İdris-i Bitlisî

Devlet Adamı, Hattat, Şair

Doğum
-
Ölüm
Diğer İsimler
Mevlâna Hakimeddin İdris Mevlâna Hüsameddin Ali-ül Bitlisî, Mevlâna...

Devlet adamı, şair, hattat (D. 15. yy. ortaları, Bitlis - Ö. 1520, İstanbul). Doğum tarihi kesin olarak bilinmiyor. Tam adı Mevlâna Hakimeddin İdris Mevlâna Hüsameddin Ali-ül Bitlisî’dir. Kısaca Mevlâna ve Hakimeddin lakaplarıyla anılmış, kimi kaynaklarda ise Kemaleddin lakabı kullanılmıştır. Bitlisli İdris olarak da bilinirdi ve kendi bölgesinin bilgin ve şeyhlerindendi. O dönemlerde doğu bölgesinde egemen Akkoyunluların sarayında divan kâtipliği yapmış olan Mevlâna Hüsameddin Ali-ül Bitlisî’nin oğlu, Ebul Fadl Mehmet Efendi’nin babasıdır. İlk eğitim bilgilerini babasından aldı ve onunla birlikte gittiği Diyarbekir ve Tebriz’de öğrenimini sürdürdü.

Uzun Hasan’ın ölümünden sonra yerine geçen Yakup Bey zamanında Ak­koyunlu sarayında hü­kümdar çocuklarına lalalık (çocukların yetiştirilmesiyle görevli kişi, hoca) yaptı. Bu arada değişik bilginlerle tanıştı. Sultan Yakup’un halefleri Rüstem ve Elvend bey­lerin sarayında da münşilik görevini sür­dürdü. Akkoyunlu devletinin Safevi hükümdarı Şah İsmail tarafından ortadan kaldırılma­sından sonra Şah İsmail’in Tebriz’e dave­tini kabul etmeyerek Osmanlı devletine sığındı (1501).

Osmanlı sarayında bü­yük itibar gören İdris-i Bitlisî, II. Bayezid’in emriyle “Heşt Bihişt adlı Osmanlı tarihini yazmaya baş­ladı ve eserini otuz ay içinde tamamlayıp (1506) padişaha sundu. Bundan sonra padişahın özel nişancısı (padişah adına yazılara, fermanlara, beratlara, mektuplara, hükümdarın imzası demek olan tuğrayı çeken kişi) olarak görev yaptı. 1511 yılında hac yolculuğuna çıktı. Kahire’ye varınca bir süre orada kaldı. Memlûk Sul­tanı Kansu Gavri ve Mısırlı bilginlerle gö­rüştü, İbrahim Gülşenî’nin hizmetinde bulundu. Mekke’ye gidip II. Baye­zid’in ölümüne kadar yaşamını orada sürdürdü.

Yavuz Sultan Selim padişah olunca İstanbul’a döndü (1512). Yavuz Sultan Selim’e Şark (Doğu) politikası alanında danışmanlık yaptı. 1514 yılında İran Seferi’ne ve Çaldıran Savaşı’na katıldı. Bir süre Tebriz’de kalarak verdiği vaazlarla halkı Osmanlı yönetimine ısındır­maya çalıştı. Ya­vuz’un İstanbul’a dönmesinden sonra, yerli gönüllü asker­le Safevi kuşatması altındaki Diyarbekir’i kurtarmaya gitti ve bu kentin alınma­sında büyük rol oynadı. Onun girişimi ile geçici olarak Mardin de alın­dı. Yavuz’un Mısır seferinden dönüşünde Malatya, Şanlıurfa, Besni, Ergani, Harput, Divriği, Siverek ve kesin olarak Mardin ile öteki kent ve kasabaların Osmanlı yönetimine girmesini sağladı. Ardından, Mercidabık ve Ridaniye savaşla­rına katıldı. Mısır seferiyle ilgili olarak Ma­veraünnehir hanlarına yazılan fetihname­leri kaleme aldı. Güneydoğu Anadolu’­nun Osmanlı Devleti topraklarına katılmasından sonra kurulan ve merkezi Diyarbekir olan Arap ve Acem kazaskerliği ona ve­rildi. Çaldıran Savaşı’ndan sonra Yeniçerilerin huzursuzluğu nedeniyle Amasya’ya dönen Yavuz Selim, Doğu Anadolu’da düzenin sağlanması görevini İdris-i Bitlisî’ye verdi.

Bitlisî, İslam birliği için samimi olarak gayret göstermiş, Yavuz Sultan Selim’in güvenini kazanmışta. Yavuz ona üzeri tuğralı boş kâğıtlar göndermiş, bunları kendisi adına doldurarak bölgede dilediği gibi tasarrufta bulunmaya yetkisi vermişti. Diyarbekir merkezli Arap ve Acem kazaskerliği görevini yürüten İdris-i Bitlisî, padişahın sonsuz güvenine rağmen bölge için yaptığı her düzenlemede ve her atamada yine de padişahla görüşme isteğinde bulunmuştur.

İdris-i Bitlisî bu işlerle de yetinmeyerek, Yavuz Sultan Selim’in Memlûklulara karşı verdiği mücadeledeki taktikleriyle de başarılar elde etmiştir. Yirmi beş Kürt aşiretini bir araya getirerek, öncelikle Musul ve Urfa’nın Memlûklulardan alınarak Osmanlı topraklarına katılmasını sağladı. Daha sonra, Yavuz Sultan Selim’in Suriye ve Mısır seferlerine, 1516 ve 1517 yıllarındaki Ridaniye ve Mercidabık savaşlarına Sultan ile birlikte katıldı. Mısır’ın fethinden sonra bu ülkenin nasıl yönetileceği konusunda görüşlerini Yavuz Selim’e anlatmış ve Yavuz tarafından takdirle karşılanmıştır. Nitekim Mısır’ın yönetilmesinde İdris’in görüşleri esas alınmıştır.

