İbrahim Hakkı Atun

Tıp Profesörü, Rektör, Akademisyen, Şair

Doğum
02 Ocak, 1917
Ölüm
12 Kasım, 2009
Eğitim
Ankara Üniversitesi Veteriner Fakültesi
Burç

Akademisyen, tıp profesörü, şair (D. 2 Ocak 1917, / Mağusa kazasına bağlı Ovgoroz (Ergazi) köyü  - Ö. 12 Kasım 2009, Gazimağusa / KKTC). KKTC eski Başbakan yardımcılarından yazar Prof. Dr. Ata Atun’un babası, KKTC eski Başbakanlarından, kendisiyle isim benzerliği de olan Prof. Dr. Hakkı Atun’un amcasıdır.

Kıbrıs Türk Lisesi'nden ve Ankara Veteriner Fakültesi'nden mezun olan Atun, aynı Fakültede Bakteriyoloji ve Salgın Hastalıkları ihtisası ve doktora yaptı. 1947-1950 yılları arasında Amerika’da doktora üstü çalışma ve araştırmalarda bulundu, Hacettepe Üniversitesi Tıp Fakültesi'nde Mikrobiyoloji Doçenti ve Profesörü oldu, 1940-1958 yıllarında Veteriner teşkilâtında Merkez Veterinerliği, Laboratuar Şefliği, Enstitü Müdürlüğü, Şube Müdürlüğü, 1958-1982 yıllarında Kıbrıs'ta Veteriner Dairesi’nde Uzman, Bağdad Üniversitesi Veteriner Fakültesi'nde, Hacettepe Tıp Fakültesi'nde öğretim görevliliği ve öğretim üyeliği, Sivas Cumhuriyet Üniversitesi Tıp Fakültesi Dekanlığı, Üniversite Rektör Vekilliği yaptı.

1982-1986 yılları arasında Van Yüzüncü Yıl Üniversitesi'nde Rektör, 1986-1992 yıllarında Kıbrıs Doğu Akdeniz Üniversitesi'nde Akademik Danışman, 1992 yılından itibaren yine Kuzey Kıbrıs'ta bulunan Yakın Doğu Üniversitesi'nde öğretim üyeliği, 1995-2003 yılları arasında Yakın Doğu Üniversitesi Rektörlüğü görevlerinde bulundu. Mikrobiyoloji alanında ve genel konularda yazılmış birçok makalesi, Ankara'da Mikrobiyoloji Derneği'nin çıkardığı "Mikrobiyoloji" dergisinde ve uluslararası çeşitli dergilerde yayımlandı.

Eylül 1975 tarihinde “Kıbrıs’ta en akılcı sanayi üniversite kurmak olacaktır” teması ile dönemin Cumhurbaşkanı Rauf Denktaş’a ve Turan Feyzioğlu’na birer mektup yazarak günümüz Doğu Akdeniz Üniversitesinin temelini oluşturan “Yüksek Teknoloji Enstitüsü’nün kuruluş çalışmalarının başlatılmasını sağlamıştı. Gazimağusa’da yapımı tamamlanan Prof. Dr. İbrahim Hakkı Atun Kültür Merkezi Ağustos 2014’te törenle hizmete açıldı.

Prof. Dr. İbrahim Hakkı Atun, kurucusu olduğu Van 100. Yıl Üniversitesi, Sivas Cumhuriyet Üniversitesi, Elazığ Veteriner Enstitüsü, Pendik Veteriner Enstitüsü gibi bilim yuvaları ve KKTC’nin Üniversiteler adası olmasının fikrini ortaya atan kişi olarak tanınıyordu.

Yokluk yıllarının Kıbrıs’ında, canını dişine takarak tek başına yollara düşmüş bir adam… Kıbrıslı bir Türk olarak, Türkiye Cumhuriyeti’nin yatılı bursunu kazanıp üniversite eğitimi için Kıbrıs’tan çıkıp Türkiye’ye gittiği yıl 1936. Yol ve ilk aylardaki geçim parasını karşılamak için, Karpaz bölgesinin imamı ve hocası olan babası, rahmetlik Mehmet Rifat Efendi birkaç hayvanını satarak cebine üç beş kuruş koymuş. Uzun bir gemi yolculuğu, sonra da kara trenle Ankara’ya ulaşmaya başarmış İbrahim Hakkı Atun bu çetin yolculuğun sonunda.  Gemi, köy rammisi (otobüsü) gibi, her durağa uğrayarak Türkiye’ye haftalar sonra varabilmiş.  

