Ali Şeriati

İranlı Yazar, Aktivist, Sosyolog, Düşünür

Ölüm
18 Haziran, 1977
Eğitim
Üniversite mezunu

İranlı Müslüman sosyolog, aktivist, düşünür ve yazar (D. 23 Kasım 1933, Sabzevar / Horasan / İran – Ö. 18 Haziran 1977, Southampton / İngiltere). İran İslam Devrimi’nin ideologlarından, 20. Yüzyılın en önemli düşünürleri arasındadır..

Özellikle din sosyolojisi ve çağdaş İslam düşüncesi üzerine eserler veren, eserleri pek çok ülkede ilgi gören Ali Şeriati,  23 Kasım 1933 tarihinde İran'ın Sabzevar şehrinde doğdu. Milliyetçi öğretmen bir babanın oğlu olan Şeriati, öğrencilik yıllarında ülkesinde bulunan fakir insanların kötü halini görmüştür. Bu dönemde Müslüman insanların sorunlarına çözümler bulmaya uğraştı. Bunun yanında Şeriati, Mevlana ve Muhammed İkbal'den büyük ölçüde etkilenmiştir. Üniversite öğrenimini İran'da tamamladıktan Paris Üniversitesi'nde doktorasını yaptı.

Eğitimini tamamladıktan sonra ülkesine dönmüş, fakat şah yönetimi tarafından yakalanarak Fransa'da bulunduğu dönemde devleti yıkmaya çalışmakla suçlanmıştır. Daha sonra 1965'te serbest bırakılmış ve Meşhed Üniversitesi'nde öğretim üyesi olarak çalışmaya başlamıştır. Dersleri kısa bir zaman sonra öğrenciler tarafından büyük bir ilgi görmüştür. Bunun üzerine hükümet üniversiteye baskı yaparak ders vermesini engellemiştir. Daha sonra Tahran'a giden Ali Şeriati, Hüseyniye-i İrşad Enstitüsü'nde ders vermeye başladı. Burada da anlattığı derslere büyük ilgi olması sebebiyle şah rejimi bazı öğrencileri tutuklatmıştır.

Ali Şeriati’nin Hüseyniye-i İrşad’da yaptığı ve geniş ilgi gören konuşmaları, İran İslam Devriminin kültürel yapı taşları arasında kabul edilmektedir.

Hakkındaki en önemli eserlerden biri de eşi Puran Şeriati’nin, Türkçe’ye de çevrilen “Eşim Ali Şeriati”  adlı eseridir. Kitap, “Ali Şeriati ile Birlikte” – Eşinden Anılar” adıyla da yayımlanmıştır.

 

Vefatı:

 

Şahlık rejiminin güvenlik örgütlerinden biri olan SAVAK kendisini yakın takibe almıştı. Yapılan baskılar sonucu Şeriati, İngiltere'ye giderek buraya yerleşti ve 18 Haziran 1977 günü bu ülkenin Southampton kentinde hayatını kaybetti.

Otopsi sonuçlarında kalp yetmezliğinden öldüğü belirtilse de Ali Şeriati'nin SAVAK ajanları tarafından şehid edildiği kanaati oldukça yaygındır.

20 Yüzyılın en önemli düşünürlerinden olan Ali Şeriati’nin kabri, Suriye’de, Seyyide Zeyneb Camiindedir.

Puran Şeriati (e. 1958–1977) ile evliydi. İhsan Şeriati, Suzan Şeriati, Sara Şeriati, Mona Şeriati adlarında dört çocuk babasıydı.

Dr. Ali Şeriati'nin: “Allah seni bana vermekle bana vermediklerini telafi etmiştir.” dediği eşi Püren Şeriati, 15 Şubat 2019’da vefat etmiştir.

