Gazeteci
yazar. 1960 yılında Konya'da doğdu, ilk ve orta eğitimini de burada tamamladı.
Lise yıllarındaki edebiyat merakı ve yarışmalardaki başarısı yerel gazetelerde
“Başyazı” yazmasını sağladı. Üniversite eğitimini ‘80 öncesi fırtınalı dönemde,
İstanbul’da İDMMA-Galatasaray Mühendislikte tamamladı ve 1980 yılında inşaat
mühendisi oldu. Bir yıl süren mühendislik döneminde mutlu olamadığını hissetti
ve “ilk aşkı” gazeteciliğe dönmeye karar verdi.
Hayatı
boyunca devam edecek olan serüvenine, 1982 yılı başında Türkiye Gazetesi Teknik
Servisi’nde pikajör çırağı olarak başladı. Bir süre sonra “gazeteci çırağı”
olarak Yazı İşleri’ne geçmeyi başaran Nuh Albayrak, o tarihten itibaren
gazetenin bütün birimlerinde çalıştı.
Ağır
ağır çıktığı merdivenler 2007'de onu Genel Yayın Yönetmenliğine götürdü. Medya
sektöründe “topyekun sorumluluk” olarak özetlenebilecek olan ve yayınla
birlikte baskı, dağıtım ve reklam gelirine kadar bütün aşamaları yöneterek,
medyada kendi yağıyla kavrulma başarısını gösterdi. Bu süreçte “mühendisçe”
gazeteciliğin farkını yaşadı. Aynı zamanda, Türkiye Gazetesi’nde haber
anlayışından yazar kadrosu ve logosuna kadar uzanan çok önemli bir değişime de
imza attı.
Mart
2014’te Türkiye Gazetesi’ndeki 7 yıl süren Genel Yayın Yönetmenliği görevinden
ayrılan Nuh Albayrak, kısa bir süre sonra Star Gazetesi’nde işe başladı.
Buradaki 7 aylık Yayın Koordinatörlüğü görevinden sonra, 2015 yılı başından bu yana da Star Gazetesi
Genel Yayın Yönetmenliği görevini yürütmektedir.
Nuh
Albayrak Evli ve iki çocuk babasıdır.
KAYNAKÇA:
Nuh Albayrak’tan medya analizi (star.com.tr, 21.02.2018), Nuh Albayrak kimdir? (gazete.oku.com,
erişim 29.07.2018).
DİYARBAKIR'I VE
DİYARBAKIRLIYI NASIL BİLİRSİNİZ?
Nuh ALBAYRAK
2,5
ay önce "Evlat Nöbeti"ne destek için ziyaret ettiğimiz Diyarbakır'a,
şimdi de Cumhurbaşkanı Erdoğan'ın merakla beklenen konuşmasını izlemek için
gitmiştik. Ancak malumunuz, Bartın'daki elim facia sebebiyle bu program
ertelendi. Şehitlerimize rahmet, yaralılarımıza acil şifa diliyoruz.
Yine
de verimli bir Diyarbakır ziyareti yaptığımızı düşünüyorum. Değerli kardeşim
Murat Özer, 24 TV'deki özgün programı "Esas Mesele"yi, bu hafta mekan
ve zaman olarak Diyarbakır'a ayırdı. Program öncesinde ise Diyarbakır'daki iş
insanları ve STK temsilcileriyle çok verimli bir görüşme gerçekleştirdik.
Diyarbakır'da
gözlemlediğim değişimi ve izlenimlerimi, sizlerle de paylaşmak istiyorum.
Önce
"Gerçek Diyarbakır"ı hatırlatalım...
İslâmî
açıdan çok önemli bir geçmişe sahip olan Diyarbakır, Anadolu'nun İslamiyet'e
açılan kapısıdır. Hazret-i Ömer Efendimiz (radıyallahü anh) döneminde, Hazret-i
Halid bin Velid gibi kahraman sahabîler tarafından fethedilmiştir. Ve ilk iş
olarak MarToma Kilisesi camiye çevrilerek Ulu Cami adı veriliştir. Bu fetih
esnasında şehit olan (Halid bin Velid Hazretlerinin oğlu) Süleyman ibni Halid
Hazretleri, 26 kıymetli sahabe ile birlikte Hazret-i Süleyman Camii'ndedir.
Abbasîlerden
Selçuklulara; her dönemde "İslâm merkezi" özelliğini koruyan
Diyarbakır Osmanlı döneminde daha da önemli hale gelmiştir.
