İsmail Sarıçay

Yazar

Doğum
Eğitim
Ankara Yüksek Teknik Öğretmen Okulu

Eğitimci yazar. 1954 yılında Manisa’nın Demirci ilçesine bağlı İcikler köyünde doğdu. 1964 yılında ilkokulu İcikler’de bitirdi. 1969 yılında Köprübaşı ortaokuluna girdi ve 1972 yılında burayı bitirerek aynı yıl, Salihli Endüstri Meslek lisesine girip birinci sınıfı burada okuduktan sonra burslu olarak İzmir Çınarlı Teknik ve Endüstri Meslek lisesine devam etti.

1977 yılında Ankara Yüksek Teknik Öğretmen Okuluna girdi.1981 yılında burayı bitirerek Sivas Teknik ve Endüstri Meslek lisesine meslek dersleri öğretmeni olarak atandı.

1987 yılında Balıkesir 100.Yıl Teknik ve Endüstri Meslek lisesine tayin oldu. 2017 yılında buradan emekli oldu.

Yazarın yayınlanmış 7 adet kitabı vardır. Ayrıca çeşitli günlük, haftalık dergi, gazete ve internet sitelerinde yayınlanmış çok sayıda makalesi vardır.

Balıkesir Yazar ve Şairler Derneği (BAYŞAD) yönetim kurulu üyesi olan yazar, halen Ekosektör gazetesi, Bengises gazetesi, Balıkesir Politika gazetesinde köşe yazarlığı yapmaktadır.  Evli ve üç çocuk babasıdır.

 

ESERLERİ:

 

Araştırma - İnceleme: İcikler'de Düğün (1999), İşkence Medeniyeti (2004), İciklername (2004), Unutulan Antik Kent (2008), Tarihi Türk İdealleri (2012).

 

Masal -  Hikâye: Cambaz İle Gambaz (2004),

 

Anı: Hac Anıları (2015).

 

KAYNAKÇA: İsmail Sarıçay / Türkiye Nereye Kol Uzatsa Kesiliyor (Politika gazetesi, 27 Ekim 2015), İsmail Sarıçay (Bilgi teyidi, 25.05.2019).

CİHAN’A YÜRÜYÜŞ

CİHAN’A YÜRÜYÜŞ

 

İsmail SARIÇAY

 

Cihan hâkimiyeti Türk’ün yol haritası

Gelecek yüzyılların can sigortası

İstersen Ay yıldızlı Cihan’ı idare

Nesilleri eğitmektir bundan sonrası

 

İdealler yıldızlar gibidir ışıtır yolunu

Görevi güçlü kılmaktır sağını solunu

Güneşin doğduğu yerden battığı yere

İmanla çalışanın Mevla uzatır kolunu

 

Hayaldir diye yüce ideallerini terk etme

Sahip olan ataların Cihan'da hep seçme

Unutma hedef; gök çadır güneş bayrak

Sonra bulamazsın arzda su içecek çeşme

 

Güneş ışınlarının yayıldığı her yer

Oğuz Kağan atamız böyle der

Türk’ün Cihan'ı adaletle yönetmesini

Engelleyemez birlik olsa bütün şer

 

Yeryüzünde kartallar gibi gece gündüz uçun

Gelecek yüz yılları unutmandır senin suçun

Anadolu’yu ebedi vatan yapan Alparslan

Söyler torunlarına ideallerimize sahip çıkın

 

Osman Gazi almıştır dersini Edebali’den

İ’lay-ı Kelimetullah’tır kendine arz edilen

Gece gündüz hıfz ettiği kutsal mesajda

Ulaşmaktır hakkın rızasına atfedilen

 

Dünya tek devlet İstanbul merkez

Söylemiştir Fatih duymuştur herkes

Sadıktır Oğuz nesli ata düsturuna

Ortaçağ’ı, Bizans’ı etmiştir derdest

 

Dünya iki hakana dardır yetmez

Bunu Yavuzdan başkası söylemez

Hedef büyük yol uzun olunca

Elbet Yavuzlar ilelebet beklemez

 

Üç kıta yedi deniz hâkimliği kendindedir

İki satır yazıyla Krallar emrindedir

Sayar denizleri, karaları, memleketleri

Kanuni’dir söyleyen Cihan-ı Âlem farkındadır

 

