Yusuf Akçura

Tarihçi, Siyasetçi, Yazar

Doğum
02 Aralık, 1876
Ölüm
01 Mart, 1935
Eğitim
Harbiye Mektebi (Kara Harp Okulu)
Burç

Tarihçi, düşünür, siyasetçi ve yazar (D. 2 Aralık 1876, Simbir / Rusya - Ö. 1 Mart 1935, İstanbul). Türkçülük akımının önde gelen temsilcilerinden olan Tatar asıllı yazar ve siyaset adamıdır. Kazan’a göç etmiş Kırım Türklerinden aristokrat bir ailenin oğludur. Babası çuha fabrikası sahibi Hasan Bey, annesi Yunusoğulları’ndan Bibi Kamer Banu Hanım’dı. İki yaşında iken babasını kaybetti ve annesi ile birlikte yedi yaşına gelmeden İstanbul’a göç ettiler. Annesi, İstanbul’da Dağıstanlı Osman Bey ile evlendi. Osman Bey, Yusuf’un eğitimi ile yakından ilgilendi, onu asker olmaya teşvik etti. Yusuf, ortaöğrenimini İstanbul’da Kuleli Askeri Lisesi’nde yaptıktan sonra 1895 yılında Harbiye Mektebi’ne girdi. Harbiye yıllarında Necip Asım Yazıksız’ın, Veled Çelebi’nin, Bursalı Tahir Bey’in Türkçülüğe ait yazıları ile İsmail Gaspıralı’nın Bahçesaray’da yayımlanan ve bir ara İstanbul’da da dağıtılan “Tercüman” gazetesi Türkçülük fikirlerinin oluşmasında etkili oldu. 1897’de “Malumat” dergisinde yayımladığı “Şehabettin Hazret” adlı ilk makalesini Rusya Türkleri ile Osmanlı Türklerini tanıştırma amacıyla kaleme aldı.

Akçuralı Yusuf, Erkân-ı Harbiye (kurmay) sınıfına ayrıldıktan sonra askeri mahkeme tarafından ömürboyu Fizan’a sürgün cezası alarak askerlikten uzaklaştırıldı. Fizan’a sürgün edilen diğer 83 kişi ile birlikte 1899’da Trablusgarp’a ulaştı. Onları Fizan’a gönderecek yol parası bulunamadığından Trablusgarp’ta hapsedildiler. İttihat ve Terakki Partisi’nin girişimleri sonucunda bir süre sonra kent içinde serbest dolaşma izni aldı ve kimi resmi görevlerde bulundu. Aynı yıl, kendisiyle birlikte sürgün edilmiş olan Ahmet Ferit (Tek) Bey ile Fransa’ya kaçtı. Fransa’da Siyasal Bilgiler Okulu’na girdi. Türkçülük fikirleri yaşamının bu döneminde olgunlaştı. Okulda, Albert Sorel gibi ulus öğretisinin üzerinde ısrarla duran profesörlerden ders almıştı. Eski bir Jön Türk olan mülteci Dr. Şerafettin Mağmumi’nin yönlendirmeleri de Akçura’nın görüşlerinde etkili oldu. “Osmanlı Devleti Kurumlarının Tarihi Üstüne Bir Deneme” adlı tezini vererek okuldan, üçüncülükle mezun oldu.

İstanbul’a dönmesi yasak olduğu için, 1903 yılında amcasının yanına Kazan’a gitti ve dört yıl orada kaldı. Tarih, coğrafya ve Osmanlı Türk Edebiyatı öğretmenliği yaptı. Orada iken yazdığı ve onu Türk siyasal hayatında üne kavuşturan “Üç Tarzı Siyaset” adlı makalesi 1904 yılında, Kahire’de çıkan “Türk” adlı gazetede yayımlandı. Türkçülük akımının manifestosu olarak kabul edilen 32 sayfalık bu makalesinde Akçura, Osmanlı İmparatorluğu’nun tekrar toparlanabilmesi için üç ana görüşün bulunduğunu (Osmanlıcılık, İslamcılık, Türk Milliyetçiliği) ve bunlar arasında da en uygununun Türk Milliyetçiliği doktrini olduğunu savundu.

Akçura, İstanbul’a geldiği 1908 yılına kadar Kazan’da siyasal ve kültürel çalışmalarda bulundu. Türkçülük fikrini yaymak üzere “Kazan Muhbiri” adlı bir gazete çıkardı. Gaspiralı İsmail Bey, Alimerdan Bey, Abdürreşit Kadı İbrahimof gibi Türkçülerle birlikte 1905’te “Rusya Müslümanları İttifakı” adında büyük bir parti kurdu. Kuzey Türkleri bu parti sayesinde ilk kez Rus meclisi Duma’ya temsilci gönderdi. Akçura, seçimler bitene kadar hapiste yatmıştı. 1907’de Rusya’da meclis dağıtılmış, birçok yasa Rus olmayanlar aleyhine değişmişti. Bu gelişmelere karşı yayın yapan Akçura, tutuklanmak için arandığı sırada Osmanlı Devleti’nde II. Meşrutiyet’in ilan edildiğini öğrendi. Bunun üzerine işlerini tasfiye ederek Ekim 1908’de İstanbul’a döndü.

Akçuralı Yusuf İstanbul’a geldikten sonra Darülfünun (İstanbul Üniversitesi)’da ve Mülkiye Mektebi’nde dersleri verdi. Bütün ısrarlara karşın İttihat ve Terakki Partisi’ne girmedi. 25 Aralık 1908’de İstanbul’da, Ahmet Mithat, Emrullah Efendi, Necip Asım, Bursalı Fuat Raif, Feylesof Rıza Teyfik ve Ahmet Ferit (Tek) ile birlikte Türk Derneği’nin kurucuları arasında yer aldı. Bu dernek kapandıktan sonra 1911 ‘de yerine Türk Yurdu Derneği kuruldu. Akçuralı Yusuf da bu derneğin kurucuları arasında yer aldı. On yedi yıl derneğin yayın organı olan “Türk Yurdu” dergisini yönetti. 1912’de kurulan Türk Ocağı’nın kuruluşunda da aktif olarak görev aldı.

