Mahmut Saral (Eğitimci Yazar)

Yazar

Doğum
Ölüm
03 Nisan, 2019
Eğitim
Dicle Köy Enstitüsü
Burç

Eğitimci yazar (D. 1933, Erzin / Hatay  – Ö. 3 Nisan 2019, Adana). İki eşli, on beş çocuklu yoksul bir babanın ilk çocuğudur. 1945’te Erzin Sekizocak İlkokulu’nu bitirdi. Çocukluğunda, gençliğinde aile ekonomisine katkı için pamuk çapaladı, portakal topladı. 1945’te Düziçi Köy Enstitüsü’ne girdi. 1950’de Dicle Köy Enstitüsü’nü bitirdi.

Eğitimini tamamladıktan sonra 10 yıl köylerde öğretmenlik yaptı. 1963’te Ankara Gazi Eğitim Enstitüsü’nün Pedagoji Bölümü’nü bitirdi. 3 yıl Kırşehir Erkek İlköğretmen Okulu’nda görev yaptıktan sonra Hatay Kız İlköğretmen Okulu’na atandı ve orada 4 yıl çalıştı. 1971’de Adana Eğitim Enstitüsü’nde görev aldı.

Milliyetçi Cephe Hükümeti döneminde  ortaokul öğretmenliğine atandı. 1980’de Adana Eğitim Enstitüsü Meslek Dersleri öğretmenliğinden emekli oldu Saral.

Eğitim hizmeti verdiği yıllarda pedagoji alanında 4 kitap yazdı. İlköğretmen okullarında bunlardan ikisi, ders kitabı olarak değerlendirildi ve meslektaşlarından övgüler aldı.

Son yıllarında Erzin’de turunçgil üretimi yapan Saral Öğretmen kendini şöyle tanımlamıştı:

Yaşamı boyunca Atatürkçü çizgiden, köycülükten, bilimlerin aydınlık yolundan, toplumsal demokrat çizgiden hiç ayrılmadı. Atatürk, çağdaş uygarlık, bilim karşıtlarıyla çok uğraştı. Yaşamını aynı çizgide sürdürmektedir”.

 

Kitapları:

 

Çağdaş Psikolojiye Giriş, Köy Enstitüleri Uyuyan Devin Uyanışı (2013), Deli Oğlan (2017), Anılarım - Köy Enstitülü Bir Öğretmen (2018),

KAYNAKÇA: Emrullah Güney / Mahmut Saral Ve Düziçi Köy Enstitüsü (26 Ağustos 2014), Vefat edenler – Mahmut Saral (erzin.bel.tr, 03.04.2019), Yazar Öğrenim Mahmut Saral (blog.milliyet.com.tr, 24.08.2019), Mahmut Saral kitapları (odakitap.com, idefix.com, kitapyurdu.com, 24.08.2019).

 

MAHMUT SARAL ve DÜZİÇİ KÖY ENSTİTÜSÜ

MAHMUT SARAL ve DÜZİÇİ KÖY ENSTİTÜSÜ

 

Emrullah GÜNEY

 

davul gümbürdüyor

seğmenler hazır

efem toprağa diz vuruyordu…

çatlamış dudak, nasırlaşmış el

bozkırın tam ortasında

sitelerguruyordu…

bir gün geldi ki, sormayın !

tomurcuktakiçiceği

sam yeli çaldı…

bendağbaşı öğretmeni

yüreğimde kutlarım

17 Nisan’ı…

                                               Nebi Dadaloğlu

 

 

 

Karartılan Aydınlık

Düziçi Köy Enstitüsü…

Mahmut Saral bir meslek dersleri öğretmeni, bir eğitimci…Varsıl bir anılar birikimi, derin bir bellek varlığıyla ortaya konulmuş, deneyimlerle harmanlanmış , özgün bir yapıt…186 sayfalık kitap 2002’de basılmış.

