İşadamı, Özyeğin Üniversitesi kurucusu. 1945 yılında İzmir'de doğdu. Liseyi Robert Kolej'ini bitirdikten sonra, inşaat mühendisi olmak için gittiği ABD'de, Oregon Eyalet Üniversitesi İnşaat Bölümü'nde okurken finans konularına daha ilgili olduğunu farketti (1967). Harvard'da master yapıp (1969) üç yıl çalıştıktan sonra Türkiye'ye dönen Özyeğin, kolejden arkadaşı Mehmet Emin Karamehmet'ten iş teklifi üzerine, 32 yaşındayken Pamukbank Genel Müdürü oldu. 1984'te yine Karamehmet'e ait Yapı Kredi Bankası'nın genel müdürlüğüne geçti. 1984-1987'de de Yapı ve Kredi Bankası'nda genel müdürlük yapan Hüsnü Özyeğin, 1987 yılında Yapı ve Kredi Bankası'ndan ayrılarak kendi bankası Finansbank'ı kurdu.
Fiba Şirketler Grubu bünyesinde 30'dan fazla şirketi bulunan Özyeğin, 1996 yılında satın aldığı Gima ve Endi'yi Sabancı Holding'in yüzde 40 ortak olduğu Carrefoursa'ya sattı. İstanbul'daki Swissotel The Bosphorus'u Nisan 2005'te yaklaşık 100 milyon dolara alarak turizm sektörüne adım attı.
2005 yılında Forbes'in milyarderler listesine ilk kez giren Hüsnü Özyeğin, 1 milyar dolarla 620. sırada yer aldı. Mart 2009 itibariyle Forbes'in "En zengin 100 Türk" listesine 2.9 milyar dolarlık servetiyle 1. sıraya yükseldi. Forbes dergisi tarafından tüm dünyada yapılan araştırmanın 2009 yılı sonuçlarına göre de, Dünyanın en zengin 221. kişisi olmayı başardı.
Hüsnü M. Özyeğin aynı zamanda Credit Europe Bank - İsviçre, Credit Europe Bank - Hollanda, Credit Europe Bank - Rusya ve Credit Europe Bank - Ukrayna Yönetim Kurulu; Anne Çocuk Eğitim Vakfı Yönetim Kurulu Üyesi, Özyeğin Üniversitesi Mütevelli Heyet Başkanı ve Harvard Business School Dekan Danışma Kurulu Üyesidir. Yönetim kurulu başkanı olduğu Hüsnü M. Özyeğin Vakfı, 18 Mayıs 2007 tarihinde İstanbul'da Özyeğin Üniversitesi'ni kurmuştur.
Hüsnü Özyeğin 72 yıllık yaşamını “Bir Dünya
Kurmak” adlı kitabında anlattı. Rıdvan Akar tarafından kaleme alınan kitapta
Hüsnü Özyeğin’in aile öyküsünden bugünlere gelişi, tek sermayesi iyi bir eğitim
olan gencecik bir insanın yükselişi anlatılıyor.
Hüsnü Özyeğin´in başarılarla dolu yaşam öyküsünü anlatan ve gazeteci Rıdvan Akar’ın kaleme aldığı “Bir dünya kurmak” kitabında Özyeğin’in girişimciliğe, yardımseverliğine ve hayata bakışına dair perspektif sunuldu.
