Afro-Amerikan, Müslüman Yazar Akademisyen. ABD’nin Ohio eyaletine bağlı Cleveland kentinde doğdu. Bugüne kadar profesyonel hayatı boyunca çeşitli akademik görevlerde bulunan Şekûr, 1973’te ABD Kent Eyalet Üniversitesi’nde Psikolojik Danışmanlık bilim dalından doktora derecesi aldı.
Uzun
yıllar New York Eyalet Üniversitesi’nde Eğitim Danışmanlığı Doçenti olarak
çalıştı. Muhyiddin Şekur, uzun bir süre SUNY Brockport College'de de öğretim
üyeliği yapmış ve 2006 yılında emekli olmuştur. Halen New York eyaletinde, New
York'un merkezine 8 saat mesafede bağlı bulunduğu tekkede hizmet vermektedir.
Savaş
sonrasında Bosna ve Hırvatistan'da bulunan Muhyiddin Şekur burada özellikle
ailesini yitirmiş çocukların rehabilitasyonu için çalışmıştır. Halen bağlı
bulunduğu tekke aracılığıyla yetim kalmış çocukların rehabilitasyonu ile
ilgilenmektedir.
Muhyiddin
Şekur, ABD’de ve başka ülkelerde öğretmen ve uygulayıcı olarak bireysel terapi
ve aile terapisi alanlarında ders verdi, akıl sağlığı sorunları üzerine
makaleler yazdı.
Hayatın
sadece afakî boyutuna değil, enfüsî anlamına da odaklanan Şekûr, yıllar önce
tasavvufla tanıştı. Doğu’da uzun seyahatlere çıktı, kutsal toprakları birkaç
kez ziyaret etti.
Bosna-Hersek
Savaşı sırasında yetim çocuklara psikolojik rehberlik hizmeti veren bir
organizasyonu yönetti. O yıllarda yaşadıklarını kitaplarına taşıdı.
Muhyiddin
Şekur, Hüseynî Hayatî Rufaî tarikatına
mensuptur, ömrünü İslam’ı anlamaya adamıştır. Bu yolda yaşadıklarının bir
kısmını Writings on the Water (Su
Üstüne Yazı Yazmak) kitabında anlatmıştır. Oldukça samimi bir dille yazılmış bu
kitap Türkçe dışında Almancaya da çevrilmiştir.
Muhyiddin
Şekur, 2009 yılında Türkiye’ye de
gelmiş, birkaç hafta İstanbul ve Konya’da kalmış, kendisiyle çeşitli dergiler
için röportajlar yapılmıştır.
Türkçeye
Çevrilen Kitapları:
Su
Üstüne Yazı Yazmak (Otobiyografik roman, çev. Senai Demirci, Sevin Okyay,
2010), Gölgeler (Çev. Öykü Özer, Senai Demirci, 2019)
KAYNAKÇA:
Muhyiddin Şekur ile 8 gün! (Portre, dunyabizim.com, 20 Mayıs 2009), Muhyiddin Şekûr (sufi.com.tr,
26.03.2019), Su Üstüne Yazı Yazmak (tasavvuf.in, 26.03.2019).
LEYL-İ RUZEM (*)
Muhyiddin Şekur
Leyl-i
ruzem, ruhumun sultanı
Karanlığa
saçar filizleri, baharı
Leyl-i
ruzem ayışığında açar,
Terk
eyler gönlüme misk-i amber-i aşkı.
Leyl-i
ruzem filizlenir yağmurda
Ruhumdan
akan hatıraların yağmurunda;
Aradım
rayihanın özünü çiçeğinden ötede,
Ve
bir yudum şarap, kadehinde...
Leyl-i
ruzem geç saatlerde gelir
Dokunmak
için Leyla'nın busesine, gözlerime
Gönülden
tatlı hayaller volkanlar gibi fışkırır
Mest-ü
hayran oldum bu muhteşem süprizle
Leyl-i
ruzem, mehrimdir sana kalbim
Kendininmiş
gibi al ve yönet,
Ve
aşkınla mest olduğumda aldığın aklım
Ben
de ahmaklar okyanusuna daldım.
(*)
Muhyiddin Şekur'un 5 Mayıs 2009 günü Ali Emiri Kültür merkezinde yaptığı
konuşmanın sonunda İngilizcesini okuduğu şiir. Çeviren: Abdulvahid Coşkun
KAYNAK:
Muhyiddin Şekur ile 8 gün! (Portre, dunyabizim.com, 20 Mayıs 2009).
