Gazeteci, akademisyen, yazar, Hürriyet Gazetesi Köşe Yazarı - Eski Genel Yayın Yönetmeni. 4 Ağustos 1947'de İzmir'de doğdu. Annesinin adı Hafize Özkök, babasının adı Şükrü Özkök'tür. Özkök'ün babası Bulgaristan'ın Kırcali vilayetinde doğmuş, İzmir'e ailece mübadele sonrası göç etmiştirler. İzmir Namık Kemal Lisesi ve Ankara Üniversitesi Siyasal Bilgiler Fakültesi Basın ve Yayın Yüksek Okulu mezunudur. Üniversite eğitiminden sonra bir yıl TRT'de muhabir olarak çalıştı, ardından Fransa'da İletişim Bilimleri'nde doktora yaptı.
Hacettepe Üniversitesi'nde 1986 yılına kadar öğretim üyesi görevini üstlendikten sonra, Hürriyet Gazetesi'nde çalışmaya başladı. Hürriyet Gazetesi genel yayın yönetmeni olarak 20 yıl görev yaptıktan sonra bu görevi 29 Aralık 2009 tarihinde Enis Berberoğlu’na bırakmıştır. Hâlen Doğan Yayın Holding yönetim kurulu üyesi ve yürütme komitesi başkan yardımcısıdır. Aynı zaman da TOBB Ekonomi ve Teknoloji Üniversitesi Mütevelli Heyeti üyesidir.
Ertuğrul Özkök, 1970 de Tansu Özkök ile evlendi. Gülümsün (d.1972) adında bir kızı, Sinan Ali Saatçi, Zeynep Saatçi iki torunu vardır. Emin Çölaşan, Ertuğrul Özkök hakkında son kitabında (Kovulduk Ey Halkım Unutma Bizi) birlikte yaşadıkları bazı anıları anlatmıştır. Kendisi TOBB Ekonomi ve Teknoloji Üniversitesi Mütevelli Heyeti üyesidir.
Dönemin Başbakanı ve CHP Genel Başkanı Bülent Ecevit’in danışmanlığını yapan, öğrencilik yıllarında sosyalist görüşlere sahip olduğunu, Özal'dan etkilenmesiyle birlikte liberalizme yöneldiğini söylemiştir. Ak Parti iktidarına eleştiri dozu yüksek yazılarının ardından gazetesi zor duruma düşünce, "Fabrika ayarlarıma döndüm" diyerek daha ılımlı yazılar kaleme almaya başlamıştır.
Ertuğrul Özkök Sözleri:
"Aɾtık muhtaɾ bile olamaz başlığını ben attım".
*
"Beyleɾ, ben gazetecilik yapmıyoɾum aslında. Ben cambazım cambaz. Cambazlık yapıyoɾum. Siz bilmezsiniz, benim hayatımın ancak yüzde 20'si gazetecilikle, yüzde 80'i cambazlıkla geçeɾ. Benim kaɾşımda patɾon vaɾ, kızlaɾı vaɾ, damadı vaɾ. Yediğim fıɾçanın haddi hesabı yok."
*
"Hacı anneanne ve babaannem, hacı dedem, bütün sülalem, Bulgaɾistan göçmeni, inançlı Sünnileɾ. Ama ben bu ülkenin Alevi üyeleɾini kendime çok yakın göɾüyoɾum. Çünkü heɾ geçen gün bana, biɾ 'Alevi duɾuşu', 'Alevi kaɾakteɾi' olduğunu gösteɾiyoɾ. İyi biɾ eğitim anlayışlaɾının bulunduğuna, aileleɾin kültüɾel özellikleɾini yeni nesilleɾe köklü biçimde aktaɾdıklaɾına, modeɾniteyi savunduklaɾına tanık oluyoɾum."
ESERLERİ:
Sanat İletişim ve İktidar (1977), İletişim Kuramları Açısından Kitlelerin Çözülüşü (1985), Elveda Başkaldırı (1987), Stalin Baroku (1989), Artakalan Zamanda (1997), Tuhaf Bir Çocuğun Fevkalade Hikayesi (2000), Tekzip Edilmekten Bıkmayan Gazeteci (Ertuğrul Özkök), Süper Dostlar: Türklerin ve Almanların Söyleyecekleri Var ... (2008), Artık Korkuyorum (2009), Tuhaf (2010), Yedi Büyük Günah (2012), Kırk7 (2013), Bir Beyaz Türk'ün Hafıza Defteri (2014), Kırk Yedi'liler (2015), Ertuğrul Özkök - Arta Kalan Zamanda 2 (2 CD).