Kitabın tanıtımında Hüsnü Özyeğin için şu
ifadeler yer alıyor:
Ünlü işadamının tek sermayesi aldığı iyi eğitimdi. Hüsnü Özyeğin o `sermayeden´ bir dünya kurdu. İş hayatına bir profesyonel olarak başlamış, bankacılıkta en genç müdür olarak sivrilmişti. Banka yöneticiliğinden banka sahipliğine dönüşen meslek yaşamında, bu terakkiyi sonuna kadar başarıyla tamamlayabilen bir isimdi. Kurduğu ve büyüttüğü Finansbank´ı 19 yılın sonunda sattığında Türkiye´ye yapılan en büyük yabancı sermaye yatırımı gerçekleşmişti. Özyeğin, Türkiye´nin en zengin işadamları sıralamasında ilk sıralarda yer alıyor. Ama en zenginler listesinden çok, `gönlü zenginler´ sıralamasında yer almayı önemsiyor. Bankasını sattıktan sonra da FİBA Holding ile yatırımlarına devam eden Özyeğin´in sosyal sorumluluk projeleri, Özyeğin Üniversitesi´nin kuruluşu ile baş döndüren temposu hiç dinmiyor. Hüsnü Özyeğin Türkiye´nin en çok merak edilen isimlerinin başında geliyor. Herkes onun başarısının ardındaki sırrı keşfetmek istiyor. Kitapta tüm yaşamı, hayat felsefesi, çalışma alışkanlıkları, bilinmeyenleriyle Hüsnü Özyeğin´i tanıyacak, bugün geldiği noktanın ardındaki o üç sihirli sözcükle tanışacaksınız: “Çalışmak, çalışmak, çalışmak…”
Hüsnü Özyeğin’in Başarı Felsefesinden…
“Yaklaşık 9 yıla uzanan bir tanıma ve yazma serüveniydi… Bu kitap yazılmaya başlandığında Özyeğin Üniversitesi ortada yoktu. Kitap bittiğinde ise üniversite 7 bin öğrenci nüfusuna kavuşmuş, yaklaşık bin mezun vermişti.”
“Yaşamınızda eğitimde elde edilen başarıyı önemsiyorsanız sadece eğitim gibi beşeri bir sermayeyle hayata başlayan genç bir adamın kariyerinde vardığı nokta cazip gelebilir.”
“Yaşamınızda maddi kazanımları başarının kriteri olarak görüyorsanız, bir diploma ile başlayan ve adını `Türkiye´nin en zengin işadamı´ sıralamasında ilk sıralara yazdıran bir yaşam öyküsü ilginizi çekebilir.”
Başarı başkaları için bir şey yapmak, başkalarına yarar ve toplumsal katkı sağlamaktır diyenler açısından kitabın beşinci bölümünde çarpıcı örnekler ve yatırımlar var.”
“Mutlaka ve mutlaka sizi heyecanlandıran ve sevdiğiniz işi yapın. Bu zaten sizi başarıya götürecek olan ilk adımdır. Ve o sevdiğiniz işinizde çok çalışın, yılmayın. Bunun karşılığını mutlaka alacaksınız.”
KAYNAKÇA: İhsan Işık / Encyclopedia
of Turkey’s Famous People (2013), Rıdvan Akar / Bir Dünya Kurmak (2017), Hüsnü
Özyeğin’in yaşam öyküsü “Bir dünya kurmak” kitabında… (sozcu.com.tr, 20 Mayıs
2017), Elif Ergu / Her şeyini satarak kurdu! En büyük pişmanlığını açıkladı...
(hurriyet.com.tr, 26.05.2017).
ELİF
ERGU
·
İş adamı, duayen bankacı Hüsnü Özyeğin 72
yıllık yaşamını “Bir Dünya Kurmak” adlı kitabında anlattı. Rıdvan Akar
tarafından kaleme alınan kitapta Hüsnü Özyeğin’in aile öyküsünden bugünlere
gelişi, tek sermayesi iyi bir eğitim olan gencecik bir insanın yükselişi
anlatılıyor. 10 yaşında ailesinin karşısına geçip “Robert Kolej’de okumalıyım”
diyen, neredeyse 3 kuruş parayla Amerika’ya giden, üniversitede okurken
girişimci olan ve yüreğini koyarak yaptığı işlerle yakaladığı başarıyla ilkleri
yapan Hüsnü Özyeğin, En Zenginler Listesi’nde olmaktan çok “gönlü zenginler”
listesinde olmayı önemseyen biri. Hayatı 532 sayfaya sığacak biri değil.
