Ömer Yalçınova

Şair ve Yazar

Eğitim
Selçuk Üniversitesi Biyoloji Bölümü

Şair ve yazar. 1980, Kahramanmaraş doğumlu. Selçuk Üniversitesi Biyoloji Bölümü mezunu. Şiir, eleştiri ve roman ve portre türlerinde eserler verdi. İnternetteki saygın edebiyat haberciliği sitelerinden dunyabizim.com'da yazıyor.

Batılılaşma, kötülük, suç, karamsarlık... Gibi konuları romanlar üzerinden felsefi boyutlarıyla tartışmayı seviyor. Fayrap, İtibar gibi edebiyat dergilerinde şiir ve yazıları yayımlanıyor. Ayrıca Yeni Şafak Kitap, Nihayet, Railife, 40ikindi.com ve Cins'te de yazılarına rastlanır. İmgelerinde duygusal bakışlar dikkat çekici. Duygularıyla bakar ve tasvir eder, onları imgeleştirir de diyebiliriz, baktığı, gördüğü şeyleri şiirlerinde. Gençliğinde cevvaldi diyenler var. Şimdilerde sadece eserlerine yoğunlaşmış durumda. Kitap kurdu olarak bilinir.

 

Ekşi Sözlükte Ömer Yalçınova:

 

Ülkemizdeki her şair ve yazar gibi Kahramanmaraşlıdır. Edebiyatı, yazmayı, şiiri önemseyen bir yazardır. Şu sıralar fayrap'ta editörlük yapıyor. Öyle her yazarı şairi beğenmez eleştirir, öfkelenir... Sigara içmeyi, dostlarıyla muhabbet etmeyi, kitapçılara gitmeyi sever, biz de kendisini çok severiz... (…)

 

KİTAPLARI:

 

Ömer'in Çatılan Kaşları (2015, Şiir), Raskolnikov mu Bihruz Bey mi? (2015, Roman Eleştirisi), Aynamdan Yansıyanlar (2015, Portre).

 

KAYNAKÇA: Ömer Yalçınova: Okumanın da zekatı vardır (Söyleşi: Gülizar Güneş - dunyabizim.com, 23 Nisan 2015, güncelleme 24 Mayıs 2016, erişim 11.06.2019), “Siyasetsiz şiir Amerikan uşaklığıdır!” - Ömer Yalçınova ile kısa kısa konuştuk… (elestirihaber.com, 16 Temmuz 2018), Kekeme (40ikindi.com, 11.06.2019), Ömer Yalçınova (eksisozluk.com. 11.06.2019), Ömer Yalçınova / Yeni Bir Ahlak Teklifi (Railife, Haziran 2019).

OKUMANIN DA ZEKÂTI VARDIR

OKUMANIN DA ZEKÂTI VARDIR

 

Dünyabizim Kitaplığı'ndan çıkan 'Aynamdan Yansıyanlar', hikayesi sayfa sayısından çok olan bir kitap. Gülizar Güneş, kitabın yazarı Ömer Yalçınova'yla konuştu.

 

Söyleşi: Gülizar Güneş

 

Ömer Yalçınova 1980 doğumlu. Aynı hafta içinde biri şiir, diğeri deneme olan iki kitap yayımladı. Biz onunla daha çok Aynamdan Yansıyanlar’ı (Dünya Bizim Kitaplığı, 2015, deneme) konuştuk. Eğer Ömer’in Çatılan Kaşları’nı (Okur Kitaplığı, 2015, şiir) da konuşacak olsaydık, söz fazlasıyla uzayacaktı. Kendisinden öğrendiğimize göre, Aynamdan Yansıyanlar portre/biyografi türü esas alınarak, o niyetle yazılmış değil. Fakat yine de ortaya önemli kişilerle ilgili şairin aynasından yansıdığı kadarıyla ilginç denemeler çıkmış. Gördük ki Aynamdan Yansıyanlar, hikayesi sayfa sayısından çok olan bir kitap. Söyleşimiz, o hikayelerden bir bukle sadece…

 

Durdun durdun, bir haftada iki kitap çıkardın. Bunun özel bir sebebi var mı?

