Divan şairi. XIV ve XV. yüzyıl Anadolu Divan şiirinin öncülerinden. Horasanlıdır. Hayatı hakkında çok az şey bilinmektedir. Nakışçı anlamına gelen Dehhânî mahlası kendisine minyatür gibi süslü şiirler kaleme aldığı veya nakış üzerinde çalıştığı için verildi. III. Alâeddin Keykubat zamanında (1298-1302) Konya’ya gelerek bu hükümdara intisap etti, onun sarayında bulundu, eğlence ve irfan meclislerine katıldı. Ayrıca sultan tarafından bir Selçuklu Şehnamesi yazmakla görevlendirildi. Dehhânî’nin yirmi bin beyitlik Farsça Şehname’yi yazdığı sanılmakta, fakat bu eserin bugün nerede olduğu bilinmemektedir.
Doğduğu yerlerin özlemini
çekti. Bu yüzden şiirlerinde biraz hüzünlü göründü, ancak hükümdarının
lütuflarına candan şükürler sunmayı da ihmal etmedi. Dehhânî, İlhan
Oğulları’nın Anadolu’ya hâkim olarak Horasan yollarını emniyet altına almasıyla
yeniden vatanına dönmek istedi. Bu arzusu bir kasidesindeki şu mısralarında
açıkça görülür:
“Bi-hamdillah ki
medhini bu gün bir meclis içinde
Dehanından dürr-i mânâ döker söziyle Dehhânî
Yüz urup tapuna geldi
icazet ver ana şaha
Ki yine devletünde ben
görem mülk-i Horasani”
Dehhani, yüzyılımızın
edebiyat dünyasına ilk defa Prof. Fuad Köprülü tarafından tanıtıldı. Köprülü,
Dehhânî’yi “lâdinî klâsik şiirin başlangıcı” olarak göstermektedir. Dönemindeki
şairlerin çoğu dinî-tasavvufî konulara yönelirken Dehhânî, şiirlerinde bahar,
gül, içki meclisleri gibi dünya zevklerini; hasret, arzu, heves ve şikâyetler
halinde dünyevî aşkı; hayatın geçiciliğini, bu yüzden içinde bulunulan zamanı
hakkıyla yaşamak gerektiğini işledi. Bu şiirleri ifade ve aruz tekniği
bakımından temiz ve başarılı kabul edildi. Türk Divan şiirine devrinin ve
çevresinin sosyal hayatını, ahlâk ve güzellik anlayışını aksettiren ilk
şairlerdendir. XIV. yüzyılda Selçuklu sarayında kullanılmakta olan dil Farsça
idi. Ancak Türkçe de o yıllarda devlet daireleriyle tekkelerde yavaş yavaş
yaygınlık kazandı. Dehhânî bu iki dilde de şiirler yazarak ustalığını ortaya
koydu. Selçuklu sarayının Farsçayı Türk dilinden üstün tuttuğu bir sırada,
klâsik Türk edebiyatının örneklerini verip hükümdara beğendirmesinde Türkçedeki
başarısı önemli rol oynamıştır. XV. yüzyılda yaşamış olup da eserleri ele geçen
belli başlı bir şair olan Dehhani’nin oldukça işlenmiş, âhenkli bir şiir üslûbu
vardır. Bu özelliği, onun çağdaşı başka şairlerin varlığına da işaret etmektedir.
Az sayıdaki şiirlerinde daha sonraki yüzyıllarda karmaşık mazmunlar haline
gelecek olan teşbihler ve istiarelerin ilkel tarzda örnekleri görülmektedir. Bu
bakımdan Dehhânî’nin manzumeleri klasik Osmanlı şiirinde İran tesirinin
görüldüğü ilk örnekler sayıldı.
Şeyhoğlu’nun Kenzü’l-küberâ’
sında kendisinden bir şiir örneği seçilmiş olmasının yanı sıra, XV. yüzyıl
şairlerinden Hatiboğlu’nun, Hacı Bektaş-ı Veli makalelerini tercüme ettiği Bahrü’l-hakaîk
adlı eserinde adının bazı ünlü Türk şairleriyle birlikte anılması, Dehhânî’nin
şöhret ve etkisinin sonraki yüzyıllarda da sürmüş olduğunu göstermektedir.
Dehhânî’nin bugüne kadar ele geçen şiirleri bir kaside ve altı gazelden ibaret
olup, toplam yetmiş dört beyittir. İki gazeliyle kasidesinin bazı parçaları ilk
defa Fuat Köprülü tarafından yayımlandı. Bunlara daha sonra Ömer b. Mezid’in
nazire mecmuasında bulunan dört gazel daha ilave edildi. Şairin bir kasidesiyle
bazı gazellerine 1436’da yazılan Mecmuâtü’n Nezâir ile 1512’de yazılan Câmiü’n
Nezâir’de rastlanmaktadır. Bu şiirleri ilk defa Dr. Necdet Mansuroğlu
tarafından yayımlandı: Dehhani ve Manzumeleri (1 kaside, 9 gazel, 1947).
Bu eserin daha ilmî bir baskısını 1978’de Dr. Hikmet İlaydın yaptı.
HAKKINDA: Necdet Mansuroğlu / Anadolu
Türkçesi (13. Asır) Dehhânî ve Manzumeleri (1947), M. Fuad Köprülü / Türk
Edebiyatı Tarihi (Lâdinî Klasik Şiirin Başlangıcı, s.270-272, 1986) -
Selçukiler Devrinde Anadolu Şairleri - Hoca Dehhânî (Hayat Mecmuası, 1926),
Vasfi Mahir Kocatürk / Büyük Türk Edebiyatı Tarihi (1964), Nihad Sami Banarlı /
Resimli Türk Edebiyatı Tarihi (c. 1, 1979), İsmail Ünver / Hoca Dehhânî (TDV
İslâm Ansiklopedisi, c. 18) Abdülkadir Karahan / XIV. Yüzyıl Sonuna Kadar Türk
Kültürü ve Edebiyatı (1985).