M. Nail Keçili

Reklamcı, İş İnsanı

Doğum
Eğitim
İstanbul Avusturya Lisesi

İş Adamı, Reklamcı, Cen Ajans sahibi. 1947 yılında Ankara'da doğdu. İstanbul Avusturya Lisesini bitirdikten sonra. Daha sonra iş hayatına atıldı, 1969'da Cen Ajans'ı kurdu. 1973 yılında Grey ile hizmet anlaşması yaptı, 1990 yılında resmen ortak oldu. Kendi alanında çalışan 15 değişik şirket ile birlikte 1995 yılında holdingleşti. Egebank soruşturması sebebiyle gözaltına alındı. Bilahare serbest bırakıldı.

Açık deniz AEK Viskomodorluğu, Türk Denizcilik Komodorluğu, Turmepa Yönetim Kurulu, TÜSIAD Yüksek İstişare Konseyi, Türk Eğitim Vakfı Mütevelli Heyeti üyeliği yapıyor. Aynı zamanda Aile Planlaması Vakfı ve Eğitim Gönüllüleri Vakfında görev yapıyor. İngilizce ve Almanca biliyor.

En büyük hobisi deniz ve tekneler. Annesinin babası CHP kurucusu, milletvekili, Nasuhi Baydar. Büyük dedesi asılan üç ittihatçıdan biri Nail Bey. Baba ise Demokrat Parti'nin ileri gelenlerinden, zamanın tanınmış müteahhiti Nadir Bey. Cen Ajans/Grey'in sahibinin hayatındaki en önemli dönüm noktasını babası Nadir Bey'in 27 Mayıs darbesinden sonra iflas edince intihar etmesi ve ardında bıraktığı vasiyet oluşturuyor.

KAYNAKÇA: Cellatla dalga geçen aile (yenisafak.com.tr, 29 Mart 2002), Cüneyt Özdemir / Türk usulü bir Madman: Nail'in hikâyesi (radikal.com.tr, 29 Haziran 2012),Kara yazgılı Keçili Ailesi'nin anıları (sabah.com.tr, 8 Temmmuz 2012), M. Nail Keçili (nailkecili.com, 07.03.2019).

PALAVRA PALAVRA

PALAVRA  PALAVRA

 

Biz küçük çocukken babalarımız ve annelerimizin birinci nasihatları hiçbir konuda ve hiçbir şekilde yalan söylemeyeceksiniz. Yani şimdiki tabirle palavra atmayacaksınız. Mutlaka yakalanırsınız. Sıkıntı ne olursa olsun doğruyu söyleyeceksiniz. Dürüst olmak insanın esas görevidir. Birisi ben dürüst adamım dedi mi ondan korkun. Çünkü dürüst olmak ifadeyle olmaz. İnsan dürüst olduğunu söylemez. Çünkü zaten insan dürüst olmalıdır. En çok kullanılan palavra kelimelerden biri ‘’Ben seni seviyorum’’ Hepimiz biliyoruz ki sen o neyse onu sevmiyorsun. Çünkü sevmeni gösterir en ufak bir gerçek icraatta bulunmuyorsun. Karşılıksız bir şey almak veya vermek Allah’a mahsustur. Dolayısıyla çok değerli bir kelime olan sevgiyi de boşuna kullanmamak lazım. ‘’Sana söz veriyorum bu işi bu hafta bitireceğim.’’ Benim gibi tecrübeli bir adam, bunu söyleyen adamın suratına baktığına zaman o işi o hafta bitiremeyeceğini veya bitirmeyeceğini anlar. Ben daha çok yeni böyle bir şey yaşadım. Herkes bu çocuk bu işi mutlaka bitirir dediklerinde emin olun bitiremeyeceğini ve bu işi onun boyuna yetmediğini keşfetmiştim.

Bizim çocukluğumuz ve gençliğimizde siyasilerden iş adamlarından bürokratlardan birisi sözünde durmadığında itibarını kaybederdi. O kişinin itibarı sıfır olurdu. Sonra özellikle siyasette palavra büyük bir maharet haline geldi. ‘’At tutturabilirsen’’…