MUHYİDDİN ŞEKUR
İLE 8 GÜN!
Arkadaşımız
Mehmet Erken Muhyiddin Şekur'un İstanbul'da mihmandarı idi. İzlenimlerini,
gözlemlerini bizlerle paylaştı.
Bir
insanı tanımanın en önemli yolları yazdıklarını okumak, konuşmalarını dinlemek
ya da onunla belirli bir süreyi aynı amaç için beraber geçirmek olur herhalde.
Türkiye'de
Su Üstüne Yazı Yazmak kitabı ile geniş kitlelere ulaşan fakat bunun dışında ne
bir eseri ne de bir konuşması mevcut olan Muhyiddin Şekur 1-14 Mayıs tarihleri
arasında Türkiye'deydi malum. 6 günü Konya ve Kıbrıs'ta, 8 gün ise İstanbul'da
bulunan Muhyiddin Şekur'un bu süre zarfında sürekli yanında bulunmuş olmam, hem
pek bilinmeyen yaşam hikayesi hakkında hem de karakter olarak nasıl biri olduğu
hakkında ufak da olsa fikir sahibi olmama vesile oldu.
Kimdir Şekur?!.
Kısa
yaşam hikayesinden başlayacak olursak; ABD'de doğan Muhyiddin Şekur bir
Afro-Amerikandır öncelikle ve 24 yaşında kelime-i şehadet getirmiştir. Müslüman
olduktan sonra bir tasavvuf koluna bağlanan Muhyiddin Şekur, bu yolda
yaşadıklarının bir kısmını Writings on the Water (Su Üstüne Yazı Yazmak)
kitabında anlatmıştır. Oldukça samimi bir dille yazılmış bu kitap Türkçe dışında
Almancaya da çevrilmiştir.
Müslüman
oluşu ve bir tasavvuf koluna bağlanışı haricinde Kent Üniversitesinde Psikoloji
eğitimi alan Muhyiddin Şekur, uzun bir süre SUNY Brockport College'de öğretim
üyeliği yapmış ve 2006 yılında emekli olmuştur. Halen New York eyaletinde, New
York'un merkezine 8 saat mesafede bağlı bulunduğu tekkede hizmet vermektedir.
Savaş
sonrasında Bosna ve Hırvatistan'da bulunan Muhyiddin Şekur burada özellikle
ailesini yitirmiş çocukların rehabilitasyonu için çalışmıştır. Halen bağlı bulunduğu
tekke aracılığıyla yetim kalmış çocukların rehabilitasyonu ile
ilgilenmektedir.
Nasıl biri?
Muhyiddin
Şekur'un nasıl biri olduğunu anlamaya çalışırken şu ufak notu eklemek isterim;
çok fazla yazan insanlar, genelde konuşmayı tercih etmezler malum...
Yayınlanmış bir tane kitabı bulunmasına rağmen Muhyiddin Şekur'un her gün
belirli bir vaktini yazmaya ayırdığını söylersek, konuşmaya bakış açısını
gösterebilmiş oluruz diye ümid ediyorum. Ama basılmış bir tane kitabı
olmasından da anlayacağımız üzere bunları yayınlamayı düşünmemiş, sadece
hocasının tavsiyesi ile Su Üstüne Yazı Yazmak kitabını oluşturan hikayeleri
yayınlamış.
Bunlara
dikkat!
Bunun
yanında belirtmemin mecburi olduğunu düşündüğüm bir diğer husus kendilerinin
Müslüman olmasının üzerinden 40 seneye yakın zaman geçmiş olmasıdır.
"Müslüman oluşu" diyerek kendisinin pek de hoşlanmadığı bir ifade
kullandığımı da ayrıca belirteyim. Kendisinin sonradan Müslüman olmuş ve daha
önce İslam ile ilgili hiçbir geçmişi yokmuş gibi algılanmasından rahatsız olan
Şekur, kendisinin bir Afro-Amerikan olduğunu ve Amerika'ya köle olarak
getirilen atalarının %95 inin Müslüman olduğunu söyledi sürekli.
