Ali Baş (Ozan Sezinî)

Halk Ozanı

Doğum
24 Kasım, 1960
Ölüm
Burç
Diğer İsimler
Aşık Sezinî, Ozan Sezinî, Garip Ali

Halk ozanı (D. 24 Kasım 1960, Panlı köyü / Pınarbaşı / Kayseri - Ö. 2011, Kayseri). İlköğrenimi köyünde tamamladıktan sonra Kayseri’ye yerleşti. Küçük yaşta şiirle ilgilenmeye başladı. Aşık Sezinî, Ozan Sezinî, Garip Ali mahlaslarını kullandı. Âşıklık geleneğinin güçlü örnekleri görülebilen şiirlerinde epik, lirik, pastoral, didaktik, dramatik tarz ve halk edebiyatının koşma, güzelleme, taşlama örneklerine de rastlanır. Aşıklar Derneği, Halk Şairleri Kültür Derneği, Aşıklar Evi, Kültür Evi, Kültür Ocağı Ülkü Ocakları, Türk Ocakları, Aydınlar Ocağı, İLESAM gibi dernek ve kuruluşlarda kurucu üye, yönetim kurulu üyesi veya daimi üye olarak yer aldı. 2011’de Kayseri’de öldü. Mualla Baş ile evli; Mehmet Akif, Ozan Arif, Abdülkadir adlarında üç çocuk babasıydı.

Yazıları ve şiirleri Gürpınar, Birliğe Çağrı, Küçük Dergi, Berceste, Çemen, Diriliş, Kültür Ocağı, Erciyes, Hisar, Gürpınar, Türk Edebiyatı, Hoca Ahmet Yesevî, Kızılay, Yeşilay, Türkav, Geçit, Laçin dergileri ile Kayseri Hakimiyet, Anadolu Haber, Kayseri Anadolu, Kayseri Haber vb. gazetelerde yayımlandı. 1996-1997 arası Radyo Türkiyem’de “Maziye Hasret” programını hazırlayıp sundu.

Sezinî'yi büyük yapan da yaşadığı aşk ve hayatındaki kasırgalardır. Şair öyle aşklar yaşamıştır ki bu aşklar bütün ruhuna sinmiş ona adetâ hükmetmiştir; böylece bora, fırtına ve karsırgaların ele geçirdiği ruhu, şaire inanılmaz derecede güzel, sade, coşkulu şiirler söyletmiştir. Halk söyleyişini, halkın çarşıda pazarda kullandığı dili öyle güzel ve kolaylıkla anlatmıştır. Normal bir insan için çok kolay söylenemeyecek mısraları, kıvrak ve pratik zekâsı ile Türkçe'nin gücünü kullanarak anlatır. Kolayca söylenemeyecek orijinallikteki mısraları kolay ve külfetsiz söyler. Bu maharet, her aşığın, şairin kolay başarabileceği bir durum değildir. (Abdullah Çağrı Elgün)

ESERLERİ (Şiir):

Göül Kuşları Nöbette (2004), Sev de Gör’(2007).

KAYNAK: Nurkal Kumsuz’un Kaleminden Ali Baş (Ali Baş, Sev de Gör, 2007), İhsan Işık / Resimli ve Metin Örnekli Türkiye Edebiyatçılar ve Kültür Adamları Ansiklopedisi (10 cilt, 2007), Türkiye Yazarlar Birliği / Türkiye Kültür Sanat Yıllığı (2012).

SEN BİLİRSİN

Ruhumuz cılız kaldı hanelerde zikir yok

İsraf haddinden fazla nimetlere şükür yok

Maddenin haricinde tek bir ortak fikir yok

Sen bilirsin ya rabbi her şey sana ayandır

Muhammed'in aşkına bu milleti uyandır

 

Bir damla su vermiyor sebil çeşme kurumuş

Ahlaksızlık diz boyu yalan almış yürümüş

İnsanlık çırıl çıplak ar duygusu çürümüş

Sen bilirsin ya rabbi her şey sana ayandır

Resulünün aşkına bu milleti uyandır

 

