Araştırmacı, gazeteci yazar, radyo programı sunucusu. 1979, Pendik / İstanbul doğumlu. Aslen Kastamonuludur. İlk, orta ve lise eğitimini Pendik’te tamamladı. Eskişehir Anadolu Üniversitesi Açık Öğretim İlahiyat Fakültesine devam etmektedir. Evli ve bir çocuk babasıdır.
Ulusal
ve yerel, radyo ve televizyon programlarına katıldı. Çeşitli platformlar
kapsamında seminer, sohbet ve konferanslar verdi. Halen dernek, vakıf gibi
çeşitli platformlarda konferans, sohbet ve seminerlerini sürdürmektedir. İslami
çalışmalarının yanı sıra serbest gazetecilik de yapmaktadır.
Yerel
olarak Pendik Duyuru gazetesinde
gazetecilik hayatına atıldı. Aynı gazetede röportaj, muhabirlik ve köşe
yazarlığı yaptı. Halen Pendik Yenises
ve Uzunköprü Gürses gazetelerinde
haftalık köşe yazıları yayımlanmaktadır. Gebze Mesaj FM’de Siyer-i Nebi adlı
programı hazırlayıp sunmaktadır.
Fikir,
görüş ve katkılarınız için [email protected] adresinden
ulaşabilirsiniz.
Kitapları:
Hz.
Peygamberden Yansıyan Nükteli Latifeler (2009), Gülüyorsak Bir Nedeni Var (2016),
Modern Zamanlarda Kur’an’la ve Namazla Dirilmek (2016).
MEZHEP
BAĞNAZLIKLARINI AŞMALIYIZ
Davut
YATKIN
Mezhep
kaygılarını, mezhep bağnazlıklarını, mezhep ırkçılıklarını aşamayan bugünün Müslüman
dünyası bir türlü bir araya gelemiyor. Ortak değerlerde, ortak iyiliklerde
buluşamıyor. İnsanlık adına, insanlık değerleri adına bir şeyler üretemiyor.
Mezhebi ve taassubi düşünceler; olması gereken ve yapılması gereken
üretkenliklerin düşüncelerin üstünü örtüyor. Bağnaz düşüncelere sahip olan
mezhep mensupları; Dünya insanlarının hatta kendi mensubu olduğu İslam dininin
mensuplarıyla aynı fikirde, aynı mezhepte, aynı hoca efendide buluşmak istiyor.
Bunun haricinde bizden değildir diyerek ötekileştiriyor, dışlıyor/iteliyor.
Etnik köken ve mezhep aidiyetinde buluştukları takdirde bir araya
gelebileceklerini ortak işler yapabileceklerinin düşüncesi içerisindeler.
Kuşatıcı, kucaklayıcı, birleştirici eylemlerden ve söylemlerden bir hayli
uzaklar. Bu yanlış tutum, düşünce ve davranış İslam dünyasını derinden sarsıyor
ve maalesef bu süreç böyle devam ediyor.
Yozlaşmış
düşünce ve fikirlerle yeni ufuklar çizilemeyeceği, yeni nesiller inşa
edilemeyeceği geçmiş yüzyılda görülmüş ve yaşanmış olmasına rağmen, bu kör ve
sığ anlaşılmaz durumlar devam ediyor. O yüzden İslami tutum ve bütünlükten söz
edemiyoruz.
Düşüncelerimizi,
yaşam biçimlerimizi İslami tevhid birliği ekseninde şekillendirmediğimiz için
başka sahte yaşamlar ve hayatlar peşinde koşuyoruz. Her yaptığımız işlerde bu
sahte hayatların, yaşam şekillerinin bizlere biçtiği rol çerçevesinde düşünüyor
ve hareket ediyoruz.
Parçalanmışlıklarımızı, ezilmişliklerimizi,
eksikliklerimizi, hatalarımızı, kusurlarımızı gündeme getirmeye korkuyoruz.
Bizleri saran sahte dünyada, masklarla dolaşıyor, maskesiz yaşayamıyoruz.
Tevhidi bünyede, tevhidi sancak altında buluşamıyoruz.