Nizam-ı Âlem yer küreye düzen vermektir

Bütün insanlığı hak adaletle yönetmektir

Hedef Hakkın kutlu mesajını

Evrene huzur güven içinde iletmektir

 

Ayakta tutan tarihi mazisidir bir milleti

Beklesin terk etmişse gelecekte her illeti

Yitirmişse Kızılelma’yı Cihan'a yürüyüşü

Seyreyle sen o zaman çekeceği zilleti

 

Sarıçay doğru söyler sözüne kulak ver

Ati,  geleyim göster bana yüce ideal der

Yoksa kutlu Cihan-ı Âlem hayallerinde

Akıbetini bekler, kara yağız yer

 

15 Ekim 2012

 

DUA KALEMİZDİ ANNEM

DUA KALEMİZDİ ANNEM

 

İsmail SARIÇAY

 

 

Eksik olmazdı hayır dua dilinden

Geçmezdi zerre kötülük kalbinden

Bürünürdü sırtımız dua zırhına

Bilirdik dua kalemiz annemden

 

Sığınağımızdı hayır duası

Olurdu evimiz huzur adası

Hissederdik manevi desteğini

Bilirdik dua kalemizdi annem

 

Cuma akşamları hep yapardı hayır

Hayır için dinlemezdi yokuş bayır

Yaslanırdık huzur dolu gölgesine

Bilirdik dua kalemizdi annem

 

Dilinden düşmezdi yavrularım

Torunlarına seslenirdi kuzularım

Açardı güller nur yüzünde

Mutlu ederdi dua kalesi annem

 

Büyük küçük demez anlatırdı Allah’ı

Dilinden düşürmezdi Resülullah’ı

Geçirmez kılardı vakit namazını

Kazaya bırakmazdı dua kalesi annem

 

Yitirdik dua kalemizi yedi ocakta

Kaldık anasız kıyıda bucakta

Dualarıyla açardı yolumuzu

Bilirdik dua kalemizdi annem

 

Rahmetinle donat annemi ya Rab

Resullerine cennetinde komşu yap

Kırmazdı gönül, almazdı ah

Bilirdik dua kalemizdi annem

2013

 

GEZDİM İCİKLER SİDAS’I

GEZDİM İCİKLER SİDAS’I

 

İsmail SARIÇAY

 

Gezdim gördüm İcikler’i Sidas’ı

Yaşamış Osmanlı Bizans Lidya’sı

Geçmiş medeniyetin yatar hası

Bekler kâşifi, gün yüzüne çıksın

 

Sidas’ın ayakta stadyum kal’ası

Saklı, tarihin metal ilk parası

İlgi duyulmamış Lidya sonrası

Bekler kâşifi, gün yüzüne çıksın

 

Muhteşem, Sidas mezarlar anıtlar

Üretilmiş taş bakır tunç sanatlar

Kaybolmuş sanat eseri kanıtlar

Bekler kâşifi, gün yüzüne çıksın

 

Nal tepesinde saklı altın beşik

Sütunlar dik girişte kale eşik

Kral binası çarşısı delik deşik

Bekler kâşifi, gün yüzüne çıksın

 

Kuzeyde durur Ağin mağarası

Altta döşeme mermer toprak arası

Güreş yeri gösteri arenası

Bekler kâşifi, gün yüzüne çıksın

 

Tekne taşları olmuş Kral mezarı

Yanına gömülmüş eşi kızları

Konmuş şişeyle akan gözyaşları

Bekler kâşifi, gün yüzüne çıksın

 

Ayakta direnir yaşlı sütunlar

Toprağın koynuna saklanmış onlar

Tarihe ilme ışık tutar bunlar

Bekler kâşifi, gün yüzüne çıksın

 

Kırk direklidir yeraltı çarşısı

Yanda Nal tepesi Ağin karşısı

Bulunur mangırların Kral başlısı 

Bekler kâşifi, gün yüzüne çıksın

 

Akar tam ortasından kızıl pınar

Toprak altında hazineler yatar

Sarayı görenin yüreği yanar

Bekler kâşifi, gün yüzüne çıksın

 

Gider gizli geçit Sidas Kofur’lu

Krezüs tatil yapar yanında oğlu

Taş döşelidir tarihi Kral yolu

Bekler kâşifi, gün yüzüne çıksın

 

25.12.2018

 

HAYAT DEDİĞİMİZ

HAYAT DEDİĞİMİZ

 

İsmail SARIÇAY

 

Hayat hayat dediğimiz

Ezanla namaz arasıdır.