Akçuralı Yusuf, çeşitli Avrupa ülkelerinde Rusya’daki Türklerin haklarını dile getiren konferanslar verdi. 1918 yılında Rusya’daki Türk esirleri kurtarmak için Hilâl-i Ahmer Cemiyeti (Kızılay) temsilcisi olarak Rusya’ya gitti ve bir yıl kaldı. 1919 yılında yurda döndüğünde arkadaşı Ahmet Ferit (Tek)’in kurduğu siyasi bir parti olan “Milli Türk Fırkası”na katıldı ve aynı yılın sonunda İngilizler tarafından tutuklandı. 1920’de hapisten çıkınca Ahmet Ferit Bey’in eşi Müfide Ferit’in kız kardeşi Selma Hanım ile evlendi ve Milli Mücadele’ye katılmak üzere Anadolu’ya geçti. Hariciye Vekâleti (Dışişleri Bakanlığı)’nde Genel Müdür olarak görev yaptı. 1923 yılında İstanbul Milletvekili seçilerek Türkiye Büyük Millet Meclisi (TBMM)’ne girdi.

1925 yılında Ankara Hukuk Mektebi’nde siyasi tarih dersleri vermeye başlayan Yusuf Akçura, Mustafa Kemal’in kültür ve politika danışmanı olarak çalışmaktaydı. 1931’de Atatürk tarafından Türk Tarih Kurumu’nun kuruluşunda görevlendirildi ve ertesi yıl kurumun başına getirilerek I. Türk Tarih Kongresi’ni yönetti. 1933 Üniversite Reformundan sonra İstanbul Üniversitesi’nde siyasi tarih profesörü oldu. Yusuf Akçura, Kars Milletvekili iken 11 Mart 1935’te bir kalp yetmezliği sonucunda İstanbul’da öldü ve Edirnekapı Şehitliği’nde toprağa verildi.

Akçura’nın Türkçü düşünce tarihindeki yeri, çağdaşı olan Ziya Gökalp’in gölgesinde kalmıştır, fakat Mustafa Kemal Atatürk’ün çalışma arkadaşı olarak Türkiye Cumhuriyeti’nin kültürel yapısının oluşmasında etkili olmuştur.

ESERLERİ:

Ulûm ve Tarih (1906), Üç Haziran Vak’a-i Müessifesi (Orenburg, 1907), Üç Tarz-ı Siyaset (1911, 1976), Eski Şurâ-yı Ümmet’te Çıkan Makalelerimden (1913), Mevkufiyet Hatıraları (1914), L’etat actuel et les Aspatlions des Turco-Tatares Müslümans en Russie (Rusya’daki Türk-Tatar Müslümanlarının Şimdiki Vaziyeti ve Emelleri, 1914), Şark Meselesine Ait Tarihî Notlar (1920), Tarih-i Siyasî Dersleri (6 cilt, 1920), Muasır Avrupa’da Siyasî ve İçtimaî Fikirler ve Fikir Cereyanları (1923), Siyaset ve İktisat Hakkında Birkaç Hitabe (1924), Türk Yıllığı (1928), Zamanınız Avrupa Siyâsî Tarihi (1933), Osmanlı İmparatorluğu’nun Dağılma Devri - “XVIII. ve XIX. Asırlar” (1934), Türk Cermen ve Slavların Münasebât-ı Târihiyeleri (1941), Osmanlı Saltanatı Müessesâtının Tarihine Dair Bir Tecrübe,  Tâ Kendim Yahut Defter-i Âmâlim (1944), Türkçülük (1978),Türkçülüğün Tarihi (eski harflerle, Türk Yıllığı adlı eserin 287-455 sayfaları arasında yayımlanmıştır; yeni harflerle bağımsız yayın olarak; Türkçülük, sad. Ahmet Özdemir, 1993; ayrıca Sadık Perinçek tar., 1998), Türk Tarihi (12 cilt, sad. Ahmet Özdemir, 1995), Türkçülüğün Tarihi (1999), Yeni Türk Devletinin Öncüleri (2.bas, 2003).

KAYNAKÇA: Mehmet Zeki / Türkiye Teracimi Ahval Ansiklopedisi (c. II, 1929), Mücellidoğlu Ali Çankaya / Yeni Mülkiye Tarihi ve Mülkiyeliler (c. II, 1968), Nuri Yüce / TDV İslâm Ansiklopedisi (c. 2, 1989), İhsan Işık / Yazarlar Sözlüğü (1990, 1998) - Türkiye Yazarlar Ansiklopedisi (2001, 2004) – Encyclopedia of Turkish Authors (2005) - Resimli ve Metin Örnekli Türkiye Edebiyatçılar ve Kültür Adamları Ansiklopedisi (2006, gen. 2. bas. 2007) - Ünlü Fikir ve Kültür Adamları (Türkiye Ünlüleri Ansiklopedisi, C. 3, 2013) - Encyclopedia of Turkey’s Famous People (2013), Ertuğrul Yaman / Türkiye’deki Türk Dünyası (A. K. Bolaç – A. Esatoğlu ile, 1998), Dr. Cemal Avcı / Yusuf Akçura Hayatı, Eserleri ve Etkileri (c. 3, s. 85-89,  2000),  Kemal Şenoğlu / “Yusuf Akçura, Kemalizmin İdeoloğu” (2009).  

 

 

 

ATATÜRK VE YUSUF AKÇURA

Dünyanın merkezi bölgesinde bir Türk devletinin kuruluşunda  son derece etkili olmuş olan  bu iki isim,  tarihsel süreç içerisinde bir dönem beraber bulunmuşlar  ve bu dönemde  bir işbirliği içerisinde olarak geleceğe dönük planlarının Anadolu üzerinde gerçekleşebilmesi  için çaba göstermişlerdir . Günümüz koşullarında her yönden eleştiri konusu olan Türkiye Cumhuriyetinin kuruluşu sırasında  son derece etkin olmuş olan bu iki isimin beraberce ele alınarak ortak bir değerlendirme içerisinde ele alınmasının  bugünün tartışmaları açısından  yararlı sonuçlar vereceği düşünülebilir.

Türk devletinin kuruluşundan doksan yıl sonra,  kuruluş sırasında  etkin çalışmalar yapmış olan bu iki isim arasındaki  bağlantının  siyasal yönleriyle ortaya konulmasında ,  Anadolu’da bir Türk devletinin kuruluşunun arkasında yatan nedenlerin belirlenmesi açısından  zorunluluk vardır . Anadolu’da Türk devletine karşı çıkanlar ,  eski  imparatorluk coğrafyasından göç eden bir çok  topluluğun bugün Türkiye’de birarada yaşadığını öne sürerek ,  bir Türk ulusundan sözedilemiyeceğini ve bu doğrultuda  Türk ulusu olmadığı için de ,  Türklerin kurmuş olduğu bir Türk devletinin gerçeklere uymadığını  açıkca  savunmaktadırlar . Bu nedenle son zamanlarda başta  iktidar partisinin ileri gelenleri olmak üzere Türk kimliği rededilerek ,  yeni bir kimlik türü olarak Türkiyelilik  gibi  bir kavram öne çıkarılmaktadır . Küresel emperyalizmin güdümüne girerek,  Yeni Bizans, Büyük İsrail ya da Yeni Orta çağ gibi plan ve projelere angaje olanlar,  merkezi alandaki Türk devletini ortadan kaldırabilmek için redettikleri Türk kimliğinin silinmesi sürecinde Türkiyelilik kimliğini bir ara  yaklaşım olarak geliştirmeğe çalışmaktadırlar . Bütün bu gibi saçmalıkların sona erebilmesi için ,  Türkiye Cumhuriyetinin kuruluşuna öncülük eden iki büyük isimin beraberce ele alınarak bugünün koşullarında yeniden değerlendirilmeleri gerekmektedir .

