Akademisyen, ilahiyat profesörü,
araştırmacı yazar. 8 Kasım 1965'te Giresun'un Keşap ilçesine bağlı Kaşaltı
köyünde doğdu. 1983’te Giresun İmam-Hatip Lisesi’nden, 1987’de Marmara
Üniversitesi İlahiyat Fakültesi’nden mezun oldu.
1987-1999 yılları arasında İçel/Mersin
ve Giresun’da öğretmen olarak görev yaptı. 1998’de Ondokuz Mayıs Üniversitesi
Sosyal Bilimler Enstitüsü Temel İslam Bilimleri Tefsir Anabilim Dalı’nda
“Muvaffakuddîn el-Kevâşî: Hayatı, Eserleri ve Tefsirdeki Metodu” isimli teziyle
yüksek lisansını tamamladı.
1999’da Ondokuz Mayıs Üniversitesi
Sosyal Bilimler Enstitüsü’ne araştırma görevlisi olarak atandı. 2001’de Ondokuz
Mayıs Üniversitesi İlahiyat Fakültesi Tefsir Anabilim Dalı’nda araştırma
görevlisi olarak göreve başladı. 2002’de Ondokuz Mayıs Üniversitesi Sosyal
Bilimler Enstitüsü Temel İslam Bilimleri Tefsir Anabilim Dalı’nda “Tefsirde
Bâtınîlik ve Bâtınî Te’vil Geleneği” isimli teziyle doktorasını tamamladı ve bu
çalışması Kitâbiyât Yayınları tarafından “Kur’an ve Aşırı Yorum” adıyla
yayımlandı.
2003 yılında Çukurova Üniversitesi
İlahiyat Fakültesi Tefsir Anabilim dalına yardımcı doçent olarak atandı.
2005’te “Kur’an’ın Mu’tezilî Yorumu: Ebû Müslim el-İsfahânî Örneği” isimli
çalışmasıyla doçent, 2011’de profesör oldu.
Prof. Dr. Mustafa Öztürk, hâlen
Çukurova Üniversitesi İlahiyat Fakültesi Tefsir Anabilim Dalı ve Temel İslam
Bilimleri bölüm başkanı olarak görevini sürdürmektedir.
KİTAPLARI:
Araştırma-İnceleme: Meal Kültürümüz (2008), Cumhuriyet
Türkiyesi'nde Meal ve Tefsirin Serencamı (2012), Kıssaların Dili (2012), Tefsirin
Halleri (2013), Çağdaş İslam Düşüncesi ve Kur'ancılık (2013), Kur'an'ı Kendi
Tarihinde Okumak (2013), Cahiliyeden İslamiyet'e Kadın (2015), Kur’an-ı Kerim
Meali Anlam ve Yorum Merkezli Çeviri (2015, cep boy: 2018), Kur'an Kıssalarının
Mahiyeti (2016), Kur'an ve Tarihsellik Üzerine Çerçeve Yazılar, Örnek Konular (2018),
Çeviri: Hurafe Değil Gerçek Mehdî (Muhammed Ahmet İsmail El-Mukaddem’den, 2011),
Gençlerin Yolunu Aydınlatacak 50 Meşale (Abdulkerim Bekkar’dan, Ahmet İhsan
Dündar ile, 2011), Batıl Te'vil Tehlikesi ve Yıkıcı Etkileri (Ömer Süleyman Abdullah el-Eşkar’dan, 2011), İbadetlerde Şer'i Ölçü (İbn Teymiyye’den, 2011), El-Kavâidu'l-Muslâ -
İsim ve Sıfat Tevhîdinde Temel Kâideler (Muhammed B. Salih El-Useymîn’den, 2011), İslami
Açıdan Müzik ve Teganni (Abdullah Bin
Abdulhamid El-Eseri’den, 2013), Selef-i
Salihin Akidesi - Ehl-i Sünnet ve'l-Cemaat (Abdullah Bin Abdulhamid El-Eseri’den, Ahmet
İyibildiren ile, 2017), Kulluk (İbn
Teymiyye’den, 2014), Yoldaki İşaretler (Seyyid Kutub’dan, 2019).
