Makina Yüksek Mühendisi, Nükleer Enerji Doçenti, Bürokrat, Genel Müdür, Genel Sekreter, XX. Dönem Gaziantep Milletvekili., yazar. 1940, Gaziantep doğumlu. Baba adı Mustafa, anne adı Lütfiye. İstanbul Teknik Üniversitesi Makina Fakültesi Nükleer Enerji Enstitüsü mezunu.
Eğitimini tamamladıktan sonra Devlet Planlama Teşkilatı
Araştırmacısı, Yükseliş Mühendislik ve Mimarlık Özel Yüksekokulu Öğretim
Görevlisi, Özel Şirkette Mühendis Müşavir, Sanayi ve Teknoloji Bakanlığı Teşvik
Uygulama Genel Müdürü, Müsteşar Vekili ve Yardımcısı, TEMSAN Genel Müdürü, SMMA
ve Devlet Mühendislik ve Mimarlık Akademisi Öğretim Üyesi, Özel Sektör
Yöneticisi, İstanbul Büyükşehir Belediyesi Genel Sekreteri olarak görev yaptı. Yazar
–
Kahraman Emmioğlu, 1995 genel seçimlerinde RP’den XX.
Dönem (24.12.1995 – 18.04.1999) Gaziantep Milletvekili seçilerek TBMM’de yasama
çalışmalarına katıldı. RP’nin kapatılması üzerine FP’ye geçti. Mecliste yüce
divana verilen milletvekilleri arasında yer alarak dokunulmazlığı kaldırıldı.
Evli, 3 çocuk babasıdır. İngilizce, Orta düzey Almanca,
Farsça biliyor.
Hakkında Yasin Topaloğlu’nun 2016 yılında yayımlanan “Su
Gibi Geçen Yıllar - Kahraman Emmioğlu Kitabı” adlı kitabı vardır.
Kitapları:
Türkiye'de Sanayileşmenin Serüveni (2019), Bir Ömür
(2013), Türkiye'nin Sanayileşme Dinamikleri - Sanayileşmenin Maddi ve Manevi
Temelleri (2013), Türkiye'nin Sanayileşme Serüveni - Sanayicilik Anılarım ve
Sanayiciliğin Tarihçesi (2013).
KAYNAKÇA: TBMM Albümü 3. Cilt 1983-2010 (2010), Merve
Akbaş / Koca Yürekli Dava Adamı (gercekhayat.com.tr, 30 Ocak 2017), Bugüne
kadar kaç milletvekilinin dokunulmazlığı kaldırıldı? (cnnturk.com, 20.05.2016 ,
Son Güncelleme 11.12.2018), Kahraman Emmioğlu kitapları (idefix.com, kitapyurdu.com,
sozcukitabevi.com, 16.07.2019).
KOCA YÜREKLİ DAVA
ADAMI
Merve AKBAŞ
MTTB, Akıncılar, Milli Selamet Partisi, ev sohbetleri,
akşam toplantıları, eylemler, çalışmalar, teşkilatlanmalar… 1980 Darbesi’nin
ardından muhafazakâr camiadaki hemen her ismin aşina olduğu gruplar ve olaylar bunlar.
Derneklere, vakıflara, sosyal çalışmalara göz açtırılmayan o dönemde, bir grup
insan Türkiye’nin en büyük siyasi hareketinin temelini attı. 1983’de kurulan
Refah Partisi, ülkedeki mevcut siyasal durum nedeniyle mümkün olandan daha
fazla cesaret ve daha fazla çabayla ayakları üzerinde durabiliyordu. Recep
Tayyip Erdoğan ve arkadaşlarının olağanüstü çabaları neticesinde parti başarı
üstüne başarı sağladı. Tabii Abdülmecit Yücel’inki gibi göz yaşartıcı hikâyeler
eşliğinde.
Yıl 1985. 12 Eylül darbesinin ardından kapatılan Milli
Selamet Partisi’nin üyeleri, Refah Partisi’ni yeni kurmuş. Fakat Milli Güvenlik
Konseyi’nin vetoları nedeniyle yönetici kadro partide görev alamıyor. Buna
rağmen geri kalan üyelerin hepsi, halkı bu yeni partiyle tanıştırma gayretinde.