Doğar okunur ezanımız

Ölür kılınır namazımız

 

Hayatın başı sonu belli

Ha olmuş otuz, ha yüz elli

Doğar açarız gözümüzü

Ölür kaparız özümüzü

                

23.06.2016

TÜRKİYE NEREYE KOL UZATSA KESİLİYOR

TÜRKİYE NEREYE KOL UZATSA KESİLİYOR

 

İsmail SARIÇAY

 

Türkiye batının ve ABD’nin kontrolünden çıkmaya çalıştıkça başına akla hayale gelmeyen çoraplar örülüyor ya da örülmeye çalışılıyor.

Doğrusu Türkiye’nin kontrolden çıkması emperyalist güçleri hem ürkütüyor, hem de düşündürüyor.

Nereye kolunu uzatsa orası kesiliyor.

Dikkatle son birkaç yılda karşılaştığımız olaylara bir bakkalım.

Türkiye-Libya arasındaki ilişkiler oldukça gelişmişti. Birçok Türk yatırımcı Libya’da büyük ihaleler almıştı. İlişkiler gayet rayında gidiyordu. Fakat ne olduysa oldu Batılı güçler Libya’ya haddini bildirmek ve saldırmak için bahaneler üretmeye başladılar.

Türkiye her ne kadar Libya’ya müdahaleye karşı çıktıysa da, Fransa’nın bir oldubittiyle aniden başlattığı saldırılar, NATO’yu bu saldırılara taraf yaptı. NATO ile birlikte Türkiye de Libya operasyonuna istemese de katılmak zorunda kaldı. Ardından iç savaş çıkarıldı. Böylece Türkiye’nin oradaki milyarlarca dolarlık yatırımı yarım kaldı. Neticede Libya’daki Türk işçileri de bir operasyonla Türkiye’ye getirilmek zorunda bırakıldı.

 Türkiye’nin Libya kolu böylece kesildi.

Mısır’da Cumhurbaşkanı Muhammed Mursi’nin seçimle iş başına gelmesiyle birlikte Türkiye Mısır ilişkileri, büyük bir hızla gelişmeye ve çeşitlenmeye başladı. Hatta üç büyük İslam ülkesi olan Türkiye-İran-Mısır ittifakları konuşulur oldu. Tam bu ittifak çalışmaları tartışılırken, hemen Mısır’da darbe yaptırılarak Mısır’la Türkiye’nin arası açıldı. Neticede Mısır Türkiye ilişkileri neredeyse tamamen kesildi.

Böylece Türkiye’nin Mısıra uzanan kolu da kesiliverdi.

Sonra Türkiye, komşumuz Suriye’yle çok yakın ilişkiler geliştirdi. Suriye’yle ilişkiler o derece ileriye vardı ki birlikte bakanlar kurulu düzenlenmeye başlandı. Daha da ilerisi Türkiye-Suriye sınırı kaldırılarak birleşme konuları konuşulmaya ve tartışılmaya başladı.

Bunu gören emperyalist güçler bundan oldukça ürktü. Suriye’ye demokrasi getiriyoruz diye hemen bir operasyon başlatıldı. Suriye iç savaşa sürüklendi.

Türkiye’nin Suriye’ye uzanan kolu da böylece kesiliverdi.

Fakat Arap baharının devamı olarak Suriye’ye demokrasi getirme konusunda Türkiye’nin stratejik bir hata yaptığını da burada belirtelim. Türkiye Suriye’ye demokrasi getirme konusunda ABD ile anlaştı. ABD ile anlaşan Türkiye ne yazık ki dost! Kurbanı oldu.