 

Dünya pedagoji tarihinde olumlu yönleriyle etkili olmuş,  iz bırakmış köy enstitülerinden biri de Adana’nın Bahçe İlçesinde,Yarbaşı tren durağına 9 km uzakta olan , sırtını dumanlı dağlara dayamış HaruniyeBucağı’nda , Cankurtaran pınarı çevresinde açılmış. Neden burası seçilmiş. Çünkü bataklık, sazlık alanlar var. İklim elverişli, fakat işlenmeyen toprağın ekonomiye bir katkısı yok. Öte yandan varsıl toprak ağaları yer yer ovayı işgal etmişler. Devlet buraya bir eğitim kurumu açarak hem ilkokullar için öğretmen yetiştirmeği, hem de toprakları kurtarmayı  amaçlamış. Seyhan ilinin, Hatay’ ın, Maraş’ın, İçel’in, Gaziantep’in  yoksul köy çocukları burada yetişsin, hem kendilerini kurtarsınlar, hem de görev yaptıkları köylerde bir yanarca gibi etki yapsınlar, öğrenci yetiştirsinler, köylüyü uyandırsınlar diye düşünülmüş…

 

Kitap 41 bölüm ve pek çok alt bölümden oluşuyor.

yapıcılık çalışmaları,

tarım çalışmaları,

demircilik çalışmaları,

marangozluk çalışmaları

kızlar için biçki dikiş çalışmaları  tek tek ele alınmış…

 

Türkiye eğitim tarihinde köy çocuklarının yetiştirilmesi için uygulanan eğitmen kurslarına da değinilmiş.

 

Ahmet Lütfi Dağlar…Kurucu müdür…Önce Eğitmen Kursu yöneticisi olarak atanıyor. Orta boylu, ak tenli, biraz kilolu, kır saçlı, devingen, yakışıklı bir insan…Güler yüzlü, babacan, bevecen, yürekli, doğruluktan ödün vermeyen, alçak gönüllü , iyi eğitimci…Kır atına biner, geniş okul yapıları arasında gezer dolaşırmış…Çevre halkıyla iyi ilişkiler kurarmış…Öğrencilerin giyim kuşam, konuşma, yanlış davranışlarını, bilgi yanlışlıklarını anında düzeltirmiş…Müdür Dağlar, tüm Seyhan ilinde bir efsane olarak yaşamış…Ovanın varsılı Hacı Hüsman Ağa’nın Onun hakkında anlattığı   olay insanın gözlerini yaşartıyor : “ 1942 mart ayı. Açlık kıtlık var.32 kiloluk güleği 40 kuruş olan buğday 50 lira olmuş. Adana’dan Toprakkale’ye trenle dönüyordum. Odacıkta efendiden sir adam üzüntülü, kaygılı oturuyordu. “ Beyefendi, neden böyle kaygılısınız? diye sordum. Adının Lütfi Dağlar olduğunu, Enstitü’de ekmeklik buğdayın tükendiğini, Seyhan Valisinden buğday istediğini, valinin de veremediğini , okulda 200 öğrencisinin aç kalacağını anlattı. Başkalarının çocukları için yürekten üzülen bir kimseyi ilk kez görüyordum. Çok duygulandım, gözlerim yaşardı. Müdüre, 40 çuval buğdayı para almaksızın vereceğimi söyledim. O, parasız olmayacağını, devletin aldığı fiyattan olacağını söyledi. Buğdayı okula nasıl taşıyacaktı? Kamyonu varmış Enstitü’nün. Toprakkale’yevarırken çiftliğimi gösterdim. Ertesi gün kamyon geldi, buğdayı alıp götürdü. Bir hafta sonra Lütfi Bey’den bir teşekkür mektubu aldım. Bu iyiliğimi ömrü boyunca unutamayacağını yazmış. Lütfi Bey’i bir daha hiç görmedim.”