KAYNAKÇA:
Bir örümcek kafalının hezeyanları (hurriyet.com.tr, 21 Nisan 2007), Ertuğrul
Özkök (internethaber.com, 09.10.2015), Ertuğrul Özkök kimdir? (sozkimin.com,
10.07.2016), Ertuğrul Özkök kimdir? (oyuncubiyografisi.com, 10.07.2016).
Başlıkta
“Halife” ve “Nü”, yani “çıplak” kelimelerinin yan yana gelmesi, doğal olarak
dikkatleri çok farklı bir yere çekiyor.
O
nedenle yazıya doğru noktadan başlayayım.
Sakıp
Sabancı Müzesi’nde olağanüstü bir sergi gezdim.
Adı
“Şehzade’nin Sıradışı Dünyası…”
Serginin
başlığındaki “Şehzade” kelimesine dikkat edin, çünkü önemini birazdan
anlatacağım.
Girişte
uzun ve ilgi çekici bir liste
Önce
bu sergiye imkân sağlayan Sabancı Vakfı’nı gönülden kutlayayım.
Sonra
da küratörlüğünü üstlendiği serginin hazırlanışında en büyük emeği geçen Sakıp
Sabancı Müzesi Direktörü Nazan Ölçer’e çok çok teşekkür ederim.
Bize
sadece bir şehzadeyi değil, aynı zamanda Osmanlı’nın son dönemine ait çok
çarpıcı gerçekleri öyle güzel anlatmış ve sergilemişler ki…
Girişte
bu serginin hazırlanışına katkısı olan yüzlerce insanın ismi var. Hepsine de
ayrı ayrı teşekkür.
II.
Abdülmecid son halife idi.
Saltanata
son veren Büyük Millet Meclisi’nde 19 Kasım 1922’de halife olarak seçilmesinden
hilafetin kaldırıldığı 3 Mart 1924’e kadar bu unvanı taşıdı.
TRT
dizilerinde bize anlatılan hanedan nerede?
Sergi
bize şunu açıkça anlatıyor.
Son
dönem TRT dizilerinde bize gösterilen hanedan ve sultanlar hiç de doğru
anlatmamış.
Daha
önce Cumhuriyet rejimi de tam doğru anlatmamıştı.
Neticede
Osmanlı hanedanını daha yeni yeni öğreniyoruz diyebilirim.
En
azından benim için bu böyle…
Fotoğraf
çekmenin serbest olduğu bölümde öğrendiklerim
Sergi
iki bölümden oluşuyor.
İlki
o dönem ve dönemin sultanları hakkında çok çarpıcı bilgilerin ve fotoğrafların
yer aldığı bölüm.
En
uzun zamanı orada geçirdim.
O
bölümde fotoğraf çekmek serbest olduğu için bol bol da fotoğraf çektim.
Bu
bölümde birçok şey öğrendim.
İkinci
bölümde karakalem bir Yavuz Sultan Selim
İkinci
bölüm ise Halife Abdülmecid’in tabloları ve ondan kalan mektuplar, yazılar ve
orijinal belgelerden oluşuyordu.
Bu
bölüm insanı çok etkileyen bir dekor ve ışıkla sunulmuştu.
Abdülmecid
Efendi, bazı sultanların ve dönemin ünlü yazarlarının portrelerini çizmiş.
Bu
arada kendi portreleri de var.
Bu
arada Yavuz Sultan Selim’in karakalem bir portresini de yapmış.
Saray
duvarına hangi nü tablo asıldı?
Ama
adının önünde “Halife” ve “Şehzade” unvanları bulunduğu için bütün dikkatler
onun “nü”, yani çıplak tablolarına çekiliyordu.
İki
nü tablo dikkatimi çekti.
Biri
bir Fransız ressamın çizdiği nü idi.
Bu
tablo sonradan Paris’ten alınmış ve sarayın duvarına asılmış.
Öteki
ise bizzat Abdülmecid Efendi’nin çizdiği nü tabloydu.
Tabloda
neredeyse çırılçıplak kadınlar vardı.
Tabii
ki Osmanlı hanedanı hakkında çok da sağlam bilgileri olmayan biz Cumhuriyet
çocukları için şaşırtıcı bir şeydi.
Nü
manken sorusunun cevabını orada alıyorum
Tablonun
karşısına geçip uzun uzun seyrettim.