Dün akşam Ayhan Sicimoğlu’nun programını seyrediyordum. İngiltere’de Londra’yı anlattı. Yurtdışında geçirdiğim günlerin çoğunu Londra’da geçirmiştim. Kızım Londra’da okudu. Londra’da onun oturabileceği minik bir dairemiz vardı. O şerefsizin beni dolandırmasıyla, Londra’daki evi de satıp parasını Türkiye’ye getirdim. Şerefsiz bir tane mi? Hiç öyle zannetmeyin. Birden çok fazla. Üstelik yalancılar. Üstelik gaddarlar. Üstelik şeytanlar. Rahmetli Turgut Özal, ‘’kıçı yere yakınlardan uzak dur’’ demişti. Dönelim Londra’ya. Ayhan Sicimoğlu, gerçekten insanları çok ilgilendiren yerlerde gezintiler yaptı. Özal başbakanken ben de başdanışmanıyken bana bir sürü belediye başkanını ayrı ayrı Londra’ya götürmemi ve orada belediyelerin nasıl çalıştığını, kafa yapılarını, yerinde gösterip anlatmamı parlamentoyu izleme fırsatı bulursak parlamenter denen siyasilerin standartlarını yine yerinde göstermemi isterdi. Böyle çok seyahatim oldu. Şimdi ikamet ettiğim Marmaris’te büyük bir değişime başlamıştık. Bölgeye su verecek büyük bir baraj, alt yapı, kanalizasyon, arıtma hep o tarihlerde yapıldı. Çocukların spor yapabilmeleri için kapalı spor salonları, yüzme havuzları, konser ve toplantılar için amfi tiyatro belediyenin icraatları içerisindeydi. Örneklerini görmeyen bu kafalarla dünyayı gezmeyen belediye başkanlarının bu icraatları yapmaları mümkün değildir. Bugün Marmaris’te park ve bahçe kalmamıştır. Ne yazıktır ki bir inşaat şirketi bin iş yaparken, yüz inşaat şirketi on iş yapamamaktadır. Bürokrasiye takılmaktadırlar. Meraklılar tahkik edebilirler. Anakent belediyeleri modası çıktığından bu yana Muğla vilayeti anakent olmuş, Marmaris, Fethiye, Bodrum gibi Muğla’dan büyük yerler ilçe olarak ve sadece belediye olarak kalmıştır. Ne acıdır ki ikisi de CHP’li olmasına rağmen Muğla anakent belediye başkanı ile Marmaris Belediye Başkanı inanılmaz bir çekişme içerisindedirler. Büyük bir ihtimalle konuştuklarını da zannediyorum. Bu sebeple belediyeler hakları ellerinden gitmesin diye bisiklet yolları yapıp, yanlarını demirle çevirmelerine rağmen iki bisiklet birbirini geçememektedir. Bizim asil Marmarisliler de Pazar gezmelerinde yürüyüşlerini bisiklet yollarından yapmayı tercih etmekte, sadece bir hastanemizde günde iki üç ciddi bisiklet kazası hasarı gelmektedir. Bütün bu belediye icraatları toplumumuza farklı biçimde anlatılmakta benim gibi adamlarda ha ha deyip yemekteyiz.

Yalan söylemek, palavra atmak bazı hususi insanların benimsedikleri ve marifetmiş gibi gördükleri tavırlar olduğunu da yaşadım. Çok eski bir arkadaşım hatta o da Marmaris’e benim gibi yerleşmiş durumdadır. ‘’Oğlum ben yalan da söylerim bok da atarım haberin olsun’’ diyecek kadar bir sürü şeye çok kötü tepkiler yaratacak icraatlar yapılmıştır.

 

 

Devletin TMSF adında açık ismiyle Tasarruf Mevduatı Sigorta Fonu teşkilatı mütevazi bir kurumken, şu anda Türkiye’nin en büyük holdingidir. Tasarruf mevduatlarını sıkıntıya girdikleri zaman fonlayarak kurtartması gereken TMSF, getirilen ekstra kanunlarla iş ve para dünyasının ‘’Ali Kıran Baş Kesen’’ olmuş bankacılık ve iş dünyası sektörünün çok acı ve gerçek olmayan tavırlar içerisinde kafalarını kopartmıştır. Bir gün TMSF’nin ilk başkanından son başkanına kadar bunların hesabı sorulacaktır. Hiç endişeniz olmasın. Devletin gasp etmesi denen icraatı kendim de yaşayarak sağ olsun TMSF bana da yaşatmıştır. Nasıl bir kafa birliği içerisindelerse de TMSF bürokratlarıyla da oturup konuştuğunuz zaman gözünüzün içine baka baka doğru söylemediklerini biraz araştırma ile tespit ediyorsunuz. Bir sürü Fethullah gücü de TMSF’ye katıldığında alacaklılara ödeme yapılmamış, hırsızlar yeniden abad edilmişlerdir. Bütün bu insanların hepsine dönüp baktığınız zaman cuma günleri öğlen namazında camilerde görürsünüz. Hele cumhurbaşkanımızın gittiği camiye gitme imkanları varsa onun görebileceği bir mesafede ibadet etmeye gayret ederler.

