Şair,
Yazar, Müzisyen, Besteci. 27 Ekim 1981'de Ankara’da doğdu. Diyarbakır-Erganili Gazeteci-Yazar
ve Şair Enver Yorulmaz'ın oğludur.
Eskişehir Anadolu Üniversitesi İktisat Fakültesi Kamu Yönetimi
bölümünden mezun oldu. Yeni Çaba dergisinin Ankara temsilciliğini yaptı.
Askerlik görevini İzmir Gaziemir’de Hava Teknik Okullar Komutanlığında tamamladı.
Halen Ankara Yenimahalle Belediyesi’nde İdari İşler Personeli olarak görev almasının
yanı sıra, müzik ve edebiyat çalışmalarını sürdürmektedir. Elif Özdemir'le evli
(2010) ; Barış ve Gökay adlarında iki çocuk babasıdır. İngilizce biliyor.
Henüz
Ana Okulunda iken resim yapmaya yöneldi, ilk ödülünü de buradan aldı. İki
yaşındayken bir bankanın tasarrufu teşvik reklam kampanyasında oyuncu olarak
yer aldı. İlköğretim yıllarında şiire ve müziğe yöneldi. Dokuz yaşında iken
sanatçı Nilüfer’le birlikte sahneye çıktı, söylediği şarkılarla beğeni topladı.
Lise öğrenimi boyunca sporla da ilgilenirken, Serbülent Yasun yönetimindeki
HAMOY (Halk Müziği ve Oyunları Derneği) korosunda yer aldı. Bu dönemde
Bilgisayar ve İngilizce Kurslarına da giderek kendini geleceğe daha donanımlı
hazırlamanın çabasını verdi.
Diyarbakırlı
ses sanatçılarından Emrah, Mahsun Kırmızıgül, Kenan Temiz, Emin Turgay, Recep Kaymak,
Coşkun Sabah ve diğer sanatçı hemşerilerinin etkisinde beste yapmaya başlayan
Üstün Çaba Yorulmaz, şimdiye kadar 200’e yakın güfte yazdı, 60'a yakın eserini
beste haline getirdi. Şimdi bestelenmiş güftelerinden oluşan “Zaman Geçmeden”
adlı üçüncü şiir kitabını hazırlığı içindedir.
ESERLERİ:
Yıldızlara
Baktıkça Beni Anımsa (2002), Kalbimin Sessiz Çığlığı (2005).
KAYNAK:
İhsan Işık / Resimli ve Metin Örnekli Türkiye Edebiyatçılar ve Kültür Adamları
Ansiklopedisi (2006, 2007) - Diyarbakır Ansiklopedisi (2013) - Geçmişten
Günümüze Diyarbakırlı İlim Adamları Yazarlar ve Sanatçılar (2014).
Siyah
beyaz tüplü televizyonlarla renkli hayaller kurardım çocukluğumda. Her şey
bambaşkaydı sanki.. Daha ötesi ne olabilir ki soruları beni düşünmeye iterken,
bir gün halamın oğlu Almanya’dan Gameboy getirmişti. Ankara’yı altüst ettik,
bir tane daha bulamadık almak için. Oysa teknolojiden o kadar geriydik ki
Avrupa’ya çıkan teknoloji Türkiye’ye iki sene sonra geliyordu. Daha sonraları
atari salonları açılmaya başladı İlkokulda okurken. O salonlarda tanışmıştım o
renkli dünyayla. Ailem çok kızıyordu ama bambaşka bir boyuta sürüklüyordu beni.
Aynı oyunu senelerce oynamaktan bıkmadığım bir dünyaydı bu.
Ve
sonra ilk bilgisayarla tanıştım. Bir oyun yüklemek için parçalarını söküp
takacak kadar ustalaşmıştım. Bilgisayar sistemi yüklemek için 10-15 disketi
saatlerce beklerdim bıkmadan, usanmadan. Ne cd vardı ne dvd ne de blu-ray. O
dönemki komutlar ayrı bir lisan gerektiriyordu. Bilgisayar dilini öğrenmek bile
çok zorken bendeki teknoloji aşkı her parçasını söküp takmaya kadar deneyim
kazandırmıştı.
