Şakir Kurtulmuş

Yazar, Şair

Doğum
18 Eylül, 1958
Eğitim
İstanbul Üniversitesi Edebiyat Fakültesi Doğu Dilleri Bölümü
Burç

Şair ve yazar. 18 Eylül 1958, Eskişehir doğumlu. İlk ve orta öğrenimini burada tamamladı. İstanbul Üniversitesi Edebiyat Fakültesi Doğu Dilleri Bölümü’nü bitirdi. 1977 yılından itibaren Milli Gazete vd. çeşitli gazete ve dergilerde çalıştı. Yeni Devir gazetesinde uzun bir süre ‘Sanat-Edebiyat’ sayfası hazırladı.

1980 yılında ‘Tin Yazıtları’ isimli bir edebiyat dergisi yayınladı. ‘Önce Yayın-Dağıtım’ isimli firmada kitap yayını ve dağıtımı faaliyetinde bulundu. İnsan Yayınları’nın kuruluşunda görev aldı. Eskişehir’de lise öğrenimi sırasında arkadaşlarıyla birlikte ‘Fecir’ isimli bir duvar gazetesi de çıkarmıştı.

İlk şiiri Mavera dergisinde 1978 yılında yayımlandı. Kıyam, Aylık Dergi, Yönelişler, Mavera, Aylık Dergi, Bursa’da Sanat Edebiyat,  Edep, Türk Dili, Şiir ve İnşa, Ay Vakti, Ayine, Bir Nokta, Şehir ve Kültür, Yedi İklim dergilerinde şiir ve yazıları yayımlandı.

 

ESERLERİ:

 

Biyografi: Hz. Hamza (1984), Bilal-i Habeşi (1984).

 

Şiir: Ah Güzel Bir Gün (1985), Yusufun Kuyusu (2013), Ölüm ve Ayna (2014), Dağların Açık Yarası (2019).

 

Deneme: Kitabın İzi (2019).

 

KAYNAKÇA: İhsan Işık / Yazarlar Sözlüğü (1990, 1998) - Türkiye Yazarlar Ansiklopedisi (2001, 2004) – Resimli ve Metin Örnekli Türkiye Edebiyatçılar ve Kültür Adamları Ansiklopedisi (2006).

AH GÜZEL BİR GÜN

sırtımda yokuşlar zorlanır

saatleri kollayan bir ihtiyar gönül olsam

değişmem kullanılmış tabakları

yırtmaçlı esvaplara

burçlarını koyup yamaçlarına

günlerce kötü adamlar diyorum

öylesine ezilmiş kadınlara

çocuklar nasıl gülüyor hala

 

umutsuz akşamlara sarılmış

bir şair sanat devletini yaşıyorken

ilk çağın korkunç merhametsiz diline oturmuş

günahkar duygularıyla bir kadın

gel demiş git demiş saatleri kollamış

çocuk düşmüş

ilaçlara ev diye soğuk akşam gibi bakardı

çocuklara özgürlük

hani bir modadır çığlık

 

saçlarım ikiye ayrılmış

gençliğin içine yansıyan ırmak

sağ tarafı evlilik

sol tarafı sultanlık

işte hayat

hareket eden duygulardan ibaret

 

çocuklar eskiden

ne kadar bağlı ise resim defterlerine

umurumda mı yaşamak sözcükleri/ki

kimliğim açıklıyor özlemimi

ah güzel bir gün gelir

AYNALARDA

ağlayan bir aynada
sonbahar kışında, esrik
hem suda hem aynada
yaralı bir bağ kuşunun
saçlarının dibinde
aynalardayım

ve yalnız
kanatlarında kelebeğin
göç yollarında mimar
ipekten evler ören
düşünceler öneren
gölge savunucusu
rüzgar savuran sanki

çölde rüzgar çiçeklerine
adanmış bir
serüven işçisi
bir uzun yolcu aşka
içinde saklı duran
nesneye tutkun
sevda yüklü kelebeğe
yalnız aşkta
göğe tutkun yapraklarda
ve yalnız aynalardayım

KIRGIN GÜN

yoksa ben miydim

tranwaylardan geçerken

kaybolup göğe karışan kaçamak sır

ölmüş ruhların sesleriydi

kırılmış akşam rüzgarına

katılıp,derin bir nefes satın aldığın gün

istanbul ayaklarına mı damlıyor

usul usul isküdarda

gördüğün yahya kemal

anılarını yaşıyor akşam vapurlarında

 

iliklerini boşalt denizlere,kum yok

geniş olsun hayal gücün,fotoğraf

kameralarına sığmasın çoğalt

bilirsin,gerçekte anlamadığımız

öylesine aşk ki,bizim

şiir diye bildiğimiz lezzet.

bitik bir gün

hepsi bu. 