 

Özel bir sebebi yok, çünkü benim ayarladığım bir şey değil bu. Yıllarca şiir kitabımı yayımlamak için uğraştım, bekledim, sabrettim. Sonra sağ olsun Ünsal Ünlü el verdi, “tamam çıkaralım kitabını” dedi. Ve sonunda Ömer’in Çatılan Kaşları (Okur Kitaplığı, 2015) gün yüzüne çıktı. Şiir dosyam beş yıldır hazırdı. Belki elli defa değişti. Bazı şiirler girdi, bazıları çıktı, bazıları yeniden yazıldı. Bir kitap dolusu şiirim dışarıda kaldı. Kaldığı için üzülmüyorum. Ömer’in Çatılan Kaşları’yla bütünlüklü bir yekun okuyucuya ulaştırıldı. Ünsal Ünlü’ye ne kadar teşekkür etsem azdır.

Bu görüşme ve çalışmaların olduğu sıralardı, yani kitap ne zaman çıkabilir, hatta çıkar mı çıkmaz mı, net bir şey yoktu ortada. O arada Dünya Bizim’in yayın yönetmeni Mehmet Erken beni aradı. “Portre yazılarını kitaplaştıralım mı?” diye sordu. Ben önce Dünya Bizim’de yayımlanan bütün portre yazılarından bir seçme yapılacak, onlar kitaplaştırılacak sandım. Çünkü Dünya Bizim Kitaplığı var, biliyorsun. Onlar sitede çıkan yazılardan derlenmişti. Ayrıca sitede benim dışımda portre yazan kişiler var. Mehmet’e “Yazıların hepsi sana ait, istediğin tasarrufta bulunabilirsin.” dedim. Oysa onun düşüncesi, benim portre yazılarımın tamamını bir kitapta toplamakmış. O diyene kadar, “Önemli Adamlar” başlığı altında, bir kitap olacak sayı ve nitelikte yazımın olduğunu bilmiyordum. Bu, zamanla oluşmuş, iyi olmuş. Mehmet’le anlaştık. O zaten, beni aramadan önce yazıların tamamını bir dosya haline getirmişti. Ben o dosya üzerinde çalıştım. Çalışınca, bazı yazıların portre yazısı olmadığını fark ettim. Yani o tür yazılarda kişiden bir paragrafta söz etmişim, diğer paragraflarda kitaplarını konu edinmişim. Bu tür yazıları eledik. Eleyince ortaya büyük bir açık çıktı. Mehmet’e bu açığı on gün içinde kapatırım sözü verdim. Kitabın son altı yedi yazısı bu şekilde, yani on gün içinde sırf kitabı tamamlamak için yazıldı. Bakıyorum da en derli toplu yazılar da bunlar olmuş.

Farkındayım, henüz soruna cevap vermedim. Cevap şu: Aynamdan Yansıyanlar bir Mehmet Erken projesidir. Fakat ben yazdım. Ömer’in Çatılan Kaşları kaderimin projesidir. İkisinin gün yüzüne çıkması çakıştı.

 

Seni tanıdığımdan beri şiir yazıyorsun. Aynamdan Yansıyanlar ise deneme kitabı. Şair neden deneme yazar? Bu kitapta güttüğün amaç nedir?

 

Asım Gültekin dört yıl kadar önce “Sevdiğin şair ve yazarlarla ilgili yaz.” demişti. Aynamdan Yansıyanlar bu cümleden doğdu. Amacım, değerli bulduğum kişilerle ilgili yazmaktı.