İslam’ın, en kaçması gerekli olan yalan söylemektir. İnsanlara eziyet çektirmektir. Haksızlık yapmaktır. Cumhurbaşkanımızın emir ve talimatlarını yerine getirmeyerek had bilmezlik yapmaktadırlar. Bugün Türkiye’de AK Parti’nin arkasında, yanında, içinde gözüken kimler tanıyorum ki karılarını, çocuklarını alarak akıllı icraatlar ile milyarlarını da götürerek Amerika’ya yerleşmişlerdir. Hala utanmadan tüm konuşmalarında Tayyip Erdoğan’ın yanında gözükebilmek için ve onun yanında olduklarını millete yedirebilmek için yalan söylemektedirler. Yani PALAVRA atmaktadırlar. Ben eski tempomda günde 18 saat çalışmadığım ve çevreyi takibe vakit ayırarak hem dinlediğim hem gözlediğim ülke ve dünya gelişmelerinde bu yalancı taifeleri cımbızla çekip çıkartacak kadar tecrübe sahibi olmuşumdur.

Bakın Ey Ahali! Ey Tayyip Bey’in yanında gözüken ama aslında kendi ceplerinin peşinde koşan insanlar! Ben 1970 yılından beri bizzat siyaset dünyasının içerisindeyim. Ondan evvel de 1960 İhtilalini gayet iyi hatırladığım gibi rahmetli Adnan Menderes’in çok yakın ve büyük dostu olan babam ve büyükbabam vesilesiyle onların içinde yaşadım. Daha evvel de benim daha henüz dünyaya gelmediğim dönemlerde dedem ve amcam, İttihak Terakki Cemiyetinin ileri gelenleri ve Türk Askeri Teşkilatı’nın önemli mensupları olarak büyük faaliyetler göstermişlerdir. Dolayısıyla yalancı ve palavracıları hem büyüklerimden hem yaşayarak ve görerek seyretmişimdir. Türkiye’de son yıllarda bu ahlaksızlığın kulağından tutarak Yüce Divana sevk edip kendi bakanının ceza almasını sağlayan tek kişi de Turgut Özal’dır.

Osmanlı Bankası’nın ortaklarından Roths Child, Kudüs çevresinde 175 bin dönüm araziyi Osmanlı’dan satın alır. Arkasından Yahudiler, ceplerindeki paraya göre yer satın almaya başlarlar. Abdülhamit bakar ki işin suyu çıkıyor arazi satışlarını durdurtur. Ancak yalancılık, palavracılık ve sahtekarlık o tarihlerde de olduğu için o bölgelerde bulunan üç kaymakam, satışların durdurulduğunu belirten tapulardaki tarihten daha evvelki tarihten 1 liralık araziyi alarak Yahudilere 1000 liraya satarlar ve muazzam para kazanırlar. Böylece Kudüs’ün özü bu boyutta Yahudi milletinin, katılımıyla bugünlere gelir. Teferruatı ve detayı bendedir. Bu da size bilinmeyen bir bilgi.

Özellikle İslam milletinin, Müslümanlığın en çağdaş temsilcisi Türklerin, kendi içlerinde de, kendi dışlarında da, iktidarlarında da, siyasetlerinde de, muhalefetlerinde de, iş hayatında da dalkavukluk yalan yağcılık ve palavracılık affedilmeyecek günahlardır. Kur-anı Kerim’in bize intikalinde görevli tek kişi Peygamberimizin yolundan çıkmayarak, şerefli ve şanlı bir hayattan sonra gözlerimizi kapattığımız zaman, yatacağımız kabrin güllerle donatılması temennisiyle… Allah memleketimize kuvvet versin. Allah memleketimize zeval getirmesin.

KAYNAK: M. Nail Keçili (nailkecili.com, 07.03.2019).

CELLATLA DALGA GEÇEN AİLE

CELLATLA DALGA GEÇEN AİLE

 

Reklamcı Nail Keçili'nin aile tarihi zengin ve bir o kadar da karışık. Dedesi Nail Bey Atatürk'e suikastten idam edilmiş. İdam öncesi cellada dönen Nail Bey, "Yalnız şu düğümü arkaya getir. Nasıl olsa boğacak değil mi?" diyerek dalga geçmiş...