YETİM AY

soğuklara sarılmış güneşle
ete kemiğe bürünmüş
dualar
sularken sessizce harfleri
rıhtımda şafak ayininde
esenlik bildirisiyle
yetim bir ay sanki
gün ağarmaya hazır

ektiğin şiir çiçeklerinden
hayata bağladı bir tutam gül
ve boyadı yetim bir ayın
kalp damarlarındaki kanı gül

içimdeki öfkenin yürüyüşü şiir
içim yeni bir bahar sancısı
elele güneş ve rüzgar ve yetim ay
besliyor öfkeyi doğuran hüznü

dokunduğunda kalbine sessizlik
sanki bir yetim eli

dağlardan tütüyor yankısı sesimin
denizlerden içimdeki öfke
gecenin mahzeninde uyuyan ay
uzanan gövdemi titreşimlerle çağıldatan
kinleri tutup dışarıya
öfkemi her sabah yeşerten toprağımda kalbimin
öfkemi büyüten her sabah yenileyen
sanki halep’li bir yetim eli
sanki gazze’de bir çığlık

EDEBİYAT ÇEVRESİNE 25 YIL KÜSTÜM

EDEBİYAT ÇEVRESİNE 25 YIL KÜSTÜM

 

ŞAİR YAZAR ŞAKİR KURTULUŞ: EDEBİYAT ÇEVRESİNE 25 YIL KÜSTÜM

 

Şair yazar Şakir Kurtuluş, öğrenciyken çalışmaya başladığı Yeni Devir gazetesinde uzun yıllar kültür sanat sayfasını hazırladığını ve burada bugün ünlü pek çok yazar ve şairin ilk ürünlerini yayınladıklarını söyledi. Kurtuluş, yetmişli yıllarda girdiği edebiyat çevresine 25 yıl neden küskün kaldığını da anlattı.

 

Eskişehir’de lise öğrencisiyken edebi sohbetlerin yapıldığı öğrenci evinde arkadaşlarıyla birlikte Fecr adında duvar gazetesi çıkaran şair yazar Şakir Kurtuluş üniversite öğrencisiyken ilk şiirini Mavera dergisinde yayınladı. Yeni Devir gazetesinde uzun yıllar çalıştı. Burada bugün isim yapmış pek çok ünlü yazarın ilk yazısını yayınladı. İnsan Yayınları’nda çalıştı ve bugün hala baskısı yapılan onlarca kitabın okurla ilk buluşma hikayesine tanıklık etti. Kendi kurduğu küçük bir şirketle Anadolu’nun dört bir yanında kitap bekleyen okurlara ulaştı. Yazarlıktan yayıncılığa kadar pek çok alanda çalıştıktan sonra 1987 yılında edebiyat dünyasına küsüp 25 yıl kimseyle görüşmedi. Şakir Kurtuluş’la yetmişli ve seksenli yılların Cağaloğlu’nu konuştuk. Küsüp arkasını döndüğü edebiyat dünyasına yıllar sonra yeniden dönüş hikayesini dinledik, buyurun.

 

Önce edebiyat dünyasıyla tanışma hikayenizden başlayalım mı?

 

Benim de herkes gibi ortaokul, lise yıllarında oldu. O zaman Eskişehir’de bir öğrenci evi vardı. Masraflarını abilerimiz karşılardı. Akşamları o evde Eskişehir’de edebiyat ve sanatla uğraşanlar bir araya gelirdi sohbetler olurdu. Yazdıklarımızı arkadaşlarımıza gösterir, görüşlerini alırdık.

 

Nabi Avcı, Atasoy Müftüoğlu, Ahmet Kot gibi isimlerin Eskişehir’de Deneme dergisini çıkardığı yıllardan mı bahsediyorsunuz?

 

Evet o dönem, bahsettiğiniz Deneme Dergisi,yanlış hatırlamıyorsam oniki sayı çıkmıştı sonra o ekip üniversiteyi kazandı Ankara’ya gitti ve orada Deneme dergisinin devamı sayabileceğimiz Gelişme dergisini çıkarmaya başladılar. 1972 yılıydı sanırım bizim bahsettiğim o öğrenci eviyle tanıştığımız yıl. Deneme dergisi küçük bir kadro tarafından çıkarılıyordu.Atasoy Müftüoğlu,Nabi Avcı,Ahmet Kot,Haydar Ergülen,Yılmaz Güney,Cümali Ünaldı Hasannebioğlu gibi isimlerin ve yine bu isimlere ait mahlas isimlerin ürünleri yayınlanmıştı. Gerçekten bir deneme dergisi olmuştu. Eskişehir için önemli bir deneyimdi bu dergiydi.

 

İlk ürününüz nerede yayınlandı hatırlıyor musunuz?

 

Mavera dergisinde yayınlandı ilk şiirim. 1978 yılıydı yanlış hatırlamıyorsam. Üniversitede okuyordum. İlk yazım da Yeni Devir gazetesinde çıkmıştı. Mavera dergisinin ilk sayısını tanıtan bir yazıydı. Ama daha lisedeyken Eskişehir’de duvar dergisi çıkarıyorduk arkadaşlarla.

 

Okulda mı?

 

Hayır edebiyat buluşmaları yapılan bahsettiğim o öğrenci evinde.

 

Kimlerin ürünleri çıkardı o duvar dergisinde?