 

 KİTAPLARI:

 

Aşk ve Tevhid (1986)

Kapitalizm Uyanıyor mu? (1989)

İdeallerin Yenilgisi (1999)

Dünya Görüşü ve İdeoloji (2000)

Kadın (2000)

Kendisi Olmayan İnsan (2000)

İslam ve Sınıfsal Yapı (2000)

Anne Baba Biz Suçluyuz - Dine Karşı Din (2000),

Dinler Tarihi 2 (2000)

İslam'ı Anlamak (2003)

Medeniyet ve Modernizm (2003)

İktisat Sosyolojisi I / Kapitalizm (2004)

Bir Kez Daha Ebuzer (2005)

Hac (2007)

Aşina Yüzlerle (2007)

Biz ve İkbal (2007)

İktisat Sosyolojisi II / İslam Ekonomisi (2008)

İktisat Sosyolojisi III / Marksizm (2008)

İnsan (2008)

Sanat (2008)

Ebuzer (2008)

Öze Dönüş (2009)

Sizi Rahatsız Etmeye Geldim - Ali Şeriati Yıllığı (2009)

Çöle İniş (2010)

Kadın - Fatıma Fatımadır (2011)

Adem'in Varisi Hüseyin (2011)

İslam Bilim – 2 (2011)

İslam Bilim – 3 (2011)

Şia (2012)

Dua (2012)

Mektuplar (2012)

İran ve İslam (2012)

İbrahim'le Buluşma (2012)

Ali (2012)

Muhtelif Eserler – 1 (2012)

Muhtelif Eserler – 2 (2012)

Yeni Çağ’ın Özellikleri (2012)

Yalnızlık Sözleri 1 (2012)

Yalnızlık Sözleri 2 (2012)

Kendini Devrimci Yetiştirmek (2013)

İslam Nedir Muhammed Kimdir (2013)

Anne Baba Biz Suçluyuz (2013)

Aydın (2013)

Çocuklar ve Gençler (2013)

Marksizm (2013)

Şehadet (2913)

Medeniyet Tarihi 2 (2013)

Hangi Şia? (2013)

Kur'an'a Bakış (2013)

Dine Karşı Din (2013)

İnsanın Dört Zindanı (2013)

Bilinç ve Eşekleştirme (2013)

Ali Şeriati Külliyatı-38 Kitap Takım (2018)

 

KÜRTÇE KİTAPLARI:

 

Lı Ser Reça İbrahim (Çev. Murad Polad, 2009)

 

 KAYNAKÇA: Puran Şeriati / Eşim Ali Şeriati  (2002), Nihat İlhan / Ali Şeriati İle Söyleşmek - Ömer Noyan (kitaphaber.com, 09.03.2012), Ömer Noyan / Ali Şeriati İle Söyleşmek (2012), Bir Düşünce ve Eylem Adamı Ali Şeriati (Kollektif, Editör: Murat Demirkol, 2013), Demirtaş: Ali Şeriati’yi okuyorum! (ilkehaber.com 01.06.2015), Ali Şeriati'nin eşi vefat etti - İranlı sosyolog Ali Şeriati’nin eşi Püren Hanım vefat etti (Ortadoğu gazetesi - dunyabulteni.net, 15 Şubat 2019), Recep İhsan Eliaçık / Ali Şeriati (tsz), Ertuğrul Cesur / Dr. Ali Şeriati İslam Bilim ve Bir İdeoloji Olarak İslamcılık (tsz),  Ali Şeriati Kimdir  (timeturk.com, 13.08.2019), Ali Şeriati kimdir?  (yeniakit.com.tr, 13.08.2019), İslam Dünyasının 'Fikirleriyle Rahatsızlık Veren' Önemli Düşünce Adamı Ali Şeriati (onedio.com, 13.08.2019), Ali Şeriati  (eksisozluk.com, 13.08.2019), Ali Şeriati Kimdir, Sözleri ve Hayatı (sozkimin.com, 13.08.2019), Ali Şeriati kitapları (ilknokta.com, idefix.com, dr.com.tr, kitapyurdu.com, sozcukitabevi.com, 13.08.2019).

1

2

3

4

5

6

7

8

9

10

11

12

13

14

15

16

17

GÜZEL SÖZLERİ

GÜZEL SÖZLERİ

 

 

Ali Şeriati şöyle cevaplıyor esrar ve eroin miyim ki sizi rahatlatayım?"

