Devlet adamı, vali ve vezir (D. Stolac /
Bosna – Ö. 23 Nisan 1804, Akkâ / Mısır). Napolyon Bonaparte’a karşı Akkâ
Kalesi’ni savunmasıyla ünlü Osmanlı veziridir. Hangi tarihte doğduğu kesin olarak bilinmiyor, babası ve ailesi hakkında
da fazla bilgi yoktur. Vidin’de ya da Niş’te doğduğunu rivayet edenler varsa
da Bosnalı
Müslümanlarından olduğu bilinmektedir.
Cezzar Ahmed Paşa, Hekimoğlu Ali Paşa’dan
sonra da Mısır’da kalmış ve Abdullah Bey adında bir komutana kapılanmıştı. Abdullah
Bey, Urban taraflarında öldürülünce, Cezzar Ahmed Paşa’yı Buhayre Kâşifliği’ne
atadılar. Cezzar, efendisi Abdullah Bey’in kimler tarafından ve kimlerin
teşviki ile öldürüldüğünü öğrenmişti. Suikasti düzenleyen Büyük Ali Bey’di.
Cezzar, suikaste çeşitli yollardan karışmış olan yetmiş kadar kişinin bir
gecede boyunlarını vurdurdu ve kellelerini Büyük Ali Bey’e gönderdi. Onun bu
intikamını görenler, dehşete düştüler ve kendisine Cezzar, yani kasap, kan
dökücü anlamına gelen bu adı taktılar. Ahmed Paşa bu ürkütücü adı hayatının
sonuna kadar taşıdı. Kendisine, böyle söylendiği için kızıp kızmadığını soran
bir dostuna; “Ne kızayım, bana bunca
iyiliği, devletime bunca hizmeti geçmiş Abdullah Bey gibi bir adamın intikamını
aldığım için ‘Cezzar’ diyorlarsa, bu benim için şereftir” demişti.
Cezzar, Büyük Ali Bey’in kendisinden intikam
alacağını düşünüyordu. Nitekim kimi haberler de almıştı, İstanbul’a dönerek bir
süre kendisini unutturdu. Aradan biraz zaman geçtikten sonra Şam Valisi Osman
Paşa’ya kapılandı. O sıralar, Tahir Ömer, Zeydan ve Şahap aileleri Suriye’de ayaklanarak
devletin başına dert açmışlardı. Bu ayaklanmaları bastırma görevi Cezzar Ahmed
Paşa’ya verildi. Çeşitli yönleriyle çapraşık bu konuyu Ahmed Paşa kısa bir zamanda
çözmüş, kan dökmeden işin içinden çıkmanın yolunu bulmuştu. Bunun üzerine
İstanbul, kendisine önce beylerbeyilik, sonra da vezirlik rütbesi vererek,
Sayda Valiliği'ne atadı. Böylece de Cezzar Ahmed Paşa’nın yıldızı parlamaya
başlamıştı (1776).
Ahmed Paşa, Suriye’de güvenliği sağladıktan
bir süre sonra, Hac Emirliği ile Şam Valiliği’ne getirildi (1785). Ancak Şam’da
oturmuyor, kendisi için daha güvenli saydığı Akkâ Kalesi’nde kalıyordu. Bir
yandan devlet işlerini yürütürken, öte yandan da askerleriyle iç içe yaşıyor,
onların talim ve terbiyeleriyle yakından ilgileniyordu. Birkaç kez Şam ve Sayda
valiliklerini şahsında birleştirmiş ve Suriye’nin tek egemeni durumuna gelmişti.
Onun gözünde en önemli konu, Osmanlı devletinin sürmesiydi. Bu yüzden, yerel
gerçeklere uymayan saray emirlerini bile dinlemiyor, bildiği gibi hareket
ediyordu. Emirleri uygulamadığını öğrenen İstanbul, kendisini valilikten almış,
fakat haklı olduğu anlaşılınca da, tekrar eski görevine getirilmişti.