Özellikle ABD, AB ve İsrail Suriye konusunda Türkiye’ye büyük bir oyun oynadılar.  Türkiye’yi yalnız bırakmakla kalmadılar, birde karşı cepheye geçerek Türkiye’ye karşı saf tuttular. Yetmedi “El Kaide” örneğinde olduğu gibi burada da İŞİD adında bir örgüt kurarak ya da kurdurarak Suriye’ye müdahale zemini oluşturdular.

 Peşinden özellikle ABD, Türkiye’nin terör örgütü olarak gördüğü PKK’nın Suriye kolu PYD’yi,  terör örgütü olarak kabul etmediği gibi onunla ittifak oluşturdu. Bu ise ABD’nin Türkiye’ye açıktan attığı en büyük ikinci kazık oldu.

Emperyalist emelleri için oluşturduğu IŞİD terör örgütünü bahane ederek ABD kendi öncülüğünde bir koalisyon oluşturarak Suriye’ye müdahaleye başladı. Ardından RUSYA ile de anlaşarak, Rusya’nın da Suriye’ye müdahalesine göz yumdu. Birlikte Türkiye’nin Ortadoğu’ya açılan yolunu kapatma girişimine başladılar.

Yetmedi PYD terör örgütüne en modern silahlar vererek Türkiye’nin güneyinde Ortadoğu kapsını kapatacak şekilde kukla bir devlet kurma yolunda çalışmalara giriştiler.

Dolayısıyla Türkiye’nin Ortadoğu’ya uzanan kolu da kökten kesilmeye çalışılmaktadır.

Dikkat! Sıra şimdi Suudi Arabistan’a geldi. Çünkü son zamanlarda Türkiye, Suudi Arabistan’ın yeni Kralı, Kral Selman Abdülaziz ile geliştirdiği sıkı ilişkiler, egemen batılı güçlerle birlikte, ABD, Rusya ve İsrail’i endişelendirmeye başladı.

Bir süre sonra Türkiye’nin Suudi Arabistan’a uzanan kolunun da kesilmesinden endişe duyduğumu belirtmek istiyorum.

Sırada Katarın da olduğunu unutmayalım. Çünkü Türkiye’yle Katar ilişkileri de son yıllarda oldukça gelişti. Hatta Türkiye, Suudi Arabistan ve Katar’ın üçlü bir ittifak kurdukları bile dillendirilmeye başladı.

Yine Afrika’nın en büyük ülkelerinden birisi olan Nijerya’yla Türkiye ilişkileri bir hayli gelişmişti. Nijerya adeta Türkiye’nin Afrika’daki köprübaşı niteliği kazanmıştı. Hemen Nijerya’nın başına Boko Haram terör örgütü belasını sardılar. İç huzursuzluklar çıkarıldı.

Türkiye’nin Afrika’ya uzanan kolu da böylece kesilmeye çalışılmaktadır.

Daha bitmedi. Peşinden Türkiye’nin Orta Asya’ya açılan kapıları olan Azerbaycan ve Gürcistan da unutulmamalıdır. Türkiye’nin buralara uzanan kollarının da kesilmeye çalışılacağından kimsenin şüphesi olmasın.

Emperyalist güçler için tüm bunlar çok tehlikeli gelişmeler olarak değerlendirilmesi söz konusudur. Onun için yakın gelecekte kurulacak tuzaklara ve operasyonlara hem hazırlıklı olmak hem de tedbirli davranmak gerekiyor.

Unutmayalım bu emperyalist güçler Ankara’da olduğu gibi Türkiye’nin çeşitli toplum kesimlerine karşı şok suikastlar düzenlettirerek Türkiye çözülüyor, Türkiye yönetilemiyor, Türkiye yaşanmaz hale geldi vb algısını oluşturarak halkı sokaklara dökmek, Türkiye içinde büyük karışıklıklar çıkarmak istemektedirler. Uyanık olalım.

İşin en ürkütücü tarafı ise, Türkiye’ye karşı yapılan bütün bu operasyonların dost bildikleriniz ve aynı ittifak içinde olduklarınız tarafından yapılmasıdır. 

Türkiye’nin bu tip handikaplardan kurtulması için caydırıcı bir güce sahip olması gerekiyor. Bugünkü şartlarda da caydırıcı güç olabilmek için Nükleer güç olmaktan başka çare gözükmüyor. Ne yapıp edip Türkiye en kısa zamanda kendi gücüyle ve teknolojisiyle Nükleer denemelerini yaparak, Nükleer silaha sahip olmak zorundadır.