Anadolu’da Türkçülüğün öncüsü Yusuf akçuraTürk devletinin kurucusu da Mustafa Kemal Atatürk’tür . Eğer bugün bu topraklarda Türkiye Cumhuriyeti adı altında bir Türk ulus devleti varsa , Türk ulusunun fertleri  böylesine  bir oluşumu bu iki büyük öndere borçlu bulunmaktadırlar . Türk ulusunun bütün bireyleri ,  ulusal eğitim programı içerisinde  devletin kurucusu Atatürk ile ilgili her konuyu  öğrenmelerine rağmen , ne yazıktır ki ,  Osmanlı imparatorluğunun son dönemlerinde Türkçülük akımını  bu topraklara getiren Türkçülüğün öncülerinden  habersiz kalmaktadırlar .

 İsteyen bu konularda kütüphaneler dolusu kaynaklara erişebilmektedir ne var ki eksik eğitim sistemi nedeniyle Türkçülük akımının öncüleri ile bilgiler,  eğitim  sistemi içerisinde yeni kuşakların bilgilerine sunulmamaktadır . Atatürk ile ilgilinen ve kendisini Atatürkçü olarak tanımlayan bir çok kişinin bu nedenle Türkçülüğün öncülerini bilmedikleri hele Yusuf  Akçura’yı tanımadıkları  görülmektedir . Türkçülük denilince akla  önce Ziya Gökalp gelmekte ama ,  Türkçülüğü bu ülkeye getiren Yusuf Akçura ile beraber  İsmail Gaspıralı, Zeki Velidi Togan, Sadri Maksudi Arsal  ve Ahmet Ağaoğlu  hatırlanmamaktadır .

Türkiye Cumhuriyetinin vatandaşı olarak  kendilerini Türk kimliği tanımlayan  Türk vatandaşlarının, Türkçülüğün öncülerini ve tarihini bilmemesi bu ülkede çok ciddi bir bilgi eksikliği yaratmıştır . Türkçülüğün kurucularının bilinmemesi,  Atatürk’ün neden Türk devleti kurduğunun  halk kitlelerince anlaşılamamasına yolaçmıştır . Balkanlar’da doğmuş ve büyümüş bir Mustafa Kemal’in  Osmanlıların Balkanlar’dan kovulmasından sonra, Anadolu yarımadası üzerinde bir Türk devleti kurmasının arkasında ,  Yusuf Akçura ve arkadaşlarının  başlatmış olduğu Türkçülük akımının önemli bir rolü bulunmaktadır . Türkçülük olmasa Atatürk ve Atatürkçülük de olamazdı .

Yusuf Akçura ve arkadaşlarının  Kırım üzerinden Türkçülük akımını İstanbul’a taşımalarından önce ,   Avrupa ülkelerine giderek yabancı eğitimi alan gençlerin Osmanlı devletinde başlatmış oldukları JönTürk hareketinin de ülkenin geleceğinde önemli rolleri olmuştur . Yeni Osmanlı  hareketi tutmayınca yerini JönTürk akımı almış  ve Avrupa ülkelerindeki ulus devlet akımı  bu topraklara yansıyınca ,  çok uluslu  siyasal yapıdan tek uluslu bir ulus devlete yönelirken ,  ikinci Meşrutiyet yıllarında  Yusuf Akçura ve arkadaşlarının önce Türk cemiyeti sonra da Türk Ocakları aracılığıyla önemli ölçüde katkıları olmuştur . Jön Türk akımının yaratmış olduğu ortamı  iyi kullanan Türk Ocakları örgütlenmesi ,  Yusuf Akçura’nın önderliğinde imparatorluktan ulus devlete geçişi gerçekleştiren  siyasal odaklar olmuştur . Kırım doğumlu Tatarlar’ın öncülüğünde kurulmuş olan Türk Cemiyeti ve Türk Ocakları ,  çok  kültürlü bir toplum yapısından sonra ulus devlete geçişte  ana merkezler olarak hareket etmişler ve ülkede emperyalizme karşı verilen  ulusal kurtuluş savaşının  öncülük misyonunu yerine getirmişlerdir . Yusuf Akçura bütün bu oluşumların  başlatıcısı olarak Türk tarihinde önemli bir yere sahip olmuştur .Türkiye Cumhuriyetinin kuruluşuna giden yolda Yusuf Akçura’nın önemli bir kilometre taşı olduğu  hatırlanırsa ,  günümüzün bir çok  tartışmasına açıklık getirilebilecektir . Atatürk gibi bir ulusal devlet kurucusu önderin tarih sahnesine çıkışının perde arkasında ,  yılların Türkçülük birikiminin taşıyıcısı ve bu topraklara getiricisi olan Yusuf Akçura’nın önde gelen bir rolü bulunmaktadır .

Atatürk ile aşşağı  yukarı benzer tarihlerde doğan ve yaşayan Yusuf Akçura,  bir  Tatar  Türk ailenin evladı olarak  Tataristan’ın başkenti olan Kazan kentinde doğmuştur . Kazan asıllı bir Tatar olmasına rağmen yaşamının önemli bir kısmı Kırım ve Rusya’nın çeşitli kentlerinde geçmiş ve daha sonraki aşamada da  kuzey bölgelerinde elde ettiği Türkçülük birikimini güneye taşımak üzere  İstanbul’a gelmiştir . Rusya’da I905 devriminde  milliyetçi bir önder olarak rol aldıktan sonra ,  1908  tarihinde ikinci meşrutiyetin ilan edilmesi üzerine İstanbul’a gelerek önce Türk Cemiyetini sonra da Türk Ocakları’nı kurmuştur . Eski Hazar İmparatorluğu döneminden  kalma önemli bir Türk asıllı nüfusun Rusya’da yaşaması nedeniyle ,  Yusuf Akçura’nın yaşamı  Rusya ve Türkiye arasında gidip gelmelerle geçmiş  ve her iki ülkedeki Türk potansiyelinin beraberce varolabilmesi  ciddi bir PanTürkçülük akımını Yusuf Akçura   geliştirerek savunmuştur . Rus Çarlığı ve Osmanlı İmparatorluğu çatıları altında yüzyıllarca yaşayan Türk asıllı kitlelerin biraraya gelerek ortak bir büyük Türk devletini tarihte olduğu gibi yeniden kurmaları , Yusuf Akçura ve arkadaşlarının amacı olmuş ve bu doğrultuda başlattıkları Türkçülük çalışmalarını Pan Türkizm doğrultusunda geliştirerek sürdürmüşlerdir .

