Eğitimci şair ve ressam. 16 Eylül 1952 tarihinde Konya’nın Kadınhanı ilçesine bağlı Saçıkara köyünde dünyaya geldi. İlkokulu köyünde 1960-1965), ortaokulu ilçede (1966-1969), liseyi Konya Gazi Lisesi (1969-1972), Söke Lisesi (1972-1973) ve Kadınhanı Ata İçil Lisesinde (1973-1974) okudu.
1974
yılında İstanbul Üniversitesi Güzel Sanatlar Fakültesine ve Tatbiki Güzel
Sanatlar Yüksek Okuluna önkayıt yaptırdı. Sınavlar bir hafta sonraydı. Cebinde
parası bittiği için sınavlara giremedi.
1978’de
Konya Selçuk Eğitim Enstitüsü Türkçe Bölümünü bitirdi. 1991’de Anadolu
Üniversitesi Türk Dili ve Edebiyatı Bölümünde lisans tamamladı. 33 yıl Türkçe,
Türk Dili ve Edebiyatı öğretmenliği yaptı. TÖB-DER üyeliği (1978-1980),
EĞİTİM-SEN üyeliği ve yöneticiliği (1991-2006) yaptı. EMEKLİ-SEN üyesidir.
İlk
görev yeri Kars Cumhuriyet Lisesi. (1978-11982) 12 Eylül 1980’de bir ay
gözaltında kaldı. Çıkınca açığa alındı. Dört ay açıkta kaldıktan sonra 1982’de
Nevşehir’in Kozaklı ilçesine bağlı Kanlıca Ortaokuluna sürgün edildi. Orada
Türkçe derslerinin yanı sıra resim ve müzik derslerine de girdi. Öğrencilerine
kitap okumayı sevdirmenin yanında resim ve müzik derslerini de sevdirdi.
Kitaptan flüt çalmayı öğrendi ve öğrencilerine de öğretti. “Sürgün” adlı
öyküsünü burada yazdı.
1984
yılında Gaziantep’in İslahiye Aydınoğlu Atatürk Lisesinde çalışmaya başladı.
Okula kitaplık kazandırdı. Yöre insanlarını gözlemledi ve “Kaçakçı Şeyho” adlı
öyküsünü yazdı.
1990
yılında Kocaeli Hereke EML’de göreve başladı. Kocaeli Eğit-Der (Eğitimciler
Derneği) Şubesinin çalışmalarına katıldı. 1991’de Kocaeli Eğit-Sen’in (Eğitim
ve Bilim Emekçileri Sendikası) ilk yönetim kurulunda görev aldı. 1993’te
Eğit-Sen Körfez Baştemsilciliğini açtı. İşçi sınıfıyla dayanışma içinde sınıf
mücadelesini sürdürdü. Burada “Köy Enstitülüler Gecesi ve Belediye başkanı”
adlı öykülerini yazdı.
1995’te
İstanbul Pendik İmam Hatip Lisesinde çalışmaya başladı. Eğitim-Sen’in işyeri
temsilciğini yaptı. “Kimin Bu Sınıf” adlı öyküsünü burada yazdı. Bu okulda iki
yıl çalıştıktan sonra Suadiye Mustafa Mihriban Boysan İlköğretim okuluna
atandı. Burada çalışırken Fenerbahçe Lisesinde görevlendirildi.
1999’da Kadıköy İlhami Ahmed Örnekal
İlköğretim Okulunda çalışmaya başladı. İlk işi kitaplığın yerini öğrenmek oldu.
Kitaplık, zemin katta rutubet içindeydi. Okul müdürüne okulun giriş katında
güzel bir kitaplık yaptırttı. Okula imza günü ve söyleşi için sürekli yazar
getirdi. Muzaffer İzgü, Gülten Dayıoğlu, Gülsüm Cengiz, Sunay Akın, Toktamış
Ateş, Orhan Kural, İpek Ongün, Aytül Akal, Nur İçözü, Necdet Neydim… Bu okulda
“Mutlu Öğretmen ve Bir Demet Küçük Ozan” adlı öykülerini yazdı. 2006 yılında
emekli oldu. Emekli oluncaya dek bu okulun kitaplığına beş bin kitap
kazandırdı. Çalışmaları basında yer aldı.
