Çiftçi, siyasetçi, Türkiye'nin İlk Bağımsız Milletvekili, X. ve XI. Dönem Muş Milletvekili (D. 1903, Bitlis Mutki'ye Bağlı Koyunlu (Zok) Beldesi - Ö. 2 Ekim 2008, Konya). Bazı kaynaklarda adı Gıyaseddin Emre olarak da geçer. Baba adı Maruf, anne adı Nazik. Hususi eğitim görerek yetişti. Arapça ve Farsça öğrendi. Çiftçilikle uğraştı.
Gıyasettin Emre, 1954 yılında yapılan X. Dönem (02.05.1954 - 01.11.1957) milletvekili genel seçimlerde Muş’tan Türkiye'nin
ilk bağımsız milletvekili olarak parlamentoya seçildi. Bir dönem bağımsız
milletvekili olarak görev yapan Emre, 11. Dönemde (27.10.1957 – 27.05.1960) de Demokrat Parti'den (DP) Muş Milletvekili
seçilerek tekrar parlamentoya girdi. DP'de teşkilat sorumlusu olarak görev
yapan Emre'nin milletvekilliği 1960 yılındaki darbeyle sona erdi.
Milletvekilliği dönemleri sonrasında da Ankara'da ikamet
eden Emre, Eylül 2008’de rahatsızlanarak Konya Selçuk Üniversitesi Meram Tıp
Fakültesinde tedavi altına alındı. 2
Ekim 2008’de akciğer ve böbrek yetmezliği nedeniyle hayatını kaybetti. Cenazesi
3 Ekim 2008 günü Bitlis Mutki'ye bağlı Koyunlu beldesindeki aile mezarlığına
defnedildi.
Emre'nin cenazesine, eski milletvekilleri Edip Safder
Gaydalı, Abdulhaluk Mutlu, Şaban Şevli ile Mutki Kaymakamı Hacı Uzkuç, Mutki
Belediye Başkanı Birhan Güllübardak, Yolalan Belediye Başkanı Murat İnan,
Kavakbaşı belde Belediye Başkanı Ayetullah Durgun ve çok sayıda vatandaş
katıldı.
Gıyasettin Emre, Evli,
5 çocuk babasıydı. DP döneminde de hakkında soruşturmalar açılan din bilgini
Bediüzzaman Said Nursi’ye verdiği desteklerle tanınmıştır.
Menderes'ten Said
Nursi'ye mesaj taşıyan vekil
Adnan Menderes ile Bediüzzaman Said Nursi arasında
iletişimi sağlayan isim olarak bilinen Gıyasettin Emre'nin o günlerle ilgili
hatırası:
"Afyon Milletvekili Gazi Yiğitbaşı, Isparta Milletvekili
Tahsin Tola, ben ve başka milletvekilleri vardı. 1960 yılında ihtilalden önce
olan bir hadisedir. Bediüzzaman Ankara’ya geldi. Hem her zaman kendisine
söylüyordum, “Üstadım, Anadolu’ya Doğu’ya gitmiyorsunuz?” diye soruyordum.
“Ölüme yakın, ölüme yakın” diyordu. Bana “Gıyas” diye hitap ediyordu.
"Benim dedemin adı Molla Fethullah’tı. Nurşin
medreseseninde âlimdi. O zaman, ilmi fazla olanlara şeyhlik ünvanı
kullanılamzdı, şeyhlik olsa dahi “molla” deniliyordu. Alimlik herşeyin
üstündeydi.
"Üstad Ankara’ya geldi. Denizciler Caddesinde Beyrut
otelinde 17 numarada kalıyordu. Biz de gidip ziyaret ettik. Üstad Ankara’ya
gelmeden evvel, İstanbul’da bir yerden bir yere giderken taksinin içerisinde
başında sarığı, üstünde libadesi varken Cumhuriyet gazetesi fotoğrafını çekmiş.
Bu fotoğraf İsmet Paşa’nın elinde. Meclis toplantısına girdi. İsmet Paşa
kürsüye çıktı. Çok şiddetli bir tenkit yaptı. Menderes de oradaydı. Menderes
Meclis’te tek bir toplantıyı kaçırmazdı. İnönü konuşmasında Demokrat Parti’ye
hücum ediyor, “Siz irticayı hortlatıyorsunuz. Siz Atatürkçüleri gadâba
getiriyorsunuz, zaman gelecek ki ben dahi sizi kurtaramayacağım” diyordu.