Yazı yazmak, şiir yazmaktan ayrı bir şey. Aslında şairlerin düzyazıyla arası çok hoş değildir. Kendini yalnızca şair görenler, yazıya sıcak bakmaz, yüksünürler. Düzyazı için önce kendini yazar olarak görmek, ondan da önce yazar olmayı istemek gerekir. Şairlik, “olduğum” bir şey değil, o bende zaten vardı. Ama yazı yazmayı öğrendim, çünkü yazar olmak istiyordum. Bazı kitapları sırf yazar olmak için okudum. Edebiyat dergilerinde şiir ve roman eleştirileri yazdım. Eleştiri denemelerimle ilgili kim ne diyorsa kulak kesildim. Dergiler benim bu konudaki bütün hata ve heyecanlarımla doludur. Çünkü yazmayı ancak orada öğrenebilirsiniz. Fayrap dergisinde yayımlanacak yazılarımı Ali Akyurt didik didik ederdi. Abartmıyorum, gerçekten didik didik ederdi, tashihten geçirirdi, fena hırpalardı. Fazıl Baş, eline kalemi aldığında, yazının altından girip üstünden çıkardı. Ben bu iki kişiden yazı yazmayı öğrendim.

Fakat Dünya Bizim’de yazmak, edebiyat dergisinde yazmaktan farklı. Dünya Bizim’de daha rahat, konuşma diliyle, okunması kolay, daha geniş bir kitleye hitap eden denemeler yazmak zorundaydım. Kolay gibi görünüyor, ama diğer türlü yazmaya alışmış biri için aslında epey zor. Edebiyat dergilerinde ayrıntılı, neden-sonuç ilişkilerinin geniş geniş açıklandığı eleştiriler yazmaya alıştığım için, Dünya Bizim’de biraz zorlandım. Fakat yazarsan, yazarsın. Uğraşınca oluyor. Dünya Bizim’de yazmak ayrıca zevkli bir şeydir. Erhan Erken, Asım Gültekin, Mehmet Erken… editörlüğünde çalışmak, yorucu ama bıktırmayıcı bir çalışmadır. Yani bir yazarlık hayatım olduysa, ki olduğunu sanıyorum, Aynamdan Yansıyanlar ve Dünya Bizim’deki diğer yazılarım önemli bir dönemecin, tecrübenin ve çalışmanın anlamıdır.

 

Şiir yazmak mı zor, yazı yazmak mı?

 

Hayatım boyunca kolay nedir bilmedim. Kitap okumak bile zordur. Emek ister, sabretmek gerekir, dikkatli olunmalıdır bir kere, kafa yoracaksın, yazarın diline ayrı, söylediklerine ayrı eğileceksin…

Şiirde “yazdım bitti” demek zor. Yazıda ise düşünceyi zamanla bir yerden alıp bir yere getirebiliyorsun. Bir kova kumu dama çıkarmak gibi. Şiirde böyle bir şey yok. Bazen yazdığın ve çok beğendiğin bir şiir, bir süre sonra bakıyorsun, olmamış. Eğer olmuş diyerek, yani o ilk kamaşma sırasında bir dergiye gönderirsen, o ya yayımlanmaz, moralin bozulur; ya da yayımlanır, olmadığını dergi sayfasında teşhis ettiğin için, yine moralin bozulur. Bu yüzden kendine çok güvenmek bir yerde iyidir, bir yerde ise hatalara bütün kapıları açmak manasına gelir. Yazıda bu yok. Çok yorulsan da, o kova dama bir şekilde çıkarılıyor.

 

Portre yazarken nelere dikkat ediyorsun?

 

Ali Şeriati, İnsan adlı kitabında, “Birbirinizle tanışmanız için sizi kavimlere ve kabilelere ayırdık.” mealindeki ayet-i kerimeyi, “kendini tanımak başkalarını ve toplumu tanımaktan geçer” şeklinde yorumlamış. Şahsen Müslüman yazarların daha çok portre yazmaları gerektiğini düşünüyorum. “Nefsini bilen Rabbini bilir.” diye buyurmuş Peygamber Efendimiz. Hedefimiz buysa ve bunu en yakınlarımızı, arkadaşlarımızı bilerek, tanıyarak yapabiliyorsak, portre yazılarına ağırlık vermeliyiz. Anlatmak da bir anlama yöntemidir. Hakkıyla sevmek diye bir şey var bir de. Yani tanıyarak, bilerek sevmek. Aşk gibi, körlemesine, aşırı etki altında kalarak değil. Buna sebepli sevmek de diyebiliriz. Yani şu kişi bana Allah’ı ve Peygamberi hatırlatıyor, o yüzden seviyorum demek gibi. Diğer türlüsü, sürekli sukut-u hayale gebedir.

