir. Biyografi yazdırmak her girişimcinin ödevidir.

* Biyografi kitapları bir milletin kimliği, geleceğidir.

31.03.2017

* Hayatta olmadığı halde hakkında bu kadar çok konuşulan, hakkında yazılan kitapların haddi hesabı olmayan, biyografisi yerli yabancı pek çok yazar tarafından kaleme alındığı halde, halen yazılanların kendisinin şimdiye kadar dile getirilmemiş yönlerini, özelliklerini konu alan, hakkında kitap yazan yazarların son eserlerini yayımlar yayımlamaz kendisi hakkında yeni bir kitaba başlayıp, kendisini anlatmakta sürekli kifayetsizliğe düştükleri ve bir türlü son sözün söylenemediği tek lider: Mustafa Kemal Atatürk'tür. Ne yapsanız yapınız taklit edemeyeceğiniz, becerebilirseniz izinden gidebileceğiniz bir gurur kaynağımızdır...

04.03.2017

* Bir roman yazmayı da istiyorum ama hiç destek olmuyorsunuz. Ve fakat yazdığım biyografiler o kadar güzel ki okusanız, romanların yüzüne bakmazsınız...

 16 Eki 2016

* Biyografi kitapları, hayatı kaleme alınan kişinin yaşadığı zaman dilimini öğreten zevkli bir tarih kitabıdır da.

13.06.2016

 * Türkiye'de kendini #biyografiyazarı sananların hayatları yanlış kaleme almalarının yüzünden biyografiler okunmuyor, hayatların bir suçu yok.

*  Sanayi alanında büyük işler yapmış iş adamları bilimsel biyografi,sanatçılar,normal insanlar ise anı kitabı yazdırmalıdırlar. Bu benim tanımım.

* Türkiye'de bilimsel biyografi yazan tek adresim. Biz anı kitabı yazmıyoruz. Anı kitabı biyografi kitabı mıdır? Tartışılmalıdır.

* #bilimselbiyografi yazmak için çok farklı alanlarda derin araştırmalar yapmanız ve verileri harmanlayıp zaman süzgecinden geçirmeniz gerekir

* Bilimsel biyografi yazmak teknik bir iştir.

*Bir hayatı iki türlü kaleme alıyorum. Biri anı, diğeri bilimsel biyografi. Bilimsel biyografiler, en uzun, meşakkatli ama akademik eserlerdir.

* Hayatını kaleme aldığım kişileri özenle seçerim. Çünkü özel insanların hayatı #tarih olmalı.

* Hayatları tanıdıkça her hayatın özel olmadığını daha net söyleyebilirim. Her hayat yazılabilir ama her hayat okunmaz.

09.04.2016

* İyi bir biyografin varsa yazdırmalısın.

02.12.2015

* Bundan sonra herkes biyografi kitabı okuyacak.

25.10.2015

* Bir biyografi yazdırmak kadar, biyografini kime yazdırdığın da önemlidir.

06.10.2015

   * Biyografiler sosyolojik doktorluk yapar.

02.06.2015

* Bir biyografin yoksa sen de yoksun.

22.03.2015

* Biyografik eserler, başarının belleğidir.

05.02.2015

* Yılların tecrübesiyle bilgi sahibi olmuş başarılı bir kişinin ağzından çıkacak her cümle senin için çok önemlidir. Eğer çevrende öyle biri varsa sana tavsiyem, mutlaka onu dinlemen, öğütlerine kulak vermendir. Unutma ki etrafında gördüğün yüzlerce insanın başarısız olmasının ana nedeni; onlara zamanında doğru yolu gösteren birilerinin olmamasıdır. Hem atalarımız da demez mi "Bilen dağı aşmış, bilmeyen düz ovada şaşmış" diye. Öyleyse çocuklarınızın geleceğini tesadüflere emanet etmeyiniz. Onları bir an evvel biyografi, anı ve başarı öyküsü adı altında kaleme alınmış kitaplarla buluşturunuz. Ve mutlaka o kitapları sizler de okuyunuz ki, çocuğunuzla konuşacak ortak noktalarınız olmasının yanı sıra kuşak farklılıklarınızı da yenebilesiniz... Çocuklarınızın hayal dünyalarının gelişebilmesi için sadece bunları yapmanız yetmez elbette. Eğer bir şehirde yaşıyorsanız şanslısınız. Onlarla her ay mutlaka iki etkinlik yapınız. (Örneğin; Opera, bale ve senfoni orkestrası, şehir tiyatrosu, kütüphane, müze, resim, heykel vb. sergi açılışlarına gidebilir, Huzurevleri ziyaret edebilirsiniz...)

