Köşe yazarı, muhabir, genel yayın yönetmeni, gazeteci ve yazar.  9 Eylül 1992, İstanbul doğumlu.

2011 yılında İstanbul merkezli yerel bir gazetede mesleğe başladı. Görev aldığı bu gazetede iki yıl kadar muhabirlik yaptı. Bir süre özel sektörde redaktör ve editörlük görevinde bulundu; raporlama, basın analisti ve medya planlama görevlerini üstlendi.

2015 yılında ise Vagon adlı edebiyat dergisinde genel yayın yönetmenliği görevi yaptı. Buradaki görevi yayının mali problemler dolayısıyla devredilmesi sonrası son buldu.

2016 yılının ikinci çeyreğinde ulusal basındaki ilk köşe yazılarını Önce Vatan gazetesi için yazdı. Ekonomi, emek, işçi hakları, siyaset, yoksulluk başta olmak üzere birçok aktüel konu ile ilgili makaleler ele aldı. Buradaki görevinin yanı sıra eş zamanlı olarak bu yayında röportörlük görevinde de bulundu.

2016 yılının üçüncü çeyreğinde Son Haber gazetesi ve Yeni Çağrı gazetesinde de köşe yazarlığı yapmaya başladı. Ayrıca muhabirlik ve röportörlük görevi de üstlendi. Görev süresi sırasınca haberleştirdiği işçi ve yoksulluk haberleri yurt içi yayınlarda referans gösterilmek ile birlikte yurt dışında bazı ulusal ve yerel yayın organlarında yayımlandı.

2017 yılında yayıncılık sektöründe faaliyetler gerçekleştirmek üzere Komplike Medya Grubu’nu kurdu. Bu çatı altında sosyal bilimler ve kültür alanında çalışmalar yapmak üzere Komplike dergiyi ve Komplike TV’yi yayına hazırladı. Halen yayının kurucu genel yayın yönetmenliğini yapıyor.

2018 yılında Gazete Karınca’da haftalık olarak kaleme aldığı köşe yazıları yer buldu. Bu yayında muhabirlik görevinde de bulundu. Yine aynı yıl içerisinde Milliyet gazetesinde köşe yazarlığına başladı. Yayının yaşam kategorisinde sosyoloji alanında yaptığı gözlem, araştırma çalışmaları gerçekleştirmek üzere “Toplum Analizi” adlı köşesinde köşe yazıları kaleme alıyor.

2019 yılının son çeyreğinde Kutlu Yayınevi etiketiyle “Nepotizm Hipotezi: Sosyal Dışlanma ve Yoksulluk” adlı ilk araştırma inceleme kitabı yayımlandı. Bu eser yurtiçi ve yurtdışında satışa sunuldu.

2020 yılının ilk çeyreğinde bilimsel sosyalist dergisi Teori’de aktüel köşe yazıları yazmaya başladı. Yayında siyaset ve sosyoloji alanlarında yazınsal üretimler gerçekleştiriyor.

2020 yılında ikinci çeyreğinde İzan Yayıncılık etiketiyle “Müstakil Beden” adlı ilk şiir kitabı satışa çıktı. Bu eser yurt içi ve yurt dışında satışa sunuldu.

İYAD üyesi olan Güneyan, ayrıca çeşitli edebiyat, müzik, sanat, teori ve sosyal bilimler dergilerinde yazdı. Bugüne değin Anbean, Bakku, Faraza, Fular, Gaia, Gece, Kadran, Kafka Okur, Karga, Lemur, Mukavemet, Öteki, Rave Mag, Samsa, Simas, Son Gemi, Söylenti, Teori ve Vagon dergide görüldü. Bu yayınlarda deneme, eleştiri, makale ve şiirleri yer buldu.

KAYNAKÇA: Röportaj: Güney Güneyan (Komplike Dergi, Altay Kenger Röportajı, provamag.com, 31 Ocak 2019). Güney Güneyan (23.06.2020, 14.09.2019), Yağmur Ardan bilgi teyidi (23.06.2020).