Seçimlere katılabilmek için hızla teşkilatlanmaları lazım. Maddi-manevi sayısız
sıkıntıya rağmen çalışmaya başlıyorlar. 19 ilçenin henüz sadece 8’inde teşkilat
kurulmuş. Bu nedenle her gün farklı bir bölgede, farklı arayışlar içindeler. O
dönem partinin İstanbul İl Başkanı olan Recep Tayyip Erdoğan’ın kişisel
hikâyesinin önemli dönemeçleri de bu yıllarda yaşanıyor. Bu süreç içinde
sayısız fedakârlıklar yapılıyor. “Dava”yı omuzlayan bu insanların azmi de hâlâ
zihinlerden çıkmıyor.
DAVANIN MAYASINDA
VAR
Abdülmecit Yücel, o günkü çalışmalarıyla hâlâ akıllara
gelen, dönemin simge isimlerden biri. Yücel’i tüm arkadaşları dava için kendi
acısını hiçe sayan, hayatını ortaya koyan bir adam olarak tanımlıyor. Onun
hikâyesini geçtiğimiz hafta haberleştirilen bir video sayesinde yeniden
hatırladık. 1993 tarihli videoda, o tarihte henüz Refah Partisi İstanbul İl
Başkanı olan Recep Tayyip Erdoğan, Abdülmecit Bey’i anlatıyor. Gelin biz de
hikâyeye önce Erdoğan’ın gözüyle tanık olalım:
“Sene 1985. İstanbul’da İl başkanlığı görevine getirildim.
İstanbul’un 19 ilçesi vardı fakat kurulan parti teşkilatı sayısı 8 idi. Yoğun
bir gayretle, 3 ay içerisinde 19 ilçenin tümünde teşkilatlarımızı kurduk. Her
akşam 18 ile 22 arasında açık olacak diye karar aldık. Bu kararı il merkezinden
telefonlarla sürekli kontrol ediyorduk. Bir akşam, nöbetler ne durumdadır diye
il merkezine uğradım. Dediler ki, Şişli cevap vermiyor. Bunun üzerine nöbetçi
arkadaşıma dedim ki, sen aramaya devam et, ben de bir arabaya atlayıp bakayım.
Gittim ki, kapı açıldı. O zaman kapıda, ismen henüz tanımadığım, gözleri yaşlı
bir kardeşimiz vardı. ‘Niye ağlıyorsun?’ diye sordum. ‘Biraz kederlendim
başkanım’ dedi. ‘Ya hu neyin var, belki ben yardımcı olabilirim’ dedim, ‘Biraz
kederlendim başkanım, hiçbir derdim yok’ dedi. ‘Peki, telefon cevap mı
vermiyordu’ dedim, “Başkanım bir işim vardı, onun için yarım saat geç açtım
teşkilatı’ dedi. İşte bu ağlayan kardeşimiz, bana ağlama gerekçesini
açıklamayan bu kardeşimiz, Abdülmecit kardeşimizdi. Ertesi sabah ağlamanın gerekçesini
öğrendim. Meğerse Abdülmecit kardeşimin refikası doğum esnasında şehit olmuş. O
da yavrusunu yengesine teslim etmiş. Hanımını da hastanenin morguna indirmiş.
Nöbetim var diyerek koşarak nöbete gelmiş. Değerli kardeşlerim, bu davanın
mayasında Abdülmecitlerin bu imanı var.”