Etibank ve Egebank davalarından tutuklanan ve daha sonra tahliye edilen ünlü reklamcı Nail Keçili'nin ilginç bir aile geçmişi var. Babası Demokrat Partili işadamı Nadir Keçili 1960'ların başında intihar etmiş. Nail Keçili'nin dedesi Nail Bey de 1926'da Atatürk'e suikast davasında yargılanarak Ankara'da idam edilmiş. Dede Nail Keçili, Yenibahçeli namıyla maruf olan eski bir İttihatçı fedaisi. Kardeşi Yenibahçeli Şükrü Bey ise Enver Paşa'nın yaverliği yapan ve keskin nişancılığıyla tanınan ünlü bir İttihatçı.

1947'de Ankara'da doğan Nail Keçili Türk siyasetine Amerikan tarzı siyasal reklamcılığı getirdi. Süleyman Demirel, Turgut Özal, Tansu Çiller ve Bülent Ecevit'in yanısıra pekçok kamu bankasıyla çalıştı. THY'nin de uzun yıllar ajanslığını yaptı. Yakın dostları Dinç Bilgin ve Cavit Çağlar ile aynı davalardan birlikte hapis yattı.

 

İttihat ve Terakki'ye giriyorlar

 

Nail Keçili babası intihar ettiğinde 12 yaşındaydı. Annesi Semra Hanım TİSK kurucusu Ertuğrul Soysal ile evlendi. Keçili'nin dedesi ise Kafkas kökenli. Dede Nail ve Şükrü Bey şimdiki Vefa Stadı'nın bulunduğu Çukurbostan civarında bir evde doğuyorlar. Yenibahçe'de "Hanımın oğulları" olarak tanınıyorlar. Babaları da subay olan Nail ve Şükrü kardeşler, baba tarafından Burdurlu SarıKeçili aşiretinden. Keçili soyadı da buradan geliyor. İki kardeş de İttihat ve Terakki'ye giriyor. Şükrü Bey, I. Dünya Savaşı'nda Teşkilat-ı Mahsusa'da görev aldı. Hücum Taburu ve Maltepe Atış Okulu Komutanlığı yaptı. Kara Vasıf ve arkadaşları tarafından Kuva-yı Milliye döneminde kurulan Karakol Cemiyeti'nde çalıştı. Anadolu'ya asker ve cephane sevkiyatının kilit isimlerden olan Şükrü Bey'in, İsmet Paşa'ya baskı yaparak Ankara'ya gitmesini sağladığı belirtiliyor.

 

Suikast davasında yargılandı

 

İstanbul ve Kocaeli Havalisi Kuvay-ı Milliye Komutanlığı yapan Şükrü Bey, 1920-1923'de Ankara'da toplanan TBMM'nin ilk dönemine İstanbul milletvekili olarak katıldı. 1926'da Atatürk'e suikast davasında idamla yargılandı. Kendisi beraat etti, kardeşi Nail ile en yakın arkadaşı Kara Vasıf idam edildi. Atatürk'e suikast davası, İttihat ve Terakki'nin Atatürk'e muhalif olan kanadının tasfiyesinde de önemli rol oynadı. Şükrü Bey'in "Neden Atatürk'le birleşmediniz?" şeklindeki sorulara verdiği cevap da bir İttihatçı fedainin zihin yapısını ortaya koyacak nitelikteydi, "Nasıl birlik olurum. Mahalle arkadaşım Kara Vasıf karşı taraftaydı." Ankara İstiklal Mahkemesi'nde idama mahkum edilen Yenibahçeli Nail Bey, oğluna hitaben hatıra defterine, "Annenin ve kardeşlerinin gözlerinden öperim. Amcanız size baba olacaktır. Bu mesele ile hiçbir alakam yoktur. Yalnız, mahkeme reisi Ali Bey'i tevbih etmeyiniz. Doktor Fikret beyin bir sözü beni idam ettiriyor" diye yazmış. Nail Bey, "Reis ve Kılıç Ali Beylere mahsus selam eylerim. Hakikaten adaletin hükmünü yerine getirdiler. Kendilerine darılacak halim yok" dedikten sonra idam sehpasının önündeki masanın üstüne çıkarak, "Millet sağ olsun, vatan payidar olsun" diye bağırdı. Cellata, "Şu düğümü arkaya getir. Nasıl olsa boğacak değil mi? Arkadan olsun" diyerek sandalyeye oturdu. Cellat, ayağa kalkmasını isteyince, gülmeye başladı, "Ne bileyim ben? Her zaman sandalye görünce otururduk. Meğer bu başka sandalyeymiş. Daha evvel idam edilmediğim için, teşrifatını bilmiyorum. Yalnız düğümü arkaya al cellat başı" dedi.