Fransız devrimi sonrasında başlamış olan milliyetçilik cereyanlarının  Rusya’ya ulaşması  Ruslar’da güçlü bir milliyetçilik başlatmış ,  Rus olmayanlara karşı baskılar artınca  Tatarların öncülüğünde bütün Türk asıllı boyları içine alan geniş ve güçlü bir türkçülük akımı rusya topraklarında  Rus milliyetçiliğine karşı başlatılmıştır . Rusların Ortodoks fanatizmi ile karşılarına aldığı Yahudi toplulukları da ülkede denge kurabilmek üzere Türkçülüğü desteklemişler ve bu yoldan  Rus  milliyetçiliğinin aşırılığa kaçması önlenerek  birlikte yaşamın yolları aranmıştır . Ne var ki ,  Rus milliyetçilerinin önce Yahudi soykırmına yönelmeleri daha sonra  da  Tatarları ülkeden kovmaya yönelmeleri üzerine tatarların öncülüğünde başlatılan Türkçülük  hareketleri kısa zamanda gelişerek  bölgenin geleceğin de gene eskisi gibi Hazar devleti zamanındakine benzer biçimde  etkili olmağa başlamıştır . Ne var ki ,  Rus milliyetçiliğinin daha sonraları emperyalizme yönelmeleri üzerine  önce Tatarlar ve Türkler ve daha sonra da  Çerkezler  bulundukları bölgelerden kovulmuşlardır .  Rusya’dan kovulanlar güneye inerek  Ak ülke olarak gördükleri Anadolu topraklarında yerleşmeğe başlamışlar,  Birinci Dünya Savaşı sonrasında   bu bölgede bir Türk devletinin kurulabilmesi için canları ve başlarıyla çalışmışlardır . Yusuf Akçura  ve Tatar asıllı arkadaşları,  Türkçülüğün kuzeyden güneye  inmesinde  ve Ak ülkede bir Türkiye Cumhuriyetinin kuruluşunda  önde gelen bir  taşıyıcı  rolü yerine getirmişlerdir. Bir anlamda Atatürk’ün bir Türk devleti kurmak üzere  tarih sahnesine çıkmasına giden yolu açmışlardır .

Yusuf Akçura Türkiye’ye yerleştikten sonra  zman zaman Rusya ve Avrupa ülkelerine giderekm dünyadaki siyasal hareketleri hem izlemiş hem içinde olmağa çalışmıştır . Bu nedenle Rusya ve Osmanlı ülkesini çok yakından izleyerek hareket etmiş ve Avrupa  ülkelerindeki çalışmaları da yakından izleyerek bunlardan yararlanmanın çabası içerisinde olmuştur . Bir anlamda ondokuzuncu yüzyıldan yirminci yüzyıla geçilirken ,  dünyadaki değişimi kavramağa ve  bu sürecin içinde yer alarak değişimi  Türkçülük doğrultusunda yönlendirmeğe çalışmıştır . Ruslar ile Türkler arasında yaşanan savaşları ve gerilimleri yakından izleyen Akçura  ,  Avrasya bölgesinde yaşamakta olan bütün Türk asıllı toplulukları biraraya getirecek  PanTürkizm akımını geliştirmeyi hedeflemiştir .Avrupa ülkelerinde Jön Türkler ile tanışan ve onlarla ortak çalışmalar yapan Yusuf Akçura ,  Türkçülük birikimini bu genç kadro aracılığı ile  Osmanlı ülkesine taşımak istiyordu .

Rusya’daki Tatar topluluğunun erken uyanması ve gelişmesiyle öne çıkan Türkçülük birikimini Akçura Jön Türklere aktarmak ve bunları örgütleyerek bütün Avrasya bölgesine yönelik bir  PanTürkizmin hazırlığını yapıyordu . Tatar reformculuğunun getirdiği Türkçü birikim Osmanlı devletinde Osmanlıcılık akımından Türkçülük akımına geçişi sağlıyordu . Dilde , fikirde ve işte birlik  ilkesi doğrultusunda,  Türk kökenli toplulukların biraraya gelmeleri ve ortak hareket ederek bir Büyük Türk Birliğini gerçekleştirmeleri  düşünülüyordu . Rusların Panslavizmine ve Ortodoksçuluğuna karşılık PanTürkizmin de aynı zamanda Panislamizm ile işbirliği yapması gerektiği düşünülüyordu . Böylece Almanya’nın elinden  Panislamizm akımı alınarak  Rusya’nın Pan Ortodoksculuğuna karşı  Avrasya bölgesinde etkinliği artırmak üzere kullanılması planlanıyordu .Yusuf Akçura hem Rus emperyalizmine hem de Avrupa ülkelerinin Avrasya’ya girmelerine karşı Türklerin ve müslümanların beraberce ortak hareket etmelerinden yana bir PanTürkizm çizgisi izliyordu . İşin içine müslümanlar da girince Türkçülük akımının çalışma alanı kendiliğinden Rusya’dan Osmanlı ülkesine kayıyordu . İslamcılığın yanısıra kültürel milliyetçiliğin de savunulması emperyalist saldırılara karşı daha  güçlü bir Türkçülük akımının öne çıkmasına yardımcı oluyordu . Böylece savaş sonrasında bir Türk devletinin kurulabilmesinin şansı  artıyordu .