İLÇE İLÇE GEZİP
TEŞKİLAT KURDUK
Erdoğan’ın teşkilata örnek olarak anlattığı bu hikâyenin
kahramanı olan Yücel’in hayat hikâyesi hayli ilginç. 1985’den sonra Abdülmecit
Yücel’le beraber Şişli İlçe Başkanlığı’nın çalışmalarında bulunan ağabeyi Sami
Yücel de o günleri “dava için çalıştık” sözleriyle özetliyor. “Tayyip Bey’in de
teşvikiyle eksik teşkilatları kurmak için çabalıyorduk” diyen Yücel, o günlerde
yaşananları şöyle anlatıyor:
“Şu anda AK Parti İstanbul Milletvekilimiz olan Ekrem
Erdem, Şişli İlçe Başkanımızdı. Naci Çelik, Mukadder Başeğmez, Mehmet Ali
Battal, Yusuf Tülün ile Şişli İlçe Teşkilatı’nı bizim evimizde kurmaya
niyetlendik. Ne binamız, ne de bir ofisimiz vardı. Toplantıları Naci Çelik’in
ofisinde yapardık. Bizler de oraya sürekli demlik demlik çay taşırdık. Tayyip
Bey o günlerde de gelirdi ilçe teşkilatına. Nizam Yayınları’nın sahibi olan
Ahmet Ercan Gerçek de maddi-manevi yanımızdaydı. Daha sonra Mecidiyeköy’de bir
yer kiralandı. Ardından da ilçe ilçe gezdik. Adalar, Şile, Şişli hatta Edirne…
Buralarda teşkilatı kuracak kimseler bulmaya ve onlara yardım etmeye
gidiyorduk. Darbe nedeniyle insanlar siyasetten uzak duruyordu. Bir kişinin iki
ilçeye başkanlık ettiği dönemler yaşanmıştı. Yeter ki daha çok insana anlatalım
derdimizi diye düşünürdük.”
Abdülmecit Bey’in kardeşi Siyami Yücel ise, “O yıllar
benim çocukluğuma denk geliyor. Bizler evde demlenmiş çayı götürüp ikram
edebilme telaşesindeydik. Harçlıkları toplayıp tutulan otobüslerle Ankara’ya
kongreye giderdik. Şimdi o günleri düşününce aklıma bir grup yiğit insan
geliyor” diyor.
KOŞARAK GÖREVE
GİTTİ
Abdülmecit Yücel’in eşi vefat ettikten sonra bebeğini
teslim alan yengesi Cemile Yücel de olayların birinci elden şahidi. Yücel,
yaşananları şu sözlerle anlatıyor:
“Abdülmecit’in eşi rahatsızdı ama yine de teşkilatı kurmak
için Edirne’ye gitti. Bir gün sonra da eşini hastaneye kaldırdık. Doğumdan
sonra eltimi kaybettik. Elime kızı Sümeyye’yi verdi, koşarak gitti. Nereye
gittiğini bile anlamadım o an. Meğer görev yerine gitmiş.”
DEMİREL’İN KALESİNİ
DÜŞÜRDÜ
Abdülmecit Yücel, bu hadiseden kısa bir süre sonra
Isparta’ya taşınır. Mücadele ve fedakârlıkla dolu ömrünün diğer bir kısmı da
burada geçer. Yücel’in arkadaşlarından olan AK Parti İstanbul Milletvekili
Ekrem Erdem de, “Abdülmecit’in niyeti, Isparta’ya gidip Demirel’in kalesini
düşürmekti” diyor. Yücel, Refah Partisi’nin Isparta İl Teşkilatı’nın
kurulmasında büyük rol oynar. Kızı ve yeni eşiyle yerleştiği Isparta’da yeni
bir hayat kurar. Ardından diğer kızı Betül dünyaya gelir. Parti çalışmalarında
hızla yükselir ve Ege Bölge Müfettişi olur. Sık sık İstanbul’a gelmekte,
teşkilatlanma modelini Ege’ye taşımaya çalışmaktadır. Çalışmaları neticesinde
gerçekten de Demirel’in kalesi düşer ve bir süre sonra Isparta Belediye Başkanı
DYP’den istifa ederek Refah Partisi’ne geçer. Yücel, 1992’de yine İstanbul’daki
bir parti çalışmasına katılmak üzere beş arkadaşıyla Isparta’dan yola çıkar.
Ancak Kütahya civarında gerçekleşen bir trafik kazasında hayatını kaybeder.