Ankara Üniversitesi’nde eğitime başlayan Atun, Atatürk ile karşılaşma şansına sahip olmuş, hem de birkaç kez. Yatılı okul dışındaki yaşam giderlerini karşılayabilmek için çeşitli işler yapmış. Kravat, çorap, cüzdan ve kemer imal etmiş, eski bisikletleri alıp, yenileyerek satmış. İkinci Dünya savaşı çıkınca Türk Silahlı kuvvetlerinde Teğmen olarak Edirne’de, Bursa’da ve Kırıkkale’de görev yapmış. Savaş bitince ABD’nin açtığı burs sınavlarını kazanarak ABD’ye gitmiş ve yüksek lisansını orada tamamlamış.

Kısa bir müddet sonra ünlü Squibb firması Laboratuvar şefi olan Atun’afirma, “Kal bizde çalış” önerisi ile yüksek bir maaşlı iş teklifinde bulunmuş. İbrahim Hakkı Atun’un “yatılı okudum Türkiye Cumhuriyeti devletine borcum var” demesi üzerine “biz borcunu sonuna kadar öderiz, merak etme” yanıtını almışsa da “Ben ABD’de kalırsam benden sonra Türkiye’de üniversite tahsili yapmak isteyen Kıbrıslı Türklere beni bahane edip belki bir daha burs vermezler” düşüncesi ile bu teklifi nazikçe geri çevirmiş ve Türkiye’ye geri dönmüş. Bu dönüş başarı basamaklarının da kapısını açmış Atun’a.

1952 yılında sonradan adı “Elazığ Veteriner Kontrol Araştırma Enstitüsü”nü (EVKAE) olarak değiştirilmiş olan “Elazığ Bakteriyoloji ve Seroloji Enstitüsü"nü sıfırdan kurmuş. Mikrop ve virüslerin resmini çekebilmek için Laika marka fotoğraf makinesi kullanmış daha 1952 yılında. EVKA Enstitüsü kurulduğu günden itibaren Doğu Anadolu’nun, daha doğrusu Ortadoğu’nun en önemli araştırma enstitüsü olmuş. Halen daha bu sıfatı gururla taşımakta.

O dönemde birkaç parça laboratuvar aletinin uluslararası patentini de almış. Bunlardan en ünlüsü “Atun pensi.” Laboratuvarda kullanılan bir çeşit cam tüpün tutulması, ısıtılması, başka solüsyonlarla karıştırılması ve ayrıştırıcı alete konması için kullanılmış bu pens.

Doğu Anadolu’ya en önemli armağanlarından bir tanesi de Türkiye’ye özgü “Şap” hastalığının doğru teşhisi ve enstitüde gerekli aşılarının üretilmesi. O dönemde bir ilk olmuş Türkiye Cumhuriyeti’nde aşı üretmek, özellikle de Şap (Antrax) aşısı.

Bu başarı, dönemin Tarım Bakanı rahmetlik Nedim Öktem’in gözünden kaçmamış, Başbakan rahmetlik Adnan Menderes’in de kulağına gitmiş ve Bölge Müdürü olarak tayini İstanbul Pendik Veteriner Enstitüsüne çıkmış.     

Dr. İbrahim Hakkı Atun, tayini “İstanbul Pendik Veteriner Enstitüsüne” çıkınca bu sefer fırsat bu fırsat deyip “İstanbul Tıp Fakültesine” öğrenci olarak yazılmış ve tıp eğitimine başlamış. Hocası bile şaşkınlıktan dilini yutmuş, kemikleri, doğru ve eksiksiz tanımlamasından dolayı…  

Bir sonraki aşamada, kariyerindeki başarısından ve araştırmacı olmasından dolayı Ankara’ya tayini çıkmış, Ziraat Bakanlığı şube müdürü olarak. Tanıdığı yok, hiç kimsesi yok, politikaya hiç bulaşmamış, hiçbir siyasiyi tanımıyor ama basamakları da çalışkanlığı ile ardı ardına tırmanmış.

Bu ara kardeşlerini, kardeş çocuklarını ve köylülerini üniversite tahsili yapmaları için bir bir Türkiye’ye çağırıyor, evinin kapısını ardına kadar açıyor ve elden geleni yapıyor. Dünya Sağlık Teşkilatı (WHO) İbrahim Hakkı Atun’un farkına varıyor ve o günden sonra da İbrahim Hakkı Atun’un yurt dışı seyahatleri başlıyor. En çok da İtalya’ya gidiyor.

İbrahim Hakkı Atun’u İngiliz Sömürge Yönetimi de rahat bırakmıyor ve 1950’lili yıllarda Kıbrıs’la mesleki ilişkisi bayağı artıyor. Kıbrıs’taki bir salgın hastalık nedeni ile adaya çağrılan Atun, önce Lefkoşa’daki Laboratuvarın başına getiriliyor, sonra da adanın tüm ilçelerinde görev yapmaya başlıyor. Bu işi gerçekte yıllar sonra bana yaradı. Neredeyse Kıbrıs’taki tüm Türk liselerinde okuduğum için, 1980-2012 yılları arasında devletimizde görev yapan müsteşarlar, müdürler ve üst düzey bürokratların büyük bir çoğunluğu benim lisedeki sınıf arkadaşlarım oluyor.