Şiir
ve öyküleri; Çağdaş Türk Dili (2019), Kasabadan Esinti (2017), Çalı (2012),
Eskişehir Sanat (2014-2016), Cumba (2018), Kırıntı (2014), Kar (2018), ve Son
Gemi (2017-2018) dergilerinde yayınlandı. Kasabadan Esinti dergisinde “Gülsüm
Cengiz ile Söyleşi”si yayınlandı. (2017), Altıncı sınıf öğrencileriyle “Bir Demet
Küçük Ozan” adlı şiir kitabını çıkardı. (2006)
Ayrıca,
Nalan Çelik’in hazırladığı “Kartal Öyküler” adlı kitapta “Güvercinlere Yem”
adlı öyküsü yer almaktadır. (Mart 2019)
Mehmet
Zeki Gündüz’ün çıkardığı “Yakıldık Ey Halkım Unutma Bizi” adlı “Sivas Madımak”
olayı üzerine yazılan şiir derlemesi kitabında “Türküler Yanmaz” adlı şiiri yer
almıştır.
Öykü
ve şiirlerinde toplumcu gerçekçi anlayışı benimser. Öyküleri olaya dayalıdır.
Şiirlerini imgelere boğmadan sade bir dille yazar.
2012-2013
yıllarında Azerbaycanlı Ressam Sabir Mehtiyev’in atölyesinde desen ve yağlıboya
çalıştı. 2012’de İstanbul Maltepe Halk Eğitim Merkezi Müdürlüğünde resim kursu
öğretmenliği yaptı. On karma sergiye katıldı. GESAM (Türkiye Güzel Sanat Eseri
Sahipleri Meslek Birliği), BESAM (Bilim ve Edebiyat Eseri Sahipleri Meslek Birliği)
ve Edebiyatçılar Derneği üyesidir.
İstanbul'da Emel-Orhan Karadoğan koleksiyonunda beş resmi
var.
Katıldığı
Sergiler:
10-24 Şubat 2011 Kadıköy Moda Deniz Kulübü Karma sergisi
04-08 Mayıs 2011 Maltepe Türkan Saylan Kültür Merkezi Karma
Sergi
16-20 Mayıs 2011 Kartal Halk Eğitim Merkezi Kurs Sergisi
17-22 Mayıs 2011 Kadıköy Şirket-i Hayriye Karma Sergi
19-22 Haziran 2011 Uğur Mumcu İsmek Kursu Sergisi
16-20 Mayıs 2012 Maltepe Türkan Saylan Kültür Merkezi Karma
Sergi
24-31 Mayıs 2012 Barış Manço Kültür Merkezi Karma Sergi
03-15 Şubat 2014 Rüzgar Fidan Galerisi Karma Sergisi
22-28 Mart 2014 Kafe D Sanat Galerisi Karma Sergisi
17-23 Ekim 2014 Kartal Belediyesi Karma Sergi
Katıldığı İmza
Günleri:
1.
09 Haziran 2018 Maltepe Nazım Kültürevi (ilk imza günü ve kitap tanıtımı)
2.
16-19 Ağustos 2018 2. Edremit Kitap Fuarı
3.
20-26 Eylül 2018 Sancaktepe Kitap Fuarı
4.
11-14 Ekim Kadıköy Şahkulu Kitap Fuarı
5.
10-19 Kasım 2018 Uluslararası İstanbul Tüyap Kitap Fuarı
6.
10-16 Aralık 2018 Eskişehir 1. Tüyap Kitap Fuarı
7.
09-10-11 Mart 2019 Bursa Kitap Fuarı
8.
17. 02. 2019 Kadıköy Sineması Fuayesi
9.
06-14 Nisan 2019 İzmir Kitap Fuarı
10.
27 Nisan-5 Mayıs 2019 Kocaeli Kitap Fuarı
11.
04-14 Temmuz 2019 Adalar Kitap Günleri
12.
