Hukukçu, hakim, yazar (D. 1938, Göksun / Kahramanmaraş – Ö. 20 Temmuz 2019, İstanbul). Babası Tepebaşılılardan Sorgu Hakimi Mehmet Emin Efendi, annesi Bayazıtoğullarından İskender Beyin kızı Ümmügülsüm hanımdır.
Çocukluk
yılları Pötürge, Diyarbakır Ergani, Mudurnu, Yozgat ve Malatya’da geçti. Liseyi
Maraş’ta okudu. İstanbul Üniversitesi Hukuk Fakültesini bitirdi. Doktorasını
Fransa da Montpellier Üniversitesinde yaptı.
İskender
Tepebaşılı, Kahramanmaraş Adliyesinde stajını tamamladıktan sonra sırasıyla;
İstanbul, Adana, Bolu, ve yeniden İstanbul Adliyesinde hakimlik, Devlet
Güvenlik Mahkemesi Başkanlığı ve Ağır Ceza Başkanlığı görevlerinde bulundu.
2003’de emekli oldu ve Serbest Avukat olarak çalıştı.
Mesleği
ile ilgili çok sayıda makale kaleme aldı, tercümeler yaptı. 20 Temmuz 2019’da
İstanbul’da vefat etti.
2008
yılında Modern Çağda Çocuklarıma Öğütler adlı bir eseri yayımlanmıştır.
KAYNAK:
Özlem Yılmaz - Murat Keklikçi / 'Topal davasında polis soruşturması eksikti'
(arşiv.sabah.com.tr, 15 Ocak 2006), Serdar Yakar (25.07.2019).
'TOPAL DAVASINDA
POLİS SORUŞTURMASI EKSİKTİ'
Topal
davasının hâkimi İskender Tepebaşılı: "Bir şarjörde Çatlı'nın parmak izini
bulduk. Ama Çatlı o dönem ölmüştü. Silahı kendisi mi kullandı yoksa kullanması
için birine mi verdi bilemezdik. Çatlı ile tutuklu polislerin telefon
konuşmalarının içeriği de yoktu. Polisleri mahkûm etmek mümkün değildi.".
Kahramanmaraşlı
İskender Tepebaşılı, şu an 69 yaşında. Bugüne dek hep kilit davalara bakan
Tepebaşılı, 1969'da Fransa'da Ceza İnfaz Hukuku üzerine doktora yapmış. Zaten
Fransızcası da mükemmel. Fransa'dan döndükten sonra aynı yıl Adana'ya hakim
olarak atanan Tepebaşılı, 6 yıl Adana'da, 6 yıl Bolu'da, 23 yıl ise İstanbul'da
görev yaptı. 1980 ihtilalinde tam 6 yıl Selimiye Sıkıyönetim Askeri Mahkemesi
Başkanlığı'nı yürüten Tepebaşılı, ardından 4 yıl İstanbul DGM Başkanlığı ve 3.5
yıl Beyoğlu Ağır Ceza Mahkemesi Başkanlığı görevlerinde bulundu. Tam 41 yıl
ceza yargıçlığı yapan Tepebaşılı, doğumgünü olan 3 Ocak 2003'te emekli oldu.
Beyoğlu 1. Ağır Ceza Mahkemesi Başkanı iken, bir dönem kamuoyunda büyük yankı
uyandıran, Kumarhaneler Kralı olarak tanınan Ömer Lütfü Topal'ın öldürülmesi
davasına bakan Tepebaşılı, Topal davası için, "Polis soruşturması eksik
yürütülmüştü. Topal öldürüldüğünde görgü tanıkları vardı. Polis onlardan emsal
alıp, bugünkü gibi ateş edenleri ele geçirebilseydi olay çözülebilirdi. Ama o
şekilde yapılmamış" dedi.
Bir Davanın
Kritiği
Davada
idam cezası istemiyle yargılanan sanıkların delil yetersizliğinden beraat
ettiklerine dikkat çeken Tepebaşılı, şöyle devam etti: "Çünkü dosyaya göre
beraat kararı vermek gerekiyordu. Topal'ın öldürülmesinde bu polislerin
parmakları vardır' denilen bir ihbar mektubu üzerine polis memurları sanık
sandalyesine oturtulmuştu. Bunun üzerine Sarıyer Başsavcısı, harekete geçerek
polislerin cep telefonlarını dinlemiş. Polislerin cep telefonunda Susurluk'ta ölen
Abdullah Çatlı ile Mehmet Özbay sahte kimliğiyle arkadaş oldukları ortaya
çıkmıştı. Muhtelif telefon görüşmeleri yapmışlar. Davada deliller vardı.