Bir de şu: Bir kişinin öne çıkarılacak, örnek gösterilecek yönlerini göremiyorsak, eleştirilecek yönlerini de göremeyiz. Tartımız yoktur çünkü. Tartılı, ölçülü olmak ise şiarımız. Düşmanlık veya dostluk güderken ölçülü olmak zorundayız.

Portresini yazdığım kişilerin daha çok etkilendiğim yönlerine yoğunlaşmak istedim. Birinci şart buydu. İkincisi, onların iyi yönlerini yansıtmak amacını güttüm.

 

Dikkat ettim, şu an görüşmediğin, belki dargın olduğun kişilerle ilgili de yazmışsın. Neden?

 

Evet, en zor yazılardı onlar. Kin beslediğim kimse yok bu kitapta. Fakat bazılarının bıraktıkları yaraların kabuğu inceydi. Onlara dokununca yeniden kanıyordu. Fakat şunu biliyordum, kinim yoktu, onlara karşı bir garaz içinde de değildim. Fakat onların üzerimde hakkı vardır. Hakkı teslim etmek için yazdım. On yıl arkadaşlık etmişsiniz ama şu an görüşmüyorsunuz. Eh, olabilir. Ama bu, onunla ilgili yazmana engel olmamalı. Çünkü oluyorsa, henüz hesaplaşmanız bitmemiş demektir. Aynamdan Yansıyanlar bir hesaplaşma kitabı değil. Hesaplaşma kitabını, Allah nasip ederse, ileride yazarım.

 

Eleştiri yazıların da epey çoğunlukta. Onlar henüz kitaplaştırılmadı. Bir eleştirmen olarak, kendi kitabını eleştirmeni istesek, neler söylersin?

 

Kitabımda eleştirilecek bir taraf yok. Şaka tabi! Çünkü dediğim gibi Aynamdan Yansıyanlar sübjektif bir kitap. Bir kişiye “sen niye böylesin” diye kızamazsınız. Kızarsınız ama sonra bu kızgınlığın yersiz olduğunu fark edersiniz. Ben buyum! Böyle olduğum için birileri eleştirecekse, dinleyebilirim. Ama ötesi olmaz. Kişileri ele alış yöntemim belki eleştirilebilir. Doğrudur, kişileri etraflıca anlatmıyorum. Fakat anlatmak zorunda mıyım? Bir biyografi yazarı olduğum söylenemez. Bazı yazarların bazı eserlerini belirtmişimdir, onları okudum, söylemediğim, okumadığım eserleri de vardır, falan filan… eleştirilecek çok şey var. Aslında dediğim gibi kitabın formatı esas alındığında, eleştirilecek hiçbir şey yok. Eleştirenler olmuş, fakat “Abicim ben bu adamı can ı gönülden seviyorum.” demenin neyi eleştirilir? Cümle, en başından tamamıyla izafi zaten. Ben, “sen onu niye sevmiyorsun veya beğenmiyorsun” diye kızıyor veya eleştiriyor muyum? “Bunların eserleri dört dörtlüktür, bu yüzden seviyorum.” demiyorum. Eğer öyle demiş olsaydım, o zaman neyi dört dörtlükmüş diye karşı çıkılabilirdi.

 

Yeni kitap çalışmaların var mı? Ne zaman yayımlamayı düşünüyorsun?

 

Herhangi bir kitap çalışmam yok. Sanki durdum. Kitap yayımlamak beni durdurdu. Allah kerim. Yeniden bir enerji patlaması yaşarsam, bir heves, bir heyecan duyarsam, roman eleştirilerimi kitaplaştırmak istiyorum.

 

KAYNAK: Ömer Yalçınova: Okumanın da zekatı vardır (Söyleşi: Gülizar Güneş - dunyabizim.com, 23 Nisan 2015, güncelleme 24 Mayıs 2016, erişim 11.06.2019).

 

“SİYASETSİZ ŞİİR AMERİKAN UŞAKLIĞIDIR!”