KAYNAKÇA:
TYB Akademi / Çağdaş İslâm Düşüncesi (Yıl:2 Sayı: 4 Ocak 2012), Prof. Dr.
Mustafa Öztürk (wowturkey.com, 30.12.2014), Prof. Dr. Mustafa Öztürk "Son
Dönem Kur'an Okumalarının ... - Anadolu İlahiyat Akademisi (YouTube - 22 Aralık
2015), Söz Bitmeden - Mustafa Öztürk - ÜLKE TV (YouTube - 24 Aralık 2015), Mustafa
Öztürk'ün Etkileyici Hayat Hikayesi / Motivasyon ... Mustafa Öztürk Arşivi (YouTube
- 23 Tem 2016), Bezm-i Alim 27.Bölüm - Prof Dr. Mustafa Öztürk (DiyanetTV -
YouTube - 29 Kasım 2016), Kıssaların Dili - Prof. Dr. Mustafa ÖZTÜRK
(Zeytinburnu Kültür Sanat... YouTube - 17 Ocak 2018), Ruşen Çakır / Kültürel
çölleşme devam ediyor: Prof. Mustafa Öztürk olayı (medyascope.tv, 23.12.2018), Mustafa
Öztürk'ün Son Açıklamaları Üzerine - İhsan Şenocak (YouTube - 25 Aralık 2018), Prof.
Dr. Mustafa Öztürk'e 'ölüm fetvası' (gazeteduvar.com.tr, 4 Ocak 2019), Prof. Dr. Mustafa Öztürk - Liberal Düşünce
Topluluğu (YouTube - 22 Mart 2019), Dünyada ve Türkiye'de İslamiyet ve
Müslümanların durumu ... (Medyascope YouTube - 22 Mart 2019), 3 Çarpıcı Örnek:
Kurban, Kölelik ve Allah Tasavvuru - Mustafa Öztürk Arşivi (YouTube - 4 Haziran
2019), Tarihselcilik Konuşmaları 7 - Kur'an'ın Apaçıklığı (Mübinliği ... Mustafa
Öztürk Arşivi - YouTube - 13 Ekim 2019), Prof. Dr. Mustafa Öztürk Yazarına Ait
Tüm Kitaplar (kitapyurdu.com, kidega.com, 1000kitap.com vd., 02.04.2020), Mustafa
Öztürk Arşivi – YouTube (youtube.com, 02.04.2020), Mustafa Öztürk (eksisozluk.com,
02.04.2020), Okuyucu İncelemeleri (1000.kitap.com, 02.04.2020).
KÜLTÜREL ÇÖLLEŞME DEVAM EDİYOR: PROF. MUSTAFA ÖZTÜRK OLAYI
Ruşen ÇAKIR
Marmara Üniversitesi İlahiyat
Fakültesi öğretim üyesi, tefsirci Prof. Dr. Mustafa Öztürk bazı görüşleri
nedeniyle kimi cemaatler ve kişiler tarafından hedef gösterildi. Diyanet Din
İşleri Yüksek Kurulu da, adını vermeden Öztürk’ün görüşlerinin doğru olmadığı
yönünde bir açıklama yaptı. Ülkeyi terk etmeyi düşünen Prof. Öztürk’ün başına
gelenler, Türkiye’deki kültürel çölleşmenin yeni bir örneği olarak kayıtlara
geçti.
