Şair ve yazar. 10 Nisan 1989, Kartal / İstanbul doğumlu. 10 Nisan 1989’da Kartal / İstanbul’da doğdu. İstanbul Aydın Üniversitesi İktisadi ve İdari Bilimler Fakültesi’nden mezun oldu. 2012’de Polonya’da Wroclaw School of Banking’de öğrenim gördü. 2013’te Avusturya’da Alpen Adria Üniversitesi’nde lisans eğitimini tamamladı.
Şiirleri
ve poetik yazıları Varlık, Mühür, Şiiri Özlüyorum, Akatalpa, Caz Kedisi, Akköy,
Gard, Lacivert dergilerinde ve Panoptikon fanzinde yayımlandı.
Şiirleri
Çince, Ermenice, İngilizceye çevrildi.
Kitapları:
Ölü
Mızıkacılar Diyarı (2013), Repertuvar (2018).
KAYNAK:
Emre Şahinler (edebiyathaber.net. 15.01.2019), Emre Şahinler (kitapyurdu.com.
15.01.2019).
Öykü:
DUMAT AL-JANDAL
SEMALARINA RAPT OLMUŞ GÖVDELER
Emre Şahinler
Doğum
odasına taşıdılar apar topar beni. Eş dost akraba, gözü açılmamış yavrucağın
haberini alır almaz dikilivermişti odanın kısrak yerine. Curcunanın en tiz
yerine intikal edip iyi pişmiş akşam yemeği gibi kucaktan kucağa servis
ediliyordum. Çabucak bu hastane kokusundan kaçıp şehrin yakın-uzak caddelerine
sapa sapa evin yolunu bulduk. Bulduk bulmasına ama dört katlı apartmanın
camlarından sarkanları görünce defansın ardına sarkan topların acemi
stoperlerce karşılanmasına benzedi talihimiz.
Salonun
sobaya yakın yerlerine nüfuz eden eş-dost-akraba bir yandan maşallah alayı tutturuyor bir
yandan gelen misafirlere ikramlarda bulunuyordu. Dededen kalma ahizeli
telefonun sesiyle irkilen iri kıyım görümceler, bakışların yönünü kulak
patlatan telefona çevirdi. Arayan henüz on yedisinde – bu bizim topraklarda bir
yazgıdır – kocaya kaçan Almanya kaçkını teyzemdi. Ahizeden çıkan ve günler
öncesi donanmış sesle birlikte babamın yüzüne düşen bin parçanın kodlamasını
yapan ahali “Çocuğun ismi ne olacak?”
sorusunu şiddetle arttırıyor; bu durum yurdun yüksek kesimlerinde kendini
hissettiriyor; alçalan yerlerde ise patates severler tarafından umulmaz bir
tahribata uğruyordu. Keşfedilmemiş toprakları bilgelikle betimleyen kalabalık
buna da çözüm getirecekti elbet. Atomun parçalanmasını bilim adamlarından daha
iyi analiz eden abiler, ablalar dizilmişti salonun az teneffüs edilen yerine.
Antrenörü, sanatçısı, işçisi, bakkalı, memuru hepsi seferber olmuştu. Fakat
ortada çözümlenemeyen çözümlense de kabullenilemeyen bir durum vardı. Öncelik
anne ve babanındı fakat bunca elebaşının konuşlandığı yerde bu pek mümkün
sayılmazdı. Taraftarlar sahaya atlıyor, güvenlik görevlileri engel olmaya
çalışıyor, aralarından biri hakemi tekmeliyordu. Bu acı tabloyu engellemeye
çalışan siyasiler korkularından altlarına işiyordu. Sidik kokuları birbiriyle
yarışıyor, şehrin vıcık vıcık
sokaklarına dek ulaşıyordu.
Telefonun
ardından çıkan sese kulak veren ahali “Ahmet olsun,” sesini duydukları gibi
büyük bir yenilgiye uğradıklarını fark ettiler. Aralardan Obeid Al-Dosari vari
bir sıyrılışla “Üçüncü Kemal” olsun diye haykıran ses yerini memleketten arayan
dedeme bıraktı. Dayım “On altıncı Luis” konulmasını ısrarla ve esefle istedi.
Ahali bu ismimi hiç beğenmemişti. Yerli malı yurdun malı bir isim olmalıydı.
Hanidir herkeslerin suratıma iğrenerek baktığı bu kasvetli ortam beni de mutsuz
etmişti. Münih’ten amcam aramış adımın “Don Juan” olması talebinde bulundu.
Arkadan yengem ise yok yok “Clementine” olsun dedi ve telefonu yüzümüze
kapattı. Don Juan ismi kimin aklına gelmişti. Olaya sonradan dahil olan bakkal
Mustafa, adımın “Muzaffer” olmasını,
ilerleyen yıllarda ise ismimle hemhal olmamı faks çekerek iletti. Sonra
atlara vurgun manav Hayri, ganyan masasından kalkmış olacak ki adımın “Cengo”
olması hususunda yetkilerle görüştü fakat itibarsızlığı neticesinde bu öneriye
kimseler kulak asmadı. Hayri, yetersiz itibarını daha çok çalışarak yükseltme
gayretinde bulunacağının sözünü verdi. İnsanlar onu dinlesindi, sözü geçsindi.
Devlet dairesine dönen evin davet misafirleri ve mutfaktan iki ya da üç kişilik
bir ses hep bir ağızdan “İkinci Melih” diye bağırdı. Bu hanedan isimlerini
çağrıştıran isimlerin yerini Cumhuriyetin yegâne isimleri aldı.
Büyük
uğraşlar sonucu yalnızca yaşça büyük sayılıp toplumda kendilerine yer edinen
patates severler konunun muhatabı olmadıklarını önce beyan sonra tavaf ettiler.
Velhasıl kelam bir sonuca varılamadığından oturum sonlandırıldı. Bu olağanüstü
hal sonrası benzin, mazot fiyatları kendini kaybederek muasır medeniyetler seviyesine
yükseldi. Kışa ramak kala doğalgaz fiyatları üzerine de çeşitli analizler yapan
kalabalık bu konuda da bir sonuca varamayıp suçu yirmi beşinci hükümete attı.
Yirmi beşinci hükümet yirmi dörde, yirmi dördüncü hükümet yirmi üçe, Boom..
KAYNAK:
Emre Şahinler (edebiyathaber.net. 15.01.2019),