Kıbrıs’ta Cumhuriyetin ilan edildiği 1960 yılının yazında İbrahim Hakkı Atun Larnaka’da görev yapıyordu. İngiliz Sömürge Yönetiminin lojman olarak verdiği evimizin hemen yanı başında Larnaka Polis karakolu yer almaktaydı.

Irak’taki General Kasım hükümeti Türkiye’den ve Dünya Sağlık Teşkilatı’ndan salgın hastalık uzmanı isteyince Atun’a Irak yolu gözüktü ve ertesi yıl İbrahim Hakkı Atunın tayini Irak’a, Bağdat Üniversitesine çıktı. Laboratuvarın ve Patoloji bölümünün başkanı oldu. Irak’ı kasıp kavuran bir hastalığın tam teşhisini koyması ve Fransa’daki Pastör Enstitüsü ile iş birliği içinde aşısını üretmesi kendisine tüm kapıları açtı Irak’ta.

Türkiye ile Irak arasındaki su krizi ve Saddam’ın yumuşak bir darbe ile iş başına gelmesi Irak’taki Türk kolonisi ile tüm batılı kuruluşların yetkililerinin Irak’ı terk etmesinin başlangıcını oluşturur ve Atun, Irak’tan ayrılmak zorunda kalır.

Aklında o yıllarda yeni açılmış olan Hacettepe Üniversitesi Tıp Fakültesi vardır. Ankara’ya gider ve Hacettepe Tıp Fakültesine başvurusunu yapar. Dünya Sağlık Teşkilatı ise tayinini Hindistan’a çıkarmıştır. Karar vermekte acele etmez. Hacettepe Üniversitesi’nin vereceği kararı beklemeyi tercih eder Hindistan’a hemen gitmek yerine.

Prof. Dr. İhsan Doğramacı o yıllarda Hacettepe Tıp Fakültesini ve Hastanesini kurmuş, Tıp Fakültesini ve Hastaneyi yüksek standartta başlatıp devam ettirebilmek için Öğretim üyesi ve görevlilerini seçerken de bayağı titizlenmekte, Ortalama olarak başvuruda bulunan her 30 kişiden sadece bir tanesini uygun görmekte kurduğu üniversite ve hastaneye.

Atun da Doğramacı’nın bu titizliğinden haberdar ancak başvuruyu yaptığı sabah daha üniversite hastanesinden ayrılmadan Prof. Dr. İhsan Doğramacı kendisini odasına davet eder ve “ününüz sizden evvel buraya ulaştı. Yarın Patoloji bölümünün başkanı olarak görevinize başlıyorsunuz, odanız hazırlanmıştır” diyerek başvurusunu onaylar.

Iraklı bir Türkmen olan Prof. Dr. İhsan Doğramacı’nın önünde, Atun’un Irak’ta o güne değin bilinmeyen bir tavuk hastalığının nedenlerini araştırması, virüslerini tespit etmesi ve hastalığın tanısı koyduğu araştırmanın raporu ile Kıbrıs’ta 1961 yılında kan bankası müdiresi Melihat Hacıburgul ile birlikte ilk kez Kıbrıs’taki Rumların ve Türklerin kan dağılımı araştırması vardır. (Kıbrıslı Rumların kan grubunun Yunanistan’la değil Türkiye’yle uyuştuğunu ortaya koyan bu akademik tıbbi araştırma yayınladığı vakit çok dikkat çekmiş ve Rumlar tarafından örtbas edilmeye çalışılmıştı.) 

Hacettepe Tıp Fakültesi patoloji bölümü başkanı olan Prof. İ. Hakkı Atun, Patoloji bölümünün kuruluşunda büyük emek sarf eder ve aktif olarak çalışmasına önemli katkılarda bulunur. Türkiye’de tüberküloz (verem) hastalığının çeşitlerinin tespit edilmesinde ve aşılarının hazırlanmasında önemli rol oynar.

20 Temmuz 1974 tarihinde başlayan Mutlu Barış Harekatında Prof. Atun Kıbrıs’tadır. Tıp eğitimindeki bilgilerini kullanarak Mağusa hastanesinde yaralıların tedavisine gönüllü olarak koşar. Mutlu Barış Harekatı’nda arşiv niteliği taşıyacak birçok değerli fotoğraflar çeker ve Mağusa’da yaşanan olayları ölümsüzleştirir.

