Araştırmacı-yazar. 1 Eylül 1956, Eskipazar / Karabük
doğumlu. İlk ve ortaokulu İstanbul’da okudu. İstanbul, Tunceli ve Kırşehir
İlköğretmen okullarında sürdürdüğü lise öğrenimini 1974’te Kırşehir Erkek
İlköğretmen Okulunda tamamladı. Bir süre Siirt’in Eruh ilçesinde ilkokul
öğretmenliği yaptıktan (1974-75) sonra İÜ Edebiyat Fakültesi ile Çapa Yüksek
Öğretmen Okulu Türk Dili ve Edebiyatı bölümlerini bitirdi (1979). Çeşitli
ortaokul ve liselerde Türkçe-Edebiyat öğretmenliği yaptı. 1990 yılında “Yahya
Kemal’in Şiirlerinde Edebî Sanatlar” isimli tezi ile İÜ Sosyal Bilimler
Enstitüsünde yüksek lisansını tamamladı. 1990 yılından itibaren Kültür
Bakanlığı bünyesinde çalışmaya başladı. İstanbul’da Kültür Bakanlığı
Ansiklopediler Yayın Müdürü olarak görev yaptı. 2002 Aralık ayında İl Kültür
Müdürlüğü Müdür Yardımcılığı görevinde iken emekliye ayrıldı. 2005 yılına kadar
Türk Edebiyatı dergisinin genel yayın yönetmenliğini üstlendi.
Çalışmalarını İstanbul Kültür Üniversitesinde öğretim görevlisi olarak sürdürdü.
İLESAM ve Türk Edebiyatı Vakfı üyesidir.
İlk makalesi “Cengiz Dağcı”, Hareket
(Ağustos 1979) dergisinde yer almıştı. Makale, inceleme ve röportajları Hareket,
Divan, Türk Edebiyatı, Orkun, Türk Dili, Millî Folklor vb. gibi dergilerde
yayımlandı. 1984-94 yılları arasında Türk Edebiyatı dergisinin
editörlüğünü, Mart 2001 tarihinden itibaren de genel yayın yönetmenliğini
yürüttü. Daha çok biyografi ve metin incelemesi türünde eserler verdi. Son
yıllarda şehirlerin tarihî-kültürel yönüne ağırlık vererek kaleme aldığı şehir
yazılarını Türk Edebiyatı dergisinde yayımladı (2001-).
ESERLERİ:
Türklük Mücahidi İsa Yusuf (Altan Deliorman ve Abdülkadir Donuk’la, 1991), Açıklamalı
Edebi Sanatlar (1992), Cengiz Dağcı’nın Dört Romanı (1992), Gök
Kubbemizin Şairi Yahya Kemal (1998), Kırım’dan Londra’ya Cengiz Dağcı (Cengiz
Dağcı’nın Dört Romanı ile birlikte, 1998), Namık Kemal (1999), İstiklal
Marşımız ve Mehmet Akif Ersoy (1999), Ziya Gökalp (2001), Ahmet
Hâşim (2001), Türkü Söyleyen Şehirler (2005).
HAKKINDA: Mehmet Nuri Yardım / Canlı Hafıza (Türkiye, 12.9.1999), Osman Olcay Yazıcı / Millî Mücadelenin Yiğit Sesi (Ayyıldız, 30.10.1999), İhsan Işık / Türkiye Yazarlar Ansiklopedisi (2001, 2004) – Encyclopedia of Turkish Authors (2005) - Resimli ve Metin Örnekli Türkiye Edebiyatçılar ve Kültür Adamları Ansiklopedisi (2006, gen. 2. bas. 2007).