 

Adını fecir koymuştuk. Mustafa Özçelik, Nezih Erdoğan, Ufuk Uyan,Murat Mercan, Nebi Kılıçarslan’ı hatırlıyorum. Hepimiz liseden sınıf arkadaşlarıydık. Arkadaşlar yazdıkları ürünü bana verirdi tek elden çıksın diye hepsini ben temize çeker ve duvardaki panoya iğneyle iliştirirdim. 15 günde bir yeni yazılarımızı, şiirlerimizi asardık. Eve gelenler de önce bu köşeye uğrar neler yayınlanmış diye okurlardı.

 

O zaman oldukça popülerdi o duvar gazetesi?

 

Tabi hatta daha sonra Bursa’dan İstanbul’dan Maraş’tan da arkadaşlar rica ettiler, ‘Biz de bu köşedeki ürünleri kendi öğrenci evimizin köşesinde yayınlamak istiyoruz’ dediler. Bu sefer ben 15 günde bir ürünleri dört nüsha hazırlayıp oralara da göndermeye başladım.

 

ESNAF, YAZAR ÖĞRENCİYLE EDEBİYAT SOHBETLERİ

 

Kimler gelirdi o eve?

 

Nabi Avcı, Atasoy Mütfüoğlu, Nazif Gürdoğan, Ahmet Kot, Bekir Şahin, rahmetli Abdurrahman hocamız,Burhan Erdem başta olmak üzere okullardaki öğretmen arkadaşlar,esnaftan yine okuyan kültürle ilgili arkadaşlar… Eskişehir dışındaki arkadaşlar hafta sonları ya da tatillerde geldiklerinde mutlaka her akşam bu evde toplanır dolu dolu yaşardık akşamları. Yine her akşam biz liseden çıkar bu eve giderdik. Kolejden, üniversiteden öğrenciler gelirdi 30-40 kişi olurdu ve edebiyat sohbetleri yapılırdı.

 

Nasıl bir ortamdı?

 

Edebiyat ortamının canlı yaşandığı bir yerdi . Her kesimden insanın bir araya geldiği ortamdı. Diriliş dergisiyle, Necip Fazıl, Sezai Karakoç, Nuri Pakdil, Rasim Özdenören , Alaaddin Özdenören, Cahit Zarifoğlu gibi yazarların isimlerini ilk duyduğumuz eserlerini ilk konuştuğumuz yerdi orası.

 

Sonra üniversite okumak için İstanbul’a geldiniz değil mi?

 

Evet Edebiyat Fakültesi’ni kazandım. Bir öğrenci evimiz vardı. O ev bizden sonra da devam etti. 15 yıl kadar bu evde sayısız ismin öğrenciliği geçti. Mezun olan yeni gelen öğrencilere bırakıyordu odasını.

 

Kimler kaldı o evde hatırlıyor musunuz?

 

İlhan Kutluer ile ben aynı evde aynı odayı paylaşmıştık. O Biga’dan ben Eskişenir’den gelmiştik.Yine Eskişehir’den gelen arkadaşlardan Kemal Güler,Nebi Kılıçaslan,Levent Selamoğlu,Yener Sonuşen,Ufuk Uyan aynı evde kaldığımız isimler. Ben öğrenciyken evlendim ve kendi evime çıktım. Bizden sonra bu ev uzun bir süre bizim çevreden pek çok arkadaşımızı barındırdı.O isimler arasında ilk hatırlayabildiklerim Hüseyin Atlansoy,İrfan Çalışan..

 

Yayın dünyasıyla bu ev sayesinde mi tanıştınız?

 

İstanbul’a geldiğim ilk yıl ekonomik anlamda çok sıkıntı yaşayınca karar verdim yazın Eskişehir’e gitmeyip yeni kurulan Yeni Devir gazetesinde musahhih olarak çalışmaya başladım.

 

BİR GAZETEYİ BEŞ KİŞİ OKURDU

 

Yeni Devir’de kimler yazıyordu o dönem?

 

Gazete daha yeni kurulmuştu ben işe başladığımda. Rasim Özdenören,Cahit Zarifoğlu,Akif İnan,Erdem Bayazıt, Alaaddin Özdenören,İsmet Özel, Atasoy Müftüoğlu,Ahmet Kot, Nabi Avcı, Fehmi Koru gibi isimler yazmaya başladı. Gazete o kadar ilgi gördü ki özellikle Anadolu’dan onlarca mektup almaya başladık. O yıllarda dağıtımda sorun vardı ve en ücra yerlerden gazeteye ulaşamayan okurlar yazıyordu. Mektuplardan öğrendiğimize göre bir ilçeye bir beldeye giden gazetenin tek bir nüshasını en az beş kişi sırayla okuyordu. Müthiş bir ilgi görüyordu gazete.

 

En önemli sorununuz dağıtım o zaman? Nasıl çözüyordunuz bu sorunu?