GÜNEY GÜNEYAN (KOMPLİKE DERGİ) Röportaj Cevapları

GÜNEY GÜNEYAN (KOMPLİKE DERGİ) Röportaj Cevapları

 

Röportaj: Altay Kenger

 

Merhaba, öncelikle sizi sizden dinleyelim; Güney Güneyan kimdir, neler yapar?

 

Merhaba, umarım sizler de iyisiniz. Bu zor bir soru. Fakat kısaca bahsetmek gerekir ise uzun yıllardır yazı işleri işçiliği yapıyordum. Son üç yıldır da gazetecilik mesleğine layık olmaya çabalamaktayım. Daha önceleri çeşitli bölgesel yayınlarda köşe yazarlığı ve muhabirliği icra etmiştim. Şimdi ise Önce Vatan Gazetesi ve Yeni Çağrı Gazetesi’nde köşe yazarlığı yapıyorum. Bugünlerde tatlı bir yoğunluk söz konusu. Gerek yayınımızın planlaması yapılmakta gerek ise ilk kitabımın hazırlığını gerçekleştiriyorum. Nepotizm, sosyal dışlanma ve yoksulluk ile ilgili bir çalışmam vardı. Ve yakında da tamamlanmış olacak. Tüm bunların dışında asli görevim ise Komplike Dergi’nin kurucu genel yayın yönetmenliğini üstlenmek tabii ki.

 

Komplike Dergi geniş ve seçkin yazar kadrosu, çeşitli içerikleri ve tabi ki estetik minimal görünüşüyle günümüz yayımcılığının nadir örneklerinden. Dini, siyasi, etnik vs. olarak çok farklı görüşteki insanları kendi içinde bir araya getiren ve aslında “farklı” kavramını da gözden geçirmemiz gerektiğini hatırlatan; bir akademisyeni ve bir yazar adayını da dergi içinde aynı statüde gören bir proje bu. Bize Komplike’nin oluşum aşamalarından ve “yapmak istediği şeylerden” bahseder misiniz?

 

Evrensel bir bakış açısı yakalamak istiyoruz. “Ne de olsa bir gün bu ülkede her kesimi kucaklayan bir yayın çıkacak” diye bekleyip dururken, artık bizlerin bir şey yapmak zorunda olduğunuzu hissettik. Tasarımımızda da bu ölçütte şekillendi. İnternet sitemizden dijital yayınımıza dek çeşitli tematik çalışmalar yaptık. Az ve belirgin görseller, olabildiğince metin odaklı bir tasarım. Bu benim düşündüğüm bir şeydi. Çünkü birçok yayın içeriğinde tam aksi bir durum söz konusu. Aforizmalar, her biri birbirine benzer kapaklar ya da A yayınında var ise B yayınında da mutlaka olması gerektiğine inandırılan yazarlar her bir köşeyi tutmuş gibi duruyor. Fakat meslek etiğine ve ilkelerine yakıştığını söyleyemem. Bizim yayın bu açıdan tematik olduğu için ön plana çıkıyor. Sizin de dediğiniz gibi, laik, muhafazakar veya liberal birçok yazarımız var. Müslüman, Musevi, Hıristiyan ve hatta diğer inanç/ideoloji mensubu şaman, komünist, Marksist yazarlarımız da mevcut. Çok renkli, çok sesli bir oluşumuz. Bizi biz yapan şey farklarımızken, dünyaya bu açıdan başka bir perspektiften bakamazdık. Nitekim; kültürel normlar, dinler ya da ideolojiler ile ilgilenmiyoruz. Bizim amacımız şu ki; farklı birçok insan bir araya gelir ve ortak bir amaç uğruna birleştirebilir isek her şey belirgin bir noktada birleşim sağlayabilir. Tabii, dışarıdan bakıldığında karmaşık duruyor, ama bu balı başına bir düzene tekamül ediyor.  Çünkü düzenin de bir karmaşadan oluşabildiğini ispat edebilmek için çok sesli bir yayın planlaması yaparak misyonunu tamamlaması gerekiyor.

 

Peki derginiz bünyesinde içerik üretmek, sesini duyurmak, yazılarını paylaşmak isteyen yazar ve yazar adaylarına karşı nasıl bir tutum sergiliyorsunuz?