İdris-i Bitlisî, yirmi yıldan fazla bir süre Osmanlı Devleti’ne hizmet etti. Ömrünün son yıllarını İstanbul’da dinî çalışmalara ve eser yazmaya ayırmıştı. İdris-i Bitlisî, Yavuz Sultan Selim’in 1520 yılında ölümünden kısa bir süre sonra İstanbul’da vefat etti. Bütün kaynaklar ölüm yerinin İstanbul olduğunda birleşmiş, ancak ölüm tarihi hakkında farklı bilgiler ileri sürülmüştür. 65-70 yıl yaşadığı sanılmaktadır. Mezarı Eyüp’te, eşi Zeynep Hatun’un kurduğu vakıf tarafından yaptırılan mescidin civarında, kendi adıyla anılan İdris Köşkü ve İdris Çeşmesi denilen yerdedir.

Bitlisî, doğa bilimleriyle de ilgilenmişti. Didaktik (öğretici) kaside ve mesnevile­rinde Mevlâna Celaleddin-i Rumî, Senaî, Abdurrahman-ı Cami ve Şebüsterî’nin etkileri görülür. Pek başarılı sayılmadığı şiirden ziyade, asıl ününü düzyazı alanında yapmıştır. En güzel örnekleri bir münşi olarak kaleme aldığı mektuplardır. Özellikle “ta’lik”, “nesih”, “sülüs” ve “divani” hatlarda (yazı türlerinde) ustaydı. Tıp, kozmografya, felsefe, ta­savvuf, siyaset, ahlak ve tarih alanındaki konularla da ilgilenen İdris-i Bitlisî, Farsça Arap­ça, Türkçe olmak üzere telif, tercüme ve şerh (açıklama) niteliğinde çeşitli eserler kaleme aldı. Üç dilde şiirler yazmış olan İdris-i Bitlisî’nin otuz kadar eseri vardır, ama daha çok “Heşt Bihişt” adlı tarih eseriyle tanınmıştı.

“Tabii ilimlerle de meşgul olan İdris’in öğretici nitelikteki kaside ve mesnevilerinde Mevlâna Celâleddîn-i Rûmî, Senâî, Abdurrahman-ı Câmî ve Şebüsterî’nin tesirleri açıkça görülmektedir. Bununla birlikte şiirde pek başarılı olamamış, asıl şöhretini nesir alanında yapmıştır. Bunun en güzel örnekleri eserleriyle birlikte bir münşî olarak kaleme aldığı mektuplardır. İdris özellikle ta’lik, nesih, sülüs ve divanî hatlarda üstattı. Münşeât’ındaki mektupları ve Koca Mustafa Paşa Camii’nin kapı kitâbesi bunu ispat etmektedir.” (Abdülkadir Özcan)

BAŞLICA ESERLERİ:

TÜRKÇE: Mecmuatü’l-Münşeat.

FARSÇA: Heşt Bihişt (Sekiz Cennet anlamında, II. Bayezid’in isteği üzerine 80 bin beyit halinde Farsça yazıldı. 1733’te Vanlı Abdülbaki Sadi tarafından Türkçeye çevrildi, basılmadı), Risale-i Bahariyye (Reb’iu’l Ebrar), Risale-i Hazaniyye, Terceme ve Tefsir-i Hadis-i Erbain, Terceme ve Nazm-ı Hadis, Münazaratü’ş Şavm ve’l-Îd, Mir’atü’l Cemal, Mir’atü’l Uşşak, Hakku’l Mübin fi Şerhi Hakkı’l Yakin, Havassü’l Hayevan (Terceme-i Hayatü’/ Hayevan), Selimna­me, Münazara-i Işk ba Akl, Kasaid ve Münşeat ve Müraselat, Mecmua-i Münşeat, Kanun-ı Şahenşâhîi.

ARAPÇA: Risaletü’l-ibaan mevakıi’l-veba, Haşiye alâ Tefsiri Beyzâvî, Risale fi’n-nefs, Şerhu Esrari’ş Savm min Şerhi Esrari’l İbadat, Evdiyetü’l Edviye.

KAYNAKÇA: İsmail Hakkı Uzunçarşılı / Osmanlı Tarihi (c. 2, s. 273-276, 604, 616, 629, 1947-59), Bursalı Mehmed Tahir / Osmanlı Müellifleri III (1975), Mehmet Bayraktar / Bitlisli İdris (1991), Abdulkadir Özcan / TDV İslâm Ansiklopedisi (c. 21, s. 485-488, 2000), İhsan Işık / Türkiye Yazarlar Ansiklopedisi (2001, 2004) - Resimli ve Metin Örnekli Türkiye Edebiyatçılar ve Kültür Adamları Ansiklopedisi (2006, gen. 2. bas. 2007) – Ünlü Devlet Adamları (Türkiye Ünlüleri Ansiklopedisi, C. 1, 2013) - Encyclopedia of Turkey’s Famous People (2013).

 

FOTO GALERİ

İLGİLİ BİYOGRAFİLER

Devamını Gör