Adı
“Avluda Kadınlar…”
Tabii
aklıma gelen ilk soru şuydu:
Son
Halife bu nü tabloyu çizerken mankeni kimdi?
Ya
da var mıydı?..
Belli
ki serginin küratörleri de bunu düşünmüştü ki, hemen yanında en az o tablo
kadar büyük ikinci bir tablo vardı.
O
tablonun üzerinde, Abdülmecid’in bu tabloyu yaparken kimlerden esinlendiği tek
tek yazılmıştı.
Yani
Son Halife bu tabloyu yaparken çıplak manken kullanmamış, İtalyan ve Batı
sanatındaki çok ünlü bazı nü’lerden esinlenmişti.
Kimler
mi?..
Mesela
ortadaki çıplak kadın, Boticelli Venüsü’nün birebir kopyasıydı.
Tablodaki
öteki çıplaklar da başka bazı tablolardan alınmış veya esinlenilmişti.
Küratörlere
teşekkürler, başlıktaki sorunun cevabını zaten sergide vermişler.
Gelelim
kritik soruya: Bir halife nü çizer mi?
Tabii
geriye şu soru kalıyor.
Halifelik
sıfatını da taşıyacak olan bir şehzade nü tablo çizer mi?
Sergide
yoktu ama 2013’te bu tablo 1 milyon 600 bin TL’ye satıldığında Murat Bardakçı
cevabını vermiş.
Onun
cevabını da oradan aktarıyorum:
“Abdülmecid
Efendi, tabloyu 1899 senesinde henüz şehzade olduğu, günün birinde taht
sırasında yer alma ihtimalinin hiçbir şekilde bulunmadığı, hattâ halifeliğinin
hayal bile edilemeyeceği bir dönemde yapmıştı...
1899'da
tahtta Sultan Abdülhamid vardı ve Abdülmecid Efendi henüz 31 yaşında idi. O
sırada ‘taht sırası’ düşüncesini bir tarafa bırakın, ‘veliahd’ kavramı bile
yoktu, Abdülmecid Efendi'nin önünde kendisinden yaş bakımından oldukça büyük
şehzadeler bulunuyordu ve Ortaköy'deki Feriye Sarayları'nın bir dairesinde
yaşayan, sonra Çamlıca'daki köşküne kapanan Abdülmecid Efendi'nin ismi, tabloyu
yaptığı tarihte devlet protokolünün üst sıralarında bile yer almazdı...
Zamanını
musîki ile uğraşarak ve resim yaparak geçiren Abdülmecid Efendi ile taht
arasında yer alan daha yaşlı şehzadelere sonraki senelerde bir haller oldu,
bazıları öldüler, biri intihar etti ve değil Abdülmecid Efendi'nin, o senelerde
yine alelade genç bir şehzade olan Vahideddin Efendi'nin bile kaderi
değişiverdi! Vahideddin Efendi 1918'de kendisini ‘Sultan Vahideddin’ olarak
Osmanlı tahtına oturmuş buldu, amcazadesi olan Abdülmecid Efendi ‘veliahd’ oldu
ve dört sene sonra Büyük Millet Meclisi tarafından halifeliğe getirildi...”
Anlayacağınız
bu tablonun yapılışı ile onun halife oluşu arasında 23 yıl var.
Saray
daveti fotoğrafında cevabını bulduğum ‘akreditasyon’ sorusu
Ama
bu yazıyı sergide beni asıl etkileyen bir başka tablo değil, ama bir fotoğrafla
kapatacağım.
İkinci
bölümde devasa bir fotoğraf var.
Abdülmecid
Efendi, dönemin ünlü yazarı Abdülhak Hamid Tarhan’ın yeni kitabının çıkışı
dolayısıyla Saray’da bir davet vermiş.
Dönemin
ünlü birçok yazar ve sanatçısı çağrılmış.
Sonra
davete katılanlar ile birlikte bir fotoğraf çektirmiş.
Kimler
yok ki o karede…
O
fotoğrafa bakınca şunu anlıyorsunuz:
Saray
o dönemde muhalif yazarlara akreditasyon uygulamamış.
Diyorum
ya…
Herkese
tavsiye edeceğim şahane bir sergi.
Üstelik,
ilgi üzerine 2 Temmuz’a kadar uzatılmış.
Ama
beklemeyin gidin, derim.
KAYNAK:
Son halifenin "Nü" mankenleri kimlerdi? (hürriyet.com.tr, 03.05.2022)