Biz
Müslümandık ve bu nimet zorla, işkence ile bizden alınmaya çalışıldı. Köle
insanlar arasında dinlerini gizliden gizliye sürdürenler vardı diyor Muhyiddin
Şekur. Kitabının ilk bölümünde, Kelime-i Şehadet getirdiği camide kendisine din
ile ilgili ilk bilgileri veren imamın, kendisi Müslüman olduğu zaman 60 yaşının
üzerinde olduğunu ve 18 yaşındayken Müslüman olduğunu söylüyor . Kabaca bir
hesapla 20. yüzyılın başlarına tekabül eden bu zaman diliminde ABD'de
Müslümanların yaşadığını bilmek bize biraz uzak gelse de bu gerçeği
reddedemeyiz. Bu noktada ümidim, insanların Muhyiddin Şekur ile ilgili
akıllarında "helal olsun adama, gavur illerinde Müslümanca
yaşayabiliyor" şeklinde düşüncelerden öte birşeylerin kalmasıdır. Zira
kendisi İslami İlimler ve Müslümanca Yaşamak noktasında -benim kanaatime göre-
Türkiye'de yaşayan birçok alimden çok daha fazla aşama katetmiş birisidir.
Muhyiddin
Şekur'un bizlerden farklı bir coğrafyada doğmuş ve yaşamış biri olması
yaşamının, kitabında anlattığı hikayelerinin herbirimizde "bunları sanki
ben de yaşadım" hissi uyandırmasına rağmen, bizden, Türkiye'de yaşayan
müslümanlardan kısmen farklı olmasını normal kılmaktadır.
Popüler
kültür dediğimiz şeyi ithal eden değil ihraç eden bir ülkede yaşıyor olması,
kitabından da yer yer anlayacağımız üzere farklı kaynaklarla olan ilişkilerinin
bizden daha fazla olmasını sağlamıştır. Fakat yine bu durumu incelediğimizde
kendisinin, hangi kaynağa bakarsa baksın "İslamı daha düzgün nasıl
yaşarım" sorusuna cevap aradığını görebiliriz.
Farklı gözle bak
!
Muhyiddin
Şekur'un ziyareti, kendisini dinlemeye gelen insanlarda ne tür hisler
uyandırmıştır bilemeyeceğim fakat kendisi ile burada bulunduğu tüm vakitlerde
beraber olmam, benim İstanbul'a daha farklı bakmamı sağlamıştır. Geldiği gün,
dinlenmek için otelinin çay bahçesinde oturduğumuzda söylediği şey,
geçirdiğimiz 8 günü ve kendisinin ne kadar mütevazi biri olduğunu kısmen
anlatmaktadır aslında. Özetle; Ben Amerika'dan gelen bir Müslümanım ve ne
yaptığımı, kim olduğumu Su Üstüne Yazı Yazmak kitabında az çok anlatmaya
çalıştım.
İstanbul'da
yaşayan insanlar niye beni dinlemeyi bu kadar çok istiyorlar anlamış değilim
açıkçası. Ben İstanbul'da yaşayan birisine ne anlatabilirim ki? mesela Eyyüb el
Ensari burada ve her daim buradaki insanlara birşeyler anlatıyor. İnsanlar
idrak etmek istediklerinde dışarıya çıkıp havayı koklamaları yetecekken niye
benim gibi başka bir ülkeden gelmiş birini dinlemek istiyorlar ki? Buradaki
havayı koklasalar evliyaların, sahabelerin kokusunu alabilecekler zaten, dışarı
çıksalar bir zamanlar onların yürüdükleri yollardan yürüyecekler ve nereye
baksalar onlara dair bir hatıra ile karşılaşacaklar.... Bu manada serdedilen
sözlerin ardından takdir ececeğiniz üzre geçirdiğimiz günlerde o yollardan
yürümeye çalıştık, o manevi havayı solumak için gayret sarfettik. Açıkçası ben
bu vesile ile İstanbul'un Süleymaniye, Sultanahmet, Topkapı sarayı, güzel
manzara... gibi bir dolu maddi güzelliği barındırdığı gibi, Sünbül Efendi,
Yahya Efendi, Yüşa Peygamber gibi birçok manevi güzelliği barındırdığını da
tekrardan keşfetmiş oldum.
Muhyiddin
Şekur, İstanbul'da bulunduğu süre zarfında 3 ayrı yerde konuşma yaptı.