26 Temmuz-08 Ağustos 2019 Antalya Döşemealtı Kitap Günleri
KİTAPLARI:
Öykü: Gökkır'ın Bahar
Dansı (2018),
Şiir: Vapur Dediğin
(2018)
KAYNAKÇA:
Çocuklara Kitap Ziyafeti (Evrensel, 19 Şubat 2000), Eleştirmen Öner Yağcı’nın
Kutlaması (19 Ağustos 2017), Yazar Dostlarından Ferhat Özen’in Değerlendirmesi
(11.07.2018), Öğretmen Ali Halacı’nın Kitaplarıyla İlgili Yorumu (22 Mart
2019), Musa Dinç / Eğitimci Şair Hasan
Aydın’ın “Vapur Dediğin” Şiir Kitabına Dair (mavididim.com.tr, 23 Mayıs 2019), Hasan
Aydın İle “Öykü Üzerine Söyleşi” (Cüneyt Tanyeri - Kasabadan Esinti dergisi), Hasan
Aydın (Bilgi teyidi, 24.08.2019), Hasan Aydın kitapları (kitapsahaf.net,
babil.com, kabalci.com, 24.08.2019).
HASAN AYDIN İLE “ÖYKÜ ÜZERİNE SÖYLEŞİ”
Cüneyt Tanyeri - Kasabadan Esinti dergisi
C.T: Hocam, öykü ve hikâye
arasındaki farklılıkla başlayalım mı, ne dersiniz?
H. A: Öykü ile hikâye arasında bir
fark olduğunu düşünmüyorum. Anlamdaş sözcükler olarak görüyorum. İkisine farklı
anlamlar yükleyenler olsa da onlara katılmıyorum.
C.T: Öykünün ortaya çıkışından
itibaren kuramcılar ve teorisyenler öyküyü kalıplara yerleştirip onu
tanımlamaya çalıştılar ama her defasında başarısız oldular. Peki, öykü nedir? Gerçekten
öyküyü kalıplara oturtmak mümkün müdür?
H. A: Evrendeki her varlığın ve
kavramın kendine özgü nitelikleri vardır. Varlıklar bu niteliklerine göre
adlandırılır. Öykü de niteliklerine göre tanımlanmalıdır ve öykünün kuralları
olmalıdır. Eskiden beri öykü, gerçeğe uygun olay ve durumların yer, zaman ve
kişi belirterek anlatılması olarak kabul edilir. Kişisel tutumlar farklılık
gösterebilir. Yine de öykünün evrensel bir tanımı olmalıdır. Böyle olursa
yazarları ve okurları ortak bir noktada buluşturacağını düşünüyorum.
C. T: Ünlü romancı E. M Forster,
“Öykü, içinde hayali kahramanların olduğu kısa anlatıdır ve genelde hayatla
ilgili bir mesaj kaygısı vardır,” diyor. Siz bu görüşe katılır mısınız?
H. A: E. M. Forster’in sözünü
ettiği hayali kahramanlar, gerçek yaşamda görülüyorsa bu görüşe katılırım.
Yaşamla ilgili ileti mutlaka olmalıdır öyküde. Her yazının yazılış amacı
vardır. Öykü de olay ve durum aracılığıyla iletisini aktarır okurlarına.
C. T: Sizin öyküleriniz Maupassant
ve Çehov tarzı öykücülüğün hangisine yakın?
H. A: Benim öykülerim, olaya
dayalı olduğu için Maupassant tarzına yakındır.
C.T: Öykülerinizde konuya mı
öncelik veriyorsunuz yoksa üsluba mı?
H. A: Öykülerimi bir konudan yola
çıkarak konuya ilişkin bir ileti vermek için yazarım. Bunu yaparken üslubu geri
plana atmam. Okuyucu tat alarak okursa iletiye daha kolay ulaşır. Anlatımda
açıklık, akıcılık, duruluk ve yalınlık gibi özellikler, betimlemelerin
canlılığı kolay okumayı sağlar. Ayrıca güzelduyu ve dil bilinci yaratmak
yazarın görevleri arasındadır. Bu nedenle üslubu önemserim.