 

***

 

'Zenci Bilal'in kalbinin fethi; Endülüs kıyılarının fethiyle yanyana düşünülemeyecek kadar büyüktür,'

 

***

 

'Sadece devletin konuşma hakkına sahip olduğu bir memlekette hiçbir söze inanmayın.'

 

***

 

'Bir yerde yangın varken biri seni ibadet etmeye çağırıyorsa, bil ki bu bir hainin davetidir.'

 

'Aşk ferman ettiğinde, imkansız teslimiyet başını öne eğer.'

 

***

 

Kuran'ın ilk emri Oku'dur, 'işit' değil.

 

***

 

'Müslüman olamıyorsanız Marksist olunuz'

 

 

***

 

Her yerde olan fakirlik açlık ya da açıklık değildir. Fakirlik para ve altına sahip olamama da değildir. Fakirlik, sahafta satılmamış bir kitabın üzerindeki tozdur. Fakirlik, kağıt imha makinasında, gazete parçalayan bir bıçaktır. Fakirlik, arabanın camından dışarıya atılmış muz kabuğudur. Fakirlik yemeksiz geçirilen bir gece değildir, fakirlik “düşünmeden” geçirilen bir gecedir.

 

'Düşünme, itaat et diyenlere değil; düşün, sor, sorgula diyenlere kulak ver.'

 

***

 

'Camide olup ayakkabılarımı düşünmektense, yolda yürüyüp Allah'ı düşünmeyi tercih ederim.'

 

***

 

'Şimdiki köleler taksitle yaşayıp borçlu ölüyor.'

 

***

 

'Allahım! İnancımı kompleksimden koru.'

 

***

 

'Sonradan ilahi adalet diye adaleti göklere çıkardılar ki, yeryüzünde ondan söz edilmesin.'

 

***

 

'Müslümanın tevhidi, filozof'un tevhidi, sufi'nin tevhidi ve kelamcının tevhidi yoktur. İbrahim'in tevhidi vardır ve onu gerçekleştirmenin yolu.'

 

***

 

'Bir Müslüman görürüz; sesini çıkarmaz, olup biteni dinlemez, hiçbir şey umurunda değildir; ama kendi düzeni ve tezgahı en küçük bir darbeye uğrasa feryadı arşa yükselir. Her gün yaşanmakta olan facialar onda, bir gazete haberi kadar bile merak uyandırmaz. ‘Allahım kereminle bizi…’ diye dua etmesinin ne etkisi olur? Bizi ne demektir?'

 

***

 

 'Tribünden gelen sesler süren savaşlardaki mazlumun sesini kısıyorsa futbol afyondur!'

 

***

 

 'Dindar bir toplumu ancak din adına, din alimleri kandırabilirdi ve öyle de oldu.'

 

***

 

'Okuyun. zira mürekkebin akmadığı yerde kan akıyor!'

 

 

 

AŞK VE SEVGİ

AŞK VE SEVGİ

 

DR. ALİ ŞERİATİ

 

Aşk; görme engelli bir coşku, görmezlikten kaynaklanan bir bağdır. Oysa Sevgi; bilinçlice bir bağ,  apaçık, duru bir görmenin sonucudur.

Aşk; genellikle içgüdüden su içer, içgüdüden kaynaklanmayan başka bütün olgular değersizdir onun için. Oysa Sevgi; ruhun içinden doğar, bir ruhun yükselebileceği bütün yerlere ve doruklara onunla beraber tırmanır.

Aşk; gönüllerin genelinde benzer biçimler ve renklerde gözlenmekte olup, ortak nitelik, durum ve görünümler taşır. Oysa Sevgi; her ruhta kendine özgü bir albeni taşır, ruhun kendisinden rengini alır, ruhlar da içgüdülerin tersine kendilerine özgü ayrı ayrı renk, tırmanış, boyut, tat ve kokular taşıdığından; ruhların sayısınca sevgiler olduğu söylenebilir.

Aşk; kimlikle ilişkisiz değildir, dönemlerin ve yılların ilerleyişinden etkilenir. Oysa Sevgi; yaş, zaman ve kişiliğin ötesinde yaşar, onun yüksek yuvasına günün, çağın eli yetişmez.

