Aylin Örnek

Kıbrıslı Sanatçı, Ressam, Eğitimci

Eğitim
İstanbul Güzel Sanatlar Akademisi Resim Bölümü

Kıbrıslı eğitimci, sanatçı, ressam. 1941, Lefkoşa / Kıbrıs doğumlu. İstanbul Güzel Sanatlar Akademisi Resim Bölümünde öğrenim gördü, 1966’da Nurullah Berk Atölyesi’ni bitirdi. Marsilya ve Paris Güzel Sanatlar Akademilerinde 1973 - 1974’te iki yıl süreyle burslu olarak çalışmalarını sürdürdü. 6 Ocak 1992’de öğretmenlikten emekliye ayrıldı. Emekli olduktan sonra bir kahvaltı restoranı işletti.

Birçok karma sergiye katılan ve kişisel sergiler açan Aylin Örek’in bu alanda çeşitli ödülleri vardır.

KAYNAK: Bener Hakkı Hakeri / Kültürümüzde Sanatçılar ve Yazarlar İsimler Sözlüğü (2004), Söyleşi Günlüğü (soylesigunlugu.com, 21 Nisan 2012).

Resim 1

Resim 2

AYLİN ÖRNEK’LE SÖYLEŞİ

AYLİN ÖRNEK’LE SÖYLEŞİ

 

Kurumsal şirketlerde çalışan çoğu insanın hayalidir kendi işini kurmak. Belirli saatler arasında çalışma zorunluluğu, işin sınırlarının başkaları tarafından çiziliyor olması ve yoğun çalışma düzeni bezdirse de, çok az insan dış dünyaya adım atmaya cesaret eder. Aylin Örnek bu adımı atanlardan... İstanbulluların gözde kahvaltı mekanlarından Kuzguncuk Pita'nın ortaklarından biri. Kendisiyle Pita'da buluşup bu adımı nasıl attığını sordum. Söyleşi öncesinde lezzetli bir kahvaltı yapmayı da ihmal etmedim. Haftasonu kahvaltıyı nerede yapalım diye düşünmeyin, bir de Pita'yı deneyin...

Ellyf: Gerçekte başka bir mesleğiniz var, nereden çıktı Pita’yı açma fikri?

Aylin: Şehir Plancısıyım aslında, Yıldız Teknik Üniversitesi’nden mezunum ama mesleğimi fiili olarak hiç yapmadım. Öncesinde Sivil Toplum Kuruluşları (STK) bünyesinde Proje Koordinatörü olarak çalışıyordum. Bir gün işe giderken, benim gibi işe giden yüzlerce insanı görüp kendimi karıncalara benzettim ve bunun değişmesi gerektiğini düşündüm. Bir değişiklik yapmaya karar verdim. Bu kararı aldığım sırada ekonomik olarak beni uzun süreli rahat ettirecek bir birikimim yoktu, dolayısıyla işi bıraktıktan sonra kısa sürede maddi getiri sağlayacak bir şey yapmam gerekiyordu. İlk olarak bir arkadaşımla başladık, ama şu anda üç ortağız.

Ellyf: Eskiden 9:00-18:00 çalışıyordunuz. Eski ve yeni yaşantınız arasında ne gibi farklar var?

Aylin: Aslında şu anda saat olarak bir günde daha uzun çalışıyorum ancak haftanın her günü çalışmadığım için tahammül edilebilir durumda. Üç ortaktan ben ve Ebru fiili olarak cafede çalışıyoruz. Ben üç, Ebru ise haftanın dört günü burada. Farklara gelince... Burada fiziksel olarak çalışıyorsunuz oysa masa başı bir işte daha çok zihniniz çalışıyor. Orada işten çıktıktan sonra iş kafamda hiç bitmezdi. Gece yatarken bile neyi nasıl yapacağımı düşünürdüm. Haftasonu ya da tatil olması, ofiste olmanız ya da olmamanız farketmiyor; beyniniz sürekli çalışıyor. Burada ise akşam kapıyı kapatıp çıktıktan sonra işle ilgili hiçbir şey düşünmüyorum.

Ellyf: Genelde insanlar kurumsal ortamlarda çalışmaya başladıktan sonra kolay kolay bırakamıyorlar...