Yayına hazırlayan: Gamze Elvan
Merhaba, iyi günler. Bu sabah
sosyal medyada karşıma Prof. Mustafa Öztürk’ün bir açıklaması çıktı. Kendisi
Türkiye’nin gerçekten en parlak ilâhiyatçılarından birisi. Genç diyeceğim;
çünkü benden en az üç yaş küçük, benden genç, ama çok parlak… maalesef ben
kendisini çok yakın bir zamanda keşfettim. Benim İslamcılık üzerine yoğun
çalıştığım dönemlerde pek ortaya çıkmıyordu belli ki, sadece ilâhiyat
camiasında yani akademisyenler çevresindeydi. Ama daha sonra kendisinin medyada
da yer bulduğunu gördük, Medyascope’ta da Yurttaş Postası’na konuk olmuştu. Bu
arada kendisini sürekli yayına çıkarmak istedim, ama bir türlü denk
getiremedik; belki bundan sonra olur.
Şimdi Mustafa Hoca kendi
hesabından duyuru yapmış, bu duyuru acı bir duyuru. Sonu şöyle bitiyor — sondan
başlayayım: “İlmî çalışmalara devam etme ve farklı bir fikir görüş beyan
etmenin tek yolu yurtdışındaki bir üniversitede çalışmak gibi görünüyor”.
İyiler cezasız kalmıyor
Belli ki hoca yolcu, gidiyor ve
muhtemelen Almanya’ya gidecek. Kendisi halihazırda Marmara Üniversitesi
İlâhiyat Fakültesi’nde profesör ve esas alanı da Tefsir. Tefsir’de farklı,
değişik, daha özgürlükçü bakış açısına sahip ve bu bakış açısıyla kimi kesimler
tarafından takdir edilirken kimi kesimler tarafından da çok sevilmiyor, hatta
nefret ediliyor. Bu doğaldır, bu tür konular tarih boyunca her dinde, her
düşüncede, İslam dininde de hep dönem dönem farklı düşünenler olmuştur ve kimi
zamanlarda egemen görüş farklı olana tahammül edemediği için bunları zorla bastırmışlardır.
Değişik dönemlerde değişik örneklerini yaşadık. Bugün de günümüzde AKP
iktidarında sadece iktidara muhalif olan seküler eğilimli ya da Kürt
hareketinden insanlar, akademisyenler, gazeteciler, siyasetçiler de değil;
İslâmî câmianın içerisinde yer almasına karşın egemen görüşten farklı birtakım
açılımlara sahip olanlar da başlarına iş alabiliyorlar.
En son bir yayın yapmıştım,
Teyit.org sitesiyle ilgili, onun başlığını “Burası Türkiye, farklı ve iyi olan
hiçbir şey cezasız kalmıyor” diye koymuştum; bu aslında bunun bir devamı.
Mustafa Öztürk linç ediliyor ve illallah demiş durumda belli ki. Kendisiyle bu
sabah telefonda biraz sohbet etme imkânı buldum; pes etmiş gibi değil, ama
illallah demiş. Yani bu ülkede kendisinin ilâhiyat alanındaki çalışmalarını
özgürce, rahat bir şekilde yürütme imkânının giderek azaldığı düşüncesine
varmış. Neden böyle bir düşünceye varmış? Çünkü onun değişik zamanlarda
söylediği, özellikle Kur’an-ı Kerim hakkında söyledikleri, bazı çevreler
tarafından tekrar ve tabii ki eğip bükülerek ortaya döküldü ve Mustafa Öztürk
Hoca bir nevi düşman ilan edildi.
Cemaatlerin verdiği ayar
Bazı cemaatler –okuyayım bunu,
açıklamasında söylüyor isim vermeden: “Türkiye Cumhuriyeti tarihi boyunca dinî
grup ve cemaatlerin Diyanet ve İlâhiyat gibi kurumlara –İlâhiyat dediği
fakülteler tabii– ayar verme cesaretlerinin belki ilk defa bu kadar yüksek
trende ulaştığına şahitlik ediyoruz” diyor. Kendisi bu câmianın içerisinde
birisi olarak Cumhuriyet tarihinde, cemaatlerin ve bazı grupların bu kadar ayar
vermesine tanık olmadığını söylüyor — ki bunu önemli bir tanıklık olarak not
düşmek lazım.