‘BİZİ BU GÜNLERE
GETİREN AŞK’
Gerçek Hayat’ın eski yazı işleri müdürlerinden Faruk
Yücel’in de amcası olan Abdülmecit Yücel’in hikâyesinin hâlâ insanları
etkilemesi ancak samimiyetle açıklanabilir. O yıllarda Yücel’in arkadaşı olan,
şu an aktif siyasetin içindeki sayısız isim hâlâ yaşananları teşkilatlarda,
arkadaş sohbetlerinde, gençlere yönelik çalışmalarda anlatıyor. AK Parti’nin 15
yıllık iktidarının temelinde Abdülmecit Yücel ve arkadaşlarının gösterdiği
çalışma azminin olduğunu söylemek yanlış olmaz. Yani Erdoğan’ın söylediği gibi,
“Bu davanın mayasında evladını, eşini, çoluğunu, çocuğunu evinde bırakıp, adeta
bir sefere gidercesine yola çıkan yiğitlerin inancı var, aşkı var, heyecanı
var. İşte bu aşk, bu heyecandır bizi bugünlere getiren.”
***
Babamızı hep kürsüde
hatırlıyoruz
Abdülmecit Yücel’in iki kızı, anneleriyle beraber
İstanbul’da yaşıyor. O günleri hem hüzün hem de mutlulukla anıyorlar. Sümeyye
Yücel Aktaş, Betül Yücel ve anneleri Safiye Yücel’le o günleri konuştuk…
Babanızın parti
içindeki konumu ve yaşananlar malum. Bu koşuşturma içinde onu görebiliyor
muydunuz mesela?
Sümeyye Yücel Aktaş: Çocukluğuma dair anılarıma dönüp
baktığımda aklıma gelenler; partiye dair toplantı ve kongre hazırlıkları
sırasında koşturduğum koridorlar… Babamın eve geç saatte gelse de gönlümüzü
almak için ellerinin dolu dolu oluşunu unutmuyorum.
Betül Yücel: Bir çocuk için parka gitmek, şarkı söylemek
neyse partinin bir organizasyonuna katılmak, şiir ezberlemek, marş okumak oydu
benim-bizim için. Babamı kürsüde hatırlıyorum özellikle. Annemi hatırladığım
yerler ise kermesler.
Bildiğim kadarıyla Cumhurbaşkanımız da babanızla olan
dostluğu nedeniyle hâlâ sizinle irtibat halinde… O size yaşananları nasıl
anlatıyor?
Betül Yücel: Geçtiğimiz Kurban Bayramı’nda kendisi ve eşi
Emine Hanım’la bir aile büyüğümüze ziyaret sırasında karşılaştık. Babamı
anlatırken videodaki olayı onun ağzından bir kez daha dinlemek nasip oldu.
Sümeyye Yücel Aktaş: Doğrusu Cumhurbaşkanımız ile sürekli
yüz yüze görüşmüyoruz. Ama babamın onda farklı bir yeri olduğunu biliyoruz.
Yaşanılanları anlatarak babam ve bu yola hizmet etmiş kişilerle yaşadığı
dönemi, davanın nasıl bugünlere geldiğini insanlara hatırlattığını düşünüyorum.
Malum videonun
sosyal medyada yayılması üzerine neler hissettiniz?
Sümeyye Yücel Aktaş: Şaşkınlık, heyecan, hüzün gibi birçok
duyguyu aynı anda yaşadım diyebilirim. Seneler sonra ismini bir haber
vasıtasıyla olsa da görmek buruk bir sevinçti.
Betül Yücel: Şunu söyleyebilirim ki babamın toplantı
konuşmaları ve vefatından sonra gerçekleşen kongre kaydı ondan kalan değerli
şeyler bizim için. O kaseti kaç kez izledik bilmiyorum. Videoyu görünce genel
yorumlardan çok onu tanıyan ve ona dair özel yorum yapan biri var mı diye
baktım. Umduğum esas şey kendisine dair bilmediğim bir şeyler öğrenmek.
Teşkilattan bir arkadaşı yıllar sonra görüştüğümüzde kızdığında nasıl
davrandığını anlatmıştı mesela. Bu benim için çok değerliydi.
