Ahmet Erhan

Şair

Doğum
08 Şubat, 1958
Ölüm
04 Ağustos, 2013
Eğitim
Gazi Yüksek Öğretmen Okulu Türk Dili ve Edebiyatı Bölümü
Burç

Şair, öykü ve deneme yazarı (D. 8 Şubat 1958, Ankara – Ö. 4 Ağustos 1913, Ankara). Asıl adı Erhan Bozkurt’tur. Ortaokulu bitirdikten sonra öğrenimine ara verip çeşitli işlerde çalıştı. 1980’de Ankara’da bir akşam lisesinden mezun oldu. Gazi Yüksek Öğretmen Okulu Türk Dili ve Edebiyatı Bölümünde yükseköğrenim gördü.

Bir süre özel okullarda öğretmenlik yaptı ve bir dershanede müdür yardımcısı olarak çalıştı. Ankara’da bir kitabevi işletti. Uzun yıllar Ankara’da yaşadıktan sonra İstanbul’a yerleşti.

Ahmet Erhan, 4 Ağustos 1913 günü Ankara’da vefat etti. Ertesi günü, cenazesi Ankara Maltepe Camii'nde kılınan öğle namazına müteakip Karşıyaka Mezarlığında toprağa verildi.

 

Edebiyat Çalışmaları:

 

Şiirleri 1975’ten itibaren Militan, Doğrultu, Dönemeç, Türk Dili, Sanat Emeği, Yusufçuk, Varlık, Edebiyat ve Eleştiri dergilerinde yayımlandı. Alacakaranlıktaki Ülke adlı kitabıyla 1981 Behçet Necatigil Şiir Ödülünü, Deniz Unutma Adımı ile 1992, Kaybolmuş Bir Köpek İlânı ile 2004 Yunus Nadi Şiir Ödülünü aldı.

 

KİTAPLARI:

 

Şiir: Akdeniz Lirikleri (1980), Alacakaranlıktaki Ülke (1981), Yaşamın Ufuk Çizgisi (1982), Sevda Şiirleri (1984), Ateşi Çalmayı Deneyenler İçin (1984), Zeytin Ağacı (1984), Kuş Kanadı Kalem Olsa (toplu şiirler, 1984), Ölüm Nedeni Bilinmiyor (1988), Deniz Unutma Adını (1992), Çağdaş Yenilgiler Ansiklopedisi (1997), Resimli Ahmetler Tarihi (2000), Bugün de Ölmedim Anne (toplu şiirlerinin ilk cildi, 2001), Ne Balık Ne de Kuş (2002), Kaybolmuş Bir Köpek İlânı (2004).

 

Öykü: Köpek Yılları (1998).

 

Deneme: Ankara-İstanbul Kara-treni (2001).

 

AHMET ERHAN İÇİN NE DEDİLER?

 

“Ahmet Erhan’ın ilk şiir kitabı Alacakaranlıktaki Ülke 1981 yılında yayımlandı. Orada ağırlıklı olarak 70’li yılların ikinci yarısının ve 1980’lerin toplumsalının Ahmet Erhan’ın kişisel dünyasındaki yansımalarını görürüz. Erhan, Ölüm Nedeni Bilinmiyor’a kadarki şiirlerinde hep belirtmeye çalıştığımız çarpışmanın içindedir. Farklı algı, yorum ve anlamlandırmaları geçmişini bozmasını sağlar. Buradaki bozma sadece kişiselliğiyle sınırlanmış değildir. Tersine dönemin toplumsal hayatı da Erhan’ın kişisel hayatı içinde bozuma uğrar.” (Halim Şafak)

 

KAYNAKÇA: Vedat Yazıcı / Sözümüz Şairlerden Şiirlerden (1997), Asım Bezirci / Güle Dil Verenler (1998), Adnan Binyazar / Alacakaranlıktaki Ülke (Ozanlar Yazarlar Kitaplar, 1998), Behçet Necatigil / Edebiyatımızda İsimler Sözlüğü (18. bas. 1999), Şükran Kurdakul / Şairler ve Yazarlar Sözlüğü (6. bas. 1999), Halim Şafak / Ahmet Erhan’ın Devrimci Sarhoşluğu (Varlık, Aralık 2001), TBE Ansiklopedisi (2001), İhsan Işık / Türkiye Yazarlar Ansiklopedisi (2001, 2004) – Encyclopedia of Turkish Authors (2005) - Resimli ve Metin Örnekli Türkiye Edebiyatçılar ve Kültür Adamları Ansiklopedisi (2006, gen. 2. bas. 2007) - Ünlü Edebiyatçılar (Türkiye Ünlüleri Ansiklopedisi, C. 4, 2013) - Encyclopedia of Turkey’s Famous People (2013).