Şimdi
de "Eski Diyarbakır"ı hatırlayalım...
Ne
yazık ki Osmanlı'nın bitişi, "Gerçek Diyarbakır"ın da sonu olmuştu.
Sahabî
emaneti olan Diyarbakır'ı değiştirmeye, "adından" başladılar. Diyar-ı
Bekr veya Osmanlı dönemindeki "Diyarbekir" haliyle Peygamber
Efendimizin ilk halifesi EbuBekr Efendimizi hatırlatan bu değerli isim,
"Bakır memleketi" gibi bir sığlaştırmayla "Diyarbakır"
yapılmıştı.
Bu
güzelim medeniyet beldesi, bölgede tezgâhlanacak emperyalist oyunların merkezi
haline gelmişti. Mesela, Hilafetin kaldırılmasına isyan eden Şeyh Said'in
"Kürt İsyanı çıkardı" gerekçesiyle burada asılması (29 Haziran 1925)
öyle uzun vadeli fitne idi ki, bu hıyanete sahne olan Dağkapı Meydanı hâlâ
gözyaşlarıyla ziyaret edilmektedir.
Asıl
dezenformasyon gerideydi. PKK'nın 1978'de Lice'de kurulması asla tesadüf
değildi. İlerleyen yıllarda caddeleri dolduran "Başkent" tabelaları,
bu İslâm diyarını terör merkezi yapma çabalarının eseriydi. Ne gariptir ki
"rejim güvenliği"ni, farklı kesimleri birbirine düşürerek
sağlayacağını düşünen devlet anlayışı da, Diyarbakır'ı terör örgütüne ikram
etmişti!
Bu
güzel diyarımızın, "muhafazakâr dokusunu kaybederek sanki Marksist;
Leninist PKK'nın Moskova'ya uzanan kapısı haline geldiği" algısı hızla
yayılmıştı.
O
hale gelmişti ki artık Batı'dakiler, bırakın gezmeyi iş için bile Diyarbakır'a
gidemiyordu. Zaten burada yaşayanlar da huzur nedir bilmiyordu!
"Bölgedeki
değişimin canlı örneği" diyebileceğimiz Orhan Miroğlu, "Eski
Diyarbakır"ı, fail-i meçhul kurbanı Musa Anter'in ağzından şöyle tarif
ediyordu:
"Diyarbakır'da
kaldığım 4 gün boyunca 'ölümden korkmadım' desem yalan olur. Ölümü hiç
unutturmamaya, hep hatırlatmaya kararlı bir şehir olmuş Diyarbakır. Daha güneş
batmadan herkes evlere çekiliyor, sokaklarda in-cin top oynuyor" (Dıjwar,
s. 104)
Daha
6-7 yıl önce tezgâhladıkları "Hendek Terörü"yle şehri daha da
"korkunç" hale getirmişlerdi!
Gelelim
"Yeni Diyarbakır"a...
Çok
şükür o eski Diyarbakır'dan eser yok şimdi... Bölgedeki değişimi yıllardır
yakından izlediğim halde, "Yeni Diyarbakır"ı görmeseydim asla hayal
edemezdim. Aynı şekilde, Diyarbakır'ı görmeyenlerin zihninde, hâlâ o korkunç
sahnelerin döndüğü kanaatindeyim.
Sadece
teröristlerin "köstebek yuvası"na çevirdiği Sur'un, tarihî dokuya
uygun olarak yenilenmesini kastetmiyorum. Diyarbakır artık, Sayın Vali Ali
İhsan Su başta olmak zere bütün kamu görevlilerinin yerli halkı mutlu etmek
için çırpındığı bir huzur kenti haline gelmiş.
Ya
Diyarbakırlılar...
Yeni
tanıştığı bir "yabancı"ya, "Evimiz müsait; buyurun" diyecek
kadar içten ve samimi olan Diyarbakırlılar, kucağını açmış Türkiye'yi bekliyor.
Demem
o ki devlet, "Gerçek Diyarbakır"ı yeniden tesis etmek için gereken
her şeyi yapmış. Şimdi sıra bizde...
Diyarbakır
artık çok huzurlu ve güvenli bir şehirdir. "Medeniyetler arasındaki zaman
tüneli" olan tarihî hazineleri, leziz yemekleri ve gülen yüzüyle sizi
beklemektedir.
KAYNAK:
Nuh ALBAYRAK / Diyarbakır'ı ve Diyarbakırlıyı nasıl bilirsiniz? (star.com.tr,
17 Ekim 2022)