Nefsin esiri olduk kalp gözümüz kör bizim

Karanlık dünyamızı aydınlatsın nur bizim

Senin lütfun olmadan uyanmamız zor bizim

Sen bilirsin ya rabbi her şey sana ayandır

Mustafa'nın aşkına bu milleti uyandır

 

Bu günahkar Sezini senden bunu diliyor

Mazlumların feryadı semaları deliyor

Ağlanacak halime zevk alarak gülüyor

Sen bilirsin ya rabbi her şey sana ayandır

Aşıkların aşkına bu milleti uyandır

 

 

SOLMASIN DİYE

Gönül kapısını açık bıraktım,

Sevdiğim kapıda kalmasın diye.

Yâr zülfün telini kalbime taktım,

Varıp yâd ellerin olmasın diye.

 

Yalan değil nazlı yâri özledim,

Kırk senedir yollarını gözledim,

Sır misâli dertlerimi gizledim,

Ağlayıp gözleri dolmasın diye.

 

Cümle dertler bir bir geldi başıma,

Felek zehir kattı tatlı aşıma,

Adım yazdırmadım mezar taşıma,

Okuyup saçını yolmasın diye.

 

SEZİNÎ bir pınar ummana akar,

Nazlı yâr hasreti sinemi yakar,

Bülbül konmaz güle uzaktan bakar,

Daha tomurcukken solmasın diye.

 

 

Ali Baş

Tel tel azalan, uçları sararmış siyah ve araya serpiştirilmiş gibi yayılan beyaz saçlarının altında açık renkli gözleri yorgun ve derinden bakar. Yüzü de gözlerine uyum sağlarcasına solgun.   Biraz uzunca burnuyla ileriye çıkık çenesi birbiriyle yarışır gibi.    Düşünürken gözleri irileşir. Sinirlenince çenesiyle birlikte sarı, seyrek bıyıkları oynar. Parmaklarının arasına kıstırdığı sigara, elini yakana kadar durur; ta ki yerine yenisini koyana kadar.

Hayatın zorluklan onu vaktinden önce çökertmiş, İlk bakışta sıradan, gariban bir insan intibaı uyandırır. Ancak şiirden söz açılınca bambaşka bir insan ortaya çıkar: Olgunlaşmış bir rûhun sahibi ve donanımlı bir insan. Hele şiir okumaya başladı mı, o gür sesin böyle zayıf bir bedenden nasıl çıktığı dinleyeni şaşırtır. Gözlerini kapatarak bir çağlayan olup gönüllere akar. Kendinden geçtiği için etrafındakilerin dinleyip dinlemediğini fark etmez bile.

Konuşmaya başlayınca her an tetikte bir zekâ ve şuur sahibi olduğu hemen anlaşılır. İlgilendiği konulardan söz açılınca kabuğundan sıyrılarak dışa dönük bir mizaç ortaya çıkar.

Millî meselelerde oldukça duyarlı. Gözlerinde anlaşılmaz bir hayret ifadesi belirerek dinler veya konuşur.

Haksızlık ya da yanlışlık konusunda kızgın bir çehre ile tavır koyar.

En küçük şeylerden etkilenecek kadar da içlidir.

Modern hayatta kısılan bülbülün sesini arar sık sık. Bulamayınca köyünde veya dağlarda tabiatın sesini dinleyerek teselli bulur.

Okuyarak, gözleyerek, dinleyerek ve yaşadıklarından ders alarak kendisini geliştirir. Öğrenmeye aşırı bir ilgisi var. Bilgisini başkalarıyla paylaşmayı da sever.

Sanat dünyasını kendisi erken girdiği hâlde, kitabıyla daha geniş çevreye ulaşması geç oldu.

Değişik işlerde çalıştıktan sonra kendi kendisini emekliye ayırdı. Emekli ikramiyesi olarak hissesine gönlünün hizmetinde çalışmak düştü.

O da şimdi gönlüne göre çalışarak yaşamakta...

 

(Ali Baş / Sevde Gör / 2007)

Yazar: Nurkal KUMSUZ
FOTO GALERİ

İLGİLİ BİYOGRAFİLER

Devamını Gör