 Çocuğunuza çevrenizde var olan yaşına uygun hobi kurslarını tanıtıp, en çok yapmak istediği bir tanesini pratiğe dökmesine izin veriniz... (Bizim zamanımızda en önemli iletişim araçlarından biri mektup yazmak olduğu için, pul biriktirilirdi. Ve aynı zamanda kumbara kutuları vardı ki; bunlar küçük şeylere değer vermeyi, tutumlu olmayı, her şeyi zamanında kullanmayı, sabrı, geleceğin önemini ve en önemlisi tüm bunları yapmaktan heyecan duymayı, mutlu olmayı öğrettiğinden 'kimsenin canı sıkılmazdı') Eğer çocuğunuz "Of sıkıldım" diyorsa bunun tek suçlusu sizsiniz. Belli ki çok tek düze bir hayatınız var ve çocuğunuza bir şey vermediğiniz gibi onu iyi yönlendirememişsinizdir de... Bu yüzden dikkat edin de çocuğunuz bunu bilenlerin yanında "çok sıkıldığını" söylemesin. Çünkü şimdi öğrendiniz ya bunun suçlusu siz olduğunuzu; o zaman utanan da siz olacaksınız.

Bu günlük biyografi yazarının ajandasından çıkanlar bu kadar. 
Herkese iyi tatiller dilerken, tatilin uyuyarak geçirmek olmadığını hatırlatmak isterim...

02.02.2015

* Türk edebiyatı biyografi alanındaki gerçek örnekleri, benim eserlerimde bulacak.

* Yetişkinlere tavsiyem çocuklarınıza ticari kaygılarla kaleme alınmış, bir değer katmayan romanları değil, biyografi kitapları okutun.

* Türkiye de şimdiye kadar gerçek biyografi kitapları yazılmış olsaydı, romanların yüzüne kimse bakmazdı...

* Memleketinin güzide insanları, biyografi yazarının kim olduğunu ortaya konulan eserleri okuyup anladıkça ödenecek...

* Yıllardır biyografik eserlerin ve biyografi yazdırmanın önemini anlatıyorum. Gençlerin dikkatini çekmeye çalışıyorum. Ciddiye alan var mı?

* Benim köşe yazarı dostlarım, yayınevi sahibi ahbaplarım yok. Olsa da biyografik eserler okunmuyor gerekçesiyle kimse bu alana emek vermiyor.

* Ben Türkiye'nin ilk biyografi yazarıyım ve bu alanın gelişmesi için sarf ettiğim sözler dahi ne kadar çok emek harcadığımı ortaya koyar...

* İki tane anı kitabı yazmakla biyografi yazarı olunmaz.

30.01.2015

* Türkiye'de, biyografi alanına ve biyografi yazarlığına gerçekten değer verilmiş olunsaydı; kurgulanmış masalların, -en çok okunan, en çok satan ve tanınmış olma- kaygılarıyla/araya bir de fantezi-aşk katma telaşına düşen yazarların kitaplarının yüzüne kimse bakmazdı...

29.01.2015

* Biyografi alanı Türk edebiyatının öksüz çocuğudur...

22.01.2015

* Zor hayatların kısa filmleri olan biyografik eserler başarının belleğidir.

* Biyografik eserler, zor hayatların kısa filmleridir. 

05.01.2015

* Biyografilerde önemli olan karşılaşılan zorluklara karşı verilen tepkiler, yöntemler, yollar, tutumlardır. Hedefi olan gençlerin bu tecrübeleri mutlaka birinci ağızdan okuyup öğrenmeleri, sınanmış tecrübelerden kendilerine dersler çıkarmaları gerekir.

28 .12 2014

* Türkiye'de yayınevlerinin biyografi kitaplarını basmaya yanaşmamaları Türk edebiyatını bu alandaki gelişimini engelleyip bizleri mahrum bırakmanın da ötesinde; gençlerin tecrübe edinilmiş öngörüleri ve örnek alacakları başarı kanallarını tıkayarak büyük bir sorumsuzluğun sebebi olmaktadırlar.../

15.12.2015

* Hiç okumayan cehaletinin boyutunu nereden bilsin?

* Çocuklarınıza biyografi kitapları okutunuz ki gidecekleri yolda onlara kılavuzluk edecek örnek insanlar rehberleri olsun...

* Türk insanı kendi topraklarındaki başarılı insanların hayat hikâyelerine ulaşamıyorlar, çünkü biyografiden bir haber bir yayın anlayışı var.

* Yayınevleri biyografi kitabı basmadan nasıl olur da okur kitlesini sorgular? Önce kendini sorgula...    

1.11. 2014

* Başarılı insanların mirasçıları devir aldıkları varlığı korumak, geliştirmek, büyütmek istiyorlarsa mutlaka farklı başarı öykülerini okumalıdırlar. Özellikle aile şirketleri soyadları ile birlikte büyüyen işlerini güçlendirirken, aynı oranda bazı önemleri de almalıdırlar. Bu önlemler sadece iş ilişkisinin yaratabileceği riskler değil, aile içindeki birliktelik kültürünü tek bir çatı altında toplayabilecek samimi ilişkiler içindir de…

* Çocuklarınızı hayata hazırlarken aynı zamanda başarılı olmalarını da istiyorsanız, onlara mutlaka biyografi kitapları okutunuz... 

7 Eylül 2012

* Değil Türkiye'de Dünyada dahi bu alanda biyografi yazarlığı alanında branşlaşmış bir isim yok. 2007 yılından beri ben varım.

18 Temmuz 2012

* Gençlerin içine girişimcilik tohumları ekmek için biyografi kitapları okumalı/okutmalısınız...

 


İLGİLİ BİYOGRAFİLER

Devamını Gör