 

Öncelikle bazı kriterlere uygun olup olmadığı konusunda bir tahlil gerekiyor. Bizim önceliğimiz yetkin ve özgün bir metin olması. Kaleme alınan her metin bir bakıma bir araştırma ve gözlem gerektiriyor. Bir metin akıcı olabilir, ama yetkin değil ise yayım planlamasına dahil edemiyoruz. Hakeza; popüler bir isim diye de yayımızın kapıları açılmıyor. Burada yalnızca bir şeyleri açıklama gereksinimi duyan, bu gereksinimler sonucunda ortaya çıkan yazınsal mahsulün yeterince olgun olması ilk kriterlerimizden biri. Alıntılanan metinleri reddediyoruz. Yine bir başka nüans da şu ki; çeviri metinler yer almıyor. Bu tür bir şey yok ise metinler yayın koordinatörümüzün onayından sonra tarafımdan titizlikle inceleniyor. Sonrasında ise yazar hiyerarşinin olmadığı bir yayında bize dahil oluyorlar.

 

“Edebiyat artık bir meta oldu!” sözünüzün altına imzamı atmakla beraber, size şunu sormak istiyorum: İlk sayınızda yayımladığınız manifestonuzda, var olan yayımcılık algısının dışında bir duruşunuz olduğundan ve sonsuza dek bu duruşu bozmayacağınızdan bahsettiniz. Ticaret piyasasına dönüşmüş olan günümüz yayımcılığı hakkında, sunduğunuz/sunacağınız alternatif yollar nelerdir?

 

Bunu söylemekten üzülüyor olsam da evet. Bu durum ne yazık ki bir gerçek. Tekrar edeyim yine; edebiyat, artık bir meta oldu. Çünkü birbirinin tıpkısı olan yayınların varlığı, aslında yok olsa da fark edilmeyecek kadar önemsiz. İyi ve güzel hatırlanmıyor olacaklar. Bunun kadar acı bir şey var mı? O tür yayınlarda bulunmak isteyen yazarların da ne prestij kazanacağını düşünüyorum ne de bunu gerçekten istediğini! Popülerler; bundan da besleniyorlar. Popülist düzenin her zaman desteklediği, ama bir gün sona erecek olan tiksindirici bir trend! Umarım daha fazla sürmez. Dergi reyonlarının yanından geçemez oldum! Yayıncı ve gazeteci kimliğimi bir kenara koyarak içtenlikle söylüyorum ki; bir okur olarak dahi varlıklarından dolayı üzüntü duyuyorum. Fakat artık bunu belirttiğim için esef duyduğum sanılmasın. Bizler de sektörün genel tutumuna karşılık farklı bir yerde bulunuyoruz. Sunduğumuz ve sunacağımız şeylere gelecek olursak; eğer bir belediye başkanı olsaydım sanıyorum ki haddinden fazla vaat veriyor olurdum, ama yapabileceğimiz tek şey insanları bilgilendirmek, aydınlatmak ve tüm bunları yine hiçbir ticari kaygı gütmeden gerçekleştirmektir diyebilirim. Bundan dolayı mutluyum. Ekibimdeki her bireye de teşekkür ediyorum. Bizim yolumuz aydınlanmaktan geçiyor. Asla da karanlığa boyun eğecek ya da saf değiştirerek olmadığımız rollere bürünmeyeceğiz. Bundan dolayı da sonsuza dek yayınımız var olduğu şekilde, ama kendini geliştirerek ilerleyecek.

 

Prova Mag olarak bizim de yakındığımız ve sizin de altını sürekli olarak çizdiğiniz bir husus ise dijital yayımcılık. Bildiğiniz ve tecrübe ettiğiniz üzere toplumda dijital yayıma karşı farklı bir algı var. Tabi ki bir eseri kağıttan okumanın verdiği haz paha biçilemezdir. Fakat bir eserin ihtiva ettiği değerlerden, üretim safhasında harcanan emekten, karşılanan maliyetlerden ya da daha genel olarak amiyane tabirle yapılan işin özgünlüğünden ziyade o eserin basılı olup olmaması, okurun gözünde daha etkin bir etken. Siz bu konu hakkında ne düşünüyorsunuz?

