Şair,
tabip (D. 1929, Malatya – Ö. 16 Aralık 2015, Gemlik / Bursa). Hiciv
şiirlerinde "Zümrüdüanka" takma adını kullandı. İlk ve orta öğrenimini Malatya’da
tamamladı. İstanbul Üniversitesi Tıp Fakültesi (1957) mezunu. Askerlik
görevinden sonra Cerrahpaşa Hastanesi Birinci Dahiliye Kliniğinde dört yıl
asistanlık yapıp iç hastalıkları uzmanı oldu (1964). Gemlik SSK, Azot Sanayii,
Sungipek Fabrikası mütehassıs hekimliklerinde bulundu. Gemlik’te serbest hekim
olarak çalıştı.
Şair
ve hekim Abdullah Öztemiz Hacıtahiroğlu, Bursa’nın Gemlik ilçesinde tedavi
gördüğü hastanede 16 Aralık 2015 günü vefat etti. Hacıtahiroğlu’nun cenazesi,
17 Aralık 2015’te ikindi namazına müteakip Gemli Şehir Mezarlığı’na defnedildi.
Edebiyata
ve şiire ilgisi küçük yaşlarda başladı. İlk şiiri 1946 yılında Yedigün
dergisinde çıkmıştı. Sonraki yıllarda şiirleri Yedigün dergisiyle
birlikte; Salon, Güney, Hisar, Büyükdoğu, Kaynak, Çınaraltı, Yelken,
İstanbul, Türk Dili, Türk Yurdu, Millî Kültür, Türk Edebiyatı, Diriliş, Düşünen
Adam gibi dergilerde, Aydede, Hürriyet, Cumhuriyet, Yeni İstanbul,
Hürsöz, Fırat, Yeni İstiklâl, Halkın Sesi (Kıbrıs) gazetelerinde, Sevgi
Şiiri, Aşk Şiiri, Biz Bize, Ajans-Türk antolojilerinde yayımlandı. Milliyetçi,
gelenekçi bir görüşe bağlı kalarak, millî kültürün derinliklerinden ses veren
şiirlerini aruz ya da hece ölçüleriyle yazdı. Şiirlerinin yüzde doksanında
aruz, yüzde on kadarında hece ölçüsünü kullandı. Şiirde, ahengi temel aldı ve
kişiliğin farklılıklarını ortaya koyan üslûbun gerekliliğini savundu. Türk şiirinin
en büyük şâirlerinin Necati Bey, Hayalî, Fuzulî, Bakî, Nevi, Nailî, Şeyhülislam
Yahya, Neşâtî, Mantıkî, Nefî, Vecdî, Nabî, Nedîm gibi divan şairleri olduğunu
ileri sürdü. Edebiyat-ı Cedîde şâirlerinden Hüseyin Sîret’le Cenap Şahabettin
dışındakileri şair saymadı.
“Aruzu tam ustalıkla kullanabilen Abdullah Öztemiz, Mayın Tarlası adı
altında Zümrüdüanka mahlâsıyla yazdığı manzum hicivleri ve edebî-îslâmî
araştırmaları ile de tanınmıştır. Hece vezniyle de şiirleri olan Hacıtahiroğlu,
her iki vezindeki aşk ve tabiat şiirlerinde Faruk Nafiz’in şen ve sıcak
havasını sürdürmektedir.
“Şiirlerini aruz ve heceyle yazan Öztemiz, ‘sanat sanat için’ tutumuna
bağlı olduğunu ‘millî ve gelenekçi bir anlayışa’ sahip bulunduğunu
söylemektedir.
“Sevgi ve huzur havası yayılan şiirlerinde bir memleket çocuğunun
aileye, yurda ve öz değerlerimize bağlılığı, yeni duyuşlar ve taze bir söyleyiş
içinde dile getirilmektedir.” (Ahmet
Kabaklı)
ESERLERİ:
ŞİİR:
Sessiz Gürültü (1962).
HİCİV
ve TAŞLAMALAR: Mayın Tarlası, Isırgan Çiçekleri.
ANTOLOJİ:
Türk Edebiyatında Dinî ve Ahlâkî Şiirleri Güldestesi -Başlangıcından
Bugüne kadar (1963), Hazret-i Peygambere Şiirler Antolojisi -Naatler Güldestesi
(1966).
ÇEVİRİ:
Mesnevi (Mevlâna Celâleddin Rûmî’den, Kendi Vezni ile Manzum
Mesnevi Çevirisi) (c. 1, 1972).