 

Düziçi Köy Enstitüsü’nde öne çıkan bazı öğrenciler dikkate değer portreler özenle işlenmiş. Muzaffer Usta, Tufan Doruk, Recep Çökükmahmutoğlu, Menmet Mülayim, Saim Tosun, Süleyman Sevim…Her biri bir konuda uzmanlaşmış…

 

Saral Öğretmen, başarılı gördüğü iyi eğitimci, Atatürk ilkelerine bağlı öğretmenlere duyduğu sevgiyi, saygıyı gizlemiyor. Onlara özel bir önem verdiğini görüyoruz. Örneğin Saltuk Yeşlkentli 1948 ders yılında başladığı öğretmenlik yaşamını tüm ayrıntılarıyla kendi diliyle anlatmış ve kitapta ayrıntılarıyla yer almış: “ Nacarlı’da 8 yılda oldukça başarılı olmuş, önemli deneyimler edinmiştim. Bol kitap okumuş yeteneğimi, bilgi dağarcığımı etiksel değerlerimi biraz daha geliştirmiştim. Gün olmuş bert yellerin attığı okulun kiremitlerini döşemiş, gün olmuş okulun yıkılan bacalarını yapmıştım. Dökülen sıvaları onardım, kayaları deldik, ağaç fidanları diktik, köylüye kışlık sebzelerin üretilmesinde örnek olduk, köy yolunu onardık. Matematik dersinde alan, çevre ölçümlerinin çoğunu tarlalarda yaptık. İlk yaz aylarında fazladan ders işledik. Öğretmenliğe savlı (iddialı) başlamıştık. Savlarımızı, belli ölçülerde gerçekleştirmeğe çalıştık. Türkiye’yi kurtarabileceğimize inandırılmıştık. Hastalık, kişisel iş, yorgunluk, dinlence günü, saati demeden, fazladan para ummadan çalıştık. Atatürk Devrimleri’nden, ilkelerinden ödün vermeden yaşadık. Etikli, onurlu, Atatürkçü birer köy ülkücüsüydük. Hiç pişman değilim. Yanılanlar bu ulusu aldatanlar, soyanlar, süründürenler utansın!”

 

Köy Enstitüleri açıldığı zaman cumhuriyetimiz 17 yaşında idi. Ortaöğretime öğretmen yetiştiren iki kaynak vardı: Eğitim enstitüleri ( Ankara Gazi Terbiye Ortamektep Muallim, Pedagoji Ensitüsü ile İstanbul Çapa Eğitim Enstitüsü ) ve İstanbul Üniversitesi Edebiyat Fakültesi ile Fen Fakültesi…Öğretmen sıkıntısı ileri boyutlarda idi. Liseler de, ortaokullar da öğretmen istiyordu. Bu nedenle mesleğini benimsemiş, nitelikli öğretmen bulmak, yöneticilerin en önemli sıkıntısı olmuştur. Düziçi Köy Enstitüsü de bundan nasibini almıştır. Pek başarılı öğretmenler yanında, orta düzeyde, hatta bu tür okullarda görev almaması gereken kişilerin de varlığını bu eserde öğreniyoruz. Saral Öğretmen, kitabında olumlu ve olumsuz yönleriyle öğretmenleri dikkatle izlemiş, belleğine kaydetmiş ve yazıya dökmüş…

 

Ne yazık ki, adam kıtlığında, iyi yetişmiş öğretmen bulmak en önemli sorundu. Eğitimin E’sinden haberi olmayan kişiler de atanabiliyordu enstitülere…Yaptıklarının öğretmenlikle bağdaşmadığı kişiler çok sayıdadır. Pedagojik ilkeler, çocukluk- gençlik psikolojisi, sosyoloji, eğitim psikolojisi, didaktik böyle kişilerin umurunda değildir. Köy enstitülerinin felsefesine inanmazlar. Bunlardan biri şöyle seslenebilmektedir öğrencilerine. “ Siz köylerinizden buraya birer altın olarak geliyorsunuz. Beş yıl içinde paslı tenekeye dönüşüyorsunuz.”