Devam ediyorum: “Kendilerini birer
baskı grubu olarak konumlandıran bu odaklar, söz konusu kurumlara yönelik
planlarını ve amaçlarını gerçekleştirmek için özellikle seçim sath-ı mâilinde
siyasî iradeyi de etkilemeyi fırsat bilerek, sistematik karalama kampanyaları
tezgâhlıyorlar. Son kampanyada konu mankeni olarak bizi seçmiş görünüyorlar”.
Burada seçim “sath-ı mâili” sözü önemli; yerel seçimlere girdik ve bu gruplar,
cemaatler, siyasî iktidara oy verdiklerini söyleyen yapılar ve birtakım
icraatlarında, bu tür kampanyalarında, siyasî iktidarı yanlarında görmek
istiyorlar. Aksi takdirde oylarının akıbeti belli olmayabilir, bir nevi
oylarını bir tehdit unsuru olarak kullanıyorlar. “Bugün gelinen nokta” diyor
Mustafa Öztürk, “dinî alanda kimin neye, nasıl inanması gerektiği konusunda
mutlak yetkinin birtakım cemaatler ve şahıslara ait olduğunu; dolayısıyla
cemaatlerden onay almamış farklı bir dinî görüşü savunma imkânının bu
memlekette artık son bulduğunu gösteriyor”. Bu çok önemli bir saptama, sadece
kızgınlıkla kendisine yönelik hareket nedeni ile yapılmış bir saptama gibi
gözükmüyor; buna benzer şikâyetler uzun zamandır farklı farklı kişilerden
geliyordu. Bu kadar serinkanlılığıyla bilinen bir ilâhiyatçı profesörden gelmiş
olması çok önemli.
Laiklik herkese lazım
Tekrar okumak istiyorum: “Dinî
alanda kimin, neye, nasıl inanması gerektiği konusunda mutlak yetki”. Böyle bir
yetki talebi var, “birtakım cemaatler ve şahıslara ait olduğunu”… hem bir
mutlak yetki otoritesi hem de bu otoritelerin kim olduğu meselesi, “dolayısıyla
cemaatlerden onay almamış farklı bir dinî görüşü savunma imkânının bu
memlekette artık son bulduğunu gösteriyor”.
Çok alarm verici bir tespit bu.
Türkiye laiklikle yönetildiği iddia edilen bir ülke –ne kadar laik olduğu tabii
ki tartışılır, dün de öyleydi bugün de, bu tartışma ayrı– ama bugün görüyoruz
ki İslam’ın içerisinden konuşma iddiasındaki insanlar arasında da çok ciddi
görüş ayrılıkları var ve bu görüş ayrılıkları tartışma şeklinde değil; birinin
diğerini tasfiye etmesi şeklinde yaşanıyor.
Buradan da aslında laikliğin
herkes için ne kadar elzem olduğunu bir kez daha görüyoruz. Laiklik, her dinî
inanışa ve inanmayışa, her türlü din yorumuna devletin eşit mesafede kalmasıdır
ve bundan sadece dine inanmayanlar ya da dinî pratikleri yoğun olmayanlar
değil; her türlü dindarların da istifade ettiği bir konumdur laiklik, duruştur.
Burada görüyoruz, bir profesör, saygın bir ilâhiyatçı profesör, kendi din
yorumunun başkaları tarafından bastırıldığını ve devletin de o başkalarına
destek verdiğini, dolayısıyla kendisinin artık kendi dinî anlayışını savunma
imkânının kalmadığını söylüyor.
Diyanet devrede
Bunun haklı olduğunu şuradan da
biliyoruz; Diyanet İşleri Başkanlığı’ndaki Din İşleri Yüksek Kurulu, hemen
adını vermeden Mustafa Öztürk’ü tekzip eden bir açıklama yaptı, fetva gibi bir
açıklama. Onun önermelerini, perspektiflerini kısaca anlatarak –tabii ona söz
hakkı vermeyerek–, gıyabında onu yargılayıp mahkûm ettiler ve bunu da birtakım
iktidara yakın yayın organları, “Diyanet son noktayı koydu” şeklinde verdi.