Üç tarzı siyaset ismini taşıyan makaleyi Mısır’ın başkenti Kahire’de yayınlanan bir dergide  Yusuf Akçura kamuoyunun dikkatlerine sunduktan sonra ,  merkezi coğrafyada Osmanlı devleti sonrası yeni siyasal yapılanma  bu yazı doğrultusundaki tartışmaların etkisiyle biçimlenmeye başlamıştır . Osmanlıcılığın olamıyacağı belirlenince  İslamcılık denenmek istenmiş ama buna da gayrimüslim kesimler karşı çıkınca geriye tek alternatif olarak Türkçülük kalmıştır . Hırıstıyan Balkan ülkelerinin elden gitmesinden sonra Abdülhamit’in Şam merkezli bir İslyam İmparatorluğunu Anadolu ve Arap yarımadası üzerinde  kurmağa çalışmasına Almanlar destek verince ,  İngilizlerin desteği ile Selanik’ten  Hareket ordusu İstanbul’a gönderilerek  Abdülhamit’in tahttan indirilmesi sağlanmış  ,  İngiliz gizli servislerinin örgütlemesiyle Arnap milliyetçiliği öne cıkınca ,  islama dayanan bir büyük devletin Orta Doğu’da kurulabilmesi ihtimali devredışı kalmıştır . Üç tarzı siyasetin ikincisi olan İslamcılık akımı da böylece devredışı kalınca ,  bu kez üçüncü yol olarak Türkçülük akımı öne geçmiş ve Yusuf Akçura’nın örgütlediği Türk Ocakları sayesinde Türkçülük  akımı Anadolunun her köşesinde hızla örgütlenerek geleceğin Türkiye Cumhuriyetinin temelleri  atılmıştır . 

Tarihsel süreç içerisinde Üç tarzı siyasetten tek tarzı siyasete geçiş kendiliğinden meydana gelmiş ve Türkçülük Osmanlı sonrası dönemde merkezi topraklarda tek geçerli düşünce akımı olarak yeni kurulacak devletin  siyasal yapısını belirlemiştir . Faydacı ve pragmatik  bir düşünce yapısına sahip olan Yusuf Akçura gerçekleşemeyecek hayaller yerine , gerçekleşebilecek hedeflerle uğraşmaya öncelik vermiş ve onun bu gerçekci tutumu nedeniyle kısa zaman sonra bir Türk devleti dünyanın merkezinde kurulmuştur . Kahire’de yayınlanan Türk isimli gazetede yayınlanan üç tarzı siyaset makalesi ,  Osmanlı sonrası için bütün merkezi bölge halklarına ve ülkelerine bir anlamda yön gösteriyordu . Bir Osmanlı milleti yaratılamayınca ,  geniş alanlara yayılmış Türk asıllı toplulukların sahip olduğu Türk kimliğinde birleşilmesi en gerçekci yol olarak görülüyordu . Yusuf  Akçura dilleri , ırkları, gelenekleri, kültürleri ve dinleri aynı olan bütün Türklerin birliğini savunarak,  bir büyük Türk imparatorluğunun yeniden oluşabilmesi için  yoğun çaba harcıyordu . Türk dünyasını hedef  alırken Türklüğü ve Türkçülüğü geliştirmeğe çalışıyor ,  güçlü bir Türkçülük akımı sayesinde büyük bir Türk devletinin kurulabileceğini öne sürüyordu .

Akçura sayesinde PanTürkizm akımı Osmanlı İmparatorluğu sonrası için Türklere ve Müslümanlara bir gelecek planı sunuyordu ,  o da  bir büyük Türk devletinin çatısı altında biraraya gelmekti . Osmanlı İmparatorluğunun çok uluslu yapısı çerçevesinde Türkçülük ya da PanTürkizm akımı  değerlendirildiğinde gayrimüslimlerin  böylesine doğu kökenli bir akımın uzağında durmağa çalıştıkları görülüyor ,  hırıstıyan toplulukların dışlandığı bir aşamada  müslüman kökenli topluluklar Türk kimliği çatısı altında biraraya gelmeğe davet ediliyorlardı .

 Bu aşamada Yahudiler ikiye ayrılıyor ,  bir kısmı gizlice Yahudi kimliğini sürdürme yolunu seçerken ,   daha büyükçe bir kesimi de dönmeliği kabül ederek  müslüman toplum içerisinde bu toplumun kurallarına ve geleneklerine göre yaşamayı ilke olarak kabül ediyordu . Osmanlılar imparatorluk topraklarından geri çekilirken , merkezi ülke konumuna gelen Anadoluya bir çok yerden  milyonlarca insan göçediyor ve göçmenler de Türk kimliği çatısı altında yaşamayı,  kendi gelecekleri ve güvenlikleri açısından doğal karşılıyorlardı . Böylece ,  Birinci Dünya Savaşı sonrasında Sevr antlaşmasının imzalanması üzerine Hırıstıyan ülkeler  Anadoluyu işgale yöneliyorlar ,  göçeden müslümanlar Türk kimliği altında emperyalizme karşı savaş veriyorlar,  dinlerinden dönmüş görünen Yahudi toplulukları da Hırıstıyanlara karşı müslümanların yürüttüğü ulusal kurtuluş savaşını destekleyerek  bağımsız bir Türk devletinin kuruluşunu ,  bölgedeki Arap ve Rus nüfus çoğunluğuna karşı denge oluşturabilmek doğrultusunda destekliyorlardı .

Rusya’daki milli hareketin başından  Anadolu’daki Türkçü harketin başına geçen Yusuf Akçura ,  bütün bu gelişmelerde ön planda etkili oluyordu . Yeminindeki Osmanlı ve İslam kavramları nedeniyle ,  İttihat ve Terakki Cemiyeti üyeliğini kabül etmeyen Yusuf Akçura ,  tıpkı Atatürk gibi  bu cemiyete uzak duruyor ve İttihatçıların orducu tutumlarına karşı daha halkçı bir örgütlenmeyi  Mustafa Kemal  gibi askeri kesimin dışında kalarak gerçekleştirmeğe çalışıyordu . Zaman içerisinde Jön Türkler ile de ters düşen Akçura daha bağımsız ve gerçekci düşüncelerle Türkçülük akımını geçerli kılmağa çalışıyordu . Ulusal kurtuluş savaşı sonrasında  Atatürk’ün hızla sivil bir rejim kurmasında ve orduyu  siyasetin dışına çekmesinde  böylesine bir tutumun fazlasıyla yararı olmuştur .