 

Veli Demirkalp, Hüseyin Öztürk, Nureddin Kars, Anlı Mollaoğlu, NekirTomrukoğlu, Nezihe Hilal, Toygarlar (Rezzan-Cemil ) , Hasan Hüseyin Çukuroğlu, Muzaffer Hangün…

 

Düziçi Köy Enstitüsü, toprak ağalarının kışkırtması ile dört kez ağır saldırıya uğramış ve yöneticileriyle, öğretmenleriyle, öğrencileriyle suçlanmış, soruşturmalar geçirmiş ve “zanlı” olarak kalmış.

 

Saral Öğretmenin eseri sıradan  bir anı kitabı olmayıp, eğitim fakültelerinde yararlanılabilecek bir ders kitabı değerindedir. Çünkü eserde özellikle 6 bölüm var ki, köy enstitülerini tanımak isteyenlerin, iftiralara inanmış olanların gerçek bilgilere sahip olmasını sağlayacaktır:

 

-         köy enstitülerinin iyi yönleri,

-         köy enstitülerinin kötü yönleri,

-         köy enstitülerine karşı olanlar,

-         köy enstitülerine karşı olmayanlar,

-         köy enstitülerinde uygulanan yöntemler,

-         köy enstitülerinin eğitim felsefesi…

 

41. bölüm Köy Enstitülerine Giden Yol başlığı altında verilmiş. “ Köy Enstitüleri hızla gelişiyor, ulusumuzun yarınlarına ışık tutuyorlardı. Köy Enstitüsü çıkışlı öğretmenler, sağlık memurları yurt yüzeyinde görev alıyorlardı. Binlerce köyde ilk kez okul açılıyordu. Köylünün, ulusumuzun aydınlanma çağı başlamıştı. Başlamıştı ama bu ışıktan korkanlar vardı…’Ne edip yapıp’ bu ışık söndürülmeliydi.”

 

biz büyüttük, biz bitirdik

bizbilirik, acısını…

 

ak fistanlı, alaca mintanlı, mor kadifeli

dudakları yalama, elleri gavrulmuş yarık

Ayşe’li, Fatma’lı, Ali’li, Veli’li

bozkırın ortasına , otağ gurduk!..

 

bir kız-oğlan devrim marşları söyledik

elele, golgola toprağa diz vurduk

cingidaşa dinamit, gızgın demire balyoz

ak sıvalı binalar yükselttik !..

 

uğuluğul garınca gibi çalıştık

işlikte, çiftlikte, derslikte

yarı aç, yarı tok, yarı susuz

dağ başlarına onbinlerce fidan diktik !..

 

gün oldu gara bulutlar üşüştü üstümüze

obamızı, ocağımızı, kentimizi, mehrican çaldı

yüreğiniz varsa, isterseniz ağlamayın

emmim gızıyla , garsılıklı ağıt yaktık !..

 

                          ocaklarımızı söndürenlerin

                          ocakları sönsün !

                                                                         nebi Dadaloğlu

 

 

Şair Ali Yüce, Milliyet Gazetesi ödülü kazanmış olan Şeytanistan adlı romanında Düziçi Köy Enstitüsü’nü de , ileri yaşta öğrencilik serüvenini yer yer güldürüşlü, trajik, dramatik yönleriyle , ayrıntılarıyla anlatır. Tanıdığımız eğitimcilerden kimisi de güneyin bu önemli ekin ocağında yetişmiştir : Kozanlı Zühtü Yaşar ( ProfDrAhmed Necmi Yaşar’ın babası) , Prof Dr İbrahim İslam, Prof Dr Tahir Balcı, Dr Şemseddin Koçak, eğitimle ilgili kitaplarını okuduğumuz ProfDr İbrahim Ethem Başaran ve Prof Dr Doğan Çağlar, romanlarını, anılarını, günlüklerini , denemelerini okuduğumuz öğretmen yazar Behzat Ay, kitaplarından , gezi yazılarından, anılarından yararlandığımız Kemal Bayram Çukurkavaklı…

 

