İlahiyatçı,
imam, müftü, vaiz. Timurtaş Hoca, Timurtaş Uçar Hoca Efendi olarak da bilinir. (D. 1944, Elazığ'ın Sivrice ilçesine bağlı Uslu
Köyü – Ö. 20 Ocak 2000, Ankara). Babası, İstanbul’da, Devlet Demiryolları
kurumunda vazifeli olduğundan kendisi de İstanbul’a gelerek ilkokul ve ortaokul
eğitimini burada tamamlayıp İstanbul İmam Hatip Lisesine kaydolur. İmam Hatip
Lisesinde, Ömer Nasuhi Bilmen, Ahmed Davudoğlu ve Mahir İz (Mevlâ Te‘âlâ
hepsine rahmet eylesin) gibi hoca efendilerden ders alma imkânı bulur. Liseyi
iyi bir dereceyle bitiren hoca efendi, muhtelif okulları kazandıysa da İstanbul
Yüksek İslâm Enstitüsünü tercih eder.
Öğrenciliği esnasında başladığı vaazlar dikkat
çekti. Yüksek İslâm Enstitüsünden mezun olduktan sonra Yedek Subay olarak
askerlik vazifesini îfâ eder ve dönüşünün ardından otuz bir yıl hizmet edeceği
Diyanet İşleri Teşkilâtında vazifeye başlar. Sırasıyla Malatya vaizliği, Muş
Müftü Vekilliği gibi görevlerde bulunduktan sonra Süleyman Ateş'in Diyanet
İşleri Başkanı olmasından sonra 1976'da İstanbul Müftü Başmuavini oldu.
Şehzadebaşı ve Eminönü Yeni Camii'ndeki vaazları büyük ilgi gördü. 1979'a kadar
her vaazında camiler doldu taştı. 1980 ihtilalinden sonra vaizlikten alınıp
Beykoz Çavuşbaşı Köyü'ne imam hatip olarak tayin edildi. 1990'da Ümraniye İmes
Camii'ne tayin edildi. 1999 başında 32 yıl emek verdiği Diyanet İşleri'nden
emekli oldu. Ancak köşesine çekilmedi.
Kürsülerin Gür
Sesi
Türkiye,
karışıklıkların yaşandığı zor bir dönemeçten geçmektedir. Hem halkın
şuurlanması konusunda hem de iç karışıklıkların önlenmesi konusunda Timurtaş
Uçar Hoca Efendi büyük çabalar sarf etmektedir. Şehzadebaşı Camii ve Eminönü
Yeni Camii’nde yaptığı sohbetlerini 1979’a kadar sürdürür. En büyük camilerden
olan bu camiler, hocanın sohbetlerinde dolup taşar, büyük kalabalıkların yoğun
teveccühüyle karşılaşır. Etki çevresi oldukça genişleyen hoca, 1980 darbesi
sonucunda bir süre tutuklu kaldıktan sonra Beykoz’un Çavuşbaşı köyüne imam
hatip olarak atanır. Mücadele adamı kimliğinin lüzumu olarak köşesine çekilmek
yerine, mücadelesine devam eder.
Açılmış
olan onlarca hukukî davadan beraat eden Uçar, henüz küçük yaşlarında, öğrenciyken
başladığı sohbetlerini vefatına dek sürdürdü. Kasetleri ve sohbet kayıtlarıyla,
vefatından sonra da çokça dinlendi.
Emekliliği ve
Vefatı
Ümraniye
Müftülüğüne bağlı İMES Sanayi Camii’nden 26 Şubat 1999’da emekliye ayrılan hoca
efendi, vaazlarını emekliliğinden sonra da yurt içi ve yurt dışında sürdürdü.
20
Ocak 2000 tarihinde İstanbul’da vefat etti. Çok güzel şiir okuyan ve sohbetlerini, âyet-i
kerîme, hadîs-i şerîfler, ulemadan ve sülehadan nakillerle beraber şiirlerle
süsleyen hoca efendinin sevenlerine vasiyeti ve son selâmı da şiirle oldu.
Kalemi elindeydi, önünde boş bir kâğıt… Son ifadelerini yazacak, yazdıktan
hemen sonra ani bir şekilde rahatsızlanacak ve bu rahatsızlığı vefâtıyla
sonuçlanacaktı. Elinde bulunan kalemden şu satırlar döküldü:
Okudum,
okuduğumu yol yol dokudum,
Gördüm,
gördüğümü lif lif ördüm,
Duydum,
duyduğumun en güzeline uydum,
Sonra
demet demet topladım; yazdım, yazdım,
Okuyana,
anlayana, duyana, uyana bin selâm…
Aniden
rahatsızlandı. Kalp krizi geçiriyordu. İlk müdahale, yanında bulunanlar
tarafından yapıldı ve derhâl hastaneye kaldırıldı. Kürsülerin gür sesli vaizi,
yapılan bütün müdahalelere rağmen 56 yaşında, solunum yetmezliği teşhisiyle 20
Ocak 2000 vefat etti.