34 YILA SIĞAN
KOCAMAN BİR HAYAT
Konuşulanlar sizi
şaşırttı mı?
Sümeyye Yücel Aktaş: Dönemin zorluklarını yaşayıp, her
koşulda mücadele edenler ve benzer örnekleri yaşayıp görenler için şaşırtıcı
olmasa da hepimiz için zorlular karşısında motive edici bir anı. Bazı insanlar
için şaşırtıcı, bazı insanlar için tanıdık gelmesini de normal karşılıyorum.
Betül Yücel: Babamla ilgili anıları ve daha nicelerinin
hikâyelerini dinleyerek büyüdük.
İnanılan değerler için zaman, emek ve gerektiğinde daha fazlasını
vermenin önemine gönülden inanıyoruz. Dünya hepimiz için bir imtihandan… Babam
34 yaşına anne, baba, eş, evlat acısı ve dava kaygısı sığdırdı.
Safiye Hanım, siz Isparta’daki günlerine yakından şahit
oldunuz. O günlere dair neler hatırlıyorsunuz? Yoğunluğun yanında ‘babalığı’nı
nasıl götürüyordu?
Safiye Yücel: Isparta İl başkanlığında Gençlik Kolları
Başkanı olarak görev yapıyordu. Onun teşkilat içinde çalışma temposu
alışageldiğimiz bir durumdu. Kendisinden beklenen görevi hep tam yapma
gayretinde oldu. Çocuklarla geçirdiği zamanları dolu dolu geçirmeye çalışır,
ufak işleri dahi onlarla yapmayı önemserdi.
***
Temeli samimiyet
olan bir dava
Cumhurbaşkanı Erdoğan’ın anlattığı hikâyenin en önemli
tanığı, dönemin Şişli İlçe Teşkilatı Başkanı olan, AK Parti İstanbul
Milletvekili Ekrem Erdem. O günlerde teşkilatları büyük zorluklarla
kurduklarını anlatan Erdem, bir ilçe binalarının dahi olmadığını, arkadaşları
Naci Çelik’in dükkânında toplandıklarını söyleyerek şunları anlatıyor:
“Okmeydanı’nda Naci Çelik’in dükkânında toplanmaya
başladık. Çerçevesi var camı yok. Oralara biz plastik, branda çiviledik. Oraya
iki arkadaşımız çay getirirdi. Ama tabi o çayın kıymetini şimdiki gençler
anlamaz. Getiren de Abdülmecit Yücel’le abisi Sami Yücel’di. Ardından bir bina
bulduk, yerleştik. Saat 22.00’ye dek nöbetler olurdu. Bir gün bir arkadaş
arayıp Abdülmecit’in eşini doğum sırasında kaybettiğini haber verdi. Ben de
herkese haber verdim. Ertesi sabah cenazeden sonra biz yine ilçeye geldik.
Baktım Abdülmecit orada. ‘Ne yapıyorsun burada’ dedim, ‘sen evine git’ diyorum.
Yok diyor, benim nöbetim var.”
DESTANSI BİR
MÜCADELE
“Biz ne zaman Abdülmecit’i ansak gözlerimiz dolar” diyen
Erdem, Yücel’i “bir dava adamı” olarak tanımlıyor. Yücel’in Isparta’da da yoğun
biçimde çalıştığını anlatan Erdem şunları ifade ediyor:
“O gün için Isparta Refah Partisi için çok zor bir yerdi.
Ancak Abdülmecit’in samimi çalışmaları neticesinde her şey değişti. Dönemin
Isparta Belediye Başkanı partisinden istifa edip, Refah Partisi’ne geçti. Altan
Raşit Civan’dan bahsediyorum. Çok destansı bir mücadele verdik biz o zaman.
Ufukta başkanlık yok, milletvekilliği yok, meclis üyeliği yok… Bunlar
hayalimizde bile yok. Ama bir dava şuuruyla çalışıyoruz. Bir adanmışlık vardı.
Bu adanmışlık bizi bugünlere kadar getirdi.”