Napolyon Bonaparte, 1798’de Mısır’ı işgal
edince, Cezzar Ahmed Paşa’ya Trablus, Şam ve Kudüs valilikleri de verilerek
Napolyon’u durdurması emredildi. Padişah III. Selim, Cezzar’ın kuvvetlerini güçlendirmek
için İstanbul’dan 3000 kadar Nizam-ı Cedit askeri gönderdi. İngiliz donanması
da Napolyon’u Akdeniz’de sıkıştırmıştı. Cezzar, yardım gelene kadar Akkâ
Kalesi’nde sımsıkı durmuş, Napolyon’un askerlerine bir adım bile attırmamıştı.
Bu savaşta talihinin döndüğünü farkeden
Napolyon, Cezzar Ahmed Paşa’ya anlaşma önerisinde bulundu. Cezzar, birkaç kez
yinelenen bu öneriyi reddetti. Napolyon’un ordusu, yine de Cezzar’ı yeneceğini düşünüyordu.
Fakat Cezzar’ın 3000 kişilik Nizam-ı Cedit birliği ile kaleden çıkması ve kendi
askerinin de yardımı ile düşman hatlarını dağıtması, savaşın kaderini belirledi.
İngiliz donanmasının da kıyı boyunca Fransız kuvvetlerini top ateşine tutması
ile iki ateş arasında kalan Napolyon’un askerleri, bozguna uğrayarak Mısır’a
kaçtı. Zafer haberi üzerine, İstanbul’da büyük şenlikler düzenlendi. Cezzar’ın
adı ve kazandığı zafer bütün Osmanlı ülkesinde duyuldu.
Böylece, Mısır seferine kendisinin memur
edilmesini beklemekteydi. Fakat bu sırada Sadrazam Yusuf Ziya Paşa’nın Mısır
seferi seraskerliğine atanması, Cezzar’ı hayal kırıklığına uğrattı. Bu yüzden,
Sadrazam Yusuf Ziya Paşa’ya gerekli yardımları zamanında yapmadığı söylenir.
Bununla birlikte Cezzar, devletin güvendiği komutanlar arasına katılmıştı. O
sırada başkaldıran Hicaz Vehhabilerinin durdurulması görevi Cezzar Ahmed Paşa’ya
verildi. Cezzar, sefer hazırlıklarını sürdürürken, hastalandı. Bu yüzden Süleyman
Paşa’yı kendisinin yerine gönderdi.
Cezzar Ahmed
Paşa, Osmanlı Devleti’ne karşı bir aralık asi bir tutum almış, haksız ve
emirsiz birçok kan dökmüş olduğu halde, o sırada Vehhabî isyanından çekinen
Babıali (hükümet merkezi) istemeyerek onu Şam valiliğinde tutmakla birlikte
Hicaz Seraskerliği görevini de kendisine vermiş ve Mısır ıslahatını da ona
havale etmişti. 1804’te,
yetmiş yaşını geçtiği bir sırada yakalandığı verem hastalığından kurtulamayarak
öldü.
Cezzar Ahmed Paşa zeki, cesur bir
komutan ve dirayetli bir yöneticiydi. Geceleri kıyafetini değiştirerek halk
arasında dolaşır, haberler toplar, önlemlerini ona göre alırdı. Bu nedenle de
kimileri sihirbaz olduğuna hükmederler, halk arasınsa ise keramet sahibi
olduğuna inanılırdı. Doğduğu yerde adına yaptırılan Cezzar Ahmed Paşa Camii (Ahmad
Pasha al Jazzar) muhteşem bir sanat eseridir.
HAKKINDA:
İbrahim
Alaeddin Gövsa / Türk Meşhurları (1946), TDV İslam Ansiklopedisi (c. 7, s. 516,
1993), İsmail Hakkı Uzunçarşılı / Osmanlı Tarihi (4
cilt, 1998).