Yani: “Olay kapandı, olay budur, Mustafa Öztürk gibiler yanlıştır, onların
konuşması da yanlıştır. Aslında olay şudur, Kur’an-ı Kerim şöyledir”.
Bunları tartışmanın, aslında
tartışmanın özünün ne olduğunun hiçbir anlamı yok benim açımdan, aslında birçok
kişi açısından. Burada önemli olan düşünce özgürlüğü, ifade özgürlüğü meselesi.
Mustafa Öztürk, Kur’an-ı Kerim üzerinden kendi görüşlerini dile getiriyor,
yıllardan beri dile getiriyor. Kendisini sabah bana söylediğine göre, dört beş
yıl önce yazdığı bir yazının tekrar gündeme getirilmesiyle yapılan bir iş söz
konusu. Ve şöyle bitirmiş: “Bu yüzden ilmî çalışmalara devam etme ve farklı bir
fikir görüş beyan etmenin tek yolu yurtdışındaki bir üniversitede çalışmak gibi
görünüyor”. Muhtemelen Almanya olacak diye biliyorum. Yani Türkiye, İslam
dünyasına liderlik iddiasındaki bir ülke; sadece Türkiye için değil İslam
dünyası için de değerli bir akademisyenini, bir ilâhiyatçısını, tefsir uzmanını
Almanya’ya kaptırıyor. O zaman da bugünkü başlığımıza geliyoruz: Kültürel
çölleşme, aynen devam ediyor. Cumhurbaşkanı Erdoğan her vesileyle Türkiye’de
kültür sanatta bir tekelleşme olduğunu, ülkenin değerlerine aykırı olan –yani
onun deyimiyle “yerli ve milli” olmayanların– haksız bir şekilde bir tekel elde
ettiğini iddia edip duruyor ve bununla mücadele çağrısı yapıyor, yıllardır bu
çağrıyı yapıyor.
Çölleşme
Ve geldiğimiz nokta; Türkiye’de en
değerli akademisyenler işlerinden oluyor, gazeteciler işlerinden oluyor,
hapislere giriyor; yazarların, dün Hacettepe Üniversitesi’nde Şair Ahmet
Telli’nin başına geldiği gibi konuşmasına izin verilmiyor ve onun yerine kendi
destekledikleri, paralar akıttıkları insanlar Türkiye’ye kültürel anlamda bir
çöl sunuyorlar. Yani kendi destekledikleri insanlar kalite yükseltemeyince,
varolan kaliteli kültür-sanat-düşünce alanındaki insanların önü kesiliyor.
Dolayısıyla Türkiye’nin zaten pek de yüksek olmayan kültür-sanat-düşünce
hayatının seviyesi aşağı çekilerek aşağıda bir yerde çölümsü bir ortamda bir
eşitlenme sağlanmaya çalışılıyor. Burada da görüyoruz; Mustafa Öztürk yıllardır
bu konuya emek veren, çok ciddi bir şekilde araştırmalar yapmış, çok sayıda
kitabı makalesi olan ve bütün tezlerini çok ayrıntılı bir şekilde savunabilen
özgür düşünceli birisi; ama onun karşısında birileri istemezüklerle çıkıp onun
pekâlâ ülkede yaşama arzusunu yok edebiliyor, bu da beyin göçüne bir başka
örnek.