Mutlu Barış Harekatı sonrasında Ankara’ya dönüşünde Kıbrıs Türk Kültür Derneği’nin Ankara’daki Genel Sekreteri olarak 1975 yılının ilkbaharında Türkiye Cumhuriyeti Başbakanı Bülent Ecevit’le Kıbrıs’ta oluşturulan Türk bölgesinin geleceği ile ilgili görüşmeler başlatır. 1975 yılının Eylül ayında Başbakan Ecevit’e bir yazı göndererek KKTC’de kurulacak sanayinin üniversitelerden oluşacağını söyler ve KKTC’nin üniversiteler ülkesi olması için çalışmaların hemen başlatılmasını talep eder. Dönemin Başbakan Yardımcısı Turan Feyzioğlu Kıbrıs’ın nüfusu az olmasından dolayı bu öneriye olumsuz baksa da İbrahim Hakkı Atun düşüncesinde ısrar eder ve kararlılıkla girişimlerini devam ettirir. 

İ. Hakkı Atun’un mektubu ile başlayan Kıbrıs’ın üniversite eğitimi merkezi olması süreci, kararlı tutumu ile nihayet olumlu bir sonuca ulaşır. Türkiye Cumhuriyeti ile Kıbrıs Türk Federe Devleti yetkilileri bu fikri fiiliyata geçirmeye karar verirler ve imzalanan bir protokol ile süreç başlar. T.C. hükümeti KTFD bütçesine yeterli parayı aktarmasından sonra günümüzde Doğu Akdeniz Üniversite’sinin olduğu yere Yüksek Teknoloji Enstitüsü kurulur.  Ve yıllar içinde Yüksek Teknoloji Enstitüsü üniversiteye dönüşür ve Doğu Akdeniz Üniversitesi adını alır.

Prof. Dr. Hakkı Atun bu özverili çalışmasından sonra “Kıbrıs adasının üniversiteler adası olmasının fikir babası” olarak kayda geçer ve anılmaya başlanır.  

Patoloji bölümündeki başarıları kendisine Sivas Cumhuriyet Üniversitesi Tıp Fakültesinin (kurucu) Dekanlığını getirir. Birkaç yıl sonra da dönemin Türkiye Cumhuriyeti Cumhurbaşkanı kendisini  “Van Yüzüncü Yıl Üniversitesi”ni kurmakla görevlendirir. Yüksek Öğrenim Kurumu’nun (YÖK) kararından sonra Van Üniversitesini kurmak için yola çıkar ve Doğu Anadolu’nun en iyi üniversitesi olan Van Yüzüncü Yıl Üniversitesi’ni kurarak Kurucu Rektörü olur. Bu görev bir başka gururdur Atun için. Hürriyet Gazetesi’nin yazdığı gibi “Elinde bir ibrikle” Van’a gider ve üniversiteyi sıfırdan yaratarak kurar. Van Yüzüncü Yıl Üniversitesi İbrahim Hakkı Atun’un KKTC’ye dönmesinden sonra vefalı davranır ve adını Konferans salonuna vererek ölümsüzleştirir.

 

1984 yılında, KKTC Cumhurbaşkanı rahmetlik Cumhurbaşkanı Rauf R. Denktaş kendisinden Doğu Akdeniz Üniversitesi mütevelli heyetine girmesini ve Teknoloji Enstitüsünden Üniversiteye geçişine yardımcı olmasını ister. Bu talep üzerine KKTC’ye kesin dönüş yapan İbrahim Hakkı Atun, önce Doğu Akdeniz Üniversitesi Vakıf Yönetim Kurulu üyeliğine sonra da başkanlığına seçilir, Cumhurbaşkanı rahmetlik Rauf R. Denktaş’ın da akdemi konusunda danışmanı olur.

  Atun, 1988 yılında Cemaat Meclisi’nin üst katında ilk açılış konuşmasını yaptığı “Yakın Doğu Üniversitesi”nin de bilahare Rektörlüğüne atanır. 

Başarıları yurt dışında da dikkat çeker ve Prof. Dr. Hakkı Atun 1988 yılının sonunda yayınlanan “Dünya Bilim Adamları” biyografisinde hakkı ile yerini alır…

Başarılarla dolu yaşamı 2009 yılının 13 Kasımında yatağında gece uyurken sessizce son bulur. Vefalı sevenlerinin katıldığı görkemli bir törenle Gazimağusa’da ebedi istirahatgahına defnedilir. 

KKTC’nin üniversiteler ülkesi olmasının kir babalığını yapan kişi olarak bilinen, Prof. Dr. Hakkı Atun, 12 Kasım 2009 Çarşamba günü Gazimağusa’daki evinde vefat etmiştir.

 

ESERLERİ:

Şiir: Bağ Bozumu-1 (1996), Bağ Bozumu-2 (1999),

Araştırma: Environmental Sanitation (Health and Human Environment, Lecture Notes (Book 1, Third Edition, Near East Universty Pres 1993).