Renkli
televizyonlar çıkmaya başladı, bir moda gibi bütün evlere yayılmıştı. O dönemin
arabaları kapı anahtarı gibi manuel olarak açılıyordu. İlk cep telefonu ile
Ortaokulda tanıştım babamın almasıyla.. Oysa çoğu iş arkadaşı da babama cep
telefonu lüks deyip karşı çıkmıştı. Renksiz, sadece numaraları ve kapsama alanı
çok az olsa da devrim gibi bir buluştu hepimiz için ama birçoğumuz bu
teknolojinin çok küçük yaşlardaki çocukların bile elinden düşüremeyeceği bir
alet haline gelmesini tahmin bile edemezdi.. Artık daha ötesi sorularını daha
sık sormaya, gelişen teknoloji ile ileri yılların bize ne yenilikler
getireceğini düşlemeye başlamıştım.
Şimdi
geldiğimiz noktada ise atari salonlarındaki oyunlar cep telefonunda oynanmaya,
televizyonlar led, oled olmaya, arabalar anahtarsız giriş çalıştırma,
navigasyonlu – televizyonlu – sesli komutları algılayan fonksiyonlara,
bilgisayarlar notebook-ultrabook-tabletlere dönüşmeye başladı. Uzay yolunun
Kaptan Spark’ın kolundaki saatler günümüzde satılmaya başladı bile. Havada uçan
ve denizde gidebilen arabaları da yaptılar. Yakında, prototip olan bu arabalara
binmek çokta hayal değil artık. Havayı kullanarak çalışan ince bir çubuk
alacağız şimdiki televizyonların yerine..
Gelecekteki
ulaşımın daha da kolaylaşmasını, başka gezegenlere yolculukların başlayacağını
artık hayal edebiliyorum günümüz için, ama şimdi asıl ben size soruyorum ya
daha ötesi?
MEMUR BEY
Nice çapkınlar geldi de gitti
Onlara inan kimse yetişemedi
Dedem onların içinde sanki tekti
Cezası neyse kes memur bey
Aşk kalbe girdi mi akıl tatile çıkarmış
Nice kalın bentleri azgın sular yıkarmış
Sevda çapkınların hızına hız katarmış
Yakala da ifadesini al memur bey
Sayısız insan gördüm şu yalan dünyada
Seveni de gördüm, paraya tapanı da
Fırtınalar hızını sanki kesmiyordu bağrında
Cezası neyse gel de kes memur bey
SEVDİM BEN
Baharına doyamadığım,
Dalındaki çiçeğimsin..
Gökyüzündeki fırtınam,
Yağmurunla yeşerdiğimsin..
Susuzluğum, hasretim,
Her defasında yenildiğimsin..
Ayazınla üşüdüğüm,
Nefesinle bedenimdesin..
Kalbimde benim olanı
Gözüme yaş akıtanı
Hayatımın anlamını
Sevdim ben..
Alnımda yazım olanı
Rüyalarıma doğanı
Son nefesimde umudumu
Sevdim ben..
YA BEN SUÇLUYUM YA DA
SEN..
Zamansız terk edip gitmelerinden
Günlerce habersiz bırakmalarından
Zalimce hasretini çektirmenden
Ya gururlar suçlu ya da sen
Kendini bu kadar sevdirmekten
Özlemine dayanabilir yapmandan
Susarak cevap verebilmenden
Ya gözlerin suçlu ya da sen
Odamı ateşe verip yakmandan
Dört duvarın arasında ağlatmaktan
Gecelerden alıp sabaha teslim etmenden
Ya zamanlar suçlu ya da sen
Yine susacaksın biliyorum
Soru işaretleri bırakıp yine gideceksin
Kendince bir şeyleri çözmüş olacaksın
Ya kader suçlu olacak ya da sen
Kimse sevemez benim kadar seni
Hiç biri anlayamaz seni benim gibi
Bu ne son bulacak üç kuruşluk sevgi
Seni ölümüne sevmekten
Ya ben suçluyum ya da sen..