Bu tür muhafazakâr-dindar bilinen
insanların –hepsinin ilâhiyatçı olması gerekmez–, bu insanların da son dönemde
sözünü ettiğimiz beyin göçünün etkisinde kaldıklarını, Türkiye’ye orta ve uzun
vadede güvenmediklerini görüyoruz — hatta kısa vadede de. Güvenmediklerini
duyuyorum — birbirinden farklı çok sayıda insandan. Daha önce yaptığım
yayınlara tepki veren, bu konuda beyin göçü konusunda ülkeyi terk eden insanlar
konusunda yaptığım yayınlardan sonra gelen birtakım elektronik postalarda,
mesajlarda, kendilerinin aslında AKP ve Erdoğan’a oy verdiğini, ama yaptıkları
iş için, kendi kariyerleri için Türkiye’yi öngörülebilir bir ülke olarak görmediklerini,
kendilerini özgür hissetmediklerini beyan eden insanlar var. Dolayısıyla bu
olay, Türkiye’deki çölleşme olayı, sadece ve sadece bir kutuplaşma ve ülkenin
ikiye bölünmüş halinde karşı mahalleyi ilgilendirmiyor; aynı zamanda kendi
mahallesindeki yüksek nitelikli kişilere ve kurumlara da tahammülsüzlük
şeklinde kendini gösteriyor.
Bu gidiş hiç iyi bir gidiş değil,
Türkiye eğer bunca değerli akademisyenini, düşünce insanını, aydınını
kaybetmiş, ülkeyi terk etmişler, gönüllü sürgünü tercih etmişler, hatta yazarı
gazetecisi cezaevinde… Bu kuyruk uzayıp duruyor, bir kervana dönüşmüş durumda
ve Türkiye’ye gerçekten yazık oluyor. Mustafa Hoca için herhalde yurtdışına
gitmek, onun için verilmiş –ya da tam verdi mi emin değilim, ama galiba buraya
doğru gidiyor– buruk bir karar olduğunu tahmin ediyorum. Ama her şart altında
şöyle demiş zaten: “Görelim Mevla neyler diyelim, Mevla’dan hayırlısını
dileyerek biz yolumuza devam edelim”. Evet, durmak yok yola devam!
Söyleyeceklerim bu kadar, iyi günler.
KAYNAK: Ruşen Çakır / Kültürel
çölleşme devam ediyor: Prof. Mustafa Öztürk olayı (medyascope.tv, 23.12.2018),
OKUIYUCU İNCELEMELERİ
“Doğada olup biten bir şeyi kavrayamayınca
doğrudan doğruya Tanrı’nın iradesine bağlamak suretiyle bildik anlamda “mucize”
diye kavramlaştırmak, Spinoza’nın ifadesiyle, hem budalalıktan başka bir şey
değil, hem de cehaleti kabullenmenin gülünç bir biçimidir.”
Mustafa ÖZTÜRK
...
Öztürk hoca, Türkiye’de en fazla
“sapıktır, dinden çıkmıştır, oryantalisttir, katli vaciptir” gibi hakaretlere
mazhar olan Akademisyen hocalardan. Lakin bunca hakarete rağmen, bu durumdan
neredeyse hiç gocunmuyor. Çünkü; düşünmenin, üretmenin, irşad etmenin
kaderinde, sapıklık ile itham edilmek; cehaletin ve kör taassubun kaderinde ise
şiddet ve hakaret olduğunu çok iyi biliyor. Bu sebeple çoğu zaman başaramasada
genellikle kin ve nefret duvarları ile örülerek paramparça edilmiş olan islamı,
sevgi tohumlarıyla yeniden yeşertmeyi hedef ediniyor.
...
Hali hazırda, bir fikre veya
tespite katılmanın, şahsı taraf görmek veya göstermek için yeterli sayıldığı ve
hunharca hain ilan edildiği ülkemizde, öztürk hocayı daha fazla anlatmanın
sakıncalı olcağını düşünüyor ve yazıyı daha fazla uzatmıyorum.
Sizler en iyisi beni daha fazla
zor durumda bırakmayında kişisel geleneğim gereği 1000k üzerinde 10 üzerinden
10 vererek burada paylaşma zorunluluğu hissettiğim öztürk hocanın şu kitabını
okuyun.
Böylelikle, bilgi sahibi olmadan,
fikir; anlamadan, hüküm sahibi olmanın zararını hep beraber idrak edelim.
KAYNAK: Okuyucu İncelemeleri
(1000.kitap.com, 02.04.2020).