C.T: Peki, kahramanlarınız
kimlerden oluşuyor?
Öykülerimdeki kahramanlar, gerçek
yaşamda karşılaştığımız kişilerdir. Genellikle sokakta oynayan çocuklardan
tutun da sınıftaki öğrenciler, ders anlatan öğretmenler, emekçiler,
yöneticiler, yazarlar, belediye başkanları, komşular, köylüler ve hayvan
dostlarımız öykülerimin kahramanlarıdır.
C.T: Çağımızda mikro öykü adı
verilen ve 140 sözcükten oluşan öykü türü oluştu. Bu konudaki düşünceleriniz…
H. A: Uzun yazıları okumayı
sevdiğim için pek ilgimi çekmedi mikro öyküler. Az sayıda okuduğum mikro
öykülerde felsefi yanı ağır basan etkili ve çarpıcı bir anlatım gördüm.
C.T: Öyküde ritim ve melodi olmalı
mı? Öyküde estetiği sağlamak için bu öğeler gerekli mi?
H. A: Öyküde ritim ve melodiyi,
okurun kolay okumasını sağlayan unsurlar olarak görüyorum. Güzelduyu ve
çağrışım uyandıran ses benzerlikleri, imgeler, ikilemeler, benzetmeler anlatıma
şiirsellik katarken okurun ilgisini de arttırır. Gökkır’ın Bahar Dansı adlı
öykümdeki şu tümcelere bakalım: “… Komşu obalara giderken atını rüzgarla
yarıştırır, yelesinin ıslığını dinlerdi. Turna gibi başını uzatan atıyla uyum
içinde uçarlardı bir yayladan bir yaylaya, Binboğalardan Çukurova’ya. Yaşamak
ata binmekti onun için.” Burada “…atını rüzgarla yarıştırır, yelesinin ıslığını
dinlerdi, …uyum içinde uçarlardı…” sözleri okurda güzelduyu yaratacak
niteliktedir. “Turna gibi başını uzatan atıyla…” sözünde benzetme var. “…bir
yayladan bir yaylaya, Binboğalardan Çukurova’ya.” sözündeki ses benzerlikleri
ritim yaratmıştır. Bunları, anlatımı tekdüzelikten kurtaran, okurun ilgisini
arttıran unsurlar olarak görüyorum.
C.T: Türk öykücülüğünün -şiirde
olduğu gibi- bir geleneği var mı? Varsa siz bu gelenekten besleniyor musunuz?
H. A: Her toplumda sanatın bir
gelişim süreci vardır. Bu süreç içinde çeşitli akımların etkisiyle değişim söz
konusudur. Tanzimat döneminde batıdan alınan öykü tekniği önce romantizmin,
sonra da realizmin etkisiyle yapıtlar vermiş. Servet-i Fünun döneminde
realiznim ve naturalizmin etkisiyle aşk,
kadın, evlilik, tabiat, yalnızlık ve ümitsizlik gibi bireysel konular işlenmiş.
Milli Edebiyat döneminde tarihsel ve toplumsal konular realizmin ve
naturalizmin etkisiyle yazılmış. Cumhuriyet döneminde toplumsal konular ağırlık
kazanmış. Özellikle “toplumcu gerçekçi” anlayış edebiyatımıza damgasını
vurmuştur. Ben de toplumsal gerçekçi anlayışa uygun olarak yazıyorum
öykülerimi.
C.T: Hocam, kaç kitabınız oldu
şimdi? Adları neler? Okuyucularınızın dönütleri nasıl?
H. A: Emekli olduktan sonra
yazmaya başladım. Biri öykü, biri de şiir olmak üzere iki kitabım var.
Gökkır’ın Bahar Dansı (öykü), Vapur Dediğin (şiir)
Okuyucularımdan beni mutlu eden
dönütler alıyorum. Yüz yüze ve telefonla görüştüğüm okur dostlarım “konu,
kurgu, dil ve anlatım yönünden” başarılı bulduklarını söylüyorlar.
C.T: Yeni kitaplar var mı ufukta?