 

ŞAİR AHMET ERHAN: “KİMSEYE YARANAMADIM”

Müzisyen Teoman, hayranı olduğu ve şiirini bestelediği şair Ahmet Erhan ile 2007 mayısında Radikal için söyleşi yapmıştı. Dün yitirdiğimiz şairi uğurlarken, bu söyleşiyi tekrar yayımlıyoruz...

Ahmet Erhan'ın naaşı 5 Ağustos Pazartesi Ankara Maltepe Camii'sinde kılınacak öğle namazına müteakip Karşıyaka Mezarlığı'nda toprağa verilecek.

 

Anne ben geldim, ağdaki balık

bardaktaki su kadar umarsızım

dizlerin duruyor mu başımı koyacak?

anne ben geldim, oğlun, hayırsızın....

 

Yıllar önce Express dergisinde; Haydar Ergülen kimi zaman şiiri odak alan, kimi zaman da bir temayı şiirle bezeyen çok güzel yazılar yazardı. Onlardan birinde rastlamıştım 'Oğul' şiirine Ahmet Erhan'ın. Şiire vuruldum ve sonrasında 1996 senesinin kışını 'Oğul' ile geçirdim.

Türlü çilelerle telefonunu buldum ve heyecanla aradım Ahmet Erhan'ı, bestelediğim şiirini kaydederken izin istemek için. "Senindir şiirim" dedi ve bir şeycik istedi sadece: "Albümünde şarkı sözü değil şiir yaz 'Oğul' için, eğer adımı yazacaksan."
Geçen 10 yıl boyunca hiç yüz yüze gelmedik, birkaç kez telefonla konuştuk. Bu röportaj teklifi geldiğinde de benim adımı söylemiş, konuşmak istediği kişi olarak. Ne güzel bir şey benim için!

Şiirlerinden çıkardığım ya da onunla ilgili bilmeden hayal ettiğim şeylerden sorular yaptım, 'annesini, babasını, incir ağaçlarını, Galatasaray 'ı ve arkadaş ölümlerini' sordum ona. Bir de 'yaprakların birer namlu olup içlerinden çıkan kurşunlarla birkaç saniye içinde ölmüş olan insanları' ya da 'düşen gövdenin elinden dışarı fırlamış kesekâğıtlarından yere saçılmış portakalları, okunmaktan çıktığı gün eskimiş kıvrık bir gazetenin üstüne damlayan kanları.'

Ahmet Erhan; ben daha fazla aranıza girmeden sizlerle...

12 Eylül şairi dediler bana. Oysa, o şiirlerin hepsi darbeden önce yazılmıştı, içeriden bir eleştiriydi. Solculara da, sağcılara da yaranamadım; ama sevenler sevdi. Açıkçası o kitaba bakınca ona uzakmışım gibi... Şu an bana çok acemice geliyor 16- 17 yaşında yazdığım ilk kitabım. Ama alçakgönüllülük de etmeyeyim, kuşağım o kitabın bir öncü olduğunu kabul eder, benim kuşağım vefalı kuşaktır.
Kuşağım, acılı kuşağım acılarla sevinçleri böyle yoğun yaşamak kimselere nasip olmadı.
Zaten, Haydar (Ergülen) veya sayamayacağım kadar şairle hiçbir zaman, hiçbir sorunum olmamıştır benim şiirsel anlamda. Ama şu anda 'Edebiyatçılar Derneği' Başkanı olan kişi, neredeyse küfür diyebileceğim şeyler yazdı kitabım hakkında. Halbuki evi gibi bir şeydir insanın yarattıkları, yazdıkları... Mahremiyetidir. Ayrıca, arabesk şair de derler bana, ben de övgü olarak alırım bunu. Müslüm'e de bayılırım, Orhan'a da...