Atatürk’ün gerçekleştirdiği Kemalist devrime kadar  batıcı ve yenilikçi hareketler hep Tanzimat döneminin birer uzantısı olarak gündeme gelmiştir . Jön Türkler’de kendilerini Tanzimatın modernleşmeci kadrosu olarak gördüklerinde , Yusuf Akçura bu duruma karşı çıkarak  Atatürk gibi daha kökten bir reformculuğu savunmuştur . Atatürk Tanzimatın tatlı su reformculuğundan uzaklaştıkça ,   bir Türk devletinin çatısı altında ulusal siyasal yapılanma  için kökten reformcu girişimler zorunlu olmuştur . Tanzimat ülkede halk ile aydınlar ve zengin burjuvazi arasında ikilik yaratınca  bir Türk ulusu yaratabilmenin çabası içinde olan Yusuf Akçura ve arkadaşları halkın içinde ve yanında olmuşlardır . Dili , dini ve kültürü bir bütün olan Türk dünyasının  büyüklüğünü savunan Yusuf Akçura ,  böylesine bir hedefi gerçekleştirebilmek üzere ,  Rusya’daki Tatarların erişmiş oldukları gelişmişlik düzeyini Türkiye’ye taşıyabilmenin  arayışı içine giriyordu . Osmanlı Türklerinin Rusya’da  yaşayan kardeşlerinin gelişmişlik düzeyini örnek almaları gerektiğini sürekli olarak savunan Akçura ,  çıkardığı dergiler ve yazdığı makaleler aracılığı ile bu durumu  Anadoluya taşıyabilmenin  mücadelesini yapıyordu . Akçura’nın bu çabaları sonucunda ,  Ziya Gökalp  Üç tarzı siyaset benzeri bir  kitabı kaleme alıyor ve bunun adını da” Türkleşmek , İslamlaşmak ve Muassırlaşmak “ biçiminde belirleyerek  Akçura’nın izinde bir çizgi izliyordu . Ziya Gökalp’in devreye girmesiyle beraber Akçura yalnızlıktan kurtuluyor  ve Türkçü çizgide bir kadro oluşumu gerçekleştirilerek , toplumun hızla Türkleştirilmesi sağlanıyordu .

Osmanlı İmparatorluğunun son dönemlerinde başlamış olan PanTürkizm akımı , Türkiye Cumhuriyetinin kuruluşundan sonra  Kemalist Türkiye’ye yardım ve katkı misyonunu üstleniyor ve  Türk dünyası için örnek ülke olarak kurulmuş olan Türkiye cumhuriyeti üzerinden PanTürkizm  akımını sürdürmek aşamasına geliniyordu . Anadolu’da bir milli devletin Türkiye cumhuriyeti olarak kurulmasında son derece önemli  katkılar sağlamış olan Yusuf Akçura , sonraki aşamalarda  Kemalist Türkiye’nin hızla gelişebilmesi için  çalışmalar yapıyordu . Osmanlı sonrasında batı dünyası için gündeme gelmiş olan Doğu sorunun çözümünde Türkiye merkezli bir yolun izlenmesi için Yusuf Akçura öne çıkıyor ve Türk ile Slav toplulukları arasında sürüp gelmekte olan çekişmenin çözüme kavuşturulabilmesi için,   güçlü bir Türkiye’nin yaratılmasına öncelik  veriliyordu .

Anglosaksonların, Fransızların, hırıstıyanların ve Rusların bölgedeki hesaplarına karşı  Türklerin güçlenebilmeleri için Almanya ile işbirliği yapmaları düşüncesi Akçura’ya tıpkı Abdülhamit ve İttihat Terakki gibi cazip geliyordu . Dar kapsamlı Tatarcılık yerine geniş kapsamlı bir Türkçülüğü Türk dünyasının  geleceği açısından daha doğru bulan Yusuf Akçura ,  Türkiye Cumhuriyetini böylesine güçlü bir yapılanmanın merkez ülkesi olarak görüyordu . Bu nedenle devletin ve yeni Türk üniversitesinin kuruluş çalışmalarında yer almış Ankara’daki devleti desteklemek üzere Ankara Hukuk Fakültesi ile Dil ve Tarih Coğrafya Fakültesinde dersler vererek , yeni Türk devletini yönetecek güçlü kadroların yetişebilmesi için çaba gösteriyordu .Ankara ve İstanbul’da  yapılan bilimsel toplantılara delege olarak katılarak ,  yeni  Türk devletinin bilimsel açıdan güçlenebilmesi doğrultusunda yoğun çaba harcıyordu . Devleti kuran partiye üye olarak önce İstanbul ve daha sonra da  Kars milletvekili olarak Türkiye Büyük Millet Meclisinde görev yapmıştır .

Bu arada ,  dil ve  tarih kurumlarının kuruluş çalışmalarına katıldı ,  daha sonra da Türk Tarih Kurumu başkanlığına seçildi . Böylece,  Yusuf Akçura sahip olduğu bütün bilgi birikimini hem bilimsel kurumlarda hem siyasal organlar da Türkiye’ye aktararak kısa zamanda türkiye Cumhuriyetinin önemli bir gelişme göstermesine  ciddi katkılar sağlamıştır . Bu tür çalışmalarla Cumhuriyetin onuncu yılı büyük coşkularla kutlanmıştır . Yusuf Akçura almış olduğu bilimsel ve siyasal görevler aracılığı ile Kemalist hareket içinde bir nefer olarak görev  yaptı ve bütün birikimini Atatürk’e bir danışman olarak aktarma fırsatını buldu .

Türkiye Cumhuriyetinin kurucusunun  az zamanda büyük işler başarmasında Yusuf Akçura gibi önemli bir siyasal ve bilimsel birikime sahip olan  danışmanın katkıları büyüktür . Akçura Rusya ve Avrupa ülkelerinde edindiği bilgileri ve gördüklerini sürekli olarak Mustafa Kemal’e aktararak O’nun  bir Türk devleti kurarken tarihsel bilgi birikimine uygun olarak hareket etmesini sağlamıştır . Atatürk’ün büyük başarılarının perde arkasında var olan önemli uzmanlardan birisinin de Yusuf Akçura olduğu söylenebilir çünkü ,  cumhuriyetin ilanından  ölümüne kadar uzun bir süre  parlamentoda milletvekili olarak hep ön sıralarda yeralmıştır .