Başka
kültür, düşünce ve yaşayışlara mahkûm olan İslam mensupları İslami yaşayış
tarzlarını hayata geçiremiyor. Mevcuda alışık olduğundan statükodan kopamıyor.
Bugün
İslami bünye ve düşünceler her zemin ve şartlarda kendi varoluş değerlerini,
ortaya koymalı ve bu uğurda bütün entelektüel birikimlerini sergilemelidirler.
TÜRKİYE GÖZÜNÜ
AÇTI ARTIK
Davut YATKIN
ABD,
Emperyalist çıkarlarını daha önce bir ölçüde gizliyordu, ama şimdilerde ise
bunu artık açıkça söylüyor.
Söylemekle
yetinmiyor güya müttefiki olduğu Türkiye’nin gözünün içine baka baka tehditler
savuruyor.
PKK/YPG’ye
tırlar dolusu silah yardımında bulunuyor.
Türkiye’ye
yapılan bu ekonomik saldırı, linç girişimi, küçültme, daraltma, boyun eğdirme
ABD’nin emperyalist düşüncesinin bir halkasıdır. Bu eksen de kamuoyunda Dolar ve Euro üzerinden
bir panik havası yaratılmaya çalışılıyor.
Öteden
beri bilinir ki ABD; ülkeleri hegemonyası altına almak, beğenmediği sistemleri
zapt-u rap altına sokmak için çeşitli oyunlar, düzenbazlıklar sergiler. Türkiye’de
darbeler döneminin kapanmasıyla birlikte ABD adeta yaralı domuz gibi daha da
saldırgan hale gelmiştir.
Ülkemiz
üzerinde oynanan oyunların başında bilindiği gibi darbelerden sonra, seksenli
yıllarda kavramlar üzerinden düşünceler karıştırılıp zihinler bulandırılmak
istenmiştir. Fundamentalist, radikal İslamcı gibi bizlere ait olmayan ne idiğü
belirsiz kelimelerle bu süreç sürdürüldü. Doksanlı ve iki binli yıllarda mezhep
çatışması, ılımlı İslam, radikal İslam gibi bölücü Saiklerle oyunlara devam
edilmiştir. Ve halen devam etmektedirler.
CIA'nın
eski Türkiye Büro Şefi Graham Fuller ’in düşünceleri doğrultusunda hazırlanan
RAND raporunda sözde İslam’ı ve Türkiye’yi dize getirme girişimleri de
tutmamıştır. Adı geçen raporda ılımlı bir İslam’ın ortaya çıkabilmesi için;
köktendincilik, gelenekçilik, modernizelik ve laiklik üzerinden Türkiye’yi
guruplara bölerek kaos ortamı oluşturmak istenmiştir.
ABD
düşünce kuruluşları, Orta Doğu’yu komünizm tehdidine karşı öne sürdükleri
köktendinci İslamcıları destekledikleri Yeşil Kuşak Projesi yerine ılımlı İslam’ın
desteklenmesi fikrini geliştirdiler. Bununla birlikte ılımlı İslamcı grupların
İslam coğrafyasını desteklenmesi öne sürülmüştür.
ABD
artık şunu iyi anlamalıdır ki;
Kırk
yıldır içimize soktuğu FETÖ ajanının darbe girişimini de bu millet basireti sayesinde
bozmuştur.
ABD’nin
karşısında her dediğini yapan, onu süper güç gören bir halk kitlesi de yoktur.
Bir
zamanlar yazarların-çizerlerin, entelektüellerin köşe yazılarında/makalelerinde
gözünde büyüttüğü adeta tanrı gibi her şeyi görür(!),her şeyi yapar (!)diyerek korktuğu,
çekindiği gözünde efsaneleştirdiği ABD yanlısı bir güruh ta yok.
Ecevit
in 1999’da ABD’ye düzenlediği ziyaret kapsamında Başkan Bill Clinton ile Oval
Ofis’te bir görüşme sırasında rahat tavırlarıyla dikkat çeken Clinton kanepeye dayanarak,
dalga geçercesine Ecevit’i dinlerken, Türkiye Başbakanı Ecevit ise ellerini
önünde birleştirmiş bir şekilde ABD Başkanının önünde ayakta dikiliyordu.