“SİYASETSİZ ŞİİR AMERİKAN UŞAKLIĞIDIR!”

 

Ömer Yalçınova ile kısa kısa konuştuk…

 

16 Temmuz 2018

 

Şair-Roman Eleştirmeni Ömer Yalçınova

 

 

-  Hayatınız şiirden geçmeseydi ne değişirdi?

 

-  Hayatımın şimdiki gibi olmayacağı kesindi. Şiir olmasaydı, değişmeyen hiçbir şey kalmazdı.

 

-  Şiir olmasaydı nasıl bir yaşamınız olurdu?

 

-  Çok zengin olurdum.

 

-  Şiirle kişi ölçülür mü?

 

-  Şairler iyi insanlardır. Aksini görmedim. Kötü niyetli insanların şiir yazabileceğini düşünmüyorum.

 

-  Şiir ve şahsiyet yan yana gelebilir mi?

 

-  Şiir ve şahsiyet birbirinden ayrılmaz. Şair şiirleriyle başkalarını anlamaya çalışabilir.

 

-  İçinde yer aldığınız dünyada şiirin harbi kıymeti var mı?

 

-  Hiçbir şeyle ölçülemeyecek kadar büyük bir değeri vardır şiirin. Anlatılamayacak ve cümlelere sığmayacak kadar büyük.

 

-  Şairler anlaşılmaz varlıklar mıdır, öyleyse onları derin kılan vasıflar nelerdir?

 

-  Şairleri şairler anlar. Bir de halktan insanlar; yani şiire hesapsız ve saf yaklaşanlar. Şairlerin derinlikleri yaratılışlarıyla ilgilidir. Olayları farklı bir şekilde algılamaları ve kavramalarıyla. Derinlik dediğimiz şey de bir şair buluşundan ibarettir.

 

-  En çok hangi anlarınızda şiire ihtiyaç hissedersiniz?

 

-  İnsanların yol açtığı çözümsüzlükler karşısında şiire sarılırım.

 

-  Şiirin vazgeçilemez kılan özellikleri nelerdir?

 

-  İnsan, insan için vazgeçilmezdir. İnsanlarla birlikte yaşıyoruz. İnsanın olduğu her yer ve durumda şiir vardır.

 

-  En çok hangi şairleri dönüp dolaşıp tekrar okuyorsunuz?

 

-  Mehmet Akif, İsmet Özel, Hakan Arslanbenzer, Nazım Hikmet.

 

-  Bugün dergilerde yayınlanmakta olan şiirlerin hangi yönleri sizce daha dikkate değer?

 

-  Düz, sade ve yapmacıksız olmaları şahane. Fayrap’taki bütün şiirler için söyleyebilirim bunu. Dergah, Hece, İtibar, Kertenkele’de de bazen bu tür şiirler çıkıyor.

 

-  İşçileri anlatan bir şiir neden yazılmıyor, varsa kimler yazıyor?

 

-  Var. Murat Sözer yazmıştı. Fayrap’ta birçok şiir işçilerden söz eder. Benim “ninasimone.mp3” adlı şiirim işçiyi anlatır ve tutar.

 

-  İflah olmaz bir elitizm kaplamış ortalığı. Şairler bu ortamdan fena halde etkilenmişler. Ama bu durum gittikçe aşılıyor, açılıyor.

 

-  Şiirin mimari özelliği yapı olarak sağlamlığı mıdır, bir şiiri sağlam kılan özellikler nelerdir?

 

-  Mehmet Akif gözyaşından söz eder, yani samimiyetten. Şiir bence de bundan ibarettir.

 

-  Şiirin hikaye sanatı karşısında veya yanında konumu ve hikaye sanatından faydalanma ölçüsü veya derecesi nedir?

 

-  Şair her şeyden faydalanır. Bu noktada şair arıya benzetilebilir. Hikaye de bir çiçek sonuçta.

 

-  Bir şiirin iyi mi kötü mü olduğuna nasıl karar verirsiniz? Yapı sağlamlığı mı içerik yoğunluğu mu? Nedir?

 

-  İyi şiir kendini hemen belli eder. Bunun bir ölçüsü yoktur.