 

KAYNAKÇA: Prof. Dr Hakkı Atun vefat etti (kibrispostasi.com, 12 Kasım 2009), Türkiye Kültür ve Sanat 2010 Yıllığı (2010), Üniversitelerin fikir babası” yaşatılacak - Prof. Dr. İ. Hakkı Atun Kimdir (starkibris.net, 4.8.2014).

http://www.ataatun.org/iz-birakanlardan-babam-hakki-atun-1.html

http://www.ataatun.org/iz-birakanlardan-babam-hakki-atun-2.html

http://www.ataatun.org/iz-birakanlardan-babam-hakki-atun-3.html

https://www.turkishnews.com/tr/content/2017/11/12/izini-birakip-giden-babam-hakki-atun-prof-dr-ata-a...

 

 

 

 

 

 

 

 

KKTC VE TÜRKİYE’DE İZİNİ BIRAKAN BABAM HAKKI ATUN

KKTC VE TÜRKİYE’DE İZİNİ BIRAKAN BABAM HAKKI ATUN

 

Prof. Dr. Ata ATUN

 

Rahmetlik Babam Prof. Dr. İbrahim Hakkı Atun bundan tam 7 sene evvel ebediyete göç etti. Kendisi gitti ama Kurucusu olduğu Van 100. Yıl Üniversitesi, Sivas Cumhuriyet Üniversitesi, Elazığ Veteriner Enstitüsü, Pendik Veteriner Enstitüsü gibi bilim yuvaları ve KKTC’nin Üniversiteler adası olmasının fikrini ortaya atması ve kıvılcımını çakması gibi eserleri bu dünyada kaldı. Belli ki uzun bir müddet daha kalmaya da devam edecek.

Herkesin babası kendine kıymetli ve özel ancak benim babam yokluk yıllarının Kıbrıs’ında, canını dişine takarak tek başına yollara düşmüş bir adam… Kıbrıslı bir Türk olarak, Türkiye Cumhuriyeti’nin yatılı bursunu kazanıp üniversite eğitimi için Kıbrıs’tan çıkıp Türkiye’ye gittiği yıl 1936. Yol ve ilk aylardaki geçim parasını karşılamak için, Karpaz bölgesinin imamı ve hocası olan babası (dedem), rahmetlik Mehmet Rifat Efendi birkaç hayvanını satarak cebine üç beş kuruş koymuş. Uzun bir gemi yolculuğu, sonra da kara trenle Ankara’ya ulaşmaya başarmış babam bu çetin yolculuğun sonunda.  Gemi, köy rammisi (otobüsü) gibi, her durağa uğrayarak Türkiye’ye haftalar sonra varabilmiş.

Şansa bakın ki Ankara Üniversitesi’nde eğitime başlayan babam, Atatürk ile karşılaşma şansına sahip olmuş, hem de birkaç kez. Yatılı okul dışındaki yaşam giderlerini karşılayabilmek için çeşitli işler yapmış babam. Kravat, çorap, cüzdan ve kemer imal etmiş, eski bisikletleri alıp, yenileyerek satmış. İkinci Dünya savaşı çıkınca Türk Silahlı kuvvetlerinde Teğmen olarak Edirne’de, Bursa’da ve Kırıkkale’de görev yapmış. Savaş bitince ABD’nin açtığı burs sınavlarını kazanarak ABD’ye gitmiş ve yüksek lisansını orada tamamlamış.

Kısa bir müddet sonra ünlü Squibb firması Laboratuvar şefi olan babama firma, “Kal bizde çalış” önerisi ile yüksek bir maaşlı iş teklifinde bulunmuş. Babamın “yatılı okudum Türkiye Cumhuriyeti devletine borcum var” demesi üzerine “biz borcunu sonuna kadar öderiz, merak etme” yanıtını almışsa da “Ben ABD’de kalırsam benden sonra Türkiye’de üniversite tahsili yapmak isteyen Kıbrıslı Türklere beni bahane edip belki bir daha burs vermezler” düşüncesi ile bu teklifi nazikçe geri çevirmiş ve Türkiye’ye geri dönmüş. Bu dönüş başarı basamaklarının da kapısını açmış babama.

1952 yılında sonradan adı “Elazığ Veteriner Kontrol Araştırma Enstitüsü”nü (EVKAE) olarak değiştirilmiş olan “Elazığ Bakteriyoloji ve Seroloji Enstitüsü”nü sıfırdan kurmuş babam. (Enstitünün müzesinde gururla seyrettim babamın bronz bir levha üzerine basılmış resmini ve o dönemde satın aldığı mikroskopları ve çağdaş tıbbi laboratuvar aletlerini.) Mikrop ve virüslerin resmini çekebilmek için Laika marka fotoğraf makinesi kullanmış babam daha 1952 yılında. EVKA Enstitüsü kurulduğu günden itibaren Doğu Anadolu’nun, daha doğrusu Ortadoğu’nun en önemli araştırma enstitüsü olmuş. Halen daha bu sıfatı gururla taşımakta.