Aylin: Ben cesur ve gözü kara biriyimdir. Bir şeyi yapmak istiyorsam yaparım. Bu riski aldığımda batabilirdim de... Bu arada önceki işimden gelen bağlantılarım nedeniyle halen bağımsız olarak iş yapıyorum. Ama çok fazla zamanımı almıyor.

Ellyf: Ben insanların kurumsal ortamlarda çalışmaktan vazgeçememesini genelde şuna bağlarım; kısıtlı bir sorumluluk ile düzenli bir geliriniz var. O ay iyi de çalışsanız kötü de çalışsanız maaşınız aynı. Oysa insan kendi işini yaparken tüm riskleri kendisi alıyor.

Aylin: Öyle ama başka birinin işi için çalışmak ile kendi işiniz için çalışmak çok başka. Başkası için harcadığınız emeği kendi işiniz için harcadığınızda çok da sorun olmuyor.

Ellyf: Eski bağlantılarınız çalıştığınız STK’lardan ötürü sanırım. Şehir Plancısı olarak STK’larda çalışmak nasıl oldu?

Aylin: İstanbul’da yaşayan bir Şehir Plancısı olarak haliyle İstanbul’la ilgileniyorsunuz. O zamanlar Tarih Vakfı tarafından çıkartılan İstanbul Dergisi vardı. Ben dergide çalışmak istiyorum diye Tarih Vakfı’na gittim. O anda dergide uygun bir pozisyon yoktu ama Vakıf’ta başka pozisyonlar önerildi ve benim de hoşuma gitti. Masa başında çizim yapmaktan daha keyifli gelmişti. Tarih Vakfı’nda çalışmaya başladıktan sonra da haliyle pek çok STK ile ilgili bağlantılarım oldu.

Ellyf: Pita’ya dönecek olursak, neden Kuzguncuk’ta açıldı Pita?

Aylin: Üniversite’de kısa bir dönem ailemle yaşadım ama kafamda hep yalnız yaşama fikri vardı. O sıralarda Etiler’in Arnavutköy tarafına yakın oturuyorduk. Kuzguncuk’ta da çok fazla arkadaşım vardı, çok sık gelip gidiyordum. Yalnız yaşamaya başlarsam diye aklımda hep bu iki mekan vardı, ya Arnavutköy ya Kuzguncuk’ta yaşayacaktım. O dönemde Kuzguncuk’ta oturan bir arkadaşım Amerika’ya yerleşmeye karar verince, evini eşyalı olarak bırakmak durumunda kaldı. Ben de bu fırsatla Kuzguncuk’a taşınmış oldum.

Ellyf: Kuzguncuk sadece İstanbulullular’ın değil, diğer şehirlerde yaşayanların da çeşitli dizilerden tanıyıp bildikleri bir mekan. Eskilerden Perihan Abla, daha yakın zamanlardan Ekmek Teknesi burada çekildi.

Aylin: Evet, Ekmek Teknesi’ndeki fırın halen bir kebapçı olarak aynı isimle hizmet veriyor. Aslında Kuzguncuk’ta sürekli olarak çeşitli diziler çekiliyor ama artık o kadar çok TV kanalı ve dizi var ki insanlar çok da ayırdına varamıyor mekanın Kuzguncuk olduğunun. Biz Kuzguncuk sakinleri olarak dizi çekimlerine çok da sıcak bakmıyoruz, zira çekim ekipleri günlük hayata çok fazla müdahale eder şekilde çalışıyorlar. 3-5 ekip bir anda çalıştığı zaman burayı yaşanmaz hale getiriyorlar. Ayrıca burayı çok popüler hale getiriyor diziler, bu da dokuyu bozuyor. Eskilerden duyuyoruz semtin ne kadar bozulduğunu ve kalanını korumak için de çaba sarfediyoruz. Hatta bir de sloganımız var: “Kuzguncuk set değil semt” diye.

Ellyf: Ben bu popülaritenin işletme sahipleri açısından faydalı ve tercih sebebi olduğunu düşünmüştüm.

Aylin: Öyle düşünen işletme sahipleri de var ama biz Pita olarak Kuzguncukluya hizmet veren bir işletmeyiz. Dışarıdan çok fazla müşteri gelsin gibi bir kaygımız yok. Tabii ki gelsin ancak burayı bir popüler kültür nesnesi haline getirmeden... Bir diziden görerek Kuzguncuk’a gelmek yerine, burayı tanımak için gelip buranın dokusuna zarar vermeden ziyaret etsinler istiyoruz.