 

Ne yazık ki Türkiye’de materyalist bir okuyucu profili mevcut. Fakat dijital yayınlar da tıpkı matbu yayınlar gibi hazırlanıyor. Konsept belirginleşiyor, yazar bilgilendiriliyor, yazılıyor, redakte ediliyor, ama iş bununla kalmıyor. Sonrasında çizer metni alıyor, o da metne uygun bir çizim yapıyor. Sonra görsel yönetmen devreye giriyor. Sonra küçük nüanslar, ekstradan gerçekleştirilen editöryal dokunuşlar, son okuma ve yayım planlaması devreye gidiyor. Bu geçen süre uzun ve meşakkatli. Fakat aynı işi yapıyor olsa da okuyucu için dijital yayın matbu yayına göre gerekli derecede önemsenmiyor. Çağ değişmekte, ama adapte olma konusunda ciddi problemler var. Geleneksel bir medya anlayışı da bir yere kadar gidilebilir. Çünkü “yeni medya” dediğimiz bir olgu yükselişe geçti. Elbette ben de her şeyden önce okurum. Daha önceleri neler okumuşuz meğer diye içlenmiyor değilim. Yine de eğer Türkiye’de medya okuryazarlığı müfredata işlenseydi bunlar olmazdı. Bilinçli bir okur profilini oluşturmak için bazı gereksinimlere uygun hareket edilmeli. Aksi halde gerçekten geleneksel ve değişime açık olan, sürekli kendini yenileyen yeni medya arasında bir uçurum oluşacak. Bununla birlikte de dünya üzerinde varlığımızın ispatı olacak şeyler bulmak zorunda kalmamız da muhtemel seçeneklerimiz arasında gibi duruyor. Dünya gelişiyor ve değişiyor, ama alışkanlıklar henüz değiştirilemiyor.

 

Sosyal medya kullanımının günümüzde iyice artmış olmasından mütevellit, insanlar daha “konsantre” içeriklere yöneliyorlar. Yani genel olarak artık insanlar bir konu hakkında sayfalarca okuma yapmak yerine, daha kısa daha öz ve daha özet niteliğinde kaynaklara başvuruyorlar. Bu da günümüz yayımcılarının içeriklerini etkiliyor kuşkusuz. Bu bağlamda Komplike Dergi, içerik üretirken nasıl bir yol izliyor?

 

Burada sanırım ki; aforizma türündeki içeriklerden bahsetmemiz gerekiyor. Fakat sosyal medya dolayısıyla içerikler de deforme ediliyor. Fakat bazı tanımlar veya başlıklar ya da daha geneli ile bakacak olursak kuram ve tezler aforizma ile anlatılamayacak kadar komplike bir halde. Dolayısıyla hazır tüketimden beslenen okur profilleri için bu yayıncıların yayımladığı içerikler bağlamında iyi bir gelişme. Çünkü arz talep ekseninde bakıldığında günümüzde bu tür bir algı söz konusu. Bizim yayınımız gerek içerik açısından gerek ise genel yapısı ile o tür yayınlardan ayrışıyor. Bu ayrışmayı yaratan şey ise içeriğin çeşitliliği. Yayınımızda birçok alan var. Ve bu alanlardaki içerik üreticilerimiz olan yazarlar da bu ölçütte çalışma yapıyorlar. İcra ettikleri çalışma popüler kavramlar ve benzeri durumlardan beslenmediği için aktüel olmayabiliyor. Bu da gerek yayını gerek ise yazarın ürettiği içeriği daha ulaşılabilir kılmasa da özgün kılıyor. Okuyucularımız da bu tipolojiden haberdar. Çok kısa metinler yer almıyor. Hakeza aynı şekilde çok uzun metinlerde yer bulmuyor. Minimum 450 kelime ile 1200 kelime yer alan metinlerimiz de buna bir örnek. Başka bir açıdan da bakıldığında şöyle bir gerçek var;  ortalama bir değer biçiyoruz. Bir basılı dergide yer alan bir sayfalık metinde yaklaşık 450 kelime bulunuyor. İki sayfa olduğunda ise 1200 ile 1250 civarında bir kelime optimizasyonu yapılmakta. Dolayısıyla internet sitemizde yayımladığımız yazılar da bununla eşdeğer biçimde organize ediliyor. Bazı opsiyonlar tabii ki bulunabilir, fakat genel olarak okuyucuyu sıkmadan, reklamsız, ücretsiz bir yayın sunuyoruz. Gerek internet sitemizde gerek ise PDF formatında yayınladığımız dijital yayınımızda böyle bir planlama evresi işliyor. Kısacası; hiçbir şey planlama dahili dışında gelişmiyor. Yaptığımız her şey bir bakıma bu savları destekliyor.