Aşk; her renkte, her düzeyde, somut güzellikle bağlantılıdır. Schopenhauer'ın deyişiyle: "Sevgilinizin yaşına bir yirmi yıl daha ekleyin de onun duygularınızda bıraktığı doğrudan etkileri gözlemleyin."  Oysa Sevgi; ruhun içine öyle bir dalgınlıkla dalar, ruhun güzelliklerine öyle bir  tutunup kendinden geçer ki;  somut güzellikleri bambaşka bir biçimde görür.

Aşk; tufan, dalga, coşku niteliklidir. Oysa Sevgi; durgun, dayanıklı, ağırbaşlı, arılıkla dolup taşar bir durumdadır.

Aşk; uzaklık ve yakınlığa göre değişir, uzaklık uzun sürecek olursa azalır, ilişki sürecek olursa değerini yitirir, sadece, korku, umut, sarsıntı ve acı çekmenin yanı sıra ‘görüşme-uzaklaşma’ ile diri, güçlü olarak kalabilir. Oysa Sevgi; bu durumları bilmez, onun dünyası başka bir dünyadır.

Aşk; tek yönlü bir coşkudur, sevgilinin kim olduğunu düşünmez. ‘öznel bir coşku’dur, işte bu yüzden hep hata yapar, seçimle hızla sürçer ya da hep tek yönlü kalır, yine de yer yer benzeşmeyen iki yabancının arasında bir aşk kıvılcımlanabilir, bu nadir olay ise, karanlıklar içinden geçip birbirlerini görmedikleri için ancak bir yıldırımın düşüşünden sonra onun ışığında birbirlerini görebilmeleri gibidir. Oysa Sevgi;  aydınlıkta kök salar,  ışığın gölgesinde yeşerir, büyür, işte bu yüzden hep tanışıklıktan sonra ortaya çıkar. Başlangıçta, iki ruh birbirinin yüzünde tanıma çizgilerini okur. ‘Biz’ olmaları ise ‘tanışma’dan sonra olur, iki ruh, iki kişi  daha sonraları birbirlerinin söz, davranış ve konuşma biçimlerinden yakınlığın tadını, yakınlığın kokusunu, yakınlığın sıcaklığını duyumsarlar. İşte bu noktadan  sonra, iki yoldaş,  birden bire sevginin uçsuz bucaksız çölüne ulaştıklarını, sevginin karartısız,  açık göğünün başlarının üzerinde sere serpe serilmiş olduğunu, ‘inanış’ın aydın, arı ve içten ufuklarının kendilerine açıldığını, tatlı okşayıcı bir esintinin hep başka göklerin, başka ülkelerin yepyeni esinlerinin iletileri ve başka bahçelerin güzel, gizemli çiçeklerinin kokularının birlikteliğinde oyuncu, tatlı, şen bir sevgi ve albeniyle kendisini hep bu ikisinin yüzüne, başına vurduğunu... Kendi gözleriyle görür.

Aşk;  çılgınlıktır, çılgınlık ise, ‘anlayış’ ile ‘düşünüş’ün bozulmuşluk ve yıpranmışlığından başka bir şey değildir. Oysa Sevgi; tırmanışının doruğunda, beyin ötesini aşar, anlamayı ve düşünmeyi de yerden çekip doğuşun yüksek doruğuna götürür.

Aşk; sevgilide içinin çektiği güzellikleri yaratır. Oysa Sevgi;  içinin çektiği güzellikleri sevgilide görür, bulur.

Aşk; büyük güçlü bir kandırmacadır. Oysa Sevgi; sonsuz, salt, dosdoğru, içten bir doğruluktur.

Aşk; denizin içinde boğulmaktır. Oysa Sevgi; denizin içinde yüzmektir.

Aşk; görme duyusunu alır. Oysa Sevgi; kapalı olan gözleri açıverir.

Aşk; kabadır, şiddetlidir, bununla birlikte dayanıksız ve güvensizdir. Oysa Sevgi; tatlıdır, yumuşaktır, bunun yanı sıra, dayanıklı ve güvenlidir.

Aşk; hep kuşkuyla bulunur. Oysa Sevgi; baştan başa kesin inançlıdır, kuşkuya yer vermez.