...ben bu şiiri yazar mıydım hiç, azıcık 'drink' alsam

Yetmiş altı yılında, bir haziran ayazında alkolden öldü babam

bayrağı kaptığım gibi meyhaneye koştum

o gün bu gündür camlarımda bir buğu...

Herkes beni 'anneci' sanır. Ben aslında 'babacı'yımdır. Aydın bir insandı, Türkiye İşçi Partisi Aybar kanadından. Beni yetiştiren, beni edebiyata yönlendiren babam alkolden ölmeden önce içkiden nefret ederdim. 17 yaşındaydım ve onun ölümü her şeyi tersine çevirdi. Öldüğünde alkolik bayrağını aldığım gibi meyhaneye koştum. Şimdiki yaşım (49) o yıllarda o kadar büyük gelirdi ki bana. Ama şu an ölmeye niyetim yok. Babamın yaşı 51'i geçmeye çalışıyorum... 'babamın öldüğü yaş'a az kaldı yani!
Yine de oğlum iyi bak, adama benzer baban kirlenmemek için kendini alkolde saklar...

..Gece lisesinde okudum, babamın ölümünden sonra gündüzleri aynı lisenin kantininde çalıştım. Gündüz çay ocağında çalışır, akşam derste uyurdum. Bir gün solcular kapıyı tekmeyle açıp bir arkadaşımızı çağırdılar dışarı. Öğretmen pencerenin yanına kaçtı... Sağcıymış çocuk, vuracaklar. Ben sınıf sorumlusuyum, önüne geçiyorum onun ve "Hayır" diyorum, "Benim sınıfımdan adam alamazsınız." Ama sonrasında ona da, "Arkadaş okulu bırak" diyorum, "Her zaman ben olmayacağım ki yanında."

...Yedi kere kurşunlandım ben, toplu ya da tek. İlginç tarafı; dördünü solcuların, üçünü sağcıların yapması. Halbuki hiçbir zaman eline silah değmemiş adamlardanım! Bir gece dere yatağından eve dönerken sağcılar çevirdi, üzerimde parka, içinde de bir sürü bildiri. Hepimizin 'Deniz Gezmiş' olduğu zamanlar! Benim sınıfta kurtardığım çocuk çıktı aralarından şansıma, "Kimse dokunmasın ona" dedi. Yoksa nalları dikmiştim.
Üçüncü ayakta 'rüzgârın kızı' yine gelmeyecekti ganyanım tökezlemiş ve hayatım buruşuk bir resim olarak hatırlanacaktı.

...At yarışı, biraz da beni yaşatan şeylerden biridir. Ben beş yaşındayken iki tane yarış atımız vardı. Babam demir-çelik işiyle uğraşırdı. Sonra ne olduysa battı, Adana'ya gittiğimiz sıralarda. Yoksullaştık, babamın içki olayı da o zaman başladı. Atları göreyim, onlarla ilgileneyim diye giderim hipodroma. At yarışı da oynarım cüzi miktarlarda, genellikle de kaybederim.

 

Benim hiç silahım olmadı Mayakovski gibi

tutup bir gece yarısı alnıma dayayacağım

ne de James Dean gibi bir otomobilim var

önüme çıkan ilk kamyona vuracağım.

 

Hiç intiharı düşünmedim ben. Ama diyeceksin ki, insan yaşayarak da intihar eder. O konuda biraz hızlı koştum. Bundan sonra da frene bassam ne olacak ki? Şu andaki durum; uçurumdan atlamışsın, havadasın, düşmemişsin ama! Hayat tökezlemelerle geçti de, hâlâ düşmedim, değmedim yere.

Kalbim sen hâlâ burada mısın?

şol bedende, gurbette mi, sılada mısın?

alkol, taşikardi, panik atak

maceran bir gün tıp dergilerini çalkalayacak.

kalbim, sen hâlâ burada mısın?

 

Panik atakla ilgili doktorum terapi tavsiye etti. Ben dedim ki, her gün terapi yapıyorum şiir yazarak, yine de hastalığı atlatabilmiş değilim.

İpsiz ruhum, sarsak, serseri

otobanlarda sırtında heybesiyle

cafelerde tuborg bira ve patates cipsiyle

durdun bir yerde, çağını bekliyorsun.