Cenaze
namazını İsmail Efendi Cemaatinin şeyhi Mahmud Efendi kıldırdı. Cenaze
namazının ardından kaldırılarak Zeytinburnu ilçesindeki Eski Kozlu Kabristanında
defnedildi.
Çocuklarının
eğitimine önem veren Uçar, Yusuf Uçar, Enes Emre Uçar, Bekir Yunus Uçar
adlarında 4 çocuk babasıydı, 4 evladını okuttu. Özel Fatih Koleji'nden mezun
olan oğullarından Yusuf, İstanbul Üniversitesi Hukuk Fakültesi'ni, Bekir Yunus
İÜ İletişim Fakültesi'ni bitirdi. Kızı Fatih Üniversitesi'nde, küçük oğlu Enes
Emre (13) Ankara'da geçirdiği trafik kazasında, yengesi ile birlikte hayatını
kaybetmiştir. Kozlu Mezarlığı'nda babasının yanına defnedildi.
KAYNAKÇA:
Timurtaş Hoca vefat etti (turkiyegazetesi.com, 21.01.2000),Timurtaş Uçar Hoca
Efendi Kimdir? (ismailaga.org.tr ismailaga.org.tr, 20 Ocak 2018), Timurtaş Hoca
kimdir? (sabah.com.tr, 12.02.2018), Timurtaş Uçar (timurtasucarhoca.tr. erişim
25.03.2018).
TİMURTAŞ UÇAR
Kürsünün hakkını
veren adamdı Adaletsizlikle savaştı
O'nu
rahmetle anıyoruz. Kürsülerin haşmetli ve celalli hocasıydı. Vaazlarını on
binler dinlerdi. Ama hakkında peşi peşine davalar açıldığında arkasında bir tek
kimseyi bulamamıştı. Doğuda devletçi hoca diye propaganda yapılırken, basın onu
laikliğe aykırı davranmakla suçluyordu. Onlarca davanın hepsinden de beraat
etmişti.
Allah
vergisi bir hitabet ve bu istidadını cami kürsülerinde değerlendiren bir vaiz.
Vaazlarına koşan on binlere, en girift meseleleri bile sular seller gibi
anlatan zeki ve cesur din adamı. Uğradığı haksızlıklar karşısında ise camileri
dolduran on binleri yanında bulamayan yapayalnız bir çile insanı. Geçen yıl 20
Ocak'ta Hakk'ın rahmetine kavuşan Tarık Timurtaş Uçar'dan bahsettiğimizi
sevenleri hemen tahmin etmiş olmalı. 1980 öncesinin sisli dönemlerinde verdiği
vaazlarla ve elden ele dolaşan kasetleriyle önemli bir boşluğu dolduran; ancak
daha sonra pek ön plana çıkmayan 'Timurtaş Hoca' meşhur; ancak layıkıyla
tanınmayan bir isim.
Başarılı bir
öğrenciydi
1944
tarihinde Elazığ'ın Sivrice ilçesi Uslu köyünde doğdu. Babası Bekir Uçar,
İstanbul'da Demiryolları'nda çalıştığından anne ve kardeşlerinden ayrılarak
ilkokulu Haydarpaşa'da Yeldeğirmeni İlkokulu'nda tamamladı. Kuleli Askeri
Lisesi'ni birincilikle kazanan Uçar, başarılı bir subay olabilirdi; ama
kaderinde İstanbul İmam Hatip Lisesi'ne kaydolmak ve başarılı bir din adamı
olmak vardı. İHL'ye kaydolmasında Fatih'te ikamet eden ilim adamlarının
tavsiyeleri etkili oldu. İHL'de kıymetli hocalardan ders aldı. Bunlar arasında
Ömer Nasuhi Bilmen, Ahmed Davudoğlu, Mahir İz, Peyami Safa, Ömer Kirazoğlu,
Nihad Sami Baharlı, Nureddin Topçu gibi Türk maarif tarihinde iz bırakmış
isimler var.