KAYNAKÇA: V. Behçet
Kurdoğlu / Şair Tabipler (1967), V. Recai Velibeyoğlu / ÖBBŞKA (1975), A.
Şentürk- M. Gülseren / Malatyalı Şairler (c. 1, 1993), Muhsin Macit /
Gelenekten Geleceğe (1996), TBE Ansiklopedisi (c. 1, 2001), TDE Ansiklopedisi
(c. 4, 1976), İhsan Işık / Yazarlar Sözlüğü (1990, 1998) - Türkiye Yazarlar
Ansiklopedisi (2001, 2004) – Resimli ve Metin Örnekli Türkiye Edebiyatçılar ve
Kültür Adamları Ansiklopedisi (2007, 2009) - Ünlü Edebiyatçılar (Türkiye
Ünlüleri Ansiklopedisi, C. 4, 2013) - Encyclopedia of Turkey’s Fomous People
(2013), Dr. Abdullah Öztemiz Vefat
Etti (gemlikgundemgazetesi.com, 16 Aralık 2015), Abdullah Öztemiz Hacıtahiroğlu
vefat etti (bizimsemaver.com, 18 Aralık 2015).
Şair Abdullah Öztemiz Hacıtahiroğlu vefat etti. Kimin umurunda, kimin haberi var? Basınımızda şu ana kadar tek satır haber görmedim. Radyolar dinleyicilerine, televizyonlar seyircilerine duyurmadı. Hayattayken unutulmuş bir değerimizdi. Oysa Aruz’u Türkiye’de en iyi bilen ve uygulayan büyük şairimizdi. Doktordu ve mesleğini uzun yıllar Gemlik’te yapmıştı. Geçen yıl Edirne’de rahatsızlanmış ve hastaneye kaldırılmıştı. Birkaç gün önce de İstanbul’da vefat ettiğini, Şâkirin Camii’nden cenazesinin kaldırıldığını sonra Gemlik Şehir Mezarlığı’nda defnedildiğini duydum. Doğrusu facebook’ta bir arkadaşım paylaşmasaydı benim de haberim olmayacaktı. Ne diyelim? Bazen toplum olarak da o kadar gaflete dalıyor ve asıl meselelerimizi unutuyoruz ki! Tercüme ettiği Mesnevi’nin ilk beyti şöyle başlar: “Dinle Ney’den duy neler söyler sana, / Derdi vardır ayrılıklardan yana” Ve o bölüm şöyle biter: “Anlamaz olgun adamdan, ham adam / Söz hem az hem öz gerektir vesselâm.”
Adı Gemlik’le özdeşmişti. Uzun yıllar Ahmet Dural Meydanı’nda özel doktor olarak Gemliklilere hizmet etti. Ve günün birinde İstanbul’da gözlerini yumdu. 1929 Malatya doğumluydu. İlk ve orta tahsilini bu şehrimizde yapmış. İstanbul Üniversitesi Tıp Fakültesi’ni 1949 yılında bitirmişti. Gemlik Sosyal Sigortalar Kurumu Ve Azot Sanayii’nde kurum hekimliği yapmış, 2000 yılında emekli olmuştu.
O, günümüzün en usta aruz şairlerinden biriydi. Ama hece ile de çok güzel şiirleri var. 1946 yılından itibaren şiirlerini Yedigün, Hergün, Büyük Doğu, Çınaraltı, Türk Yurdu, Türk Dili, Yelken, Türk Edebiyatı, Diriliş, Hisar, Milli Kültür dergilerinde yayınladı. 1965 yılında Yeni İstiklal ve Milli Gazete’de ‘Mayın Tarlası’ ve ‘Isırgan Çiçekleri’ başlıkları altında hicivleri çıktı. Diriliş dergisinde şiirlerinin yanında biyografik yazılar da yazdı. İlk şiir kitabı Sessiz Gürültü 1962 yılında neşredilmişti. Dinî ve Ahlakî Şiirler isimli antolojisi ise 1963 yılında şiirseverlere ulaştı. Naatlar’ı 1966’da neşredildi. Mesnevi Tercümesi ise 1972 yılında kültür hayatımıza kazandırıldı. Mesnevi’nin birinci cildini şiirleştiren şairimizin bu eserinde 2112 beyit bulunuyor.