 

Prova Mag olarak bizim de kendimize sorduğumuz bir soruyu size yöneltmek istiyorum: Bunca basılı ve dijital yayın arasında, okurlara diğer yayınlardan farklı olarak ne sunuyorsunuz? Okurlarınıza vaat ettiğiniz şey ne?

 

Bilgi kirliliğinden doğan birçok sorun var. Artık ulusal gazetelerden bazılarının basın meslek ilkelerine hareket ettiğini dahi görüyoruz. Aksi halde bu yayınlardan biri/birkaçı neden arama butonunun bulunduğu yere yeni bir pencerede açılan ve konu ile ilgisiz bir gizli reklam koysun? Yani ticari odaklı bir çalışma yürüyor. Biz de bu durum söz konusu değil. Hiçbir reklam yer almıyor. Sadece kategoriler arasında küçük bir reklam çalışmamız var. O da okuma deneyimine hiçbir şekilde etki etmiyor. Diğer yayınların yayın politikasına bakıldığında ise çeviri metinlerin bulunduğunu görüyoruz. Elbette buna karşı değilim, ama bizimle aynı segmentte yayın yapmakta olan bu yayınların aksine bizler ön plana çıkıyoruz. Çünkü metinlerimizde ne bir alıntı ne de çeviri yer almıyor. Tamamını yazarlarımız kendi fikirleri ve dünya görüşüyle birleştirerek okuyuculara sunuyor. Bu da gerek yayının gerek ise yazarlarımızın diğer yayınlar özelinde ön plana çıkmasını sağlıyor diyebiliriz.

 

Sona doğru, Komplike Dergi’nin gelecek programından bahsedebilir misiniz? İleriye dönük olarak okurları ne gibi yenilikler/değişiklikler bekliyor?

Yapısal açıdan çok değişiklik düşünmüyoruz. Fakat yeni kategoriler ekleyeceğiz. Bu kategoriler arasında  arkeoloji, antropoloji ve sanat tarihi yer alacak diye öngörüyoruz. Bu yılın ikinci evresine dek tamamlamak gibi bir düşüncemiz var. Bunların dışında  da elbette yenilenmeye ve inovatif düşünme yetimizi kuvvetlendirmeye çalışıyoruz. Gelecek günlerde ne olacağı konusunda kendi içerisinde bir bilinmemezlik içerse de yakında belirginleşmeye başlayacaktır.

 

Sohbetiniz için teşekkür ederim. Son olarak, okurlarımıza neler söylemek istersiniz?

 

Ben de öyle, ben de sizlere teşekkür ederim. Yeni sayımız için bir süredir geciktik, mazur görmelerini umuyoruz. Daha uzun yıllar bizlerle olmaya devam etsinler, bizi okusunlar. Ancak birleşirsek güçlenebiliriz. Çünkü bizim merkeziyetimizde insan yer alıyor. Bu da bizi bize bağlayan en önemli etken. Umarım daha uzun yıllar bir arada olur, bir arada yazar, çizer ve okuruz.

KAYNAK: Röportaj: Güney Güneyan (Komplike Dergi, Altay Kenger Röportajı, provamag.com, 31 Ocak 2019).

 

FOTO GALERİ

İLGİLİ BİYOGRAFİLER

Devamını Gör