 

Evet dağıtım en önemli sorundu ama gazetenin dağıtımı maalesef çözülemiyordu. Dergilerdeki sıkıntı kısmen abonelerle çözülebiliyordu fakat gazete dağıtımındaki sorun yıllarca devam etti. Burada özellikle Atasoy Müftüoğlu’nun adını anmak isterim. O yıllarda kendisi Eskişehir’de belediyede çalışırdı. Bütün dergileri gazeteleri kucaklayan bir insandı. Onların yaşaması için elinden geleni yapardı. Mesela hiç unutmam Diriliş’i Sezai Karakoç tekrar çıkarmak istiyordu ama ekonomik imkan yoktu. Bunun üzerine Atasoy Mütfüoğlu bütün Anadolu’yu gezip hepimizi örgütleyerek bir abone kampanyası başlattı ve epey kabarık bir abone listesi ile Diriliş’in yeniden yayınlanmasına vesile oldu.

 

Siz de bu abone çalışmalarında arkadaşlarınızla birlikte çalışır mıydınız?

 

Hepimize görev verilirdi. Ben Diriliş için hiç unutmam Atasoy abinin yönlendirmesiyle 40 abone bulmuştum.

 

BİR İLÇEDEN 40 DİRİLİŞ ABONESİ

 

Kimleri abone yaptınız hatırlıyor musunuz?

 

O yıllarda nişanlıydım. Bu vesile ile Balıkesir Dursunbey’e gidip geliyordum. Dursunbey’e gittiğimde orada edebiyata meraklı gençlerle bu konuyu konuştum. Birlikte ilçenin önde gelen esnafının kapısını çaldık durumu anlattık. Bize 40 abone parası verdiler biz de bu parayla oradaki öğrencileri lise ve üniversite öğrencilerini Diriliş’e abone yaptık.O isimler arasında hatırlayabildiğim Ali Sali, Üzeyir Sali,Hüseyin Bektaş,Ali Osman Sali,Ramazan Tayyar başta olmak üzere pek çok genç vardı.

 

Diriliş’e gidip gelir miydiniz?

 

Yeni Devir gazetesinde işe başladığım zaman sık sık Diriliş’in Üretmen Han’daki merkezine uğrardım. Küçücük bir yerdi. Hiç unutmuyorum koridorun iki tarafı kitaplarla doluydu ve ancak bu koridordan bir insan zorla geçebiliyordu. Koridorun sonunda ise bir küçük oda ve bu odada iki masa vardı. Birinde Sezai Karakoç otururdu diğerinde de o dönem orada çalışan Mesut Güvenli arkadaşımız otururdu. Ziyarete gelenler oturacak yer bulamadığı için ayakta beklerdi.

 

SEZAİ KARAKOÇ YAZMAK İÇİN KAHVEYE İNERDİ

 

Ziyarete gittiğinizde Sezai Karakoç’la sohbet fırsatınız olur muydu?

 

Sezai Karakoç gelen ziyaretçilerle pek konuşmaz daha çok yazılarını hazırlardı. Biz de bu yüzden rahatsız etmemek için fazla kalmazdık. Diriliş o zaman haftalık çıkıyordu ve gazetenin dağıtımına destek olmak için gidiyorduk. Gazete çıkmışsa alır katlar poşetlere koyar kitapevlerine götürüp dağıtırdık. Bu işi gençler gönüllü olarak yapardı.Oda aynı zamanda Üstadın yazı yazdığı mekandı ve biri gelince yazmayı bırakıp beklerdi. Hatta bazen içerisi çok kabalık olursa Üretmen Han’ın karşısında bir kahvehane vardı yazmak için oraya inerdi.

 

İlk şiiriniz 1978 yılında Mavera’da çıktığını söylediniz. Mavera çevresiyle tanışıklığınız nasıl oldu?

 

Yeni Devir gazetesinde çalışırken tanıştım. Çünkü çoğu orada köşe yazısı yazıyordu. Bir de gazetede uzun yıllar kültür sanat sayfasını hazırladım ve bugün kitapları çıkan pek çok yazarın ilk yazılarını biz o sayfalarda yayınladık. Haftada iki gün iki sayfa olarak çıkardı. Önceleri Ahmet Kot ve Bekir Şahin hazırlıyordu bu sayfaları. Hatta benim ilk yazım da Yeni Devir’de bu dönemde bu sayfalarda çıktı. Mavera Dergisi’nin ilk sayısını tanıtmıştım. Daha sonra Ahmet Kot, Mehmet Ocaktan, Bekir Şahin ve İhsan Işık’la birlikte o sayfaları birlikte hazırladık.

 

HASAN AYCIN’IN İLK ÇİZGİLERİNİ YAYINLADIK

 

Kimlerin yazıları bu sayfalarda yer aldı hatırlıyor musunuz?

 

Hasan Aycın’ın ilk çizgileri bu sayfalarda yayınlandı. Yine Ali Haydar Haksal Erzurum’da öğrenciydi ve ilk yazı ve şiirlerini bize göndermişti onları yayınladık.

 

Başka kimler vardı?