Yoksa kolunuzu nereye uzatırsanız uzatın, görüldüğü gibi bir şekilde kesiyorlar. Allah başımızı kesmeye yönelecek tuzak ve tehlikelerden korusun.

KAYNAK: İsmail Sarıçay / Türkiye Nereye Kol Uzatsa Kesiliyor (Politika gazetesi, 27 Ekim 2015).

 

YA RESÜLULLAH

YA RESÜLULLAH

  

İsmail SARIÇAY

         

Ey gönüllerin sultanı âlemlerin önderi

Ulaştırdın Mevla’mızdan doğru haberi

İki cihanda kurtuluşumuzun rehberi

Selâm olsun sana Ya Resülullah

 

Geldik Medine’ye gördük kabri saadetini

Okuduk Rabbimin, hakkındaki ayetlerini

Söyler âlemlere rahmet olarak gönderildiğini

Selâm olsun sana Ya Resülullah

 

Koştuk namaza  Mescidi Nebevi’ne

Rabbim nasip etti uyduk sünnetine

Hak'tan getirdin Kur'an-ı  ümmetine

Selâm olsun sana Ya Resülullah

 

 Dualarla geçti ömrümüzün kışı yazı

Görmekti seni kalbimizin niyazı

Ravza-ı Mutahhara’da kıldık namazı

Selâm olsun sana Ya Resülullah

 

Ziyaretine geldik misafirin  olduk

Sana kavuşunca sürurla dolduk

Ayrılma vaktinde sararıp solduk

Selâm olsun sana Ya Resülullah 

 

Ey nebiler nebisi yolumuz Rabbimin evine

Olacağız kısmetse çevresinde  pervane

Allah'a ısmarladık muhtacız şefaatine

Selâm olsun sana Ya Resülullah

2013

 

ABD-RUSYA OYUN OYNUYOR

İSMAİL SARIÇAY

E-Posta: [email protected]

ABD-RUSYA OYUN OYNUYOR

Suriye’de kimyasal silahlar sanki ilk defa kullanılıyor. Batılı güçler, ABD, İngiltere, Fransa ve gizli müttefikleri bir anda ayağa kalktı.

Suriye’ye planlı, anlaşmalı, görüşmeli, haberli saldırı düzenledi. Buna mukabil Suriye’nin hava sahasını kontrol eden Rusya, hava savunma sistemlerini devreye sokmadı ve hiçbir karşılık da vermedi, vermiyor. Neden?

İki yıl önce de Suriye’de Esat yönetimi kendi halkına karşı defalarca kimyasal silah kullandı. Bu zamana kadar bir milyona yakın insan katledildi. Bu cinayetler işlenirken hiç sesi çıkmayan bu emperyalist güçler, ne oldu da birden bire saldırıya geçti.

Dikkat edin. Bu emperyalistler, Saddam’ı bir bayram günü asıyor, Suriye’yi Müslümanların kutsal kabul ettiği bir Miraç kandili gecesi vuruyorlar. Düşündürücü değil mi?

Bir tarafta ABD, diğer tarafta güya Rusya var. İki süper güç karşı karşıya gelmiş havası veriliyor. Lafta birbirlerine uzun menzilli füzeler gönderiyorlar, uçak gemilerini harekete geçiriyorlar, nükleer başlıklı silahlar yükleniyor. Sözde birbirlerini yok edecekler. Yerseniz.

Bir önceki 3.4.2018 tarihinde yayınlanan “Batı-Rusya zıtlaşması” başlıklı yazımızda şöyle bir tespitte bulunmuştuk. “Sanki Rusya, Batı ve ABD arasında danışıklı dövüş yapılıyor gibi bir durum söz konusudur.