BİZ GÜZEL
İNSANLARLA ÇALIŞTIK
Başka bir arkadaşımız daha vardı: Mustafa Fidan. Genç
yaşta kansere yakalandı. Rahatsızlığına
rağmen en çok çalışanımız oydu. Doktorlar artık yapacak bir şey yok
dediklerinde ise bana geldi, ‘Başkanım hakkınızı helal edin, izniniz olursa ben
Suşehri’ne, memleketime gidip orada teşkilatlanma yapmak istiyorum’ dedi. Yani
o durumdayken bile bu dava için bir şeyler yapmak istiyordu. Biz inanın güzel
insanlarla çalıştık. Bu dönemlerin simge ismi de bizim için Abdülmecit
Yücel’dir. O gün yüzde 4 oyumuz vardı. Ufukta bir iktidar da yoktu. Ama şimdi
iktidar partisiyiz. 15 yıldır devam eden bir başarı. AK Parti’nin temelinde
böyle bir samimiyet olmasaydı gücünü muhafaza edemezdi.”
***
‘Size acıyorum
çocuklar, ne işiniz var Refah Partisi’nde’
O günlerde Refah Partisi’nin İstanbul İl Başkan Yardımcılığı
yapan Necdet Külünk de teşkilatlanma aşamasındaki tüm çalışmalarda bulunan
isimlerden. Külünk, neler yaşandığını net bir biçimde aktarıyor:
“12 Eylül 1980 darbesinden bir gün sonra, 13 Eylül’de o
dönem Milli Selamet Partisi’nin gençlik kolları başkanı olan Recep Tayyip
Erdoğan’la ikinci başkan olan ben bir araya geldik. Doktor Akif Çamlı’nın
evindeki bu toplantıda ortak bir karar aldık: Ekibi dağıtmayacağız dedik.
Stratejimiz ev sohbetleri. Bir şekilde bu sohbetlerle işleri yürütecektik.
Avukat Ahmet Tekdal’ın başkanlığında Refah Partisi’ni kurduk. İstanbul İl
Başkanı da Kahraman Emmioğlu oldu. Kahraman Bey bir süre sonra yorulduğunu
söyledi. Erbakan’a, ‘Tayyip Bey bu işi götürür, her şeyine ben kefilim’ dedi.
Tayyip Bey de beni arayarak, ‘Seni de teşkilatlanma başkanı olarak yanımda
görmek istiyorum’ dedi. Biz hep beraber kolları sıvadık. Yoğun bir tempoda
çalışıyoruz. Bir gün icra toplantısında, ben teşkilatlarımızı en azından
geceleri açık tutalım dedim. Biz ilden tüm ilçeleri arayarak bir vukuat olup
olmadığını böylece öğrenecektik. Yine benim nöbette olduğum bir gün Şişli İlçe
Teşkilatı cevap vermedi telefonlara. Yaklaşık 40 dakika sonra Abdülmecit Yücel
açtı telefonu. ‘Abdülmecit neden geç kaldın?’ diye sordum. ‘Başkanım hanımım
doğum esnasında vefat etti. Onu hastanenin morguna yerleştirdim. Bebeği de
teslim ettim. Sonra da teşkilata geldim’ dedi. O bunları söyleyince o bir
taraftan ben bir taraftan ağlamaya başladık. Abdülmecit bana hâlâ, ‘Hakkınızı
helal eder misiniz’ diyor. Orada belki beş dakika kalakaldık ikimiz de.’
HEDEFLERİ ÇOK
YÜKSEK
Abdülmecit, bir süre sonra il başkanlığında yanımıza
geldi. Tayyip Bey’in odasındaydık. Bize, ‘Isparta’ya yerleşmek istiyorum.
Süleyman Demirel’in kalesini düşürmek istiyorum’ dedi. Hedefe bakar mısınız?
Diş teknisyeniydi, Isparta’da işini de kurdu. Orada öyle yoğun bir parti
çalışması yaptı ki Isparta Belediye Başkanı arkadaşımız kendi partisinden ayrılıp
Refah Partisi’ne geçti. Özetle hakikaten Abdülmecit, Demirel’in kalesini
düşürdü.