H. A: Yazmaya başlayınca yazmadan
durulmuyor. Okuyarak ve yazarak yaşamayı seviyorum. Umarım bir yıl içinde yeni
bir öykü kitabımla tanıştırabilirim sizleri.
C.T: Hasan Hoca’m bu güzel ve
aydınlatıcı sohbet için teşekkür ederiz:
H. A: Asıl ben teşekkür ederim bu
güzel söyleşi için. Çalışmalarınızda başarı ve kolaylıklar diliyorum.
Yapıtları: Gökkır’ın Bahar Dansı (Öykü- 2018 Artshop
Yayınları),
Vapur Dediğin (Şiir- 2018 Artshop
Yayınları)
TÜRKÜLER YANMAZ
Hasan AYDIN
Biz karıncayı bile incitmezken
Siz aydınlarımızı
Güzel insanlarımızı yakıyorsunuz
Yok edip Yunus’un Karacaoğlan’ın
sevgisini
İnsanlıktan çıkıyorsunuz
Otuz yedi cana kıymakla
Tükeneceğimizi mi sanıyorsunuz
Ne yapsanız karartamazsınız aydınlığımızı
Pir Sultan’a dayanır bizim kökümüz
Bir gider bin geliriz
Dirençtir yolumuz bizim
İlimiz Sivas köyümüz Banaz
Durduramaz bizi Madımaklar Hızır
Paşalar
Öyle büyüktür ki sevdamız
Biz yansak da yobaz elinde
Türküler yanmaz
HASAN AYDIN
ÇOCUKLARA KİTAP ZİYAFETİ
Evrensel -19 Şubat 2000
Hasan Aydın, Kadıköy İlhami Ahmet
Örnekal İlköğretim Okulu’nda çalışan bir öğretmen. Bir yıldır görev yaptığı bu
okulda branşı olan edebiyatı, öğrencileriyle buluşturmaya çalışıyor. Hasan
Aydın, okulda düzenlediği imza ve söyleşi günlerinde, yazarlarla öğrencileri
yüz yüze getiriyor. Okulun bu haftaki konuğu Şair-Yazar Gülsüm Cengiz Akyüz.
İmza masasının önünde kuyruk oluşturan çocuklar, bir an önce ellerindeki
kitapları imzalatmanın telaşını yaşarken, Cengiz onlarla sohbet ediyor. Her
birinin kitabının ilk sayfasına dileklerini yazıyor. Önceki aylarda Pınar
Yılmazer, Muzaffer İzgü ve Gülten Dayıoğlu’nun yaptığı gibi. Yanına yaklaştığımız
Gülsüm Cengiz, bize yaşamındaki anahtar sözcüğün ‘paylaşmak’ olduğunu ve şu
anda tam da bu işi yaptığını söylüyor. Öğretmen Hasan Aydın uzun yıllardır
gerçekleştirmeyi planladığı bir proje olarak söz ediyor imza ve söyleşi
günlerinden: “Çocuklarımızın yazarlarla, kitaplarla tanışması gerektiğini
düşünüyordum” diyen Aydın, şu anda bulunduğu okulda ortamın uygun olması ve
idarenin kendisine yardım etmesiyle birlikte işe koyulmuş. Yazarları ve
şairleri arayıp okula davet etmiş. Çocukların kitaba gösterdikleri ilgiden ise
çok memnun.
Okuyan insan düşünecektir
“Okuyan insan düşünen insan
olacaktır. Yorumlayan, düşünen, kolay yönetilmeyen, sömürülmeyen yeri geldiği
zaman başkaldırabilen insan olacaktır. Bu yüzden onurlu, kişilikli, kimlikli
insan yaratabilmenin yolu okutmaktan geçiyor.” Hasan Aydın bir çocuğun kitap
okumasının önemini böyle anlatıyor. Hasan Öğretmen, imza günlerinin önemini de
şu sözlerle özetliyor: “Çocukların yazarla yüz yüze gelmesi, ona kitabını
imzalatması, soru sorması, yanaklarından öpmesi hoşlarına gidiyor. Çocuğun şair
ve yazarlarla kurduğu sıcak ilişki, kitaba da daha yakın olmasını sağlıyor.”