Suriye konusunda da hiç şüpheniz olmasın ABD, Batı ve Rusya’nın perde arkasında bir ittifakları söz konusu olma ihtimali de büyüktür…” (http://www.politikam.com/makale/bati-rusya-zitlasmasi-m730.html)

Öyle zannediyorum ki, bu tespitlerimiz bu saldırılarla doğrulanmış oluyor. Görüldüğü üzere ABD ile Rusya aslında birbirlerinin dostlarıdır. Bakmayın siz dünya kamuoyu önünde birbirlerine posta attıklarına. Bunlar dünyadaki hegemonyalarını sürdürebilmeleri için böyle zaman zaman birbirlerine kabadayılık gösterisi yaparak, kontrollerinde olan devletleri ve toplumları konsolide etmektedirler.

Yapılan bu gösteriler daha çok figüran terör örgütleri bahane edilerek yapılmaktadır. Dün EL KAİDE, bugün DAEŞ ve PYD vb örgütler üzerinden sahnelenmektedir.

Bu biraz da Türkiye’deki seçim öncesi propaganda savaşlarına benzemektedir. Nasıl ki Türkiye’de her seçim öncesi parti başkanları birbirlerine demediklerini bırakmaz, kavga ederler, sanki birbirlerine düşmanmış gibi görünürler. Böylece taraftarlarının saflarını sıklaştırır ya da seçmenini konsolide etmeye(pekiştirmeye) çalışırlar. ABD ve Rusya’nınki de aynen buna benzemektedir. Dilerim yanılmış oluruz.

ABD ve Rusya’nın, gerçekten savaşa girmeleri halinde, her ikisinin de lehine olmayacağını bilmeyecek kadar akılsız olmadıkları aşikârdır.

Soğuk savaş dönemini hatırlayın. Yalta konferansıyla dünyayı paylaşarak bloklar oluşturup, ikisi de kendine düşen bölgeleri iliklerine kadar sömürmüşlerdi. İstediklerini iktidara getirdiler, istemediklerini götürdüler.

Şimdi de Suriye üzerinden böyle bir oyun oynandıkları açıktır. Siz buna ister danışıklı dövüş oyunu deyin, ister başka bir isim bulun.

Artık eski paylaşımlar miadını doldurdu. Bir oldubitti durum oluşturarak tekrar bir paylaşım masası ve senaryosu söz konusu olabilir.

Unutmayalım. Rusya Abhazya’yı, Kırım’ı ve Ukrayna’nın doğusunu ilhak etti. Peki, ABD bunun karşısında göstermelik ambargo dışında hangi önlemi aldı. Hiç. Güya Ukrayna’nın arkasındaydı.

Yine aynı şekilde Suriye’de perde arkasındaki anlaşmalarına göre Fırat’ın doğusu ABD’ye, batısı Rusya’ya bırakıldı. Bunu sahadaki uygulamalardan gayet rahat görebiliyoruz.

Son yapılan saldırıların temel hedefi hiç şüpheniz olmasın Türkiye ve İran’dır. Bunu önümüzdeki zamanda göreceğiz. İslam dünyasının en güçlü bu iki büyük devleti bertaraf edilmedikçe, emperyalist güçlerin İslam dünyasındaki istedikleri paylaşımları yapamayacakları anlaşılıyor. Ayrıca bu iki devlet ayakta kaldıkça, İsrail’in geleceğinin tehlikede olduğunu da düşünüyorlar.

Şunu açıkça ifade edebiliriz. Türkiye, ne ABD, ne AB, ne de Rusya tarafından dost olarak kabul edilmemektedir. Bunu bir defa ortaya koyalım.

Dostumuz, stratejik ortağımız gibi laflara kanmamak lazım. Hepsi de tarihten gelen Salip ile Hilal mücadelesinin farkındadırlar. Hilalin tarihi temsilcisi de Türklerin olduğunu, eğer Türkler güçlenirse önünde hiçbir gücün duramayacağını da iyi biliyorlar.

Onun için erkenden önlem almak amacıyla, gerçeği aratmayacak oyunlarla Türkiye’nin bir şekilde önünün kesilmesi gerektiği konusunda hemfikirdirler. Esat sadece perdedir.

Evet, karamsar bir tablo çizdik biliyorum ama maalesef meselenin özü budur. Bu oyunu iyi görmek, ona göre tedbir almak ve tedbirli olmak gerekir.

Kendi gücün dışında başka hiçbir güce ve ittifaka güvenilemeyeceği, son yıllarda yaşanan olaylarla tekrar tekrar gözümüze sokulmaktadır.