O dönemde birkaç parça laboratuvar aletinin uluslararası patentini de almış babam. Bunlardan en ünlüsü “Atun pensi.” Laboratuvarda kullanılan bir çeşit cam tüpün tutulması, ısıtılması, başka solüsyonlarla karıştırılması ve ayrıştırıcı alete konması için kullanılıyordu bu pens. Halen kullanılıp, kullanılmadığını tıp mesleğinde olmadığım için bilemiyorum.

Doğu Anadolu’ya en önemli armağanlarından bir tanesi de Türkiye’ye özgü “Şap” hastalığının doğru teşhisi ve enstitüde gerekli aşılarının üretilmesi. O dönemde bir ilk olmuş Türkiye Cumhuriyeti’nde aşı üretmek, özellikle de Şap (Antrax) aşısı.

Bu başarı, dönemin Tarım Bakanı rahmetlik Nedim Öktem’in gözünden kaçmamış, Başbakan rahmetlik Adnan Menderes’in de kulağına gitmiş ve Bölge Müdürü olarak tayini İstanbul Pendik Veteriner Enstitüsüne çıkmış. Babam, tayini “İstanbul Pendik Veteriner Enstitüsüne” çıkınca bu sefer fırsat bu fırsat deyip “İstanbul Tıp Fakültesine” öğrenci olarak yazılmış ve tıp eğitimine başlamış. Hocası bile şaşkınlıktan dilini yutmuş, kemikleri, doğru ve eksiksiz tanımlamasından dolayı…

Bir sonraki aşamada, kariyerindeki başarısından ve araştırmacı olmasından dolayı Ankara’ya tayini çıkmış, Ziraat Bakanlığı şube müdürü olarak. Tanıdığı yok, hiç kimsesi yok, politikaya hiç bulaşmamış, hiçbir siyasiyi tanımıyor ama basamakları da çalışkanlığı ile ardı ardına tırmanıyor rahmetlik babam.

Bu ara kardeşlerini, kardeş çocuklarını (yeğenlerimi) ve köylülerini üniversite tahsili yapmaları için bir bir Türkiye’ye çağırıyor, evinin kapısını ardına kadar açıyor ve elden geleni yapıyor. Dünya Sağlık Teşkilatı (WHO) babamın farkına varıyor ve o günden sonra da babamın yurt dışı seyahatleri başlıyor. En çok da İtalya’ya gidiyor. Benim için bu seyahatlerin en güzel yanı, babamın getirdiği kucak dolusu oyuncaklar…  O dönem hiçbir arkadaşımda olmayan hediyeler almanın havası çocuk dünyasında başka oluyor…

Babamı İngiliz Sömürge Yönetimi de rahat bırakmıyor ve 1950’lili yıllarda Kıbrıs’la mesleki ilişkisi bayağı artıyor. Kıbrıs’taki bir salgın hastalık nedeni ile adaya çağrılan babam önce Lefkoşa’daki Laboratuvarın başına getiriliyor, sonra da adanın tüm ilçelerinde görev yapmaya başlıyor. Bu işi gerçekte yıllar sonra bana yaradı. Neredeyse Kıbrıs’taki tüm Türk liselerinde okuduğum için, 1980-2012 yılları arasında devletimizde görev yapan müsteşarlar, müdürler ve üst düzey bürokratların büyük bir çoğunluğu benim lisedeki sınıf arkadaşlarım oldu.

Kıbrıs’ta Cumhuriyetin ilan edildiği 1960 yılının yazında babam Larnaka’da görev yapıyordu. İngiliz Sömürge Yönetiminin lojman olarak verdiği evimizin hemen yanı başında Larnaka Polis karakolu yer almaktaydı. Karakolu ziyarete gelen İngiliz, Rum ve Türk siyasiler çıkışta bize de uğrarlardı. Bu nedenle Makarios, Glafkos Klerides ve Vassos Lissaridis gibi Rum siyasilerle de tanışma fırsatım oldu çocuk yaşlarda. Vali Sir Hugh Foot evimize gelmiş miydi hiç hatırlamıyorum ama gelen giden İngiliz yetkili sayısı bayağı fazlaydı. Babamı el üstünde tutuyorlardı hep. Saygıları çok yüksekti.