Bunlardan Beyoğlu İnsan Kitap'da gerçekleşen konuşmanın büyük bir kısmı
şuradaki linkte görülebilir. Buradaki linke tıklayarak ise hazretin Ali Emiri
Kültür Merkezinde yaptığı konuşmayı dinleyebilirsiniz.
Yeni kitaplar
var mı yolda?
Muhyiddin
Şekur'un emekli olduktan sonra vaktinin büyük bir kısmını psikoloji alanında
yazdığı ders kitabına verdiğini ve bu kitabını İstanbul'a gelmeden editörüne
teslim ettiğini belirtelim. Bundan sonrasında ise birincisini Su Üstüne Yazı
Yazmak kitabının oluşturduğu, 3 kitap olarak tasarladığı Sufi chronicles
serisinin 2. kitabını yazmaya ayıracakmış. Bu kitabı oluşturan hikayeleri
kafasında az çok oturttuğunu söyleyen Muhyiddin Şekur, geriye sadece yazmak
işleminin kaldığını ve bu kitabı en hızlı şekilde yayınlamaya çalışacağını
söyledi. Hatta Bilim ve Sanat Vakfı'nda yaptığı konuşmada "Türkiyedeki
insanlarla ne zaman karşılaşsam bana ne zaman yeni bir kitap yazacağımı
soruyorlar ve ben sırf mahçup olmamak
için Türkiye'ye gelmekten çekinir oldum. Eğer fırsatım olursa yeni kitabımın
İngilizce baskısından önce Türkçe baskısının yayınlanmasını isterim" dedi.
Peki gençlere
neler tavsiye ederler?
Bu
soruya cevap olarak, ufak bir mecliste kendisine aynı soru sorulduğunda verdiği
cevaptan birşeyler aktarmak yerinde olacaktır. Bu ufak konuşmada Muhyiddin
Şekur da öncelikle, birçok yaşlı amcanın gençlere söylediği zamanınızı boşa
harcamayın uyarısını yaptı. Zaman'ın önemine binaen verdiği örnek ise şu idi;
kaset çalarları alır ve istediğiniz yere gelmek için hızla ilerlet tuşuna
basarsınız ama stop'a bastığınızda hiçbir zaman istediğiniz yeri
tutturamazsınız. ya birkaç saniye ileri gitmişsinizdir ya da birkaç saniye
geridesinizdir. Siz siz olun hayatı yaşarken çok fazla hızlanıp olmanız gereken
yeri geçmeyin. Çünkü hayat geri sarılmıyor...
Muhyidin
Şekur'un bu soru üzerine değindiği bir diğer nokta ise şükrün önemi idi. İlk
karşılaştığında elinde bilgisayar olan bir arkadaşın üzerinden kısaca şunları
dedi Muhyiddin Şekur; düşünün ki çok güzel bir bilgisayarınız var ama
internetiniz bir saatliğine kesildi. Çıldırmayın, sinirlenmeyin. İnternetiniz
olmasa bile çok güzel bir bilgisayarınız olduğuna şükredin. her vesile ile
şükredin, nankörlük en büyük günahlardandır.
Muhyiddin
Şekur'a dair bunlardan fazla ne söyleyebilirim bilmiyorum fakat bu yazı
vesilesi ile kendisinin İstanbul gezisinde benimle beraber olan Abdülvahid
Coşkun'a, bu işi bana devrederek Muhyiddin Şekur gibi birisi sürekli vakit
geçirmemi sağlayan Muhammed Öz ve Sevgi Kurtulmuş'a; rahatsızlığından ötürü
bize katılamasa da her daim telefonla iletişim halinde olduğumuz Ayşe Şasa
Hanım'a; tavsiyeleriyle daha rahat bir
gezi programı hazırlamamızı sağlayan M. Erol Kılıç, Senai Demirci ve M.Fatih
Çıtlak'a teşekkürlerimi iletmek istiyorum .
KAYNAK:
Muhyiddin Şekur ile 8 gün! (Portre, dunyabizim.com, 20 Mayıs 2009).
GÖLGELER
KORİDORU
Muhyiddin Şekûr
“Şayet
benim kulağa tatlı gelen fısıltılarımı işitemiyorsan, o hâlde hayat öğretsin
sana öğrenmen gerekenleri…”
Amerika’da
doğan, orada İslam’la tanışan, çeşitli Amerikan ve Avrupa üniversitelerinde
psikolojik danışmanlık dersleri veren ve şu anda misafir öğretim üyesi olarak
Türkiye’de bulunan Muhyiddin Şekûr’un yıllardır beklenen kitabı; Gölgeler
Koridoru.