Aşktan içtikçe kanarız. Sevgiden içtikçe susarız.

Aşk; korundukça eskir. Oysa Sevgi; korundukça yenilenir.

Aşk; sevenin içinde var olan bir güçtür. Kendisini sevgiliye çeker. Oysa Sevgi;  sevilende var olan bir albenidir ve seveni, sevilene götürür.

Aşk; sevgiliye egemenliktir. Oysa Sevgi; sevilende yok olma susuzluğudur.

Aşk; onun baskısı altında kalabilmek için sevgiliyi belirsiz, kimliksiz olarak ister. Aşk, kişinin bencilliği ile ‘alım-satım’ ilişkisine dayalı hayvansal ruhun bir çekiciliğidir. Kendisi kendi kötülüğünün bilincinde olduğu için de onu bir başkasında görünce ondan nefret eder, ona kin besler. Oysa Sevgi; sevileni sevgili, değerli olarak ister, bütün gönüllerin de kendisinin sevdiği için beslediğini, beslemelerini diler. Sevgi, kişinin Tanrısal ruhu ve Ahurasal doğasının bir çekiciliğidir. Kendisi, doğaötesi kutsallığını görebildiği için onu bir başkasında görünce onu da sever, kendisine tanış ve yakın bulur.

Aşkta; rakip sevilmez. Oysa Sevgide;  taraflar, "Köyünün tutkunlarını, kendi özleri gibi severler."

Kıskançlık, aşkın özelliğidir. Sevgi ise paylaşımcıdır.

Aşk; sevgiliyi kendi lokması olarak görür, bir başkası onun elinden kapmasın diye hep acılar içinde kıvranır durur, birinin lokmayı kapması durumunda ise ikisine de düşmanlık beslemeye başlar, sevgiliden nefret edilir. Oysa Sevgi;  inançtır, inanç ise salt bir ruhtur, sınırsız bir sonsuzluktur, bu gezegenin türlerinden değildir.

Aşk; doğanın kementidir, doğadan almış olduklarını kendi elleriyle geri verip; ölümün aldıklarını aşkın oyunlarıyla ellerinden bıraksınlar diye başkaldıranları yakalar. Oysa Sevgi; kişinin doğanın gözlerinden uzak, kendi yarattığı, kendi ulaştığı, kendi seçtiği bir aştır.

Aşk; içgüdünün tuzağında tutsak olmaktır. Oysa Sevgi; isteklerin baskısından kurtulmaktır.

Aşk; bedenin görevlisidir. Oysa Sevgi; ruhun elçisidir.

Aşk; kişinin yaşama dalıp güncel yaşamla oyalanmasına yönelik büyük, aşırı bir ‘bilinçsizlik’tir. Oysa Sevgi; yabancılıktan dolayı yabansıllıktan doğma, kişinin bu pis, gereksiz yabancı pazar içerisindeki korkunç özbilincidir.

Aşk; tat aramaktır.  Oysa Sevgi; sığınak aramaktır.

Aşk; aç bir düşkünün yemek yiyişidir. Oysa Sevgi;  ‘yabancı bir ülkede gönüldaş bulmak’tır.

Aşkın yer değiştirdiği olur, soğuduğu olur, yaktığı olur. Oysa Sevgi; yerinden, sevdiğinin yanından kalkmaz,  soğumaz, kızgın değildir, yakmaz.

Aşk; kendinden yanadır, bencildir, kendisi için ister, kıskançtır, sevgiliye tapar, onu kendi için över. Oysa Sevgi; sevilenden yanadır, sevgili için ister, kendisini dahi, sevdiği kişi için ister, O’nu O’nun için sever, kendisi ortada değildir.