Uçar,
kelamda mahir olduğu kadar kalemde de mahirdi. İHL'de hocası Mahir İz'e ithafen
yazdığı "Kelamda da mahiriz / Kalemde de mahiriz" beyti ile hocasının
sevgisini kazandı. Okulu ikincilik derecesi ile bitirdi. Okul arkadaşlarından o
dönemde pek çok ilahiyatçı, iktisatçı ve siyaset adamı yetişti. Diyanet İşleri
eski Başkanı Tayyar Altıkulaç ve yasaklı başkan R. Tayyip Erdoğan, Uçar'la aynı
sıralarda dirsek çürüttü.
1967
yılında Bağlarbaşı'nda bulunan Yüksek İslam Enstitüsü'nden mezun oldu.
Askerliğini yedeksubay olarak yaptı. 1970'te evlendi. İlk görev yeri olan
Malatya'da 6 yıl kaldı. Heyecanlı, coşkulu hitap tarzıyla dikkat çekti ve
kalıcı hizmetler verdi. Malatya halkınca çok sevildi, tanındı. Muş'a tayin
oldu. Bir yıl kadar görevden sonra müftü muavini olarak İstanbul'a atandı. Yeni
Cami ve Şehzadebaşı'nda 2 yıl kadar etkili vaaz ve irşadda bulundu. Bu arada
birçok ilçede ve camide vaazlara devam etti.
Çok yargılandı;
ama tek sabıkası olmadı
12
Eylül 1980 ihtilalinde tutuklandı ve ailesi aylarca nerede olduğunu bilemedi.
Sıkıntılı hayat dönemi bundan sonra başladı. Sıkıyönetim mahkemeleri, ağır ceza
mahkemeleri, devlet güvenlik mahkemelerinde 55 kez yargılandı. Malatya'da
idamla yargılandı. Ev aramaları, gözaltılar, göz hapsi ve yurtdışı yasakları
dolayısıyla 1992'ye kadar hac ve umreye gidemedi.
Avukat
bulabildiği, bulamadığı günler oldu. Bazan bir günde iki duruşmaya çağrıldı.
Vefat ettiği gün bir evrak için adliyeye giden oğluna "Sabıka kaydına
rastlanmamıştır" yazılı belge verildi. Davaları hep beraatle
sonuçlanmıştı. Avukat bulamayan babasının hukuk mücadelesini minik bir çocuk
iken izlemeye başlayan oğlu Tarık, azmetti okuyup avukat oldu. Annesi Mevlüde
Hanım bu olayı o zamanlar avukat bulmanın mümkün olmadığını belirterek,
"Herhalde Tarık'ımızın da hukuka yönelmesinin sebebi bu." diye
açıkladı.
Bu
arada idarî sıkıntı da başladı. Uçar, önce Bilecik'e sürüldü, Artvin ve Bursa
görevlerinden sonra, Şile'ye imam tayin oldu. Ardından Beykoz Çavuşbaşı
köyüne... Yıllar sonra Ümraniye ilçesine geldi. Cemaat yoğun bir özlemle onu
hep takip etti. Devlete hiç karşı çıkmadı. Karşı çıktığı; bozuk sistem,
adaletsizlikler ve zulüm idi. Ne üzücüdür ki Doğu Anadolu'da aleyhinde
'devletçi hoca' diye propaganda yürütülürken, batıda basın yoluyla devlete
karşı imiş gibi gösterildi.
Hakkında
açılan davalar hep "laikliğe aykırı propaganda yapmak" suçundan oldu.
Vaazlarını kasede kaydedenler yurtiçi ve dışında her yere ulaştırıp dağıttılar.
Uçar, maddî olarak kaset satışlarından hiçbir menfaat elde edememesine rağmen
onlarca dava yine bu kasetlerden açıldı. Ancak özel kayıt ve ticarî maksat
olmadığından çoğundan beraat etti.
Babamın,
kaseti satanlardan en fazla şu talebi olabilirdi: "Bari dava açıldığı
zaman sizin avukatınız beni de savunsun, yani benim de evrakımı takip etsin,
müdafaamda akıl göstersin, onu bile yapmadılar." (Onur Kaya / İSTANBUL
(cha)
Timurtaş
Hoca'nın avukat oğlu Tarık: İstismar ettiler
Kasetlerden
köşeyi dönenler Uçar'ın vefat ettiği gün vicdan azabını taşıyamayıp cenazesine
geldiler. Naaşının başında bekleyen avukat oğlu Tarık Yusuf'tan helallik
dilediler. Sonrasını Yusuf'tan dinleyelim: Cenazenin başında birkaç kişi geldi
yanıma. Dediler ki: "Biz sizin pederin kasetlerini çok doldurduk, yaydık,
sattık, çok gelir elde ettik. Hakkınızı helal edin."