Atatürk ,  ulusal kurtuluş savaşı sonrasında bir Türk devleti kurmayı kabül etmiş ama Yusuf Akçura’nın PanTürkizm düşüncesini benimsememiştir . Daha çok bir ideale dayanan bu yaklaşım ,  Anadolu coğrafyasının jepolitiğine o dönemin koşullarında pek uygun düşmüyordu . Bir asker olan Atatürk ,  jeopolitiğin inceliklerini iyi bildiği için bir  bilim adamı olan Yusuf Akçura’dan bu açıdan ayrılıyordu . Atatürk daha işin başında Türkiye Büyük Millet Meclisini açış konuşmasında Pantürkizm, Panislamizm ve de PanTuranizm gibi yayılmacı  akımlardan  uzak kalacaklarını ,  yalnızca Misakı milli sınırları içerisinde egemenlik haklarını savunacaklarını , kesinlikle Osmanlı İmparatorluğu gibi emperyalist bir politika uygulamıyacaklarını söyleyerek ,  Yusuf Akçura’nın bütün Türk dünyasını biraraya getirme  hedefinden uzaklaşıyordu . Türk devletinin halkçı ve çoğulcu bir yapıya dayanması gerektiğini savunan Akçura , ise geleceğe dönük olarak Türk dünyasının birlikteliğini  Sovyetler Birliği emperyalizmine karşı savunuyor ve yaptığı tarih araştırmaları ile Türk dünyasının sosyalist rejime karşı ayakta kalabilmesinin hazırlıklarını yürütüyordu . Akçura’nın yasal olarak vatandaşı olduğu Kemalist devlet ,  

O’nun özlemlerini tam olarak yansıtmıyordu  ama gene de geleceğe dönük olarak çalışmaların sürdürülmesi gerektiğine inanarak ,  Türkiye’de kalmağa ve  çalışmalarını ısrarla kamuoyuna taşımağa kararlı görünüyordu . Yaratacısı olduğu PanTürkizm’in gerçekleşemiyeceğini anlamasına rağmen bu doğrultudaki çalışmalarından vazgeçmiyor ve Türkiye Cumhuriyetini bu doğrultuda güçlendirebilmenin yollarını arıyordu . Türklerin tarih sahnesine çıkmış olduğu Orta Asya stepleri ile Rusya arasında yaşamakta olan türk topluluklarının ortak geleceğini Osmanlı ülkesinde dağınık bir biçimde yaşamakta olan Türk boyları ile beraber düşünmek ,  Yusuf Akçura için vazgeçilemiyecek bir  kutsal düşünce idi .

Atatürk’ün Misakı Milli sınırları içerisinde Anadolu Türkçülüğü ile yetinmesi  bir yönü ile asker kişiliğinden gelen gerçekci bir yaklaşımın  sonucu idi . Bunu gören  Yusuf Akçura PanTürkizm açısından umutsuzluğa sürüklense de anadolu Türkçülüğüne katkıda bulunmağa devam ediyordu . Yusuf akçura’nın emperyalist Türkçülük anlayışı Atatürk’un ulus devlet içinde demokratik Türkçülük anlayışı ile tam olarak uyuşmuyordu . Ziya Gökalp’in zaman zaman öne çıkması Atatürk ile Yusuf Akçura arasındaki mesafenin dengelenmesi açısından  yararlı oluyor ve bir anlamda  milli sınırlar içerisinde ülke Türkçülüğü ile o dönemin koşullarında yetiniliyordu .

Atatürk,  Avrupa kıtasının yanıbaşında çağdaş bir cumhuriyet rejimi ve buna temel olarak da modern bir ulus devlet kurarken ,  her türlü emperyalist yaklaşımın ötesinde hareket etmek  zorunda kalıyordu , çünkü Türkler bir imparatorluk kaybetmişti. Ruslar ise bir eski imparatorluk çökertmelerine rağmen yeni dönemin koşullarında yepyeni bir ideolojik imparatorluğun merkezi ülkesi olarak ayakta kaldıkları için Türkler’ den daha avantajlı bir konuma sahip bulunuyorlardı .

Osmanlı ve Rusya türkleri ayrı dünyaların insanları olarak bir türlü biraraya gelemiyorlar ve bu nedenle de Yusuf Akçura’nın idealize ettiği büyük Türk birliğine giden yol açılamıyordu . Atatürk bu durumu iyi bilen bir önder olarak geleceğe hazırlanıyor ve Sovyetler Birliğinin yıkılacağı günlere hazırlıklı olmak gerektiğini ,  cumhuriyetin onuncu yılındaki konuşmalarında dile getiriyordu .

Türk Ocaklarında örgütlenen bazı Türkçülerin de sosyalist düşünce de olması ,  Moskova merkezli kurulmuş olan Türkiye Komünist Partisinin , Rusya ve Türkiye’de Türkçü çalışmalar yapması da Atatürk’ü kuşkuya düşürüyor ve bu nedenle  aşırı bir Türkçü görünüm vermeden hareket etmeyi doğru buluyordu . Sovyetler birliği gibi bir büyük dev devlet yapılanmasının merkezi konumundaki Rusya’yı karşısına almayan Mustafa Kemal ,  Anadolu Türkçülüğü ile yetinirken ,  Rusya’daki Türkleri dile getirerek bir Rus tepkisi ile karşı karşıya kalmamağa dikkat ediyordu .

Bu durum daha sonraki yıllarda Türk ocaklarının kapatılarak yerlerine  Halkevlerinin açılmasına  neden olacaktır , çünkü Türk Ocakları sürekli olarak Rusya’da yaşayan Türk topluluklarını dile getirdiği için ,  Rusya’nın büyük bir baskısı sonucunda  imparatorluktan ulus devlete geçiş aşamasının bu köprü kuruluşları kapatılmış  ve milli sınırlar içerisinde bir toplum entegrasyonuna öncelik veren Halkevleri projesi   devreye sokulmuştur . Bu gibi değişikliklere rağmen ,  Anadoludaki Türk devletinden umudunu kesmeyen Yusuf Akçura ,  Anadolu Türklüğünün gelişebilmesi için Türk kültürü doğrultusunda bir ulusculuğun ülkede etkili olmasına çalışıyordu .

Atatürk milliyetçiliği doğrultusunda yapılan ulusalcı çalışmalarda Yusuf Akçura’nın  sürekli olarak ön  planda yer aldığı görülmüştür . Akçura , Türk Tarih Kurumunun kurucusu ve başkanı olarak Türkiye’de ilk ulusal tarih kongrelerini düzenlemiş ve Türklerin tarihten gelen kökenlerinin  daha iyi belirlenebilmesi için  çeşitli araştırma projelerini devreye sokmuştur . Türk Ocaklarının dergisi olan Türk Yurdu’ndan sonra  Tarih kurumunun bilimsel yayın organı olan  Belleten dergisinin de kuruculuğunu ve yöneticiliğini yaparak ,  Türk tarihi açısından önemli çalışmalara öncülük yapmıştır . Atatürk’ün istediği konularda araştırmaların yapılmasını ,  Atatürk’ün tarihe olan büyük merakının karşılanması konusunda  gerekli kaynakların sağlanması gibi işleri hep Yusuf Akçura üstlenmiştir . Bir anlamda Atatürk’ün geniş bir tarih kültürüne sahip olmasını sağlayan uzmanlardan birisi olarak da Yusuf Akçura’nın o dönemde öne çıktığı görülmektedir .