Birlik, beraberlik ruhunun , yardımlaşma bilincinin doruğunda oluşan enstitücülük yaşamına Hasanoğlan’da tanık olan Vedat Günyol şöyle diyor : “ Köy Enstitüleri köylüyü kente, kent yaşamına adayan bir kuruluştu. Köylüyü köyünde alıkoymak değil, köylüyü kente adayan bir özlemin önsözüydü. Bunu sağcılar tam ters anlama aldılar. Köy Enstitüleri Türk köylüsünü çağdaş uygarlığa açmak istiyordu. Neydi köy enstitülerinin amacı? Sürekli bir eğitimdi. İş içinde, iş aracı ile eğitimdi. Kimseye avuç açmadan, öz kaynaklara dönüşüp, yapımsal savaşımda onurlu bir kalkınma (Yaza Yaza Yaşarken. 1994. b.142. Cem Yayınevi. İst).

 

Köy Enstitüleri felsefesinin oluşmasında en çok neler etkili olmuştur? En çok iş eğitimi, yararcı eğitim…

 

- iş  içinde bedenen çalışarak eğitim,

- yararcı eğitim,

- sanat öğretme,

- üretgen eğitim,

- doğadan yararlanma,

- iş içinde aktöre (ahlak, erdem), etiksel ıra (karakter) eğitimi,

- eğitimin öğrenci ve okul sorunlarının çözümlenmesinde yararlı olması,

- üretilenlerin, yapılanların paylaşılması,

- işlik çalışmalarına önem verilmesi,

- tarıma, tarımsal üretime önem verilmesi,

- öğrenmenin çeşitliliği, yolları…Kendi kendine öğrenmeye önem verilmesi,

- rehberlik çalışmalarının kümebaşı eğitici uygulaması,

- demokratik eğitim, öğretim uygulaması,

- kitap okumanın yoğun olarak yaşanması,

- kız, erkek bir arada (karma) eğitim yapılması,

- girişim, atılım gücü kazandırma,

- güzel sanatlar eğitiminin ciddiyetle verilmesi,

- Türk kültürünün geliştirilerek yaşanması, yaşatılması,

- özel yeteneklerin öne alınması, önemsenerek geliştirilmesi,

- yeteneğe, ilgile göre eğitim…

 

Köy Enstitüsü’nün son sınıfını (1950) Dicle’de okuyarak bitiren  Saral, böylece Düziçi ile karşılaştırma olanağı buluyor. Adnan Binyazar’ın anılarından, Osman Şahin’in öykülerinden tanıdığımız Hoşot ( Ergani Ovası ) düzlüğündeki Dicle Köy Enstitüsü nasıl bir yerdir, eğitim – öğretimi ne gibi özellikler göstermektedir? Müdür Hilmi Bilginer, Dr Muzaffer Gülbağ, Agah Bey, Muzaffer Yıldırımtel gibi eğitimcilerin görev yaptığı okulda işler nasıl yürümektedir? Kuramsal derslere neden daha çok önem veriliyordu? “300 kadar  öğrencisi vardı. Kız öğrenci yoktu. Sanat çalışmalarına  önem verilmemiş, fazla yapı üretilmemişti. Önemli yapıların çoğu ustalara yaptırılmıştı. Tarım çalışmaları için ayrılan alanlar bin dönümü geçmiyordu. Tarım alanlarında hububat, sebze üretiliyordu. Yetişmekte olan 15 dönümlük bir kayısı bahçesi vardı. Ekinlerin boyu 15 santime ulaşmadan kurumuştu. Başaklar gelişememiş, her başak 4 ile 8 arasında dane tutmuştu. Bu ekinlerin biçilmesi olanaksızdı. Kurumuş ekinleri elle yoluyorduk. Dikenli olan tarlalarda ekin yolmak zor bir işti. Ergani okulumuza 2 km uzaktaydı. Dersleri, işyeri aksatmamak koşuluyla Ergani’ye gitmek için izin almaya gerek yoktu. Ders, iş zamanlarının dışında fazladan çalışma yapılmıyordu. İş yerlerinde, tarım alanlarında, okul alanlarında suçlu arama denetimi yapılmıyordu. Öğretmenlerin öğrencilere dayatması diye bir davranış yoktu. İnzibatlık gibi arkadaşlarının kötü davranışlarını yönetime bildiren öğrenci kuruluşuna gerek görülmemişti. Tarım, demircilik, yapıcılık öğretmenleri zorlama, baskı yapmıyordu. Dicle Köy Enstitüsü’nde baskıcı, kıyıcı, ezici bir disiplin anlayışı yoktu. Öğrenciye güvenmek, sevgi, saygı, özgürlük ortamı; demokratik bir eğitim, disiplin anlayışını okula egemen yapmıştı. Enstitümüzde sağ-sol, gerici, ırkçı eğilimler yoktu. Okul müdürü, öğretmenler Atatürkçü, laik, çağdaş düşünceli, çok iyi insanlardı. Öğrenciler arasında da bölücülük, gericilik, ırkçılık gibi yıkıcı akımlara sapanlar yoktu. İş çalışmaları ve dersler yüzünden zararlı öğretilere ayıracak zamanları olmuyordu. 30 Haziran 1950’de sınavlar bitti. Okulu bitirmiş, öğretmen olmuştum. Öteberimi bavuluma yerleştirip Dicle Köy Enstitüsü’nden güzel anılar, yararlı, iyi izlenimlerle ayrıldım. Hasan Ali Yücel, İsmail Hakkı Tonguç’un, bizlere emeği geçen, bağ-sol övgücülüğü yapmayan öğretmenlerimizin, yöneticilerimizin yattıkları gömütler ışıklarla dolsun. Onlar Türk köylüsünü, halkı uyandırmak, eğitmek için ilk kez bir eğitim ışığı yakmışlar; toplumun kanını emen yarasaları, sülükleri ürkütmüşlerdir.”