İsimlerini
vermeyeceğim, tanınan insanlar da var içlerinde. Ben de dedim ki: "Babamın
hakkı geçtiyse kendisiyle hesaplaşmanızda fayda var. Çünkü o bundan hep şikâyet
etti. Evet o kasetler belki bir hizmet ifa etti, yayıldı, satıldı; fakat
onların hep sıkıntısı geldi pedere. Hakikaten bu işten çok gelir elde edenler
oldu.
Çok
profesyonelce yaptılar bu işi. Mesela bizim pederin Şehzadebaşı'nda vaazı var.
Avlusuyla birlikte 7 bin, 10 bin kişilik bir cemaat toplanabiliyor. Cuma
namazından önceki vaazı kaydediyor adam kasede. Hemen götürüyor, Unkapanı
İMÇ'de çoğaltıyor. Daha tesbihat bitip de çıkana kadar hazırlıyorlar ve
satıyorlar. Yapılan tetkiklerde kasetlerin stüdyolarda doldurulmadığı hatta tahrifat
bile yapılabildiği anlaşıldı. Çünkü bazı devlet ve millet düşmanlığı yapan
tipler, sağını solunu keserek o konuşmaları istismar ettiler.
Vefat'tan
sonraki olaylar
Geçen
perşembe gecesi vefat eden ve on binlerce kişinin katıldığı merasimle
defnedilen Tarık Timurtaş Uçar'ın evi sevenlerinin akınına uğradı. Cenazeye
partiler de büyük ilgi gösterdi. FP, BBP ve DYP cenazeye İstanbul il
başkanlarını gönderdiler. Uçar'ın uzun süre görev yaptığı Çavuşbaşı'nın CHP'li
belde başkanı da aileye taziyesini sundu. MHP lideri Devlet Bahçeli, kapatılan
RP lideri Necmettin Erbakan, BBP lideri Muhsin Yazıcıoğlu ise taziyelerini
telgrafla bildirdiler.
Koşar adımlarla
gitti
Uçar'ın
31 yıllık hayat arkadaşı Mevlide Uçar "Koşar adımlarla dünyaya geldi,
koşar adımlarla gitti." dediği eşinin son gecesini şöyle anlattı: "O
akşam çok misafir vardı. Adeta gideceğini hisseder gibi arzu ettiği kişileri
çağırmıştı. Misafirler gittikten sonra kızımız Esra'ya 'Kızım biliyor musun,
bazı insanlar Efendimizi çok rahat görüyorlarmış. Ben öyle özledim, öyle
özledim ki acaba ne yapsam?' dedi." Zaman zaman gözyaşlarını tutamayan
Mevlide Uçar şöyle devam etti: "Ben bardakları alıp geldim. 'Bir şeyin var
mı?' diye sordum. Göğsünü göstererek 'Şuramda sanki ilaç içersin bir şey kalır
ya öyle bir şey var.' dedi. Ben de Avrupa'daki yoğun koşuşturmayı hatırlatarak
kendisine hiç dikkat etmediğini 36 günde 36 konferansın verilmeyeceğini
söyledim. Çok rahat ve telaşsızdı. İçeri gittim. İçerdeyken yüksek sesle tevbe
istiğfar ettiğini duydum. Bir de ayet okuyordu. Aradan 5 dakika geçmeden beni
çağırdı: 'Hacı galiba buraya kadar. Vakit tamam'." Ardından oğlu Tarık'ı
çağırdığını aktaran Mevlide Hanım ilk müdaheleyi gelini Selcan Uçar'ın
yaptığını kaydetti.
İlk müdahale
doktor gelinden
Dr.
Selcan Uçar ise kayınpederinin son anlarını şöyle anlattı: "İlk müdahaleyi
yapmak benim için çok zor oldu. Hekimsiniz; ama bir yandan da yatan çok
yakınınız. Ambülansı aradım; ama nasıl konuşacağımı bile şaşırdım. Müdahale
ederken sürekli iyi olacağını söylüyordum. O da çok güzel ifade ediyordu.
'Sağol kızım, biraz daha rahatladım.' diye. Hep okuyordu. Haseki'de arkadaşlar
hemen EKG'sini çektiler. Akut inforiyor emay teşhisi kondu. Koroner yoğun
bakıma alındı. SKZ ilacı verdik. Monitörden takip ederken birden nefes
alamadığını gördük. Yarım saat kadar uğraştık. Solunum yetmezliğiyle vefat
etti."
KAYNAK:
Timurtaş Uçar (timurtasucarhoca.tr. erişim 25.03.2018).