Öğrenciliğinden, Pamukbank, Yapı Kredi ve
Finansbank öykülerine, yurtdışı yatırımlarına ve kurduğu dostluk ilişkilerine
kadar her yönüyle öğretilerle dolu kitabı üzerine 12 ülkede 100’e yakın şirket
kuran, 50 bin kişiyi işe alan Hüsnü Özyeğin’le sohbet ettik.
EL YAZISI İLE YAZDI
* Kitabınız 9 yılda yazılmış. Kitap yazma
fikri nasıl doğmuştu ve neden bu kadar uzadı?
- Kitap yazma fikri belgesel çekme kararıyla
başladı. Merhum Mehmet Ali Birand yakın dostumdu, bana, “Hüsnü böyle giderse
ileride çocuklarına, kurumlarında çalışanlarına bir hatıra bırakmayacaksın”
dedi. Beni ikna etti. Biz yıllar önce bir araya gelerek çalıştık, çekimler
yapıldı. 2.5 saatlik bir çekim oldu. Sonra da bunu kitaplaştıralım dedik.
Maalesef Mehmet Ali’yi kaybettik. Rıdvan Akar da onun ekibindendi. Ben kitabın
önemli bölümlerini resmen el yazısıyla yazdım. Sonradan öğrendim, asistanım da
tüm el yazısı notlarımı ciltlettirmiş. Onlar da duruyor.
* Sizin dışınızda kaç kişiyle konuşuldu?
- Eşim Ayşen, çocuklarım Murat ve Ayşecan
ile, Mehmet Emin Karamehmet, Ömer Aras, Akın Öngör, Vural Akışık, İbrahim Betil
gibi çok sayıda bankacıyla konuşuldu.
* Gerçekten de okurken “hayatta hiçbir şey
tesadüf değil” diye düşündüm. Sizin kariyerinizin ve başarınızın inşasında
aile, Robert Kolej, Amerika eğitimi muhteşem bir harç olmuş…
- Doğru. Kitapta da yazdığım gibi hayat bir
maraton. Hayallerimin peşinde oldum. Kolejde öğrenciyken Amerika’dan bir
öğrenci 2 aylığına bizde kaldı. John’dan Amerika ile ilgili çok şey öğrendim.
Robert Kolej’i bitirirken Amerika’ya gitmeyi kafaya koymuştum. Bunun için
ailemin yeterli olanağı yoktu ama ben zorladım. Bir yıllığına burs buldum,
oraya gittiğimde çalıştım. Ama şunu biliyorum. Derslerde başarılı olmak hayatta
başarılı olmak da değildir. Genç yaşınızda edineceğiniz tecrübeler geleceğinizi
hazırlıyor. Hayal etmek, onun peşinden koşmak ve çok çalışmak önemli.
ÇALIŞMAYA BAŞLADIM
* Amerika’da burslu eğitim için verilen bir
uğraş var. Ve sizin bankacı olacağınız o günlerden belliymiş. Her harcamayı not
alıp, her şeyi planlamışsınız. Bunu kendi kendinize mi yaptınız?
- O dönemde Amerika’ya öğrenci göndermek hiç
kolay değildi. O söylediğiniz notları aldığım defter hala duruyor. Amerika’da 1
yıllık burs buldum. Amerika’ya gitmek kolay değildi. Neredeyse her taşıma
aracını kullandım. İtalya’ya kadar gemiyle gittim, kaç lirete bilet aldığım,
yediğim içtiğim her şey not alınmış. Değiştirdiğim her parayı not almışım. 1
dolarlık bir harcamayı bile yazmışım. Okulun ücreti 3 sömestre 96 dolardı. İlk
yıl bittikten sonra çalışmaya başladım. İnşaat Mühendisliği öğrencisi olarak
okuduğum için kadastro uzmanı olarak çalıştım. Akşamları komilik yapıyordum.
Çok çalışarak ertesi yılki okul ücretimi çıkarıyordum. Çalışıp para kazanmak
çok keyifli bir iş. İnsan gider yapabilmek için gelir üretmesi gerekiyorsa
hesabını çok iyi tutuyor.