Çocuklara ‘Kitap okuyun’ demenin yeterli olmadığını, onları bir şekilde
kitaplarla yüzleştirmek gerektiğini ifade eden Aydın, haftada bir saat yaptığı
‘okuma dersinin de çok faydalı olduğuna ve not kaygısı olmadan onları okumaya
sevk ettiğine dikkat çekiyor. Okulun kütüphanesinin de düzenlenmesine önayak
olan Hasan Aydın, isteyen öğrencilerin ve velilerin buraya üye olduğunu,
kitaplıktaki kitap sayısının da her geçen gün artırıldığını söylüyor. Bundan
sonraki aylarda da imza ve söyleşi günleri devam edecek. Hasan Aydın bundan
sonra da Sunay Akın, Orhan Kural ve Erdal Atabek’i çocuklarıyla yüzleştirmeyi
hedefliyor. Aydın’ın tüm çabası kendi deyimiyle, “Çocuklara, bilgi yığını
yerine okuma alışkanlığı ve düşünme becerisi vermek.
EVRENSEL -19 Şubat 2000
ELEŞTİRMEN ÖNER YAĞCI’NIN KUTLAMASI
“Merhaba dostum,
Biraz önce keyifle okudum
öykünüzü. Dil, anlatım, yazım mükemmel. Öykünün kurgusu ve konusu da çok
başarılı. Gülmece ögesi biraz daha fazla olursa, bitişindeki dramatiklik daha
vurucu olur düşüncesindeyim. Her bakımdan kutlarım, kolay gelsin.
Sevgi ve dostlukla… “
19 Ağustos 2017
Öner Yağcı
ÖĞRETMEN ALİ HALACI’NIN, HASAN AYDIN KİTAPLARIYLA İLGİLİ YORUMU
Değerli öğretmenim, Hasan Aydın
büyük bir incelik göstererek öykü kitabından iki adet göndermiş. Birisi
okuluma, imzalı olanı bana. Büyük bir keyifle okudum. Kitap on yedi öyküden
oluşuyor. İlk iki öyküde öğretmenimizin doğup büyüdüğü Saçıkara köyüne, köklerine,
ailesine olan bağlılığını görüyoruz. Öğretmenimiz köklerinden hiç kopmamış, o
köklerinin üzerine mükemmel bir insan, bir öğretmen inşa etmiş. Diğer on beş
öyküde mükemmel insan ve öğretmen oluşunun izlerini görebiliyoruz. Ayrıca
sosyalizmin bir insana yüklediği erdemleri Hasan Aydın öğretmenimizin
kişiliğinde görebiliyoruz öykülerini okuyunca. Ben de sınıf öğretmenliğinin
üzerine edebiyat okumuş bir öğretmen olarak, biraz da karalama da olsa resim
yaptığım için, Hasan Aydın öğretmenimize “izindeyim” diyorum. Saygı ve
sevgiyle...
22 Mart 2019
Ali Halacı
YAZAR DOSTLARINDAN FERHAT ÖZEN’İN DEĞERLENDİRMESİ
“GÖKKIR’IN BAHAR DANSI’nı yeni
bitirdim. Değerli Dostum Hasan Aydın’ın ilk kitabı… Adının şiirselliğine
karşın, bir öyküler kitabı Gökkır’ın Bahar Dansı. İlginç yaşamlar, başarı
öyküleri, çekilen acılar ve acılara direnen insanın övgüye değer başarıları…
Örnek yaşamlar, yaşam parçaları… Bize umut aşılayan, çözüm sende diyen yaşam
örnekleri… Suçlamak yerine harekete geç, sen bir şey yap, farkındalık yarat
diyen… İnsan sıcaklığıyla yazılmış, başlayınca bizi çekiveren insan hali
öyküler… Memleketimden İnsan Manzaraları’nın öykü hali olmuş sanki, Gökkırın
Bahar Dansı…”
11. 07. 2018
FERHAT ÖZEN
YAZAR MUSA DİNÇ’İN, “VAPUR DEDİĞİN” ADLI ŞİİR KİTABIYLA İLGİLİ YORUMU
Eğitimci Şair Hasan Aydın’ın
“Vapur Dediğin” Şiir Kitabına Dair
23 Mayıs 2019 Perşembe
“mavididim.com.tr”de yayınlandı.