 

Yüksel Kanar, Ahmet Kot,İlhan Kutluer,Nazif Gürdoğan,Bekir şahin,Ebubekir Eroğlu (Süha Kalaycı imzası ile),Ufuk Uyan,Nebi Kılıçaslan,Nabi Avcı (Enes Harman imzası ile),Şerafettin Gölcük,Emin Bilgiç,Osman Bayraktar,Ümit Meriç. Cahit Zarifoğlu, Yusuf Yazar, Mehmet Kahraman,Murat Mercan, Nezih Erdoğan, Nebi Kılıçaslan, Osman Can,Avni Doğan, Cafer Barlas, İsmail Kıllıoğlu, Hasan Akay, Yaşar Akgül, Ali Haydar Haksal (Yasir Vurgun imzası ile),Osman Konuk,İbrahim Balcı,Fatih Uğurlu,Süleyman Yıldırım,İlhan Kutluer ,İsmail Bosnalı, Atilla Koç,Ümit Aktaş,Ahmet Kot (Oğuz Yeni imzası ile),Yüksel Kanar,Ebubekir Eroğlu (Süha Kalaycı imzası ile), Mustafa Özçelik (hem kendi ismi hem de Ferhat Mansur imzası ile), Şakir Diclehan, Nihat Hayri Azamat, Necati Polat, Ahmet Şirin,Sıtkı Can, Orhan Cebeci, Adnan Tekşen,Cemil Çiftçi,Remzi Günay… hatırlayabildiğim isimler..

 

Bir gazetenin kültür sanat sayfası aynı zamanda bir okul olmuş diyebiliriz…

 

O yıllarda evet bu sayfalar çok önemliydi. Bir gün gönderilen şiir, hikaye gibi yazıları yayınlardık bir gün düşünce fikir yazılarını… Büyük ilgi görürdü bu sayfalar. Hatta Cahit Zarifoğlu edebiyat yazıları yanında bir de yeni yazdığı Şeyhana romanını göndermişti bize her hafta bir bölümünü yayınladık.

 

MAVERA DERGİSİ 10 BİN MEKTUP GÖNDERDİ

 

 Edebiyat ortamının da oldukça hareketli olduğu yıllar değil mi?

 

Yetmişli yıllar evet öyleydi. Diriliş yeniden çıkmaya başlamıştı bir yandan onun dağıtım ve abone çalışmalarını yaparken ardından Ankara’da Mavera dergisi yayın hayatına başladı. Cahit Zarifoğlu beni aradı ve Rasim Özdenören tarafından kaleme alınan bir mektuptan çok sayıda gönderdi bunu çevrenizdeki insanlara dağıtın dedi. Mavera dergisinin çıkış hikayesini anlatan 10 bin adet basılmış bir mektup. Bu mektuplar Türkiye’nin dört bir yanında dağıtıldı. Daha sonra da abone çalışmalarına başladık.

 

Nasıl ilgi gördü mü?

 

Ben Mavera’nın İstanbul dağıtımını üstlenmiştim. İlk sayı olarak 150 adet gönderilmişti ve bu sayı satıldı. Yıl sonunda derginin İstanbul satışı 750’yi bulmuştu. O dönemin en çok ilgi gören dergisiydi yani. Cahit abi aynı zamanda bizlerden yazı ve şiir de istemişti. Ben de gönderdim ve dergide yayınlandı. Daha sonraki yıllarda ise ilk şiir kitabım Mavera dergisinin bir kuruluşu olan Akabe yayınları arasında çıktı.

 

Gazetecilik maceranız ne kadar sürdü?

 

Öğrenciyken başladı 8-9 yıl sürdü arada bir buçuk yıl kadar ara verip tekrar döndüm. Daha sonra yayıncılık piyasasına girdim.

 

 

Tek kişilik dağıtım işi yapıyordum

 

Yayıncılık sektörde neler yaptınız?

 

Önce pek yapılmayan bir iş yaptım. Gazetelerde dergilerde adı geçen bir çok kitaba Anadolu’daki okuyucular ulaşamıyordu. Kitapçı sayıları da yeterli değildi. Hatta kitapçılar bile bazı kitapları hangi yayınevinden alacağını bilmiyordu. Ben Cağaloğlu’nda küçük bir büro açtım ve gazeteye de şöyle bir ilan verdim: ‘Okumak isteyip bulamadığınız kitaplar için bizi arayın’ . Bu ilandan sonra kitapçılardan okurlardan çok sayıda mektup almaya başladım. İstedikleri kitapları yayınevlerinden indirimli alıp Anadolu’ya gönderiyordum. Tek kişilik dağıtım işi yapıyordum anlayacağınız.

 

 Hangi tür kitaplarla ilgili talepler geliyordu?

 

1979 İran devriminden sonra Ali Şeriati, Seyyid Kutup, Mevdudi,Hamidullah gibi yazarların kitapları çok satmaya başladı.

 

 Hangi yayınevlerinin kitapları o yıllarda popülerdi?

 

Beyan, Fikir, Akabe, Çağrı yayınlarının kitapları ilgi görüyordu. Sağ sol camiasının yakınlaştığı seksen sonrasıydı. İletişim Yayınları Cemil Meriç’in kitaplarını basmaya başlamıştı. Yayın dünyasındaki bu yakınlık dergi dünyasına da yansımıştı. Mesela Adnan Özer ve arkadaşlarının çıkardığı Üç Çiçek dergisinde İhsan Deniz, Osman Konuk, Mehmet Ocaktan gibi isimler şiir vermeye başladı. Hatta aynı isimle kurulan yayınevinden kitapları çıkan arkadaşlarımız oldu.