*
Siz Oregon State Üniversitesi’ndeki ilk Türk öğrenci, Harvard
Üniversitesi’ndeki de ikinci Türk öğrenci olmuşsunuz. Zor muydu o günler? Sizi
en çok ne zorladı?
- Aslında hem zor hem kolaydı. Hem çalıştım
hem sosyal faaliyetlerde bulundum, hiç durmuyordum ama hepsinden müthiş zevk
aldığım için yaptım. Ben hep öğrenme sürecinde gördüm kendimi.
*
Siz yıllar sonra dönemin Cumhurbaşkanı Özal’a eğitimle ilgili sohbetinizde
“kaliteli eğitim” vurgusuyla neler anlatmıştınız?
- 1990 yılında Harvard Business School
Mezunları ile ilgili bir kitap çıktı. Çok kalın kırmızı bir kitap. O kitapta
Harvard öğrencilerinin yalnızca 2 yıllık işletme master yapanlar değil, kısa
süreli eğitim programlara katılanların da listesi çıktı. O kitapta Nijerya’dan
1.5 sayfa öğrenci gelmiş, Türkiye’den yarım sayfa. Ben çarpıcı olduğu için bunu
alıp sonradan rahmetli Özal’a gösterdim. Şu anda Harvard’a her yıl 880 öğrenci
kabul ediliyor. Öğrencilerin yüzde 10’u Çinli yüzde 10’u Hintli. Ben gittiğimde
hiç yoktu. Bu oran bize dünyanın nereye gideceğini çok güzel anlatıyor.
*
Harvard Üniversitesi’nde master yaparken iş kurdunuz. Çok iyi para kazanmayı nasıl
başardınız?
- Ders dışında hep kantindeydim. Çok çalışan
vardı ama aslında iş yapmıyorlardı. 11 kişinin yapacağı işi 3 kişi yaptık. O
cafeden kazandığım parayla Pan American hissesi almışım 10 tane 432 dolara,
General Motors’dan da 146 dolara 10 hisse almışım, bunlar 23 yaşındayken
oluyor. Her şey de sana da gösterdiğim not defterinde yazıyor. Gençken insan
hesap kitap yapmayı öğrenirse yetişkinliğini huzurlu geçirir.
HİSSE ALAMAYINCA AYRILDI
* Mehmet Emin Karamehmet hayatınızda önemli
bir isim. Robert Kolej arkadaşınız, Amerika dönüşü 10 dakika görüşerek onun
şirketinde işe başlıyor 13 yıl çalışıyorsunuz. Yapı Kredi’de size hisse
vermiyor diye ayrılıp Finansbank’ı kuruyorsunuz. Sizin arkadaşlığınız nasıl bir
ilişki ve nasıl devam ediyor?
- 10 ile 18 yaşları arasında yatakhane
arkadaşlığı çok farklı bir şey. Ben Çukurova Grubu’na girdiğimde 12 yıl
Mehmet’i hiç görmemiştim. Ben geldim uğradım dediğimde sanki yaz tatilinden
dönüp okula başlamış gibiydik. İş teklif etti kabul ettim. Banka yönetirken de
kolejli gibiydik. Ben 13 yıl çalıştıktan sonra hisse istedim. Vermedi.
Gerekçelerinde haklıydı. Çok şirketi vardı, her genel müdür hisse istese ne
yapacaktı?
* Sizin banka kuracağınızı basından
öğrenmiş.
- Dönemin duayen gazetecileri Gülcin Telci
ve Meral Tamer’den kaçmadı. Farklı yola girdiğimi, ileride beraber iş yapmak
isteyebileceğimi de söyledim. Yüzde 50 ortak olmak istedi, ama ben yapmak
istemedim.
* Finansbank’ı kurarken sermayeniz yok. Her
şeyi satmak çok riskli değil miydi?