 

Buzlar yıllar sonra eridi

 

Atatürk ile Şükrü Bey arasındaki buzlar, Nail Bey'in idam edilmesinden yıllar sonra eridi. Atatürk, Florya'da Şükrü Bey'in evini köşkünü ziyaret etti. Atatürk'ün, Şükrü Bey'in üvey oğlu Burhan Oğuz'u devlet bursuyla okutmak istemesine İsmet Paşa itiraz etti. İnönü Atatürk'e, "Kardeşini idam ettiğimiz bir adamın oğlunu nasıl devlet bursuyla okuturuz? Ya o ya ben" dedi.

 

Keçili'nin Amcası Ayasofya'ı Havaya Uçuracaktı

 

İstanbul'un İngilizler tarafından işgal edilmesinden sonra Ayasofya Camii'nin Rumlar tarafından basılacağı yönünde söylentiler çıkıyor. Cemal Kutay tarafından çıkarılan "Tarih Konuşuyor" dergisinin Ağustos 1964 tarihli 7. sayısında "İşte yabancı bayrakların Beyoğlu caddelerinde dalgalandığı o acı günlerde (Ayasofya Camii) üzerinde ihtiraslar kabarmış, minarelerine çan ve kubbesine haç hazırlayanlar olduğu duyulmuştu" deniliyor. Dergide sözkonusu dedikodular üzerine Karakol Örgütü Reisi Kara Vasıf'ın, örgüttten Binbaşı Yenibahçeli Şükrü Bey'i görevlendirdiği belirtilerek olay şu sözlerle anlatılıyor: "Ayasofya Camii'ne karşı herhangi bir tecavüz silahla karşılanacaktır. Üstün kuvvetlerle hücum karşısında mukavemet kırılacak olursa minarelerine çan ve kubbesine haç takmalarına fırsat vermeden Ayasofya Camii dinamitle berhava edilecektir... Bu azimli ve kat'i kararı karşısında Ayasofya'ya göz dikenler yılmış ve bu tasavvurlarından tamamen sarfınazar etmişlerdir."

 

Burhan Oğuz da Aileden

 

Kardeşinin idamından sonra siyasetten çekilen Şükrü Bey, Enver Paşa'nın kardeşi Nuri Killigil Paşa'nın silah fabrikasında müdürlük yaptı, ticaret ve müteahhitlik işleriyle uğraştı. Şükrü Bey, Karakol Örgütü'nde çalışırken 'Oğuz Bey' kod ismini kullandı. Kod ismi daha sonra soyadı oldu. 1953'de ölen Şükrü Bey'in üvey oğlu ise ünlü sosyalist yazar Burhan Oğuz'du. Yenibahçeli Kardeşler sıkı bir İsmet Paşa aleyhtarı olarak biliniyorlar.

 

Nişancılığı başına iş açtı

 

Atatürk, İstanbul Florya'daki yazlık köşkünü yaptırırken, Şükrü Bey'in evi de istimlak edildi. Bu istimlak ile ilgili ilginç bir iddia var. Buna göre istimlak kararında Şükrü Bey'in keskin nişancılığıyla ilgili dedikodular rol oynadı. Şükrü Bey'in evi, Atatürk'ün yazlık köşkünün yapılacağı yere yakın mesafede. Köşkün yapılmasının kararlaştırıldığı günlerde çevre halkı, "Şükrü Bey öyle iyi bir nişancıdır ki şu mesafeden şurdaki ördeği bile vurur" dediler. Kastedilen mesafe ise Şükrü Bey'in evine yakın mesafedeki yazlık köşk alanıydı.

 

Mustafa Suphi'yi öldürttü

 

Bu arada Yenibahçeli Şükrü'nün Mustafa Suphi ve 16 arkadaşının Trabzon'da Kayıkçılar Kayası Yahya Kaptan tarafından öldürülmeleri olayında da azmettirici olduğu öne sürülüyor. Yeni Bahçeli Nail ise 1915'deki Ermeni tehciri sırasında Trabzon'da İttihat ve Terakki Cemiyeti'nin yöneticilerindendi. Üvey oğlu solcu yazar Burhan Oğuz, "Yaşadıklarım ve Dinlediklerim" isimli hatıratında Keçili ailesiyle ilgili ilginç bilgilere yer verirken, Trabzon'da bir Ermeni ailenin, komşuları olan Nail Bey'e çıkan karışıklıklar nedeniyle mücevherlerini emanet ettiğini, Nail Bey'in de tehcir sırasında söz konusu değerli mücevherlere el koyduğunun aile içinde konuşulduğunu iddia etti.

KAYNAK: Cellatla dalga geçen aile (yenisafak.com.tr, 29 Mart 2002).

Yazar: Yeni Şafak

İLGİLİ BİYOGRAFİLER

Devamını Gör