Musa DİNÇ / Sağlık H. İletişim
Uzm. Eğt. Yazar
Umudunu diri tutar ve yaşama
gülümseyerek bakar. Zulme boyun eğmez.
Büyüleyici gözlere göndermeler, yanı sıra gülen parlayan gözlere
dizeler; yüreğindeki kadınlara güzelleme ve nostaljiye özlem
var.
Aydınca bir direnç, cesur yürekle
haykırırcasına yozlaşmaya karşı bir başkaldırış.
Hümanist bir duruş ve sömürünün olmadığı bir dünya özlemiyle yanıp
tutuşur.
Bahar coşkusu, masmavi gözlerin büyüsünü ve özdeşleştirmiş olduğu
eşsiz lider Atatürk’e olan sevgi ve hayranlığını dile getirir.
Çocukluğa olan özlemle beraber,
ekmek alırken vurulan körpe Berkin Elvan’ı ve onun gibi temiz yüreklerinden
vurulan çocukları da unutmaz. Bir gün mutlaka hesabı sorulacak şiarıyla
umudunu saklı tutar şair.
Barışı haykıran emekçilerin
sesi olur ve kalemi hep barışı haykırır.
Soyadı gibi hep aydınlığa açılır yüreği, karanlığın üzerine üzerine
yürür. Çocukları, kadınları savunur; sevgiye kucak açar. Güzel dostluk
bağlarından da dem vurur.
Aşkın ölmeyen hallerini, ana dilin önemine de vurgu yapar.
Sevda, aşk, doğa, özlem; anne sevgisini,
asaletini ve ondan miras kalan güzel meziyetlerini de dile getirir.
Hayatı yaratan emekçi kadınları da ihmal etmez. Şiirlerine konu edinir.
Onurlu ve erdemli yaşamı savunur. Şiirlerinde evrensel bir bakış
açısıyla gözlemlerini ve analizlerini yapar, özgürlüğü şiar edinir.
Kır çiçeklerini seven öğretmenlerden
söz eder, aydınlığı benimser ve asla taviz vermez. Çağdaşı ve yoldaşlarından
söz eder.
İş, emek, özgürlük ve yoksulun
hakkı uğruna canlarını feda edenleri de saygıyla yâd eder.
Doğa, zorlu yaşam, empati, özgürlük;
martı- insan bağlamında özdeşleşme.
Uygar bir toplum düşler şair. Köy Enstitüleri’nin yurdumuza kattığı
değerleri de unutmaz.
Aşka karşı yorgun, 78 Kuşağı bir devrimcinin içtenliğini, doğallığını
bulacaksınız.
Kadına şiddeti değil; saygıyı
ve sevgiyi göreceksiniz dizelerinde.
*
Eğitimci Şair yazar Hasan
Aydın’ın “ Vapur Dediğin “ şiir kitabından bir şiirle veda edelim.
BİR YÜREK DOSTU OLMALI İNSANIN
Bir yürek dostu olmalı insanın
Sevdiğinin içni canını ısıtmalı
Yalnızlık çaldığında kapısını
Dostluğunu sevgisini paylaşmalı
*
Bir yürek dostu olmalı insanın
Tüm güzellikleri onda olmalı
Mutluluk saçmalı çevresine
Güler yüzüyle içini aydınlatmalı
*
Bir yürek dostu olmalı insanın
Karanlığını aydınlık etmeli
Yaşamın en çekilmez anında
Gelip onun elinden tutmalı
*
Bir yürek dostu olmalı insanın
Özlediğinde yanında olmalı
Başını dayadığında omzuna
Huzur güven mutluluk vermeli
*
Bir yürek dostu olmalı insanın
Dilinden dudağından bal akmalı
Her sözü içimi aydınlatıyorsa eğer
O benim can dostum olmalı.
HASAN AYDIN