- Her şeyi sattım. Sermaye bulabileceğim
kişiler vardı. Evleri sattım. Kiraya çıktık. Hedefim vardı çoğunluk hissesi hep
bende oldu. 19 yıl sonra Finansbank’ı sattığımda yüzde 56’sı bendeydi. Hep
bankayı kontrol etme noktasındaydım. Bir bankada kontrolü kaybederseniz işler
çok zor olabilir. Ben bankacıydım, sektörü çok iyi biliyordum.
Turkcell’i asker arkadaşım Murat Vargı ilk
bana getirdi ama ben girmedim Mehmet Emin Karamehmet’e yönlendirdim. Param
yoktu diye değil dikkatim dağılmasın diye girmedim. Aslında hata ettim. Bence
şimdi bakıyorum girmeliydim ama bankaya odaklanmak istedim.
FİKİR VE AZİM PARADAN ÖNEMLİ
* Şu hayatta ‘aslında bende çok iyi fikirler
var ama yeterli sermayem yok’ diyenlere ne dersiniz?
- Fikir ve azim paradan her zaman daha
önemli. İyi bir fikir doğru bir çalışmayla mutlaka sermaye bulur. Türkiye’de
girişimciler için şimdi çok iyi melek yatırımcı gibi ağlar da var sermayeye
ulaşmak için.
* Basketbolda yedek sandalyesinde otururken
bile çalışacak kadar azimliymişsiniz…
- Evet. Kolejde yedek olarak kenarda
otururken eşofmanımın cebinde İngilizce kelime kartları olurdu. Kelime
ezberlerdim. İleride Amerika’da işime yarayacağını düşünüyordum.
BANKA YÖNETİCİLİĞİ GENÇKEN YAPILMALI
* Pamukbank’a genel müdür olduğunuzda çok
gençtiniz, ilk kez bu kadar genç biri 29 yaşında yönetimdeydi. Ve yapılmayan
bir şey yaptınız, Anadolu’yu karış karış gezdiniz. Neydi size bunu yaptıran
şey?
- Bu o yıllarda önemli bir özellikti.
Anadolu girişimcileri, tüccarları İstanbul ve Ankara’daki bankacılardan çok
ilgi görmüyorlardı. Antep, Adana, Ordu, Konya, Denizli, Kayseri her yere
gittim, Anadolu’da ekonomik faaliyetlerin olduğu her yere gittim. Anadolu
insanı üst düzey yönetici gelmesinden çok etkileniyor. Antepli iplik fabrikası
kuran biriyle bir banka genel müdürünün fabrika ziyareti yapması, sohbet
etmesi, işleri yerinde görmesi çok etkili oluyor. Pamukbank Gaziantep’te en çok
kredi veren banka olmuştu. Orada bir numara oldu. Orada bizden büyük olan 4-5
bankanın hepsinden fazla kredi bakiyemiz oldu.
* Çok genç olmanın dezavantajları olmadı mı?
- Ben kendim 29 yaşında banka yönetimine
girip, 32 yaşında genel müdür oldum. Demek ki bu yaşta bir insan bu işleri
yapar. Ömer Aras 34 yaşında oldu. Onur Umut, Feyzi Bozer Finansbank Genel
Müdürlerinin hepsi 30’lu yaşlarındaydı. Pamukbank’ta başlattığım gelenek devam
etti.
* Gençlere fırsat verin diyorsunuz…
- Evet. Üniversiteyi 21-22 yaşında
bitiriyorsunuz, hemen çalışmaya başlayıp 47-48 yaşında emekli olabilirsiniz.
Bankacılık çok yıpratıcı. O yüzden de bence genç yapılmalı. Pamukbank’taki
birçok yardımcım benden önce emekli oldu, başka işler yapıyorlar ya da hiçbir
şey yapmamanın keyfini çıkarıyorlar.
CAVİT ÇAĞLAR HELİKOPTERLE PARA GETİRDİ
* Finansbank kurarken helikopterle Cavit
Çağlar para getiriyor. Nasıl güvendi size?
- Faizsiz borç verdi bana çok inandı.
Aramızda büyük güven ilişkisi vardı. Jest yaptı bana. Bir an tereddüt etmedi.