Atatürk de bu nedenle  Akçura’ya güvenerek kendisinin tarih kurumunun kurucu başkanı olmasına yardımcı olduğu görülmektedir . Akçura ve mustafa kemal birlikteliği ve diyalogu sayesinde  Anadoludaki Türk devletinin tarihsel açıdan doğru temeller üzerinde kurulduğu görülmektedir . Bu nedenle,  bir çok büyük soruna ve emperyal baskıya rağmen  Türk devletinin doksan yıldır ayakta kalması  temellerinin sağlam atılmasıyla açıklanabilir. Temellerin sağlam olmasının yanısıra gene tarih bilinci ile doğru bir devlet modelinin seçilmiş olmasının da bu  başarılı sonucun alınmasında etkili olduğu söylenebilir .

Türk devletinin kuruluşu sırasında Atatürk’e çok yakın bir konumda olan  Yusuf Akçura’nın  Kemalizm’in biçimlenmesinde de etkili olduğu söylenebilir . Atatürk’ün düşünceleri ve yaptıklarının sistemli bir bütünü olan Kemalizm’in bir siyasal sistem ve akım olarak ortaya çıkmasında  Yusuf Akçura bir uzman  danışman olarak önde gelen  katkılar sağlamıştır . Türk devletinin resmi tarih anlayışının oluşumunda ,  Güneş Dil Teorisinin geliştirilmesinde , milli bir Türk kültürünün yaratılmasında  en önde gelen uzmanlardan birisi her zaman Yusuf Akçura olmmuştur . Kemalist laiklik uygulamasının ,  Rusya’daki Türklerin  ulusal kurtuluş hareketi olan Cedidizm’den  farklı olması karşısında Yusuf Akçura’nın daha mesafeli hareket ettiği görülmüştür .  Akçura , Medrese eğitimine müslüman  halk kitlelerinin gereksinmelerinin karşılanması doğrultusunda  devam edilebileceğini  ,  Tataristan kökenli bir  müslüman olarak  savunabilmiştir .

Devletin kuruluş aşamasında ,  Kazan ve Kırım kökenli Tatarlar ve Karayların müslüman yapıya daha hoşgörülü bakmalarına rağmen ,  Selanik  kökenli göçmen  Sabatayların  İslama daha mesafeli bakmaları nedeniyle ,  iş bir anlamda din kavgasına dönüşme eğilimi göstermiş ,  bu nedenle de Kemalist rejim  sonraki aşamada daha sert bir laiklik anlayışının uygulayıcısı olmuştur . Rusya’da ortaya çıkan sosyalist rejimin katı bir  Ateizm politikasını resmen uygulaması da Kemalist laiklik anlayışının sertleşmesinde önemli bir  rol oynamıştır . Rusların hırıstıyanlığına karşı Rusya Türkleri müslümanlığı  kendi kimliklerini korumak açısından daha yakın görmüşler,  bu nedenle Tatar ve Karay kökenli göçmenler Türkiye’de  İslama daha yakın durmuşlardır . 

Makedonya kökenli Sabataylar ise ,  Yahudi kökenleri nedeniyle İslama daha mesafeli durmuşlar ve bu doğrultuda daha katı bir laiklik uygulamasından yana olmuşlardır . Rusya Türklerinin hırıstıyan dünyası içinde yaşamaları ,  Osmanlı Türklerinin ise müslüman bir ülkede yaşamaları nedeniyle ortaya çıkan farklılık ,  Türkiye’de yeni rejimin oluşumu sürecinde etkili olmuştur .ve Türk dünyasının geleceğinde dinin rolü üzerinde önemli fikir ayrılıklarının doğmasına  yolaçmıştır .         

Atatürk ve Yusuf Akçura ,  tarihin aynı döneminde birlikte yaşamışlar ve  ondokuzuncu yüzyıldan yirminci yüzyıla doğru bir değişim aşamasının içinde yer alarak geleceğe doğru Türk dünyasının belirlenmesinde birlikte etkili olmuşlardır . O dönemin koşullarında gündeme gelen Sovyetler birliği modeli dışında kalarak ,  Osmanlı ülkesinin Türkleri ile beraber  geleceğe doğru bir bağımsızlık düzenini yakalamışlar ,  Sovyet emperyalizminin esir aldığı Rusya Türkleri için fazla birşeyler yapamamışlardır . Komünist rejimden kaçanların sığınağı konumuna gelen Türkiye  Cumhuriyeti  Sovyetler Birliği ile sınır komşusu olduğu için soğuk savaş döneminin zor koşullarında fazla hareket edememiş ve Orta Asya ile Rusya bölgelerinde yaşamakta olan Türkler için  demirperde engeli nedeniyle  ortak çalışmalar geliştirilememiştir .

Bunu gören Atatürk ,  Türk ulusuna , Sovyetler Birliğinin dağılacağı günlere hazırlıklı olmak gerektiğini bir siyasal vasiyet olarak bırakmıştır . Yirmi yıl önce Sovyetler birliği dağılmış olmasına rağmen ,  batı emperyalizminin baskıları nedeniyle ,  Türk devleti   Atatürk ve Yusuf Akçura’nın ortak özlemi olan  Türk dünyasının geleceğe  dönük birliği için fazla birşey yapılamamıştır . Sovyet sonrası dönem küreselleşme aşaması olarak ilan edilmiş ve sürekli olarak batı merkezli politikalar  Avrasya bölgesi için dışarıdan empoze edilmeğe başlanmıştır . Avrupa, Amerika ve İsrail merkezli batı üçgenine sıkıştırılmış olan Türkiye Cumhuriyeti,  gelecekte Anadolu Türkleri ile Orta Asya ve Rusya Türklerini biraraya getirecek çalışmaları bir türlü gerektiği gibi devreye sokamamıştır .

Artık Atatürk’ün Türkiyesinin  Yusuf Akçura’nın özlemleri doğrultusunda bütün Türk dünyasının biraraya gelebilmesi doğrultusunda etkili çalışmalar yaparak hem merkez hem de öncü ülke konumuna gelmesi gerekmektedir . Türkiye cumhuriyeti devleti kendisini bu doğrultuda yönetecek siyasal iktidarları  yıllardır beklemektedir . Batılı emperyalistlerin her türlü engellemesi aşılarak , Türk devletini bu doğrultuda yönetecek yeni bir iktidarın bir an önce işbaşına gelmesini sağlayacak mekanizmaları artık Anadolu Türklerinin daha fazla zaman yitirmeden devreye sokmaları gerekmektedir . Türk dünyası da bu doğrultuda Türkiye’ye yardımcı olmalıdır .  

Yazar: Prof. Dr. Anıl ÇEÇEN

İLGİLİ BİYOGRAFİLER

Devamını Gör