 

ALİ ŞERİATİ - KEVİR

 

ÖZE DÖNÜŞTEN 1

ÖZE DÖNÜŞTEN 2

ALİ ŞERİATİ İLE SÖYLEŞMEK - ÖMER NOYAN

ALİ ŞERİATİ İLE SÖYLEŞMEK - ÖMER NOYAN

 

NİHAT İLHAN

 

Ali Şeriati İle Söyleşmek - Ömer Noyan Ali Şeriati, Müslüman bir bilincin içinde kopan fırtınaları keşfetmiş, ne tam olarak doğulu, ne de tam olarak doğu da yaşayan batılı bir aydın. Zira onu aydın kavramının modernlik/ geleneksellik oluşumu bahsinde dile getirdiği "Aydın, bu iki zıt kalıptan hiçbirine sığmaz. Modernlik ve geleneksellik, bize empoze edilen iki kalıptır. O zamanı, zarureti ve mevcut durumu bildiği için, geleneğin taşlaşmış, donuk çerçevesinde bulunmaz." sözü inayetinde dünya sistemi çevresi üzerinde; kendine, kendi dünyasını empoze etmiş, hazır fikirleri kabul etmeyen ve bunların yerine kendi ideolojik örgüsünü kuran kimse/aydın olarak kabul edebiliriz. Gerçekten de Ali Şeriati, İslami bir altyapı üzerinden ne tam olarak doğuyu, ne de tam olarak maddesel konumu itibariyle üstsel sınıfı kendisine elbise olarak giydiren batıyı tasdik eder. Onun düşünce kavramında medeniyet olarak kabul ettiği gerçek 'düşünce gücünde olgunlaşma derecesidir.' Bu bağlamda Şeriati, Necip Fazıl Kısakürek'in de tabiriyle; Batıyı ruhta çökmüş, maddiyatta ilerleyen; Doğuyu ise maddiyatta (Akla dayanan düşünce) çökmüş, ruhta ise ilerici yapısının tahribe uğradığı kemalinde görür.

Şeriati asıl bağlamda, Müslüman insanlara ya da genel tabiriyle 21. yy insanına şunu anlatmak ister; Batı dünyevi üstünlüğü münasebetiyle, kendisini dünya üzerindeki tek hamil ve medeniyet görmektedir. Bu bağlamda diğer Doğu ve Afrika insanları ancak kendi yöntem ve kanunlarını uygulamaları münasebetinde medeniyete ulaşmış olacaktır. Buna göre Batı, Doğu'ya 'medeniyetinin eskiden varolduğunu', Afrika'ya ise 'medeniyetinin hiçbir zaman olmadığını' söyler. Ancak medeniyetinin hiçbir zaman olmadığının söylenmesi, medeniyetinin artık eski de kaldığının söylemesinden daha hafifletici ve sıskadır.

Doğu ya da Müslüman olarak tasnif edebileceğimiz inanç insanı sürekli bir 'gerçek medeniyet' tabiriyle kendisine empoze edilen Batı karşısında, ikincil plandan birincil plana da geçmek münasebetiyle, artık kendi öz değerleri ve miraslarından vazgeçerek Batı'yı benimseyecek, artık bir taklit aşamasından ileri geçemeyerek 'yarı insan' mertebesine gelecektir. Şeriatı burada insanlara her ne kadar zamanının aydınları karşı gelse de- İslam'a dayanarak onun şimdiki zamanındaki haliyle değil, Peygamberin (a.s), Ashabın zamanındaki İslam gibi 'kurtuluşa davet eden' bir felsefe, maneviyat ve din olarak İslam'ın gelecek nesillere aktarılmasını bir görev bilmektedir.

Ali Şeriati İle Söyleşmek, Ömer Noyan'ın hazırlayıp yayına sunduğu, belli başlı konular halinde, Ali Şeriati'nin kitaplarından alıntılarla soru-cevap şeklinde oluşturulan bir eserdir. İçerisinde yalnızlık, aşk/sevgi, batı, din, İslam'da kadın gibi öncelikli konulardan oluşmak üzere on bölüm bulunmaktadır. Gerçekten de eser düşünce tadındadır ve içerisinde bulunan konular veyahut da kısımlar tam anlamıyla nokta atışlarını bulundurmaktadır içerisinde.

'İnsan devamlı olarak bulunduğu zindandan kaçmaya çalışmakta; bir kaçış yolu bulmak için sürekli dünyanın duvarlarını tırmalamaktadır.

Bir kimsenin sanatsal faaliyette bulunma nedeni, gerçeklikler dünyasındaki eksikliklerden ve yoksunluklardan sıkıntı duymuş olmasıdır.'