Bu
ülkede Bill Clinton ile Oval Ofis’te karşısında el pençe iki büküm divan
duracak Ecevitvari siyasetçilerde yok artık.
Ve
yine İsrail Dışişleri Bakan Yardımcısı Danny Ayalon ile Türkiye’nin İsrail
Büyükelçisi Oğuz Çelikkol’un görüşmesi esnasında Ayalon’un, Çelikkol'la
tokalaşmaması ve Ayalon'un koltuğunun Çelikkol'un koltuğundan yüksekte gösterme
küstahlığını sergileyebileceği bir yapı da yok.
Emperyal
güçlere karşı ezik/sönük, sömürülen, dayatmalara, baskılara boyun eğen bir
siyasi irade de yoktur.
Türkiye
gözünü açmıştır artık.
Gerek
ABD ve gerekse İsrail-İngiltere ve diğer şer güçler 10 ağustos Cuma günü
başlattıkları ekonomik savaştan mağlup olarak çıkacaklardır.
Müslümanlara
ve Türkiye’ye istedikleri kadar yaptırım uygulasınlar, ambargo koysunlar,
tehditler savursunlar hepsi boştur.
Türkiye
ABD’nin ipliğini pazara çıkarmıştır, iki yüzlülüğünü bir kez daha dünyaya
göstermiştir.
ABD’nin
bu rezil olmuşluğu ona yeter.
ZORBALARA KARŞI
SEFERBER OLMAK
Davut YATKIN
İçerisinde
yaşadığımız dünyada başta Amerika olmak üzere Rusya ve Avrupa, hatta Müslümanların
yaşadığı ülkelerin çoğu yöneticileri bugün Siyonizm’i ve İsrail’i
desteklemektedirler. Bu pervasızlıklarını, bu ahlaksızlıklarını açıkça göstermektedirler.
Dile getirmektedirler.
Ancak şurası iyi binmelidir ki uluslararası
ilişkilerde dost yoktur; ülke menfaati vardır ve her şeyden önce kendi
çıkarlarını düşünmektedirler.
Gerek
İslam dünyasına gerekse İslam dışı düşüncelere sahip kişi ve kurumlara İsrail’i
desteklemenin onların faydalarına olmadığı ve olmayacağı anlatılmalıdır. Bu destekleri, buğz edilmeye, tavır almaya dönüştürülmelidir.
Şurası
unutulmamalıdır ki: Allah’ın yardımı onlara gelmez. Onlar Kur’an’ın hükmüne göre;
fesatçı, zorba, maddeyi ilahlaştıran, azgın ve lanetli bir zihniyete sahiptir.
Bu özelliklerin her biri, İlahi yardıma engel olan özelliklerdir.
Zorbalıkları
için silah ve teknolojilerine güvenenler bilmelidirler ki, maddi silahlar
dayanıksız ve yetersizdir. İman silahı ise ne kadar yok edilmeye çalışılsa daha
da keskinleşmekte, Muvahhit elindeki ebabil taşı, Hak düşmanı zorbanın fil
benzeri tankına galip gelebilmektedir. Bu hakikati yakın zamanda 15 Temmuz’da
Türkiye gerçeğinde gördük.
“Onların
kalplerinde sizin korkunuz, Allah’ın korkusundan fazladır. Bu böyledir, çünkü
onlar anlamayan bir topluluktur. Onlar müstahkem şehirlerde veya duvarlar
arkasında bulunmaksızın sizinle toplu halde savaşamazlar. Kendi aralarındaki
savaşları ise çetindir. Sen onları derli toplu sanırsın; hâlbuki kalpleri
darmadağınıktır.” (59/Haşr, 13-14)
Maddî-manevi
her çeşidiyle, küçüğü-büyüğüyle, küçük ve büyük Mescid-i Aksâlarımızı kurtarmak
için, küçük ve büyük İsraillere, içimizdeki ve dışımızdaki Siyonistlere karşı
tavrımızı netleştirmeli, görevlerimizi kuşanmalıyız. Dünyayı kaosa sürükleyen, huzurunu bozan bu
Zorbalara, zalimlere, emperyalist sömürülere karşı seferber olmalı ve elimizdeki
tüm imkânları ve fırsatları kullanmalıyız.