Faruk Kadri Timurtaş, Ahmet Kabaklı, İhsan Işık ve Muhsin Macit şiirinden övgüyle bahsetmişti. Şair, şiirlerini büyük ölçüde aruzla, az bir kısmını da hece ile yazdı. Ama o serbest anlayışa karşıydı, esasında serbestle şiir yazılamayacağı kanaatindeydi. Ona göre şiirin lirizmi, ahengi, derinliği aruz ve hece ile verilebilir. Bu anlayışını “Şiir Sanatı”nda da şöyle dile getirir: “Dayanır mı ölçüye her ozan / Biner ölçü sırtına yük gibi / Bileğimde bir bilezik aruz / Hece parmağımda yüzük gibi”
Hacıtahiroğlu, metafiziğin peşine düşen seyyahlarımızdandı. O iyiyi, güzeli ve doğruyu gözönündeki tepenin ardında Kafdağı’nda arardı. “Arayış” şiirinde bunu hissederiz: “Kof kabuk çok, öz bulunmaz / Kor kül olmuş, köz bulunmaz / Anlayış kıtlaştı gitti / Boş bakışsız göz bulunmaz / Her sözüm bir öz buluştur / Bende beylik söz bulunmaz / Bön kalır Cingöz Recai / Sezgiden cingöz bulunmaz / Güçlüğün son bulmaz ey şi’r / Bulmacan çöz çöz bulunmaz”
Hazan mevsimi şairlerin yüreğinde çiçek açtırır her zaman. Bir hüzün kasırgası kaplar bütün benliklerini. Hele Eylül ayı, o melâlin en çok hissedildiği bir özge mevsimdir. “Eylül Ezgisi”nde şairimizin aya bakışı, insanın ruhuna dokunacak kertede ince ve liriktir: “Ak nergis açtıran bayır, gül de açtırır / Göz görmedik çiçekleri eylülde açtırır / Dal dal eğildi secdeye salkım söğüt bugün / Yalvarmak üzre Tanrı’ya seccade açtırır”
Şiir esrârlı keşif yolculuğudur. En büyük sanatkâra sığınıştır. “İlk Yaz Coşkunluğu”nda şairimizin kâinata gönül gözüyle bakarız: “Ova seslendi çiçek ordusu dağ dağ yürüdü / Tarlalar dikti gelinciklerin al bayrağını /
Bu kısır çağda duyar mıydı bu tür şi’ri kulak / Kalemim bulmasa şi’rin kurumaz kaynağını”
Sessiz Gürültü’yü okurken bir yerde Âkif’in coşkusunu buluruz, bir yerde Yahya Kemal’in ihtişamını. Bazen Necip Fazıl’ın derinliğini yakalarız mısra aralarında bazen de Ahmet Haşim’in titizliğini. Ama bütünüyle bu şiirde bizim sesimiz yankılanır. Cevherin mücevhere nasıl dönüştüğünü fark ederiz. Şairin şiirlerinde tabiat tablo gibi önümüze açılır. Gözümüzün gördükleri, kalbimizin hissettikleriyle tefekkür umanına dalar, çıkarız. İşte “Bambaşka” şiiri bizi o ufuklara kanatlandıran şiirlerden biri: “Her masal bir gece dâvetli bize, / Bir kucaktır bize her gün bu yamaç / Durmadan kök salıyor sevgimize / Dalı gök meyvesi yıldız bir ağaç” Şiirimizde tarz-ı kadimi modernleştiren üstün sanatkârdı: “Bir gün bu ömür son yaşa dâvet edilir, / Yıllar dikilen bir taşa dâvet edilir... / Durgun görünen sular akar bozbulanık; / Varlık sona, yokluk başa dâvet edilir.”
Ne yazık ki şiire ilgi duyanların ve şiir yazanların bile çoğunun tanımadığı seçkin bir isimdi. Edebiyat semamızın uzak fakat ışığı güçlü yıldızıydı. Birkaç yıl önce adına bir saygı programı yapmak istemiştik, kısmet olmadı. Onun tanınmaya ihtiyacı yoktu, ama bizim toplum olarak onun hislerine, bilgisine, birikimine ve şevkine ihtiyacımız vardı. Son dönemlerini İstanbul’da bir huzurevinde geçirmişti. “Bütün acılarım gelip geçici / Bütün umutların güneşi bende / Ortadan ikiye böldük sevinci / Bir eşi sendedir, bir eşi bende.” diyordu. Aziz şairimize Allah’tan rahmet, yakınlarına ve sevenlerine başsağlığı diliyorum. Ruhu şâd, kabri nur, makamı âli, mekânı cennet olsun.
KAYNAK: Mehmet Nuri Yardım / (milatgaztesi.com, 20.12.2015).