Irak’taki General Kasım hükümeti Türkiye’den ve Dünya Sağlık Teşkilatı’ndan salgın hastalık uzmanı isteyince babama Irak yolu gözüktü ve ertesi yıl babamın tayini Irak’a, Bağdat Üniversitesine çıktı. Laboratuvarın ve Patoloji bölümünün başkanı oldu. Irak’ı kasıp kavuran bir hastalığın tam teşhisini koyması ve Fransa’daki Pastör Enstitüsü ile iş birliği içinde aşısını üretmesi kendisine tüm kapıları açtı Irak’ta. Yazın ziyarete gittiğimde Irak’ın önde gelen siyasilerini ve sivil kişilerini evimizde görmek benim için hiç sürpriz olmadı. Iraklı siyasilere ilaveten Bağdat’ta yaşayan Türkmenlerin ve Türk kolonisinin ileri gelenleri de hep babamı arayıp sorarlar, evimize uğrarlardı.

Türkiye ile Irak arasındaki su krizi ve Saddam’ın yumuşak bir darbe ile iş başına gelmesi Irak’taki Türk kolonisi ile tüm batılı kuruluşların yetkililerinin Irak’ı terk etmesinin başlangıcını oluşturur ve Babam Irak’tan ayrılmak zorunda kalır.

Aklında o yıllarda yeni açılmış olan Hacettepe Üniversitesi Tıp Fakültesi vardır. Ankara’ya gider ve Hacettepe Tıp Fakültesine başvurusunu yapar. Dünya Sağlık Teşkilatı ise tayinini Hindistan’a çıkarmıştır. Karar vermekte acele etmez. Hacettepe Üniversitesi’nin vereceği kararı beklemeyi tercih eder Hindistan’a hemen gitmek yerine. Prof. Dr. İhsan Doğramacı o yıllarda Hacettepe Tıp Fakültesini ve Hastanesini kurmuş, öğretim üyesi ve görevlilerini seçerken de bayağı titizlenmekte, Tıp Fakültesini ve Hastaneyi yüksek standartta başlatıp devam ettirebilmek için. Ortalama olarak başvuruda bulunan her 30 kişiden sadece bir tanesini uygun görmekte kurduğu üniversite ve hastaneye.

Prof. Dr. İhsan Doğramacı o yıllarda Hacettepe Tıp Fakültesini ve Hastanesini kurmuş, Tıp Fakültesini ve Hastaneyi yüksek standartta başlatıp devam ettirebilmek için Öğretim üyesi ve görevlilerini seçerken de bayağı titizlenmekte, Ortalama olarak başvuruda bulunan her 30 kişiden sadece bir tanesini uygun görmekte kurduğu üniversite ve hastaneye.

Babam da Doğramacı’nın bu titizliğinden haberdar ancak başvuruyu yaptığı sabah daha üniversite hastanesinden ayrılmadan Prof. Dr. İhsan Doğramacı kendisini odasına davet eder ve “ününüz sizden evvel buraya ulaştı. Yarın Patoloji bölümünün başkanı olarak görevinize başlıyorsunuz, odanız hazırlanmıştır” diyerek başvurusunu onaylar.

Iraklı bir Türkmen olan Prof. Dr. İhsan Doğramacı’nın önünde, babamın Irak’ta o güne değin bilinmeyen bir tavuk hastalığının nedenlerini araştırması, virüslerini tespit etmesi ve hastalığın tanısı koyduğu araştırmanın raporu ile Kıbrıs’ta 1961 yılında kan bankası müdiresi Melihat Hacıburgul ile birlikte ilk kez Kıbrıs’taki Rumların ve Türklerin kan dağılımı araştırması vardır. (Kıbrıslı Rumların kan grubunun Yunanistan’la değil Türkiye’yle uyuştuğunu ortaya koyan bu akademik tıbbi araştırma yayınladığı vakit çok dikkat çekmiş ve Rumlar tarafından örtbas edilmeye çalışılmıştı.)

Hacettepe Tıp Fakültesi patoloji bölümü başkanı olan babam Patoloji bölümünün kuruluşunda büyük emek sarf eder ve aktif olarak çalışmasına önemli katkılarda bulunur. Türkiye’de tüberküloz (verem) hastalığının çeşitlerinin tespit edilmesinde ve aşılarının hazırlanmasında önemli rol oynar.

20 Temmuz 1974 tarihinde başlayan Mutlu Barış Harekatında babam Kıbrıs’tadır. Tıp eğitimindeki bilgilerini kullanarak Mağusa hastanesinde yaralıların tedavisine gönüllü olarak koşar. Mutlu Barış Harekatı’nda arşiv niteliği taşıyacak birçok değerli fotoğraflar çeker ve Mağusa’da yaşanan olayları ölümsüzleştirir.