 

 

Edebiyat dünyasına 25 yıl küs kaldım

 

 Yayıncılık dünyasına 25 yıl kadar küsülü kaldınız. Niye?

 

Yeni Haber gazetesinde çalışırken hakkımda bir takım dedikodular çıkarıldı ben de içinde bulunduğum çevreden uzaklaştım.Havalimanında önce İran Hava Yolları’nda işe girdim 3 yıl kadar çalıştıktan sonra oradan ayrılıp Kıbrıs Türk Hava Yolları’na girdim ve uzun bir süre bir daha gazeteler,yayıncılar ve edebiyat çevresinden kimseyle görüşmedim.

 

 Küskünlük ne kadar sürdü?

 

1987’den 2010 yılına kadar hiç kimseyle görüşmedim. 20 yıldan fazla sürdü.Bir süre Kıbrıs’ta ve Adana’da görev yaptım Kıbrıs Türk Hava Yolları’ndan ayrılıp yeniden İstanbul’a geldim ama artık bambaşka bir dünyanın insanıydım. Yazmayı çizmeyi okumayı tamamen bırakmıştım bu sürede.

 

İLK ALİ HAYDAR’I ARADIM

 

 Nasıl bitti peki?

 

Bir gün beni Adem Turan arayıp görüşmek istedi. Buluştuk epey bir sohbet ettik. Adem Turan o dönemde Dünyabizim sitesinde “O şimdi nerede” diye bir köşe yazıyormuş izin alıp konuştuklarımızı orada yazdı. Ben de böylece yıllar sonra ilk kez bir edebiyat sitesini keşfettim ve burada ara ara haberleri okumaya başladım. Burada Atasoy Müftüoğlu ile Ali Haydar Haksal’ın kanser olduklarını ve tedavi gördüklerini okudum. İkisi de kendileriyle yapılan sohbette okuyup yazmaktan bahsediyordu. Onların okuma yazma tutkuları beni çok etkiledi. Dünya Bizim sitesini takip ederek kültür ve yayın dünyasını daha yakından takip etmeye başladım. Ali Haydar Haksal’ın telefonunu bulup kendisini aradım.

 

 Yıllar sonra ne konuştunuz?

 

40 yıllık dostum, sanki yıllar hiç geçmemiş gibi sıcak bir dostlukla karşıladı beni Ali Haydar Haksal. Kendisine geçmiş olsun dileklerimi ilettikten sonra piyasadan koptuğum yıllarda çıkardıkları dergilerden ve kitaplardan ellerinde kalanlardan göndermesini rica ettim.

 

 Gönderdi mi?

 

Hem de bir mini buzdolabını alacak kadar büyük bir koli geldi iki gün sonra evime. Ben de iki yıl boyunca bu dergileri kitapları okuyarak beslenmeye çalıştım. O kadar yıl koptuğum edebiyat dünyasında kim ne yapmış yeni hangi isimler katılmış edebiyat dünyamıza onları gördüm, okuyup tanımaya çalıştım.

 

 Yazmaya başladınız mı?

 

Evet yıllar sonra (2012) ‘konuşmak üzre sustum’ başlıklı ilk şiirimi yazıp Yedi İklim dergisine gönderdim. O tarihten bu yana yazmaya devam ediyoruz hamdolsun. İlk şiir kitabımızın ardından( 1985’te yayınlanmıştı) ikinci şiir kitabımız ‘Yusufun Kuyusu’ ardından ‘Ölüm ve Ayna’ yayınlandı. Geçtiğimiz aylarda denemelerimiz kitaplaştı ’Edebiyatın İzi’ adıyla. Çıra Edebiyat dizisinde editör olarak çalışıyorum.Yeni dönemde yeni kitaplarla yayınlarımız devam edecek inşallah.

 

Fehmi Koru’dan bir daha ses yok

 

Seksen sonrası sağ sol kesimin yakınlaşması sektöre yayıncılık sektörüne nasıl yansıdı?

 

O dönemden sonra sağ sol kesimin okuyacağı düşünce ve fikir kitapları basılmaya başlandı. Bunun öncülüğünü de İnsan Yayınları yaptı. Bizim camiadan bir grup bir araya geldi ve her kesime hitap eden çeviri düşünce ve fikir kitaplarını bastık ben de Beyan Yayınları’nın sahibi Ali Kemal Temizer’in davetiyle bu yayınevinin kuruluşunda görev aldım.

 

 Kimler vardı ekipte?