Her ne kadar Ali Şeriati Müslüman şuura sahip bir aydın olarak ön plana çıksa da; o, kelimenin tam anlamıyla bir ruh tabircisidir. Kelimeleri kullanmaktaki titizliği, ruhsal hüznün odak noktalarından çıkarılan konu ve devinimlerle de birleşince ortaya bir yazardan daha çok bir ruh tabibi meydana gelmektedir. Gerçekten de kitapta da ele alınan konulardan onun her konu da düşündüğünü görürsünüz; Aşk, sevmek, yalnızlık, huzursuzluk, maneviyat...

'Peygamber diyordu ki: "Ben sizin dünyanızdan güzel kokuyu, kadını ve namazı sevdim." Oysa ben sadece yalnızlığı seçtim. Bu temiz tapınak, bu tanıdık sığınak olmasaydı, kapıları, duvarları, bütün sakinleri bana yabancı, bana düşman olan bu dünya beni öldürürdü.'

Bir bahsinde de şöyle diyor yalnızlığın;

'Artık cümle kuracak gücüm yok. Ah, inlemeye ne kadar da muhtacım! (...) Hayır, ben asla inlemem. Yüzyıllardır inlemek yeter. Ben haykırmak istiyorum. Bunu yapamazsam susarım. Suskun ölmek, inlemekten iyidir.'

Ali Şeriati gerçekten de bu dünyadan, öte tarafların güzelliğine bir pencere açmak isteyenlere, bu dünya sistemi üzerinde yepyeni bir ufka sahip olmak isteyenlere ya da ufkunu daha da genişletmek isteyenlere, aşkın/yalnızlığın/hüznün/acının ne olduğunu asıl manasıyla kavramak isteyenlere gösterilecek en doğru yollardan biridir. O, artık doğu insanının, inanç insanının kendi kültürel mirasını tanımamasından, onu unutmaya başlamasından ve bu sayede kendi özsel kimliğini kaybetmesinden yakınmaktadır. O, doğu insanının kendi içerisinde kendi bünyesini tanımasını ister. O, doğu insanının yolunu bulması için kendi varlık oluşunu bu dava üzerine kaybetmiştir/ vazgeçmiştir.

 

Ali Şeriati İle Söyleşmek

Hazırlayan: Ömer Noyan

Düşün yayıncılık/ 99 Sayfa

KAYNAK: Nihat İlhan / Ali Şeriati İle Söyleşmek - Ömer Noyan (kitaphaber.com, 09.03.2012).

 

Yazar: NİHAT İLHAN

İBRAHİM'LE BULUŞMA

İBRAHİM'LE BULUŞMA

 

Yazar: Ali Şeriati

 

Yayınevi : Fecr Yayınları

 

Kitap Açıklaması

 

Putperestlik, heykele tapmak değildir; yakuttan, hurmadan, tahtadan, hamurdan yapılan bir heykele ibadet etmek değildir. Putperestlik, sosyal durumu tanrılar ve din aracılığıyla meşrulaştırmaktan ibarettir. İbrahim, putları kırmak ve putperestliğe karşı ayaklanmakla sadece Mezopotamya'nın güneyindeki Ur şehri halkını, Babillileri kurtarmadı. Putperestlik, heykele tapmak değildir; yakuttan, hurmadan, tahtadan, hamurdan yapılan bir heykele ibadet etmek değildir.

Putperestlik, sosyal durumu tanrılar ve din aracılığıyla meşrulaştırmaktan ibarettir. İbrahim, putları kırmak ve putperestliğe karşı ayaklanmakla sadece Mezopotamya'nın güneyindeki Ur şehri halkını, Babillileri kurtarmadı.

Bu yüce ve görkemli hikâyeyi, böyle bir düşünceyi ne kadar da küçültüyorlar! İbrahim, insanlık tarihinde meydana getirilen o büyük yalanın, bir grup tarafından kurulan o zulüm sisteminin karşısına dikildi. İbrahim, işkencelere, eziyetlere, mahrumiyetlere, onların tesis ettiği kan dökme, zorbalık ve haydutluk tarihine karşı mücadeleyi başlattı.