Şekur’un
tasavvufla tanışma serüvenini anlattığı ilk kitabı Su Üstüne Yazı Yazmak bugüne
kadar yüzbinlerce kişiye ulaştı. Okuyan herkesi derinden etkiledi. Yaşadığımız
hiçbir şeyin tesadüf olmadığını, her tecrübenin bizi bir hâlden başka bir başka
hâle hazırladığını hissettirdi.
Muhyiddin
Şekûr, uzun zamandır beklenen Gölgeler Koridoru’nda, aynı akıcı üslupla
hakikatte hepsi birer hikmete işaret eden hayat derslerine devam ediyor. İsmi
Furkan Suresi’ndeki “Rabbinin gölgeyi nasıl uzattığını görmedin mi? Eğer dileseydi,
onu elbet hareketsiz kılardı” ayetinden mülhem olan Gölgeler Koridoru’nda
görünmeyen dünyayı keşfetme tecrübelerini daha ileriye taşıyor. Görünene
odaklanıldığında kolayca üzerinden atlanıp geçilebilen sıradan olayların,
görünenin ötesine nüfuz edildiğinde hakikate uzanan bir nişaneye dönüştüğünü
gösteriyor.
Gölgeler
Koridoru, insana önce kendi bâtınına, enfüsî âlemine, sonra dış dünyadaki
olayların iç yüzüne, yani aslında hakikate dair bir kavrayışa nasıl
ulaşılabileceğine dair küçük ama etkileyici denemeler yaptırıyor. Bazen bir
gece yürüyüşünden, bazen bir ateşböceğinden, bazen bir veranda inşaatından,
bazen insanlığı tarif edilmez acılara sürükleyen savaşlardan yola çıkarak
bakışımızın nereye odaklanması gerektiğine yönelik hatırlatmalarda bulunuyor.
Gölgeler Koridoru, hakikat yolcularının kaçırmaması gereken bir roman. Âdeta
karanlıkta kalan insana yolunu gösteren bir “altın iplik”…
SU ÜSTÜNE YAZI YAZMAK
Muhyiddin Şekûr
"İnsanların taş üzerine yazdıkları yüzyıllık
yazılar, Allah için su üstüne yazılmış yazı gibidir."
Amerika’da doğan, orada İslam’la tanışan ve halen
orada yaşayan, çeşitli Amerikan ve Avrupa üniversitelerinde psikolojik
danışmanlık dalında akademisyenlik yapan Muhyiddin Şekûr Su Üstüne Yazı
Yazmak’ta tasavvufa giriş öyküsünü anlatıyor. Şekûr, bu serüveni tasavvufla
karşılamasından başlatıp şeyhinin rehberliğinde eriştiği dervişliğe ve ötesine
kadar götürüyor. Şeyhinden aldığı “ders”lerle hayatın her anına dalga dalga
yayılan ve hepsi birer hikmete işaret eden, kendisine sunulan lütufları ve bu
yolda geçirdiği dönüşümü dile getiriyor. Bölümler arasında ilerledikçe, okur da
günlük hayatın içinde insana yapılan ilahi çağrıya tanık oluyor.
Lavabonun tıkanması, biriken günahlara karşı bir
uyarıdır aslında. Sadece perşembeleri kendisini aramasını söyleyen şeyhine
ulaşamadığında yaşadığı hayal kırıklıkları, yazarı Allah’a giden yolda pişiren
ateştir. Yolda rastladığı yaralı kuş, şehirde kopması beklenen fırtına ve
arabasının bozuluşu hep semadan gelen işaretlerdir görmeyi bilene.
Eski bir plakçaların iğnesini ararken aslında
kaybettiği inancını aramaktadır. Ve tüm bu olaylarda okur, yazarın
samimiyetine, bazen acemiliklerine, tereddütlerine, ama en çok da teslimiyetine
şahit olur ve onunla birlikte ruhun ve kalbin bu olağanüstü serüvenine dâhil
olur.
Su Üstüne Yazı Yazmak, okura karanlıklar içinden bir
ışık sunuyor, soluk aldırıyor, umut aşılıyor…
Arayış içinde olanlar ve aradığını tasavvufta bulmayı
umanlar için kaçırılmayacak bir roman.