 

Son dizesi önemlidir bu şiirin. Sanki o dize için yazılmış gibi... Biraz Amerikanvari bulundu. Öyle düşünenler ya sonradan haksız çıkmış olmalılar ya da gerçekten her yer 'Amerika' oldu. Eskiden yol kenarlarında şarap içerdi insanlar, artık otobanlar var; eskiden koltuk meyhaneleri vardı, şimdi barlar. Çağını bekliyorsun gelsin diye. Gelince de bir sürü belayla karşılaşıyorsun. Acısını çekiyorum, haklı çıkmanın acısını... 'alacakaranlık...'ta anlattıklarımın doğru çıkışını yaşadım, Sivas'ı yaşadım.

Adana Demirspor'da Fatih Terim'le aynı takımda

epeyce sıyrık meşin bir yuvarlağın peşinde

Fatih Galatasaray'a doğru deplase oldu, sense şiire

kesilmiş bir süt kadar buruk

yıllar kaldı arkada ve önde

 

Futbol ilk gençliğimin en büyük tutkusuydu. Allahaşkına söyler misiniz, ne var yurtdışında şu son yıllarda Türkiye'yi gerçekten sevindiren Galatasaray dışında? Bunu Galatasaraylı olduğum için söylemiyorum. Fener şampiyon bu sene ve kutluyorum, ama bence futbolu, göze hoş gelen oyunu Galatasaray oynadı. Yabancı takımlardan Inter'i severim. Adı güzel bir kere! Real Madrid'den nefret ederim, Franco kurmuştur bu takımı.

...Adanademirspor'da oynardım futbol. Adıyaman'ın sağ beki kaval kemiğime bir girişti, kırıldı kemiğim. Benim de küsme huylarım vardır, sonuçta futbola küstüm ben. Hatta şu anda sanki şiirle de ona benzer bir mecra üzerinde gibiyim, hatta her kitapta şiiri bırakıyorum. Çünkü ortalıkta o kadar çok şiir, o kadar şair, o kadar çok soytarı var ki... O kadar çok dergi, O kadar çok dedikodu.... O kadar çok!

...Beni besleyen aslında romanlardır. Rus edebiyatı, özellikle de Dostoyevski....Ve Fransız edebiyatı. Ortaokulda kitaplık kolunda, tüm kitaplardan sorumluyum. Bir gün babam, "Oğlum benim gözlerim görmüyor, bana geceleri kitap okur musun?" dedi. Ciltlerce kitap okudum ona, Dostoyevskiler, klasikler... Aslında derdi bana kitap okutmakmış. Onu küçücük puntolu bir gazete okurken yakaladım sonra.

Bu ülkenin genç insanları halklarına ölerek yaklaşmak istemiyorlar!

Şu anda ülkenin durumunu çok daha karanlık görüyorum. Laiklik, milliyetçilik, bölücülük gibi kalıplar üzerine düşünmeden hem de. Ama aslında kafam karışık bu konularda. Ben azınlık psikolojisine sahibim, bir 'Türk' olarak hem de. Babam bir gün bana, "Bildiğin her şeyi unut, ama 'cumhuriyet çocuğu' olduğunu unutma" demişti. Vasiyeti kabul ederim bunu. Ama laik kesimin de bir fanus içinde olduğunu, çıkması gerektiğini düşünüyorum. "Bir şairin hayatı tanımaması" gibi bir şey onların yaptığı. Ayrıca biraz elimizi vicdanımıza koyalım; iktidar partisinin her yaptığı da kötü değil ki. Ama onlar da her iktidarın yaptığını yapıp kadrolaştı.

Türkiye'de hiçbir kesim bir bütün değil. Belki bir tek MHP var ve onlar konuşmuyor, ama geliyorlar da! Milliyetçilik yükseliyor burada, oysa tam tersinin olması gerekirdi; yurtseverlik yükselmeliydi... İşçi sınıfı diye bir şey artık yok Türkiye'de. Eskiden sendikalizm açısından var gibiydi, DİSK gerçekten DİSK'ti, devrimciydi. 80 öncesinde düşmanınızı biliyordunuz. Bu çok önemlidir savaşta. Şu anda düşmanımı da bilmiyorum, dostumu da... Bir vatandaş olarak, "Bir tehlike gelecek, ama nereden?" diye düşünüyorum. Tehlike var! Kapkaç olayları, maçlardaki rezaletler... Oyun oynamayı bile bilmiyoruz. Oyun olmayınca da, hiçbir

şey olmaz bence hayatta...

