Hint Türk-Moğol hükümdarı (D. 5 Ocak
1592, Lahor – Ö. 22 Ocak 1666, Agra). Cihangir’in oğlu olup asıl adı Hürrem’dir.
Prens Hürrem
olarak da bilinir. Hanedanın kurucusu Babür Şah tarafından Timur’un, anne
tarafından ise Cuci Han kanalı ile Cengiz Han’ın torunudur. Şehzadeliğinde
önemli görevlerde bulundu. Dekkan valisiyken Güney Hindistan’daki Nizamşah,
Kutbşahi, Adilşah devletleri başta olmak üzere, birçok devleti egemenliği
altına almayı başardı ve böylece “Şah Cihan” unvanını kazandı. Daha sonra
babasına başkaldırdıysa da yenildi. Babasının ölümü üzerine çıkan taht
kavgasında, kayın pederi Asaf Han’ın yardımıyla kardeşi Şehriyar’ı ortadan
kaldırarak Agrâ’da tahta oturdu (1628).
Şah Cihan, hükümdarlığının ilk
yıllarında Özbekleri Afganistan’dan uzaklaştırarak Nizamşahların elinde bulunan
kimi Gurkanlı topraklarını geri aldığı gibi, kısa bir süre Nizamşahlar
devletini de tümüyle ortadan kaldırdı (1633). Bengal’in kimi kıyı kentlerini almış
olan Portekizlileri yenip Kutbuşahiler ve Adilşahlarla imzaladığı antlaşma
ile egemenliğinin bu iki devlet tarafından kabul edilmesini sağladı (1636).
Yine bu sıralarda İran’a karşı Osmanlı Padişahı IV. Murad’ın işbirliğini sağlamak
amacıyla İstanbul’a bir elçi göndermesine karşın, bu girişiminden sonuç
alamadı. Ertesi yıl Küçük Tibet bölgesini boyunduruğu altına alarak, Keşmir’e
yapılan akınları önledi. Kandehar’ı da geri alarak büyük bir orduyla Kabil’e
yürüdü. Ama Özbeklerle bozuşmak istemediğinden İmam Kulu Han’a eski Timurlu
topraklarını fethetmek istemediğini bildirdikten sonra geri döndü. Ancak bir
süre sonra İmam Kulu Han’ın yerine geçen Özbek hükümdarı Nezir Muhammet
döneminde ilişkilerin gerginleşmesi yüzünden oğlu Muratbahş’ın komutasında
gönderdiği ordu Badahşan ile Belh’i alarak imparatorluğa kattı (1646). Bununla
birlikte buraları yönetmenin kendisi için zor olacağını düşünerek, kendi
egemenliğini tanımaları koşuluyla her iki yeri de yeniden Özbeklere geri
verdi.
Kandehar’ı 1649
yılında ise İran şahı II. Abbas ele geçirdi. Şah Cihan’ın Kabil’de Safevi
ordularını yenmesine (1652) karşın, Kandehar yine İranlıların yönetiminde
kaldı. Bu olay, Kutbşahilerle Adilşahların yeniden başkaldırmalarına yol açtı
(1655). Oğlu Evrengzib harekete geçerek onları buyruğu altına aldıysa da (1657),
yaşlanmış olan Şah Cihan’ın ağır bir hastalığa yakalanması, oğulları Dara
Şükûh, Şüca, Muratbahş ve Evrengzib arasında taht kavgalarının başlamasına
yol açtı. Babası tarafından ardılı ilan edilen Dara ile kardeşleri öteki oğlu
Evrengzib tarafından ortadan kaldırıldılar. İmparatorluk tahtına oturan (1658)
Evrengzib, Şah Cihan’ı da Agrâ Sarayı’na kapattırdı.
Şah Cihan daha çok efsanevi aşkı ile tanınır. Eşi Ercüment Banu’nun babası, hem krallığın en soylularından biri hem de Şah Cihan’ın üvey annesi Nur Cihan’ın kardeşiydi. Mümtaz Mahal, aslında Şah Cihan’ın üçüncü ama en sevdiği eşidir. Mümtaz Mahal on dördüncü kızları Gauhara Begüm’ü doğururken 1631 yılında ölmüştür. Bunun üzerine Şah Cihan, Agra kentinde Tac Mahal adlı efsanevi anıt mezarı yaptırmıştı.
Dünyanın yedi harikasından biri kabul edilen Tac Mahal, yapımına 1632’de başlanarak 20 yıl sonra 1652’de tamamlanmıştır. Bu eşsiz yapıyı meydana getiren mimarlardan ikisi; Mimar Sinan’ın öğrencilerinden, İsa Mehmet Çelebi ve ona yardım etmek üzere Agra’ya davet edilmiş olan Semerkantlı Mehmet Şerif’tir. Kubbenin yapımından sorumlu kişi yine mimar Sinan’ın öğrencilerinden İsmail Çelebi’dir. Duvarlardaki mermere oyularak yazılan güzel yazılar, İstanbul’dan hattat Settar Efendi’nin hüneridir.
Şah Cihan atalarından kalan birçok sıkıntı ile yüz yüze kalmış, iç isyanlar ve hanedanlıktaki çekişmelerle mücadele etmiştir. Ancak Babür ve Timurlu kültürü açısından tartışmasız bir altın çağın yaşanmasını sağlamıştır. Döneminde birçok şair ve minyatür sanatçısına destek vermiş, Hint minyatür sanatının da Babür ekolünün yapılmasını sağlamıştır. Ancak hiç kuşkusuz en büyük desteği, tutkunu olduğu mimari çalışmalara vermiştir. Ülkenin bir başından öteki başına kaleler, türbeler, saraylar, camiler ve medreseler yaptırmıştır. “Şahcihanabad” yani bugünkü Delhi kenti de bu hükümdar tarafından kurulmuştur.
Ancak
hanedan içindeki iktidar mücadelesi, onun henüz yaşarken tahtan indirilmesine
yol açmıştır. Tac Mahal’in tamamlanmasından çok kısa bir zaman sonra, akli
dengesini kaybettiği gerekçesi ile oğlu Alemgir [Avrangazab] tarafından tahtan
indirilerek Agra Kalesi’nde oda hapsine mahkûm edilmiştir. Efsaneye göre kalan
günlerini burada, küçük bir camdan Tac Mahal’i izleyerek geçirmiştir. Ölümünün
ardından oğlu Avrangazab tarafından Tac Mahal’e, hayatının aşkı Mümtaz Mahal’in
yanında toprağa verildi.
Hindistan Türk-Moğol İmparatorluğu, Şah
Cihan’ın tahtta kaldığı otuz yıl boyunca tarihinin en parlak dönemini yaşadı.
İyi bir komutan, güçlü bir devlet adamı olan Şah Cihan, bayındırlık ve tarım
işlerine de önem vermiş, sömürgeci Avrupalılara karşı ülkesinin ticari
çıkarlarını inatla korumuştur. Sivil ve askeri kurumlarda yaptığı
düzenlemelerin yanı sıra geniş bir kanal şebekesi yaptırmak suretiyle tarımın
gelişmesini sağlamış ve ülkenin refah düzeyinin artmasında etkili olmuştur. Tac
Mahal’den başka birçok kale, saray, cami, türbe de onun zamanında yapılmıştı.
HAKKINDA: İbrahim Alaeddin Gövsa / Türk
Meşhurları (1946), Yusuf Hikmet Bayur / Hindistan
Tarihi (3
cilt, 1946-50), TDV
İslam Ansiklopedisi (c. 38, s. 251, 2010).