 

Kitabı inceledikçe kimi eğitimcilerin gönlümüzde yüceldiğini duyumsuyoruz. Örneğin şair, İngilizce öğretmeni Ali Yüce…Saral öğretmen anlatıyor : “ 16 Mart 1971’de İsrail Başkonsolosu öldrüldü. Bütün yurtta sol avı başlatıldı. Öldürme zanlısıydık. Hatay’dan ta İstanbul’a gidip cana kıymışız. Düzmece bir suçlamayla gözaltına alındık. Sorgulandık. Çoğumuz aktöreli, sosyal demokrat düşünceliydik. Koğuşta çok üzülenler, korkanlar, ağlayanlar, gülüp eğlenenler, şakalaşanlar oluyordu. Büyük çoğunluk soğukkanlı, ağırbaşlı, güvenli, onurlu bir tutum içinde sonucu bekliyordu. Öğretmen Ali Yüce’yi göz altına almamışlar. Gözaltında tutulduğumuz askeri koğuşun yanına sokularak içerdekilere : “Bizi adam yerine koyup da gözaltına almadılar. Yani biz solcu sayılmıyor muyuz? Tüm sevdiklerim içerde. Ben dışarıda yapayalnız kaldım,” diye söyleniyor nöbetçi erlere. “ Beni de içeri alın!” diyordu. Erler, “O işe biz karışmıyoruz, kimlerin içeri alınacağını polis bilir,” gibisinden yanıtlar veriyordu. Turabi Toprak adlı bir köy öğretmeni de “ Siz öğretmenlerimi gözaltına almışsınız. Onlar benim en yakın arkadaşlarım. Ben de onlar gibi düşünüyorum, Onlarla görüşlerim örtüşüyor. Bu durumda beni de gözaltına almanız gerekir,” diyerek kendini gözaltına aldırmış. Polis O’nu da yanımıza getirdi.”

 KAYNAK: Emrullah Güney / Mahmut Saral Ve Düziçi Köy Enstitüsü (26 Ağustos 2014).

 

Yazar: Emrullah GÜNEY
FOTO GALERİ

İLGİLİ BİYOGRAFİLER

Devamını Gör