Mutlu Barış Harekatı sonrasında Ankara’ya dönüşünde Kıbrıs Türk Kültür Derneği’nin Ankara’daki Genel Sekreteri olarak 1975 yılının ilkbaharında Türkiye Cumhuriyeti Başbakanı Bülent Ecevit’le Kıbrıs’ta oluşturulan Türk bölgesinin geleceği ile ilgili görüşmeler başlatır. 1975 yılının Eylül ayında Başbakan Ecevit’e bir yazı göndererek KKTC’de kurulacak sanayinin üniversitelerden oluşacağını söyler ve KKTC’nin üniversiteler ülkesi olması için çalışmaların hemen başlatılmasını talep eder. Dönemin Başbakan Yardımcısı Turan Feyzioğlu Kıbrıs’ın nüfusu az olmasından dolayı bu öneriye olumsuz baksa da İbrahim Hakkı Atun düşüncesinde ısrar eder ve kararlılıkla girişimlerini devam ettirir.

Babam Hakkı Atun’un mektubu ile başlayan Kıbrıs’ın üniversite eğitimi merkezi olması süreci, kararlı tutumu ile nihayet olumlu bir sonuca ulaşır. Türkiye Cumhuriyeti ile Kıbrıs Türk Federe Devleti yetkilileri bu fikri fiiliyata geçirmeye karar verirler ve imzalanan bir protokol ile süreç başlar. T.C. hükümeti KTFD bütçesine yeterli parayı aktarmasından sonra günümüzde Doğu Akdeniz Üniversite’sinin olduğu yere Yüksek Teknoloji Enstitüsü kurulur.  Ve yıllar içinde Yüksek Teknoloji Enstitüsü üniversiteye dönüşür ve Doğu Akdeniz Üniversitesi adını alır.

Babam Prof. Dr. Hakkı Atun bu özverili çalışmasından sonra “Kıbrıs adasının üniversiteler adası olmasının fikir babası” olarak kayda geçer ve anılmaya başlanır.

Patoloji bölümündeki başarıları kendisine Sivas Cumhuriyet Üniversitesi Tıp Fakültesinin (kurucu) Dekanlığını getirir. Birkaç yıl sonra da dönemin Türkiye Cumhuriyeti Cumhurbaşkanı kendisini  “Van Yüzüncü Yıl Üniversitesi”ni kurmakla görevlendirir.

Yüksek Öğrenim Kurumu’nun (YÖK) kararından sonra Van Üniversitesini kurmak için yola çıkar ve Doğu Anadolu’nun en iyi üniversitesi olan Van Yüzüncü Yıl Üniversitesi’ni kurarak Kurucu Rektörü olur. Bu görev bir başka gururdur babam için. Hürriyet Gazetesi’nin yazdığı gibi “Elinde bir ibrikle” Van’a gider ve üniversiteyi sıfırdan yaratarak kurar. Van Yüzüncü Yıl Üniversitesi babamın KKTC’ye dönmesinden sonra vefalı davranır ve adını Konferans salonuna vererek ölümsüzleştirir.

1984 yılında, KKTC Cumhurbaşkanı rahmetlik Cumhurbaşkanı Rauf R. Denktaş kendisinden Doğu Akdeniz Üniversitesi mütevelli heyetine girmesini ve Teknoloji Enstitüsünden Üniversiteye geçişine yardımcı olmasını ister. Bu talep üzerine KKTC’ye kesin dönüş yapan babam, önce Doğu Akdeniz Üniversitesi Vakıf Yönetim Kurulu üyeliğine sonra da başkanlığına seçilir, Cumhurbaşkanı rahmetlik Rauf R. Denktaş’ın da akdemi konusunda danışmanı olur.

Babam Prof. Dr. Hakkı Atun, 1988 yılında Cemaat Meclisi’nin üst katında ilk açılış konuşmasını yaptığı “Yakın Doğu Üniversitesi”nin de bilahare Rektörlüğüne atanır.

Başarıları yurt dışında da dikkat çeker ve babam Prof. Dr. Hakkı Atun 1988 yılının sonunda yayınlanan “Dünya Bilim Adamları” biyografisinde hakkı ile yerini alır…

Başarılarla dolu yaşamı 2009 yılının 13 Kasımında yatağında gece uyurken sessizce son bulur. Vefalı sevenlerinin katıldığı görkemli bir törenle Gazimağusa’da ebedi istirahatgahına defnedilir.

Allah’ın rahmeti üzerinden hiç eksik olmasın, mekanın Cennet’te nurlar içinde yat baba, seni çok özledim.

 

KAYNAK: Prof. Dr. Ata ATUN / KKTC ve Türkiye’de İzini Bırakan Babam Hakkı Atun (ww.ataatun.org, 13 Kasım 2016).

 

 

 

Yazar: Prof. Dr. Ata ATUN
FOTO GALERİ

İLGİLİ BİYOGRAFİLER

Devamını Gör