İbrahim, bu statükoya, bu durumu tanrılar ve din adına sürdürmek ve insanlığı onun doğallığına ve kutsallığına inandırmak isteyen sisteme karşı ayaklandı. İbrahim, bu başkaldırısıyla insanlığın bu büyük yalana kanmasına fırsat vermedi. Aristo'dan daha çabuk davrandı. Bugün 19. ve 20. yüzyılda bile hâlâ Fransa'da ve İngiltere'de Aristo'nun: "Bir grup aşağı ırk, bir grup da üstün ırktır; insanlar böyle yaratılırlar." sözüne inanan filozoflar vardır.

İbrahim, bu felsefî yalana karşı çıkan dâhilerden binlerce yıl önce sahte dindarların bu kurnazca ve tehlikeli yalanına karşı çıktı. İbrahim, toplumda zulüm ve ayrımcılık vasıtası yapılan ve bireylerin değişik haklara sahip olabileceğini gösteren dini yıktı ve tevhidi ayağa kaldırdı. Tevhit, herkesin bir tane Tanrı'sının olması, yani herkesin sadece insan olması demektir. İbrahim, insanlık tarihinde meydana getirilen o büyük yalanın, bir grup tarafından kurulan o zulüm sisteminin karşısına dikildi. İbrahim, işkencelere, eziyetlere, mahrumiyetlere, onların tesis ettiği kan dökme, zorbalık ve haydutluk tarihine karşı mücadeleyi başlattı.

İbrahim, bu statükoya, bu durumu tanrılar ve din adına sürdürmek ve insanlığı onun doğallığına ve kutsallığına inandırmak isteyen sisteme karşı ayaklandı. İbrahim, bu başkaldırısıyla insanlığın bu büyük yalana kanmasına fırsat vermedi. Aristo'dan daha çabuk davrandı. Bugün 19. ve 20. yüzyılda bile hâlâ Fransa'da ve İngiltere'de Aristo'nun:

"Bir grup aşağı ırk, bir grup da üstün ırktır; insanlar böyle yaratılırlar." sözüne inanan filozoflar vardır.

 

İbrahim, bu felsefî yalana karşı çıkan dâhilerden binlerce yıl önce sahte dindarların bu kurnazca ve tehlikeli yalanına karşı çıktı. İbrahim, toplumda zulüm ve ayrımcılık vasıtası yapılan ve bireylerin değişik haklara sahip olabileceğini gösteren dini yıktı ve tevhidi ayağa kaldırdı. Tevhit, herkesin bir tane Tanrı'sının olması, yani herkesin sadece insan olması demektir.

(Tanıtım Bülteninden)

 

 

Yazar: Tanıtım Bülteni

LI SER REÇA İBRAHİM

LI SER REÇA İBRAHİM

 

Ali Şeriati        

 

Hivda Yayınevi

 

Di civaknasiye de mijarek heye male Durkheim, Levi Burhl u civaknasen sedsala bistan u Spengler e ku ew peştatir u isabetkire wan gişkan e weha bawer dikin: Civaka mirovahiye ji diroke mej ve ji destpeke heya iro guherine, ku ji civaka ibtidai heta bi civaka cotkar, civaken dni yen diroki senetkar u heya civaka moderna iro guherine. Ev guherina civaki li gel guherineke ruhi u deruniyeke din, bi hevdu re buye. Ev guherina ruhi u deruniya din a ku mirov ji destpeke heye iro hatiye u ketiye şekleki din; ji ve pekhatiye ku bi her roja buhiriye ve ihyabuye u bi rengguhezina her dewre ve ez li hember eme bi zexm/heztir buye.

 

Stok Kodu         :           3990000087856

Boyut     :           13.50x21.00

Sayfa Sayısı      :           120

Basım Yeri        :           İstanbul

Baskı     :           1

Basım Tarihi     :           2009

Çeviren  :           Murad Pola

Kapak Türü       :           Ciltsiz

Kağıt Türü         :           2. Hamur

Dili        :           Kürtçe

Yazar: Tanıtım Bülteni

İLGİLİ BİYOGRAFİLER

Devamını Gör