Cinayette kullanılan silahlardan birinin üzerinde Mehmet Özbay sahte kimlikli
Abdullah Çatlı'nın parmak izleri ele geçirildi. Dolayısıyla 'Abdullah Çatlı bu
olaya karışmıştır. Bu polisler de onlarla arkadaştır, bunlar da yapmıştır'
felsefesiyle dava yürümüştür. Ancak bu mantık, mahkeme heyetini mahkumiyet
kararına götüremedi. Öncelikle konuşmaların içeriği yoktu. İkincisi Çatlı
ölmüştü. Bu silahı kendisi mi kullandı, yoksa kullanan bir kimseye verdi mi,
belli değildi. Dolayısıyla Çatlı'nın bu olaydaki fonksiyonu ne?Haluk
KırcıŞarjörde parmak izi bulunuyor ama kendisi mi verdi, kendisi mi sıktı,
yoksa birine mi sıktırdı, bunlar karanlık. Sırf telefon konuşmaları ile
polisleri mahkum etmek vicdani açıdan mümkün değil. O dava temyiz de edilmedi.
Ama Ağır Ceza'daki benim tecrübelerime göre katillerin eşkalleri üzerinde
durulmalıydı. Beraat kararı verince tepkiler olmadı."
'Huysuz Kırcı'
O
dönem Topal davası ile Susurluk davasının birleştirilmesinin gündeme geldiğini,
ancak DGM'nin bunu kabul etmediğini ve davayı kendilerinin bitirdiğini belirten
Tepebaşılı, "Sanıklardan Haluk Kırcı bir gün duruşmaya geldiğinde yazdığı
kitabı da getirdi. Cezaevinde yatan adamın kitabını ben ne yapayım? Ondan sonra
bazı konuşmalar, huysuzluklar yaptı. Ben çok sabırlıyımdır, bir şey demedim.
Ama savcı dayanamadı, müdahale etti. Sonra savcıya soruşturma açtılar. Ben de
'Mahkemenin inzibatını bozduğu için böyle oldu' dedim. Kırcı çok konuşurdu, ben
örgüt sanıklardan alıştığım için dinliyordum" diyerek anlattı o günleri.
Tepebaşılı, o dönem Topal davasını karara bağlarken, "Gerçek failler
yakalandığında gereği yapılacak" demişti. Tepebaşılı, Topal davasında hala
bir gelişme olmaması konusunda; "Aradan zaman geçti. Olay üzerinde pek
durulmadı. Soruşturma ilk baştan yanlış yürütüldü. Siz telefonla konuşmayla
böyle bir suçtan ağır ceza verebilir misiniz polislere?" dedi.
'Pes Etti'
1989
yılında 2 No'lu DGM'nin başkanlığına getirilen Tepebaşılı, 1 Mayıs davasında
yaşadıklarını da şöyle özetledi: "Hemen hemen 100 kişi tutukluydu. 1
Mayıs'ta Şişhane'de yapılan gösterilerde 1-2 kişi ölmüştü. Bu örgüt suçlarında
yargılama zordur. Örgütle suçlanan sanıklar daha ziyade genç insanlar ve
tahsilli insanlar, bu çok üzücü. O davada duruşmalar çok kalabalık geçiyordu.
Sanıklar 15-20 sayfa, memleketin sosyal meseleleriyle ilgili savunma
yapıyorlardı. 100-120 kişi tutukluydu. Her biri 15 sayfa okusa düşünün ne kadar
süreceğini. Sınıf arkadaşım olan bir hakim albayla çıkıyorduk duruşmalara. Kalp
hastasıydı. Sanıklara 'De ya uzatma be ya' dedi. Sonra dayanamadı, 'Ben
hastayım gidiyorum' diyerek çekti gitti.
KAYNAK:
Özlem Yılmaz - Murat Keklikçi / 'Topal davasında polis soruşturması eksikti' (arşiv.sabah.com.tr,
15 Ocak 2006).