Unutmayalım, Türkiye’nin kişi başı milli gelirden aldığı gelir düzeyi otuz bin dolarları bulmadıkça ve en az on bin kilometre menzilli füzeler üretemediği ve nükleer güç olmadığı müddetçe, akla hayale gelmeyen oyunlar sahneye konmaya devam edilecektir.

GÖNÜL ALMAYA GELDİK

 

GÖNÜL ALMAYA GELDİK

 

Türküler olmuş gönül yoldaşımız
Bosna'dan Çin settine soydaşımız
Ayrı tutma hepsi de gardaşımız
Biriz gardaşız soydaşız eyvallah

 

Dertliyim söyler çalarım kavalı
Oynar zeybek, ağır oyun havalı
Sevenler kavuşup olsun yuvalı
Ersinler muratlarına eyvallah

 

Çobandır yayla mera demez gezer
Kalem defter elde, seyyaha benzer
Davul zurna kösle vurdukça mehter
Çağırır vatan millet türküleri

 

Ey gönül yoktur kimseyle hesabın
Al kâğıt kalem, yaz kalsın hitabın
Kalsın hoş bir seda, sözün kitabın

Okunsun sözün,  olsun derde deva
 

İsmail’im söylerim doğru sözü
Dostluk için tutarım kızgın közü
Bilirim gönül alma, asmam yüzü
Dünya fani, gönül almaya geldik

14.6.2019

MÜSLÜMANLARIN ORTAÇAĞI

İSMAİL SARIÇAY

E-Posta: [email protected]

MÜSLÜMANLARIN ORTAÇAĞI

Yazının başlığını okuyan öyle zannediyorum ki, hemen küplere binecektir. Müslümanların ortaçağı da ne demek oluyor şimdi diye. Ancak sabırlı olun açıklayalım. Hak vereceksiniz.

Yalnız dikkat edin. İslam’ın ortaçağı demedik. Müslümanların ortaçağı dedik.

Eğer önce iğneyi kendimize batırarak olayları değerlendirecek olursak, ilk tepkimizin anlamsız olacağını ve gerçekleri daha iyi göreceğimizi zannediyorum.

Evet, ortaçağ Avrupa ya da batı için geçerli olan karanlık bir çağdır. Bu çağı sona erdiren de atalarımızdır. Ortaçağ, Avrupalıların birbirini yediği, diri diri ateşe atıp yaktığı, adaletsizliğin hükümran olduğu, mezhep ve etnik savaşlarla tam bir vahşetin yaşandığı bir çağdı.

İlim, fen, adalet, insan hak ve hürriyetlerinin olmadığı, sadece kilisenin ve güçlülerin sözünün geçtiği, aykırı fikirleri olanların, içine şeytan girmiş diye diri diri yakıldığı, giyotinlerle başlarının gövdelerinden ayrıldığı, kadınların eksikli diye aşağılandığı bir çağdı.

Ortaçağda batılı toplumlar karanlığın girdaplarında dolaşırken, insanlar köleler ve sahipleri olarak sınıflandırılırken, ilim, irfan, hak adalet, insan sevgisi ve insanı insan yapan değerlerin üzerine kurulmuş İslam medeniyetinin farkında bile değillerdi.  Çünkü birbiriyle boğuşanların gözü dış dünyayı görmez.

 Peki, yukarıda ifade ettiğimiz batı ortaçağının özellikleriyle, 20. ve 21.Yüzyıldaki Müslümanların pürmelâli benzeşmiyor mu?

İslam ülkelerini ya da Müslüman dünyasının bugünkü halini saniyeler içinde hepimiz şöyle bir film şeridi gibi gözden geçirelim.

Hemen hemen bütün Müslüman ülkelerin dini, mezhebi, etnik, adaletsizlik, fakirlik, yoksulluk, sefillik, eşitsizlik, geri kalmışlık, taht ya da iktidar kavgalarıyla birbirini yediğini görmez miyiz?

Ayrıca tembelliğin, adaletsizliğin, arsızlığın, hırsızlığın, haksızlığın, vahşetin, güvensizliğin, dedikodunun, hasedin, yalanın dolanın, cehaletin vb illetlerin kol gezdiği doğru değil mi?