HÂLÂ TANINAN BİR
HOCA
1983 yılında Tayyip Bey’le şöyle akitleştik, ‘Biz parti
yüzde 10 barajını aşmadan hiçbir yeri talep etmeyelim. Ne milletvekilliği ne de
belediye başkanlığı’. Biz teşkilatlanmayla ilgiledik, ev sohbetleri,
toplantılar, koşuşturmayla geçti günlerimiz. Gel zaman git zaman bir gün
çalışmalar için koştururken, o dönemde büyük bir caminin imamı olan bir
hocamıza rastladık. Adını vermek istemiyorum. Sabah namazının ardında,
Karaköy’de Faysal Finans’ın önündeydik. ‘Hayrola çocuklar burada ne işiniz
var?’ dedi. Biz de o dönemde Beyoğlu’na teşkilatı kuracak adam arıyorduk.
Perşembe Pazarı’nda birileriyle görüşeceğimizi söyledik. Bize aynen şöyle
söyledi, ‘Size acıyorum çocuklar, Anavatan Partisi gibi parti varken neden
Refah Partisi’nde siyaset yapıyorsunuz’. Boynumuzu büktü bizim. Ama onu Allah’a
havale ediyorum. Hâlâ yaşayan bir hocadır kendisi.”
***
Partiye katılacak
insan bulamıyorduk
O günlerin başka bir şahidi de Yalçın Özer. Refah Partisi
Şişli ilçe Teşkilatı’nda çalışan Yalçın Özer bugünde AK Parti Şişli İlçe Başkan
Yardımcısı. “1983 yılında kurulan Refah Partisi’nin Şişli ilçe teşkilatını
oluşturmak için çok büyük gayretler sarf ettik” diyen Özer, yönetim kurulunu
oluşturabilmek için 14 kişiyi dahi bulmakta zorlandıklarını ifade ediyor. Özer
şunları anlatıyor:
“1980 ihtilalinden sonra kimse partide görev almak
istemiyordu. Şişli ilçe başkanlığına Ekrem Erdem Bey getirildi. Toplantılar
esnasında Abdülmecit Yücel kardeşimizi tanıdık. 1985 yılında Mecidiyeköy’de
yeni bir ilçe merkezine taşındık. Artık kendimize ait bir ilçe merkezimiz
vardı. Partide nöbetler tutuyorduk. Abdülmecit’in nöbetine denk gelen bir günde
hanımı doğum esnasında vefat ediyor. Ben partinin idare amiri idim. Akşam ilçe
merkezinde karşımda Abdülmecit Yücel’i görünce şaşırdım. ‘Kardeşim eşin vefat
etti, başsağlığına gelen olur. Sen hemen eve git’ dedim. ‘Yok abi ben nöbetimi
tutacağım’ dedi. Bu durumu ilçe başkanımız Ekrem Erdem’e bildirdim. Bu
fedakârlık dalga dalga bütün teşkilatlara yayıldı. İl Başkanı olan Sayın Recep
Tayyip Erdoğan Bey’e de bu durum bildirilmişti. Artık toplantılarda bu hadise
hep örnek olarak anlatılmaya başladı.”