20. yüzyılın sonbaharında TC'ye bir şeyler oluyor
bildiğim bütün hastalık terimlerini sıralıyorum:
Menopoz, anksiyete, andropoz ve ABD

'Sivas' olduğunda, bütün mahallemin çocuklarını kaybettim. Ve bütün İsmet Özel kitaplarını attım çöpe. Orada ölenler 37 kişiyse 30'unu tanıyordum. Sadece şairleri- romancıları değil ki, orada ölen 14 yaşındaki çocuğu da... Onunla da oturuyordum, çay içiyordum, aynı sokağın çocuklarıydık. Milliyetçilik yükseliyor ama ben de sinir oluyorum Amerika ile Avrupa'ya. Karikatür krizi çıktığında da insanların inançlarıyla fazla oynandığını düşündüm. İnsani yönden de, politik yönden de katılmıyorum olanlara. Her şeyin bir sınırı var, oyunu oynayalım ama güzel oynayalım... Temiz olsun. Daha ilk başta birbirimizin 'kaval kemiği'ne girişmeyelim. O kadar uzlaşma noktamız varken hem de.

Sol birleşecekmiş! Birleşse ne olur! Ama mecburen oy vereceğim oraya doğru. Valla saplantılarım beni yönetiyor bu konuda. Deminden beri 'hakkaniyet'ten bahsediyoruz ama, oy verişim hak etmeyene doğru olacak. Ne yazık, bazen kalbime altı tane ok batıyor.
"bu şiir burda biter."

KAYNAK: erguneşsizoğlu / Şair Ahmet Erhan: Kimseye yaranamadım (yahoogroups, 5 Ağustos 2013).

Yazar: -

AHMET ERHAN'IN ARDINDAN

 “Çiçekçi bana bir gül ver/Sevgilime değil, bir ölü için /Çiçekçi bana bir gül ver/İçine gözyaşlarımı sığdırabileyim.” diyordu “Ağıt” şiirinde Ahmet Erhan.

 

Şair Ahmet Erhan'ı da yitirdik. Kardeşimiz, arkadaşımız, insanımız ve iyi şairimizdi..

Bu dünyaya sığmayan, sığamayan derin şairler;  kendilerini şiirle ve şiirin yolculuğunda, heder etmenin kıymetli yolunu bulurlar. Bilinçli bir yalnızlığın tuhaflığı ve biraz da rüzgara karşı kılıç çekebilmektir, bu aynı zamanda.

Dayatılan tüm mutluluk oyunlarına ve keyif alma avuntularına karşı, sözcüklerin ve kavramların hüzünlü itirazına yaslandı Ahmet Erhan. Bazı şairlerin bıraktığı hayatları da, sonrası için şiirdir kiminde. Ömür denilen sefil zamana karşı, hayatı bir başka biçimde anlamlandırarak; gümüşten bir mızrak gibi çekip gitmek de şiirdir biraz...

Yazdığı kıymetli şiirleri ve yakasında taşıdığı çocuk hınzırlığıyla, kendinden önce aramızdan çekilen şair arkadaşlarının yanına gidiyor. Kaçımızdan selam ve sevgi taşıyacaktır dersiniz?Kaçımız, gönül rahatlığıyla "hoşça kal kardeşim" diyebileceğiz?

Bu ağrılı gidişler; başta kendilerine tehlike ve çukur olan kimi şairlerin; ötekileştirici, kinci ve kirli kurgularıyla, umarım insanca ve hesapsız yüzleşmelerini sağlar.

Üzgünüm. Şiir derin bir yarayla, daha da deli çoğalacak. Gözyaşlarını bir güle sığdırmak; zor, çok zordur Sevgili Ahmet Erhan! Toprak utanır mı dersin? Rüzgarın ve yağmurun bol olsun! Mutluluktan hep alacaklı şair kardeşim...

 

[email protected] yahoogroups.com üzerinden

4.8.2013

Yazar: NAMIK KUYUMCU
FOTO GALERİ

İLGİLİ BİYOGRAFİLER

Devamını Gör