 

Ali Kemal Temizer, Ahmet Şişman, Necati Aktülün, İlhan Kutluer,Ali Bulaç isimlerini hatırlıyorum şu an. Bugün hala büyük ilgi gören Malcolm X (Alex Haley), İnsanın Kökeni Nedir (Maurice Bucaille) , Öfkenin Sonbaharı (M.Hasaneyn Heykel) ,Mekkeye Giden Yol (Muhammed Esed),Ruhun Uyanışı (İbn-i Tıfeyl),İslam ve Modern İnsanın Çıkmazı (Seyyid Hüseyin Nasr),Bireysel ve Toplumsal Değişmenin Yasları (Cevdet Said), Evrenin Yatışmaz Yapısı (Abdülkerim Süruş), Müslüman Psikologların Çıkmazı (Malik Babekir Bedri),gibi önemli çeviri kitaplar bastık ve kitaplar büyük ilgi gördü. Daha sonra İlhan Kutluer’in Modern Bilimin Arkaplanı,Rasim Özdenören’in Müslümanca Düşünme üzerine Denemeler ve Yaşadığımız Günler isimli telif eserlerini yayınladık. İki yıl sonra gazetede çalışmak için ayrıldım.

 

 Neden?

 

Fehmi Koru Yeni Devir gazetesine Suriye’de yaşadığı yıllarda ‘Şam Mektupları’ gönderirdi yayınlardık. Bir gün Ankara’dan aradı ve ‘hazırlanın, gazete çıkarıyoruz, İstanbul’a geleceğim o zaman bir toplantı yapalım’dedi. Ali Bulaç’ın evinde Ali Kemal Temizer, Necati Aktülün ben birkaç arkadaş daha buluşup gazete için neler yaparız onları konuştuk. Herkes bir takım önerilerde bulundu. Ama haftalar geçti Fehmi Koru’dan ses yok.

 

 Vaz mı geçmişler?

 

Hayır. Zaman gazetesinin ilk kurulduğu yıllardan bahsediyorum. Bir baktık gazete çıkmış bile. İstanbul’daki temsilciliğinin başına da Ali Bulaç getirilmiş.

 

 Sizi niye aramamış?

 

Bilemiyorum. Fehmi Koru İstanbul’a gelmiş ve buradaki arkadaşlarla buluşup ilk çalışmayı yapmışlar ve gazete yayınlanmaya başlamış.

 

 Siz ne yaptınız peki?

 

O sıralarda Ilıcak grubu da bir gazete çıkardı. Ahmet Kabaklı’yı transfer etmişlerdi. Milliyetçi çizgide bir gazete. Oradan çağırdılar rahmetli Cem Ertürk ve Ömer Lütfi Mete,Halit Kakınç’la birlikte Yeni Haber gazetesinde 4 ay çalıştım ancak trajı istenilen noktaya gelmeyince kapatıldı.

 

Çorlu'da sağ sol buluşmaları başladı

 

Sadece yazı alışverişi mi oluyordu ortak edebi sohbetler de yapılıyor muydu?

 

Sağ ve sol kesimden isimler o yıllarda Çorlulu Ali Paşa Medresesi’nde buluşmaya başladı. Adnan Özer Seyhan Özçelik, Haydar Ergülen’i hatırlıyorum. Bizden Mustafa Kutlu, Necat Çavuş, Ebubekir Eroğlu, İhsan Deniz, Hüseyin Atlansoy, Mehmet Ocaktan, Adnan Tekşen gibi isimler gelirdi.

 

 Neler konuşulurdu şu an hatırladığınız bir anı var mı?

 

Sık sık Cemal Süreya ile Sezai Karakoç’un arkadaşlıkları gibi edebi dostlukları konuştuğumuzu hatırlıyorum şimdi niye öyle dostluklar yok falan dediğimizi.

 

Sezai Karakoç peki bu arkadaşlıklarıyla ilgili bir şey anlatır mıydı hatırlıyor musunuz?

 

Sezai Karakoç ile Cemal Süreya’nın arkadaşlıklarının koptuğu yıllardı bu yüzden bunları pek konuşmak istemezdi.

 

KAYNAK: Edebiyat çevresine 25 yıl küstüm (Ayşe Olgun röportajı, yenisafak.com.tr, 06.08.2017).

 

 

ŞAKİR KURTULMUŞ; KALABALIKLARIN YAPAYALNIZ ŞAİRİ

Göçmen ruhlu çocuk.

 

Göçmen ruhlu şair; yüzündeki ve kalbindeki hüzünde göçmenliğinin de izleri olmalı. Ve tabii hüzünleri kadar umutları ve yalnızlığında da.

 

Eski'yi seviyor, şehirlerin eskilerini kadimlerini özellikle de. Ömrünün ilk yirmi yılını Eskişehir'de, son otuz beş yılını eski/meyen şehir İstanbul'da geçirmesi bu sevgiden olmalı.

 

Mavera Akademisi'ni bitirdi. Karakoç gibi, Pakdil gibi büyük ustalar tanıdı sevdi yaşadı. Doktorasını ise Cahit Zarifoğlu ve şiiri üstüne yaptı diyebiliriz.

Çeyrek asrı aşan süredir Yedi İklim Akademisi'nde şiir dersleri veriyor.

Susan, hep susan, daima susan adamdır o. Seyrek, çok seyrek, çok lüzumunda konuşur. Kılı kırk yararak konuşur.

 

Şiirsen söz açılınca üç gün üç gece konuşabilir. Cahit Zarifoğlu'ndan söz açılınca dolu dolu yirmi dört saat.