İnönü’nün bu konuşmasından sonra kürsüye Menderes çıktı.
Son derece şiddetli bir tepki gösterdi; “Paşamızın İslâm diniyle olan kan
husumetinin nereden ileri geldiğini bir türlü anlamış değilim. Bir pir-i fâni,
kendini dinî hizmetlere fedâ etmiş bir insan. Bir gün bu fani dünyadan göç edip
giderse bu fâni dünyada bırakacağı terekeyi Paşamız gibi birisi buradan alıp
İstanbul’a götürebilir. Ne istiyorsunuz bundan?” diye cevap verdi.
"Tabi Menderes’in bu konuşmasından sonra Halk
Partililer ayağa kalktı. Halk Partililer ile Demokrat Partililer birbirlerine
girdiler. -O dönemde Halk Partisi 140, Demokrat Partililer 400 kişiydik.-
Afyon Milletvekili Murat Ali ve başka DP’liler vardı. Murat Ali ve arkadaşları
İsmet Paşa’nın Meclis oturumlarına iştirak etmemesi için teklif verdiler ve
kabul edildi. Meclis İnönü’ye ceza verdi, Paşa 12 celse dışarıya çıkarıldı.
Bundan sonra Meclis dağıldı. İçişleri Bakanı Namık Gedik Beyrut Otelinin
etrafına polisleri yerleştirdi.
"Biz Üstad’ı Beyrut otelinden alıp Tahsin Tola’nın
Bahçelievler’deki evine götürdük. Gece saat 12 oldu. Tam yatmak üzereyken
Başbakanlık Özel Kalem Müdürü, “Beyefendi sizi Başbakanlıkta bekliyor, acele
gelin” diye telefon etti. Başbakanlığa gittiğimde, “Seni bir yere göndereceğim.
Bediüzzaman’a gideceksin beni tâzimatlarımı (hürmetlerimi) kendilerine arz et”
dedi. Ve şöyle devam etti: “De ki, şimdi Anadolu’ya, Doğu’ya gitmesin. Hava çok
gergindir. Yolda bazı mahallî idareciler rahatsız ederler, ben üzülürüm. Hava
müsait olduğu, ortalık sâkinleştiği zaman haber veririm, gitsin” dedi.
Menderes’in bu ifâdesi bir ricaydı. Halk Partililerin ve bazı mahallî
idarecilerin Bediüzzaman’ı rahatsız etmelerinden endişe ediyordu.
"Menderes’in bu mesajlarını Üstad’ın yanına gidip
kendisine söyledim. “Beyefendinin böyle bir ricası var” dedim. Üstad biraz
durdu. “Menderes’in İslâm dinine büyük hizmetleri var. Madem ki o İslâm
kahramanı istiyor, onun hatırı için gitmeyeceğim” dedi.
Aradan bir müddet geçti. Üstad’ın bir ara heyecan ve
kızgınlıkla, “Beni kızdırmasınlar. Beni kızdırırlarsa Türkiye’yi başlarına
yıkarım. Bunlar, (yani Halk Partililer) şirret insanlardır” dedi. Burada tabi
ki, Halk Partilileri kasdediyordu.
Başbakanlığa geldim. Menderes heyecanla bekliyordu.
Üstad’la yaptığım görüşmeyi Menderes’e anlattım. “Gıyas Bediüzzaman kızdığı
zaman, ‘Bunlar şirret adamlardır, bunların Türkiye’yi başlarına yıkarım’ dediği
zaman sanki üç orduya hükmeden bir komutanı gibi bir edâ ve cesâretle
söylüyordu değil mi?” diye sordu. “Evet” dedim. Menderes, “İşte, o imanın
kuvvetindendir” şeklinde bir târif getirdi. Dünyada 10 sene muhalifi ile
beraber hükümet etmiş Menderes’ten başka kimse yoktur. Kadrosu yoktu. Menderes
her zaman, “Ben sahr-ı muallak (Kudüs’teki havada duran taş) gibiyim, ne altım
var, ne üstüm var. Bunlar 42 senede bu hale getirdiler. Bize 20 sene müsaade
etsinler eski haline getiririz” diyordu.
KAYNAKÇA: Menderes'ten Said Nursi'ye mesaj taşıyan vekil (risalehaber.com,
3 Ekim 2008), Gıyasettin Emre, toprağa verildi (haberler.com, 04.10.2008), TBMM
Albümü 2. Cilt 1950-1980 (2010).