Ellyf: Pita kelimesinin çok fazla anlamı var ama sanıyorum siz “Ekmek” anlamı nedeniyle kullandınız?

Aylin: Biz Rumca’dan “Ekmek” olarak almıştık fakat sonra öğrendik ki Pita hemen hemen her dilde “Ekmek”, “Hamur”, “Börek” gibi anlamlara geliyor. Özellikle Boşnak müşterilerimiz “Börek” anlamında olduğunu söylediler.

Ellyf: Menüde ekmek üstüne fırınlanmış peynirli tatlar var, adı da Pita...

Aylin: Evet ama gerçekte Pita diye öyle bir yiyecek yok. Biz menüde o şekilde kullanmak istedik. Evlerde annelerin her zaman yaptığı; ekmeğin üzerine çeşitli şarküteri ürünlerini ekleyip fırınladıkları bir tat. Cafenin adını Pita koymuşken menüde de Pita diye bir yiyecek olsun istedik.

Ellyf: Son yıllarda özellikle haftasonları kahvaltıyı dışarıda yapmak moda oldu. Dışarıda kahvaltı edenlerin sayısında bir artış gözlemliyor musunuz?

Aylin: Ben yalnız yaşayan biriyim ve yemek yerken ya çevremde birileri olsun ya da birileriyle birlikte yemek yiyelim istiyorum. Bu nedenle benim için dışarıda kalvaltı yapmak çok normaldir ama mesela annem için dışarıda kahvaltı yapmak bir israftır. Annem, benim böyle bir mekanım olmasına rağmen, bu kadar çok insanın dışarıda kahvaltı ediyor olmasına şaşırır, anlam veremez. Ama sanırım son yıllarda dışarıda kahvaltı edenlerin sayısında bir artış oldu.

Ellyf: Pita’ya daha çok kahvaltıya mı geliyor insanlar?

Aylin: Kahvaltı hem benim hem de ortaklarım için çok özel bir öğün. Biz ilk etapta sadece kahvaltı üzerine çalışan ve gün boyu kahvaltı yapılabilen bir mekan olarak açtık burayı. Tabii Kuzguncuk’ta işyerleri de var, insanlar öğle aralarında yemek de istiyorlar. Biz de talep üzerine menüye zeytinyağlıları ekledik. Et yemekleri konusunda da talep vardı. Şu anda haftanın bir günü pişirmeye başladık ama diğer günlere yaymayı düşünmüyoruz. Akşam yemeğine ise hiç girmiyoruz, akşam 8’de kapatıyoruz.

Ellyf: Kahvaltılık ürünleri özel olarak mı getiriyorsunuz?

Aylin: İşletme olarak kahvaltılık malzeme ve kahvaltının içeriği de çok önemli bizim için. Benim burayı açmadan önce bazı bağlantılarım vardı. İlk başta çok işime yaradı, mesela Kaşar’ı Kars’tan getiriyorduk. Ortağım Ebru’nun ailesi Edremit’te yaşıyor oradan en iyi peynir hangisiyse onu getiriyorduk. Yakın zamanda şöyle örnekler de yaşadık. Marketten markalı bir sucuk alıyorduk. Müşterimiz ve yakın bir arkadaşımız, zaten çoğu müşterimiz zamanla arkadaşımız oluyor, “Ben bu sucuktan keyif almıyorum” dedi. Biz de bu sefer sucuk araştırdık. Tokat’tan sucuk bulduk, onu almaya başladık. Çok hızlı da hareket etmiyoruz, tavsiyeleri değerlendiriyoruz sonrasında karar veriyoruz.

Ellyf: Şube açmayı düşünür müsünüz?

Aylin: Hiç düşünmüyoruz...

Ellyf: Son olarak eklemek istediğiniz birşey var mı?

Aylin: Bence herkes ne istiyorsa onu bulup yapmalı, birilerinin kölesi olmamalı...

KAYNAK: Söyleşi Günlüğü – Aylin Örnek (soylesigunlugu.com, 21 Nisan 2012).

Yazar: SÖYLEŞİ
FOTO GALERİ

İLGİLİ BİYOGRAFİLER

Devamını Gör