M.Akif Ersoy bu konuda ne diyordu; “Batılının işleri var dinimiz gibi, dinleri var işimiz gibi.” Bunun anlamı şudur. Medeniyetimiz batı medeniyetiyle yer değiştirmiştir.

Yaklaşık bir asırdır gördüğümüz, Müslüman’ın Müslüman’la, Müslüman ülkenin Müslüman ülkeyle savaştığıdır. Yine Müslüman’ın Müslüman’ı katlettiği, Müslüman’ın Müslüman olanın hakkını dikkate almadığı, en vahşi cinayetleri yine Müslüman’ım diyenlerin işlediğidir. Boşuna demiyoruz, Müslümanların ortaçağı diye. Dolayısıyla Müslüman dünyası için düşmana ya da gayri Müslime hiç ihtiyaç yoktur.

Bir başka ifadeyle olumlu yönden bakacak olursak, hiç kimse diyebilir mi ki, şu şu Müslüman ülkeler gelişmiş, mutlu, huzurlu, müreffeh, insan hak ve hürriyetleri bakımından çağın önündedir.  Hakkın hukukun ve adaletin sağlandığı, eğitiminin dünya çapında örnek alındığı, halkın ve devletin zengin olduğu, bilimin ve fennin zirvesinde, teknolojik gelişmelerin merkezi, buluşların önderi, sosyal ve psikolojik yönden en sağlıklı insanların yaşadığı ülkedir.

Maalesef kısaca bahsettiğimiz bu özelliklerde bir İslam ya da Müslüman ülke göstermek mümkün değildir.

Olmadığı için batılı emperyalist devletlerin kontrolünden bir türlü çıkılamadığı gibi, kardeşin kardeşi kırdığı savaşlar, iç kargaşalar da bir türlü bitmemektedir.

Hâlbuki Müslümanlar bir vücudun kısımları gibidir denilmiştir. Herhangi bir yerine bir diken battığında hepsi aynı acıyı duyup, aynı tepkiyi vermesi gerekmez mi?

Yine Müslümanlar bir duvarın tuğlalarına benzetilmiştir. Hani nerede o tuğlalar, nerede o kenetlenmiş duvar?

Nerede Müslüman Müslüman’ın kardeşidir kutlu sözünün karşılığı.

Bütün bunların neticesinde görüyoruz ki, birçok Müslüman ülke ya işgal ediliyor ya da iç savaşa sürükleniyor. Milyonlarca Müslüman da, ya öldürülüyor, katlediliyor, ya vatanlarından sürülüyor, ya da modern müstemleke oluyor.

Bütün bunların sonucu bulunduğu zelil duruma kafa yorup çare arayacağına, kalkıp Emperyalist ve sömürgeci devletleri ya suçlayarak, ya da işbirliği yaparak işin içinden çıkılacağını zannediyor. Artı sözünün dinlenmesini bekliyor. Bunların tabi ki hepsi boşunadır.

Özellikle bu işin böyle olmayacağı, son 100 yıldır yaşanan Müslümanların fetret devriyle, daha iyi anlaşılmış olması gerekir. Fakat hala anlamamakta ısrar edildiğini, günümüzde yaşanan fecaat arz eden olaylarla daha iyi görmek mümkündür.

Çalışmadan, üretmeden, düşünmeden, dayanışmadan, eğitmeden, okumadan, iyilik ve güzellikte rekabet etmeden, birliği sağlamadan, Allahın ipine sımsıkı sarılmadan olması da mümkün değildir.

Üstelik İslam ülkelerinin yaşadığı coğrafyaların yeraltı ve yerüstü kaynakları bakımından dünyanın en zengin bölgeleri olmasına rağmen, ne Müslüman’a, ne Müslüman ülkelere faydası yoktur. Faydası olmadığı gibi ne bir söz hakkı tanınmakta, ne de zenginlik, huzur, güven, refah, mutluluk, dirlik ve birlik getirmektedir.

O halde 20. ve 21.yüzyıl Müslümanların ortaçağı değil de nedir peki?

İLGİLİ BİYOGRAFİLER

Devamını Gör