Gazeteci, şair (D. 1927, Diyarbakır - Ö. 16 Şubat 1965, Adana). Tapu Müdürlüğünden emekli İbrahim Yılmaz'ın oğludur. Liseden ayrıldıktan sonra gazeteciliğe yöneldi ve sırasıyla Öncü, Zafer, Son Havadis, Tercüman ve Adalet gazetelerinde çalıştı. Bu arada şiirleri de yayımlanıyordu. Adana'dan Diyarbakır'a gelmekte iken geçirdiği bir trafik kazası sonucu 16 Şubat 1965 günü öldü.
Sezai
Yılmaz'ın anısına Mehmet Mercan şunları yazdı:
"Ecel, Ne yaşına,
Ne gözyaşına bakar.
Mevsimi değilmiş
Ne çıkar?
Ecel dost bağına
hasada girdi."
KAYNAK: Şevket Beysanoğlu /
(Diyarbakırlı Fikir ve Sanat Adamları (c. 2, 2. bas. 1997, s. 389), Arkadaşı
Mehmet Mercan'dan alınan bilgiler, İhsan Işık / Diyarbakır Ansiklopedisi (2013)
- Geçmişten Günümüze Diyarbakırlı İlim Adamları Yazarlar ve Sanatçılar (2014).
Bir
şehir var Güneyde,
Beden
içinde.
Karanlıklarca
düşünü gördüğüm
Sevdiğim,
yörem.
Kurşun
üstüne kurşun yemiş gibi.
Boşuna
değil oy! oy! dediğim.
Dört
yanı ğamdır, can şehrimin.
Rüzgârın
en kara sevdalısı eser.
Zalim
yâr üstüne çıkmış türküleri
Celâlim
söyler.
Dicle'dir
gözbebeklerimde seğirip akan.
Lime,
lime yaptım duygularımı.
Bir
şehir var Güneyde Beden içinde
Tutsak
etmiş anılarımı.
Sana
ilk mektup yazışımı hatırlıyorum,
Bir
titreyişi vardı ki elimin.
Hazzı
bambaşkaydı emin ol
Başımda
sevda estiği günlerimin
Şehir
şehir uzaklaştıkça senden,
Duyuyorum
için için titrediğimi.
Yağmurlu
saatler, içli türküler,
Katmer
katmer yaptı hasretliğimi.
Tanımaz
oldum kendi kendimi,
Bu
hal düşman başına dostlar.
Küçük,
pembe ufuklu dünyamı
Öylesine
kahretti ki bulutlar.
Bütün
perişanlığım içimde
Aşinası
değilim artık baharın.
Ne
geceler, ne gün ışığı gönlümce
Boşuna
yeşerişi ağaçların.
Herkes “Gazeteci Sezai” diye tanırdı onu. Babası Tapu Müdürlüğünden emekli İbrahim beyle birlikte 1947 yılından sonra, Diyarbakır’ın Dörtyol kavşağında, henüz Onur Palas inşa edilmemişken köşe başındaki, Kırtasiyeci Yılmaz Yıldız’ın bitişiğindeki bir dükkânda gazete bayiliği yapıyordu.
Sezai
Yılmaz burada yıllarca gazete bayiliği yaptı. Bu arada, yerel bazı gazete
ve dergilere şiirler yazıyordu. Bir ara “KELEK” isminde bir de mizahi gazete çıkardı. İlk sayısı
Başlığını linolyum muşambadan oyulmuş KELEK tabloit boyda ve haftalık olarak yayımlanıyordu. Denilebilir ki Diyarbakır’ın ilk mizah gazetesi olan KELEK ne yazık ki ancak 4 sayı çıkabildi.
Sezai
Yılmaz, bayilik işinde mali krize girince, önce Adana’ya, oradan da
Ankara’ya gitti ve burada gazetelerde çalışmaya başladı. Tercüman, Öncü, Son
Havadis ve Zafer gazetelerinde
Kendi anlatımına göre Ankara'da hasret dolu günler geçiriyordu. Bunu her fırsat buldukça Diyarbakır'a geldiğinde anlatırdı. Orada, daha çok aralarında büyük ozan hemşehrimiz Ahmed Arif'in de bulunduğu bir grup gazeteci ve sanatçı ile kurduğu dostluk sayesinde yalnızlığını, özlemini gideriyormuş.
Bu yıllarda yazdığı şiirlerin çoğunda Diyarbakır’a özlem vardır. Memleket hasretini satırlara döken Sezai her gelişinde yeni bir şiir getiriyordu.
Yine özlem gidermek üzere Diyarbakır’a gelirken, Ankara’dan
bindiği gazete arabasının Tarsus-Adana arasında bir tankerle çarpışması sonucu
Cenazesi çalıştığı Zafer Gazetesi ve Adana’daki gazeteci meslektaşlar ile Belediye Başkanı Ali Sepici’nin yardımı ile Diyarbakır’a getirildi.
Ulu Cami’de kılınan namazdan sonra tabutunu, çok sevdiği, yeşiline doyamadığı, üzerine şiirler yazdığı Mardinkapı’ya kadar eller üstünde götürdük.
Onun bir şiirini pankart yapıp taşıdık cenazesinde;
Bir gün siz de bakacaksınız Mardinkapı'dan öte,
Ve bir fatiha da siz okuyacaksınız,
İyi niyete...
Kendi deyimi ile “Memleket çocuğu SEZO”yu binlerce seveni taşıdı.
Mezarlığın girişinde, sağda bir yere, tam Yedi Kardeş Burcu'na karşı toprağa verdik Sezai’yi. O yılların yeşillikler içindeki Ben-ü Sen vadisini gören bir yere...
KAYNAK: Mehmet Mercan / Diyarbakır Türküsü (2001)