 

Ölçü, vezin, denge adamıdır; hiçbir hareketinde hiçbir sözünde hiçbir fikrinde ölçüyü aşan bir şey bulamazsınız.

 

Zarafet, nezaket, suhulet; Şakir Kurtulmuş'un karakterinin ilk üç özelliğidir.

Rikkat, dikkat ve hilkat adamıdır.

 

Azdan, özden, izden yanadır.

 

Hesaptan kitaptan hiç anlamaz; zira veren, çoğaltan, büyüten adamdır o; hesabî değil hasbî adamdır.

 

Kalbiyle düşünür, kalbiyle konuşur, kalbiyle yazar.

Dünyanın, dünyaların derdiyle dertlenir; hüzünden, hüzünlerden beslenir; yalnızlıkta, yalnızlıklarda büyütür şiirini.

 

Tuna, Meriç, Arda boylarından gelip Sakarya boylarında yaşamış bir ailenin çocuğudur o. Yunus kadar Yahya Kemal'le, Seyit Gazi kadar Sarı Saltuk'la da hemşeridir. Kâh A. Nedim Çeker'in hüznüyle dopdolu akan Yeşilırmak'tır, kâh Esma'nın Esma'ların üzüntüsünden donakalan Nil'dir Kızıldeniz'dir onun yüreği.

 

Şiirindeki hüzün kadar, dünyayı, insanı, tarihi kucaklayış biraz da bu şuurda aranmalıdır.

 

Şiirinden başat üç unsur dikkatinizi çekecektir: İnanç bütüncüllüğüyle dünyayı kucaklayış ve sorgulayış, coşkun bir lirizm, müthiş ötesi, müthiş üstü bir yalnızlık, yapayalnızlık.

 

Toprak gönüllü şairimizdir o bizim, o denli mütevazı, o denli içten, o denli kabul edişli; 'Toprağa yakın içim / Kendimi bulduğum yerde' demektedir zaten.

Onun için çocukluk, 'Eskişehir garında/ kar / havada bulut / çocukluksimitinden / cebimde kalan / son susam' demektir, biliyoruz.

 

'Kıştan kalma bir serçe'dir onun yüreği, biliriz.

'İçime doğru yürüyorum, git gide içime.'; okuduklarımız bu içyolun anlatı/mlarından gayrı nedir ki zaten.

 

Bir kış çocuğu o; hayatı, dünyası, dünyamız; dünyanın kışına denk düştü onun hayatı; Kudüs'ün düşüşüne, Üsküp'ün düşüşüne, Filistin'in kışına? sanki halep'li bir yetim eli

sanki gazze'de bir çığlık'tır. Döndüm, dünyadan bir parça kıştı derken ne kadar haklı, ne kadar doğru, ne kadar zariftir.

 

Yüzünden de sesinden de sözünden de bellidir ki o her geçen daha bir yalnızlıklara koşmaktadır: Öyle dolu ki tıka basa yalnızlıkla / Girme dünyama kaybolursun.

İmgenin, imgelerin, imgelemlerin şairi. Bakınız yüce yaradanı ne kadar zarif imgelerle anlatmaktadır bizlere: 'ay bulutlardan/lam elif / benden büyük/ cebir hendese fizik / 51-58'den büyük / eliften küçük.'

 

Onun için şiir yazmak besmele ile çevrilip girilen kapılar sırlar ve giz bahçelerinde dolaşmaktır, şiirse gözlerinin çeşmesidir.

 

Ve ona göre şiir, aşktan bir lezzettir sadece.

Ölüme yakın bir duruş gördüm ben her karşılaşmamızda Şakir Bey'de.

Zira bahar kokuludur ölüm ona göre.

 

Hüzün ve yalnızlık kadar, diriliş muştuları da eser onun şiirinde ılgıt ılgıt.

O bir diriliş aşığıdır.

 

Yalnızlığın doruklarından meyveler getiren bizlere, mahzun bir kuştur aslında Şakir Kurtulmuş.

 

Yakın dostları: Nurettin Durman, Adem Turan, Ali Haydar Haksal, Özcan Ünlü.

Kurtulmuş adamdır Şakir Bey. Müstakim adamdır zira. Zaten en yakın dostlarından birisi de Müstakim Haksal'dır.

 

Daha bebekten, bebecikken kuşların alıp ötelere götürdüğü kızı Şeyma için yazdığı Yıldızlar Sevinir Gelişine muhteşem bir şiirdir. senden kalan hatıra sensin dizesi bir başka zirvesidir o şiirin.

 

Her şair bir mısradan, bir dizeden ibaret olacaksa eğer, Şakir Kurtulmuş benim için,

çantamda çocukluk hatıraları ve kuşlar dizesinin şairidir elbet.

 

İlle bir şehir bir semt ise bir şair,

Şakir Kurtulmuş Üsküdar'dır hiç kuşku yok.

Hem de her akşam camlarında yangın çıkan Üsküdar'dır.

Yazar: FAHRİ TUNA

İLGİLİ BİYOGRAFİLER

Devamını Gör