 

-  İletişim araçları şiir sanatından hangi ölçülerde faydalanıyor, bir örnek verebilir misiniz?

 

-  Reklam ve internet dünyası şiirden fazlasıyla faydalanıyor. Şiirin gönlü geniş, her kesim ondan bir şeyler koparabilir. Koparıyor da. Bunun bir sakıncası yok. Türkler her alanda şiirle hareket etmişler. Şimdi de reklamcılar bunu yapıyor. Helali hoş olsun.

-

-  Çıkmazda olan şiirin çıkmazda oluşundan kurtuluşuna dair emareler var mı, varsa hangi şiirler?

 

-  71’liler o çıkmazı yarıp geçeli çok oldu. 2000 Kuşağının çıkmazda olduğunu düşünmüyorum.

 

-  Dergi editörlerinin şaire gerçek değeri verdiğini düşünüyor musunuz?

 

-  Yıllardır dergiler hikayecilerin elinde. Şairlere onlar ne kadar değer verebilir?! Editörü şair olan birkaç dergi… İşte o dergilerde şiirin nabız atışları duyuluyor.

 

-  Bugünün ihtiyacı olan bir şiir, sizce hangi şiir türünü gerekli kılar, ille de gerekli kılar mı?

 

-  Her dönem kendi şiirini ortaya çıkarır. 2000’lerde lirik ve imgeci şiir irtifa kaybetti, kendiliğinden geriye çekildi. Onun yerini daha hareketli, açık, aktif ve erkek bir şiir aldı.

 

-  ‘Şiirle düşünmek’, şiirle birlikte düşünmek mi yalnızca şiiri düşünmek mi? Düşüncenin şiir içindeki yeri ne olmalıdır?

 

-  Hepsi de olur.

 

-  Sizce şairin siyasi bir konum alışı bugünün koşullarında mümkün müdür, şairi siyasi konjonktur karşısında nerede konumluyorsunuz?

 

-  Hiçbir gerçek şair kollarını politikaya kaptırmamıştır. Politikanın üzerindedir şiir. Ama siyaset denince, siyasetsiz şiir olmaz. Şiir siyaseti üretir, siyasete şekil ve muhteva verir. Özellikle Türk şiiri için bu böyledir. Şiirsiz bir siyaset, siyasetsiz bir şiir, olsa olsa ABD uşaklığıdır.

 

-  İktisadiyat ilmi karşısında şiirin geçerlilik hükmü nedir?

 

-  Hiçbir hükmü yoktur. Şairler fakirdir. İktisattan anlamazlar. Bu manada iktisattan anlamamak iyi bir şeydir.

 

-  Türkiye’nin temel meselelerinin şiirde tartışıldığını düşünüyor musunuz?

 

-  Kesinlikle düşünüyorum. Turgut Uyar’ın dediği gibi -mealen- “Türkiye’de meseleler şiirde çözülür.”

 

Poetik Haber sordu

Ömer Yalçınova yanıtladı

[Poetik Haber]

 

KAYNAK: “Siyasetsiz şiir Amerikan uşaklığıdır!” - Ömer Yalçınova ile kısa kısa konuştuk… (elestirihaber.com, 16 Temmuz 2018).

 

 

 

YENİ BİR AHLAK TEKLİFİ

YENİ BİR AHLAK TEKLİFİ

 

EMİN IŞIK / NURETTİN TOPÇU - Çağdaş Bir Dervişin Dünyası

 

ÖMER YALÇINOVA

 

Nurettin Topçu -Çağdaş Bir Dervişin Dünyası- (Dergâh Yayınları, 2019) diğer Nurettin Topçu hakkında yazılan kitaplardan (mesela Mustafa Kök’ün Nurettin Topçu’da Din Felsefesi) farklı özelliklere sahip. Üç farklı formatla karşılaşıyoruz onda: Tahkiye, hatırat ve sohbet. Topçu’nun çocukluğuyla üniversite yılları, tahkiye yöntemiyle anlatılmış. Sonrasında hatırat formatına geçilir. Son sayfalara doğruysa, anlatım bütünüyle sohbet etme havasına bürünür.