***
Fedakârlığın
sembolü oldu
Mehmet Kaya, hem 80’li yıllarda Refah Partisi’nin
teşkilatında görev yapmış, hem de Abdülmecit Yücel’in yakın arkadaşı olan bir
isim. Kaya, 80’li yılları “düşünce dünyamızda ideallerimizin oluşmaya başladığı
yıllar ilginç dönemler” olarak tanımlıyor. Kaya arkadaşıyla yaşadıklarını şu
sözlerle anlatıyor:
“Abdülmecit ve diğer arkadaşlarla birlikte böyle ilginç ve
zor dönemleri birlikte yaşadık. O dönem Şişli Akıncılar Derneği’nin
faaliyetlerine katılıyorduk. Camiye gittiğimizde müezzinliği Abdülmecit
yapardı. Davudi bir sesi vardı, duygu yüklüydü. Mahallemizdeki gençlerin
Abdülmecit Abisi olmuştu kısa sürede. Abdülmecit diyordu ki eğer biz
Müslümanlığımızın gereğini yerine getirmezsek, kim getirecek? Onu farklı kılan
bu irade ve kararlılık idi. İkimizde yakın dönemlerde askere gittik. Görev
dönemimizde 12 Eylül 1980 asker darbesi oldu. Döndüğümüzde dernekler, vakıflar
ve partilerin faaliyetleri yasaklanmıştı. Yeni kurulmuş olan Refah Partisi’nin
faaliyetlerine katıldı. Şişli teşkilatında görev aldı. Tüm arkadaşlar canla başla
çalışıyordu. Birimizin yaptığı fedakârlık diğerlerini daha fazlasını yapmaya
teşvik ediyordu. Eşinin doğumunda Abdülmecit bu örnekliği ve fedakârlığı
zirveye taşıdı. O fedakârlıklarımızın sembolü oldu.’’
***
Hikâyesi dilden
dile dolaştı
1985 yılında Refah Partisi’nin teşkilatlanma
çalışmalarında aktif rol alan isimlerden biri de Hikmet Şen. Üsküdar İlçe
Teşkilatı’nın kurucularından olan Şen, Abdülmecit Yücel’in hikâyesinin
yıllardır teşkilatlarda dilden dile dolaştığını anlatıyor:
“Ben Refah Partisi’nde kapatılana dek çeşitli görevlerde
bulundum. Parti, ilk yıllarda hanım üye kabulünde çok istekli değildi. Ancak
rahmetli Necmettin Erbakan hocamızın talimatı ile hanımlar komisyonu kurulması
hususunu Recep Tayyip Erdoğan Bey’in il başkanı olarak çok sıkı takip ediyordu.
Üsküdar’da ilk hanımlar komisyonu eşim Sevgi Şen’in yardımıyla kurduk ve
yönetime İlk hanım Komisyonu sorumlusu acizane ben oldum. Bu durum, arkadaşlar
arasında KKK (Kadın Kuvvetleri Komutanı) olarak esprilere konu olmuştu.
‘SİZLERİ AİLEMDEN
ÇOK SEVİYORUM’
İlçe muhasipliği yaptığım dönemlerde Abdülmecid Yücel’in
hikâyesi anlatılırdı hep. Bu hikâye hepimiz için çok etkili bir moral kaynağı
olmuştur. İl idare amiri rahmetli Ahmet Cengiz Arancı’nın, bu hikâyeyi
anlattıktan sonra bize dönerek ‘Allah için sizleri eşimden çocuklarımdan çok
seviyorum’ demesi de hiç aklımdan çıkmaz. Rahmetli Abdülmecit Yücel’in
hikâyesinin bir benzeri de benim başımdan geçti. Babam akciğer kanseriydi ve
uzun müddet yoğun bakımda kalmıştı, oksijen tüpüne bağlı yaşıyordu. Rutin
kontrol için hastaneye gittik. Akşam olunca izin alıp ilçedeki haftalık yönetim
kurulu toplantısına gittim. Gece toplantısı esnasında yönetim kurulu başkanımız
Mehmet Bingöl, ‘Hikmetçiğim, baban ağırlaşmış sen eve git’ dedi. Anlamıştım.
Eve geldiğimde babam ölmüştü.
Dediğim gibi, muhasiplik yaptım partide. Üye aidatlarını
titizlikle takip ediyorduk. Bir akşam Ümraniye’de oturan inşaat işçileri bana
aidatlarını verdiler. Fakat biliyordum ki belki de otobüs paralarını
vermişlerdi ve yürüyerek gideceklerdi. Mustafa Aksoy ağabeye, ‘Bu arkadaşlardan
aidat almasak mı?’ dedim. ‘Almalısın Hikmetçiğim, bereket bu gibi kişilerin
verdiklerindedir’ dedi.”
KAYNAK: Merve Akbaş / Koca Yürekli Dava Adamı
(gercekhayat.com.tr, 30 Ocak 2017).