Şehzade Ahmed Türbesinin yakınındaki bir türbede
Şehzade Mustafa yatıyor. Askerin, dedesi Yavuz Sultan Selim’e benzettiği ve
“şîrler gibi yavuz nigâhına” vurulduğu Amasya Valisi Şehzade Mustafa...Onun
hikâyesi de ne hazindir. Yavuz tahtı babası Bayezid’den zorla alır. Ama taht
her zaman yavuz ve güçlü olana nasip olmaz. Bazen de sabretmesini bilen tahta
geçer. Kanuni’nin beş oğlu Mustafa, Bayezid, Mehmed, Cihangir ve Selim arasında
ismi ile en uyum sağlayanı herhalde Şehzade Selim’dir. Manisa Valisi Şehzade
Mehmed genç yaşta hastalanıp ahirete göç edince (6.11.1543) Kanuni onun adına
İstanbul’daki Şehzade Câmii’ni yaptırır.
Cihangir hastadır. Son derece hassas ruhlu bir
şehzadedir. Zaten anneleri ayrı olmasına rağmen ağabeyi Şehzade Mustafa’yı çok
sevmektedir. Onun ölümünü haber aldığında, üzüntüden Halep’te vefat eder
27.11.1553). Kanuni Cihangir için de İstanbul’un Cihangir semti tepelerinden
boğaza bakan Cihangir Câmiini inşa ettirir.
Ve Kanuni’nin ölümünü gördüğü üçüncü yetişkin oğlu
Şehzade Mustafa’dır (6.11.1553).
Hükümdarlık davası ile ayaklanıp İran Şahına
sığınan Bayezid ise Anadolu’da can verir (23.7.1562). Bugün Sivas’ta sadece
makamı vardır. Mezarı bile belli değildir yani. Kanunî, yetişkin oğullarından
dördüncüsünün de ölümünü görür yani. Taht da sabretmesini bilen ve halim selim
bir hayat süren beşinci oğlu Selim’in bahtına düşer.
Bu ölümlerden en acıklısı ve kamuoyunu en çok
etkileyeni, Şehzade Mustafa’nın katlidir.
Şehzade Mustafa,büyük şehzade olması dolayısıyla
veliaht mevkiindedir. Kanuni’nin belki de en çok sevdiği evlâdıdır. Fakat
hükümdarlık baht meselesidir. Tahta yakın görününen Şehzade Mustafa aleyhinde
birtakım haberler Padişaha sunulmaya başlanır. Önceleri sevgili şehzadesinin
saltanat davasına kalkıştığına dair haberlere ve ikazlara Sultanın cevabı şöyledir:
“ Hâşâ ki
Mustafa Hânım bu küstahlığı cür’et ede ve benim hayatımda. Zinhar bu makûle
mesâviye (kötülüklere) vücud vermeyin.”
Sultan 1553 senesinin 28 Ağustos’unda Nahcivan
Seferine çıkar. Ordu Konya Ereğli’sine geldiğinde Padişah, Amasya Sancak Beyi
Şehzade Mustafa’yı Aktepe’deki ordugâhına davet eder. Önce devlet erkânı
Şehzadenin otağına gidip el öper ve ödüllerini alırlar.
Ardından Şehzade Mustafa atına binerek Otağ-ı
Hümayunda babasına bağlılık sunmak üzere hareket eder. Otağa yaklaşınca atından
iner, silahlarını bırakır ve yaya olarak Sultan Babasının elini öpmek üzere
Otağ-ı Hümayuna doğru ilerlemeye başlar. İçeri girdiğinde Sultan babasının yerinde olmadığını görür ve
buradaki cellâtlar üzerine saldırır. Şehzade onlarla bir hayli mücadele ederse
de sonunda boynunu yay kirişine, ruhunu Rabbine teslim eder.
Padişahın İstanbul’dan hareketinden itibaren yol
boyunca tezvirat devam etmiş ve Sultan, oğlunun İran Şahı ile birlikte hareket
edeceğine inandırılmıştır. Ve Muhteşem Süleyman “nizam-ı âlem için” 38
yaşındaki sevgili oğlunu feda etmiştir (6 Kasım 1553).
(Türk Edebiyatı, Ekim 2002, s. 58-64)