Emin Işık, Topçu’nun yakın öğrencilerinden biri. Onu sadece sınıfta dinlememiş Emin Işık. Evine girip çıkmış, konferanslarına katılmış, uzun yürüyüşlerine eşlik etmiş; bununla birlikte çıkardığı Hareket dergisinin içinde bulunmuş, belki de kitaplarının ilk okuyucularından biri olmuş. Kitabı okurken sağlam bir kaynaktan bilgi almakta olduğumuzu hissediyoruz. Büyük ihtimal, bu bilgileri Emin Işık’a aktaran kişi de, Topçu’nun bizzat kendisiydi. Yoksa Topçu’ya Aix’te okurken her akşam yemeğinden sonra düzenli olarak ıhlamur hazırlayan hemşireden, o hemşirenin nezaket ve titizliğinden nasıl haberdar olacaktık?

Topçu’nun çocukluğuna, üniversite yıllarına, Fransa’da geçirdiği yıllara dair diğer çalışmalarda rastlanmayacak ayrıntılı bilgiler bu kitapta verilmiş. Önceki Topçu çalışmaları daha çok akademik hüviyettedir; Onun “ahlâk”, “isyan” ve “hareket” felsefelerine yoğunlaşmışlardır. Hayatından ise, kısaca söz edilip geçilmiştir. Işık, onun ahlâki tutumunu, benimsediği ve geliştirdiği felsefesini de es geçmeden hayatına odaklanmıştır. Topçu’nun en bariz özelliği, hayatıyla eserinin birbirini doğrulamasıdır. Birbirine ters düşmemesidir de diyebiliriz buna. Topçu inanmadığı hiçbir şeyi yazmamıştır. İnanmadığı ve yaşamadığı, daha doğrusu hayatında uygulamadığı hiçbir şeyi de diyebiliriz: Işık’ın Çağdaş Bir Dervişin Dünyası’nda işlemek, dönüp dolaşıp vurgulamak istediği nokta da burası. O yüzden Işık’m biyografi çalışması adeta Topçu’nun kitaplarına doğru atılmış bir köprüdür. Özellikle de yeni kuşak, yani genç okuyucular için.

Önemli olan, Topçu’nun kitaplarını okumaktır. Işık da, kitabı boyunca bunu hedeflemiş. Diğer ifadeyle Topçu’nun kitaplarına açılan bir kitap yazmaya çalışmış. Bunu başarıyor da. Kitabı okurken Topçu’nun Sorbonne Üniversitesi’nde yazdığı İsyan Ahlâkı’nı, doktora tezi olarak hazırladığı Bergson’u, daha sonra bütünüyle sosyal sorumluluk gereği yayımladığı Ahlâk Nizamı’nı, Yarınki Türkiye’yi merak ediyoruz. Okuyanlar, bir de Işık’m verdiği bilgiler doğrultusunda tekrar okumak istiyor onları; hiç okumayanlar içinse, Topçu’nun kitapları keşfedilmeyi bekleyen bir hazineye dönüşüyor.

Türkiye için Topçu’nun şahsiyet ve kitapları yeni bir tekliftir. Bu özelliğini halen korumaktadır. Onun öğrencilik yılları, akademik çalışmaları, öğretmenliği, mütefekkir yönü, milliyetçiliği, Anadoluculuğu, dikkat çektiği hususlar, takındığı tavır, gösterdiği irade, olaylara bakışı, meseleleri ele alışı, felsefi ve sosyolojik tespitleri halen hayati önemdedir ve farklıdır. Bu farklılık her zaman değerlendirilmeye açıktır. Çok yönlü bir düşünür ve yazar olmasından dolayı da Topçu’dan sadece akademisyenler veya felsefeciler değil edebiyatçılar, sosyologlar, psikologlar, dernek yöneticileri, siyasetçiler de istifade edebilir.

KAYNAK: Ömer Yalçınova / Yeni Bir Ahlak Teklifi (Railife, Haziran 2019).

 

 

İLGİLİ BİYOGRAFİLER

Devamını Gör