Evleri satmıştım, her şeyi değerlendirmiştim ama yetmedi bunlar, ben de bulurum
dedim. Ve yakın gördüklerimi aradım. “Kısa kaldım sermayede” dediğimde hemen
getirdi. Benden belge de almadı. 300 bin Dolar verdi. 4-5 ay sonra iade ettim.
* Finansbank’ı 19 yıl sonra sattınız.
Sıfırdan bir banka kurup, Cumhuriyet döneminin en büyük yabancı sermaye
yatırımını sağlayarak Yunanlılara sattınız. Var mı böyle bir örnek?
- Dünyada böyle bir örnek yok, 24 kişiyle 8
milyon dolar sermayeyle kuruldu. Hissedarlarından taze para almadan 6 milyar
dolarlık değere ulaştı. Sadece iyi yetişmiş insan kaynağıyla çok zor krizleri
aştı. Böyle bir değere ulaşması 2002’den sonra izlenen istikrar politikalarının
da etkisiyle oldu. O dönemde izlenen ekonomik politikalar da yol almamızı
sağladı. Ayrıca o dönemde dünyada gelişmekte olan ülkelerde bankalar prim
yaptı. O dönemde bankayı 5.6 milyar dolar değerle sattım. Şimdi Amerika’da bile
bankalar değerinde satılmıyor.
* Siz Girit kökenli bir aileden
geliyorsunuz, kurduğunuz bankanın yıllar sonra Yunan Bankası NBG’ya satılması
size ne düşündürdü?
- Benim ecdadım Girit’ten gelmiş. Girit’e de
Konya’dan gitmişiz diye biliyoruz. Bankayı alan NBG’nin sahibi Yunan Takis
Arapoğlu’nun ailesi de Tekirdağlı. Yönetim Kurulu Başkan Yardımcısı’nın dedesi
Antalyalı. Bu ne biçim tesadüftür! Bence kaderdir. Bence hayatımın en enteresan
olgusudur. Evvelki gün Takis’i aradım Olimpiyakos maçı için. Bunlar enteresan.
Bu topraklardan kimler geldi kimler geçti. Yunanistan’da en üst düzeyde olan
ailelerin neredeyse hepsi Anadolu’dan gitme.
* Finansbank’ı sattıktan sonra konuşuldu.
Yunan basını Yunan milli serveti eridi dedi, siz Genelkurmay’a gittiniz...
Neler oldu?
- Satış bitmişti ama böylesi kritik
satışlarda alan ve satan arasındaki anlaşmanın ötesi de oluyor. Genelkurmay’a
gittim. Satışın değerini anlatabilmek için ben “Kaç F-16’mız var?” diye sordum.
250 yanıtını aldım. Bu parayla 100 tane alınabileceğini söyledim. Cumhuriyet
tarihinin tek seferde en büyük yabancı yatırımı yapılmıştı.
Onun Kahramanı Ayşen Özyeğin
* Aysen hayattaki en büyük şansım. Sosyal
sorumluluk çalışmalarımızda beni en fazla teşvik eden ve ilham veren kişi.
Çocuklarımızın yetişkin olma safhasına kadar da her şeyle Ayşen ilgilendi. Ben
üniversitede daha fazla meşgul oldum. Her iki çocuğumuz çok iyi eğitim aldı,
Harvard ve Stanford’dan mezun oldular. Simdi tüm islerimizi birlikte yönetiyoruz.
* Murat’ın doğumunda Bağdat, Ayşecan’ın
doğumunda da Libya’daydım. Hep sonradan yetiştim. Çocuklarımı Ayşen yetiştirdi.
Ben çok çalıştım. Şimdi 6 torunum var. Sanırım onlarla daha çok zaman
geçiriyorum. İlk torunum Lal’in doğumunda Amerika’ya gittim.
KAYNAK: Elif Ergu / Her şeyini satarak kurdu! En büyük pişmanlığını açıkladı... (hurriyet.com.tr, 26.05.2017).